KAHVE MOLASI


ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
KAHVE MOLASI

 15 Mayıs 2002 - At Kuyuya Çıkamasın


Merhaba dostlarım,

"Delinin biri kuyuya bir taş atmış, bin akıllı çıkaramamış" misali, 2 gündür gündemimize düşen Zeki Müren tartışmasını dehşetle izliyorsunuzdur sanırım. Özdemir Erdoğan gibi bir sanatçıyı bu deli ile özdeşleştirmek kimsenin haddi olmasa gerek ama hiçte gereği olmayan bir yer ve zamanda ortaya böyle bir tartışma konusu atması, deli saçmalığından başka bir şekilde de izah edilemez diye düşünüyorum. Sanırım Sayın Erdoğan, bu kadar yeni yetmenin arsında artık benden bahseden yok diye düşünerek, gündem yaratmak istedi. Eee, haksız da sayılmaz yani. Ancak Zeki Müren, Tarkan deyince de tabi baltayı taşa vurmuş oldu azıcık.

Türk toplumuyla özdeşleşmiş bir "Gerçek Sanatçı" nın, ölümünden 6 yıl sonra bu türde bir tartışmaya konu olması abesle iştigalden başka birşey olmasa gerek. Hele benim çocuğumun Zeki Müren'den veya bir başkasından etkilenerek cinsel kimliğini oluşturabileceğini söylemek, insanı tanımamak, toplumsal yozlaşma ve değer yargılarındaki değişimin etkilerini hiçe saymak demek. Bir diğer ayıp ta, muhafazakarlığıyla tanınan İngiliz toplumunun "Sir" ünvanıyla onurlandırdığı Elton John örneği varken, bizim gerçek bir sanatçıyı, öldükten sonra bile rahat bırakmamamız. İnsanlık tarihinin ilk mesleklerinden birini icra edenlerle, gerçek sanat insanlarını aynı kefeye koymayı bırakmamız lazım artık. Yarın öbür gün bir başka deli de çıkıp Kanuni'yi yargılamaya çalışır görürsünüz, inşallah görmezsiniz:-))

"Yazar Aramaya Devam Ediyorummmm." Siz bıkıpta yazı yazana kadar bu slogana devam. Bakın, buraya yazdığınız her yazı, size yol, su, elektrik olarak geri dönecektir, sakın aklınızdan çıkarmayın. Yakında çok hoş sürprizler sizleri bekliyor, haberiniz olsun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvehane Sahibinden


İnternet Dehaları -3-

Posta kutularımız, Green Card piyangosuna başvuru için yardım öneren maillerle dolmaya başladı. Binlerce uyanık deha, hazırladıkları sitelerde Green Card için başvuru formu hazırlayıp, Amerika rüyasına bilet verecekleri bağırıyorlar. Verin 50 doları alın kartı gibi lanse edilen bu sitelere kananlar var mı bilmiyorum ama olmadığını ummak istiyorum. Geçen seneye kadar yabancı sitelerden oluşan uyanıklar topluluğu, bu sene türkçe içerikleriyle de hizmet vermeye başlamışlar. Eğer bu konuda ciddi bir araştırma yapmak istiyorsanız direkt olarak greencard.com'a girmenizi öneririm. Kart Lotosuna katılmak için hiç olmazsa dolarları kaptırmayalım.

 Kahvecinin Günlüğü


  • Üçüncü Türden Yakın İlişkiler

    Uğur Uludağ'ın 2 perdelik Bilim Kurgu Komedisi.
    Beşiktaş Kültür Merkezi'nde bugün saat 21:00 de. Gişe Tel: 0212-327 2427


  • THUNDER OF THE SWORDS

    "İnsan kulağının duyabildiği her titreşim müzikte yer alabilir" düşüncesiyle oluşan bu proje elektronik müziğin farklı tarzları ile canlı enstrümanların doğaçlamalarını birleştiriyor. Elektronik müzik, donanım ve yazılımlar ile duyulabilirlik sınırlarında sesler üretirken, canlı icra ustalarının katkıları ve uyumu ile yeni bir tarz oluşuyor. Bu projenin temelinde, elektronik alt yapıdaki akışa doğaçlama katılan canlı enstrüman ustalarının katkıları ile deneysel bir sentez oluşturma fikri yatıyor. 'Balaban'ın hüzünlü sesi, etkili ve farklı vurguları, 'klarnet'in kendine özgü tavırları, 'ney'in insanın ruhunun derinliklerine doğru üfleyen ve huzur veren sesi, vurmalıların ritme katkıları, nefes sesleri, vokaller, canlı okumalar bu deneyin sadece hissedilebilir canlı bölümü...Bütün bu müzikal altyapının ötesinde yaşanan bir yolculuk. Yolun sonuna varmayı değil, bu yolda varolmayı hedefleyen bir deneyim. Bugün saat 21:30 da Babylon'da.

    Babylon
    Şeyhbender Sk. No:3 Asmalımescit - Tünel / Beyoğlu
    Tel: 0212-292 73 68


  •  Günün Kahvecisi : Betül Kasnaklı


    Vapur yolculukları insanın hayatının rotasını saptamada ne kadar etkili diye düşündüm gökyüzünde kümelenen mavi ve kimi beyaza yakın bulutlara bakarken. Deniz kimi zaman çırpıntılı, kimi zaman düzgün, kimi zaman ise öylesine dalgalı., hayatın kendisi de böyle değil mi? Doğa ve insan öyle yaratılmışlar ki her olumlu ve her olumsuz şey kendi içlerinde dengede ve gerekliydi. Gökgürültüsü, yağmur, kar, sıcak-soğuk havalar,sel, fırtına, deprem doğanın içinde, barış, savaş, huzur, sağlıklı olma, güven, mutluluk ta insanlar için. Hepsinin doğada ve insan yaşamında gereği var.

    İnsan kimi zaman mutlu, huzurlu, sevgili, kimi zaman mutsuz, huzursuz ve sevgisiz. Peki neydi böyle olmasına neden? . Varlığımız ve etrafımızda bulunan enerji ; doğduğumuz yer, yetiştiğimiz ev, yaşadığımız aile, bulunduğumuz ortamlarla şekilleniyor. Bizim için nasıl şekil alıyorsa dünya üzerindeki her birey için de öyle alıyor.Enerjiyi istenilen şekillerde veya kendi istediğimiz şekilde kullanmak kendi öz irademizle ilintili. Karşı tarafın da o enerjiyi nasıl aldığı yukarıda bahsedilen oluşumlarla ilgili.

    Kimse bir başkası olamaz.Kimse bir başkasının düşündüğü davranış kalıplarında davranamaz. Benzer olabilir ama asla aynısı olmaz . Doğru olanda olmaması. Alışveriş yapıyoruz. Para veriyoruz hoşumuza giden veya ihtiyacımız olan şeyi alıyoruz.Bundan da hoşlanıyoruz.Aynı hoş alışverişi ilişkilerimizde nedense kullanırken ne kadar zorluk çıkarıyoruz. Doğru soru soracağız.Yanlış yapmıyacağız. Bizden istenilen şekilde hareket edeceğiz.!!!

    Öyleyse bize neden yanlış geliyor düşüncelerinden dolayı hapishanelerde yatan, açlık grevi yapan insanlar?. Onlar diğerleri gibi düşünmediklerinden dolayı suçlu ve cezalılar. Onlar konulan kurallar çercevesinde hareket etmediklerinden kendilerini aşan güce karşı boyun eğdiler. Tek sahip oldukları şey beyinleri. Beyinlerine kimse sahip olamaz.

