HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Evet, olgunlaştım ve dalımdan kopup gidiyorum artık... Öyle ciddi planlarım, destekçilerim, malzemem ve param yok. Fakat enerji ve azimle doluyum. Şarkılar var dilimde... Değişim ve heyecan şarkıları... Candan Erçetin'in "bana anlatma sakın, riske girseydin eğer, neler yapardın neler...", AYNA'nın "seyislikten usandık jokey olmalıyız babam, bir güzel olmalı akşamlar", Tarkan'ın "başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin!" gibi sözlerini mırıldanıyorum. Ve şiirler var cebimde, kararsız, güçsüz kaldığımda yolumu aydınlatacak ve bana güç verecek şiirler...


Şöyle diyor bir başka şair:


Ben de yıldızlara bakarak bulacağım yolumu, ve biliyorum ki emekli olup tüm yetkilerini, lojmanlarını, makam taşıtlarını ve tarifenin tavanına vurmuş maaşlarını kaybetmemek için koltuklarına sımsıkı yapışmış bu gözü yaşlı dullar bana bunları yapabilmem için istediğim randevuyu asla vermeyecekler... Çünkü ben onlara hizmet etmek niyetinde değilim, biliyorlar! Dahası foyaları meydana çıkacak ve her türlü rekabetten uzak, hiçbir yokluk ve sıkıntıdan etkilenmeyen bu mükemmel düzenleri sarsılacak diye de korkuyorlar...

Bu yüzden sizlerden yardım bekliyorum. Sizin de kendi zevkinize uygun renklerde boyayıp cebinizde taşıyacağınız, yeri geldiğinde yakanıza takacağınız ya da çalışma masanızdaki lambaya iliştireceğiniz bir tane özel Milenyum Mandalı edinerek özgürleşmeye adım atmanızı istiyorum...

Özgürleşin, bütün korkularınızdan özgürleşin... Bakın bunu yaptıkça sizin de elinizde tuttuğunuz o mandal nasıl da ışıldamaya başlayacak... Hep birlikte özgürleşelim ve bu ülke için güzel şeyler yapma yetkisini bu gözü yaşlı dullardan değil, bu ülkenin gerçek sahibi olan Türk Halkından isteyelim... Atatürk'ün ulusal ölçekli başarılar için verdiği adres oraya çıkıyor çünkü... Milletin kuvvetini aynı amaç doğrultusunda birleştirmesinden doğuyor en büyük başarılar. Bugüne kadar belirli kalıplara göre ölçüp biçtik insanları... Fikirleri, düşünceleri, giysileri, hatta yaşam tarzları itibariyle bizim kalıplarımıza uymayanları hep yadsıdık, yok saydık, onlara sırtımızı döndük, gözlerimizi yumduk... Yarından tezi yok, hiçbir sınır ve hiçbir peşin hüküm tanımadan bu milletin kadın erkek bütün evlatlarıyla hiçbir inanç, düşünce, fikir, kıyafet ya da standart ayrımı yapmadan konuşmalıyım. Onları anlamalı ve kendimi onlara anlatmalıyım. Ancak bu sayede milletin tüm evlatlarının katkısı ve desteği sağlanabilir; herkesin huzur ve rahatını temin edecek çözümler için yepyeni fikirlere böyle ulaşılabilir çünkü... Bugüne kadar elit bir topluluk yaratma ve o topluluğun üyesi olma çabasıyla birbirimizi kendi alanlarımızdan dışladıkça daha da uzaklaştık birbirimizden...

Kamu yönetimimizde eğitimden savunmaya, idarecilik anlayışından dış politikaya kadar her alanda kalıplar oluşturduk ve o kalıpların içinden baktık Dünyaya... İşin kötüsü tüm bu kalıpları birer tabu haline getirdiğimiz için de onları asla değiştirilemez gerçekler gibi görmeye başladık ve herkesin evrensel gerçekler sandığımız bu tabuları tanıyıp saygı göstermesini bekledik... Bu yüzden Kıbrıs sorunu 30 yıldır çözülemiyor... Bu yüzden 1963'den bu yana Avrupa Birliğine üyelik konusunda mesafe almamızı sağlayan ciddi çalışmalara yönelemiyoruz... Birbirimizi dar kalıplara hapsettiğimiz için büyük atılımları, büyük başarıları tasarlayıp ortaya koyacak insanlar çıkaramıyoruz aramızdan. Bu yüzden kişi başına milli gelirimiz son 60 yılda 10 kat dahi artabilmiş değil... Çünkü kamu sektörünün rekabetten uzak çalışma ortamı ve üst kademelerdeki personelin geniş yetkileri, en güzelini ve en iyisini arayıp bulmayı değil, vasat bir tempo ile yetinmeyi makul ve meşru bir çalışma biçimi olarak benimsetiyor kamu kadrolarına...

Oysa bizim acelemiz var! Biz vasatla yetinme lüksüne sahip değiliz. Hele hele mevcut potansiyelimizle yapabileceğimiz daha güzel şeyler varken vasat bir göreve katlanmak vatanseverlik olamaz...

Bakınız 10 yıl nutkunda ne diyor Mustafa Kemal Atatürk:

"Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmis asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.

Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır."


Ve bakınız, rekabetten uzak çalışma ortamının kamu sektörüne kazandırabileceği rahatlığa, keyfiliğe ve yozlaşmaya nasıl da isabetle işaret ediyor:

"Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler evvela haysiyetlerini, daha sonra da istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar."

İnanıyorum ki şimdi tam da özgürlük zamanıdır... Şimdi tam da Cumhuriyet'in zamanıdır! Şimdi coşma ve işe koyulma zamanıdır... Şimdi çalışma, cesaret gösterme ve en yükseklere ulaşmayı hedefleme zamanıdır...


Yıllardır kadrini bilemeden tozlu depolara terk edilmiş bekleyen o paha biçilmez özgürlük mirasını bugünkü aklımızla, bugünkü uyanıklığımızla ve bugünkü Dünya görüşümüzle yeniden keşfetmenin zamanıdır… Şimdi yenilik ve yenilenme zamanıdır.

"Ne olursa olsun ülke çağdaş, uygar ve yenilikçi olacaktır. Bizim için bu bir yaşam davasıdır.

Türkiye ya yeni fikirlerle donanmış, namuslu bir yönetim olacaktır ya da olmayacaktır. Tüm fedakarlıklarımızın verimli olması buna bağlıdır.

Halkla pek çok temasım vardır. Bilemezsiniz ki o saf kitle ne kadar çok yenilik yanlısıdır."


Atatürk'ün bütün sözlerini, bütün yazılarını ve bütün tavsiyelerini bu gözle yeniden inceleyerek başkalarının elinde oyuncak olan bu değerli hazinemizi yeniden sahiplenelim artık…

Kıralım şu esaretin üzerimizdeki dar kalıplarını da özgürlüğün sınır tanımaz genişliğine çoktandır atmamız gereken o ilk adımlarımızı atalım…


Bunu yapmak için kendimizden başkasına ihtiyacımız olmadığını anlıyorum. Kendi kendimizi engellememizin, çekingenlik ve korku ile sahip olduğumuz yetenekleri tam anlamıyla kullanmaktan uzak duruşumuzun temel sebebi başkalarının beklentilerine odaklamak; onların bizden bekledikleri özelliklere sahiplenip onların hoşlanmayacaklarına inandığımız özelliklerimizi gizlemeye yönelmektir. Başkası olmaktan vaz geçip bunun yerine kendi iç kaynaklarımızla buluşmak üzere kendimiz olmaya karar verebildiğimiz gün özgürlüğe de ilk adımımızı atmış olacağız...

Özgür olmak bizim gizli güçlerimizi harekete geçirecek ve bize insan olmanın tüm zenginliğini yeniden kazandıracak... O zaman karşımızdakilerin sorunlarına, kederlerine ve sıkıntılarına duyarsız kalamayacağız. İnsanca duyarlılığımız bize sadece onları anlama ve dertlerine ortak olma değil, onların sorunlarına çözüm bulmak için yollara düşme asaletini de armağan edecek...

Uzun bir süredir hiç kullanmayarak körelttiğimiz o duyarlılığın neler yapabileceğini henüz bilmiyoruz... Fakat çoktandır uzak kaldığımız o "duyarlılık" melekesi sayesinde sıkıntı içinde olanı görüp samimiyetle kendimizi onun yerine koymamızın bizi nasıl tetikleyeceğini, ne sınırtanımaz bir yaratıcılık kaynağını ellerimizle buluşturacağını hep birlikte göreceğiz inanın... Avrupa ülkelerinin bugün bu kadar zengin, bu kadar kalkınmış ve bu kadar yüksek standartlara erişmiş bir hayatın tadını çıkartmakta oluşlarının anahtarı duyarlılık olmuştur. Kimsenin düşkün ve sefil bir hayatı olmaması konusunda gösterilen duyarlılık binbir çareyi beraberinde getiren yaratıcı düşünceyi tetiklemiş, uç uca eklenen parlak fikir ve uygulamalar durmaksızın kendisini yenileyen bir sisteme dönüşmüştür. Çünkü onları o noktaya çıkaran duyarlılık, sistemin çürümesine izin vermeyecek bir canlılık ve yenilenme kaynağı olarak işlev görmektedir.



Hepimiz adına, Atatürk'e açık bir telgraf gönderiyorum bugün... Hindi iş kimliğimden sıyrılıp bir kartal olmak, dolap beygirliğinden istifamı verip yarış atlığına terfi etmek ve yenilikler peşinde koşmak adına kendi payıma düşeni gerçekleştirmek üzere yola çıkıyorum... Ben ve kendim, elele...







Geri - 193 - Başa dön





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur