KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Milenyumun Mandalı

 1 Kasım 2002 - Mutlaka Oyunuzu Kullanın!


Merhaba Kahveciler,

Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. 2 gün sonra dananın kuyruğu kopacak. Kopacak kuyruğun boyuna da biz karar vereceğiz. Kısa mı kaldı, uzun mu tartışmasına ancak sandıklar açıldıktan sonra başlayacağız. Şu anda tüm sandıklar boş ve bizlerin atacağı oyları bekliyor. Çoğumuz hala kimi öne çıkaracağımıza karar veremedik farkındayım ama bu kararsızlık hiç oy vermemeye dönüşürse vay halimize. "Beylik laflara karnımız tok." "Oy vermeyenin hesap sormaya hakkı yok." diyecektir bazıları. Unutun bunların hepsini. Şöyle bir düşünün, 5 yıl 10 yıl sonrasını, hayal edin memleketin ahvalini. Etrafımızda filizlenen savaş çığlıklarını da bir yana bırakın. Sadece kendinizi, ailenizi ve en önemlisi çocuklarınızı düşünün. Ulaşmak istediğiniz ideali, hayalini kurduğunuz yaşam şeklini canlandırın gözünüzde. Kötümser olmamaya çalışın. Bizim dışımızda varolan yeterince kem gözü de unutun. Ne görüyorsunuz? Sizi bilemem ama ben ne gördüğümü ya da başka bir deyişle ne görmek istediğimi anlatayım size.

Ekonomik problemlerinden arınmış, eğitimde, sağlıkta dünya standartlarını yakalamış, işsizliğin olmadığı, barışın, yeşilin, katılımcı demokrasinin egemen olduğu, turizm gelirlerinde 1 numara, know-how ihraç eden, hak ve hukuka saygılı, hortumlama, çalma çırpma, rüşvet gibi kavramların geçmişte kaldığı, karanlığa sırt çevirmiş, Avrupa ile bütünleşmiş bir Türkiye görüyorum ben. Bırakın bıyık altından kıs kıs gülmeyi. Olamaz mı? Bunu başaramaz mıyız sizce? Öyle bir yaparız ki, görenlerin dudakları uçuklar. Yaşı uygun olanlar şöyle bir geriye gitsinler, 70'li yılların başlarına. Yağa, 70 cente, benzine, sigaraya hasret, birbirimiz yediğimiz yıllara gidin ve durun orada. Oradan bakıldığında bugünleri hayal edebiliyor muydunuz bir düşünün. Evet diyenler yalan söyler. Ama ne oldu? Öyle veya böyle aştık, pekçok kötü anıyı ardımızda bırakabildik. Çok zayiat verdik ama yılmadık, çalıştık, çabaladık. Sonunda doğanın gereği olarak her çıkışın varolan inişine geldik şimdilerde. Hem de öyle bir iniş indik ki, dibi bulduk. Yok artık bundan ötesi. Şimdi gene doğanın gereği, gerilip gerilip zıplamaya geldi sıra. Zıpladığımız da erişeceğimiz nokta, ayağımızı vurduğumuz yere bağlı. Ya betona vurup bir miktar sıçrayıp düşeceğiz, ya da tramboline basıp her sıçrayışta daha yükseğe çıkacağız. Karar sizin, ya oy vermeden betona çakılın ya da oy verin çekin altınıza bir trambolin.

Halk egemenliğinin nirengi noktası olan seçimlerde göstermeliyiz gücümüzü. Vereceğimiz tek bir oyun tüm milletin kaderini tayin edecekmiş gibi değerli ve geçerli olduğunu hiç unutmadan koşmalıyız sandığa. Sonuçlarından korkmadan, barajdı, anketti, aman boşa gitmesin diye düşünmeden kullanmalıyız oyumuzu. Neden mi? Çünkü sonuçlar açıklandığında bu milletin varmak istediği yer belli olacak. Seçeceğimiz 550 tane vekili umursamadan sadece kafa sayısıyla yapılacak oylamadan çıkacak sonuç belirleyecek varmak istediğimiz menzili unutmayın. Bu sayı içinde, hayalini kurduğunuz geleceğinizin temsil edilmemesine razı gelmeyin. Sonra hesabı, önce kendinize sonra çocuklarınıza vermek zorunda kalırsınız, hiç aklınızdan çıkarmayın. Şimdi vermek zamanı. Şimdi oy verip sonra almayı bekleyeceğiz. Alamazsak tekrar oy vereceğiz. Olmazsa tekrar, yılmadan üşenmeden taaki doğruyu bulana kadar. Başka şansımız var mı bir düşünün lütfen.

..........

Çarşamba günü size sözünü ettiğim NTV'de yayınlanacak program seçimler nedeniyle biraz ileriye ötelendi. Tarih belli olunca size mutlaka haber vereceğim. Hepinize mutlu bir seçim haftasonu diliyorum. Verdiğiniz oyun hiç de boşa gitmeyeceğini hatırlatarak mutlaka oyunuzu kullanın diyorum. Kullanmamak için öne süreceğiniz hiçbir neden, geleceğinizi hiçe saymaya değmez inanın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


HAFTANIN FİLMLERİ
  • HABLE CON ELLA / TALK TO HER / KONUŞ ONUNLA

    Konu :Altın rengi, üzeri somon güllerle dolu perde Pina Bausch’un Café Müller adlı izletisini sergilemek üzere açılır. İzleyenler arasında birbirini tanımayan iki genç adam vardır. Bir hemşire olan Benigno ve kırklı yaşlarında bir yazar olan Marco. Sahnede ahşap iskemleler ve masalar arasında, Henry Purcell’in The Fairy Queen adlı eseriyle, kollarını açmış danseden iki kadın vardır. Performansın duygusallığı karşısında Marco ağlamaya başlar. Benigno yanında oturan adamın ağladığını farkeder ve kendisinin de bu gösteriden çok etkilendiğini söylemek ister ama cesaret edemez. Aylar sonra iki adam 'El Bosque' adlı Benigno’nun çalıştığı özel bir klinikte tekrar karşılaşırlar. Lydia, Marco’nun profesyonel boğa güreşçisi olan kızarkadaşı yaralanmış ve komadadır. Benigno ise klinikte çalışmakta ve komada bir başka genç kadına, bir bale öğrencisi olan Alicia’ya bakmaktadır. Marco, Alicia’nın odasının önünden geçerken Benigno onunla konuşmaya başlar. Bu herşeyin altüst olduğu yakın bir dostluğun başlangıcı olur. Kliniğin dört duvarı arasında ne kadar süreceği belli olmayan bu zaman dilimi; 4 insanın hayatını, geçmişini, bugününü ve geleceğini bilinmeyen bir kadere doğru taşır.

    Yönetmen: Pedro Almodovar
    Oyuncular: Javier Cámara, Darío Grandinetti, Rosario Flores, Leonor Watling, Geraldine Chaplin

    Web Sitesi: www.sonyclassics.com/talktoher/




  • YADON ILAHEYYA / DIVINE INTERVENTION / KUTSAL DİRENİŞ

    Konu : Hem evinin hem de aşk ilişkisinin kuşatma altında olması gibi çetin bir gerçekle yüzyüze gelmesi gereken bir adamın öyküsü. E.S. (Elia Suleiman canlandırıyor) bir yandan hastaneye kaldırılan babasının istekleriyle, diğer taraftan da içinde bulundukları siyasi ortamdan dolayı sevgilisiyle birlikte üzerlerine yüklenen kısıtlamalarla kuşatılmış bir haldedir. İsrail ordusu tarafından bir şehirden diğerine gitmekten men edilmiş olan iki aşığın mahrem buluşması sınır kontrol noktasının hemen yakınlarında terk edilmiş bir arazide gerçekleşir. Film, gözünü Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde İsraillilerle Filistinliler arasında her gün meydana gelen şiddetli çarpışmalardan başka bir yana çevirerek her iki taraftaki korkular, yanlış anlamalar ve hayal kırıklıklarına dair etkileyici bir tablo sunuyor.

    Yönetmen:Elia Suleiman
    Oyuncular: Elia Suleiman, Emma Boltanski, Amer Daher, Nayef Fahoum Daher

    Web Sitesi: www.pyramidefilms.fr/intervention-divine/
  •  Entel Kahveci: Mustafa Uyal


    Neler oluyor bize? Ama bu şarkı değil...

    Madem ilkokul anılarımızı yazıyoruz. Andımızı atlamak olmaz. Unutmayın bunu tam 5 yıl her gün tekrar ederek en az bin kez söz vermişiz. Küçükleri korumak, büyükleri saymak, doğru ve çalışkan olmak yükselmek ileri gitmeye, yurdu ve milleti sevmeye...

    "Türküm ,doğruyum , Çalışkanım
    Yasam,Küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak
    Yurdumu milletimi özümden çok sevmektir
    Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir
    Varlığım Türk varlığına armağan olsun."

    Klişe haberler vardı yine televizyonlarda "29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramını bütün yurtta ve dış temsilciliklerimizde kutladık" Peki neyi kutladık? Nasıl kutladık? Ne hissettik? Ne öğrendik? İşte bu tür sorular bütün keyfimizi kaçıran yanıtları beraberinde getiriyor. Ne yazık ki Cumhuriyet veya Kurtuluş Bayramını kutlar gibi yaparken içeri ve dışarı küsur milyar dolar borçlanmış, ileriye dönük umutlarını Avrupa Birliği adı altında ipotek altına aldırmış bir ulusun içten sıkıntılarıyla alay eder gibiyiz. Büyüklerimizin mesajları, Poitikacıların nutukları, İlkokul öğrencilerinin sonu ağır vurgulu şiirleri, Askerlerin sert adımlarla yeri titrettiği resmi geçitler, fener alayları o anda etrafların gerçeküstü bir gurur ve umut saçıyor. Ama hayatın her anında yaşadığınız yüzleşmeler size öyle tokatlar atıyor öyle silleler vuruyor ki bütün bunların yerini adını anmak istemeyeceğiniz bir sürü olumsuz duygular alıyor.

    Bugün Politikacıların durduğu yeri bildiğimiz ve bu konuda hemfikir olduğumuza göre oralara inmeye gerek yok. Bunları zaten kamuoyu yoklamaları falan açık açık anlatıyor. Bu sıkıntılı yazının tohumları bu kez başka platformlardan toplandı. Çocuklarla ilgili kısımlar hafif hafif Tersköşe Mehtap'ın bebek bezi ve Teşvikiye anıları kısımlarında boy verdi, Hayvanlar kısmı her hafta sonu Bekir Coşkun'un Hürriyet'teki köşesinde illaki olur. Saygı, sevgi ve cesaret kısımları da Bayram gecesi maçta filizlendi. Şöyle: Bayram akşamı Galatasaray Lokomotiv Moskova maçı da var. Kaptan Bülent gazetelere demeç vermiş: "Ulusumuza çifte bayram yaşatacağız". Güzel bir hedef. Ama maç kazanmaktan önemli şeyler de var bu hayatta, sevgi gibi, saygı gibi, cesaret gibi.. Bunları da kaybeden- belki de hiç öğrenmemiş, bir toplum olmaya başladığımızı bir kez daha görünce iyice keyfim kaçtı. Olanlar çok çirkin yakışıksız.

    Maç başlamadan tüm dünyada olduğu gibi Ali Sami Yen stadyumundaki seyirci de Moskova'daki terörist saldırı sonucu ölenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşuna çağırıldı. Eni konu kafanı eğip 60 saniye ses çıkartmadan duracaksın -ki yıllardır hükümetleri, bankacıları, patronu , ev sahibi, öğretmeni, memuru, bürokratı tarafından ezilir büzülürsün ama en ufak sesin çıkmaz, ne mümkün. Islıklar, Kahrolsun Rusya sesleri. Yani bir utanç tablosu . Tıpkı geçen yıl 11 Eylül sonrası gene bir Şampiyonlar ligi maçında yaşanan tablo gibi. Orada da Kahrolsun Amerika diye bağıranlar aynı takım. Demezler mi adama "Allah aşkına bana anlat sen kimi seversin?" Sen Rus öldümü sevinirsin, Amerikalı öldümü sevinirsin, Yunanlıya birşey olunca için gevşer, İranlı düşman, Arap düşman, İsrail düşman. Rus kadınları Nataşa, Diğerleride aynı kategoride. Alman Nazi, Fransız "Madam", İtalyan Dallama, Kaddafi Bedevi. Peki bütün bunlara katılırız katılmayız doğru diyelim. Herkes kötü peki Bizle ne alıp veremediğiniz var? Kendi kendimizle? Maç bitmiş evdeki hesap çarşıya uymamış. Kendi takımına şişe atanlar, küfredenler ve Yanılıp Moskovalı oyuncuları spor adına alkışlayanlara saldıranlar etrafta ne yazık ki çoğunluğu teşkil ediyor . Bunlar PKK terörünün yoğun olarak yaşanıp hergün yeni Şehit Mehmetlere ağladığımız günlerde her maç öncesi İstiklal Marşını söyleyerek, Kahrolsun PKK diye bağıranlarla aynı adamlar.

    PKK Memleketime saldırırken hemfikiriz terörist olduğunda ama bir grup cani New York'ta katliam yapınca veya bir başkaları bir Tiyatro salonunda yüzlerce masum insanı kendi acımasızlığının ve devletin çaresizliği arasına sıkıştırıpta ölümüne sebep olunca nedense hemfikir olamıyoruz. Bunlara eylemci veya özgürlük savaşçısı gibi hak veren isimler yükleyerek ölen insanların masumiyetine ihanet ediyor, hem kendi haklı mücadelelerimizi karalıyor, hem em temel değerlerde insanlıkla çelişiyoruz. Ama bunu da ne yazık ki cesaretle ortaya çıkıp yüksek sesle söylemek yerine en ilkel bir biçimde kalabalıkların ardına saklanarak, gizlice yapıyoruz. İşte o sırada ne spor kalıyor, ne insanlık ne sevgi ne de saygı. Savaşta kendi öldürdüğü düşman askerlerine bizim topraklarımızda yattığı için "oğullarımız " diye sahip çıkacak kadar yükselmiş bir milletin torunları bizler miyiz? Biz demez miyiz kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapma diye. Bunun gibi binlerce atasözümüzde hep doğruları öğütlediğimiz halde neden bu kadar çok ve vahim yanlışlar yaparız? Sevgi, saygı falan diye kocaman yalanlar uydurup hatta bunlara inanıp oyuncak zaferler adına bir çırpıda bunları unutup utanmamız niye? Yoksa utanmaz mıyız?

    Sonunda bu büyük lafları kim bulduysa hep aklıma şu tanımlamayı getirir "Bizler her şeyi Vernierle ölçer, tebeşirle işaretler, baltayla keseriz..peki acaba bir aşama sonra yaptığımız ne ise onu parmaklarımızla mı yiyeceğiz?

     Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


    Selamünaleyküm,

    Benim adım Hüsamettin Gezer. Şimdi hepiniz "hoppala, bu adam da nerden çıktı" diyeceksiniz.. Valla benim bir kabahatim yoktur, her şey Cem yiğenimin başının altından çıkmıştır. Durup dururken beni de bu işlere bulaştırmıştır ki, yani alacağı olsun.

    Ayıptır söylemesi, yani yazması, benim sanayi sitesinde bir dükkanım var. Bizim işimiz kaporta, boya üzerine, dükkan toprağı bol olsun babamdan kaldı, yani öyle çekirdekten falan yetişmedim, zaten o lafı da hiç sevmem, ne o öyle "kuruyemişçide yetiştim" der gibi. Halimiz, vaktimiz yerindedir Allah'a bin şükür. Hem kapımızda ekmek yiyenler bize duacıdır hem de arabasını getirip yaptıranlar. Cem kardeşim de bir gün arabasını bize getirmiş, ufak tefek çizikleri vardı, bizim aslanlar ayna gibi yapıp vermişler, çok hoşuna gitmiş, sağolsun. İşte o gün bugündür bize gelip, gider. Arabayı çizdirmediği zamanlar bile uğrar "Hüsam abi çayını içmeye geldim" diye, hakikatli çocuktur vesselam.

    Yine geldiği bir gün, benim masada komşulara heves edip aldığımız ama ara sıra mikili film bakmaktan başka bir boka yaramayan kömpitürü gördü. Adam durduğu yerde duramıyor ki, hemen "abi sana şöyle program yapalım, böyle edelim, internete bağlayalım" dedi durdu. Ben "oğlum, etme eyleme, annamam etmem" dedim, dinlemedi. Hemen devrisi gün iki zibidi oğlan geldi, kompitürü donuna kadar söktüler aralarında "modem takcaz, pentiyumunu üç yapcaz" falan gibi acayip laflar konuştular. Hasılı kelam kız gibi kompitürün ellenmedik yerini komadılar ama sonunda alet bi başka çalışır oldu. Bir de yanlarında hesap programı getirmişler akıllarınca bizim mankafa sekretere öğretecekler. O karı dükkanın telefonunu üç ayda zor öğrendi kompitür de hesap yapmayı mı öğrenecek. Tabi o iş olmadı, ben hesabımı yine kıç cebimdeki defterde tutuyorum.

    Bizim Cem birkaç gün sonra yine geldi "abi sana internet adresi aldım, veb sitesi yaptım" diye bişeyler anlatıyor. Bi bok anlamıyorum, ama "tabi, tabi, eline sağlık" diye de söyleniyorum. Neyse telefonu aldı, onu buna taktı, şunu ona soktu, akla ziyan bi sürü iş yaptı, bi de baktım kömpitürde bizim dükkanın resmi. Sadecene o olsa iyi, renkli katalok gibi sürü sepet resimler, yok efendim o tuşa basıyosun başka resim çıkıyor, bu tuşa basıyosun bilmem ne çıkıyor, şaştım kaldım. Cem gidince akşama kadar baktım durdum. Sonra bizim adamları çağırdım " görün bakın Hüsam abiniz neler yaptırdı" diye gösterecektim, göstermez olaydım. Hemen hepsi "internet bu abi, bizim oğlan da bakıyor hergün" dediler, burunlarını kıvırıp gittiler. Ulan memlekette bir cahil ben kalmışım anasını satayım. Akşam hanıma "bugün dükkanı internete bağlattım, kompitürde resmim çıktı" dedim, bana "hayırlı olsun" dedi. Karıya bak, sanki Eyüp Sultanda kurban kestirdim, insan kocasıynan bi övünür, iyi bi laf söyler dimi, nerdeeee.

    Dedim ya adam yerinde duramıyor diye, bizimki yine geldi, şurada üç kuruşluk aklım kalmış onu da alacak başımdan, oturdu kompitürün başına "bak Hüsam abi şöyle ediyon, böyle ediyon" diye fır dönüyor, tam beynim bulanmışken bana "kahvemolası" diye bir yerde yazılar, resimler gösterdi, "ben bu sitenin editörüyümdür" dedi. Tam "ben de bizim sitede yöneticilik yapmıştım, zor iştir kardeş, Allah kuvvet versin" diyecektim ki kafam o tuhaf lafa takıldı. Soracam, soramıyom, bir cesaret sordum. Meğerse orası sanal ortammış (unutmayayım diye yazdıydım) "kahvemolası" da sanal gazete gibi bişeymiş. Baktım efendi efendi cevap veriyor, iyice azıtıp "sanal gazete ne yahu" dedim. Uzun uzun anlattı, benim anladığım "var da aslında yok" gibi bişey. Bizim karı da gazeteyi eline alınca ne kadar kuponu varsa keser, gazeteyi pazar filesine çevirir, o da " var da yok gibi bi şey " olur, herhal öyle olsa gerek. Neyse lafın dibini bulduk, o gün akşama kadar da bunlara baktım, zaten işleri hepten boşladık, artık sonumuz hayır olsun.

    Kahvemolasındaki yazıları önce "entel, dantel muhabbettir" diye pek okumadım, fıkralar falan vardı onlara baktım, sonra ucundan, ucundan accık okumaya başladım. Doğrusu muhabbet beni açtı, o lafları nerden bulurlar şaştım kaldım. Hele Mehtap bacımın muhabbeti pek güzel, resmini de herhalde bize eziyet olsun diye tepetaklak koymuş, bakayım derken monitürü kırayazdım. Sonra her gün okumaya başladım, biz de yalan yok, harbiden iyi muhabbet var.

    Cem bizi komşu kapısı yaptı ya, fazla gecikmedi yine geldi, ona "yahu Cem bu muhabbet çok güzel" dedim Bana "abi sen de muhabbeti iyi adamsın, sen de yazsana" dedi. Maytap mı geçiyor diye baktım, yoo adam ciddi, "de get oğlum o kadar lafı ben nerden bulurum " dedim ama dinlemedi. Mesela hiç unutamadağım bir anımı anlatabilirmişim, "abi sen şimdi bana aklına gelen bi şeyi anlat, bak gör ne kadar kolay" dedi. İlk aklıma gelen unutamadığım bişeyi anlatmaya başladım, Cem'in yüzü değişti "yapma abi ya, kim ne yapsın senin ilk geneleve gidişini" dedi, sonra da "sen bütün bu olanları yaz, ben de sana yardım ederim ama mutlaka yaz" dedi. Giderayak kompitürde nasıl yazacağımı da gösterip öyle gitti.

    Yaklaşık on gündür kedi enciğini taşır gibi bir elimde defter öbüründe kalem gezip duruyorum. Evde yemekten sonra balkona çıkıp "ne yazcam" diye düşünüp duruyorum, bizim karı durur mu, sorar hemen "ne düşünüyon Hüsam" diye. Yalan söylemiyim dedim "gazeteye yazı yazcam, onu düşünüyom" dedim, bişey demedi ama manalı, manalı güldü, eh karı ben sana sorarım.

    Sonunda bu kadarını yazabildim ama Cem alacağın olsun Hüsam, Hüsam olalı böyle zulüm görmemiştir, söz ağzımdan çıktı diye yazdım, laf edersen yannış olur, ona göre.

    Hüsamettin Gezer

     Medyatik : Selcan Lafçı


    Halk Şiiri -Maniler-

    Halk şiirinin en küçük nazım biçimi olan mani, aynı zamanda en yaygın türüdür de. Yedi heceli tek dörtlükten oluşur. Kafiyelenişi aaba şeklindedir. Manilerin ilk iki dizesi temel düşünceye giriş yapmak için söylenen doldurma dizelerdir. Asıl düşünce son iki dizede verilir.

    Ah o beni o beni
    Kakül örtmüş o beni
    Ben yarimi unutmam
    Unutsa da o beni

    Atım araptır benim
    Yüküm şaraptır benim
    Suna boylum giderse
    Halim haraptır benim
    Mavi mintan dar mıdır
    Cebindeki nar mıdır
    Gece gündüz yanarım
    Hiç haberin var mıdır

    Mangal maşasız olmaz
    Konya paşasız olmaz
    Oğlanlar asker olmuş
    Kızlar kocasız olmaz


    Anadolu'nun hemen her yerinde, İstanbul ve Rumeli'de, Irak Türkmenleri arasında, Kırım Tatarlarında, Azerbaycan'da mani türünün yaygın olduğu bilinir.

    Araştırmacılar manileri niyet (fal) manileri, sevda manileri, iş manileri, bekçi ve davulcu manileri, sokak satıcısı manileri, meydan kahvelerinde okunan maniler, Doğu Anadolu'ya özgü halk öyküsü manileri, mektup manileri olmak üzere sınıflara ayırırlar.

    Mektup manileri deyince aklıma bir fıkra geldi:
    Bir köylümüz oğlunu evlendirmiş, aradan bir kaç ay geçtikten sonra delikanlıyı askere almışlar. Genç evli babasına düzenli mektup yazarmış. Askerde birinci yılını doldurduğu halde, çocuğu olup olmadığını merak eder, bir türlü soramazmış. Nihayet yeni yazdığı bir mektubun altına şu maniyi eklemiş:

    Ey mektup güzel mektup
    Tezce köye var da gel
    Bir iken iki olduk
    Üç olduk mu sor da gel

    Babası çok gecikmeden cevaplamış:

    Bir dalda iki kiraz
    Böyle mektup yine yaz
    Tarla mahsul vermedi
    Dönüşünde yine kaz

    Çevremdeki çeşitli yaşlardan insanlara sordum, bir mani biliyorlar mı diye. Sadece iki kişi birer mani söyleyebildi. O kadar aradım bir Ramazan davulcusu ya da sokak satıcısı manisi bilene rastlamadım. Örneğin herkes davulcu ve macuncuların mani söyleyerek dolaştıklarını hatırlıyor, ama manileri hatırlayamıyor.

    Birinci arkadaşım pek modern bir mani söyledi:

    Bisiklete binersin
    Bizim ordan geçersin
    Annem kızarsa eğer
    Lastik patladı dersin

    Bu da Erzincan'lı arkadaşımdan:

    Maniden mestim oğlan
    Küçükten dostum oğlan
    İşittim evlenmişsin
    Ben sana küstüm oğlan

    Bu maniyi de Kahve Molası'nın sevgili manicilerine armağan ediyorum:

    Maniye melez derler
    İlden ile gez derler
    Maniye doyum olmaz
    Dillerde çerez derler

    Yararlandığım kitaplar:
    Cemal Anadol/Pir Sultan Abdal Hayatı Sanatı Eserleri
    Öner Yağcı/Karacaoğlan ve Bütün Şiirleri
    Öner Yağcı/Dadaloğlu ve Bütün Şiirleri
    Yaşar Kemal/Ağıtlar
    Memed Fuat/Yazarlığın Eteklerinde
    Oğlumun lise 3 edebiyat kitabı

    Devamı yok. Bitti.

     Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


    Milenyumun Mandalı

    İşte kamu sektöründe iş hayatına hakim olan durağanlığın temelinde memurlara sınırları dar biçimde belirlenmiş bir hareket alanı tanıyan bu istihdam biçimi yatmaktadır. Çölde nasıl hiçbir şey kolay kolay değişmezse, bir devlet dairesinde de işlerin görülüş biçimi kolay kolay değişmez. Çünkü yeniliklerin başlangıç noktasını oluşturacak ilhamlar ile onları besleyecek hayal gücüne yaşama şansı tanınmamaktadır.


    İdarenin nazarında memurlar öylesine durağan bir konuma sahiptirler ki onların yeniliklere öncülük etmeleri bir yana, yukarıdan getirilen yeniliklere uyum göstermelerinin dahi son derece güç olacağı düşünülür.


    Örneğin manyetolu telefonlardan günümüzün dizüstü bilgisayarlarına ya da cep telefonundan internet erişimine uzanan yeni teknoloji ürünü aletlerden pek çoğu devlet dairelerine de girmiştir.

    Fakat eski kadroların büyük bölümü bu yeni aletlerin bir kısmına elini dahi sürememiş, el sürebildiklerini ise kullanamamış olduğundan telefaks operatörü, bilgisayar işletmeni gibi ünvanlarla yeni elemanların işe alındığı pek çok devlet dairesi bulunabilir.


    Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
    http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_12.asp

    Devamı var

     Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler


    ADET SANCISI

    Muz: İçerdiği yüksek oranda B6 vitamini sayesinde kadınların adet dönemi sancılarını büyük oranda azaltır. Doğal bir ağrı kesici gibidir.

    Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir.

    HAMİLELİK

    Enginar: Bol miktarda folik asit ve potasyum içerir. Düşük yağ oranı, sindirimi kolaylaştırıcı etkisi, antioksidan özellikleri sayesinde anne adayı ve bebeğin sağlığına önemli faydaları vardır.

    Böğürtlen: E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin atıklarının temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur. Cenini korur.

    Devamı var...

     Tadımlık Şiirler


    MELODİ

    "cep dünyası işte" diyor, kendi kendine, aşılmıyor
    aşı-lamıyor atlası içsesin, cılız, siyah kül iksiri...

    telefonun "zil tipi" menüsünden, 'misina ve yem'...
    3 nolu melodiyi açıyor avlanırken seçeneklerde...
    zaman dünyaya, dünya zamana yem değil mi, salt gam
    öyle ya; var'la - yok'la oyalanılan yanılsamalar
    oyunu; cılız ses, ne kadar cılız, zanlı evrene
    ölümü unutturan ses, ölüm ne ki, gürbüz nesne için
    bilinmiyor, aşılmıyor aşkın güz sayfası : adı yok...

    "cep dünyası işte", diyor koynundaki karıncaya, ah
    aşılamıyor hayal adresi hayatın, meyyal kalmaya
    cebinde acı bir tespih gibi siyah çektiği boşluk...

    şimdi, konumunu sorgulayacak değil; uzak melodi
    uzayda ölümcül devinim : olmak, yansıyan yansı...
    kuşkusu edilgenliğe saplı hançerdir, okuduğu yüz
    çeviriyor ki, kendine polen, sonsuz döngüdeki küre
    bırak diyor, bedenini saçma tin sarmalına öyleyse...

    soru sormak özgürlüğe takılı pranga, çözgüsü yok
    özünden öteye yanıt bulamaz hiçbir nesne, nesneye
    yankıyan yankı; ya da üfürdüğü ilk korku hayata
    neyse hepsi o : ağlamak, cılız nefes... son melodi.

    Hilmi Haşal

    ..........<>..........

    BİLMEK

    dizlerimi radyatör peteğine dayamışım sayıklıyorum :

    gerçekte dizlerim mi ısınan, yoksa beynimdeki kayma
    sıcaklık algısı mı, zamanı bütünleyen; sormuyorum
    dünya yanmak kavramı hakkında öğrenilecek şeylerse
    demirdöküm peteğin dil(im)inden dersler almaya bağlı
    eklemlerim o hazzı şimdi keşfediyormuşcasına mutlu
    bu, dizlerime yettiği gibi, dizelerime de yeter tabi
    bir de, metal denen nesnenin canlıya sunduğu anlam
    bilmeyi gerektirmiyordu hiçbir şeyi... hiçbir şey
    bilmiyordum

    bedenimin mutlu olması, beynimin ve yüreğimin de
    mutluluğu algıladığı anlamına mı gelirdi -gelmezdi-
    yoksa (s)ayrılığın umarsızlığını mı gösteriyordu ateş
    ve yiten her an : yanılsama işte, sanrı... var' dayken
    bilmemek
    ne güzel haklılık oluyormuş meğer, yok' ta uçan halı
    ölümü bilmiyor bedenim henüz; görünürde hiçbir şey
    yok, yararı yok yaslanmanın; kıvamınca yanıyor petek
    belleğimde boşluk, yitmiş ömür şakaları; belki anlam
    bilmemek, nedenini ve adresini yaklaşan sonsuzluğun...

    gözlerimi radyatör peteğine dayamışım, uyukluyorum.

    Hilmi Haşal

    ..........<>..........

    DÖNGÜ

    herkes yanındakinin yüzünü eskitiyor, karşısındakinin
    eskittiğini sanıyor, sadece sanıyor herkes her şeyi
    eskimenin eprime, erime acısını unutabileceğini
    yüzündeki etkin vadileri ve dağları bırakmış yalanı
    'cesaretini topla ve sürdür eskitilmeyi' diyor
    tepedeki gece konuğu, güney yıldızı
    'cesaretini topla ve yine davet et gündüzü ömrüne'...
    eskisin
    eskiyebildiğince
    eskime-
    ler...
    eksile eksile
    ek
    sil
    e
    .
    .
    .

    Hilmi Haşal

     Biraz Gülümseyin


    Dilber-i Ahu

    Adamın biri bir gün yolda giderken caminin imamını görmüş ve aklına takılan şu soruyu hocaya sormuş.

    -hocam,
    çıksa bir dilber'i ahu
    olsa sevm'i ramazan (sevm : Oruç)
    dilber-i ahu mu makbul
    yoksa sevm-i ramazan.

    hoca yanıtlar :
    -fırsatı fevdetme zinhar
    sür sefasını dilberin
    kazası olur sevm'in
    kazası olmaz dilberin.

     Kıraathane Panosu



    Sokak Çocuğu Kimdir ?
    24 Saat sokakta yaşayan, ailesiyle ilişkileri kopuk olup geçimini sokaktan sağlayan, zaman zaman suça bulaşıp zaman zaman tiner bali gibi uçucu maddeler kullanan ya da bunlara gereksinim duyan, sokağın özgür ortamını mekan edinen çocuklardır.Bu çocukların aile , okul, çocuk kurumları gibi kendine karşı sorumluluğu olan kişi ya da kurumlarla hemen hemen hiç temasları bulunmamaktadır. Çeşitli nedenlerle evden kaçmış, aile ve toplumla olan bağları tamamen kopmuş olan bu çocuklar komünler halinde, kendilerine özgü kurallarıyla köprüaltı yaşamını seçmiştir.Yaşamı ve/veya yaşam kaynakları için sokak onların 24 saatlik meskenleridir.

    Hangi Tehlikeler İle Karşı Karşıya:
    Şiddet, fiziksel ve cinsel istismar, başkaları tarafından suç işlemeye zorlanmak, yanma-yaralanma, kronik-tehlikeli bulaşıcı hastalıklara yakalanma, bakımsızlık sonucu oluşan sendromlar, kaçırılma, öldürülme.

    Çocuklar Neden Sokağa İniyor:
    Düşük sosyo ekonomik düzey, göç ve göçün beraberinde getirdiği çeşitli sorunlar, parçalanmış aile, aile içişiddet, cinsel istismar, eğitimsizlik, ilgisizlik, ihmal ve sevgisizlik.

    NASIL YARDIM EDEBİLİRİM?
    Maddi ve manevi katkılarınız için lütfen bizi arayınız yada bize yazınız.

    UMUT ÇOCUKLARI DERNEĞİ ADRES VE TELEFONLARI

    MERKEZ , Okçumusa cad. 15/9Şişhane,İstanbul
    Tel : 0 212 245 67 47
    Fax : 0 212 251 25 38

    ÇAMAŞIRHANE , Yaya Köprüsü Sok. No: 40 Dolapdere,İstanbul
    Tel : 0 212 297 61 05 - 07
    Fax : 0 212 297 61 06
    http://www.umutcocuklari.org.tr

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.geocities.com/skykhann/tests/salakliktesti.html
    Kimse kendisine böyle bir yakıştırmayı yapmaz ama, hani bazen kendi kendimize kaldığımızda geçmişte yaptığımız ve bize bir şekilde zarar veren herhangibir olay için, "ben böyle bir salaklığı nasıl yapmışım", dediğiniz oldumu? İnsanoğlunun sadece kendi kendine itiraf edebildiği salaklık dereceleri.

    http://www.netasklari.com/Dusunceler/heryenimaceracilekkokar.htm
    Birşeylerin eksikliğini hissettiğimiz anlarda, karşısına geçtiğimiz hatların diğer ucundaki kişiye aşık olabilir miyiz? Her insan kendine ilgi duyulma- sından zevk alır. Hayallerin de devreye girdiği noktada, gerçeklerden uzak bir dünyanın insanının, kaderimiz olabileceği ihtimali bence çok düşük... Görmeden aşık olma fantezisi.

    http://www.sabahkahvesi.com/
    Evde ya da işyerinde ne büyük zevk, hele yanında bir de sohbet olursa (aman siz siz olun sakın yanında sigara demeyin, para vererek kendinizi zehirlemeyin). Modern dünyamızın yeni sohbet mekanı internet, öyleyse kahvenizi yudumlarken sayfalarımıza buyurun... Ben beğendim siz de buyrun.

    http://www.komkomik.com
    İyi günler yorumcu bey, Ben 34 yaşında biriyim. Rüyamda postacı olmuştum. Evlere mektup, telgraf dağıtıyordum. Bir kapıyı çaldım. 18 - 19 yaşlarında çok güzel mi güzel bir kız çıktı. Fakat... Rüya yorumları da dahil olmak üzere sizi güldürecek çok hoş bir kaynak.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    IEMate v6.0.3 [378k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.devicode.com/freeware/iemate.htm
    Internet Explorer üzerinde ancak Registry ile oynadığınızda değişebilen birtakım şeyler vardır. Örneğin Başlıkta yazan tanım. Sağ taraftaki resim yada hareket eden pencereler gibi. İşte tüm bunları registry ile uğraşmadan değiştirmenizi sağlayan bir program. Hani mevcut görüntüden sıkıldıysanız diye söylüyorum.

    PhoneDeck v1.2 [1.5M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105452
    Kullanışlı bir adres ve tel numarası katalog programı. Adreslere direk ulaşabildiğiniz, numaraları çevirebildiğiniz hoş bir arayüzü var. Düzenlilere tavsiye olunur.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20021101.asp 1 Kasım 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com