HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

15 yıllık yenilik arayışları, yaratıcı çözümler üretme çabaları, keşif turları ve sayısız proje önerilerinden sonra, varmayı hayal ettiğim yeni ufuklara erişemeden, kurumsal kalıpların bana dikte ettirdiği sınırların gerisinde pısıp kalmıştım işte... Halim yetiştirildikleri dev havuzlardan alınıp satış öncesi teşhir için konuldukları birkaç metrelik akvaryumların camdan duvarlarına burunlarını ve gövdelerini çarparak bu yeni ortamın sınırlarını öğrendikten sonra korku ve endişe içinde dibe çöküp hareketsiz beklemeye koyulan alabalıkları andırıyordu...

Şelalelerden yukarıya doğru yüzebilme yeteneklerini bu travmayla bir kenara bırakıp hayatta kalmanın emin ve güvenli bir yolunu bulmaya koyulan bu tutsak balıklar gibi, ben de çırpındıkça daha çok zarar göreceğim fikrine kapılarak nispeten güvenli gözüken hareketsizliği seçmiştim... En azından bu sayede düşünme ve plan yapma olanağına sahiptim.

Bu durumda insan herşeyden şüpheleniyor, eskiden doğru bildiklerine dahi kuşkuyla yaklaşıyordu. Kalıplardan çözülmenin yolu belli ki özgürlükten geçiyordu... Ancak çocukluk yıllarından beri edindiğimiz düşünce kalıpları bizim özgürlük kavramını gerçek boyutlarıyla kavramamızı engelliyor olamazmıydı? Bu sorunun cevabını bulmak için çok gerilere, hatta yüzlerce yıl gerilere gidip o dönemlerdeki özgürlük anlayışına ulaşmam gerektiğini ima eden ilginç bir deneyimim oldu: 70'li yıllarda Avrupa ülkelerine işçi olarak gelip yerleşen vatandaşlarımızdan üçü, ellerinde bir gazete kesiti ile bizim bankaya gelmişlerdi. Gazetede bir Türk vatandaşının iş kazası sonucu hayatını kaybettiğine dair bir haber vardı. Bu üç güzel insan rahmetlinin kimi kimsesi olmadığını duymuşlar ve durumdan vazife çıkartıp bize gelmişlerdi... Kimsesiz şahsın cenazesinin Türkiye'ye gönderilmesi için bankamız tarafından bir kampanya açılmasını önermekteydiler. "Bu insanlık görevidir" diyordu biri;"Biz üçümüz 800 Euro katmaya hazırız."

Doğrusu çok şaşırmıştım. Bu para benim için bile yüksek bir meblağ iken işçi olarak çalışan bu insanların hiç tanımadıkları birisi için bu parayı canı gönülden ödemek istemelerini hayretle karşıladım. Hemen konuyla ilgilendik ve sonunda işverenin katkıları ve sigortanın devreye girmesi ile para toplanmasına gerek kalmadan mesele halloldu. Fakat tanık olduğum şey, 70'li yıllarda bu topraklara gelip kendi kültürlerini ve anlayışlarını o günkü gibi muhafaza eden bir topluluğun 30 yıl öncesinden çekip karşımıza koyduğu pırıl pırıl bir "insanlık görevi" anlayışıydı işte... Bizler ne yazık ki meseleye onların gözüyle bakamayacak kadar başkalaşmış ve farklı değer yargıları, farklı öncelikler edinmiştik... "İnsanlık görevi" kavramına bu denli farklı bakıyorsak, özgürlük kavramını da biraz olsun ıskalayıp bambaşka bir seviyede ve farklı bir içerikte bir özgürlük anlayışını benimsemiş olabilirdik...

Geçmişe kısa ve çabuk bir yolculuk bile eski kavramların eski değerlerini ve anlamlarını artık muhafaza etmediklerini gösteriyordu...

Jeolojik gelişmeler sonucu kıtaların zamanla birbirinden uzaklaşmaları gibi bazı kavramlar da eski içerik, değer ve anlamlarından uzaklaşmakta idiler.



Geri - 150 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur