KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu

Kahveci Soruyor?

KAPI KOMŞULARIMIZ

Xasiork Dergi

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 294

 30 Haziran 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Vezirler rezil olmasın!...


İyi haftalar,

Geçen hafta Pınar Altuğ olayı patladığında sıcağı sıcağı birkaç kelam etmiş ve biraz aceleci davrandığıma dair eleştiriler almıştım. Dün gece Savaş Ay'ın A Takımı'nı izlerken ne kadar haklı olduğumu birkez daha anladım. Medya'nın silahlı gücünün önünde hiçbir kuvvetin direnemeyeceğini öyle güzel gözler önüne serdiler ki helal olsun. Benim derdim gencecik bir insanın uğradığı haksız tanımlara dikkat çekmekti. Yoksa Prisma oluşumunun savunuculuğunu yapmak değil. Ancak dün gece programı seyrederken henüz ne oldukları tam olarak bilinmeyen kişi ve kuruluşların sunuluş biçiminden insan olarak rahatsız olduğumu itiraf etmeliyim. Daha jenerikte infaz edilmiş bir olgunun kendini savunma hakkını bile çok gören medyatik anlayışa sinirlendim. Adları Behar ve Israel olduğu için uluslararası örgütlerin Türkiye'ye karşı oynadıkları oyunların terörist eylemcileri olarak ortaya konulmalarından rahatsızlık duydum. Herşeyin mükemmel(!?) olduğu memleketimde ticari kaygıyla insanlara bir nevi hizmet pazarlayanların ve bu hizmeti tüketenlerin tukaka ilan edilmelerinden kaygı duydum. Herkesin vergisini son kuruşuna kadar ödediği(!?), vergi toplamak için affa hiç gerek duyulmadığı(!?), hortumun sadece bahçe sulamada, neşterin ameliyatlarda kullanılan araçlar olduğu, devlet memurlarının 100 bin dolarlık kefaleti 6 saatte bulamayıp hapishanelerde çürüdüğü(!?) yunmuş yıkanmış, sütten çıkmış ak kaşık güzel memleketimde 3 yılda 3 milyon dolar kazanıp vergisini vermeyen gayri müslimlerin teşhirine şaşırdım. Hele bu iddiaların, sahibinin üzerindeki lekeleri temizleyecek deterjanı henüz icat edememiş bir medya kuruluşunda ele alınmasına katıla katıla güldüm. Ama Şener Şen'i tarikat üyesi olarak lanse ettiklerinde dayanamayıp sunturlu bir küfür ettim. Prisma'nın ne mal olduğu yakında ortaya çıkacak ama daha işin başında adları geçen bu değerli insanların, kendi söylemlerine göre yararlandıkları bir seminere katılmaktan başka suçları olmadığı halde bu şekilde anılmalarının günahını hangisi üstüne alacak bilemiyorum. Allah kimseyi bunların diline düşürmesin...

........

Cuma günü bir soru sormuş ve sizlerden bana yardımcı olmanızı istemiştim. Sağolun varolun. Tam 148 tane cevap geldi. Az gibi görünse de benim için yeterlidir. Kahve Molası'nın yaz aylarında yayın periyodunun değişmesi ile ilgili gelen yanıtlarda sayısal olarak pek fark yok. Aynen devam etsin diyenler biraz daha fazla. 3 güne insin diyenlerin pekçoğuda benim dinlenmemi göz önüne aldıklarından bu kararı verdiklerini mesajlarına eklemişler. Hepinize çok teşekkür ederim. Benim kaygım yazılardaki sayısal düşüşün niteliğe olumsuz etkilerini en aza indirmekti. Uzatmayayım da kararı bildireyim artık. Kahve Molası alışık olduğunuz üzere, sağlık ve mücbir sebepler dışında yayınına aynen devam edecektir. Ancak günlük yayınlanan yazı adedini 2'ye indirme hakkımı saklı tutmak istiyorum. Bunu belirleyecek olan da sizlerden gelen yazıların sayısı ve sıklığı olacaktır. Eğer bana destek olmaya devam eder, değerli yazılarınızı yağdırırsanız bu sayı gene üçe, dörde rahatlıkla çıkabilir. Bir de belki bir ara sizlerden birkaç gün mola isteyebilirim. Bu hakkım da saklı kalsın izninizle.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 KAHVE KREMALARI


Merhaba Sevgili 'Krema' Dostları,

Geçtiğimiz hafta oldukça yoğun bir tempo yüzünden sizlerle buluşamadık. Ancak, bu tempo'nun son adımı, sadece bir gün için Londra'ya gidip gelmek oldu. Bir gün için bile olsa Londra, yine çok güzeldi. Ancak uçak yolculuğunu çok sevmeme karşılık, hem gidişte, hemde dönüşte oldukça sıkıcı bir yolculuk yaptım. Örneğin, uzun bir zamandır dikkatimi çeken bir konu var ki; o da uçakların içinde dağıtılan gazetelerin eşit miktarda bulunmaması. Özellikle Radikal , Cumhuriyet gibi gazeteler okuyorsanız ve ikinci sıradan sonra oturuyorsanız bulmanız imkansız. Onuncu sıradan itibaren, istediğniz gazeteyi bulmanız imkansızlaşıyor. Bunu dağıtılan anket formuna yazdığım gibi, ayrı bir şikayet olarakta bildirdim. Yaklaşık 6 ay öncesine kadar böyle bir sorun yoktu. Hatta Aralık ayında Strasbourg dönüşü gazeteleri uçağa binmeden seçme şansınız vardı. Bu konuya dikkat çekmek istedim, bilgilerinize...

Bu hafta Cervantes Enstitüsü'nde 'Küba Haftası' başlıyor...
30 Haziran-5 Temmuz arasında yapılacak etkinliğin açılışında, Necati Kutlu 'Nazım Hikmet ve Küba' isimli kitabın tanıtımı yapılıyor.
Cervantes Enstitüsü
0 212 292 6536

Tiyatro Kedi'nin sahnelediği 'Tarla Kuşuydu Juliet' isimli oyununu henüz göremesemde, özellikle Kahve Molası'nda da zaman zaman yazan Sevgili Suat Sungur rol aldığı için, tüm Kahve Molası dostlarına öneriyorum. Suat'ı en son Profilo Alışveriş Merkezi'nde prova öncesi gördüm. Oldukça yorgundu, o her oyun öncesi yaşadığı zorlu süreçteydi. Eminim yine en iyi şekilde rolünün hakkını vermiştir ve yine eminim ki, O'nun sahne büyüsü öncelikle bana ve sonra izleyiciye geçecektir... Ayrıca ben O'nu sahnede görmeyi çok özledim... O zaman, herkes Profilo Alışveriş Merkezi'ne oyun izlemeye...

Ayrıca Profilo Alışveriş Merkezi'nde, Amazon Kafe'de akşam yemeği yemekte çok keyifli olabilir. Ben geçenlerde, bir arkadaşımla orada akşam yemeği yedim. Çok başarılı bir 'risotto' yediğimizi, yanında çok güzel birer kadeh beyaz şarap içtiğimizi ve çok makul bir hesap ödediğimizi belirtmeden geçemeyeceğim.

Hepinize keyifli, eğlenceli ve 'yaz gibi' bir hafta diliyorum.

Zeynep Özbatur

Yukarı

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


BANDO

Merhaba,

Kulaklarımıza kirazdan küpe yapardık çocukken. Dalından taze taze koparıp elbiselerimizi lekeleyinceye kadar kiraz yerdik özgürlüğümüzün bahçelerinde. O ve ben...

İki kısa saçlı kız çocuğu...Onun yanakları kiraz gibi kırmızı, benimkiler daha soluk ve ince...
Nasıl karşılaştık, nasıl tanıştık ona sormalıyım. Okul bahçesinde mi, bir aile toplantısında mı, yoksa bir mahalle oyununda mı? Herşeyi günü gününe hatırlayan O'dur.

Ben de kalan bando takımına seçildiğimiz ilk gün. Önce boy sırasına dizmişlerdi. Sonra o zamanlar boyumuza büyük gelen trampetleri ellerimize vermişlerdi. O ön sıralarda, ben arkalarda kalmıştım...her molada saklambaç oynardık. Bayrama hazır olmalıyız demişlerdi. O zamanlar süslü giysiler alacak parası yoktu okulun. Bir beyaz gömlek ve kadife siyah pantalonla bizleri süslemişlerdi.

Son prova günü üzerimizde bayramlıklarımız evlere gönderdiler. Evleri okula yakındı. Biraz ip atlarız, sonra da annen iş çıkışı seni bizden alır demişti. İkimizin de annesi öğretmendi. O ve kardeşinin bir yardımcı teyzeleri vardı, anneleri işteyken onlarla ilgilenen. Bana hep anneannem baktı çocukluğumda. İzin verince anneler doğru onlara gittik. Onların mahallesinde üzerimizde bayramlıklar, hayalimizde ertesi günkü bayram koştukça koştuk...Sonra bir taşa çarptım, düştüm. Kocaman açıp gözlerini yırtılan pantalonumdan kanayan bacağımı gördü. Hemen evlerine koştuk, önce yaramı iyileştirdi sonra delinen pantalona acı içinde baktı...Ertesi gün bayramdı ve ben bir bacağının diz kısmı delik kadife pantalonumla öylece duruyordum, beyaz gömleğim toz içinde. Korktuk. Suç saydık pantalonun yırtılmasını, beraberce çaresiz kaldık. Sonra ben ağladıkça o ablalık yapma gereği duydu. Aramızdaki dokuz ay yaş farkı büyüdü. Ben ağladıkça o abla oldu, ben çocuk. O anne oldu ve ben çocuk.

Sonra,
-Ağlama artık, ben pantalonunu dikerim eskisi gibi olur, dedi.
Ben yine ağladım.
O annesinin dikiş kutusunu kapıp geldi içerdeki odadan. Küçük elleri ile acemice onardı benim kadife siyah pantalonumu. Deliği kapattı iyice.
Ben sevinmeye başladım. Delik kapandıkça gözyaşlarım kurudu.
Diz kapağı altında düzensizce geçirilmiş iplik darbeleri ile kapanan bir delik. O yırtık pantalonu tamir etmişti. Bizim küçük beyinlerimiz ve kalplerimiz rahatladı.

Sonra annem gelip beni aldı eve götürmek için. Hava kararmıştı. Pantalondaki dikiş izini görmemişti. İyi vakit geçirip geçirmediğimiz sordu. Sustukça kendimi ele verdim. Bir şey mi oldu diye ısrar ettikçe gözyaşlarım boşandı. Eve girinceye kadar herşeyi birbir anlattım. Evdeki florasan lambasının ışığında pantalona baktı annem. Kızacak sandım, hafifçe gülümsedi.

-Aferin arkadaşına iyi dikmiş diye takdir etti o acemi dikişleri. İçten, sevecen ve incitmeden. Bütün gece o siyah kadife pantalonu ertesi günkü bayrama tamir edilmiş olarak yetiştirmeye çalıştı. Dikkat çekmeyen bir yama ile ilk kez trampet çaldım o bayramda.

O ön sıralarda, ben arkada. Üzerimizde beyaz gömlekler ve siyah kadife pantalonlarla...
Ve defalarca teşekkür ettim o yamalı pantalona. O deliği acemice kapatan dost eller o günden sonraki hayatımın tek değişmez arkadaşı oldu.

Çocukken başlayan bu karşılıksız ve vazgeçilmez arkadaşlığın varlığını bildikçe içim hep huzur dolu. Dün akşam taşınacağımız evin bahçesinde düştüm. Üstüm başım toz toprak içinde kaldı. Dizim acıdı biraz. Eve geldim ışıkta bakınca gördüm, pantalonum zedelenmiş biraz. Yırtılmamış ama dizinde düşme izi. Yine O'nu hatırladım gülümseyerek, hiç unutmadığım sevgili dostumu, şimdi kilometrelerce uzak olan. Ama biliyorum eğer telefon edip deseydim, ben düştüm ve pantalonumu yırttım. Önce güler, ardından da
-Buraya gelirken getir de ben dikerim derdi...

Şimdi geceyarısı, o uyumuştur çoktan. Küçük oğluna en sevdiği masalları okuduktan sonra. Belki beni rüyasında görür.

Ben mi? Şimdi yüzü gözümün önünde ve yarın onu aramak için sabırsızlanıyorum...

Suna Keleşoğlu
Mougins
sunak@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Misafir Kahveci : İlker Demir


HER GÖRÜŞÜN YOBAZI VAR!..

Sivas'ta kaç yurttaşımız öldü! Ölenler, yurttaşımız olmasa ne olur! Üreten, tüketen, düne, o güne, yarına dair düşünen canlar öldü…İnsanlığın geleceği için projesi olanlar öldü..Mutluluğun resmi üzerine hayalleri olanlar öldü. Bu niteliklerin hiçbiri olmasa ne olur! Onlar birer can taşıyordu, o canlar toprağa gömüldü.. Onlar ölmedi, öldürüldü!.

Kaç kişiydi, kadın mıydı, erkek miydi, yaşlı mıydı, genç miydi, diplomalı mıydı, diplomasız mıydı, dinli miydi, dinsiz miydi, ne önemi var! Kimin kimi öldürmeye hakkı var! Onların hepsi birer candı, o gün Madımak Oteli ve etrafında kokan kandı. O gün düşman kültürünün kışkırttığı cehalet hiç acımadan o canları aldı. Ama, o gün devlet de, güvenlik güçleri de vardı..Devletin kurumları tatile çıkmamıştı. Kim, neden? Avazın çıktığı kadar bağır, kulakların zarını patlatacak kadar en protest sözcükler içeren slogan at! Gidenler geri gelir mi hiç! O kadar uzağa gitmeye gerek yok, protestocuların hemen yakınında, hadi sor bakayım, bu katliamın üstünden gericiliğe ve yobazlığa karşı politika üreten, onu en çok malzeme olarak kullanan aslan sosyal demokratlar hükümet ortağı olarak o gün neredeydiler!

Hiç kuşkusuz esefle kınıyoruz katliamı ve katilleri katletmeye yönlendiren verileri!. Ama altını çizmek için tekrarlarsak, kınayacağımız olgu, veriler. Aksi halde her yıldönümlerindeki anmalarda olduğu gibi, soyut gerici-yobazlarla uğraşır dururuz. O tumturaklı sözlerin, yaldızlı, cilalı sözcüklerin bol kullanılarak kurulan cümlelerin ortaya sürdüğü kara çarşaf ve bir tutam sakal sanırız yobazlık ve gericiliği. Her yıl bir öncekinden daha çoğalarak ve derinleşerek ele alınmalıdır gericik ve yobazlık. Sinekleri üreten bataklık lanetlenmelidir. O bataklık kurutulmaya çalışılmalıdır. Lütfen bu yıldönümde o bataklığa su taşımayalım!.

O su, ne? O su, çok önemli. Yanlış yerde olduğunda can veren, can alan olabilen bir kaynak.. O su, bu noktada düşman kültürü. O ta çocuklukta korkuyla edindiklerimizde hücrelerimize kadar girmiş habis bir ur..Evet, o, düşman kültürü. Sağımız solumuz onunla dolu(!).. Su uyur düşman uyumaz gibi "kılavuz " sözler ürettiğimiz kültür..Yarın söylenecek hamaset nutuklarında bol bol tetikte durun baş yazılarına tanık olacaksınız.Yobazlara karşı uyanık olmaya davet edecekler hepimizi. Bir yanlışa karşı çıkarken üretilen, çoğaltılan yanlışlar göreceğiz, duyacağız…Öleni ve geleceği geri getirmeyen, mutsuzluk üreten yanlışlar. Neden? Hep düşman kültürünün edimleri, sonucları. 'Su uyur, düşman uyumaz', yobazlar hiç uyumaz!..Taa işte şu köşenin arkasında bekliyorlar..İki saniyelik bir şekerleme yaparsanız, rejim başta olmak üzere her şey elinizden gider, İran'daki gibi minicik kızlarınız o yaşta haremlik sayılır, çarşafa girer!..O yüzden tetikte durun, tetikliniz yoksa, gözünüzü dört açın, sıkılı yumruklarınızla etrafa korku saçın!..Bak şu işe! Yani karşı taraftan beklediğiniz gibi olun. Yani düşman kültürü devam etsin, karşı taraftan daha iyi olun(!), ondan bir ve daha fazla şiddet önde olun!..Sonuçta daha çok Madımaklar yaşansın demekten başka bir anlama gelmeyen bu gerici ve yobaz kültürü değiştirmek zorundayız. Her görüşün yobazı var. Hatta her görüşün içinde derece derece var olan bu gerici-yobaz düşman kültürüne karşı barış, sevgi ve şefkat kültürünü geliştirmek zorundayız. Bulmamız gereken, bir arada nasıl mutlu yaşarızın yanıtı. Yaşama hakkının kendi gibilerin değil de herkesin hakkı olduğunu bilmek, sorunun girişini çözmek demektir. Yaşama hakkı, yaşamsal.

Lütfen ölüler üstünden politika yapmayın! Geleceği, dünün üzerinde kurmayın!..Aslolan niyetiniz değil, yaşanılan gerçeklerdir. Evrensel olmayan her kural ve etkinlik olumsuzluk üretmeye devam eder. Terkedin, yıkın beyninizdeki hücreleri, koğuşları, hapishaneleri. Ya da kendinizde kalsın, dayatmayın kimseye bu doğru diye. 'Erkek', militer, ne derseniz deyin, sonuçta şiddet içeren kültürünüzden ne kadar uzaklaşırsak, o kadar uygarlaşacak Türkiye. Askerler sivilleşmenin adımlarını atarken, sivillerin sivilleşememesi niye! Ne yaparsan yap ama yaptığın seni bağlasın!. Gerici ve yobazlığınla mutlu ol. Barışın, dostluğun, yaşamın önünde durma yeter. Daha ne diyeyim!..

İlker Demir

Yukarı

 Komikçi Dükkanı : Turgut Ankara


VUSLAT İLE FERİT NEZARET'TE

-Kalk ulan, saat kaç oldu hala yatıyon.
-Abi elleme ya, her yerim ağrıyor.
-Müstahak oğlum sana.
-Abi valla kalkacak durumda değilim.
-Kalk dedim lan sana, uzatma fazla. Canım Kanlıca'ya gidip yoğurt yemek istiyor.
-Kendin git abi, benim halim yok.
-Yok ya sen taşıyacan beni oraya kadar.
-Ohaaaa!!! Abi ben nasıl götüreyim seni.
-Ben anlamam, onu kuponu yatırmadan düşünecektin.
-Abi biraları götürürken böyle demiyordun ama.
-Ulan sen bana altılının parasıyla bira aldım demedin ki, ne bileyim ben?
-Ben hiç kalkamam valla sen kendin git abi.
-Sen istedin bunu.
-Ahh! Tamam abi kalkacam, çekme ayaklarımdan ya dur. Kafamı vurdum valla yere.

(Vuslat abi güç bela Ferit'i yataktan kaldırır ve dışarı çıkarlar.)
-Abi Kanlıca'ya kadar sırtımda gitmeyeceksin herhalde?
-Yok vapurla geçeceğiz.
-Haaa iyi.
-Vapurda ineceğimi söylemedim ama.
-Ya abi, kulun kölen olayım, yeter valla.
-Sus lan tatava etme.

(İtişe kakışa Beşiktaş'a varırlar.)
-Ne verdi lan sana o herif?
-Paraaa...
-Niye lan?
-Ne bileyim abi, herif durup dururken bir milyon verdi.
-Ver onu bana borcundan düşeyim. Kaldı altımilyardokuzyüzdoksandokuzmilyon.
-Abi, biri daha beşyüzbin verdi.
-Geçmiş olsun kardeş.
-Ne diyo lan bu herif Ferit.
-Ne bileyim abi, girişeyim mi herife?
-Yok lan baksana para veriyor.
-Ana harbiden.
-Abi, yarım saattir buradayız ondörtmilyon para topladık valla, ben bu işten hiçbir şey anlamadım.
-Ben anladım oğlum, şuradaki tuvalete gir bakalım.
-Ne oldu vuslat abi, ne yapacağız burada?
-Abi ne yapıyon ya, yırtmasana üstünü başını. Anam abime iyi sıhhatli olsunlar geldi. Gitti dağ gibi adam. Abi yapma gözünü seveyim, paraladın kendini.
-Ferit sus dövecem bak.
-Ana herif iyice sapıttı lan, abi bırak. Valla başka gömleğim yok. Yırtmasana abi ayakkabıları bırak bari.
-Dön bakıyım arkanı çabuk.
-Yok ya, sen sapıttın ama iyice.
-Lan dön sırtına çıkacağım.
-Of ya, ne bu benim alın yazım?
-Bağır bakayım şimdi allah rızası için sadaka, şu fakire bir sadaka.
-Abi yakışır mı ya bize dilenmek.
-Niye oğlum, fabrikatör müsün sen? Elemanların görür diye mi korkuyosun?
-Yok abi, hani bir karizmamız var ya.
-Haaa evet. Açlıktan ağzı kokanlar karizması.
-Valla para veriyor ya millet.
-Allaaahhh!!! Döndük oğlum köşeyi.
-Abi iyi para topladık valla.
-Tabi oğlum, çalıştıracan saksıyı.
-Abi, zabıta bize bir şey yapmaz değilmi?
-Niye sordun?
-Adam karşımda pis pis bana bakıyor.
-Yeni mi çıktınız lan siz piyasaya?
-Yok abi biz geziyorduk sadece.
-Tabi canım. Millette siz rahat gezin diye mi para veriyor?
-Aaaa... Abi birileri bize para vermiş, sen farkettin mi?
-Yooo. Hiç farketmedim.
-Salak yerine koymayın lan devletin memurunu. Hah ekip arabası da geldi.
-Binin lan arabaya. Akşam akşam uğraştırmayın adamı.

(Üç saat sonra)
-Ulan Ferit, sayende nezarethaneye de düştük.
-Abi ben korkuyom, çok acayip herifler var burda.
-Sus lan belli etme.
-Geçmiş olsun birader, hayırdır.
-Abi adam sana bir şey diyor.
-Sana diyor oğlum.
-Birader, geçmiş olsun dedik!
-Sağolasın.
-Hayırdır, ne diye düştünüz buraya?
-Ya biz yengenlerle yolda yürüyorduk, beş altı kişi laf attı biz de dağıttık tabi herifleri. Polis'te tuttu bizi buraya getirdi.
-Vuslat abi, amma yazdın valla benim bile inanasım geldi.
-Tabi oğlum, bu yolların adamıyız biz.
-Ana, adam havaya girdi. Yakında hayatım hapishanede geçti diyecek.

(Nezarette geçen birkaç saatin ardından bizimkinler sebest bırakılırlar.)
-Kaç paramız var lan Ferit?
-Kalmadı abi, üzerimizden çıkanları da aldılar.
-Gidip ekmek arası helva alalım bari, hiç olmazsa kan şekerimiz yükselir.

Turgut Ankara
turgutankara@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_134.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.362 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


İstanbul ağlıyor

İstanbul ağlıyor ben ağlıyorum sevdiğim....
terk - i diyar olmuş sokaklar gibiyim......
istanbul gibiyim......
kalabalık içinde ama herbirimiz yalnız....
denizinin içinde balık gibiyim.....
unutmayı bir türlü beceremediğim....
istanbul ağlıyor ben ağlıyorum sevdiğim
gece çökünce istanbul semalarına...
gözlerini görür gibiyim benden uzakta...
yüreğimde taşıdığım aşkın son direnişlerini hisseder gibiyim...

Selin Erol

<#><#><#><#><#><#><#>

Küpeçiçeği Umut

Ateşli bir hastalıktan yeni kalkmış gibi;
şımartılmış eski bir çocuk gibi yani
ya da sevginin yokluğunda yolunu bulamayan
göçmen bir kuş gibi
sığınıyorum
yorgun umuduma...

Şaşırıyorum hala koynunu açıyor bana,
sanki ben devirmemişim
kahvaltı masasına
sabahın ilk çayını,
uyurken bile yalnız bırakmıyor
beni bu yorgun,
yaşlı umut
üstümü örtüyor,
tüm sessizliğini
taşıyarak özenine,
gözlerim
gözbebeklerim
daha da
büyüyor!..

Babamın Bal Mahmut için gazete aldırdığı
yıllardayım sanki,
ne güzeldi yolda
gazeteyi ve ekmeği
kenarından kopartmak,
annemin pencereden azcık hiddetli
ama çokça
"Deli çocuk!" bakışlarıyla
adımlarımı
hızlandırmak...

Körebe bir umudum vardı o yıllar
nasıl
nasıl büyüttüm ben bunu bu kadar,
apalak,
yeniayak,
tay tay bir acemi iken bile
bu kadar sevimli gelmemişti bana...
Yalnızlığımın en aralık bulutu olduğu zaman bile
tek başına bırakmadın beni,
sağol...

Toyluğumun,
ergen heveslerimin
taş sektirdiği yıllarda
hayatımın denizinde,
ulaşılabilir bir uzaklıktan
seyrettin beni,
iyi ki varsın,
sağol...

En çok annemdin bana,
en çok annem umut,
annem mi umuttu,
umut mu annem karıştırırdım,
sonradan vazgeçtim
bu ikizleri birbirinden ayırma
oyunundan...

Paraya hiç bulaşmadın,
ne güzel!
sesle gülmedin halk otobüslerinde,
misafirlikte hiç girmedin sehpaların altına,
yemekten etleri seçmedin,
kuru katığı bal börek gibi tükettin,
en çok karanfillerin
ama
kırmızı karanfillerin üstüne titredin,
sardunyaların,
gecesefalarının,
yıldız çiçeklerinin,
küpe çiçeğinin,
arapsaçının,
menekşelerin yanında
hanginiz
çiçekti
karıştırırdım...

Sağol...
İyi ki varsın...
Küpeçiçeği umudum...
Deli umudum...
İyi ki varsın...

Nevzat TEKİN

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




"Kolay Sürücü Eğitimi" Vur... Öğren!...

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.hiphopstudyo.com/
Müzik bir meraktır. Davul çalmak apayrı bir meraktır. Davul çalmayı ve işi biraz daha profesyonelce yapmak isteyenler için bir web sayfası tavsiye ediyorum. ... 1993 yılında Be-Bop adıyla kurulan Türkiye' nin ilk davul stüdyosu, yoğun talep sebebiyle imkanlarını arttırarak kabuk değiştirmiş ve 1999 yılından itibaren Hip-Hop adını almıştır... Çalışmalara kayıt yaptırırken selamlarımı söyleyebilirsiniz.

http://www.inndir.com/
Tamamen Türkçe olarak hazırlanmış bir program indirme sayfası. Siz hangi ortam ve hangi amaçlar için program aradığınızı biliyorsanız, bu sayfalar gerçekten işinize yarayabilir. Ayrıca eğlencelik oyun ve benzeri seçeneklerde sizlere sunulmuş.

http://www.teylo.net/alt.asp?hab_kat=1&goster=haber&yontem=&durum=detay&no
... Türkiye'deki Petrus şarabı skandalının bir benzeri de İngiltere'de ortaya çıktı. Londra'da kârlı bir yatırım anlaşmasını yaptıktan sonra 5 bankacı, ünlü şef Gordon Ramsey'in Petrus Restoranı'nda yaptıkları kutlamada 73 bin dolar (yaklaşık 101 milyar lira) hesap ödeyince işlerinden oldular. 2001 yılının Temmuz ayında gerçekleşen olayda Barclays Bank'ın 6 yatırım uzmanı...

http://www.lazland.com/anilar/body.asp?ID=49
... Turkiye de araba kullanmak icin ehliyet ve ruhsatinizin olmasi yeterlidir.Bir kontrol sirasinda bu iki belgeyi gosterdiginiz takdirde eksik veya hataniz yoksa yolunuza devam edebilirsiniz. Ancak yurtdisina ciktiginizda bu is bu kadar kolay olmayabilir.Gecenlerde kendi arabamla sehirlerarasi yolculuga cikmistim.Bize normal gelen ama sizin icin cok ilginc olan polis kontrolunden bir manzarayi aktarayim...

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


FastFolder v2.3.1 [99k] W9x/2k/XP FREE
http://www.dogkennels.net/fastfolder/ffbb_300.zip
Kimi zaman bazı klasörlere ulaşmakta güçlük çekiyor olabilirsiniz. Önce "Bilgisayarım"ı aç sonra "C" yi çift tıkla... Araki bulasın. İşte bu program sizlere seçeceğiniz yani çokça kullandığınız 8 adet klasöre hızla ulaşmanızı sağlıyor. Her bir klasör için ayrı ayrı kısayol yartmaktansa bu mini programla işinizi şıp diye hallediyorsunuz. Gerçekten çok kullanışlı. Herkese tavsiye edilir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030630.asp
ISSN: 1303-8923
30 Haziran 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com