KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 388

 17 Kasım 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Aması maması yok bu işin!...


İyi haftalar,

Kıpkırmızı bir Cumartesinin ardından iyi haftalar dilemek ne kadar inandırıcı bilemiyorum ama dilemekten başka birşey de gelmiyor elimden. Kanlı bir sabahın ardından her kafadan çıkan neden sonuç ilişkileri ilgilendirmiyor beni. En azından şimdi tartışılması gerekenin bu olduğuna inanmıyorum. Yoksa neden olduğuna dair çoğu işkembeden bir sürü neden sıralayabilirim, tıpkı her kafadan çıkan uluorta sesler gibi. İsrail devletinin politikaları, Amerika'nın çıkarları, Arabın yalellisi der, memleketimde istikrarı istemeyen dış güçlerden dem vurup, Türkiye'yi yanına çekmek isteyen İsrail'in kendi kendini vurduğunu bile söyleyebilirim. Doğru mu olur? Hayır olmaz. Kimin eli kimin cebinde belli olmayan terörün nedenleri, destekçileri, tetikçileri şimdinin sorunu değil ki. Beyni bomboş yada din adına beyni yıkanmış zavallıları, onlarca insanın canını kendilerininki ile birlikte alabilecek kadar şartlayabilen güçlerin varlığını bilmiyor muyuz? Ama terör bu kadar kahpe işte. Nereden, ne zaman geleceği belli olmayan, olduğunda nedenlerinden çok sonuçları ile bizleri kahreden bir gerçek. Olayı ilk duyduğunuzda hissettiklerinizi hatırlayın. Kimin yaptığıyla mı ilgilendiniz yoksa o vahşet görüntülerini seyrederken insanlığınızdan mı utandınız? Bunu yapanlarla aynı cinsten olduğunuza mı kahrettiniz yoksa yapılanlardan haz mı duydunuz? Sorgulanması gereken bu işte. Terör dün vardı, bugün var, yarın da olacak. Birileri birilerini kullanıp daha bir sürü can alacak. Çünkü insan denen yaratığın hücrelerinde var bu. İyi ile kötünün savaşı hiç bitmeyecek. Çünkü benim iyim senin kötün, benim doğrum senin yanlışın olacak sonsuza kadar. 'Ama'larla tamamlanan üzüntü mesajları sürdüğü sürece sonuç alınamayacak. Kısasa kısas anlayışından uzaklaşılmadıkça daha çok analar ağlayacak. Oysa 'ama'ların ardına saklanıp nedenler aramak yerine bu tür olayları lanetlemeyi ilke edinirsek insan olarak gelişmemizi sürdürebiliriz en azından. Hiçbir 'ama' vahşete hafifletici neden olamaz. Olabileceğini düşünmek gaflettir, insanlık ayıbıdır. Yarın herşeyi masaya yatırıp nedenleri irdelemeye, suçluları belirlemeye çalışırız ancak bugün dehşet görüntülerine lanet okuma günüdür. Yok olanlar, parçalananlar memleketimin güzel insanlarıdır. Asıl hedef gibi görünenlerin yanında birkaç misli sıradan insanda yokolmuştur. Terörde nokta vuruşu olmaz, olması da istenmez zaten. Amaç ses getirmektir. Sesin nereden nasıl geldiği de önemli değildir. Önemli olan bizlerin seslere karşı verdiğimiz tepkidir. Ya 'ama'ların ardında insanlıktan uzaklaşmayı seçeceğiz ya da nedeni ne olursa olsun terörün her türlüsünü lanetleyip yenilerine çanak tutmayacağız. Seçim bizim...

..........

Bir de güzel haber vereyim istiyorum sizlere. Artık taze bir babaannemiz var. Sevgili Tunca Tünay'ın torunu oldu. Genç babaanneyi kutluyor, minik bebeğe sağlıklı uzun ömürler diliyoruz.

Fincan işinde bir yanlış mı yaptım diye sormaya başladım kendi kendime. Topu topu 25 kişi KM fincanlarına ilgi gösterdi zira. Bayram öncesi yeterli sayıya ulaşmayı hedefliyorum. Sizlerden de bu konuda yardım bekliyorum. Aksi takdirde araya giren bayram tatili nedeniyle yılbaşından evvel fincanlardan kahve yudumlayabilme şansımız azalacak benden söylemesi. Haydi kahveciler bekliyorum siparişleri...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Yaşamın Telvesi : Rita Ender


KÖTÜ İNSANLARIN ALEVİ

İnsanoğlu Tanrı'nın yarattığı evreni "cehenneme" çevirmek için nasıl da azimle savaşıyor! Nasıl bu kadar merhametsiz kılabiliyor kendini?! Daha da fazlası Tanrı'nın kişiye bahşettiği canı alma hakkını kendinde nasıl buluyor?!!!

Neydi dün katledilen yüzlerce kişinin günahı? Yahudi doğmak mı yoksa sıradan bir sabah işinin başında olmak mı?

Her iki sinagogun önünde aynı anda patlayan bombalar hedefini belli etti. Tesadüften öte hesaplanmış girişimin acı sonuçları serildi gözler önüne ve acıttı yürekleri.

Din Tanrı ile insan arasında olan bir ilişki değil mi? Bir inanç değil mi o? Neden bu olgu kişileri birbirinden ayıran bir sıfat olarak kullanılıyor ki hala???

Haçlı seferleri, İkinci Dünya Savaşı, düzenlenen çeşitli suikastler insanlığa hiç mi bir şey ifade etmedi?

Etti. Etti bence! Yüreği iyi olan insanlar dersler çıkardı. Teröre karşı önlem almaya çabaladılar. Hastanelere koştular kan vermek için. Sorgulamadılar verdikleri kanın kimin için olduğunu! Aktarılan kanın hangi dinden insanı diriltebileceğini...

Ellerini birleştirdi iyi insanlar. Toplamaya çalıştılar yaralıları. Patlayan arabaların yok olan binaların arasında bir parmak gördüler yalnızca. Koştular. Kurtarmak için didindiler; sonunda bir poşete atmak pahasına bile olsa. Dua ettiler hislice parmağın sahibi de orada olsun diye!

Kötü insanlar İstanbul'un en tarihi sokaklarından birine bir tarihi olay daha eklediler böylece. Savaş filmlerinin çekildiği bir mekan oldu Büyük Hendek Sokak, arka planda kadın ağlamaları, çocuk yakarışlarıyla! Oyuncular doğaçlama oynadılar çünkü senaryoyu bilmiyorlardı.

Esnaf,sokakta yürüyen masum insanlar, zavallı güvenlik görevlileri paylarına düşeni yaşamak zorunda kaldılar bu vahşetten. Kimisi evini,kimisi iş yerini kaybetti. İnsanlık ise daha da önemlisini kaybetti; insanlar öldü!

Neve Şalom Sinagogu tarihinde ikinci defa, Şişli Sinagogu ise ilk defa güçlü feryatlara ve acımasız korkulara ev sahipliği yaptı. Oysa onlar Allah'ın birer evi. Oralarda bulunanların düşündüğü terörü sahiplenmek değil; Tanrıyla kucaklaşmaktır her zaman için!!!

Tanrıyla kucaklaşan, O'na inanan insanlar bilirler; "Tanrı yeryüzünün içine cehennemi koymamış!" Onu yeryüzünde var etmeye çalışan kötü insanlar. Her seferinde koskoca bir alev atıyorlar yeryüzüne. Büyüyor büyüyor ama sönüyor. Sönüyor çünkü kural bu. EY İYİ İNSANLAR! Sönmeyen alevde yanacak olan insanlar; dünyayı aleve vermeye çalışan bu kötü insanlar yok olmayacak mı bir gün?!!!

Bu vahşette ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Rita Ender
rita@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Has Kahveci: Tunca Tünay


BİR GÖKKUŞAĞI ARIYORUM !

Düşlerime kaçıveririm günü taşıyamadığımda. Ardıma yaslanıp, gözümü kapadığımda, sazlıkların arasından beyaz teknem yanıma yaklaşır. Sevinçle içine girer ve yere uzanırım.

Bu gün, en sevdiğim düşüme, Göynük’teki ağaçlı tepelerin arasına gizlenmiş küçük göle gideceğim. Baharı sevinçle karşılayan tomurcuklar çiçeklerini açmak, sis bulutlarla kucaklaşmak ve de gün doğmak için beni bekliyor orada. Gök kuşağıysa, bulutlarla saklambaç oynuyordur can sıkıntısından.

Rüzgar yelkenlerimi şişiriyor ve yola koyuluyorum. Sabah güneşi kıyıdaki ağaçların arasından kolayca ulaşıyor bana. Tenim ısındıkça yüreğim de ısınıyor. Güneşin çevresinden dolanıp gelen samanyolu, kapalı göz bebeklerime oturuyor… Düşlerde yön bulmak öylesine kolay ki ! Rotamı gök kuşağına çeviriyorum .

“Gökkuşağının tam altından geçerken, bir dilek tutacağım ve biliyorum bu dileğim gerçek olacak.”

Yel bir yandan esiyor bir yandan da bir Aşık Veysel türküsü tutturuyor usuldan... Veysel Usta’nın sesini hanidir duymamışım. “Uzun ince bir yoldayım./ Gidiyorum gündüz gece…” Düşüm dağılacak gibi oluyor ezginin hüznünden. Ama kararlıyım! Gök kuşağının altında beni bekleyen göle gideceğim. Rüzgardan, yaşamın keyifli yanlarını anlatan yeni bir ezgi istiyorum. Ansızın yel duruyor, yaprak kımıldamıyor. Kulak kesiliyor ve sessizliğin içinde türkü bulmaya çalışıyorum. Hiç bir şey duyamıyorum.

Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum. Samanyolunun oturduğu göz bebeklerim, onu iteleyerek açılmaya çalışıyor. Kıyıdaki ağaçlar büyüyor, yaprakları kocaman olup güneşi bana ulaştırmıyor. Üşüyorum… Oysa, en sıkıntılı anlarımda bile, düşlerimde üşümedim ben... Yelkenim, beni düşüme götürmeyi iş edinmişçesine, gönülsüzce iteliyor teknemi. Ne denli uğraşsam o küçük göle gidemeyeceğimi düşünüyorum, içim daralmaya başlıyor.

Hava, düş havası olmaktan çıkıyor iyice. Gökyüzü kararıyor ve üzerime bir şeyler yaklaşmaya başlıyor. GAZETELER…TELEVİZYONLAR..RADYOLAR… Kefen gibi sarıyor her yanımı. Çığlık çığlığa bağırarak boğazımı sıkıyorlar. Kendimi korumak için kaçmak istiyorum. Saklanacak hiç bir yerim yok. Başımı suya sokuyorum son bir çabayla. Su patlıyor! Günahsız ve çaresiz son soluklar, su zerreleri gibi dağılıyor havaya…Yüzü olmayan gözlerden akan kara yaşların, söndüremeyeceği yangınlar çoğalıyor yüreklerde. Her yanı nefret ve kin kokusuna bulanmış ölüm meleği, deli kahkahalarıyla horon tepiyor çığlık çığlığa. Tanrım bu düş değil bir karabasan. Korkuyorum! Korkuyorum!

Umutsuzca ve umarsızca gökkuşağını arıyor ve tam altından geçerken bir dilek tutmak istiyorum.

“Ülkemde ve tüm dünyada insanlar birlikte ve hak ettikleri gibi insanca yaşasın.”

Bir gökkuşağı arıyorum! Gökkuşağı arıyorum! Gökkuşağı! Gök ...

Tunca Tünay
tunca@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Misafir Kahveci : Hüseyin Alparslan


MUTLULUK ANAYASASI

Mutlu insan olabilmek zordur. Yaşamın tüm yüklerini göğüsleyip , o yüklerden yara almadan kurtulmak ve mutlu olmayı başarabilmek zordur. Elbette işin içine insan girerse bu daha da zorlaşır. Arayışlar başlar önce. Küreklerini yitirmiş kayık gibi sürüklenmeye başlar insan denizlerinin ortasında. Siyah yada beyazın arayışıdır bu... Siyah yada beyazdır beklenti...

Mutlaka sanatla ilgili olacak...
Mutlaka yemek yapacak...
Doğum günümde beni anımsayacak...
Dürüst olacak...
Kibar olacak ...
Otobüste yaşlılara yer verecek...
Büyüklerine saygılı , küçüklerine sevgili...
Aman aman !

Oysa insandır o... Hatalar yapacaktır... Yapmalıdır da ! Hata olmamalıdır bunun adı. "Denenmişlik" denilmeli belki de... Her şey kitaplardan , büyüklerden , kanunlardan mı öğrenilecek ? İnsanın öz benliği denemeler yapamaz mı ? Bulamaz mı yanılsamaları ? Hatalarına tebessümle ; "Denemişliktir", diyebilme hoşgörüsünü gösteremez mi ? İyi insanın kriterleri dışa vuruşuyla mı belirlenmelidir ? Siyah yada beyazın kıyılarında dolaşmak yerine grileri gezemez mi? Ve tanıyamaz mı en yeni renkleri ? Erguvan renkli sabahlara kucak açamaz mı ? Aynada gördüğü görüntüsüne, insan denizlerinin yakıştırmalarıyla mı bakmalı ?

İyi insan !
Hoş , saygılı !
Katil !
Hırsız !
Adam olmaz !
(Pardon İnsan !)

Milyonlarca hücresiyle , ruhuyla mükemmel bir organizmanın aynada valsı olabilir isterse...
İsterse sevebilir kendini...
İsterse siyah beyaz dengelerden sıyrılıp , kendi renkleriyle tanışabilir insan. Bir an kendine yettiği yanılgısına da düşebilir . Olsun yine de güzel olduğuna inanıyorum , insanın kendini sevmesini . Renklerini tanımasını...O tanışmanın yarattığı heyecan , monotonluğun çarklarından kurtuluş gibidir. Mono değildir o anda insan... İnsandır o ! Mutlu olmayı da becerebilir. Mutluluk anayasasını yeniden yazmayı da !

Ben o mutluluğu ; hızla giden arabamın penceresinden giren rüzgarda buldum ! Öpüştük oksijenle , azotla ... bahar kokularıyla öpüştük , polenlerle... Yüzüme dokundu. Tüm hücrelerim buluştu, arabamın penceresinden giren rüzgar ile . Tüm hücrelerim mutluluk anayasasını yeniden yazdı. Yeni renklerle tanıştı. Nefes alabilmenin , polenlerle, oksijenle sevişmenin heyecanıydı o !

Ben o mutluluğu ; Konak meydanında kuşlara yem verirken buldum. Kuşlar hiç doymayacaklarmış gibi yiyorlardı yerlerdeki yemleri. Ne teşekkür ediyorlardı , ne de borçlu hissediyorlardı bana karşı kendilerini. Oysa para vermiştim o yemlere . Emeğimdi , kazanımımdı. Onunla bir paket sigara alabilir,doyasıya körfeze doğru tüttürebilir , en sevdiğim bir şarkıyı da mırıldanabilirdim. Ya da otobüse binebilirdim. Benim yem vermem hiç önemli değildi kuşlar için . Ağır bir hastalığa yakalansam "geçmiş olsun" demeyeceklerdi. Parasız kalsam yemlerini satıp ekmek almayacaklardı. Doğum günümü kutlamayacaklardı. Hücrelerim , mutluluk anayasasına yeni maddelerini çoktan yazıyordu. Almayacağını biliyordu . Almadan vermeyi tanıyordu...

Ben o mutluluğu ; Küçük bir çocuğun ellerinde buldum. Oyuncak zannetmiş oynuyordu. Sorular soruyordu hayata dair. "Büyümek nedir" diyordu. İçi dışı bir yaşıyordu. Salıncakta sallanıyordu. Kalem tutmuş yazıyordu. Ağlıyordu , gülüyordu , korkuyordu , seviyordu , kızıyordu , mamasını üzerine döküyordu , tırmanıp tırmanıp düşüyordu kay kaydan… Bir daha deniyordu , çişini tutamıyordu, top oynuyordu , cam kırıyordu , saklanıyordu , olmadık zamanlarda olmadık sözler söylüyordu , yüzleri kızarıyordu ana - babaların... Biliyorduk .

Büyüyecekti. Tartışacaktı bizimle. Beğenmeyecekti . İsyan edecekti . Bayramlarda bekleyecektik. "İşim çok gelemem" diyecekti. Biz yine de bekleyecektik. Eski fotoğraflara bakacaktık. İlk sözlerini hatırlayacaktık. Biliyorduk... Mutluluk anayasasını özlem sözcükleriyle dolduracaktı , biliyorduk. Yine de sevecektik onu , almadan verecektik sevgimizi ,Tüm hücrelerimizle. Yaşama taşımanın gururunu duyacaktık... Ben o mutluluğu ; azat olmuş mahkumun cebinde gördüm. Azat belgesini taşıyordu. Dalıp dalıp gidiyordu geçen yıllara. Eşini düşünüyordu. Kaç güneş batmıştı? Kaç güneş kalmıştı ? Haklıydı ya da haksızdı . Utanıyordu belki . Belki kırgındı , kızgındı . O azat mektubuna sıkı sıkıya sarılmıştı. Güneş demirin aralarından değil , doğrudan vuracaktı göğsüne... Kilitlenmeyecekti kapılar üzerine. Kasvet bastı mı yüreğine , ceketini alıp vuracaktı kendini sokaklara. Düdük sesleri bekçilerin olacaktı. Namlunun ucunda tütmeyecekti sigarası.

Ben o mutluluğu ; iflas eden tacirin karısında gördüm. Tacir , dertli dertli içiyordu sigarasını . Kadın sarılıyordu kocasına . Elini tutuyordu . Kelimelerin gereksiz olduğu ikisi de biliyormuş gibi konuşmuyorlardı. Oysa kaybetmişti her şeyini tacir. Arabası da olmayacaktı evi de. Komşu gezmelerine gidemeyecekti belki. Sokaktan geçerken başını eğecekti. Utanacaktı. Ama eller vardı ellerinin arasında. Ama gözler vardı gözlerinde . Ama kelimeler vardı , gereksizdi , kullanılmıyordu , ama yanındaydı mutluluk anayasasının yeni sayfaları .

Mutluluk anayasasının sayfaları burası. Bu sayfaların kahramanları , büyük işler başarmadılar belki. Belki kahramanı değil toplumların. Kendilerini yönetmekten yoksundu belki. Ama onlar insandı . Yaşadılar. Siyah yada beyaz , gri yada renkli . Yaşadılar.

Hüseyin Alparslan

Yukarı

 Masalcı : Belgin Ayhan


GEÇİT RESMİ

Geçmeyen ne vardı ki ömürden. Yıllar bile geçiverdi çoktan, arkalarına bile bakmadan.
Sonra nice mutluluklar, nice hüzünler, adı hüzünle anılan sevgiler geçti.
Umutlar geçti, hayaller geçti; suya düşürerek kendilerini.
Gözler geçti şöyle bir bakıp yüzümüze, yüzler geçti birdenbire akıp gönlümüze.
Mevsimler geçti, çiçekler bıraktılar ellerimize solup geçmek üzere.
Irmaklar geçti geçtiğimiz köprülerin içinden, suların ardı sıra rüzgarlar geçti çözerek saçlarımızı.
Sonra çözülmüş sırlarıyla saçlarımızdan, dalgalar geçti.
Hırçın denizler gibiydik o vakit. Coştuk, sularımızda kendimizi boğarak, deli zamanları geçitlerde bırakarak durulduk.
Geçti sonra içimizi köpük köpük yapan kavgalar. Dindi bir gün en azgın fırtınalar.
Ve gemilere el sallarken rüzgarda savrulup yiten, gemiciler geçti içimizden. Bir zamanlar dümenlerde sevda eğiren, yürekleriyle ilmek ilmek umut işleyen denizciler, şimdi ayrılığın sarhoşluğuyla kendilerinden geçiyorlardı.
Yalan söylüyorlardı. Ve kara deliklerden kaçar gibi içimizden geçiyorlardı.
Hayli geçkindi bu yüzden yaşlarımız en gencecik zamanımızda. Başından ömür geçmiş her insan gibi gözlerimizin önünden geçince bir film şeridi, baş roldeki kahramana bakıp aynada, kendimizi yediremiyorduk toprağa.
Geçiyordu vakit; teklemeden, dinlemeden. Farketmek yerine geçiştiriyorduk ve bahanelerimiz kendimiz bile geçerli bulmuyorduk.
İş işten geçiyordu yavaş yavaş. Geceleri uyuyor, gündüzleri uyanmıyor, saate bakıyor ama yelkovanın yürüdüğünü görmüyorduk.
Nazımızdan geçilmez sanıp, birdenbire yaşlanıyorduk.
Bir masallık ömrümüz vardı yani. Anlata anlata bitiremiyorduk.
Mutluluğa geç kalıyor, acıyı aşk sanıyor, ve geldiğimiz gibi, geçiyorduk.
Denizcilerle beraber, denizlerde ölüyorduk.

Belgin Ayhan

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


KARDAN BEYAZ KÖMÜRDEN KARA

Sen geldiğinde takvimler cemreleri yeni geçmişti. Çiğdemler karlı tepelerin alacasında yeni yeni sararmaya başlamıştı. Kış bitsin artık, pılını, pırtısını toplayım gitsin istiyordum. Çok yalnızdım, çok yorgun ve hatta umutsuzdum. Dallar göversin, ateş böcekleri akşamın kuytusunda dolaşmaya çıksınlar diye bekliyordum. Sayılı gün çabuk geçer, ömrü olan yaza da ,bahara da kavuşur. Çok sürmez yakında çerçiler yüklü eşekleriyle köy yollarına düşerler. Çocuklar boyalı şeker, genç kızlar incik boncuk, yeni yetme delikanlılar tarak ve arkası artistli cep aynası almak için çerçinin yükünün başına üşüşürler. Arıların çiçeğe kesmiş beyaz armut dalına, kuzuların köye dönen koyunlara üşüştüğü gibi.

Seni tanımak istiyorum. Neden diye sorma, bilmiyorum. İçimden bir ses senin aradığım, hep bulmayı umduğum kişi olduğunu söylüyor. Kapını hemen kapama, gitme ne olur, konuş benimle. Ömrüm boyunca bu sesin peşinden koştum ben. Onlarca insan tanıdım, hiç biri sana benzemiyordu. Günlerce düşündüm, her şeyi göze aldım da geldim ben. Anlamadığını biliyorum, kendimi aşağıladığımı, ayaklarına attığımı biliyorum. İnan, daha önce hiç böyle davranmadım ben. Senin yerinde olsam ben de çekinirdim. Dinle beni, biraz zaman tanı, lütfen... Eğer yanılıyorsam seni kendi haline bırakıp gideceğim.

Sen çerçiler köy yollarına düşmeden, koyunlar kuzulamadan geldin. Ben baharı beklerken, yamaçlar yeşil fistanını giysin diye beklerken geldin. Ürkek, güvensiz, her adımın kararsız, her adımda ikircikli geldin bana. Korkarak, çekinerek sokuldun kapımın ayak taşına. Karlı yamaçların katmer katmer buzları, dururken, dereler çözülmeden geldin. Birbiri ardına açılmış yaraların kanıyordu. Alıcı kuşlardan, çakallardan arta kalanınla geldin.

Hiç gülmedi, içini kaplayan gecenin karanlığı akıyordu gözlerinden. Hiç konuşmadan derin boşluğa kendini kaldırıp atar gibi bana baktı. Bilirim ilk başlarda insan hep gülücüklere kuruludur. Güleç olandan, yüzü gülenden zarar gelmez. Güldü bana, içten güldü, belli ki benden hoşlandı diyemedim. Sokulup aramızdaki uzaklığı kapatmak için bir şey yapmak istedim. Eğer bir gülücük yakalayabilsem yüz bulacaktım, şımarıp eline dokunacaktım. Belki endişelerimi kaldırıp atacak sımsıcak saracaktım. “Gözlerinin feri içime aktı: Yüzüme vurdu, kanım ısındı seni görür görmez. Seni içime sokup, yüreğimin baş köşesine oturmak istedim”, diyecektim. Cesaret edemedim, sen de izin vermedin, diyemedim.

Sen ansızın, hiç beklemediğim bir zamanda geldin. Yüreğim, dağınık odam gibiydi. Toparlanacak zamanım, kendime çeki düzen vermeye fırsatım olmadı. Şaşkındım, telaşlı ve güvensiz, suçüstü yakalanmış gibi… Bilemezdin, gelişinle günlerdir süren tipinin ardından taze karlar üstüne bir güneş düştü. Bakışlarım alacalandı, beyazın doldu gözlerime… Baktım, görmek istedim, gözlerim kamaştı, eşyalar alacalandı, renkler birbirine dolaştı, görür gibi yaptım, ama seçemedim…

Canımı iste, aha şuracıkta al. Yüreğimi kendi ellerimle çıkarıp önüne atayım. Yeter ki, bilmediğim oyunlar etme bana… Aklımın ermediği, gücümün yetmediği dertlere salma… Ne bilmediğim hallara koy beni, ne de ak ellerinle sar… Deryalara düşürüp, yelkensiz bırakacaksan, bir damla su serinliğini çok göreceksen git… Issız tenhalığımın sokaklarından çırakma beni.

Sen geldiğinde zemheriler takvim yaprakları gibi bir biri ardına düşmüştü. Bahar kapıya dayanmış, yaz ise zamanın ardında kendi kozasını deliyordu. İçten içe, sabırla… Muhteşem bir kelebeğe dönüşmek isteyen tırtıl inadında… Sen geldiğinde odam kireçsizdi hala, kapı önüm süpürülmemiş. Yüzümde yarım kalmış bir uykunun şaşkınlığı vardı. Rüyalarımdan çıkıp sabaha geçilen köprünün ortasındaydım.

Eski aşklarım benden intikam alıyor. Yarım kalan sevdalar yüreğimi parçalayıp kırk ayrı geceye atıyor. Hep yarım kaldı benim aşklarım. Sonuna kadar kalıp filmin sonunun görmeye dayanamadım. Sezgilerim sonu fısıldamaya başladığında tasımı tarağımı toplayıp kaçtım. Kimsenin beni bulamayacağı uzak kentlere gidip, kalabalıklara karıştım. Falcı olmaya gerek yok. Seninle de böyle olacak, biliyorum. Eğer göze alabilirsin gel, sevilmelere yıllardır açım. Gel otur, yanı başıma, düşlerime bayram ol. Bütün sevdalarım gibi bu da bitecek. Arkamda yangın yerleri, güneşin bir daha hiç uğramayacağı bir gece bırakacağım.

Sen geldiğinde bir avuç cemre, bir demet çiğdem getirdin. Bir yudum sevinç, katır yükü gam getirdin. Aşılmaz seller, varılmaz yollar getirdin…

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir

KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Burçlarınızın başında doğan koçlar bu hafta ortalık yine karışıyor ne yazık. Benden size söylemesi koçlarım, vallahi gizli saklı ne varsa artık dökün ortalığa. Anlaşmazlıkların derin krizlere dönüşmesine ramak kaldı.. Hafta sonu hassas dengelerdesiniz, dikkat.. Burcunuzun sonuna doğru doğan koçlar ise allahım sanki balayındalar iyimi...

Profesyonel ilişkilerde toleranslı olun canlarım. Çalışmalarınızda dalgınlıkların sırası değil inanın. Ufkunuz açık olursa beklenmedik hoşluklarla karşılaşmanız işten bile değil koçlar.

Formunuzdasınız ne olursa olsun. Kendinizi biraz daha gevşetirseniz haftanızın sallantılarını bilerek es bile geçebilirsiniz !

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Eveet boğalar bu hafta sosyal yaşamlar hızlı çıkışlarda olduğundan o meşhur aşklarınız biraz gerilerde kalıyor. Olsun canım nasıl olsa evlenmeler, bebelere kavuşmalar ve yeni yeni mekanlar yinede gündemde.. Boğa burcunun sonlarından gelenler ise özellikle cuma günü çalkantılardasınız. Ailevi konularda aniden kıvılcımlar çıkabilir..

En sonunda o beklenilen an geldi umarım hazırsınızdır boğalar. Yeni iş ve ortaklıklar gündemde. Sizi mevkilerinizde yüceltmek isteyen ve bunun için sizleri motive edenleri kesinlikle mahçup etmeyin..

Banyonuza teslim edin kendinizi ve dinleyin ruhlarınızı hafif sevdiğiniz bir müzik eşliğinde. Bilhassa çarşamba ve perşembe akşamları.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Yıldızlar savaşıyor ! Şu çetrefelli günlerde aileleriniz ile sakın ağız dalaşlarına girişmeyin, hiç sırası değil ikizler.. Aslında siz aranıyorsunuz mesele bu ! Eski aşklar yeniden gündeminize düştü ise allah size sabır versin.. Akıl versin demedim canım. Aşkta heyecanlara taparsınız ya.

Bürokratik işlemlerde evraklara azami dikkat edin bu hafta. Gecikmelere ve sürtüşmelere hazırlıklı olun. Sene sonuna kadar idare edin durumları başka çare yok.

Streslerdesiniz ama antrenmanlısınız maşallah ! Sinirli hallerinize herkes alıştı artık hatta uyum bile göstermekteler.. Bravo !

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Ortam gayet sakin yengeçler aileleriniz sizi yeterince yormaktalar zaten. Sevgililerinizde o kadar dalmışlarki işlerine ateşli aşklara mola verilmiş neredeyse.. Bekarlara ne demeli, koşun koşun aşklara yetişin desem hazırmısınız ?

Projelerde ve müşterilerle ilişkilerde sevinç ve gurur verici anların dolu dolu olduğu bir haftadasınız yengeçler. Ütopik planlardan varsa eğer vazgeçin. Borsa ve para yatırımlarıyla uğraşanlar gereksiz risklere girişmeyin.

Çok hareketli ve canlı canlısınız maşallah. Aşırılıklara kaçmazsanız ufuklarda yorgunluk gözükmüyor sevgili yengeçler.. Sporlarda kendinizi haşat etmeyin yinede..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Arslanlarım benim bu hafta nispeten iyisiniz inanın. Sanki canlarınız yavaş yavaş kıpırdamakta ve hayatın her anından doyasıya tad almak ister gibi bir haliniz var.. Oof tam zamanıydı. Haftalardır cenderelerde kıvranıp duruyordunuz. Sevgililerinizin şimdilik fazla üstüne üstüne ne olur gitmeyin, bırakın kendiliklerinden çözsünler düğümlerini.. Bekarlar., aşklar yola çıktı..

Evet evet ilişkilerde, çalışmalarda ve söylenilen sözlerde canlılık geçen haftalarla mukayese edilemeyecek kadar arslanımsı !Siz yinede birdenbire canlandım artık diyerek çevrenizin iflahını kesmeyin.. Maddi konularda dikkatli olun özellikle 17- 18 kasım günlerinde.

Ooh ne güzelmiş yahu biraz rahatlık değilmi arslanlarım ?. Ara sıra oluşabilecek titreşimleri saymazsak bu hafta moraller yükselişlerde canım arslanlarım.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Ayy ay başaklar bu hafta fırtınalar esebilir evlerinizde.. Yaşanılması ne kadar külfetli olsa da o kadar da gerekli bu çalkantılar sizlere.Çünkü müthiş değişimlerdesiniz ve tansiyonlarda haliyle yükselmekte. Ya tamam ya devam işte kısacası durum böyle.. Yaşamları kilitlemeyin sakın..

Eh, mesleki uğraşlarınızda durumlar aşklardan pek fazla farklı değil başaklar.Çevrenizde dansa katılınca ortalığın halini varın hesap edin ! Bu hafta en iyisi robotlaşın ! Ciddiyim inanın. Mümkün olduğu kadar sakının kendinizi, önce kendinizden, sonra ayağınıza çelme atabilecek haset ilişkilerden..

Tam spor yapmanın sırası şimdi başaklar çünkü kaslarınız gerginmi gergin. Sinirlisiniz ya .

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Melankoli saçan ilişkilerden sıyrılıp çoşkulu anlara ulaşabilmenin sırrını bu hafta sizden sormalı bu kesin. Sosyal yaşamınız oldukça hareketli bu hafta teraziler.Size ayak uyduramayanlar yandılar benden söylemesi.. Aşklar dolu dolu olsada fazla uçmayın oldumu..

Hafta sonunu gözetleyin mesleklerinizde muazzam olumlu ilişkilere yelken açıyorsunuz. Yinede her söylenileni peygamber sözü addetmeyin, sizde mutlaka söz sahibi olun alınacak kararlarda. Fevkalade uyumlu ve bir o kadarda ne istediğini bilen profesyonelce davranışların sizlerden beklenildiği günlerdesiniz.

Formunuz iyi canım merak etmeyin. Gönlünüz ışık saçıyor daha ne istiyorsunuz terazilerim.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Haydaa ne oluyor bizim akreplere durduk yerde.. Kızıyoruz yine derinden derinden değilmi ! Neymiş efendim sevgililer kendilerini fazla işe, sosyal hayatın hengamelerine kaptırmışlar yeniden.. Olsun canım sanki siz evde patates soymaklamı meşguldunuz ! Bahane işte niyet hani aşklar cıvıl cıvıllaşsınlar azıcık ta soslu olsunlar olayı yani... 20 kasım ateşleri kısın oldumu..

Akreplerim şimdi bakın geçen aydan beri söylediklerimi hatırlayın ve bu hafta yeni etaplara merdiven atıyoruz.. Teknolojik alanlarda projelere dört kolla sarılın, engeller olsada hiç önemi yok, çerez bunlar. Sonuçları siz göreceksiniz 2004' de. Yemin billah söylüyorum.Yazın köşeye.

Mayalarınız sağlam ya, öyle soğuk algınlığı felan sökmüyo size ! Coşkulusunuz canım yetiyor..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Ooof anam neymiş bu böyle ! Sene sonuna kadar meydan savaşları bitmeyecek. Ne oluyor yaylara acaba. Neler olmuyor ki. Hani insan bilançosunu yapar ya yaşamın. Yaylarda işte bu bilançolarda müdavimlerim. Kasırgalar esiyor. Çocuklar, sevgililer, ruhlar hepsi hamsi gibi teraziye dizilmişler ! Tartı günleri ya... Dostlarınız sizleri çook seviyorlar bunu bilin yinede.

Bu hafta kesin ve kesin parasal konularda imza atmak yok yaylar. Kurtlara yem olmayın derim ben, karar sizin.. Tilki gibi kurnaz ve hazırlıklı olun sizde, bir zeval gelmesin paralarınıza..

Sakın fazla bindirme yapmayın bünyenize. Sağa sola fırıldak misali dönmelerle kazanılacak birşey yok. Hafta sonunu şehirden uzaklaşarak geçirseniz ha, ne dersiniz. Düşünün..

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Oğlaaaaklar sizdemi yahu !! Etraf fingirdemelerde, çoluk çocuk kudurmalarda, aile büyükleri hepten fıttırmış sizde dayan oğlağım dayanlardasınız ! Bravo..Sevgililerde hani sevgiler bana diye tutturunca hepten karıştı seyrüseferler... Sakın gizli saklı ilişkilere sığınmayı düşünmeyin. Bu kadar problem yeter..

Uzun vadeli düşünün mesleklerinizde ilerlemeleri. Şu sıralar şansınız açık olsada daha çok ekstra işlerde ve mesuliyetlerde çabalamanız gerekecek. İhtiraslarda frenlere basalım şimdilik.

Hafta ilerledikçe formunuzda yükseliyor. Dinamik günlere hazırlanın oğlaklar.

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Her ortama rahatça ayak uyduran kovalar bu hafta sevdiklerinizin evhamlı halleriyle uğraşacaksınız daha çok. Bir dostluk aşka dönüşmekte kovalar. Ya biliyorsunuz yada hissediyorsunuz bunu... Benden söylemesi.. Veya tam sürpriz(di)...

Pazartesi ve salı günleri ilişkilere azami dikkat edin. Yanlış anlaşılmaların büyük ihtimalle vuku bulacağı bu hafta hoşgörüyle ve sakinlikle işlerinizi halledin. Cuma günü ise harcamalarda aşırılara kaçmayın kovalar.

Bir yandan bünyenizin sağlamlığı ile zirvelerdesiniz ama bir anda sinirlerin ayaklanması ile bünyede sallantılara girmekte.. balans ayarını ivedelikle halledin kovalarım.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
En sonunda derinden derinden fokurdayan düdüklü tencere patlamak üzere bu hafta. Yüzde binbeşyüzde patlayacak zaten. Artık geri dönülemez safhalara girdik.. Ya tamam ya devamların haftası bu hafta göreceksiniz.. Tarlalarda ürünler biçilecek bu hafta, seneye nadastayız. Toprak dinlensin ve yeni verimli ekimlere yerler açılsın diye..

Bulutlar bayağı alçaklardan seyretmekte balıklarım bu hafta. Sabır sabır ve sabır... Havlayanlarada bedava kritik dağıtanlarada imkan vermeyin emellerine ulaşabilmelerine. Keskin virajlardayız bundan sonra. Kemerleri kontrol etsek iyi olur...

Doğabilecek stresli anları deliliklerle, çoşkularla geçiştirin. Siz zaten böylesiniz tamam da bazen ayaklarınız muallakta kalıyor ya... Sığının hülyalarınıza ve özellikle dostlarınıza..

Sevgili müdavimlerim bu hafta ağızlarınızdan ballar aksın ve kısmetleriniz de ballı olsun inşallah diyerek sevgilerimi sunuyorum hepinize.. Hoşçakalın..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi (Urla Manzaraları)

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.748 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


ADINI SEN KOY....

Güçlü görünmekle acemi sarsaklık arasına
neler sığar bilir misin ? dost...
Tortular vardır ,
Kaynağı muamma ,
Üstünden geçen zamansa ; tepeleme günah...
Bir karıştırsan dibini ,
tüm suyu , saflıktan çıkaran tortular.

Bir sonun başlangıcı dediğin hikayeler yaşanır,
" Yaz bana , habersiz bırakma "
de(nilen) diğin hikayeler...

Sonra bir sisli camın ardından,
şömine sıcaklığında ,
aklına düşüveren hikayeler.

Sonunda gibileri yaşarız hep ;
Gurbet gibi,
mavi gibi,
onun gibi,

adam gibi ....

nihansultan

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Aşk Melekleri iş başında!...

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.turkcemuzik.com
Türkçe şarkılara ait şarkı sözleri, akorlar, midi ve mp3 formatındaki dökümanlar için araştırma yaparken danışabileceğiniz bir kaynak. Tek olumsuz tarafı, mp3 indirmek için üye olmanız gerekiyor. Eee bunun neresi problem demeyin; çünkü üyelik ücretli.

http://www.kadinlar.com
...7'den 77'ye tüm bayanların rahatlıkla okuyabileceği bir web sayfası. ...Deniz içinde yapılacak düzenli ve sistemik egzersizler vücudun şeklinin mükemmele doğru geliştirir. Her gün göğüs hizasındaki sularda özellikle bacakların öne, arkaya ve yanlara açılması ile yapılacak egzersizler çok yararlıdır... Ve daha fazlası için.

http://www.sevivon.com/cocukkosesi/masallar/klasik/keman_calmak.htm
...Çocuklar, bugün size kemanımla bir şeyler çalacağım. Bana göre, dünyada keman çalmayı bilmekten daha iyi, daha güzel hiçbir şey yoktur. Yanıldığımı mı düşünüyorsunuz? Sizi bilmem, ama ben kendimi bildiğimden beri bir kemanım olmasını isterdim ve müzisyenlere adeta tapardım! Köyde bir düğün olduğunu duyar duymaz, müzisyenleri selamlamak için oraya koşan ilk ben olurdum. Bas kemanın arkasına geçer, en kalın telini çeker – buuum!..

http://www.bilimkurgu2000.com/Kitaplar/KitapBolum/DunyayaDusenAdam.asp
...Üç kilometrelik bir yürüyüşten sonra bir kente ulaştı. Girişteki bir levhanın üzerinde, HANEYVILLE, nüfus : 1400 yazılıydı. İyi bir ortalamaydı bu. Daha erkendi - "bu üç kilometrelik yolu yapmak için sabahı seçmişti, çünkü daha serin oluyordu ve sokaklar da bomboştu. Tüm bu yeniliklerden şaşırmış, sinirli ve biraz da ürkek bir biçimde yeni doğan günün solgun ışığında bir kaç sokak geçti. Yapacağı şeyi düşünmemeye çabalıyordu. Bunu, zaten yeterince kafasında tasarlamıştı...

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Cfont Pro v1.7.0.1 [2901KB] W98/NT/Me/2K FREE
http://www.veign.com/downloads/cfontpro.zip
Bilgisayarınıza yüklü tüm fontları görebileceğiniz, düzenleyebileceğiniz, silip ekleyebileceğiniz çok kullanışlı bir program. İstediğiniz teksti, istediğiniz boyda, renkte ve artalan rengini değiştirerek gösterebilmesi de cabası. Ayrıca yeni fontları dilediğiniz klasör veya sürücüden yüklemenizi sağlayan bir arayüzü var. Bol fontla çalışan herkese tavsiye edilir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031117.asp
ISSN: 1303-8923
17 Kasım 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri