KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri


lola + bilidikid DIGITURK'te

 11 Temmuz 2002 - Benden sonra tufan... değilmiş...


Merhabalar Dostlar,

Japonla yapıştığı koltuğu bırakmamakta direnen Sayın Başbakanımıza verilen doping onu geçici sürelerle canlandırınca, her türlü çalkantıya hazırlıklı piyasalarımız da nefes alıp vermeye başladı. 2 ay sonra döndüğü mecliste kendisini ağlayarak karşılayan bayan milletvekilimiz, ağlamanın semeresini alarak bakanlık koltuğuna kuruldu. Görünen o ki, yakın bir zaman da siyasi çerçevede değişiklik beklemek hayal, hatta hayal ötesi. Eline fırsat geçmişken, en onurlu tavrıyla çekileceği yerde, kalmaya çalışarak kaybettiği saygınlığı geri kazanmak için ne gibi atraksiyonlar yapacağını merak ediyorum doğrusu. "Benden sonra tufan" sözünün de bir anlamı kalmadığını anlamamakta inat ettiği sürece, biz daha çok kriz, spazm geçiririz. Bu arada kaçıracağımız trenleri de, bir sonraki durakta yakalamak için harcamak zorunda kalacaklarımızı aklıma bile getirmek istemiyorum.

Başbakanımızın bu tavrı, siyasi tablomuza yeni bir "standup"çı daha kazandırdı, vatana millete hayırlı olsun. Dün gece televizyonlarda 20 dakika boyunca izlemek zorunda kaldığımız, yakışıklı, genç iş adamımız takındığı kızgın tavrıyla, memleketi kurtarmaya kendni adadığını ilan etti. Hey allahım bunları da gördük ya, artık bize karada ölüm yok. Şu para denen silah, insana her türlü madrabazlığı yapma olanağı tanıyor bu memlekette. Televizyonları, radyoları, gazeteleri, telefon şebekeleri, bankaları, çuvalla parası olan genç iş adamımız, tüm bu kimliğini bir yana bırakıp, memleketi kurtarmaya talip olmuş. Aylardır Amerikanvari konser arkası az söylevle hazırlıklarını tamamlayan yeni siyasetçimiz, dün akşam da son noktayı koydu. Türkiye'nin Berlusconi'si olmaya aday olan medarı iftiharımız iş adamımız, ilk seçime kadar caymazsa, kendisini, dokunulamaz bir milletvekili, hatta başbakan olarak bile görebiliriz. Bu ne cesarettir arkadaş. Hangi geçmişine güvenerek bu işe soyunduğunu bir anlatsa da dinlesek diyorum. Herşeye rağmen, benim de kadromda İbo olsa, ben de bu işe soyunurdum doğrusu. Sok meclise İbo'yu, cayır cayır süylesin yanık bir türkü, yoğursun çiğ köfteyi, daha başka ne gerekir ki. Bu memleketin çocukları neler gördü neler. Ama korkarım yakın zamanda görecekleri, gördüklerini aratacak cinsten olacak. Hay ben böyle şansın...

..........

Dünü sevgili amcamın rahatsızlığı dolayısıyla, Haseki Hastanesi ve İ.Ü. Kardiyoloji servisinde geçirdim. Dünya iyisi bir insanın kalbine yenik düşmesini önlemek için koşuşturan insanları gördüm. Yıllarca dahiliye şefi olarak çalıştığı Haseki'de şimdi hasta olarak şifa araması hayatın ilginç bir cilvesi olsa gerek. Yapısı itibariyle, düşük gelir seviyesindeki hastalara hizmet veren bu yılların hastanesindeki gözle görünür sorunlar, personelin özverili çalışmalarıyla atlatılmaya çalışılıyor. Pek alışık olmadığımız cinsten insanlar çalışıyor orada. Her sorunuza cevap alabildiğiniz personeliyle, bakımsız duvarlara meydan okuyor gibiler. Size önerim, herhangibir rahatsızlığınız olmadan bu türde hastahanelere ziyarette bulunmanız. Gidin ki, sağlıklı yaşamın ne kadar önemli olduğunu, sağlığın herşeyin önünde olduğunu anlayın. Anlayın ki, kendinize daha iyi bakın.

..........

Yeni abonemiz sevgili Banu Onur'dan öğrendiğime göre, "Kahve Molası" CNN Türk'e konu olmuş. Ben izleyemedim ama hazırlayanlara çok teşekkür ederim. 2 gündür artan yeni abone kayıtları, bu haberin semeresi olsa gerek.

Bir arkadaşımdan gelen öneri doğrultusunda, küçük çapta bir "FORUM ALANI" hazırladım sitemize. Çeşitli konular da fikirlerinizi beyan edebileceğiniz forumda, ilk konu olarak "Neden aldatırlar?" konusunu seçtim. Bana yazmak yerine belki bu forum alanına birşeyler karalamak size daha kolay gelebilir. Şu anda kullandığım forum oldukça basit. Eğer ilginiz büyürse, forumu da kolaylıkla büyütebilir ve daha fonksiyonel hale getirebiliriz.

Yazılarınız sabırsızlıkla beklediğimi birkez daha yineliyorum. Yaz döneminin rehavetini belkiş yeni yazarlar kazanarak atlatabiliriz, ne dersiniz? Hadi açın bir boş döküman, başlayın klavyeyi tıklatmaya...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Yahoopops...

Bugün bir dostumuzla "Yahoopops" programı ile ilgili birbirimize birkaç eposta attıktan sonra bu programla ilgili birkaç laf etmek istedim. Zira, daha önce bu konuda yaptığım açıklama yeterli olmamış. Sanırım benim kabahatim. Özetlemek gerekirse, Yahoo, yakın bir zaman önce web mail hesaplarını POP3 hesapları gibi kullanıp, Outlook Express gibi posta programları ile okunması işini ücretli hale getirdi. Bu işleme alışmış olanlar da çaresiz olarak ya ücreti ödediler ya da yahoo hesaplarını bırakmak zorunda kaldılar.

İşte tam bu esnada "Yahoopops" imdadımıza yetişti. Bu program çalıştırıldığında, geri planda yahoo maillerinize bakarak onları hesabınızı okuyacağınız posta programına hazır hale getiriyor. Örneğin, Outlook Express'te yeni bir mail hesabı tanımlıyor, yahoo kullanıcı adınızı ve şifrenizi kullanıyorsunuz. Ancak POP3 Server yerine "localhost" yazarak, geride çalışan Yahoopops'u postaları toplar hale getiriyorsunuz. Değişik posta programları için yapmanız gerekenler, programla birlikte gelen "Help" bölümünde ayrıntılarıyla açıklanıyor. Programı ve ayrıntılı bilgiyi http://yahoopops.sourceforge.net/ adresinden bulabilirsiniz.

 Kahvecinin Günlüğü


  • 9. ULUSLARARASI ISTANBUL CAZ FESTİVALİ
    ESBJÖRN SVENSSON TRIO
    Babylon - 11 Temmuz, 23:00
    Esbjörn Svensson - piyano, Dan Berglund - bas, Magnus Öström - davul
    15.000.000 TL - 20.000.000 TL

    JAN GARBAREK
    Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu - 11 Temmuz, 21:00
    30.000.000 TL - 25.000.000 TL - 15.000.000 TL


  • HÜLYA AVŞAR
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı
    11-12 Temmuz, 21.00


  • CEM KARACA VE KURTALAN EKSPRES
    Türk Rock müziğinin efsane ismi Cem Karaca ve Kurtalan Ekspres konseri yer alacak. Profesyonel müzik yaşamına "Apaşlar" grubunun solistliği ile başlayan sanatçının Moğollar ile çıkardığı "Namus Belası" adlı albüm geniş kitlelere ulaşmıştı.
    ENKA VAKFI
    11 Temmuz, 21.15


  •  Ankara'dan : Cumhur Aydın


    "Kopar goncaları henuz vakit varken bugün
     Anlamassın zaman nasıl kanatlanır, uçar gider.
     O gonca sana gülücükler saçarken bugün
     Gelince yarın, sararır solar, boynunu büker."


    Bay Keating, ilk derste bu dizelerle ozanın ne anlatmak istediğini sorar öğrencilerine? "Şairin acelesi varmış!" gibi mavra yanıtlar almaya başlayınca da onları sınıfın dışına, panoların bulunduğu salona davet eder. .

    Eski öğrencilerin, 60-70 yıl önceki fotoğraflarının bulunduğu panonun önüne götürür: "Kulak verin" der, "Onlar size birşeyler söylüyor. ." Öğrenciler panoya yaklaşırlar. Ekler Keating: "Hiç birinizden farkları yok değil mi? Gözlerindeki umut sizin gözlerinizde de okunuyor. Geleceğin kendileri için harika şeyler getireceğini düşünüyorlar, ayni çoğunuzun düşündüğü gibi. Peki bu çocuklar, bu gülücükler şimdi nerede? Umutları ne oldu?"

    "Çoğu bir nebze olsun yetenekleri ölçüsünde bir hayat kurabilmek için, artık çok geç oluncaya kadar beklemedi mi? Büyük başarı tanrısını kovalarken, gençlik rüyalarını yitirmediler mi? Şimdi bu beylerin çoğu yabani nergizlere gübre oldu. Yine de çok yaklaşırsanız, fısıltılarını duyabilirsiniz."

    Artık neredeyse, panodaki fotoğraflara yapışmış, gözleri faltaşı gibi açılmış öğrencilerin arkasından fısıltıyla seslenir, Bay Keating: Carpe Diem "Günü Yaşayın" "Günü Yakalayın"

    Görenler anımsadılar, Türkçe'ye "Ölü Ozanlar Derneği" adıyla çevrilen "Dead Poets Society"den devşirme yukaridaki alıntı. Fairless (Korkusuz) ve adını şu an anımsayamadığım, "hastalık hastası" birinin doktoruyla ilişkilerini konu alan film gibi, özellikle ilginç senaryolari yönetmekle sivrilen Avustralyalı yönetmen, Peter Wier imzasını tasıyan, elbette olağanüstü Robin Williams'a yücelen, 1990'ların başında katıldığı Oscar yarışında, Bayan Daisy'nin Şöförü'ne geçilen, şahsen benim beş kez izledigim film "Ölü Ozanlar Derneği".

    Eski klasikler dışında, özellikle son on yılda, hiç bir film beni bu kadar etkilememişti. . Amerika'da birkaç yüzyillik bir yatılı okuldur, öykünün geçtiği yer. Yeni Ingilizce öğretmeni Bay Keating, sınıfı sallarda sallar. Ingilizce Edebiyat kitabının şiirin gücünü x, y eksenleriyle ölçtüğü bölümlerinin yırtılıp, atılmasını ister. Bir sonraki ders, çocuklar kürsünün tepesindedir, yaşama farklı açılardan bakmanın ilk alıştırmalarını yapmaktadırlar. Izleyen derslerde, bahçede herkesin dörtlükler mırıldanarak topa vurmasını, volta atmasını, yaşama karşı tavır alma becerilerinin geliştirilmesini izleriz.

    Eh, sınıfın önce uyanıkları, sonra zekileri, sonra suskunları, nihayet pısırıkları da zıvanadan çıkarlar. Ilk kez yaşamı farklı renkleriyle algılamanın kapıları açılmaktadır önlerinde.. Aynı okulun öğrencisi olan Bay Keating'in öğrencilik yıllarının izlerini sürerler ve gizemi çözmeye çalışırlar, çözerlerde. .

    Her anı beyinlere kazınan senaryonun bence, en ilginç ayrıntıları ise, yatılı okula kızlarında alınmasını okul dergisinde savunan öğrencinin tüm okulun sorguya çekildiği ortamda, müdüre "tanrı telefonla sizi arıyor, kızların alınmasını istiyor!" çıkışının ardından aldığı cezayla "kahramanlar gibi yatarken!" Bay Keating'ce beklemediği biçimde azarlanması ve hocanın eklediği unutulmaz sözler: "Alacağın en büyük ceza benim derslerime girememe olabilirdi, bari tanrı 'ödemeli' arıyor deseydin"

    Ve nihayet: Sevgilisinin resmi odasındaki masasında, kendisini ziyaret eden öğrencisine söylediği: "Benim sizlere nasıl bu kadar bağlanabildiğimi sanıyorsun? Elbet, kendimi odaya kapatarak." demesi.

    Şöyle bir geriye yaslanın düşünün bakalım: Öğretmenler, özellikle sıradışı öğretmenler değil midir yaşamımızı bir biçimde etkileyen ve belki de değiştiren. Karşılaşmasaydım, karşıma çıkmasaydı, şimdi bambaşka bir yerde olurdum dediğiniz, bir ya da bir kaç kişi, şüphesiz çoğunluğu öğretmenler olmamış mıdır yaşamınızda?

    Cumhur

     Marangoz Kahveci : Ahmet Altan


    Bu 'Aldatma' konusunda birkaç kelimecik eder, sonra da dururum sanıyordum. Ama Emine Aslan'ın dünki, kor ateşi tuşesindeki yazısını okuyunca, bir iki kelime daha etmek ihtiyacı doğdu. Öncelikle bir soru sormak istiyorum.. 'Eşinizi, hayat arkadaşınızı aldattıktan sonra kendinizi affedebiliyor musunuz?'

    Bu nokta işin hassas yanı galiba. İnsan, gerektiğinde, herkese karşı acımasız ve taviz vermez olabiliyor.. Ama kendisine karşı muhakkak daha anlayışlı ve hoşgörülü olmak durumunda. Aksi halde kendisiyle yaşamasına imkan kalmaz, ki bu durumda da başı iyice dertte demektir.Şu halde, ister kendini kandırmak, isterseniz gerçekçi bir yaklaşım deyin.. bir şekilde kendisiyle barışmayı başarmak zorunda insan. Bu durumda, moda deyimiyle 'empati' yapmak, bizdeki deyimiyle kendini karşındakinin yerine koymak gerekiyor.. insan kendini bağışlamayı başardığı gibi karşısındakini de affedebilir, anlamaya çalışabilir. Tabii zor her zaman bu olgunluğu gösterebilmek.. Hele bir de yaralı bir yüreği düşünürsek.. Ama, eğer bunun şahsınıza karşı yapılmış bir şey olmadığını, insan fıratında olan bir davranış biçimi olduğunu hesap edince, sadece insanların zaman zaman zayıf olabileceklerini kabul etmek belki de yeterli olabilir kendini affetmeyi başarabilen kişi için karşısındakini de anlamayı ve affetmeyi başarabilmek.

    Biz erkek egemen toplumuz, şüphe yok buna.. Ve biz erkekler bundan sonuna kadar yararlanıyoruz. Ama akılsızca da davranıyoruz çoğu zaman... Öylesine bir güven duygusu aşılanıyor ki biz erkeklere, çocukluktan başlayarak.. Sonunda.. dikkat ederseniz bu tip sorular bile ilk olarak 'erkek neden aldatır?' diye başlıyor?? Şu erkeklerin zeka düzeyine, fikirsizliklerine bir bakın... Hatta sitemizdeki karikatür bile bir erkek tarafından çizilip seçilmiş bence.. Hani adam kapıdan içeri giriyor ya.. elinde buketle, terk edilmiş eve... Yine, aldatılmış olan taraf kadın!! Ah biz erkekler.. zavallılar.. gariban çocuklar.. Asla anlayamayacağız....

    Boşverelim gene de cinsiyet ayrımcılığını ve bu travmayı engellemenin ve eğer yaşamışsak atlatabilmenin yollarını bulmaya bakalım.. Aldatanları korumak ya da aldatılanı küçümsemek adına demiyorum, ama E. Aslan dostumuzun, 'ahlak fukarası, yüz karası yaratıklar.' tanımlaması da bir zamanlar sevdiğimiz insanları nitelemek için çok yüzeysel ve hatta insafsız geliyor bana....

    Marangoz bahçıvanınız..

     Dost Meclisi


    Yaşam; önce sınava sokar, sonra dersini verir..

    Şöyle konuşuyor, Batılı benliğimiz (?)
    Müslüman kalabilirsin ya da başka bir dinde, ama beni yakalamak için değişmelisin dostum. Dilini değiştirmelisin önce. Yüksek ortamlarda benim dilimi kullanmalısın. Benim dilimi ikinci dil ya da yabancı dil olarak öğrenmen yetmez. Kendi dilin yabancı kalmalı, hatta neredeyse etnik bir dil, benim dilim ise yüksek ortamlarda anadil olmalı. Nedir bu yüksek ortamlar? En başta yüksekokullar. Sonra liseler, ortaokullar,ilkokullar, hatta anaokulları. Kendi dilinle konuşmak sende aşağılık duygusu yaratmalı.

    Örneğin marketing (pazarlamanın yüksek olanı) alanında benim sözcüklerimle cümleler kurmalısın. Kendi dilinle ifade etmeye çalış bak, ne kadar da bayağı kalıyor. Global dünyanın bir parçası olarak kendini hissetmek istiyorsan, benim yaptığımı iyi yapmalısın. Gazetelerinin, televizyonlarının isimleri bile benim dilimde olacak (Eskiden beri olanlar kalsın). Edirne'den Sibirya'ya kadar bütün Türkler, gökteki yıldıza yıldız der, ya da "cıldız". Biliyorum binlerce yıldır bu böyleydi. Ama artık star demelisin. Unut artık yıldızı. Senin yıldızın geçmişte değil, Doğu'da hiç değil, bizim tarafta. Zaten bu konuları da sana ben öğretmiyor muyum? Hangi ülkede Orta Asya ile ilgili daha çok araştırma yapılıyor sanıyorsun, sende mi bende mi?

    Bırak sözcükleri,harfleri bile istediğim gibi okuyacaksın. Kendi harfini benim okuduğum gibi söyle. Entivi de, mesela. Diğer türlü söylemeyi dene, bak, sen de gördün, ne kadar da bayağı, köylü, doğulu bir "sound" değil mi? Hem sen değil misin modern olmak isteyen? Kendini ve kültürünü, dilini, geleneklerini, geçmişini aşağıda hissetmezsen (açıkça değil tabii, içinde, sadece içinde) bu metamorfozu gerçekleştiremezsin dostum. Paşa'ya Pasha, Leyla'ya da Laila diyeceksin ve yazacaksın. Biraz oryantalist ama, daha "Batılı gözüyle bir Doğulu şıklık!" Sen bakma köşk sözcüğüne, biz artık ona kiosk diyoruz, sen de öyle söyle. Hah şöyle! Ne diyoruz, concept yaratmalıyız.Yaratıcı ol, kendine creative de. Fabrikayı Ümraniye'de kur, markanı İtalyancadan al. Yoksa malını satamazsın. Türk olduğu anlaşılırsa ya da Türk gibi gözükürse kimse evine sokmaz. Sen ona, Türk olmayan bir isim bul en iyisi.Kimse de sana kızamaz. "Trend" böyle. Tavuk bile satamazsın. Neden, Mudurnu Chicken oldu sanıyorsun? İnsanlar tavuk değil "chicken" yemek istiyor.

    Ne zamandır, radyolar "Goooooood morning Türkiye" diye sesleniyor. Bizi uyandırmak için olsa gerek. "

    Atlas dergisi - Şubat 2002 Özcan Yüksek

     Kahveden Önce: Balık


    Hamsi Fırın(4 Kişilik)

    Malzeme:
    1 kg hamsi
    2 adet domates
    1 adet limon
    sıvı yağ
    tuz

    Yapılışı:
    Hamsileri kafalarını kopararak ve içlerini baş parmağınızla temizleyiniz. Kılçıklarını çıkarıp fileto haline getiriniz ve kapatınız.

    Fırın tepsisini hafifce yağlayıp hamsileri aralarında boşluk kalmayacak tarzda bir ters, bir düz diziniz. Domatesleri ve limonu ince halkalar halinde doğrayınız. Balıkları tuzladıktan sonra üzerlerine domates ve limonları eşit aralıklarla diziniz.

    180oC'a ısıtılmış fırında 25-30 dakika kadar pişiriniz.
    Sıcak servis yapınız.

    Not:
    Hamsiler fırında iken zaman zaman kurumaması için kontrol ediniz. Eğer kuruyorsa ki bu hamsilerin yağsız olmasından kaynaklanır, üzerlerine hafifce sıvı yağ gezdiriniz.

     Kıraathane Panosu



    ANNE YEMEĞİ

    Hani hep deriz ya, annemin bir böreği vardı inanılmazdı diye...İşte ben bütün bunları bir kitapta toplamaya karar verdim. Yeni mutfak anlayışı içerisinde eski tatları yakalayabiliriz ve onları çocuklarımızla en 'special' yemek olarak paylaşabiliriz.

    Sizlerden ricam, lütfen annenize ait özel bir yemeğin tarifini lütfen bana gönderin. E-mail adresimi aşağıda bulabilirsiniz. içinde anneniz için bir iki cümlede sizden olsun. Bu arada mutlaka kontak numaralarınızı bildirin, çünkü daha sonra annenizin bir fotoğrafını vs... isteyeceğim.

    Kısa sürede tamamlayacağımı düşündüğüm bu proje, yakında sinema yayınları da çıkaracak olan BOX yayınlarından çıkacak.

    Nostaljik filmler tadında, nostaljik tatlarınızı bekliyorum... Tariflerinizi zozbatur@coproduction.com.tr ya da kahve molası'na gönderebilirsiniz...

    Sevgiyle kalın,
    Zeynep Özbatur

    Önemli Not: Projenin konseptinin tüm hakları Zeynep Özbatur'a ait olup, noter tarafından onaylı bir örneği bulunmaktadır.

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.kameraarkasi.org/
    Bu sitedeki bilgiler ve fotograflar öğrenciler tarafından ders notu olarak kullanılabilir ve yazıcı çıktıları kopyalanabilir. Girdiğinizde bu uyarıyla karşılaşıyorsunuz. Tamamen çekimler ve çekim tekniklerinin anlatıldığı bu sitede örnek çalışmalara da yer verilmiş.

    http://www.omurga.org/
    Toplumda her 100 kişiden 80’i hayatının bir döneminde bel ağrısından yakınır. Bel ağrısı olan hastaların % 70-85'i 6 hafta içinde kendiliğinden iyileşir. Omurga üzerinde oluşan ağrılar ve ne yapmamız gerektiği konusundaki tavsiyeler.

    http://www.solarviews.com/eng/homepage.htm
    Dünyamızın da içinde bulunduğu güneş sistemiyle ilgili sadece resimlerin değil, öğrencilere ve eğitmenlere yönelik istatistik ve detay bilgilerin bulunduğu bir site.

    http://www.birgaripmavi.net/
    Şalı omzundan düştü, almak için eğildi, sonra alamayacak kadar güçsüz oldugunu farketti. "Vazgeçiş" dedi. Vazgeçmenin ne kadar basit olduğunu gördü. Oysa önceden hiçbirşeyden vazgeçmezdi. Şiir ve şiir tadında öyküler

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Go2Sleep screensaver [786k] PC&MAC FREE
    http://www.go2sleep.be/
    Çok hoş bir ekran koruyucu, indirmek için küçük bir form doldurmanız yeterli. Verdiğiniz bilgilerin doğrulanması için vakit kaybetmiyorsunuz. Bilgisayarınızın uyku modunda olduğunu çok güzel anlatıyor.

    Eraser 5.3 [751k] W9x/2k/XP FREE
    http://downloads-zdnet.com.com/3000-2092-10020208.html
    Dün sözünü ettiğim kesin silici program. Aynı datayı üstüste yazarak kullanılamaz hale getiriyor. Böylece sildiğiniz bir dosyanın gerçekten tam olarak bilgisayarınızdan silindiğine emin olabiliyorsunuz.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020711.asp 11 Temmuz 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com