    Vapur yolculuğunda denizdeki devinimler hayatın içinde yaşarken karşılaştıklarımızla pek farklı değil gibi böyle bakınca. Yaşamak sorumluluk, nasıl yaşayacağımız , nelerle karşılaşacağımız , hedeflerimiz kendi sorumluluğumuzda. Kendi barışıklığımız yoksa kendi sorumluluğumuzu taşıyamazken başkalarının sorumluluğunu taşımak nasıl da ağır gelir. Önce kendimizle barışık sonra diğerleri ile barışık olmak insanı mutlu, huzurlu, hayatta sağlam, güvenilir ve hazımlı kılıyor. Aksi, sürekli kendiyle kavga eden, huzur içinde huzursuzluk yaratan, mutsuz, hiç bir şeyden zevk almayan , dengesiz davranışlar segileyen,gücünü sadece kendince zayıf gördüğüne gösterebilen, önyargılı, her platformda kendi gibi değilde o platformların gerektiği şekilde oynayan,maddenin değerli olduğu bir profil çiziyor.Çok para olacak, çok iyi yaşanacak, çok güzel bir ev olacak, çok güzel veya çok yakışıklı biri ile birlikte olunacak. Çoklar uzatılabilir. Sonsuzdurlar.Aslında anlamsızdırda "ÇOK" kaldırıldığın da bir şey değişmemekte. Düşünce sistemleri bellidir ama kişi kendi değerleri, kültürü doğrultusunda kendi sistemini oluşturur ve öyle bakar. Uç noktasında da hepimizde az da olsa olan ön yargı oluşur. Mutlu kılar mı? temkinli olmak iyidir de hep ön yargılı bakmak kişilerin kendilerine zarar verir kanımca.

    Dünya herkes için yaşanılasıdır. Kimsenin bir diğerine kendi otorisini kabul ettirme gibi bir lüksü yoktur . Çocuğuna bile . Bana göre en güzel müzik doğaçlamadır ve çocuk da öyledir. Anne ve babasının genlerini alır ama o hiç biri değildir. O doğaldır, özeldir. O doğaçlamadır. Ona kendi doğrularınızı gösterebilirsiniz ama onu asla siz yapamazsınız. Nasıl siz bir başkası olmuyor ve onlar gibi olmayı redediyorsanız.Yaşamsal sorumluluğu hissedebiliyorsak bunu diğerine hissettirebiliriz. Çocuğumuz da öyle. Ona kendi değerlerine sahip çıkma şansı tanımadığımızda, kendi değerlerimizi veya kendi davranış kalıplarımızı dikte ettirdiğimizde karşımızda öz güveni yoksun, mutsuz , huzursuz, hazımsız, kendini sevmeyen bir bireyle karşı karşıya kalma riskini göze almalıyız. Kendi oluşumlarımıza bakmadan çocuklarımıza kendi kalıplarımızla davranmalarını öğretmek onların kendilerine olan inançlarını ve yaşamsal sorumluluklarını yok etmek olur. Kendimiz için redettiğimizi çocuklarımızda denemek neden bize doğru gelir? Oysa yanlışlarımızı da , doğrularımızı da paylaşmalı nasıl başetmemiz konusunda onun değerlerini de öğrenmeliyiz. Hani doğaçlamadır dedik ya nasıl da güzel bir söz, bir davranış biçimi ya da farklı bir görüş sunarlar. Hani sizden olma ama daha üretken, yaratıcı, ne kadar büyük bir haz ve mutluluktur . Çünkü biz yetiştirdik, biz onun sağlam, yaşamın sorumluluğunu almış, taşıyabiliyor diyebiliriz. Aksi halinde, biz kendimizden çok mu memnunuz da çocuğumuzun kendimiz gibi olması,ve davranması konusunda baskı yapıyoruz.

    Bu yanlış davranışı herkes için yapıyoruz . Benim gibi düşünmüyor, benim hissettiklerimi hissetmiyor, beni mutsuz ediyor, beni boğuyor diye düşünüyoruz ama hiç bunu diğerleri ile paylaşmıyoruz? Ya da nereden biliyoruz onların da bizim gibi düşünmediklerini.? Çünkü işimize geliyor ve bu yaşamsal sorumluluğu almak istemiyoruz. En kolayı kaçıştır. Yüzleşmek değil. Peki bunlardan kaçış, kendinden kaçış, gerçek sorun çözülmedikçe hayatın hangi noktasında bizi mutlu kılacak?

    Karşılaşacağımız bir başka insan gurubu mu, farklı çevre mi ? Biz öğrenmedikki nasıl sorunlarımızı çözeceğimizi, nasıl problemlerimizi çözeceğimizi, nasıl paylaşacağımızı, Karşımızdakine sadece kendi anlatmak istediğimiz kadarını anlattık, İçimizdekini yine anlatmadık. İçimizdeki ben yine yalnız kaldı. Yaşamsal sorumluluğumuzu yerine getirmeyi öğrenmediğimizde başka platformlar bize geçiçi hoş zamanlar yaratacaktır ama mutlu olmamıza destek olmayacaktır. İçimdeki ben hep yalnız kalacaktır. Diğer hareketler motif olacak ama huzurun, mutluluğun kaynağı olmayacak.

    Herkesin "İçimdeki beni" beslemesi , onu paylaşması gerek, ancak içimdeki ben için bencil olmam gerekmiyor.." Benim gibi olmadıkları için başkalarını aşağılamam,onları arkalarından vurmam, dürüst davranmamam, onlardan gizli hareket etmem içimdeki beni mutlu kılmıyor. Yanlışa yanlış davranış sergilemem beni mutlu kılmıyor. Sanki daha da huzursuz ediyor. En kolayı kötü davranış karşısında aynı hareketle davranmak . Bu beni de huzurlu kılmıyor. Sürekli bağıran, yanlış arayan kişiyi de mutsuz ediyor. Hirs ve öfkenin kaynağını kendi içimizde aramamız gerekiyor. Belki içimizde zaman zaman uyanmaya çalışan ama bizim sürekli baskı altında tuttuğumuz çocuğu harekete geçirmemiz gerekiyor. o çocuk bana kendi saf, temiz düşünceleri ile yardımcı olabilir. O bana yaşamsal sorumluluğumu hatırlatabilir , o bana hayattan zevk almam konusunda yardımcı olabilir, o dağaçlamadır. Hoş bir müziktir.

    Herkes "Ben değerliyim" diye düşündüğümdünde ki gerçekten öyle . Her canlı için de bu mutlak. Yaşayan her canlının mutlak işlevi var. İşlevlerin yerine getirebilmeleri için havaya ,suya , sevgiye, saygıya,paylaşıma ihtiyacları var. Doğada bir çiceğe, ağaca nasıl bakıyorsak, yaşamaları, serpilmeleri için gereken toprağı, günesi, suyu, besini veriyorsak kendimiz ve başkaları içinde vermeliyiz. Veremiyorsakta verebiliyorsakta kendi sorumluluğumuz başkalarının değil.

    Huzursuz hissettiğimde kendimi içimdeki barışın merkezine gitmeyi tercih ettim. İçimdeki çocuk bana ışık verdi. Sinirlenmenin boşa giden enerji olduğunu hep bilerek yaşadım. Ama mükemmel değilim.Kimse değil. Olmak ta gerekmiyor. Tanrı o zaman beni başka yerde başka şekilde var ederdi. Vapurda bulunanlara bakıyorum kimse birbirine benzemiyor.Farklı şekilde sigara içişleri var. Gazetenin farklı sayfalarında daha çok kalıyorlar, Çay içişleri de farklı farklı, hepsinin farklı sorunları var mutlaka, bazıları günaydın diyor. Ne güzel, bazılarının gözleri kızarmış, bazılarının yüz çizgileri ne kadar da derin. Hepsinin yaşamsal sorunları ve sorumlulukları farklı belliki .

    Yaşamdan....... "
    Betül KASNAKLI

     Misafir Odası: Tanju Akdeniz


    Anneler ve Yavruları

    Geçtiğimiz hafta sonunda Anneler Günü ile ilgili bir şeyler yazayım diye düşünürken, çok satan bir gazetemizin kendine 'hoca' ünvanını layık gören bir köşe yazarının, bir boya firmasının "fizikte üç ana renk vardır" diye başlayan reklamı hakkındaki yazısı ilişti gözüme. Ana renklerin o reklamda söylenen gibi olmadığından, bu yanlışlığı bir boya firmasının yapmış olmasına hayret ettiğinden falan söz etmiş.

    Maxwell'in denklemlerine girecek değilim ama bu konuda yeterli fizik, optik ve elektromanyetik bilgisine sahip olduğum savından yola çıkarak tevazuyu bir tarafa bırakmaya ve siz kahvedaşlara bu konudaki bilgilerimi aktarmaya karar verdim.

    Her şeyden önce, kimin ana, kimi yavru olduğuna karar vermenin, fizik yasalarından tamamen bağımsız, salt tanıma dayalı -hatta keyfi bile olabilecek- bir seçim olduğu tesbitiyle başlamak gerekir. Bu nedenle tartışmayı hangi renkler anadır platformunda sürdürmenin anlamsızlığı açıktır.

    Soruyu değiştirip tekrar sorar isek: İnsan gözü tarafından algılanabilen tüm renkleri oluşturabilecek minimum 'saf' renk sayısı kaçtır ve bu renkler hangileridir? Artık keyfi tanımlamalardan bağımsız, dolayısı ile bir tek doğru yanıtı olan bir soruya sahibiz. Hocamız kusura bakmasın ama bu renkler aynen reklamda söylendiği gibi kırmızı, mavi ve yeşildir.

    Malesef ben de dahil olmak üzere pek çoğumuza daha ilkokul sıralarındayken belletildiği gibi kırmızı, mavi ve sarı ile tüm renkler elde edilemez. Durumun ışıkta ve pigmentlerde farklı olduğu savı da bir safsatadan başka bir şey değildir. Ne fizik yasaları, ne de Maxwell'in denklemleri yazıda sözü edildiği gibi seçici davranmıyor:

          - Bu ışık. Öyleyse ana rekler değiştirileceeeek... Değiştir!
          - Bu pigment. Öyleyse ana renkler değiştirileceeeek... Değiştir!

    Ressamların boyalarında kullandığı ve hocamızın ana renk olduğunu düşündüğü renkler ise sanıldığı gibi sarı, mavi ve kırmızı değil; sarı, siyan ve magentadır. Sarı, bildiğimiz sarıdır; siyan maviye benzer ama mavi değildir. Magenta da kırmızıya benzer ama kırmızı değildir. Yıllardır bizlere magentayı kırmızı, siyanı da mavi diye öğreten hocalarımız utansın. Zaten bu üç yavru rengi karıştırıca beklenildiği gibi siyah (yoksa beyaz mı olmalıydı? Newton çarkını hatırlayın.) değil, kahverengiye yakın bir renk verirler. Ortaokuldaki resim hocamın kulakları çınlasın; bu durumu bize boyaların toprak kökenli olması ile açıklamıştı...

    İşin ilginç yanı, bu üç yavru renk ile (sarı, siyan ve magenta) de tüm renkleri elde etmek olasıdır. Zaten sorun da buradan kaynaklanıyor: Tüm renkleri elde edebildiğime göre bu üç renk niye 'ana' olamasın? Olamazlar çünkü saf değiller. Sarı rengi kırmızı ve yeşil ile, magentayı mavi ve kırmızı ile, siyanı da yeşil ve mavi ile her durumda elde etmek mümkün.

    Sözü bir kahve sohbetinin derinliğinde bırakıp üç noktayı koyalım: Kırmızı mavi ve yeşil dışında ana renk yoktur!... Gerisi boştur, safsatadır, laf-ı güzaftır.

    Bol renkli günler...
    Tanju Akdeniz

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


    Ticari Zeka

    Hepimiz hayatımızın çeşitli dönemlerinde bir TİCARET felsefesi içinde bulunmuşuzdur. Ancak; bazı insanların bu konuda müthiş zekaları vardır, sürekli bir şeyler üretirler, denerler, bıkmadan usanmadan değişik ticari alanlarda boy gösterirler. Bence bu durum kişinin özellikleriyle doğrudan ilişkili. Kimi insan ise ticaretten hiç anlamaz, çok farklıdır. Kısaca bu iş maya işi, mayanda olmalı ticaret aksi halde ticaret yapamazsın, deneme yanılma yöntemleriyle belki bir gün başarılı olabilirsin ama epeyce zarar ettikten sonra.

    Bir kişinin ticaret yapıp yapamayacağına öncelikle kendini pazarlama kriterleriyle anlamak mümkündür. Bir kere ağzın iyi laf yapacak, bilmiyorsan da bilmez gibi davranmayacaksın. Buraya kadar dediklerim politikacı tanımına da benzemedi değil :-)) Girişimci bir ruhun olacak, araştırmacı olacaksın, akademik değil pratik bir zeka yapın olacak vs.vs. Ticaret zor zenaattir aslında ! Benim de naçizane denemelerim olmuş ancak başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

    Bu kriterlere uyduğunu önceden bilmediğim bir arkadaşım olmuştur üniversite yıllarında. İlerleyen yıllarda arkadaşımın iyi bir ticari zekası olduğunu anlamışımdır. Örneğin; notları pek parlak olmasa da DERS verebilme cesaretine girebilmiştir ( O yıllardaki tek kazanç kapımız lise veya ortaokul öğrencilerine ders vermekti ). Örneğin; birçok derse girmeyip karbon kağıdı ve teksir kağıdı hazırlayıp yazısı güzel ve sürekli derslere giren arkadaşlara bunları verdiğini görmüşümdür. Hatta sınav zamanları iyi öğrencilerle " Bizim evde çalışalım arkadaşlar ! " önerilerini duymuşumdur. O ise okuldan artan zamanlarında ticaret ile uğraş vermekte imiş meğerse ! Ders verme işinden öğrenci taşıma servisi işine zıplamış bir anda. Dayanamadım sordum : " Bu nasıl iş yahu ? ". Anlatayım dedi :

    " Ben ilkokula gidiyordum ve babam bana bir kanarya aldı. Harçlığım var ama kuşun yem parası da benim üzerimde. Birgün amcamdan yem parası istedim 25 kuruş verdi ama bir pankart asmamı istedi EN ÇOK AMCAMI SEVİYORUM diye. Bir hafta sonra dayım çok kızdı ve al şu 50 kuruşu tabi pankart değişti EN ÇOK DAYIMI SEVİYORUM diye. Bu hikayeye ENİŞTEM, YENGELERİM ve TEYZEMİN karışmasıyla oldukça iyi bir harçlık parasına ulaşmıştı :-)) İşte benim ticaretle tanışmam böyle oldu ! "

    Evli, çoluk çocuk sahibi, ticaretle uğraşıyor elbette ! Çok muhterem de bir eşi var. Ama pislik yapacağım ya arkadaşıma ! Meğerse; Yunan asıllı bir hanımla evlenmiş bizimkisi. Başlık parası vermek yerine kendisi drahmi almış :-))

     İşe Yarar Kısayollar


    http://www.loglar.com
    Yerli yabancı pekçok şarkının sözlerini bulabileceğiniz hoş bir site. Epeyce geniş bir arşivi var. Görülmeye değer.

    http://www.neokusam.com
    Adından belli. "Ne okusam" sorusuna son derece kapsamlı cevap alabileceğiniz çok hoş bir site. En çok satanlar listesinden, 2.el kitap pazarına kadar pek çok konuda yardım alabileceğiniz bir kitap portalı.

    http://www.kimsin.com
    Sinema, müzik, politika, edebiyat, bilim ya da diğer alanlardaki ünlüleri resimlerinden tanıyabilmeye dayanan eğlenceli bir site. İlginç bir yaklaşım. Üye olup yarışmaya da katılabiliyorsunuz.

    http://www.omurga.org
    Benim gibi hareket yoksunu biri iseniz, bel ve boyun sağlığınızı korumak için bilgilere ulaşabileceğiniz bir sağlık sitesi.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Computer Profiler v1.9.1 [840k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.karenware.com/progs/ptprofiler-setup.exe

    Bilgisayarınızın konfigürasyonu ile bilgiye ihtiyaç duyduğunuzda gereken bir program. Bilgisyarlarala biraz haşır neşir olan biriyseniz, böylesi bir programa arada bir de olsa ihtiyaç duyarsınız. Buyrun yükleyin, kullanın.

    Movie Watchlist v1.01 [350k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.sardinesoftware.com/downloads/MWLSetup.exe

    Vizyon filmlerin sitelerini bulup ziyaret etmek, DVD, VCD kopyalarını bularak satın almak, poster ve afişlerine ulaşmak istiyorsanız, işte size mükemmel bir yardımcı program. Filmlerin orjinal isimleri yazmak kaydıyla gayet güzel çalışıyor. Bizzat denedim vallahi.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20010515.html 15 Mayıs 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com