KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 12 Eylül 2002 - Hesaplar ödensin, bitsin artık!


Merhaba dostlar,

Bugün 12 Eylül 2002. 22 yıl önce bizlerde uyandırdığı duygularla, şimdilerde hatırlattıklarını biraraya getirince, kah hüzünlü, kah sevinçli bir duygu yumağı oluşuyor. Yaşadıklarımızdan dersler çıkarmayı başarmış yeni nesillerin o günleri anlamasına olanak yok ama bugünden o günlere baktıklarında tablonun pekde iç açıcı olmadığını görüyorlardır. Herşeye rağmen, dünya dönüyor, devran değişiyor. Netekim Devlet Başkanımız artık ressam oldu, sergiler açıyor. 70'li yılların kaybolan çocukları birer ikişer ortaya çıkıp, memleket sorunlarını çözmeye talip oluyor. Kimileri hesabını çoktan ödemiş, kimileri hala ödeyecek hesabım yok diye bağırıyor.

70'li yılları yaşayanlarınız bilir, kardeşin kardeşi vurduğu, sokaklarda dolaşmanın yürek istediği, nice genç insanın devrildiği, karanlık günlerdi o günler. Kimsenin ekonomiden, dolardan, borsadan söz etmediği, ithal Derviş'ler aramadığı günlerdi. Varsa yoksa can derdindeydi tüm memleket. Tüm yetkilere sahip hükümetin yıllarca beceremediğini, nasıl olmuşsa olmuş, Netekim Paşamız bir günde becerivermişti. İşin anlaşılmaz yanı, 12 Eylül öncesi aciz kalanlarla, 12 Eylül sonrasının muzafferleri aynı insanlardı. Karanlıktan çıkmak için, haktan, hukuktan feragat edenlerde bu ülkenin çocuklarıydı. Bilmiyorum Paşam mutluluğun resmini yapabiliyor mu şimdilerde, yapamıyorsa eğer, 22 yıl önce bizleri iki arada bir derede bıraktığı içindir. Kan mı, demokrasi mi durmalıydı? Demokrasi durmadan kan durdurulamazmıydı? Bu soruları şimdilerde sormanın anlamsızlığını biliyorum ama yitirilen zamana, yaşamımızdan çalınıp alınan günlere hayıflanıyorum, hepsi bu.

70'li yılların sağ-sol çatışması, 80 ve 90'lı yılların PKK belası az şeye malolmadı bizlere. En güzele, en iyiye layık memleketimi mehter marşıyla ilerlemeye mahkum etti. Biz bu belanın üstesinden gelmek için çabalarken, teröre çanak tutanlar, besleyip büyütenler seslerini çıkarmadılar yıllarca. Gün geldi terörün dik alasıyla tanışınca, durup düşündüler. Talibanı silaha boğanlar, birgün o silahların kendilerine döneceğinden habersiz mutlu, huzurlu yaşıyorlardı. Uzaktılar çünkü, terör onlara ulaşamazdı. Bir gün o terör uçağa bindi ve yüreklerine indi. Benim işim, politikalar üretip uygulayanlarla değil artık. Benim işim insanla, anasını, babasını, eşini, çocuğunu yitiren insanla. Göze göz, dişe diş mantığıyla, "Ne ekersen onu biçersin" sözüyle de işim yok artık. Beni yitirilen canlar, kaybolan umutlar ilgilendiriyor. Bu can, ha İzmit'te göçük altında kalan Ali olmuş, ha New York'taki Michael, ne farkeder ki. Ya da niye farketsin ki? Hakkettiklerini buldular diyenlerin, geçmişle hesaplaşıp, giden masum canları umursamayanların, 11 Eylül'ün yıldönümünde Japonya'da ağlayan Japon kızı görmelerini isterdim. 56 yıl önce milyonlarca insanını katleden bir ulusun çocuklarının, 56 yıl sonra katledilmelilerine ağlıyordu o Japon kız. Şu hesap işini biryana koysak da, bir canın bile herşeyden önemli olduğunu anlasak ya artık.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Windows Media Player 9 serisi

Geçtiğimiz günlerde Microsoft yeni 9 serisi ürünlerini tanıttı. Windows Media Player 9, tüm zamanların en iyi programlarından biri olmuş, yiğidin hakkını yememek lazım. Mükemmel bir önyüzün ardına saklanmış, son derece kullanışlı plug-in'lerle donatılmış. Herşeyden yeni kullandığı kodlama tekniği ile gerçek DVD ve gerçek CD kalitesine ulaşmış. Henüz beta sürümü olmasına rağmen, herşeyi kotarabilmiş denilebilir. Final versiyonu olsa olsa, altyapıda birkaç iyileştirme olabilir. Bu programı yükledikten sonra, başkaca hiçbir media player'a ihtiyacınız kalmıyor. DVD, VCD, CD, mp3, kendi kodlaması olan, wmv ve wma ve daha pekçok media dosyasını çalabiliyor. Aynı anda kullanıma sunulan 9 serisi encoder yardımıyla, tüm müzik ve video sisteminizi bununla halletmeniz mümkün oluyor. DVD kalitesinde görüntüyü, DVD boyutunda yakalayıp, encode ederek bir filmi bir CD'ye sığdırabilme gibi bir yeteneği var. Eğer CD yazıcınız varsa, aynı program üzerinden CD kayıt işini de halledebiliyorsunuz. 8 MB dolaylarındaki bu programı Microsoft sitesinden indirip mutlaka kullanmanızı öneririm. Eminim bana hak vereceksiniz.
http://www.windowsmedia.com

Ahmet Altan

 Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan


   Marjinalleriin Tadı

Sizlere minik bir sürpriz yapmak istemiştim.. ama bir köşeye sıkışıp kalmış bu okuyacağınız yazı.. Bu nedenle zamanlaması biraz gecikmiş oldu.. Ama gene de idare eder... Okuyun bakalım..Belki seversiniz..

Hava çok çok sıcak.. Dikkat ediyor musunuz, dışarıya çıkınca öğle vakti, adeta bir alev karşılıyor insanı.. Dışarısı kuru, dışarısı çok aydınlık ve kavurucu... Bende hep çoculuğumun tahammül edilmesi zor Akdeniz yazlarını hatırlatıyor bu havalar.. Fethiye'nin ve sonraları Mersin'in kuru otlar, zeytin ağaçları ve cırcır böcekleri ile anımsadığım tozlu yaz günlerini...

Bunları düşünürken bu gün, aslında baharın da bende iz bıraktığını, ama en belirgin resimlerin hep aşırı uçlarda olduğunu farkettim.. Kışsa, soğuk, karlı ya da seller götürürcesine yağmurlu, yazsa, aşırı sıcak, yaprak kıpırdamayan, boğucu, bunaltıcı öğleden sonralar.. Bir uyuşukluk, bir uyku hissi.. Dünyanın yavaş yavaş döndüğü, amaçsız ve boş zamanlar..

Çocukluk zamanımdan kalmış bazı isimler ya da resimler var aklımda.. Ne bileyim, Brigitte Bardot, Salvador Dali, Pablo Picasso, Sartre vs.. Kimdi bu insanlar, neden hatırlıyorum ve nasıl bir fotoğraftı onları ilk gördüğüm.. Bilemiyorum.. Ama, mesela, Picasso'nun ünlü İspanyol Flamenkocu Manitas de Palata'nın bir albümünün içinde yer alan, eş dost oturmuş birlikte çalıp söylerken çekilmiş bir fotoğrafı.. siyah beyaz.. gayet net olarak aklımda.. Sartre'ın yuvarlak, kalın çerçeveli gözlükleri, ya da Balıkçı'nın rüzgarda saçları uçuşurken çekilmiş portresi.. Neler neler... Nereden çıktı şimdi bu insanların adları.. arka arkaya... Belki de dünyaya tuz biber olmuş bazı insanlar işte.. Sıradan olmayan, sürüye uymayan kişiler.. Kendi yollarını tutturmuş gezginler.. Bunun için iz bırakmışlar bende belki de.. Yani yine, ortalamanın dışında insanlar..

Makarna çok severim.. ne zaman bir İtalyan lokantasına gitsem, her defasında başka şeyler denemek ister, her defasında da yine eski sevgilimden ayrılmamayı seçerim.. 'Penne al'larabiata' Acı kırmızı biber ve domates soslu penne.. acaba nedendir? Kendi tadından ödün vermeksizin,'ben buyum, beğenen yer, beğenmeyen sıradan lezzetlerin peşinde koşsun!' demesinden mi, yoksa İtalyanca 'Kızgın kadın' anlamına gelmesinden mi?

Bugün sıcak demiştik.. size bir güzellik yapmaya karar verdim.. Bir mini sürpriz.. Ben yaptım, hoş olduğunu gördüm..Şimdi hep birlikte hayal edicez.. Ve göreceksiniz.. hoşunuza gidecek.. Ama ara sıra gözlerinizi kapatıp, mekanı hayal edebilmenizi öneririm..

Dağ başındayız.. Belki Kaçkar'lar, belki Ilgaz'lar mesela... Akşamüstü vakti, hava kararmakta, ama aydınlık da sayılabilir hala.. Her yer karlar altında, ve siz, ulaşmak istediğiniz binadan birkaç kilometre uzaktasınız.. Sadece pencereden süzülen sarı bir ışık var seçebildiğiniz.. Gerisi, mavi ve koyu mavi ve laciverdin tonlarına bürünmüş, biçimler, renkler, gölgeler ve gümüşi aydınlıklar, yansımalar.. Ara sıra rüzgar esiyor.. bıçak gibi.. buhar çıkıyor ağzınızdan... Arkanızı dönmek zorunda kalıyorsunuz rüzgara bazen.. Ve belki biraz daha sarılmak boynunuzdaki kaşkola.. Yürüdükçe ayaklarınızın altından gıcır gıcır kar sesi geliyor.. Heryer yumuşak eğimlerle kaplanmış, keskin köşe hiç kalmamış.. Engebeli arazide tek başına duran, az sonra varacağınız evde, biliyorsunuz.. şömine yanmakta.. içeri kendinizi atar atmaz sıcacık bir havanın karşılayacağını bilmenin tadını hissederek yürüyorsunuz, acelesiz.. Dışarısı.. evet çok soğuk, ama bunu da duyumsamak hoşunuza gidiyor.. Sıcak şarap var mıdır acaba? Diye düşünüyorsunuz.. ya da, şöminenin önünde yere serilmiş bir ayı postu mesela? Hani gecenin ilerleyen saatlerinde, kor ateşinin keyfinin birlikte çıkartılabileceği, belki çıplak, belki banyo sonrası.. Ve yine ille de bir kadeh kırmızı şarap...

Ve ertesi sabah kalkmak.. Aslında dönmek zorunda olmanıza rağmen.. yağmış da yağmış.. yığılmış her tarafa. Kapatmış yolları.. Ve hala da yağmakta esip üfürerek pencere kenarlarından.. Ulaşmaya imkan yok geriye.. Beklemekten başka çare yok.. Mutlusunuz, bu mecburiyetten dolayı da.. 'işler bekleyebilir' demişsiniz.. Ve hiç kimse sizi suçlayamaz.. O zaman, nasılsa sıcak, kuru bir korunağınız var.. İki günlük ekmek ve yemek de içeride.. Odun stoku yeterli.. Kalkıp saat sekizde, durumu anladıktan sonra.. yeniden dönmek yatağa.. Dışarısı hem rüzgarlı ve tehditkar.. hem de sessiz.. ama içeride, bir aydınlık ve odun çıtırtısı.. Duman kokusu zaman zaman.. Brrrr... oda soğumuş.. Hemen yatağa atmalı kendini.. Sarılmalı yorgana.. Yatak nasıl da yumuşacık ve davetkar.. Camlar.. yığılmış önlerine 20-25 cm yükseklikte kar... Ara sıra minik kuşlar gelip konuyor.. Aslında onlara da ekmek kırınıtısı falan vermek lazım.. Bu kadar karın altında yemek de bulamazlar şimdi garipler.. Neyse, biraz daha uyuyayım, sonra.. Ne diyor hava durumu? Üç gün daha tipi haa... Vay canına.. Eh.. elle gelen düğün bayram.. Acaba arabanın radyatöründeki su donar mı? Amaann neler düşünüyorum.. bak dışarısı soğuk.. en güzeli şimdi tembellik yapmak ve uyumak yorgana sarılıp..

aaltan@superonline.com

 Misafir Kahveci: Mustafa Uyal


KIZIMIN ADI EYLÜL OLAMADI...

Bugün 12 Eylül ayıplı tarihlerden biri, 11 Eylül ise dün Sayın Cumhur Aydın'ın yazdığı gibi Şili'nin ve insanlığın ayıplı tarihlerinden biri..Bu tarih bir yıl önce de İnsanlığın en yüz kızartıcı, en nefret edilesi terör eylemlerinden biriyle de damgalandı. Eylül ayıplarını içerde dışarda saymakla bitiremeyiz. Halbuki ne çok isterdim kızıma Eylül adını koymak. Bu ayın ayıplarını aklımıza getiren Cumhur Aydın'ın yazısı oldu ; İstanbul 6 -7 Eylül hadiseleri, 12 Eylül, iki defa 11 Eylül ; Hepsi birbirinden beter ama bu yazıyı yazdıran gene aynı yazının satır aralarındaki müstehzi daha doğrusu "madem öyle işte böyle" ye geldiğini hissettiğim ifade oldu. Belki ben yanlış algıladım, belki geçen 13 Eylül günü o uçaklardan birinin yolcu listesine bakarken kızımla aynı yaşta yani 3 yaşında ve refakatsiz uçtuğu belirtilen bir kız çocuğunun da olması nedeniyle içimi dolduran nefret hala geçmediği için fazla taraflıyım. Ama o çocuğun hiç bir şey anlamadığı bir olayın içinde kalıp yanmasının ne farkı var "Hiroşimanın büyümeyen kız çocuğu"nun yaşadıklarından. Yıllarca o kızın yiyemediği şekerlere ağladık hepimiz.Ben bir yıldır o kıza da ağlıyorum. Ağlarken de düşünüyorum. Üçbin küsur insanın bu kadar kalleşçe, korkakça ve sinsice taşa toprağa karıştırılmasının ne gibi açıklaması olabilir?

Allende'nin onurlu ölüm veya utançla yaşamak arasında da olsa bir seçim yaptığını biliyoruz . Peki ikiz kulelerdeki standart insanların, turistlerin, kaçak işçi, anne babaların, oğulların kızların ne gibi seçimi vardı? Veya var mıydı? Dikkatleri çekiyor mu bilmem ama aynı gün Pentagon'a yapılan saldırı konusunda kimseden bir ses çıkmıyor . Amerikan medyası bile o konuda neredeyse sessiz, sanki olaylar sadece World Trade Center'da olmuş gibi.. Ben de bir şey diyemiyorum . Orada da bir sürü ilgisiz insan öldü. Ama sonuç olarak Pentagon askeri bir hedef sayılır ama savaş içi ama savaş dışı. Konu sivil insan, konu anlamsız terör. Konu "Rüzgar eken fırtına biçer" değil. Zaten cinayete kurban giden üçbin küsur insanın üzerinde politika veya ideolojik tartışma açmak bile tüyler ürpertiyor.

İşin basiti, bu gerçekten ilkelce alınmış bir kararın sinsice uygulamasıdır.Ne tarihi, ne güncel, ne ideolojik hiç bir özürü veya bahanesi olmayan bir katliamdır. Bunun gerçek kimliğini genellemeler içinde "özgürlük için koşuşturanlar" gibi yumuşak laflarla hafifletmek ise geçen yıl bugünlerde düşündüğüm gibi insanlığın yanında veya karşısında olmak konusunda aldığınız yeri belirler. George Bush ve Amerikanın son bir yılda yaptığı veya yapamadığı bir sürü zırvalığa ve insanlık ayıbına rağmen böyle düşünüyorum. İnsan olmak ağır bir sorumluluktur. Hep söylediğimiz gibi en vahşi hayvan olmakla, en medeni hayvan olmak arasında gidip gelirken yolumuzun arada bir şaştığı olur ama hiç bir cinayet bir diğerinin gölgesiyle açıklanamaz, açıklanmamalı. Her ne kisve altına girerse girsin sığ, derin, alçak veya yüksek terör sadece lanetlenmeli.Çocuklarımız için...

Ben gene de yanlış anlamış olup bu yazıyı tamamen gereksizce yazmış olduğum umudunu hep taşıyacağım.

 Ankara'lı Kahveci : Serpil Yıldız


BU BİR DENE"ME"!

"Beni kör kıyılarda merdivensiz bıraktın
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın."

Şair ne derinden anlatmış bırakılıp gitmeyi… Hangimiz düşmedik ki benzer durumlara; hangimiz yarı yollarda kalmadık; hangimizin anılarında yol dostumuzun bırakıp gidişleri yok; kaç kez seyrettik gideni ardından, daha kaç kez yaşayacağız benzerlerini bıkmadan usanmadan?

İllaki sevgili olması da gerekmiyor yarı yolda koyanın, bazen yakın bir dost, bazen de bir arkadaş. Şöyle bir düşündüm geride kalan olarak, yolun başında ya da ortasında koyulup da gidişimi. Canım sıkıldı. Ya ben! Ben kimleri yarı yolda koydum acaba, bilerek bilmeyerek? Kimlerin yarı yol listesinde adım geçiyor. Kimler için hiçleştim; kimleri sevgisizleştirdim; kim sevgisini nefrete dönüştürdü; kimi yaşama küstürdüm, kimin geleceğini öldürdüm? Hadi canım, bu ben miyim! Nasıl olur?

İnsanın insan olma durumu bu galiba.

Yapmasak da, bayılırız ortaklıklar kurmaya, sözler vermeye, ya da hayalleri büyütmeye. Canlanıverir yaşam aniden! Büyür, kocamanlaşır. Derin denizlere dönüşür sığ kıyılarımız. İçimiz içimize, hatta kocaman görünen dünyaya sığmaz. Güvenimiz artar kendimize, çevremize; biraz da tepeden bakarız diğerlerine. Bir gezegene dönüşürüz; düzenini kendimizin kurduğu, bilindik dünyadan ayrı. Herşey devleşir artık, tabii bizde.

Kurduk o şeyi, yani gezegeni. "İyi oldu, neredeyse en iyi." Bir kendini beğenmişlik başlar yavaş yavaş. Öylesine yükseklere bakmaktaki gözlerimiz, görmez yanlışları. Yanlışlar doğurur her defasında yeni yanlışları. Beklentiler yuvalanır bakteri hızında benliğimizin heryerinde, umduğumuz ama söylemeye gücümüzün yetmediği. En iyisinden "tüketici" oluveririz bir arada bir derede. Kusurlar iğnelere dönüşür, batıcı. Canımız acır. Zamanla yetmez, bitmeye başlar gezegenin ekmekleri. Sonra aç kalırız. Öylesine başa beladır ki açlık, özleyiveririz kaçtığımız dünyayı. Bu aşamada, alışkanlıklarımız yeni bir silah olur karşımızda, başetmesi zor. Yavaş yavaş eziliriz altında. Önce güven terkeder, ardından sevgi, izler bırakarak derinden. Tükenmiştir artık gezegen. Tükenmişlikle başlar kendine acıma, daha da vahimi kendine acıtma. İşte, o da olur hemen, dünyada "üzüntü" konulu sıkıntıya bir katkı da biz yaptık mı tamam. Eh artık, sona iyice yaklaştık. Tümüyle dünyadayız şimdi. Neyle uğraşsak acaba? Siyaset mi yapsak, işe mi boğulsak, yoksa dine mi başvursak, falan filan…

Sadece insana özgü bir döngü bu vallahi!
Ben gezegenime gidiyorum, arayıp sormayın yani.

Serpil Yıldız

 Tadımlık Şiirler


KIZKARDEŞİMİN TÜRKÜSÜ

Göklere inanırdım eskiden
ama sen, denizlerin
derinliğini gösterdin bana,
ölü kentleri,
unutulmuş ormanları,
boğulmuş gürültüleriyle.

Gök, şimdi yaralı bir martı,
süzüldü denize.
Sana kargaşalığın üzerindeki
köprüyü kurmaya çalışan bu el
kırıldı.
Bak bana:
ne kadar çıplak ve suçsuz
duruyorum önünde.
Üşüyorum bacım.
Kim getirecek bize
ellerimizi ısıtacak güneşi?
Susuyorum. Dinliyorum.
Kimseler geçmiyor
gecemizin karanlık sokağından.
Yıldızlar kazaya uğramış
karanlık surların
ucunda sendelerken
koparılıp alınan bir kartalın
paslanmış gözlerinde.
Bağlı ellerin
kapıyor çıkış yolunu.
Yalnız senin sesin
adımlıyor gecenin dehlizini
çarparak taşlara
uzun kılıcını.
Vakit geç, Ölüm geri çeviriyor beni.
Hayat istemiyor.

Ben şimdi nereye gidebilirim ki?

Yannis Ritsos

..........<>..........

ÜÇLEME

1.Hava kararıncaya dek

Eline almıştı kadının elini. Konuşmuyordu
uzaktan, belki de kendi içinde,
güçlü atışını duyuyordu denizin nabzının.
deniz, çamlar, tepeler eliydi kadının
Ona söylemese bunu, nasıl tutabilirdi o eli?

hava kararıncaya dek kımıldamadılar. Sadece
iki eli de kırık bir heykel vardı ağaçların altında.

2. Bir kadın

O gece; yanına varılmaz o kadın öpmüyor kimseyi
onu öpecek kimse çıkmaz korkusuyla tek başına.

Beş uçlu bir yıldızla gizliyor bir tutam beyaz saçı
ve en güzel kimliğini yadsıması kadar güzel kendisi.

3. Neden bizim suçumuz?

Dikensiz kalkan filizleri dilinin altında,
üzüm çekirdekleri, şeftali lifleri.
Ilıman bir ülke var gölgesinde
kirpiklerinin. Yatıp dinlenebilirim, diyor, sorgusuz.

Peki ne anlama geliyor bu "daha ilerde" sözü?
Neden senin suçun olsun, kuşkusuz, yaprakların
arasında kalman-
güzel, yalın, sıcaklığının altın çizgilerinde?
Ve neden benim suçum gecede ilerlemek,
kendi özgürlüğümde tutsak, diyor, cezalandırılanın
ceza vermesi?

Yannis Ritsos

Çeviriler: Cevat Çapan

 Biraz Gülümseyin



Trajikomik...



Burası Beyrut... Halinize şükredin...

 Kıraathane Panosu



WORLD PRESS PHOTO
1956-1999 RETROSPEKTİF SERGİSİ
27 EYLÜL'E KADAR İSTANBUL'DA


Dünyanın saygın basın fotografı kuruluşlarından biri olan World Press Photo'nun dünyadaki en önemli olayların görüntülerinden oluşturduğu Retrospektif Sergisi Beyoğlu Sıraselviler Caddesi'ndeki Bilgi Galeri 111'de açıldı. World Press Photo'nun basın fotografçıları için düzenlediği seminerlerle eş zamanlı olarak açılan sergi 27 Eylül tarihine kadar açık kalacak.

World Press Photo 1955 yılından bu yana her yıl basın fotografçıları arasında bir yarışma düzenleyerek en iyi basın fotograflarını seçiyor. Geçen yıl düzenlenen yarışmaya 123 ülkeden 4171 fotografçı 50 bin'e yakın fotografla katılmıştı. Yarışma sonuçları her yıl bir sergi olarak düzenleniyor ve çok sayıda ülkede sergileniyor. Şimdiye kadar düzenlenen sergilerden derlenen en çarpıcı 220 fotograf ise Retrospektif Sergiyi oluşturuyor.

Sergi 1956-1999 yılları arasındaki en önemli politik, ekonomik ve güncel olayları kapsıyor. Serbest bırakılan bir Alman savaş esirinin kızına kavuşma sevinci (1956), Kosova'da yitirilen eşin acısı ile (1999) aynı sergi mekanını paylaşıyor. Sergi, Berlin duvarının örülmesinden yıkılmasına, savaş vahşetlerinden barış toplantılarına, Mehmet Ali'nin Sonny Liston'u nakavt etmesinden ilk kalp nakli ameliyatına, Kennedy suikastinden Krushcev-Kastro görüşmesine kadar 45 yılın en önemli olaylarının, anlarının ve kişilerinin tekrar hatırlanmasını sağlıyor. Sergide Türkiye'den Mehmet Biber, Coşkun Aral, Mustafa Bozdemir ve Ramazan Öztürk'ün fotografları da yer alıyor.

Düzenlenmesi, Hollanda Konsolosluğu, Bilgi Üniversitesi ve Fotograf Vakfı Girişimi tarafından gerçekleştirilen sergi, Bilgi Galeri 111'de 27 Eylül'e kadar hergün 24 saat gezilebiliyor.

WORLD PRESS PHOTO YILIN FOTOGRAFI 1963
Malcolm Browne / The Associated Press, ABD
Saygon, Güney Vietnam, 11 Haziran 1963.

Budist rahip Thich Quang Duc, Güney Vietnam hükümetinin yürüttüğü dini sorgulamaları protesto etmek amacıyla kendini ateşe veriyor.
WORLD PRESS PHOTO YILIN FOTOGRAFI 1968
Eddie Adams / The Associated Press, ABD
Saygon, Güney Vietnam, 1 Şubat 1968.

Güney Vietnam'lı polis şefi Nguyen Ngoc Loan, Viet Kong'lu olduğundan şüphelendiği kişiyi infaz ediyor.
WORLD PRESS PHOTO YILIN FOTOGRAFI 1983
Mustafa Bozdemir / Hürriyet Gazetesi, Turkiye
Koyunören Köyü / Erzurum, 30 Ekim 1983.

Yıkıcı deprem sonrasında Kezban Özer enkaz altında kalan beş çocuğunun başında.


 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.deathclock.com/
Heyecan yok, sakin olun. Önce giriş sayfasına sorulan , (doğum tarihi ve cinsiyet ), bilgilerinizi giriyorsunuz. En önemli bilgi ise buluduğunuz ruhsal durum. Normal iseniz sorun yok..! ''Check your death clock'' tuşunu tıkladığınızda ölüm tarihinizi ve kaç saniyeniz kaldığını bildiriyor. :-)

http://www.doktordoga.com/default.asp?BookID=6&PageID=113
...Bitkiler dünyası bize sınırsız bir renkler ve biçimler zenginliği sunar. Ama yalnızca bununla yetinmez. Yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan oksijeni, besinleri sağlar ve sağlığımızı korur... Doktor Doğa

http://www.catalhoyuk.org/turkce.htm ...Çatalhöyük dostları derneği resmen 1996 yılında, Çatalhöyük kazılarına destek vermek amacıyla kuruldu... Diyerek başlıyor Çatalhöyük dostları, sözlerine. Dünya üzerinde ender bulunan tarih hazinelerimizden sadece bir tanesine bile olsa, destek bulmak amaçlı, güzel bir çalışma.

http://www.insankaynaklari.com/bireyler/trends/edusunce/empati.asp
Birçok insan duygularını sözlerle anlatmaktan çok başka yollarla ifade etmeyi tercih eder. Başkalarının ne hissettiklerini anlayabilmek için öncelikle bu sözlü olmayan ifadeleri çözmek gerek...

 Damak tadınıza uygun kahveler


StubbieMan SFX Maker v1.0 [185k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105218
Self Extracting (Kendiliğinden açılabilen) arşiv dosyaları yaratabileceğiniz bir program. Başına sonuna ekliyebileceğiniz komutlarla çeşitli işler yaptırmanız da mümkün. Program dosyaları sıkıştırarak saklıyor ve bir enstalasyon programı gibi çalışıyor.

CuteShield Internet Eraser Lite v2.0 [825k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105219
İnternette gezindikten sonra, tek tuşla, tüm izleri, tüm özel bilgilerinizi kolaylıkla silebilen bir program. Dosyaları tamamiyle silmek üzere çalışan bir yardımcı programı da var. Ayrıca program, pop-up pencerelerini yokeden bir plug-in'le birlikte geliyor. Bedava sürümünde tüm bu özellikler çalışıyor, ancak daha gelişmiş özelliklerin de eklenmesini istiyorsanız biraz para ödemeniz gerekiyor.
http://kmarsiv.com/sayilar/20020912.asp 12 Eylül 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com