KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?






Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Etkinlikleri
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 3 Sayı: 515

 1 Haziran 2004 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Ped'iatrik yanılgılara devam!..


Merhabalar,

Amaninnn, neler demişim meğerse ben dün. Hanımları incitmişim galiba. Neden incindiklerini bir anlasam özür bile dileyeceğim ama hayır ser verip sır vermemişler. Tam 7 tane saygıdeğer kahveci hanımefendi önce yazıyı genel olarak beğendiklerini beni de epeyce takdir ettiklerini belirtip ardından sakladıkları sopayı çıkarmışlar. Taşıdıkları pankartlara şöyle yazmışlar: 'Ulen hödük, sen nasıl olur da bizim namahremimize el atarsın? 2 tane mendil satın aldın diye ped eksperi mi kesildin başımıza? Senin de o reklamdaki kan adamdan farkın yok!' Abooo, vallahi ne diyeceğimi bilemedim. Yahu ben ne dedim? Reklam ne için yapılır? Satın almayı körüklesin diye. Hedef kitle kim? Tabiki hanımlar. Evet kullanıcılar hanımlar ama satın alanlar arasında bizlerin de hatırı sayılır bir yüzdesi var demedim mi? Dedim. Yalan mı? Hatta bazı arkadaşlarımız yorumlarda bile, alırken zorlandıklarını ifade etmemişler mi? Etmişler. Demek ki neymiş.. Asıl görev biz beylerde imiş. Bir hanım kardeşim de benim 'bizden iyisi dış uzayda' lafıma takılmış. Kendisi bizsiz bir dünyanın özlemi içindeymiş. Vakit kalırsa bu konuya ayrı olarak değinmek üzere şu namahrem addedilen konuya geri dönelim.

Evet toplum olarak bazı konularda yaşımız, eğitim durumumuz ne olursa olsun tutucuyuz. Ama bu muhafazakar dünyamız da gelgitler arasında salınır durur. Belli bir standartı yoktur. Parayı verip düdüğü çalarken bile utanırız icabında. 'Kardeş bir tane uzun konçlu gece yatısına yetecek ped ver oradan!' derken utanırız amma çift katlı tuvalet kağıdı isterken böbürleniriz. Hatta 12 tane ruloyu elimizde sallaya sallaya gezmekten pek hoşlanırız. 3 katlı fil gibi emici olanları tercih eder, su testinden geçirir ama zinhar utanmayız. Niye utanalım ki? Biz zaten tuvalet kağıdını burun silerken kullanırız!.. Hiçbirimizin aklına 'Valla bak yanlış anlama tezgahtar kardeş, bu tuvalet kağıdını soba yakmak için alıyorum, sakınola yanlış anlayıp k.çımı sileceğimi düşünme olur mu?' demek gelmez. Ya da iç çamaşırı alırken pembeli morlu, toplu tüfekli olanını seçer, bir de birbirimize hediye ederiz. Bu da normaldir çünkü biz genelde donumuzu başımıza bere olarak takarız!.. Yahu hanımlar bu kadar doğal bir olayı tabulaştırmak ne diyedir? Lütfen bana geniş ve rahat adam muamelesi yapmayın, haketmiyorum. Olsam olsam doğal bir adamım. Hem ben bu iş doğaldır uluorta konuşulmalı da demiyorum. Haşaa... Konuşmamalı ama hijyenik malzeme alırken de utanılmamalı. Ya da siz utanıyorsunuz diye biz alıyorsak bizlere gereken saygı gösterilmeli. Heheyttt... Aklıma geldi söylemezsem çatlarım. Alırken telaffuz etmeye utanılıyor da, hedef gözetmeden sağa sola atarken utanılmıyor. Evettt haklısınız dayağı hakettim. Bana vuracağınıza tabularınızdan arının sayın okuyucu. Bakın daha bu ufak kağıt parçaları yüzünden sarsılan cinsel hayatımıza değinmedim bile. Ya başınız ağrır, ya da kanadınız kırılır yana yakıla kanat ararsınız. Yalan mı ha yalan mı?

Bir son dakika haberi verip dayak yemeden aranızdan ayrılayım. Tülin'le Caner'in Caner'i bilekleri kesip intihar etmiş. Anladığım kadarıyla kesme işlemini kör bıçakla gerçekleştirmiş. Önemli bir durum yok, bu geceyi hastahanede geçirip yarın kuşum Aydın'ın programında sabit koltuğuna kurulacakmış. Ancak hastahaneye gelen Tülin'in halini pek beğenmedim. Burnu biraz irileşmiş, ergenlik sivilceleri almış başını gitmiş gibi geldi bana. İnşallah bu intihar hayırlara vesile olur da Tülin'le Caner'i başgöz ederiz. Ederiz de kurtuluruz.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


ÇEKİCİLİK -I-

Bir doktor muayenehanesinin bekleme salonu. Duvarlardaki posterlerden, koltuklara, perdelere, zemini kaplayan Türk kilimine kadar her şey özenli seçilmiş, büyük bir dikkatle yerleştirilmiş durumda, hafifçe çalan Hint müziği, atmosferi daha yumuşak bir hale dönüştürmüştür. Gelen hastaların kendilerini rahat hissetmeleri ve rahat davranmaları sağlayacak her türlü düzenleme yapılmış ideal bir bekleme salonu burası.

Olağanüstü tek faktör, -deneyden habersiz- kadın hastaların, oturmak için seçecekleri koltuklar testosteron türevi kokulu maddeler sürülerek hafifçe kokulandırılmıştır. Muayeneye gelen kadınların hiçbir etkileyici ve yönlendirici olmadan koltuklara seçerek oturmaları sağlanır. Sonuç beklenenin bile üzerinde kadın deneklerin testosteron türevli kokulandırılmış koltukları tercih ettikleri gözlenmiştir.

Bir başka deneyde, birbirlerinden farksız kadın, erkek ve ev resimlerine bakan yetişkinler, ayırt edemedikleri feromonların etkisiyle, kimi evleri daha "güzel", kimi kadınları ise daha "seksi" olarak nitelendirmişlerdir.

Parfüm endüstrisinde kullanılan eksaltoidler, çok seyrettik olarak kullanıldıklarında, erkekler ve çocuklarca hemen hiç algılanamazken; kadınlar bu ve benzeri bileşiklere karşı, özellikle menstruasyonun ortalarına rastlayan günlerde, yüksek duyarlık gösterirler. Menopoz sonrası kadınların bu duyarlıklarını yitirdikleri, erkeklerin ise, kendilerine östrojen enjekte edilmesinden sonra söz konusu kokuyu fark edebildikleri saptanmıştır.

Bir deney de karıncalardan. Deneyde bazı dişi karıncalarca yayılan koku bir tahta parçasına sürülerek, yeterince emilmesi sağlanarak bir atrap elde edilmiştir. Daha sonra bu atrap, çiftleşmeye hazır erkek karıncalara sunularak gözlem başlamıştır. Kısa bir sürede tahta parçasının yanına akın akın gelen erkekler tahta parçasıyla çiftleşmeye çalışmışlardır. Çekimleme ya da çekicilik olarak tanımlayabileceğiz bu olaylar zinciri çoğunlukla yapısal ve güçlü içgüdüsel fizyolojik olaylardır.

Sosyal ve farklı eşeydeki bireylerin bir arada yaşadığı topluluklarda sorun olmasa da, sadece çiftleşmek için bir araya gelen canlılarda çekimleme, çekicilik çok önemlidir. Örneğin erkek bülbüller, kışlaklarından üreme yerlerine dişilerden daha önce gelir ve savunaklarını kurdukları bölgede ötmeye başlarlar. Daha sonra buralara gelen dişilerse, ötüş seslerinin yardımıyla çalılıklar arasındaki erkekleri bulurlar. Erkek bülbül en güzel şarkılarını bir çekicilik unsuru olarak kullanmada çok başarılıdır. Alaca karanlıkta, seher vaktinde bu duygulu serenadın insan ruhunda oluşturduğu tanımlanamaz hoşluğu, inanın çok ünlü bestecilerin eserlerini, en ünlü yorumculardan dinleseniz bile yakalayamazsınız. Aslında bülbülün şarkısının tartışılmaz üstünlüğü, doğallığından ve yaşamın bir parçası olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü onun seçilme amaçlı çekiciliğini oluşturmaktadır. Balıkçılların "bağırışları"; çobanaldatanların "düdük sesi", ağaçkakanların ağaçlara vurarak çıkardıkları sesler, baykuşların "ötüş"leri, kurbağaların "vıraklama"ları, çeşitli çekirge ve cırcırböceklerinin sesleri hep aynı işleve yöneliktir. Üreme öncesi çekicilik amaçlı bu davranışlar, üreme sonrası susma ya da ses kısılma şeklinde görülebilir.

Çekicilikte kullanılan diğer bir yöntem görsel uyarılardır ve çoğunlukla erkekler tarafından kullanılmaktadır. Özellikle çok dişili bir yaşam gösterenlerde bu özellik daha yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Erkek tavuskuşlarının ünlü yelpazesini bilmeyenimiz yoktur. Bu konuda diğer bir ilginç örnek her erkeğin kendine özgü, farklı bir rengi bulunduğu dövüşkenkuşlarda görülür. Toplu kur yapma bölgeleri olan bu kuşların erkekleri "arena"larda kavga etmekteler ve seçici konumundaki dişilerin "beğeni"sini kazanmaya çalışmaktadırlar. Bir çok yörede olduğu gibi Teke yöresinde de köylerde düğün esnasında erkekler ve kızların kendi aralarında ayrı ayrı oynamalarının diğer eşey tarafından gizli gözlerle izlenmesini amaç ve sonuç yönüyle analog bir seremonidir. Aynı şekil ve düzeyde masum, yapısal etkinliklerdir.

Devamı var

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Kahvecigillerden: Ayfer Arman


MAHALLENİN KEDİSİ

-Miyavvv....
-Pisttt... Yeter be gözü kör olmayasıca bütün gece uyutmadın defol!..
Fırlattı attı elindeki terliği, yarı beline kadar sarktığı camdan Huriye. Bir kaç tangırtı sesi geldi önce sonra büyük bir gürültü ile yere devrildi ardı ardına çöp tenekeleri. Gecenin bir yarısı sessizce uyuyan mahallede bomba etkisi yarattı bu ses. Önce mahalleyi dolaştı sonra pervasızca daldı pencerelerden içeriye, kapalı olduklarına bakmaksızın. İlk pencereye fırlayan Nezahat oldu.
-Ne oluyor yahu? Ne bu gürültü gece-gece..
O merakla bakınırken açtığı penceresinden, birbiri ardına açılmaya başladı pencereler. Gözleri karanlığa alışan Nezahat, o an farketti karşı penceredeki Huriye'yi. Ve yere devrilmiş çöp tenekelerinide gördüğünde farketti gerçeği. Ama gün bu gün, saat bu saat'ti. Aylardır konuşmuyordu Huriye ile fırsatı kaçırmadan bağırmaya başladı avaz avaz.
-Müsibet karı ne olacak, hiç mi saygın yok milleti uykusundan ettin şirret!..
Huriye kalmadı bu saldırının altında, anında geldi karşı atak.
-Sensin müsibet terbiyesiz karı!. Ne o işine mi mani olduk? Tüm mahalle biliyor dostunu eve attıgını ahlaksız.
Bu atak karşısında bir an bocalayan Nezahat anında toparladı kendisini.
-Komşular huu komşular... Namusuma dil uzatıyor bu kadın, gelin allah aşkına gelin adam mı var evimde gözlerinizle görün.
Emekli komiser Hasan bey penceresinden sarkarak daldı konuşmaya.
-Hanımlar ayıptır gecenin bir yarısı!.
Huriye bu kez ona döndü öfkeyle.
-Yaşından utan be adam!. Bu dul karıda senin de gözün var, ne verdide böyle korur oldun?
Hasan bey şaşkınlıkla bakarken karısı Hayriye arkasından uzanıp çıkarttı başını pencereden, hırsla bağırmaya başladı.
-Tüü ahlaksız karı. Ne işi olurmuş benim kocamın onunla? Kapı gibi karısı var yanında, onamı kaldı kocam?
Huriye daha cevap bile vermeye fırsat bulamadan, Nezahat yapıştırdı cevabı.
-Nem varmış benim ha? Söyle bakayım ne demek ona mı kaldı kocam!. Daha dün yolumu kesti bu kocan olacak sümsük, sahip çık kocana hanım.
Bir kahkaha attı Huriye.
-Demedim mi işte, bu karı kuyruk sallıyor herkese mahallenin namusu gitti komşular!.
Hayriye hırsla döndü kocasın.
-Ne diyor bu ayol? Ne yol kesmesi cevap versene be herif.
Hasan bey bir şeyler diyecek oldu, geveledi lafları ağızında.. Ve Hayriye anladı gerçeği.
-Hay allah belanı versin be adam. Evdekini hakladında dışarısı kusur kaldı öylemi? Geber inşallah!.
Karı koca kavgaya tutuşurken tüm mahallelinn gözleri önünde, yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başladı mahalle. Camlarından olayı iyice göremeyenler, dışarılara çıkmış merakla izliyorlardı onları. Bunu fırsat bilen Nezahat mahalleliye bakarak seslendi.
-Komşular görün işte. Bu Huriye karısı kışkırtıyor milleti bana karşı.
Huriye bir anda kapatıp pencereyi bir koşu inip merdivenleri fırladı sokağa. Sahneye çıkmış usta bir aktrist edası ile tek ayağında terlik, üzerinde gecelik; tek tek süzdü mahalleliyi... Konuşmaya başladığında bu kez sesi son derece kibardı.
-Görüyorsunuz değil mi komşular? Adamları ayartıp birde haklı çıkartıyor kendini. Bizde duluz efendim insan edebiyle oturur.
Tam o esnada kendisi gibi sokağa fırlayan Nezahat gelip dikildi karşısına.
-Ha-hay güleyim bari. Edebiyle oturanada bakın, oturmayıp ne yapacaksın be kadın yaş 55 yüzüne bakan mı var, kıskanç müsibet.
Bir an sarsıldı oldugu yerde Huriye sonra dikleşti omuzları koyup ellerini beline haykırmaya başladı.
-Ben 55'sem, sen kaç yaşındasın yosma? İki yaş var aramızda üstelik tüm mahalle bilir 50 yaşında oldugumu. İstesem çokta taliplim olur sen merak etme terbiyesiz..
Bir anda iki kadın kapıştılar, saç-saça kavga ediyorlardı artık. Tüm mahalleli öylece şaşkın izliyordu onları. Hatta Hasan bey ve karısı bile tartıştıklarını unutmuş meraklı gözlerle izliyorlardı bu yerlerde yuvarlanan iki kadını. Bir kaç dakika geçmemişti ki bir siren sesi duyuldu mahallede, bir polis arabası girdi sokağa.. On dakika sonra birbirlerinden şikayetçi olan iki kadın binip giderken polis arabasına, dağıldı mahalleli girdiler evlerine. Örtülüp perdeler birer birer ve mahallede son ışıklar da sönüp eski sessizliğine büründüğünde, sarman saklandığı yerden çıktı. Gelip devrilen çöp tenekelerinin ortaya çıkarttığı mükellef bir ziyafet sofrasının başına çöreklendi kuyruğunu sallıyarak.

MİYAVVVVVVVVVVVVV

Ayfer Arman

Yukarı

 Kahvecigillerden : Celal Kılıç


ALAN ALSIN TADINI

Yüreğin yetiyorsa söyle bakalım böyle bir sözü o iki dudağının arasından...

Şarkıyı dinlerken insanın hali de şarkıyı söyleyene benzer mi o anda, yoksa şarkıcı sadece aldığı besteyimi aktarır, yani hiç mi o söze kendi hissiyatının derinliğinden bir şey katmaz, hiç mi efkarından bir numune o şarkıya iliştirmez.
Yalnızca şarkı para için mi söylenir, yalnızca bir kariyer amaçlı işmidir şarkıcılık.

Gitmelere karşı söylenen kalanın belli başlı sözleri vardır, hatta kalanın, arkadan duyup duymamasına aldırmadan, öyle istiyor diye, öyle hissediyor diye, yani gönlünün feveranına tercüme edilmiş bir kaç kelimesini de salar gidenin peşinden.
Belki gidenin gelmesi ziyadesiyle onu üzecektir, belki gelmesiyle ilgili herhangi bir isteği de yoktur, belki gelirse yine aynı sancıların tekerrüründen başka bir şey olmayacaktır, o yüzden işte dönmesine dair bir tebliğat çıkarmaz...çıkarmazda yüreği de gitmeye karşı öyle bir burkulur işte, kendinin bile anlayamadığı cinsten bir kramp girer sanki, ve göğüs kafesinde cismani darplarla oluşması imkansız bir sızı başlar beraberinde...

Bir acı..

Kasılma...

Ölüme benzeyen yanma...

Ama süreçtir işte bu da her yaşanılan gibi, zamanı gelince gideceğini o da bilir, belki biraz uzun sürer, belki ummadığından da kısa..

Öyle rastgele çıkılan, tamamen hissiyatın egemen olmasıyla yol alan bir filikanın, kendini farketmeden karadan fersah fersah uzağa götürdüğünü farketmesiyle, geriye dönme güdüsünün hata üstüne hata yaptırması gibi bir şey işte. Ve tam ne istediğini bilmeden sürekli aklın atölyesinde, fikrin işçiliği sanarak hissiyatının verilerini filtresiz ortaya koymaktan başka bir şey yapamama.

Zordur yani.

Hevaların bir yere kadar götürdüğü, ondan sonra inine çekildiği, ve tüm yaptığını, ettiğini günahıyla sevabıyla fikre terkettiği bir mirası, halas etme çabası.

İradenin işlevine sahip çıkarak etkileşim, ihtiyaç ve tüketim üçgeninde sıkı bir otokontrolle devam etmek hayata...

Velhasıl...

Kadın; beş kelime, ömrü ortalama elli altmış sene, kutsal bir hazine...

Kadın; Belayı da iliştirir dizinin dibine...

Not: Bu yazıdaki esinlenme, yazanın şahsi külfeti değildir.

Celal Kılıç

Yukarı

 Misafir Kahveci : Nurdan Pamuk


Susun Artık!…

- Susun artık!..

- Yeter!...

Çığlık çığlığa bağırıyordu kadın, bir yandan da elleriyle kulaklarını var gücüyle bastırarak. Ama o susun dedikçe, aşka gelmiş gibi konuşuyordu duvarlar. Böbürlenerek anlatıyordu yatağının karşısındaki duvar :

- Ben rengimi hazandan almışım, bu yüzden hazan sarısı demişler adıma.

"İnadına" diyordu kadın.

- İnadına yapıyorlar bunu biliyorum.

Duvar susmadan ayna başlıyordu anlatmaya.

- Bana bakarken arada gülsen biraz, ölür müsün ?

Çıkışıyordu kadına, sırlarını çatarak gölgeleniyordu yansımaları. Kadının yüzü çatık aynada şekilden şekile giriyordu. Çirkinleşiyordu.

Halı ise geldiği memleketleri anlata anlata bitirememişti hala. Ha babam sayıyordu.
Kimlerin ellerinde gezdiğini, motiflerinin nereden geldiğini, nasıl işlendiğini.

"Tezgaha gerildiğinde biraz acıyormuş canı"

Ama anne karnında ki bir bebeğe benzetiyordu örgü tezgahlarında ki doğuşunu.
Her motifinde biraz daha can alıp, biraz daha şekilleniyormuş bedeni.

- Susun artık bana ne sizin yaşamınızdan
Terslendi kadın ve sustu. Bir an düşündü…Hafifçe güldü kendine;

Ama onlar yaşamıyordu ki!...

Farkına vardı birden. Biraz şaşkın, biraz ürkek bir sesle sordu kendi kendine.

- Neler oluyor burada ?

Etrafına baktı, ev ayaklanmış bir yere gidecek sanki. Her şey, her eşya dile gelmiş, durmadan anlatıyordu.

Koltuklar asaletlerinden bahsederken, pencereler ikiz cam kardeşlerinden dert yanıyorlardı.

Mermer pervazlar avaz , avaz bağırıyordu kuşlara.

- Başka tüneyecek yer bulamadınız be!...

- Sizi lanet olası kuş beyinliler!

Sokak lambası sönük ışığını yakmış kızıyordu pervaza.

- Sus artık seni mi dinleyeceğiz?!

"Evet" dedi kadın içinden.

- Sonunda bu da oldu…Çıldırmanın son arifesindeyim bu gece.

Kalktı, bir sigara yaktı. Yakacağına bin pişman oldu.İlk nefesindeki dumanı tatmadan daha. Sigara resmen alay ediyordu onunla:

-Ne manyak bir kadınsın sen!...Seni zehirlemem için neredeyse ayaklarıma kapanacaksın!

Çakmak ise bir sigara yakmak için harcanan gaz oranını hesaplıyordu. Bunca zamandır kullandığı gazla, kaç ailenin, kaç öğün yemek pişirebileceğini anlatırken resmen ahkam kesiyordu. Bilmiş bilmiş taşını döndürürken.

- Sana para verip satın alanda kabahat.

- Ama doğru söze ne hacet…

Eninde sonunda ikisi de haklıydılar.

Gözlerini kapattı. Elleriyle de kulaklarını.
Bir ses:
- Bizi koparmaya mı çalışıyorsun?

- Biraz serbest bırak, çok bastırıyorsun.

Çığlık atacaktı neredeyse ama onu da yapamadı. Dili bile dile gelmiş, kendi yapısından bahsedip; acıyı çok fazla yediği için şu anda onu azarlıyordu.

- Tanrım çıldırıyorum!

Çığlıklar atarak fırladı kadın yataktan. Terden sırılsıklam olmuştu bütün vücudu. Önce odaya baktı. Her şey yatağa yatmadan önceki gibiydi. Sessizdi ve konuşmuyorlardı!...

Hemen pijamalarına kaydı gözleri, ıslandıkları için azarlayacaklar diye bekledi, süzdü üzerindekileri ama olmadı…Gülümsedi…

Kabus bitmiş, artık uyanmıştı. Derin bir nefes alıp rahatladıktan sonra korkarak bir sigara yaktı. Oda suskundu ve o bilgiç taşlı çakmağı da…
Onunla alay eden o ukala sigara değildi, dudaklarının arasındaki. Aksine eskisinden bile teslimdi dudaklarına.

- Bu gece de bitti. Yine ben ve yine uykusuz bir gece…

O henüz bu düşüncelerdeyken. Arkasında bir kıpırdanma oldu önce sonra bir ses.

- Dur bakalım güzelim gece bitmedi henüz, daha yeni başlıyoruz.

Kadın zor çıkan, yenilgiyi kabul eden bir sesle, son bir güçle.

- Yastığım?

- Sen?

- Sen de mi?

Nurdan Pamuk

Yukarı

 Oğlum ve Ben : Burcu Künteci


KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUN CİNSELLİKLE İLK TANIŞMASI

(ya da ben öyle sandım!)

Birçok anne korkar çocuğunun cinsellikle ilgili soru sormasından. Çocuk sorar, anne, babaya gönderir, baba geçiştirir, kıytırık cevaplarla atlatmaya çalışır.

Ben ise hep heyecanla bekledim bu tür soruları. Belli bir yaşa kadar cinsiyetlerin, cinselliğin farkında olmayan oğlum, bu sorularla yeni bir döneme girmiş olacaktı. Kendine dönük olmayı bırakıp çevresini fark edecekti. Bireyselliğinin bittiğinin, büyüdüğünün, yeni bir adım attığının en iyi göstergelerinden biri de buydu bence.

Ve beklediğim an bir sabah babası, oğlum ve ben sabah keyfi yaparken geldi. Oğlumu ortamıza aldık konuşuyorduk ki ...

- Anne, senin pipin yok mu? diye sordu oğlum.
Ben bir yandan olaya dikkatini çekmek için kocamı dürtüklerken bir yandan da oğluma:
-Yok, dedim.
-Koptu mu?
-Hayır, hiç olmadı.

O daha fazlasını sormadığından ben de anlatmadım. Daha önce okuduğum kitaplarda çocuğun sorduğu kadarını, basitçe ama temel bilgileri vererek anlatın diyordu. O sabahki muhabbetimiz burada kaldı.

Babam gelmişti ben okula gidince oğluma bakmaya. Onu uğurladık öğlen, akşam üzeri mutfaktayız. Ben yemek yapıyorum oğlum oynuyor.
-“ Anne dedemin pipisi nerde? ” dedi.
Ben yine mutlu oldum. Heyecanlandım. Tamam, ikinci aşama başlıyor, diğer insanları da araştırıyor, öğrenmek istiyor, oğlum büyüyor, ne güzel! diye düşünürken bir yandan da cevap verdim:
-Senin pipin neredeyse o da orada; önünde.
-Anne, nereye gitti?
-Ne nereye gitti?
-Dedemin pipisi?
-Dedenle birlikte İstanbul’a gitti.
-Anne o gitmesin!
-Kim gitmesin?
-Dedemin pipisi, ben onu özledim!

Şoktaydım. İlk sorusuyla birlikte hemen bilgi veren, açıklayan, modern, konunun üstünü kapatmayan anne pozlarına bürünmüş, havalara girmiştim. Oğlum belki de sadece dedesini özlediğini dolaylı yoldan anlatmak istemişti.
Hevesim kursağımda kaldı. Bundan sonra oğlumla konuşurken son cümleyi duymadan konunun ne olduğuna veya neyle ilgili olduğuna karar vermemeye ant içtim.

A.Burcu Künteci

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Recep Pehlivanlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.477 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


sesleniş kendimin tek ulu-suna

yıkıl karşımdan
yangınını al ve çek git
gitmelerin gelsin aklıma
anılarını topla koy bohçana
hayalini kağıt gemilere koy ve sal sulara
hepsi hemen sonra batsın
sende bat
seni istemiyorum
hiç istemedim zaten
senin benden ne istediğini de anlamadım hiç
yıkıl karşımdan
ve git gidebildiğin kadar
ey hayat

M.Nihat AĞACIKOĞLU

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 Kıraathane Panosu



FOTOGRAF SERGİSİ

"VAHŞİ YAŞAM" SÜHA DERBENT
8 MAYIS - 4 HAZİRAN 2004

FOTOTREK NIKON FOTOGRAF MERKEZİ, 8 Mayıs - 4 Haziran
tarihleri arasında, hayvan davranışları üzerine fotograf çalışmalarıyla tanınan Süha DERBENT'in "VAHŞİ YAŞAM" isimli sergisine yer veriyor.
Ayrıntılı Bilgi: http://www.suhaderbent.com

FOTOTREK NIKON FOTOGRAF MERKEZİ
Meşrutiyet Caddesi Ravanda İşhanı No : 85
Kat : 1 - 2 D. 1 - 3 Beyoğlu, İSTANBUL
Tel : (212) 251 90 14 - 251 83 74
www.fototrek.com

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


http://www.batman.web.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=1619
Caiz mi hocam? ...Diyanet İşleri Başkanlığı Aylık Diyanet Dergisi'nin ''Sorun Söyleyelim'' başlıklı köşesinde Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İsmail Karagöz, ''Kadınlar Yabancılarla konuşabilir ve Bilgisayar Ortamında sohbet (Chat) Edebilirler mi?'' şeklindeki soruyu yanıtlarken, kadınların erkeklerle telefon ve bilgisayar ortamında sohbet etmelerinde bir sakınca olmadığını kaydetti...

http://www.cazci.com/
Konserler, haberler, forumlar caz ile ilgili duymak istediklerinizin önemli bir kısmı için uygun bir web sayfası. Yani hem caz yapıp hem de caz yapanları takip etmek istiyorsanız buyrun buradan yakın. Bir zamanlar bir dostum vardı, sesi gerçekten iyiydi, galiba mükemmel caz şarkıları söylüyor(muydu)? Abi neydi kızın adı, yoksa erkek miydi? Neyse boşverin onu bunu iyisi mi, caz yapmayın, caz'a takılın.

http://www.e-grammes.gr/
Yunanistan ne diyor? Sakın olaki Türkiyeyi Avrupa Birliğine almayın yoksa hepimizi yerler. Bu konuyu ve Yunanlı komşularımızın ilginç korkularını anlatan flash animasyonu izlemek isteyenler, kısayola tıklayınız.

http://www.astaserials.com/serials/h1.php
Hani crack denilen bir mevzu vardır. Ayıptır söylemesi ama, aldığınız yasal(!) ve de lisanslı(!) programların, lisans numaralarını kaybettiğiniz zaman başvurabileceğiniz, güzel ve de şirin bir seri no kaynakçası.

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Highway Pursuit [3.32M] Win9x/2k/XP FREE
http://www.adamdawes.com/windows/win_hpursuit.html
James Bond olup düşmanlarla savaşmaya ne dersiniz? Hele birde altınızda muhteşem yetenekli bir arabanız varsa... Küçük ama güzel bir oyun. Can sıkıntısına birebir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20040601.asp
ISSN: 1303-8923
1 Haziran 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri