HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Bu yapıda devam edersek varabileceğimiz kötü günlerle ilgili tek bir olasılık yoktur elbet. Ancak benim düşünebildiğim en kötü senaryolardan birisi kamu sektöründe yetiştirilmeye çalışılan tek tip memurlar nedeniyle sektörün bütünüyle yeniliğe ve yaratıcılığa kapalı bir kısır döngüde takılıp kalmasıdır. Çok az şeyin değiştiği bu durağanlıklar sürecinde adayların memur, memurların amir, amirlerin ise olabilecek en uzun sürelerle üst düzey görevlerde bulunmanın nimetlerini devşirdikten sonra emekli olarak bu kısır döngüyü sürdürmekte kendi kişisel rollerini oynadıklarını görebiliriz. Bu süreçte kamu sektörünün varoluş sebebi olan "hizmet" faktörü giderek gözden düşüp unutulabilecek ve kamu kadroları için üst düzey görevlere ulaşıp oranın imkanlarından yararlanmak, başlı başına bir amaç haline gelebilecektir.

Daha şimdiden kamu kurumlarının pek çoğunda üst düzey görevlere ulaşma koşulları ağırlaştırılmış ve bu görevlerde kalış sürelerinin bariz bir biçimde uzatılmış bulunması bu senaryonun habercisi olarak görülebilir.

Büyük keşif ve buluşlarla uygarlığa katkıda bulunmuş insanların ya da iş dünyasında emsalsiz başarılara imza atmış büyük girişimcilerin yaşam öykülerine baktığımızda yahut da Mustafa Kemal Atatürk gibi, bir ulusun kaderini radikal bir biçimde değiştiren devlet adamlarının büyük atılımlarını incelediğimizde görürüz ki fark yaratan şey akıl ya da zeka değil, karakterdir!

Oysa genç memurların kamu sektöründe göreve başladıkları ilk günden itibaren onları etkisi altına alan ve onların yetkili konuma gelecekleri en az 15 yıllık süreçte olumlu sicil alıp alamayacakları konusunda yegane belirleyiciler olan kalıplar, korkudan kaynaklanan karşı konulmaz güçleriyle hem aklı, hem zekayı, hem de karakteri zincire vuran görünmez prangalar olarak, fark yaratabilecek tüm girişimlere engel olmaktan asla geri durmayacaklar ve böylece kamu sektöründeki durağan yapının aynen korunmasını sağlayacaklarıdır. Memurlara düşen yegane iş, bu rekabetten arındırılmış yapay ortamda, peşinen kurgulanmış yolun iniş ve çıkışlarına ayak uydurarak; ne bir adım öne geçip, ne de bir adım geri kalmadan, herkesle birlikte yürümektir. Bu rahvan ve tasasız yolsulukta kendisine verilen görevleri yaparak kurgunun bir üst basamağına geçmek için sıranın kendisine gelmesini beklemek yükselmek için yeterlidir. Özel bir şeyler başarmadan, kendinden birşeyler katmadan...

Yönetim Temelli eğitim konusunda uzmanlaşan Ahmet Şerif İzgören, "İş Yaşamında 100 Kanguru" adlı çalışmasında herkesin kendi sırasını beklediği bir tür dönme dolaba benzeyen bu kurgusal yapıyı ve ondan ayrılma nedenini şöyle anlatıyor:







"Dikey hiyerarşik sistemde en üstte bir Genel Müdür vardır. Onun altında Genel Müdüre bağlı Genel Müdür Yardımcıları, onların altında Daire Başkanları, onların altında müdürler, onların da altında şefler, onların altında tavşanını suyunun suyu diye sistem sürer.

Bu katmanlar sekize kadar çıkabilir. Dikey hiyerarşik yapılanmada işler hep yukarıdan aşağıya yazılı emirlerle gider. Alt kademelerin yetkisi yok denecek kadar azdır; astlık üstlük her konuda belirleyicidir.

Performans değerlendirme sistemi diye bir şey yoktur..."






"...Çok sevdiğim, çok şey öğrendiğim ve üniformasını taşımaktan gurur duyduğum subaylık mesleğinden ayrılmamın iki temel nedeni vardı. Birincisi, dikey hiyeraşik katmanlar arasında yeteneklerimi kullanamayacağımı görmem, bir de üsteğmen olduğum gün çok farklı bir şey hissetmediğimi anlamam. Üç yılımı doldurduğum için üsteğmen olmuştum; benim başardığım bir şey değildi ve kademeler o denli sıkıydı ve yeteneğe prim vermiyordu ki ; genç yaşta yükselmeniz, örneğin yüzbaşı olmanız sözkonusu değildi. Yükselmek için sadece süreyi doldurmanız gerekiyordu ."

İşte bu şemada üst kademelere dizilmiş gülümseyen çehrelerin hem yukarıda tanımlanan "rekabetten arındırılmış" kısır döngünün mimarları, hem de benim "en kötü senaryo" dediğim durumun başrol oyuncuları olduğunu düşünüyorum.

* Ahmet Şerif İzgören, İş Yaşamında 100 Kanguru, Academyplus Yayınevi, Ankara, 2000, 4. Baskı,ss. 189-191.

Geri - 166 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur