KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)



ÜZGÜNÜM! KANADIM KIRILDI, BAŞARAMADIM...

Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi
ANLAMSIZ SAVAŞA HAYIR !
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 234

 4 Nisan 2003 - Haydi artık başka kapıya!


Merhaba Kahveciler,

Aylardır beklediğimiz gece geldi geçti. Gene ölçüsünü kaçırdığımız pohpohun sonunu hep birlikte gördük. Ellerinden geleni yaptılar ama güçleri bu kadardı diyemiyeceğim kusura bakmayın. 3 tanesinin dışında gerektiği gibi oynayan biri varmıydı aralarında? Övüne övüne bitiremediğimiz orta sahamız tel tel döküldü yahu. İlerideki İlhan dalaşmaktan oynamaya vakit bulamadı fakir. A be Güneş Hocam, bu Şükür eğer oynayabilecek durumda ise ki öyleymiş, ne demeye oyunun başında koymazsın takıma. O adamın ölüsü bile oynar be hocam. Görmedin mi, 80 dakikada yapamadıklarımızı son 10 dakikaya sıkıştırdık. Allah Rüştü'ye zeval vermesin, amin... Şu yukarıdaki resmi ben de dolduraşa gelip zafer gecesi için ayırmıştım. Çıkarmaya gönlüm razı olmadı...

İlk duyduğum andan beri içimde birikenleri yazmaya bir türlü fırsat bulamamıştım ama Sevgili Uyal'ın aşağıda okuyacağınız yazısını alınca, haber atlamamak için ben de bir iki laf edeyim istiyorum. Konumuz şu maaşının yarısı gönderen vatandaşın mektubunu gözyaşlarıyla okuyan Sayın Başbakanımız ve onun yerebakan yürek yakanları. Doğrudur değildir onu tartışmaya bile gerek görmüyorum. Ama zamanlaması harika. Tam ekstralara kılıf arandığı bir dönemde alınan bu mektup benim de yüreğimi parçaladı doğrusu. Bir de şu, yoksulluk sınırının 1 milyar 300 milyon lira olduğu bir dönemde, aldığı 1 milyar maaşın yarısını toka eden vatanperver vatandaşı tanımak isterdim doğrusu. Bu işin formülünü bizlere anlatsa da sevaba girse diyorum. Tahvil çıkarıp yastıkaltlarını ekonomiye kazandıracaklarmış. Bu işin ucu göründü dostlar. Önce faizsiz bankacılığa bulaşma ameliyesi, hemen ardından savaş, yok yok barış tahvili, kap bileziği gel kampanyası. Ey büyüklerim siz bu milleti keriz mi bellediniz? Mercümekvari para toplamayla bu gemi yürür mü sanırsınız? 5 ayda ele avuca gelir tek bir icraatta bulunmadan, tek bir yolsuzluk dosyasına 5 kuruş irat kaydetmeden, duran piyasayı canlandırmadan, çareyi kan satışından elde edilecek dolarda arıyorken, hangi yüzle benim canımı dişime takarak kazandığım 3 kuruşa göz koyarsınız siz? Ama haklısınız, kimlerin yastık altında parası var iyi bilirsiniz siz. Yıllarca o paraların nemalarıyla beslenip büyümediniz mi? Bizler yoktan varolan kilolarca altınları, düğünlerden elde edilen milyarları seyrederken, sizler buna katkıda bulunanların çetelesini tutuyordunuz zahir. Yok kardeşim bu işe gönüllü katılım bekliyorsanız bana güvenmeyin. Benden size kapik çalışmaz. Eğer nemalarına el koyduğunuz zorunlu tasarruf misali bir yol düşünüyorsanız, pazarda limon satar gene size o parayı yedirmem haberiniz olsun. Yeter yahu yeter, biri çıksında şu garip vatandaşın kesesinden değil, iş alanı yaratarak, istihdam sağlayarak, durmuş piyasayı harekete geçirerek bir yere varmayı denesin. Tuzu kuru MUSİAD'ı, TUSİAD'ı dinlemeden, zaten yeterince veren garip vatandaşın 3 kuruşuna göz dikmeden 1 kuruş eklemeyi düşünen birileri çıksın canımı yesin. Vatan, Millet, Sakarya, savaş falan gibi teranelere de karnım tok benim. Orda savaş varsa burada da potansiyel var. Önemli olan ehil ellerin o potansiyeli harekete geçirebilmesi. Sizden köy kasaba olmayacağı anlaşıldı. Haydi artık başka kapıya...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Entel Kahveci: Mustafa Uyal


Abesle iştigal daha iyi tarif edilebilir mi?

Dünya savaş ve sonrasında oluşacak binlerce senaryoyu tartışırken Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin farkında mısınız? Daha doğrusu CHP yi kendilerinin istediği ve hak ettiği gibi bir kenara koyarsak AKP nin nelerle vakit geçirdiğinin farkındamısınız. Büyük ihtimal olmayabilirsiniz çünkü sizler de normal dünyalılar gibi savaşa, canı yanan çocuklara, Filistinde öldürülen barış gönüllüsü Amerikalı kıza, Borsa , nedense bir tek bizde önemsenmeyen SARS hastalığına, Döviz piyasasına ve hatta çok anlaşılabilir şekilde İngiltere Milli maçına kilitlenmiş olabilirsiniz. Onun için ben size meclis ve hükümet haberleri vereyim.

Dünyanın sadece bizi direkt ilgilendiren gündemi aşağı yukarı şu: Colin Powell "Türkiye'ye doğru ilerliyor...Belçika bu bizim teröristimiz değil kalsın , bize sığınsın diye Fehriye Erdal'ın sınırdışı kararını iptal ediyor...Uçak korsanı olmaya aniden karar veren oğlanı Atina ben yargılarım diyor..yani idam cezasının kalkması, adi suçluluk falan bahane. Aynı Atina Kuzey Irak konusunda ağabeylerine katılıp sakın ha diskuru çekiyor..Kürtler Kerkük kapılarına yığılıyor, Amerikalılar bu takıma silah sağlayıp duruyor..Savaş sonrası al başına belayı...İngiltere maçı öncesi Sunderland polisi en yüksek alarmda, bir Hooligan saldırısı bekliyor, oradaki taraftarlarımızın canı ciddi şekilde tehlikede.

Hükümet gündemi ise satırbaşları ile şöyle, Seçilme yaşının 25 e düşürülmesi, Verimsiz (!) orman arazilerinin satılması, THY yönetim kurulunun değiştirilmesi, Halkın krize destek verme (!) isteğinin değerlendirilmesi, Devlet memuru emeklilik yaşının 61 e düşürülmesi.

Bu konuların bir ikisine dokunmak lazım.. Mesela THY dünyada tüm havayolları kar ederken zarar eden , rötar şampiyonu ve en kötüler arasında yer alan bir işletmeyken Cem Kozlu ve ekibinin iş başına gelmesiyle tamamen değişti ve inanılmaz bir atakla herkes batarken karlı olmayı ve şu an dünyanın en iyi havayollarından biri olarak anılmayı başardı. İşte bu takım neden bilinmez Erdoğan hükümetinin başı kopartılacaklar listesinde ilk sırayı almış. Bu işletme hem de tek adam kuvvetiyle yani Yönetim kurulu başkanı ve genel müdür aynı kişi yapılarak eski Belediyecilere verilmiş. İnşallah Miles and Miles kartları AKBİL ile değiştirilmez (!). Eski yöneticiler ilelebet kalacaktı diye bir iddia değil bu yazdığım sadece bu kadar aciliyet niye. Uçuşlarda içki servisini yasaklama acelesi mi ne?

Gelelim Seçilme yaşının 25 olması emeklilik yaşının 61 e düşürülmesi ile ilgili aculluklara. Her halde ya Büyüklerimizden birinin mebus olası oğlunun yaşı tutmuyor, ya da Cem Uzan dan teşvik primi aldılar çünkü bu iş en çok köşe dönücülerin idolünün işine yarar, gelecek seçimde Genç parti kapılarında izdiham olur.

Bu arada verimsiz orman arazilerinin satılması kisvesi altında onları işgal edenlere peşkeş çekilmesi ile ilgili kanun da sıkıntılı olsa da geçti gitti. Yani eşkıya dünyaya olmasa bile ormanlara hükümran oldu. Yani bu kabadayı yönetim kabadayılık edip "orman arazilerini işgal edenler çıkacak, üzerlerine yaptıkları kanunsuz tesislere el konulacak . Bunların işgal ettiği ve orman olmaktan çıkardığı araziler ve üzerilerine kondurdukları tesisler veya evler satılacak ama açık arttırma ile ve ön şartsız rayiç bedelden" diyebiliyor mu. Yok öyle şey... Bundan sonraki Başbakan adayım Zagor Tenay olmazsa ne olayım.

Son olarak Başbakanımızı ağlatıp duran o kendini bilmezlere sıra geldi. Adam aldığı üç on paranın yarısını vereyim de bizi şu krizden kurtar demiş başbakan ağlamış, kadınlar gelmiş bileziklerimizi verelim de artık şu kriz bitsin demiş, Başbakan duygulanmış,Bu işler de hep AKP iktidarı sırasında oluyormuş, bu isteklere bir cevap vermek gerekirmiş. Bu yüzden Ali Babacan bakanımız bir paket hazırlaması için görevlendirilmiş.Yani arkadaşlar özetle kılıf gözüktü, mabadınızı kollayınız çünkü Minare geliyor. Adam tezgahı kuruyor ya vergi, ya iç borç ötelemesi ya mecburen memurlara kasılacak tahviller falan ama bir şeyler geliyor. Akıl hocaları da Müsiad, ASO falan gibi sivil (!) örgütler. Sen şu gözyaşlarını silip salim kafayla düşünsen de "yok bacım sen o bileziklerini kendine sakla onları sen ne zorluklarla aldın ama ben bu krizin olmasına sebep olanlardan hesap soracağım, herkesden hakkı kadar vergiyi toparlayacağım, devlet israfını tamamen önleyeceğim, meclis lojmanlarında oturmama gibi popülizm yapmaktan vazgeçip iş yapacağım iş" diyebilsen de biz de yarın ne sürpriz olacak diye işe gitmesek nasıl olur? Bu arada Colin Powell Esenboğa'ya indi siz ne diyeceğini de kendi ne diyeceğinizi de hala bilmiyorsunuz o başka...

Bu arada bütün bu har gür arasında Türkiye'nin en büyük gazetesinin başlığı da sanki O bunu ilk kez yapıyormuş gibi Futbol Federasyonu başkanının torpilli bir tayfayı bedava İngiltereye Götürmesi ile ilgili haberlere verdiği tipik lakayıt cevabı. Vah medyam vah...

Halbuki bu gazeteler ve medyanın diğer kısmı ve çeşitleri, ister kabul edelim ister etmeyelim, Halkın çoğunluğunun, oylarıyla tepemize çıkarttığı bu iktidarın ne kadar hazırlıksız geldiğini veya ne işler onları beklerken nelerle uğraşmaya hazır geldiklerini sorgulamaktan inatla kaçıyor, günü yaşamakta ısrar ediyorlar. Sözde barış ayağına daha evvel demediklerini bırakmadıkları Türbanlı, Sıkmabaşlı bakan eşlerine şıklık övgüleri düzerek, millete hafta sonları Nargile cafelerde vakit geçirmezlerse çok şey kaybedeceklerini dikte ederek, ellerinde Türkiyenin 1950 li yıllardan buyana gelmiş geçmiş en kapalı kutu , en " ben yaptım oldu; Aaa tühhh olmamış" diyebilen hükümeti varken "en iyi on dürümcü en iyi on kebapçı" seçme peşine düşerek gaflet ve delalet hatta hıyanet eksenlerinin etrafında dolaşıyorlar gibi . Sabah sabah şiştiniz di mi.. Daha yeni başlıyoruz onun için alışın arkadaşlar. Daha seçimlere çok var...

Mustafa Uyal

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Kitap Kokusu

Merhaba,

Kokusunu hatırladığınız mekanlar sizi çeker mi?
Bir şehre ayak bastığımda önce mevsimi içime çekerim. Sonrası kendiliğinden gelir. Yorgunluğumu bir kahve kokusunun peşinden dinlendirir ve fırınlardan yayılan ekmek kokuları arasında güzel yemek hayalleri kurarım.
Sevdiklerime en kalabalık meydanların yaşam kokularını gönderen kartlar atarım. Her postanede bir mektup kokusu sarar özlem dolu ruhumu...
Tüm yerine ulaşmış mektupların sahiplerinin kokularını da taşıdığını hayal ederim.
Kokusu olmayan şehirler var mıdır?
Her sokağını ayrı bir görüntü, ayrı bir koku ile hatırladığım şehrimin en çok özlediğim kokularından biri de sahaf dükkanlarının kokularıdır.
Her sabahı fırından yeni çıkmış bir ekmek ve gazeteciden ilk alınan gazete ile karşılamak gibi bir şey bu. Gazetenin mürekkep kokuları arasına karışmış emeklerin kokusu...
Bir kitapçı dükkanında kaybolmak. Dokunarak ve koklayarak...
Ben kitap kokusunu sevenlerdenim. O tarif edilmez yeni kitap kokuları iyidir hoştur ama ben sahaflarda bazen zerafetle dizilmiş, bazen de ortalığa saçılmış kitapların kokularını daha çok severim...
İşte bu yüzden en çok sahaf dükkanlarını özlerim...
Burada eski kitapları pazar meydanlarında satıyorlar. Kitap kokuları şehrin kokularına bazen de çiçek kokularına karışıyor.
Buraya geldiğimden bir kaç ay sonra Nice'de ikinci el kitaplar satan dükkanı ilk gördüğüm andaki duygularımı anlatamam. Özlediğim kokuların peşinden saatler geçirdiğim bu dükkan benim sığınaklarımdan biri oldu kısa sürede...
Sonrası diğer şehirlerdeki diğer sahafları bulmaya başladım. O ilk kokuyu aldım ya o koku beni diğer kokulara sürükledi...
Sadece İngilizce kitaplar satan dükkanın ilk katında kendimi ne kadar yabancı hissetsem de rutubetle karışık kitap kokuları arasında merdivenlerden inip eski kitapların arasına karışınca bir o kadar rahatlıyorum. Buraların belki de en rutubetli şehirlerinden Antibes'de yeni bir sığınak daha...
O rutubet kokusu kitapların ciltlerini bükdükçe ve bazı sayfalarını çürüttükçe içim yanıyor...
Oraya her uğrayışımda bir kitap alırsam özgürlüğüne kavuşturuyormuşum gibi geliyor. O rutubet yağmur gibi ince ince sızlatıyor ciğerlerini. Ben o hassaslaşan kitaplara evdeki kütüphanemde en sıcak yerleri sunuyorum. Şu günlerde en sık uğradığım bir başka sahaf var ki artık oradaki kokuyu içime çekmeden duramıyorum...O sahaf dükkanının sahipleri yağmursuz günlerde bazı kitapları dışarıya çıkarıyorlar...
Uzun bir masaya dizili bu kitapların kokusu içerdeki kitaplardan biraz fakir kalsa bile, onlara ellerim değdikçe Beyazıt'taki ya da Beyoğlu'ndaki sahaflarda geçen zamanlarımı hatırlıyorum....
Böylesi zamanlarda kendime bir limit koymam lazım. Çünkü elimi dokunduğum her kitaba sahip olmak istiyorum. Ama onları okuyarak mutlu edebilmem için teker teker almam lazım...
Bir kahve içimi sonrası, yine ayaklarım beni, ben ruhumu salıveriyorum o sahafın bulunduğu caddeye...
Elime ilk gelen kitabın kokusu çevreye yayıldıkça karar vermem kolaylaşıyor. Gallimard yayınlarından 1967 yılında çıkmış bir roman ile devam ediyoruz yolumuza...
Eve gelince kokuyu bir kez daha içime çekmek için tüm sayfalarını yavaş yavaş çeviriyorum.
Üzerinde Peace yazan bir tebrik kartı ve artık yazıları sararmış bir mektup düşüyor yere...
Yaşını bilmediğim bir kadının NewYork'tan anne ve babsına attığı bir yılbaşı mektubu. Okumalı mı, okumamalı mıyım karmaşası içinde uzun süre kitabın sayfalarına karışmış eski sahiplerinin kokularını hissetmeye çalışıyorum...
Merak ve öykü arayan yanım yüzünden Dominique'in eşi, arkadaşı ya da sevgilisi Frank ile beraber anne ve babalarının gönderdiği Noel çikolatalarını yiyip tüm aile dostlarına kart attıklarını öğreniyorum...Beni yargılayabilirsiniz. Bu durumda siz ne yapardınız?
Gerisi bende kalacak, keşke diyorum keşke okumasamıydım...
Keşke size yazmasamıydım...Bunun kararını siz verin. Takribi 1969 yıllarına denk gelen bu Noel mektubu daima bu kitabın içinde saklı kalacak. Benden sonra nereye gider bilemem ama o güne kadar Dominique'in anne ya da babasına ait bu kitaba çok iyi bakacağıma söz veriyorum...
Eski kitaplardaki imzalar ve isimlerle çok karşılaşmıştım ama ilk defa bir mektup taşıdı eski bir kitap bana...
Şimdi bir daha kokluyorum kitabı. Mektuptan karışmış likörlü çikolata kokusu geliyor burnuma...Bir de üzerinde Peace yazılı kartın düşündürdükleri...
Sevgili Dominique değişen bir şey olmadı, hala barışa ihtiyacımız var...
Ben bu kitap kokusunun üzerine köpüklü bir Türk kahvesi içmeye gidiyorum. Sizinki nasıl olsun?

Sevgiyle....

SunA.K.
Mougins 27.03.2003
skelesoglu@eudoramail.com

 Yazmacı


. . içiçe . . . içiçe . . . içiçe . . . içiçe . . . içiçe . . . içiçe . . . içiçe . . . içiçe . . .

- Bak ! Tanrının bana verdiği ben ile içinde bulunduğum ortamda ki beni yanyana getirmeye çalışıyor ama bir türlü başaramıyorum. Ne istediğimi de, sana nasıl arkadaş olacağımı da biliyorum. Sürekli bu ikisini birleştirmeye çalışmak zaten yorarken beni , bir de sana anlatmak çabası iyice bitiriyor enerjimi. .

- Bak Nevin ! Artık anan olacak karıya tahammülüm kalmadı tamam mı ! Bir daha o eve ayak basarsam dünya alem gülsün ( ! ) bana !

- Ne yani.? Senden başka kendini farkında olan yok mu sanıyorsun ? Hayatı bu kadar " benmerkez " ' leştirmene şaşıyorum doğrusu. Adil ol biraz ! Biraz da giy ayakkabılarımı oradan bak hayata. Bak nasıl farklı göreceksin her şeyi ; nasıl da anlayacaksın ne söylediğimi . .

- Yapma Niyazi ! Ne yaptı kadın sana ? Hem sen seversin diye Barbunya bile pişirmiş sana . . Daha ne istiyorsun . .

- Şüphesiz doğru ! Ama amacım objektif gerçeklik değil ki ? Beni ben yapan kişisel düşüncelerim değil mi ? Öyle olmasa akademik tezlerle aradığımız huzuru bulmaz mıydık ? Ben düşüncelerim de kendimi korumazsam ne kalacak geriye beni ben yapacak ? Hem objektif gerçeklik kişisel yaklaşımlardan doğmaz mı ? Kişisel düşüncelere neden bu kadar karşı çıkıyorsun ki ? Seninkiler de kişisel yaklaşımlar değil mi ?

- Başlatma Barbunyana ! Neydi o laf sokuşturmaları öyle . . . Yok iki aydır işsizmişim de yok ev sorumluluk istermişte yok çoluk çocuk her gün işine giden baba görmek istermişte . . Barbunyayı mı gördü gözüm sanıyorsun ? Boğazıma dizdi kaltak !

- Bırak şimdi felsefeyi ! Aslında ne kadar sıradansın farkında değil miyim sanıyorsun ! Masadaki kadına bakarken aklından neler geçtiğini benim kadar kim bilebilir ?

- Niyazi ! Anneme kaltak demekten men ederim seni . . Hem haksız mı kadın ? Sen değil miydin abim işsizken " Çoluk çocuk evde dirlik ister düzen ister güven ister ; bunu da baba sağlar " diye ahkam kesen . . Şimdi sen işsizsin, abimin işi var allaha şükür - şükür de geçen Salı pazara çıkmış bizim için - bir şeyler almış Allah ne verdiyse . . Sağolsun . .

- Yıllar önce o sandalyede oturan biri olarak tabii ki en iyi sen bilebilirsin . . Bu hiç sakladım mı ? Bu bende ki ben ile senden saklamadığım bende ki dürüstlüktür. Bütün bunları farkında olmanın dışında seni üzen somut bir şey var mı ?

- Bana bak Nevin ! Zaten abin olacak o hıyarın , nezaket görüntüsü altında ki aşağılamasını zor yemişim ; bir de sen bastırma üstüne , vallahi Allah yarattı demem, kırarım bacağını !

- Bunu taşımayı kolay mı sanıyorsun ? Hayata nasıl baktığındır beni yok eden . . Seni var eden şey beni yok kılıyor , görmüyor musun . .

- Kır be , kır ! Ne olacak sanki ? Az mı yedim dayağını ? Ha bir eksik ha bir fazla ne farkeder ?

- Ama sana saygımı koruyor ve bunu yaparken kendimi zorlamıyorum. Seninle aynı yolda sana inanarak yol alıyorum ; sana güveniyor ve senin de tek güvencin olmaya gayret ediyorum. Beni ayakta tutan bencil ayrıntılardan biri olsa da . .

- Keyfimi bozma . Hem Hamza Abi haber salmış. Belediyeciler rahat bırakacaklarmış bu hafta. Gelsin açsın tezgahını demiş . Yani anlayacağın bu haftadan itibaren çalışıyorum be Nevin . .

- Demek ki seni ayakta tutacak şey benim sana ihtiyaç duymam ; ve senin de bunlara cevap bulabilmen. Böyle mi yani ?

- Sen iste be Niyazim ! Sana iş mi yok sen istedikten kelli ? Benim adamım evini rısksız mı kor ?

- Bunu söylemek istemedim . . Bana ihtiyaç duyulması ve benim de bunlara cevap bulma çabam ve başarabilmem tabii ki beni motive ediyor. Kendimi işe yarar hissediyorum.

- Çocuklar uyudu mu Nevin ?

- Aslında çok iyi birisin biliyor musun ? Geçen gün düşündüm de yeniden doğsam senin gibi biri olsun isterim hayatımda , başka biri bana göre olmazdı ? Seni seviyorum ben . . Sen bensin ya . .

- Uyudular . . Hayrola herifim ; neden sordun ?

- Ben de farkındayım aslında ne kadar birbirimize uygun olduğumuza. Bu geceliği yeni mi aldın sen ? İlk defa görüyorum üstünde . . .

- Hiiç ! Öyle işte . . . Gelsene bakayım bir sen !

- Evet, yeni ! Vitrinde görür görmez senin ne kadar seveceğini düşündüm.

- Yeni mi kız bu tuman ?

- Bilirsin de ne seveceğimi . . Eskimenin bu yanını çok seviyorum. Gelsene yanıma . .

- Amaan. . Bilirsin , bohçacı Bahriye geldi de geçen gün . . Verdi gitti, parasını sonra alacakmış. Ben de sen seversin bu rengi dedim . .

- Olur :)

- Aslında ananı severim senin . . Seni yapmış ya bana . .

- Senin gözlerin mi sulu ?

- Yapmasanaa ; çocuklar uyanacak. . Niyaziiiii !

- Yok canııım . . Geçer şimdi . . . . . . . yapma ! yapmasana dediiiiimmm . . .

- Niyaziiii . . .

- yazmacı -
naica@analiz.net

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_85.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.220 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


ÇÖZÜLMÜŞ BİR SIRRIN ÜZÜNTÜSÜ

Yaşamaktan öte özür bulamayınca aşka
sonuçları bir bir gözden geçiriyorum
pulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki can
madenlerin buharından elde edilen büyü
bazı yasak kitapların verdiği dinç duygular
nelerse ki yaşamak sözünü asi kılan
nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala.

Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara
sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan
işte boynum, ağzım şehvet yalaklarında
çarpıştım, and içip ayna kırdım
doğadan bir vahiy bekledimse boşuna
baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı
hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.

Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor
böylesine hazırlıklı değilim daha.
Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:
Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.

İsmet ÖZEL

<#><#><#><#><#><#><#>

ESENLİK BİLDİRİSİ

Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir

Duygular paketlenmiş, tecime elverişli
gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir
gazeteler tutuklamış dünya kelimesini
o dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir

Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşşı saygısız
ve zeka babacan tavrıyla tiksinti verir
söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tıkız
öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir

Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır
kin, kusturur insanı; adına çıdam denir
susulunca tutulan çetele simsiyahtır
o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir

Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın
ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir
haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın
yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.

İsmet ÖZEL

 Biraz Gülümseyin


Hemoroid

Kayserili'nin biri trende gidiyormuş. Karşısına da bir İstanbullu oturmuş. Tabii bizim Kayserili sucuk-pastırma-ekmek takılıyor. Bir ara:
- Kardaş, sen de yir misin? diye sorunca İstanbullu:
- Yok sağ ol, benim hemoroidim var, diye yanıtlar. Kayserili de:
- Olsun önce pastırma ye; sonra onu da beraber yirik.

 Kıraathane Panosu





 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.haylaz.com/home/menu/menu.asp?mx=komiks
Tamamını ordan burdanderlemiş olsalar bile yinede iyi bir çalışma yapmış arkadaşlar. Olabilecek en kalabalık video arşivlerinden birini oluşturmuşlar. Bir kaç tanesini denedim, gerçekten hoş şeyler derlemişler. Hazırlıyanlara teşekkür ediyorum.

http://cem.fisek.com.tr/remzi.htm
...bazen düşünmem gerektiğini bildiğim halde kaportalardan başka konular üzerine. Bu beni ne kadar rahatsız ediyor bilsen. Bir elektrikçi tanımıştım bir zaman önce. Bıkıp usanmıştı elektrikçilikten. Yanına iki tane kalfa almış, hiçbir işle ilgilenmez olmuştu. Bütün gün okuyup yazıyordu...

http://www.anneyiz.biz/
Annelere ve anne adaylarına özel bir çalışma daha ...Doğum olayı sona erip, sıra hastaneden eve dönmeye geldi mi, anne-babaların çoğu bebeklerinin evde nasıl uyuyacağını merak etmeye başlarlar. Şunu bilmelisiniz ki, yeni doğanlar, kendilerini rahatsız...

http://resimgalerisi.netfirms.com/
...Çizge Resim Galerisine hoş geldiniz. Bu site ressamların çalışmalarını ücretsiz olarak sergilemek amacıyla kurulmuştur. Aynı zamanda bu sitede sergi haberleri, sanat galerisi adresleri, bilgiler ve diğer sanatseverlerle tanışma olanağı sunulacaktır... diye başlıyan bir sanal resim galerisi...

 Damak tadınıza uygun kahveler


Notepad Pro v1.5 [1.6M] W9x/2k/XP FREE
http://www.zhakaas.com/npro/features.php
Windows Notepad'e bir güzel alternatif daha. Oldukça yüklü özelliklerinin arasında PDF dosyaları yartmakta var. Az yer kaplayaral görev çubuğuna yerleşerek istediğiniz zaman açabiliyorsunuz. Büyük dosyaları da açabilmesi işin cabası. İyi bir text editöre ihtiyacı olanlar denemeli.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030403.asp
ISSN: 1303-8923
3 Nisan 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com