KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 334

 1 Eylül 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Teşekkürler...


Süreyya Ayhanİyi haftalar sevgili dostlarım,

Benden yürek dolusu kocaman bir teşekkür o genç kıza. Anadolu'nun bağrından kopup Paris'in tartanlarında beni umutlandıran, mutlandıran o genç kıza. Yüreğimize soktuğu o büyük beklentinin altında ezilmeden, milyonlarca sporseverin gönlünde taht kuran o genç kıza teşekkürler. Beklentimiz büyüktü, Dünya şampiyonluğu bekliyorduk ondan ama işte spor bu. Varını yoğunu ortaya koyduğun halde geçileceğini, yenileceğini bilmek değil mi yürekleri hop oturtup hop kaldırtan. O artık bir Dünya starı. Bugün değilse yarın şampiyon da olacak rekor da kıracak. Çünkü onda o azim, o disiplin ve o inanç var. Belki de böylesi çok daha iyi oldu. Şimdi bir ülkeyi sırtında taşıma stresinden uzak Olimpiyatlara ve şampiyonalara hazırlanacak ve önünde sonunda başaracak. Ben inanıyorum ve onu yürekten alkışlıyorum. Teşekkürler Süreyya Ayhan.

Bir kocaman teşekkür de Elvan'a. 38 kiloluk o minnacık kızın Dünya beşinciliği de en az Süreyya'nınki kadar değerli ve onurlu. Henüz 21 yaşında olan bu genç kızın önünde daha uzun yıllar ve başarılar var. Ayaklarına ve yüreğine sağlık sevgili Elvan. Teşekkürler.

...........

Kimilerinizin gözünden kaçmıştır diye yinelemek istiyorum. Geçtiğimiz yıl yapımcılığını yaptığı "Hiçbiryerde" ile Montreal Film Festivalinde Jüri Büyük Ödülü'nü alan Sevgili Zeynep, bu sene aynı festivalde "İlk Gösterim" bölümünün 4 jüri üyesinden biri olarak Türk sinemasını temsil ediyor. 7 Eylül'e kadar sürecek yoğun programının arasında fırsat buldukça bizlere en son haberleri aktarmaya gayret edecek. İlk yazısı elime geçer geçmez sizlerle paylaşıyorum. Ona bu onurlu görevinde hepimiz adına başarılar diliyorum. Seni seviyoruz Zeynepppp!..

Sıcaktan mı neden bilmem gözlerim pırpır edip isyan etmeye başladı. Şıpır şıpır akan damlaları aralayıp yazı yazmak pek kolay olmuyor. Sanırım biraz yatıp dinlenmem lazım. Demem o ki kısa kesip sizleri bugünkü sayımızla başbaşa bırakmak zorundayım. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 KAHVE KREMALARI


Merhaba Sevgili Dostlar,

Montreal Film FestivaliSizlere çok uzaktan, Montreal'den yazıyorum. Bildiğiniz üzere bu yıl Montreal Film Festivali'nde -İlk Filmler Jürisi-nde görev yapıyorum. Oldukça yoğun geçtiğini söylemeliyim. İşte sizlere buradan en canlı haberler:

Montreal, oldukça serin ama güneşli bir sonbahar yaşıyor. Otelimiz tüm festival misafirlerinin kaldiğı Wyndam Hotel... Şehrin tam merkezinde ve sinemalara yürüme mesafesinde. Burası bir Dünya Festivali ve festivalin içerisinde, resmi yarışma, ilk filmler yarışması, fibresci (sinema yazarlarının birliği), öğrenci filmleri ödülleri var. Oldukça büyük bir organizasyon yapılmış. Kuzey Amerika'nın en önemli festivali olması ve içerisinde çok fazla bölüm olması ve bir de film marketi kurulması en önemli özellikleri de beraberinde getiriyor.

Yukarıda saydığım bölümler dışında, Avrupa Filmleri Bölümü, ABD ve Kanada filmleri bölümü, Asya Filmleri ve Afrika ya ayrılmış bölümlerde filmler gösteriliyor. Bu yıl festivalin onur konuğu Martin Scorcese. Kendisi çarsamba günü burada olacak, elbette burada olup biteni sizlerle sıcağı sıcağına paylaşacağım.

Benim görev yaptığım jüride, benim dışımda 3 kişi daha görev yapıyor. Jüri başkanımız Samira Makbahalf, bildiğiniz üzere Iran'ın en önemli yönetmenlerinden biri. Karatahta isimli filmi 2001 yılında Cannes'da büyük ödül kazanmıitı. Son filmi -Afternoon 17 o'clock- son Cannes Film Festivali'nde büyük beğeni kazanmıştı. Kendisi henüz 23 yaşında ve gerçek bir yetenek. Doğu taraflarından gelen 2 kadın olarak çok hızla anlaştık. Festivalde de İran ve Türkiye den gelen 2 kadın olarak bayağı ilgi görüyoruz. Bizim dışımızda New York'tan yazar, yönetmen Richard Prody var ki, sinema ile ilgili analizleri ve sohbetine hayran oldum... Ve Tom Mc Scorley Ottawa dan, film enstitüsünün başkanı ve Montreal Film Festivali'nin seçici kurulunda görev yapıyor... Yazımdaki uslubumdan tahmin edebileceğiniz üzere dünyanın 2 farklı noktasından gelip burada buluşan jüri hızla kaynaştı... Şimdi elimize verilen listedeki 38 filmden en iyisini bulmaya çalışıyoruz. Yanlış okumadınız 38 film ve 10 gün... Festival başlayalı 3 gün oldu ve 14 filmi izledik. Yani yemeden, içmeden film izleyip değerlendirme toplantıları yapıyoruz.

Bunun dışında resmi yarışmada bu yıl yine bir Türk Filmi var. Ömer Kavur'un yönettiği -Karşılaşma-... Sizlere İstanbul Festivali sırasında da yazdığım gibi, benim çok beğendiğim bir film. 5 Eylül'de gösterilecek.

Anlayacağınız üzere 2 film arası sizlere bu yazıyı yetiştirmeye çalışıyorum, çalışacağım..

Hepinize çok sevgiler,
Montreal- 31.08.2003 18:39

Zeynep Özbatur

Yukarı

 Misafir Kahveci : Ziya Akça Kayar


HAYALDEN ADAMLAR

Bizim çocukluk ve ilk genclik yıllarımızın vazgeçilmez kahramanları polisiye romanların sıradan insan görüntüsü verip olayları inanılmaz şekilde çözen dedektifler ve Tay yayınlarından çıkmış olan tamamen bizim kültürümüze uzak ve hiçbir zaman kendi içimizle bağdaştırmayacagımız türden olayların olduğu çizgi romanların ilginç tiplemeleriydi.

Şöyle bir düşününce neleri okumadık ve ne hayaller kurmadık ki; Agatha CHRISTIE okurken meşhur dedektif Hercule PORIOT mu olmadık, Tommiks, Teksas ,Mister No okurken kendimizi hep o kahramanların yerine koymadık mı? Sizleri bilmem ama ben çok kurdum ve hep içlerinde yaşadım, sanırım bu nedenle de biraz hayalperest oldum.

Hele Deniz Lisesi Komutanlığı birinci sınıfta İngilizce dersinde hikayesini okuduğum sonradan da Jery LEWİS in canlandırdığı Walter MITTY karakterinin hayatını konu alan filmi izlediğimde ne kadar hayran olduğumu burada anlatmama imkan yok. Çok sıradan,hatta basit, zayıf,beceriksiz, sakar ve tanıyan herkesin dalga geçtiği bir insan olan Walter MITTY nin kimi zaman çok ateşli bir aşık, kimi zaman ikinci dünya savaşının Almanlara kan kusturan pilotu olmasını ve her seferinde pocketa-quip,pocketa-quip,pocketa-quip seslerini çıkararak gerçek hayatından çok farklı bir karakter olmasını hayranlıkla izledim. Çoğu yerinde çok güldüm ama eminim bir çok sahnede hep onun yerinde olmak istedim.

Hayal kurmak güzel bir duygudur,insanı rahatlatır. Gerçek hayatta asla olamayacağımız konumlara gelir ve imkansızları başarırız. İçimizdeki aşkı,nefreti sevinci,üzüntüyü nasıl yaşamak istersek öyle yaşar ve sonunu hep kendi istediğimiz yada kurduğumuz şekilde gelişecek bir hayaller dünyasına kumanda ederiz.

Kendi iç dünyasına çekilmek insanı genelde dinlendirir; zaten bütün meditasyon metotları da tamamen kendi içini dinleme ve beynimizi kemiren bütün kötü düşüncelerden günlük yaşanan stresten arınma üzerine kurulu değil midir ki? Hayal kurma ve hayal dünyasında gezinmede bir tür meditasyondur, çünkü orda her şeyi yapmanız mümkün,her şeyi rahatça söylemeniz sizin ellerinizdedir. O dünyanın tek hakimi ve yöneticisi tamamen sizin beyniniz ve duygularınızdır.

Nefret ettiğiniz bir insana söylemek istediğiniz ama koşullar gereği sadece gülümsediğiniz ve içinizi kavuran bu ikiyüzlülükten ; suratında bir tokat gibi patlayacak şekilde, nefretinizi; hafif alaycı ve hafif küçümser bir tarzda en rahat hayal dünyasında söyleyerek kurtulabilirsiniz. Aksini günümüzün toplumsal kuralları içinde yapabilmek için kendinizin çok ama çok üst seviyede veya toplumdan dışlanmış bir birey olması halinde mümkündür.

Sevginizi kendinize bile itiraf edemezken orda sevdiğinize haykırmak sizin için çok doğal ve kesinlikle hayır cevabını almayacağınız bir durumdur.Terk edilen iseniz normalde asla yapmayacağınız şekilde intikamınızı alır ve onu bir böcek gibi ezerek tarifi imkansız bir rahatlama bütün bedeninizi sarar.

Patronunuza size fırça atarken içinizden fışkırmak için yerinde duramayan öfkenizi bağıra, bağıra dile getirir ve aslında onun sadece bir hiç olduğunu tek farkınızın onun biraz şansının yaver gitmesi nedeniyle patron sizinse çalışan olduğunu hem insanlık hem de kalite olarak sizin elinize su bile dökemeyeceğini işten atılma ve işsiz kalma korkusu olmadan çok rahat yaparsınız.

Günümüzün modern dünyasına ulaşmada da kendi dönemlerinde deli hatta aptal yerine konulmuş olan mucitlerin ve bilim adamlarının rolü çok büyüktür.Bernard SHAW un dediği gibi "Yaratmanın başlangıcıdır hayal gücü.Dilediğinizi hayal edersiniz; hayal ettiğinizi amaçlarsınız;amaçladığınızı yaratırsınız." Aksi takdirde halen mağaralarda yaşayan ilkel bir canlı türü olmaktan, öteye gidemezdik.Tanrı'nın bize bahşeylemiş olduğu beyin ve bunun kullanım oranı bizi hayvanlar aleminden ayıran en büyük farktır.Ünlü düşünür Aristo'nun kısaca izah ettiği gibi " İnsan düşünen bir hayvandır"

Hayatımızı tadında ve doya, doya yaşayabilmemiz için hayaller kurmaya devam etmeliyiz, yaşamla ölüm arasındaki kısa zaman farkında bize yaşama sevincini verecek olan gerçekleşmemiş ve gerçekleşmesini beklediğimiz hayallerimizden başka bir şey değildir. Kendi canına kıyan insanlar hep hayalleri olmayan tamamen hayattan kopmuş ve zayıflıklarını ortaya çıkarmış olan insanlardır. Yaşam bir serüvendir; hazır bir reçete değil, isteklerimizi her istediğimizde elde etsek yaşamanın ne tadı ne de tuzu kalırdı.

Tanrıya şükür ki hala gerçekleşmemiş hayallerim var:)

Ziya Akça Kayar
ziyaakca@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Görmüş Geçirmiş Kahveci : Kemal Duykan


YASAK KİTAPLAR

Yıl 1956 olmalı.
Öyle bir okuma açlığı içindeyim ki, inanılır gibi değil.Ve yasak kitaplara olan meylim de giderek artıyor.

1930 ların başında basılabilen pek çok kitap, 1930 ların sonunda yeniden yasaklanmış.Bu yasaklanan kitapların önemli bir bölümü Demokrat Parti’nin iktidara geldiği ilk bir iki yıl tekrar pazara çıkma şansı bulmuşlarsa da , arkadan yine gelmişti yasaklar.

Yasaksever devletimiz bir evde çok miktarda kitap bulundurulmasından bile rahatsız oluyordu.

Kızıl Ali adında bir terzi ustasıyla tanışmıştım.Komünist olduğunu söylüyordu ya, bazı sol sloganlar ezberlemişti o kadar.Zaten okumayı seven biri de değildi.”Neden okumuyorsun?” diye soranlara da, ”Yahu ben kendim kitap gibi adamım”, derdi.İşte çoğu yasak kitapları o temin ediyordu bana.Kendisinde kitap yoktu.Zaten evini iki de bir polisler basıyordu.Ama yasak kitapların nerelerde,kimlerde bulunabileceğini en iyi o bilirdi.

Bir gün Kızıl Ali’ye:
-“Bana Marx’ın Komünist Manifestosunu bulabilir misin?” dedim.
-“Bizim arkadaşlarda kalmadı,polis hepsini temizledi, Halıcı Salih pezevenginde olduğunu duymuştum ama, sana verir mi bilmem”, dedi.

Kızıl Ali aslında iyi bir insandı.Arkadaş canlısıydı ama küfretmeden iki cümle edemezdi.Halıcı Salih’i de tanırdım, ancak ondan manifesto’yu isteyecek kadar değil.

Halıcı Salih otuz yaşlarında şeriatçı bilinen biriydi.İki katlı evinin kitaplarla dolu olduğu söylenirdi.Doğrudan gidip istemeyi uygun bulmadığımdan onu yakından tanıyan birisiyle gittim.Halıcı Salih bizi çok nazik karşıladı.Aradığım kitabın kendisinde bulunduğunu,evinden çıkartılmamak koşuluyla okumama izin vereceğini söyledi.”Salih Bey koskoca kitabı evinizde nasıl okuyayım?”soruma da şaşırdı,”Yahu alt tarafı bir risale, koskoca kitap falan değil” dedi.Meğerse ben kendi kafamda bir kitapçığı koca kitap haline getirmişim.

Ertesi gün pazardı.Bir yerde buluşup gittik kütüphaneye dönüştürdüğü evine.Kendisi başka bir evinde oturuyormuş.Oldukça varlıklı bir adam olmasına rağmen çok da alçak gönüllü bir kişi izlenimini veriyordu Salih Bey;tabi kitapları söz konusu olduğunda durum değişiyordu.

Eve girdiğimizde büyük bir kütüphane ile karşılaşacağımızı bilmeme rağmen yine de şaşırmıştım doğrusu.İki katlı epey büyükçe bir evin her tarafı kitap doluydu.Bir oda kilitliydi.Orada kasa içinde sakladığı kitapları varmış,bir de babası uğradığında orada Kur’an okurmuş.

Marx’ın Manifestosunu üst kattaki odalardan birisinde bulunan ve hiç kullanılmayan, antika olduğunu söylediği çini sobanın boruları içinde saklamıştı,yine yasak kitaplardan sayılan Said-i Nursi’nin Risale-i Nur yayınlarıyla birlikte.

Ben manifestoyu okurken o namaza gitti başka bir odaya.Döndüğünde elinde bir kitap vardı.”Bunu mutlaka görmelisin” dedi.El yazması bir Kur’andı ama öylesini hayatımda hiç görmemiştim.Her sayfası bir sanat eseri gibi parlıyordu.Ünlü bir hattatınmış.Yazıların ve renklerin görüntüsü gerçekten muhteşemdi.Benzerlerinin kendisinde bir düzine olduğunu ve bunları İstanbul’daki bazı sahaflardan temin ettiğini,çok para verdiğini ve yıllarca peşlerinden koştuğunu anlattı.Kitaplardan söz ederken gözleri parlıyor,dudakları titriyordu.

Çok uzun yıllar sonra İstanbul’da tanıdığım bir yabancının evinde Halil Beyin bana gösterdiği el yazması Kur’anın bir benzerini daha görmüştüm.Yirmi beş bin dolara satın aldığını,bulabilse bir tane daha alabileceğini söylüyordu yabancı.

Adet olduğu üzere Salih Beyin evini de birkaç kez polis basmış, bir çok kitabını alıp götürmüşler,bir bölümünü tekrar vermişler,bir bölümü de kayıplara karışmıştı.Bunları anlatırken pek önemsemediğini söylüyor ve kaybolan kitaplarını yeniden bulma taktiğini anlatıyordu.Salih Bey kütüphanesine ait kitapların bir yerlerine işaret koyuyordu.O işareti şehirde eski kitap alım-satımı yapanlara dağıtmış.Kaybolan kitapları eski kitap satıcılarına ulaştığında, Halil Beye getirip ücretini de fazlasıyla alırlarmış.Böylece Halil Bey kaybolan kitaplarına yeniden kavuşurmuş.

Baskınlar sırasında hiçbir zaman Halil Beyin yasak kitaplarına ulaşamamış polisler.Bir ara yine yasak kitaplardan sayılan Hitler’in Kavgam adlı Almaca kitabını da göstermişti.

Bira kaç ay sonra bir ihbar üzerine yine basmışlar polisler Halil Beyin evini.Ancak bu defa kasasında sakladığı, üzerine titrediği el yazması Kuranlarını da alıp götürmüşler.Halil Bey deliye dönmüştü.El yazması Kuranlar siyasi bakımdan yasak sayılmıyordu ama, bilirkişi bu kitapların antika olduklarına karar vermişti.Yasalara göre Halil Beyin bu el yazması antika Kuranları elinde bulundurma belge ve yetkisi olmalıymış,oysaki yokmuş..

Halil Bey el yazması Kur’anlarını yeniden elde etmek için başvurmadığı devlet kapısı bırakmamıştı.Bunun için kaç kez Ankara’ya gitmişti ama nafile.Fakat hiç umudunu kesmiyordu ,o kitaplar kendisinindi ve yine kendisine döneceklerdi.

Ancak kara haber gelmekte gecikmedi.Halil Beyin el yazması Kuranlarının da bulunduğu devlete ait bir ardiyede yangın çıkmış ve tüm kitaplar yanmıştı.Halil Bey deliye dönmüştü,yemeden içmeden kesilmişti,kitaplarının yanmış olabileceğine inanamıyordu;ancak artık geri dönmeyeceklerini de biliyordu.

Bu yüzden yorgun ve hasta düşen Halil Bey birkaç ay içinde iğne ipliğe döndü ve bir gün acı haber duyuldu,Halil Bey vefat etmişti.

Son sözlerini kısık bir sesle babasına söylemiş Halil Bey:
Kitaplarım mutlaka bulunmalı” diyormuş.

31.08.2003 - Kemal Duykan
kduykan@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Arzular Şelale : Arzum


SESSİZLİK

Sorgulanmadan kalan bir şeyler var geçmişte. İncinen gurur, kırılan kalp belkide izin vermiyor buna. Sessizliğin yıpratıcılığı etkilesede bizi sessiz kalmak daha az yıpratır diyoruz. Sessizliğin içine sığınıyoruz gerçeklerle yüzleşmemek için.

Ancak unuttuğumuz birşey var sessizliğin de kendine ait bir dili var. Ve biz sessiz kalarak korkularımızı dile getiriyoruz aslında. Gerçeklerden kaçmak tek yaptığımız.

Belki sessizlik huzur veren bir şey. Ama bu huzuru bize vermiyor. Hissettiğim tek şey sessizlikte kayboluyor olduğumuz. Konuşmak istiyorum, sorgulamak belkide sorgulanmak istiyorum. Nedenler,niçinler var açıklanması gerekenler. Ama cesaret edemiyorum. Cesaret edemiyoruz.

Diğer yanda sessizlik mistikleşiyor. Çaresizliğe bürünen, boşluğu gizleyen bir maskeye dönüşüyor. Yıpranmamak için kullanılan sessizlik bir süre sonra yıpratıyor bizi. Farkına bile varmıyoruz.

Nerden geldik, nereye gidiyoruz, biz neyiz, neden karşılıklı bakışıp susuyoruz, bunu daha bu şekilde ne kadar sürdüreceğiz? Sorgulayamıyoruz. Dedim ya buna cesaretimiz yok. Tam sessizliğin içinden sıyrılıp çıkmaya karar veriyorumki bir anda tüm gücümü yitiriyorum.

Yaşadık sessiz kaldık, kaybettik sessizdik. Belki yeni bir başlangıçtayız ve yine kocaman bir sessizlik düğümlendi içimizde tam ellerimiz ve gözlerimiz birşeyler anlatırcasına birleştiğinde. Onca sessizliğin içinde zamanımıydı şimdi?

Biz zaten birbirimizi kaybetmişiz. Sessiz kalarak neyi yaşatmaya çalışıyoruzki! Belki sessizliği bozarsak kazanabiliriz kendimizi, birbirimizi.

Haykırmak istiyorum tüm benliğimle. Belkide sessizliğimizi tanımlayabilmemiz için haykırışı duymamız lazım. Belki o zaman sessizliğimiz bozulur ve biz yeniden varoluruz.

Beraber geldiğimiz ve beraber gideceğimiz yer sessizlik olmasın.

Arzum
arzum@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_153.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.601 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


SIFIR

sıfır hayatın kısa anlatımı;
toplayıp,çıkarınca etkisiz,
çarpınca yutan,
bölünce sonsuz.
düşününce gecmişi,
yasadıklarımı,yasayamadıklarımı;
topla,çıkar eşittir SIFIR,
isteklerim,elde ettiklerim
çarp yine SIFIR,
yaş otuz böl bunları
al sana kocaman bir SONSUZ:-))

Ziya Akça KAYAR

<#><#><#><#><#><#><#>

ÜÇGEN

ÜÇ SÖZCÜĞÜM VAR CEBİMDE;
SIKIŞINCA ÇIKARIP TEKRARLADIĞIM,
BİRİNCİSİ ONUR;ÖNCE.KENDİMDE
SONRA ÇEVREMDE ARADIĞIM.
İKİNCİSİ GÜVEN;HER ZAMAN KENDİMDE
TEMKİNLE HERKESE DUYDUĞUM.
ÜÇÜNCÜSÜ İNANÇ,OLMAYANDAN
HEP UZAK DURDUĞUM
İNSAN OLMA ÜÇGENİNİN KENARLARIDIR BUNLAR,
BİRİ OLMAZSA ÜÇGEN OLMAZ
KARSINDAKİ ADAM GİBİ ADAM OLMAZ.

Ziya Akça KAYAR

<#><#><#><#><#><#><#>

...

Aydınlık geçmişimde bulanık günlerimde oldu..
Sisli ve puslu hain havaları sevmedimmi ben yine..
Gök gürültülerine şapka çıkarmadımmı yine ben..
Sevmedimmi zifiri karanlıklarda gecenin parlak gökyüzünü..
Sevmedimmi ta uzaklarda park ışıkları gibi yanıp sönen yıldızları..
Yalnız karanlığımda bana kabuslar gösteren deli rüzgarı,
Ve onun hesapsız çarptığı ağaçların çıkardıkları sesleri sevmedimmi..
Bazanda ağaçlar ve deli rüzgar gecenin sessizliğinde bana ninni söylemedilermi..
Yavrusuna ninniler yakan ananın çıkardığı şefkat dolu nidalar gibi..
Sevdim ben yaşamın her iki terkisindekileride hep sevdim ..
Olumsuzlukları kaderimdir diye sevdim.
Haksızlıkları vebalimdir diye sevdim,
Elimden sıcak ekmeğimi alanıda,
Kuru ekmeğini benimle paylaşanıda sevdim..
Elimden yırtık topumu alanıda sevdim,
Bana çıkarı için çelme atanıda sevdim..
Ben almayı bilen vermeyi unutanları ders diye sevdim..
Aydınlık günlerimde benimle coşan,
Bulanık günlerimde buharlaşan kimseleride sevdim..
Ama şefkat, ama tevazzu,ama iyi niyet,ama yürekten sevenleri,
Beynime kazıyarak sevdim...
Ve yaşamın tüm renklerini sevdim....

Osman Taplamacı
otaplamaci@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


Bakla ıslanmıyor

Trafik polisi Temel'i durdurur:
- "Efendi, on dakika evvel kırmızı ışıkta geçtiniz.."
- "Kim deyi?"
- "Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, telsizle bildirdi!"
Temel sinirlenerek, "Ula amma boşboğaz başkomiserin varmış ha! Ağzında pakla ıslanmayı."

<#><#><#><#><#><#><#>



Film değil ayniyle vaki!..

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.flowgo.com/flowgo2_view.cfm?page_id=43825
Bir hayalet striptiz yapabilirmi? Bu ve benzeri eğlencelik flash animasyonlar için tavsiye ettiğim kısayolu tıklayınız. İyi eğlenceler.

http://www.hurriyetim.com.tr/agora/article.asp?sid=12&aid=436
...Korkuya kapıldı ve koşmaya başladı. Işığın geldiği yöne doğru, nereye bastığına aldırmadan koşuyordu. En sonunda oraya vardı. Işık, hafifçe açık kalmış bir kapının aralığından sızıyordu. Kapıyı, kulpundan iterek açtı ve önce başını uzatıp içeriye göz attı. Tavanda bir mazgal vardı ve görmüş olduğu ışık o mazgaldan içeriye süzülüyordu. Bulunduğu yer koyu duman rengi, L şeklinde bir odaydı...

http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=44
Yaşar Kemal’in, “Demirciler Çarşısı Cinayeti” isimli öyküsünü okudunuzmu? ... Uso dağlardan gelmişti. Uso düş içindeydi. Uso çölü seviyordu. Usonun çölden ödü kopuyordu. Uso, dedi, Uso kalk yürü, Uso. Uso koşarak, obanın uzağında, çepeçevre, keskin gözlerini tazıdan ayırmayarak, tazının tüyleri bir kınalı bir kırmızı, bir sarı, bir belli belirsiz, uçacakmış, uçup dağılacakmış gibi çöl mavisi, yokolmuş, ince bir dumanda bir mavi, gene böyle bir yeşilde yıldırdıyarak parlıyordu. Uso, dedi, Uso kalk yürü. Usoyu tazıya bağlamışlardı. Tazının ekseninde dolanıyordu Uso...

http://www.lyngsat.com/turk42.shtml
Uydu yayınlarına meraklı olanlar için güncel yayın frekans bilgilerini alabilecekleri bir kısayol tavsiye ediyorum. Bu sayfada Türksat ve Eurasiasat uydularındaki yayınların listesini bulacaksınız.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


ThumbaWumba v1.1 [1.1M] W98/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106923
Orjinal resimlerden küçük örnekler yaratıp bunları bir HTML sayfasında biraraya getiren ve orjinallerine linkleri hazırlayan güzzel bir program. Kolay kullanımı, kullandığı sıkıştırma algoritması ile çok iyi sonuçlar elde etmek ve bunları internet üzerinde yayınlamak mümkün. HTML bilmek artı bir puan ama hiç bilmeden de kullanmanız mümkün. İlgi duyanlara tavsiye edilir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030901.asp
ISSN: 1303-8923
1 Eylül 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri