KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri


lola + bilidikid DIGITURK'te

 25 Temmuz 2002 - AB'ye Girsek mi acaba?


Merhaba Dostlar,

Hayatımızın ana kuralı seçim yapmak. Doğruları seçtiğimizde herşey yolunda gidiyor. Ama şaşırıp yanlış adımlar attığımızda da hem içimiz hem de dışımız kararıyor. Daha sabah kalkarken başlayan tercih sınavları, gün boyu sürüp gidiyor. "Önce tuvalete mi gitsem yoksa gazete mi okusam" la başlayan sınav heyecanı, yatana kadar sürüyor. Gündem seçim olunca benimde aklıma başka birşey gelmiyor. Ayrıca "doğrular tektir" gibi bir varsayımın da tutarsızlığını yaşıyoruz tüm hayatımız boyunca. Bugün doğru bildiğimiz yada tercih ettiğimizi, yarın yerin dibine sokup, sıralamada en sona atabiliyoruz. Kendi kafamızda bu mutlaka doğrudur dediğimiz bir konuyu, bir başkasının ağzından tepetaklak duyunca, "Sen de haklısın hocam" demek geliyor içimizden. Buraya nerden mi geldim? Aşağıda Sevgili Ahmet'in AB ile ilgili bir yazısını okuyacaksınız. AB konusunda fikirlerimiz örtüşmese de, onun da haklı olduğu yerler var diyerek yazısını yayınladım. Ha belki de pek çoğunuz onunla aynı fikirdesiniz, o zaman siz de, karşı olanlar da fikrini söylesin. Sonra oyları tartalım, darasını aldıktan sonra çıkan sonuca göre de "Kahve Molası" nın AB Tavrını ortaya koyalım, ne dersiniz? Valla ben kendim için istiyorsam namerdim, çocuklarımın geleceği için AB içinde olmalıyız diyorum. Milli tavrımızın öne çıktığı milli maçlardan farklı düşünmeliyiz diyorum. Çok önceden seçtiğimiz yolun devamıdır AB diyorum. Daha çok şey diyorum da, fazla siyasete bulaşınca sizlerden dayak yediğimi de biliyorum. Bir arayol bulacağım ama sonunda, kararlıyım.

Şu anda sevgili amcamın girdiği ameliyattan çıkmasını bekliyoruz. Oldukça zor ve riskli bir operasyon. Bu yazıyı bitirip hastaneye gideceğim. Umarım herşey yolunda gider. Aksini aklıma bile getirmek istemiyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Super Off be Offf

Ex-ixir ve Superoffline'nın aymazlığı devam ediyor. Bugün arkadaşlarımdan ve müşterilerimden epeyce telefon aldım. Hepsi "Ne yapmamız lazım?" diye soruyorlar. Yapılacak şeyler kısıtlı tabi. Telefonla aramak, eposta atmak öncelikli olarak tercih edilecek şeyler. Bir işe yarayacağını sanmıyorum ama tepkisiz kalındığını da sanmasınlar istiyorum. Özellikle domain'lerini başka yerlerde host edipte, superonline'dan bağlananlara tavsiyem; Host edildikleri yerlerle ilişkiye geçip kendilerine SMTP tahsis edilmesini sağlamaları olacak. Ali kıran baş kesen misali aldıkları karar bunların başına iş açacak mutlaka ama ne zaman olur bilemem. Belki de yıllardır satmaya çalıştıkları kuruluşlarını alacak bir enayi buldular, onlara hazırlık yapıyorlar. Çıldırmak işten bile değil, en az 10 tane eposta gönderdim, bir o kadar da aradım, bir allahın kulu çıkıpta cevap vermeye tenezzül etmedi iyi mi? Bu nasıl müşteri ilişkileridir anlamak mümkün değil. Ben kendi adıma sildim defterden onları. Hoş inek dağa küsmüş, dağın haberi olmamış ya neyse işte...

 Kahvecinin Günlüğü


  • İBRAHİM TATLISES
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 25 Temmuz, 21.00
    25 000 000 TL - 20 000 000 TL
  • Rumelihisarı Konserleri
    Açık Hava Konserleri
  • GRUP GÜNDOĞARKEN
    Most Production'dan Açıkhava Konserleri...
    Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, 25 Temmuz, 21.00
  • 1. Ulusal Çocuk Tiyatroları Festivali
    Sarıyer Sanat Tiyatrosu - Aslan Kral Sirkte
    Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfitiyatrosu, 25 Temmuz, 21.00 - Ücretsiz
  •  Ters Köşe: Mehtap Akdeniz


    Uyum sorunu çekmeyin istedim.

    Hangi kitabı elime alsam hangi gazeteye baksam konu dönüyor dolaşıyor kadın erkek ilişkilerine geliyor. Herkes kendi deneyimine kendi kapasitesine göre konuya yaklaşıyor. Yıllardır kimsenin çözemediği bu bilmeceyi hala çözme umudu konuyu gündemde tutuyor bence. Yıllanmış ilişkilerde nasıl bir sonuç verir bilemem ama bildiğim bir eski bir yeni yaklaşım ilginç gelmişti. Daha doğrusu aklıma yattı.

    Birinci yaklaşım Ahmet Altan. Kristal Denizaltı adlı öyküsünde çok güzel anlatılıyor: '… gezdiğim sıcak sahillerin büyücüleri bana hep aynı şeyi söyledi: Önemli olan onun sana uyması değil, önemli olan onun hastalığının senin hastalığına uyması.'

    Kadın erkek ilişkilerinde uyum fiikirlerin ya da insanların uyumundan değil, hastalıkların uyumundan doğuyor ve bütün büyük aşklar bize hastalıklı gelen ilişkilerden doğuyordu. Yani olumlu özellikler değil olumsuz özellikler belirleyici uyumda. Yazar beni ikna etti, en azından şimdilik. Örneğin aşırı şevkatli bir kadın normal erkeği boğarken aşırı bencil erkeğe ilaç gibi geliyormuş. Bu erkek de kadına hastalıklı duygusunu tatmin etme olanığı verdiğinden panzehir muamelesi yapıyormuş. Hiç yabana atılır bir yaklaşım değil bence. En azından kusursuz ilişkinin niye zamanla sıkıcı olduğunu konusunda zihin açıcı bir teori. Öncelikle kendi hastalıklarınızı saptamanız gerekiyor kuşkusuz. Yemek konusunda mızmızsanız yemek yapmaktan anlamayan birine takılın. Yemek yapmayı meziyet gören biri sizinle mutlu olamaz. Siz yemeği zıkkımlanmak olarak görürken o bir sölene çeviriyorsa her yemek sonrası mutfağa verdiği emeklere acıyan, 'Zıkkım ye' diye homurdanan bir eşiniz var demektir. Eteklerinizdeki tüm vazgeçemediğiniz kötü yönlerinizi dökün bakalım. Sonra da bunlara uygun olanı deneyin bakalım.

    İkinci yaklaşımın kaynağını hatırlamıyorum. Bu bir zaman grafiği ile açıklanabilir. Alttaki değerleri 3 er aylık periyodlar, yükselen değerleri ilgi olarak düşünün ve 10 a kadar yükseltin. Erkekler kadınları elde etmek için ilgi değerine 4 den başlarlarmış. Kadınlarda nazdan hanımlıktan 1'den. 6 ay içinde kadın 4 seviyesine ulaşır sonra erkek ile birlikte 9 ay içinde 6 seviyesinde uyumlu bir ve dingin bir ilişki yaşarlarmış. İşte tam bu noktada kadın durdurak bilmez ve erkeği elde tutacağım diye basarmış gaza dayanırmış 10 noktasına. Ama erkek hala 6 seviyesinde kararlı bir şekilde ilişkiye devam edermiş. Kadın birinci yılın sonunda erkekten şikayete başlarmış. 'Nerede benim o aşık olduğum adam? Bana hediyeler alan, güzel sözler söyleyen adama ne oldu? Sen çok değiştin vs.vs.

    Bana bu yaklaşıma bakarak bildiğim tüm büyücüler diyor ki: Adam haklı kızım. Sen de edebinle 6 seviyesinde durabilseydin gül gibi geçinecektiniz işte.

    Kıssadan hisse… Hiç bir konuda hiç bir koşulda hiç bir sebeple erkeğin önüne geçmeyin. Arkanıza baktığınızda kimseyi bulamazsınız.

    Sevgiyle
    Mehtap Akdeniz

     Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan


    Merhaba herkese..

    Bugün, hepinizden ve özellikle de sera ve çiçekçilik konularını takip edenlerden bir günlük izin isteyeceğim.. Dün önemli bir şey oldu.. O nedenle..

    Akşam evdeydim.. Kanepede kitap okurken, yanıma şeytan gelip oturdu! Hemen yerimden doğruldum. Kocaman açılmış gözlerle soru dolu baktım yüzüne..

    -Ne işin var senin burada?
    -Senden bir şey istemeye geldim..
    -Ehm... şey..nasıl birşeymiş bu?
    -Bana bir avukat lazım!
    -İyi ama, ben hukuk okumadım ki! Hem o kadar da anlamam zaten avukatlık işinden!
    -Olsun.. Bana yetebilirsin belki..
    -Şeytanın avukatlığı haa!! Vay bee... etkileyici, Nedir konu?

    Anlattı.. dinledim.. Artık beni de epey rahatsız eden bir konu olduğu için de sizlerle paylaşmaya karar verdim..
    Konumuz Avrupa Birliği, MHP'nin tutumu vs..
    Ben kendimi böyle tanımazdım.. Ama son zamanlarda Devlet Bahçeli'nin dediklerine daha yakın görmeye başladım fikirlerimi.. Yadırgıyorum da bu durumu.. ama gene de böyle olduğunu itiraf etmem lazım.. Zaten bu toz duman içinde.. herşey birbirine girmiş karışmış durumda..

    Şimdi efendim.. Bir Avrupa Birliği'dir tutturulmuş gider.. Nedendir, niyedir anlatan yok.. Bizim aydın takımının beklentisi başka, halkın beklentisi başka, siyasetcinin beklentisi başka..

    Aydın takımı, eğer Avrupa Birliği'ne girecek olursak, insan hakları, hukuksal düzenlemeler, özgürlükler vs artacak diye düşünüyor...

    Halk, artık gelecek umudu kalmadığı için, bu kapıyı bir iş, ekmek kapısı olarak görüyor.
    Siyasetci, ya ülkeyi yabancılara teslim etmenin taşaronluğunu yapıyor gizliden gizliye, ya da bu rüzgar sayesinde bir süre iktidarda olabilmek hesabında..
    Öncelikle Avrupa Birliği'ne bizi neden almayacakları hususuna biraz değinelim.. AB bir hristiyan locasıdır herşeyden önce.. İçlerinde birliği sağlaması umulan temel unsurlardan biri din unsurudur.. Tabii ekonomik birlik de sağlanmaya çalışılmakta. Ekonomik birliğin sağlanabilmesi amacıyla ortak para birimi ve ekonomik avrupa merkezleri oluşturulmaya başlandı nicedir. Ülkemizin bu ekonomik ittifaka dahil edilmesinden, Avrupa ülkelerinin bekleyeceği hiçbir yarar yoktur. Çünki, elde etmek istedikleri asıl sonuç olan Gümrük Birliği konusu, yıllar önce gerçekleştirilmiş ve geriye sağlanabilecek hiçbir fayda kalmamıştır. Bizim sanayici, nasıl olur da, dünyaya mal satacak teknolojik ve idari birikime sahip onca global firmanın yer aldığı bir arenaya çıkmak sevdasındadır anlamam. Belki burada, sanayicimizin gerçek yurtsever olarak, içtenlikle daha iyi iş ve sosyal koşullar özlemesinin de payı olabilir.. bilemem..

    Doğu Bloku'nun çökmesinden önce, Batı'nın Türkiye'ye bir tampon olarak ihtiyacı vardı. Bu nedenle 700.000 asker beslemek zorunda kaldık, yıllarca.. Ancak, politikacılarımızın basiretsizliği nedeniyle, parasını ödeyerek satın aldığımız silahları, biliyorsunuz, kendi ihtiyacımız olması halinde istediğimiz gibi kullanmamıza izin de yoktu!! O da ayrı konu.. Neyse, doğu blokunun bitip, dünya düzeninin tek kutuplu, sadece ABD'ye bağlı bir eksene oturmasından sonra, batı'nın Türkiye'ye neden ihtiyacı kalmış olsun artık? 65 milyonluk bir 'pazar' hikayesi mi yine? Yahu, adamlar aşırıya kaçtılar bizi tüketmekte.. Şimdi, 65 milyon perişan insan, hangi ekonomik alım gücü ile neyi tüketecek? Ne kadar tüketebilecek? Yüzyılların emperyalisti, Avrupa ülkerleri için, şimdi, talan zamanı, şimdi bir koyup üç alma zamanı..

    Amerika müttefikimizmiş... Breh breh.. Sevgili müttefikimiz, serbest ticaretin dünyadaki en büyük savunucusu ulu önder Amerika, acaba, şu tekstil kotalarımızı örneğin.. biraz gevşetmek için ne gibi hizmetlerimizi bekler? Mesela.. Yıllardır neden ve niçinini bilmediğimiz, Irak yönetimini devirmek için nasıl yardımcı olabiliriz? Hanginiz biliyorsunuz Irak'taki yönetimden neden böylesine gıcık kaptığını Amerika'nın? Ulusların kendi kaderlerini kendileri belirleme fırsatları ne oluyor? Irak halkına sorulmuş mu? Televizyon görüntüleri pek de sevilmediğine işaret etmiyor Saddam'ın. Tabii, çeşitli baskılar vs yapıyor olabilir.. ama hangi memlekette yok ki? Amerika aynı sorumluluk (!) Ya da hassasiyeti, mesela bir Afrika ülkesinde de gösterir mi? Bu ve benzeri örnekleri Kosova savaşında örneğin, görmedik mi? Sırpların katliamları sırasında akılları neredeydi bu demokrasi ve insan hakları havarilerinin. AB ülkeleri, Apo'yu bağırlarına basarken, kendi IRA sorunlarına nasıl yaklaşıyorlardı? Dursun Karataş'ın Avrupa ülkelerinde ikamet ediyor olması, ya da şu anda Atina'da ev sahibi olmasını nasıl açıklarlar? Amerikan Savunma Bakan Yardımcısının ha bire 'Kürdistan' demesi sadece bir dil sürçmesi midir?

    Biz, maalesef ulusal kimliğini hızla yitirmekte olan bir milletiz.. Aslında, herşeyi olduğu gibi, Atatürk'ü de, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı da unutmuş durumdayız.. Özgüvenimiz sıfırlanmış vaziyette.. Hiçbirşeyi kendi başımıza beceremeyeceğimiz gibi inanılmaz büyük bir yanılgıya itilmiş durumdayız. Tekrar hatırlamamız gerek, tüm dünyaya örnek olmuş, akla hayale gelmez zorluklar ve imkansızlıklar içindeyken bile, birlik olabildiğimiz taktirde eskiden olduğu gibi, yeni ulusal kurtuluş savaşlarını başarabileceğimizi.. AB savunmacılığına kimler soyunuyor, bir bakınız.. Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller çekmekteler arabayı.. Sayın Başbakanımız'la birlikte... Sadece bu bile, bizlere bu işin altında hangi çapanoğlu var acaba diye düşündürtmeli..

    Şimdi, 3 Aralık mı ne, bir seçim tarihinde mutabık kalınmıştı, biliyorsunuz, son liderler zirvesinde.. Hemen akabinde, ikisi ağız değiştirdiler... Ve bizi, AKP ya da Hadep sopaları ile korkutmaya çalışıyorlar. Burada, MHP'nin söylemine dikkat edelim.. Ben Bahçeli'nin dediklerini şu şekilde anlıyorum.

    -Kardeşim, sizlerle bu tarih üzerinde anlaştık, çünki, biz AB'ye karşıyız ve bu hayati önemdeki kararın alınmasından önce, bir seçim yapılmasını, bu seçim sonucunda ortaya çıkacak milli iradenin teşekkül ettiği şekle göre bu sürecin geliştirilmesi ya da sonlandırılması gerekir.... gibi birşeyler söylüyor Bahçeli.. Haksız mı? (İnanın, gün gelip de MHP'nin ideolojisi ile benzerlikler taşıyan düşüncelerim olacağını tahmin etmezdim.. ama artık zincirlerimi kırdım.. Düşünmeye çalışıyorum.. kalıplara bağlılığımı azaltmaya gayret ediyorum..)

    Ayrıca, efendim hukuk sistemimiz Avrupa ile entegre olunca, ekonomimiz avrupa birliğine bağlanınca, bu günden yarına iyileşecek mişiz gibi bir hava yaratılıyor. Allah aşkına bu kadar saf, nasıl olabiliyoruz? Hangi üretim yeniden yapılandırılacak, ne nasıl olacak da işsizlik, ekonomik çöküntü sorunları halloluverecek? Serbest dolaşım mı? 65 milyon insan avrupa sokaklarına salınıveriğinde neler olabileceğini AB üyeleri bilmiyorlar mı sanki? Almanlar bile, bunca yıl sonra bile asimile edemdiler bu milleti.. demir bir bilye gibi, oturur hala midelerinde.. Bunları bilen bir avrupa birliği, sizi serbestce dolaştırır mı sokaklarında hiç?

    Gümrük Birliğinin yanı sıra, Adalet Divanı kararlarına uymak yönünde irade belirtmiş durumdayız.. Yani, bu kararlar ne yönde olursa olsun, uyacağımızı ve tartışmıyacağımızı beyan ve kabul etmişiz.. Bu anlamda, Avrupa Adalet Divanı kararları, maalesef TBMM kararlarının üzerindedir!!! Ve bu divan kararlarına uyacak olmamıza rağmen, sıkı durun, bizim bir tek temsilci yargıç ya da savcımız bu divanda yer almamaktadır.. Tüm üyeler içinde, sadece Gümrük Birliği'ne girip AB'ye girmemiş olan tek ülke Türkiye'dir. Tüm diğer üye ülkeler, bazı egemenlik haklarının devri anlamına da gelen AB ve GB şartlarını en azından parlamentolarından geçirmişler, bazıları da bununla bile yetinmeyip halk oylaması yapmıştır. Tam üyelik ve GB bir bütündür, ve sadece biz bu garabet duruma olur demiş olan ülkeytiz. Tabii, bu konunun meclisimizde tartışılmamış olduğunu söylemeye gerek yok! Bu anlaşmayı imzalamış olan siyasi kimliklerin basiret ve ileri görüşlülüklerini sizlerin takdirine bırakıyorum.

    Bu arada, AB parlamentosunun Ermeni Soykırımı tasarısını da kabul etmiş olduğunu hatırlatmak gerek.. İşte bizim içine girebilmek için özveride bulunduğumuz 'ortak'larımız.. Ve işte ille de buraya girmemiz lazım diyen siyasilerimiz..

    Zaten artık senin 700.000 kişilik orduna da ihtiyacı kalmadı.. Artık savaşlar çok başka mecralarda yapılıyor.. Mesela diyorum, hepimizin evlerindeki, işyerlerindeki bilgisayarlar her hafta, düzenli olarak Norton'a bağlanıyor.. Yeni virüs tanımlarını alabilmek için.. Acaba, bir gün, biz, ABD'nin ulusal çıkarlarına ters düşen bir politika izlesek.. Acaba diyorum.. bu Norton aracılığı ile mesela.. bizim tüm bilgi işlem alt yapımız çökertilivermez mi on dakikanın içinde? Böyle mecralarda hazırlanıyor emperyalist, ya da globalist dünya savaşları artık..

    Yeni hukuksal düzenler, ya da ekonomik ilişkiler.. hemencecik benimseyebilecek miyiz? Hiç haketmeden, çaba göstermeden elde etmiş olacağımız bazı hak ve imkanlar ne kadar bizim olacak?

    Kendimize gelelim, kendi öz benliğimiz, değerlerimiz, kimlik ve kişiliğimiz, dilimiz, ilişkilerimiz.. en değerli varlıklarımız bizim.. Ve unutmayalım.. 'Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur..' derken Atatürk, bir ulus olarak kişilikli olmanın ne denli önemli olduğuna işaret etmek istemişti.. Çıkışımız var.. ama uyanık olmak ve memleketimiz, insanımız üzerinde oynanan oyunları farketmek zorundayız..

    Sözlerimi Atatürk'ün o muhteşem başyapıtının son bölümü ile bitirmek istiyorum.. Tabii okuyup üzerinde düşünmeniz dileğiyle:

    'Ey Türk gençliği!
    Birinci ödevin, Türk BAĞIMSIZLIĞINI, Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza dek korumak ve savunmaktır. VARLIĞIN VE GELECEĞİNİN BİRİCİK TEMELİ BUDUR. Bu temel, senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek YURTİÇİ ve yurtdışı düşmanların bulunacaktır. Bir gün, BAĞIMSIZLIĞINI ve Cumhuriyet'ini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunduğun şartların olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve Cumhuriyet'ine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir zaferin temsilcisi olabilirler. Zorla, ya da hile ile, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün tersaneleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine girilmiş olabilir. Tüm bu durumlardan daha acı ve korkunç olmak üzere, YURDUN İÇİNDE, YÖNETİMİN BAŞINDA OLANLAR, AYMAZLIK VE SAPKINLIK VE ÜSTELİK HAİNLİK İÇİNDE BULUNABİLİRLER. DAHASI, YÖNETİMİN BAŞINDA BULUNANLAR, KİŞİSEL ÇIKARLARINI, YURDUNA GİRİP YAYILMIŞ OLAN DÜŞMANLARIN SİYASAL AMAÇLARIYLA BİRLEŞTİRMİŞ OLABİLİRLER. ULUS, YORGUN, YOKSULLUK VE DARLIK İÇİNDE BEZGİN VE BİTKİN DÜŞMÜŞ OLABİLİR...

    EY TÜRK GELECEĞİNİN EVLADI.. İŞTE BU ORTAM VE KOŞULLARDA BİLE ÖDEVİN, TÜRK BAĞIMSIZLIĞI VE CUMHURİYET'İNİ KURTARMAKTIR! İHTİYAÇ DUYDUĞUN GÜÇ, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR..... '

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


    Toni Schumacher ( İzmir Anıları - 4 )

    Adını bir futbol seyircisi olarak duymayan kalmamıştır sanırım hele de benim gibi Fener'li iseniz; "Toni, Toni, Toni Schumacher...Schumacher, Schumacher, Toni Schumacher.." tezahüratını bilmeyeniniz yoktur.. Bence Türkiye'ye gelmiş dünya markası ilk büyük transferlerden biri idi. Özellikle profesyonelliği sanırım ilk onunla öğrendi futbolcularımız.

    İstanbul'daki jübilesini kaçırmıştım ama İzmir'dekini kaçırmak istemiyordum doğrusu. İstanbul'a gitmem gereken o hafta sonunu İzmir'de geçirmeye karar vermiştim senin için, kıymetini bil Toni : 1991 yılının güzel bir Temmuz gecesi Bayern Münich gibi de bir takım gelmiş, gidilmez mi senin veda maçına ! Bir de güzel duyumlar almıştık senin jübilelerinle ilgili. Sanırım Spastik Çocuklar Hastahanesi isimli bir proje geliştirmiştin ( Gerçekten amacına ulaştı mı o proje ? Ben bilmiyorum inanın ki ! ) ve ben çok takdir etmiştim o zamanlar. Arkadaşlarla birlikte 2-2 biten güzel bir gece yaşamıştık ( Bu skor aklıma ezeli rakipler ve seyirci rekorlarının kırıldığı KafKaf-Göztepe maçında da olduğumu anımsattı ! )

    Yılın sonunda artık İzmir maceram sona eriyordu. Ne tesadüf ki yine bir F.Bahçe maçı kaderimi etkileyecekti. Kasım sonu veya Aralık başı bir Pazar gecesi Altay maçını seyredip ertesi günü İstanbul'a gitmeye karar vermiştim. Maç gecesi bir yağmur başladı ve sırılsıklam oldum. Ertesi gün yola çıktık, arabanın kaloriferi bozuk. Manisa'ya geldik ki kar var ! Sanayi çarşısında zincir baktık, yok satılmazmış, niye deyince 25 yıldır kar yağmaz ki buralara dediler : Akhisar'da bulduk ama inanılmaz kötü bir yolculuk sonrası gelebildik İstanbul'a ! Sanki İzmir; ayrılıyorum diye benden intikam almıştı :

    Sevgili İzmir ! Ben yine sana gelirim, merak etme seni severim, anılarım var, seni unutmam ! Geçenlerde hatta yine kulaklarını çınlattım, biliyorsun oğlum sende doğdu ! Eski defterleri kurcaladım ki sevgili oğlumun bana Özel Sağlık Hastahanesi maliyeti tam tamına 200 000.-TL. ve ben de oğluma 2 adet metal 100 000.-TL uzatarak "İşte sen bu kadara malolmuşsun !" diye pislik yaptım : Şakası bir yana ama dualarım gençlerle ve özellikle yeni ev kuranlara, çocuk sahibi olmaya çalışanlara "Allah kolaylık versin !" diyorum.

    Her ne kadar Toni Schumacher'den profesyonelliği öğrensek de milyarlara değişmem BABA olmanın amatörlüğünü !

     Dost Meclisi


    Kahve Molası'nda yayınlanmaya uygun mudur bilmem ama geçenlerde Biletix ile ilgili basima gelenleri sizlerle paylaşmak istedim.

    Ben hala biraz da safça olsa insanlar arasinda nezaketin, iliskilerin temeli olmasi gerektigine inanan eski (ve muhtemelen soyu tükenmis) bir Istanbul ailesindenim. Ne yazik ki hala tanimadigim biriyle konusurken "Siz" diye hitap etmek ve bir sey isterken "Lütfen" demek gerektigine inananlardanim. Bunu ailesel deformasyon olarak da yorumlayabilirsiniz.

    Annemin dayisi (88 yasinda, Istanbul Erkek Lisesi ve ITÜ mezunu, bekar bir beydir.)nin da ayni türden bir sikayetle özellikle devlet dairelerinde devamli olarak tartisma yasamasini eskiden hiç anlamazdim. Çeşitli kademelerdeki ne yazık ki hep çok yoğun olan memur ve memurelerin kendisine "Şuraya git baba!" "Şunu al beyamca" şeklindeki hitaplarına "Ben annenizle müşerref olduğumu hiç hatırlamıyorum." şeklinde cevap vermelerini bazen yadırgadığım ve abarttığını düşündüğüm olmuştu. Ancak geçen günlerde başıma gelen bir olayla benim de ne yazık ki bu tür davranışlara karşı müsamahalı olmadığımı gördüm. Olay kısaca şu:

    19 Temmuz 2002 tarihinde Taksim Vakkorama içerisinde bulunan Biletix gişesinden Candan Erçetin'in Açıkhava'daki konseri için bilet aldım. Aldığım biletin tarihinin benim istediğim tarih olmadığını (benim istediğim tarih 27 Temmuz 2002 idi, ancak bilet 28 Temmuz 2002'ye kesilmişti) fark edince itiraz ettim. Ancak satış memuru gayet terbiyesiz ve aşağılayıcı bir eda ile benim yanlış hatırladığımı,kendisinin benden onay alarak bu tarihi kestiğini ayrıca benim biletin tarihine itiraz etme nedenimin aslında başka olduğunu ( ben tarih yanlışlığını fark etmeden önce gerçekten de kendisine biletteki Hizmet bedeli ile ilgili bir soru sormuştum.) söyledi. Biletix'den daha önce bilet almamış olduğum için bir hizmet bedeli alındığını, bu bedelin konser yerinden bileti aldığım durumda alınmayacağını ve satın alınan biletin geri verilemeyeceğini bilmiyordum. Açıkçası bilmek zorunda olduğumu da düşünmüyorum. Satış elemanı bana bu konuda daha nazik biçimde bir açıklama yapmış olsaydı bütün bu şartları daha anlayışla karşılayabilirdim. Ancak daha öncede belirttiğim gibi elemanın uygunsuz tavırları benim de tepki vermeme neden oldu. Ve kendimi tutamayıp : " Ama bu terbiyesizlik!" demişim.

    Bu olaydan sonra iş arkadaşlarımla yaptığım konuşmalarda iş yerimiz Taksim'de olduğu için kendilerinin de sık sık Taksim Vakkoroma'dan bilet alırken oradaki elemanınızın bu tür davranışlarıyla karşılaştıklarını belirttiler.

    Ben de bunun üzerine bu konudaki şikayetimi destek@biletix.com adresine yazıyla ilettim ve kendilerine olayı anlattıktan sonra Biletix'in bünyesinde görev alan ve özellikle müşterilerle muhatap olan elemanlarının davranışlarının firmalarını da töhmet altında bırakacağını göz önüne alarak bundan sonra daha dikkatli bir eleman seçimine yöneleceklerini umut ettiğimi belirttim.

    E-mail'i gönderdikten bir gün sonra Biletix Müşteri Hizmetleri tarafından önce e-mailime cevap aldım sonra da telefon ile arandım ve eğer istersem biletteki gün sorununu çözüp bana istediğinm güne bilet verebileceklerini söylediler. Ben de önemli olanın biletin tarihinin değiştirilmesi değil elemanlarının müşterilere karşı davranışlarını düzeltmesi olduğunu tekrar söyledim. Onlar da bu konuyu dikkate alıp ilgili bölüme ileteceklerini belirttiler.

    İnsanları şikayet edip, işleri kaybetmelerine falan neden olmayı hiç istemem. Açıkçası bugüne kadar nasıl olsa işe yaramaz diye hiç bir şikayetimi de hiç bir kuruma iletmemiştim. Ama bu olayla gördümkü gerçekten işe yarıyormuş. En azından birileri beni dinleyip, şikayetimi dikkate aldı ve (ne kadar doğru bilemem ama) bu konuda bir şeyler yapacaklarını söylediler.

    Kıssadan hisse(ler):
    1) Nezaket göstermek ve beklemek yanlış değildir,
    2) Şikayetlerinizi dile getirmekten korkmayın ve sonucunu mutlaka takip edin

    Güzel çalışmalarınızın devamını diler, emeği geçen herkese teşekkür ederim.

    Sevgi ve saygılarımla

    Ebru Kunt Akın

     Tadımlık Şiirler


    Her Şey Sende Gizli

    yerin seni çektiği kadar ağırsın
    kanatların çırpındığı kadar hafif..
    kalbinin attığı kadar canlısın
    gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    nefret ettiklerin kadar kötü..
    ne renk olursa olsun kaşın gözün
    karşındakinin gördüğüdür rengin..
    yaşadıklarını kar sayma:
    yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan
    yaşa,
    sevdiğin kadardır ömrün..
    gülebildiğin kadar mutlusun
    üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    sakın bitti sanma her şeyi,sevdiğin kadar
    sevileceksin.
    güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği deger
    ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
    güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. işte budur
    hayat!
    işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    çiçek sulandığı kadar güzeldir
    kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    bebek ağladığı kadar bebektir
    ve herseyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da ögren,

    SEVDİĞİN
    KADAR
    SEVİLİRSİN...

    Can Yücel


     Kahveden Önce: Balık


    Hamsi Köftesi (4 Kişilik)

    Malzeme:
    ½ kg hamsi
    2 kahve fincanı un
    1 demet maydanoz
    1 çay kaşığı kuru nane
    1 çay kaşığı kekik
    1 adet kuru soğan
    2 adet yumurta
    Sıvı yağ (yeterince)
    tuz
    karabiber
    sumak

    Yapılışı:
    Hamsileri, kafalarını kopararak ve kılçıklarını çıkararak fileto halinde ayıklayınız; yıkayıp durulayınız. Bilahare çok küçük parçalara doğrayınız
    Maydanozları ince kıyınız. Soğanları rendeleyiniz. İçine diğer malzemelerle birlikte doğranmış hamsileri koyup iyice harmanlayınız.Yumurtaları çırpıp ilave ediniz ve tekrar karıştırınız (Mutfak robotunuz varsa karıştırma işlemini orada yapabilirsiniz).
    Harmanlanmış malzemeyi küçük toplar halinde yoğurunuz. Kızgın yağda çevirerek kızartınız. Sıcak servis yapınız.
    Not: Bu yemek Orta ve Doğu Karadeniz'e özgüdür.

     Kıraathane Panosu



    PANO EMRİNİZE AMADE

    Duyurularınız için kullanabileceğiniz bu köşe sizin için. Yazın yollayın yayınlansın...
    Vallahi de Billahi de bedava:-)))

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://enformatik.ktu.edu.tr/%7Eyasin/iq/iq.php
    Verdiğim kısa yolda yaklaşık 20 dakika süren bir IQ testi var. Bence deneyin. Nasıl olsa karşınızdaki sadece bir bilgisayar. Sizi eleştirip küçük düşürecek hali yok.

    http://www.kimyaokulu.com
    Hep söyleriz her ne olursa olsun içinde eğlence varsa hep ilgi çeker. Atom bombasının yapısına ve duygu yüklü sıcak hikayelere aynı platformda yerveriliyorsa... İncelemekte fayda var derim

    http://www.buyukler.com
    Günlük yaşamın stresinden uzaklaşmak; doğayla başbaşa kalmak.. sıcağa yada soğuğa aldırmadan, mavi suların içinde kaybolan misinanın ucundaki iğneye çarpıp duran küçük canlıyı düşünerek heyecanlanmak ve daha da önemlisi bütün bir haftanın yorgunluğunu oltanın ucunda bırakmak... 40+

    http://www.kalan.com/scripts/Dergi/Dergi.asp?t=3&yid=2813
    ...Saray fasıl heyetlerinin yerini, fanfar orkestraları aldı. Bu alanda o kadar ileri gidildi ki, belki de dünyada ilk ve tek kadın bandosu, Sultan Abdülmecid'in hareminde kuruldu. Bunu, Adile Sultan'ın saray orkestrası izledi... Tuluat ve tiyatro tarihçesi.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    STOIK Video Converter v1.11 [384k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.stoik.com/products/morphman/mm30_svc.htm
    Bilgisayarınızda bulunan avi yada windows media dosyalarının özelliklerini değiştirmede kullanılan kullanışlı bir program. Frame sayılarında, sıkıştırma codec'lerine kadar pekçok değişimi uygulayabiliyorsunuz. Denemenizde yarar var.

    Horst v3.1 [69k] W9x/2k/XP FREE
    http://home.mnet-online.de/horst.muc/horst.htm
    DOS'ta yarattığımız batch dosyalarını hatırlıyorsunuzdur. Bu programda içinde gelen hazır 32 adet küçük batch dosyayı sizin kullanımınıza ve isteklerinize göre değiştirmenize olanak veriyor. Bazıları W2k da çalışmamakla birlikte, eskiye özlem duyan bilgisayar gurularına tavsiye edilir.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020725.asp 25 Temmuz 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com