KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 326

 20 Ağustos 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Ahh ne günlerdi onlar!..


Merhabalar,

Yüce Türk Adalet'i iyi bir sınavdan geçiyor. Tahtaya vurmalı ki nazar değmesin. Yüce makamda Uzan'an el operasyonuna karar verildiğinden beri bir telaş, bir koşuşturmadır gidiyor değme gitsin. Gel gör ki, makamın eli bir türlü uzanamıyor. Ya saatlerde bir anormallik var ya da Uzan'an el ve ailesi zaman makinesine binmiş dolaşıyor. Ya da... İşte bu son "Ya da" zurnanın zart dediği yer. Köstebek mi su samuru mu bilmem, birileri öyle güzel organize olmuş ki, dip bucak arandıkları halde "10 dakika önce buradalardı, çıktılar efem. Tüh kaçırdınız!" repliğini her seferinde yerli yerinde kullanıyorlar. Görüntüye göre adamların kaçacak deliği yok. Hem bunlar yankesici Rüstem değil ki dağda bayırda park köşelerinde geceleyip saklansınlar. Amma velakin kodunsa bul. Anlaşılan o ki minareyi çalan kılıfı da bir güzel hazırlamış. Bir türlü açılmak bilmez kasalar, anında peydahlanan kırk küsur yeni şirket, hisse devirleri, kaybolan kayıtlar, misafirhaneye dönüşen malikaneler ve daha neler neler. Nedense aranmayan ailenin tek ferdi dünkü gazetesinde "Adalete hesap vermekten kaçmayız, çok yakında ailem tüm gerçeklerle ortaya çıkacak." demiş. İyi demiş. Ördükleri bürokrasi ağının nerelere uzandığını bir açıklamaya karar verirlerse yer yerinden bir oynayacak pir oynayacak. Bankaları denetlemekle görevli kuruluşu denetleyecek makam henüz hizmete girmediğinden çıkacak kokulardan kimler zehirlenecek belli değil. Kurumun bankaya "Git adamları gözle." diyerek koyduğu yetkili bir süre sonra istifa edip bankaya yetkili müdür oluyor. Şimdi de 12'lik ilk arananlar listesinde. Komedi gibi yahu. Altaylı'nın BDDK için söylediklerinin yarısı bile gerçek olsa bu adamların yatacak yerleri yok azizim. Biran önce bu kurulu da denetleyecek bir başka kurul icat edilmezse denetledikleri hortumlar kasırga olup tepemize yeniden çökecek haberleri ola.

Acıyorum da adamlara. O saltanattan sonra sen kalk üç ayda polisten kaçar hale gel. Allahtan reva mı bu? Reva değil diyerek günlerdir tek laf etmemeye gelişmeleri izlemeye çalışıyordum ki, bugün gazetelerde o resmi gördüm. Son baskından kılpayı(!?) kurtuldukları "Zeytin Adası" nın zeytin ağaçları ve taş evleri ile bezeli resmi. Sana ne demeyin. O adada hasbelkader yıllarca zevkü sefa sürmüş biri olarak konuşuyorum. Ha o zamanlar öyle şaşalı evler, önünde tekneler yoktu tabi. Farelerden korunmak için sürekli ayak sallayarak uyuduğunuz bir yağhane, salaş mı salaş bir minik kır kahvesi, çıyan kaplı kayalıkları, her daim boş su kuyusu, üç beş keçisi, adama saldıran yabani tavukları, keçi boynuzu ağaçları, kapanın elinde kalan hamağı, bir çalışıp üç bozulan kayığı, attınmı üçer beşer yakalanan lopa balıkları ve sımsıcak insanları ile bir cennet köşeydi o zamanlar. Ayrılırken gözlerimden süzülen yaşlara engel olamadığım bir cennetti. Önce Asil Nadir'e sonra da Uzana'an elime satıldı gitti, bitti. Ahh... Ahh... Ne günlerdi onlar!.. Ne güzel günlerdi!..

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 Aklımda Gezintiler : Mehmet Emin Arı


ELMA KANUNU

"Elma bir şifa kaynağıdır
Sağlık Ansiklopedisi"

Kadim Mermon imparatorluğunun 16. Kralı büyük Kudesus tahta daha on iki yaşında geçmişti. Henüz akıl baliğ olmadığı için, imparatorluğun idaresini öğreninceye kadar ona küçük bir kral gibi davranıldı ama idareden uzak tutuldu. Vezirler, danışmanlar, akıl hocaları ve her daim geleceği bilen falcılardan oluşma ufak bir ordu kadim Mermon imparatorluğunu eski kitaplarda yazan kanunlar, hikayeler ve şiirlerden esinlenerek idare ettiler. Aslında buna idare de denemezdi ama işler öyle yürüyordu. Yaklaşık kırk kişilik idare meclisi her sabah ahlaya puflaya toplanır (çünkü hemen hepsi yaşlı kimselerdi) ve akşam gün batmadan imparatorluğun tüm sorunları çözüp Kudesus'un annesine söylerlerdi. Annesi de uyumadan önce Kudesus'a söyler, Kudesus da kendine söylenenleri kral iradesi olarak ertesi gün idare meclisine söylerdi. Kralın aldığı kararlardan çok memnun kalan idare meclisi (!) ona çok bağlıydı. Halk arasında her zaman büyük Kudesus 'un ne kadar bilge ve akıllı bir idareci olduğunu söylerler ve ona olan bağlılıklarını anlatırlardı.

Kudesus on sekiz yaşına gelince, bir gün birdenbire annesinin ona dediklerini değil de, kendi kararlarını idare meclisine buyuruverdi. Ne olduğunu anlayamayan idare meclisinin saygıdeğer üyeleri, sanki yarım kilo Doblan limonu yemiş gibi yüzlerini ekşittiler ama yüce kralın iradesine karşı çıkamazlardı tabi ki.

Kudesus 'un sadece davranışı değil verdiği buyruk da bir garipti. İdare meclisinin önünde, elini beline koyarak, "Tanrıların seçkin ülkesi, büyük Mermon imparatorluğunda elma yemeyi yasaklıyorum. Bütün elma ağaçları kesilecek ve eldeki tüm elmalar Zorna nehrine dökülecek. Bu emrime karşı koyan her kişi idam edilecektir. Bu emrim bu vakit itibariyle kanun olmuştur. Gereğini yapın" demiş ve soylu ayak adımlarıyla mermer sütunlarla dolu olan idare meclisini terk etmişti.

İdare meclisi Kudesus 'un tuhaf elma kanunundan çok, birdenbire yönetimi ele almasına şaşırmış, hatta kızmışlardı. Geçmişte de bazı krallar bunaklıktan veya saray yaşantısındaki yalnızlıklarından kafayı üşütüp tuhaf emirler vermişlerdi. Kimisi sivri uçlu şapka giyenlerin hadım edilmesin buyurmuş, kimisi ise kadınların eşeklere binmesini yasaklamıştı.

Muhteşem 13. Kudesus 'un oğlu, yüce 14. Kudesus 'un oğlu, büyük 15. Kudesus 'un oğlu yüce Kudesus 'a (Mermon imparatorluğunda bütün kralların adı Kudesus 'du) doğrudan karşı koyamazlardı tabi ki. Krala karşı çıkmak 1. Kudesus 'un kurduğu Lepnia dinine göre en büyük günahtı. Kudesus çıkınca, idare meclisi hemen kendi arasında konuşmaya başladı. "hmmm, hmmm, evet", "Büyük Lebnia adına", "Zorna nehrinin bütün suyunu içesim geldi" gibi nidalar çıkartarak kaybettikleri iktidarı, Kudesus 'dan nasıl geri alacaklarını bulmaya çalıştılar.

İçlerinden en beyaz sakallısı (en beyaz sakallı en akıllısı kabul ediliyordu), kralın emir vermesine değil de, verdiği emrin Mermon imparatorluğu kanunlarına, masallara ve şiirlere ters düştüğünü lisan-ı münasiple önce annesine, ardından da Kudesus'a anlatıp, onu ikna etmenin en uygun yol olacağını söyledi. İkna olan Kudesus bir süre daha yönetimi idare meclisine bırakırdı. Krala, zaten sayıları 300 olan karılarına ek olarak, yeni kadınlar bulunur, her sabah ses çıkaran metalik kuş gibi tuhaf mekanik aletlerle ilgilenmesi sağlanarak dikkatini yönetimden uzaklaştırabilirdi.

Diğer beyaz sakallılar bu fikri pek sevdiler. Hemen hepsi, "Lepnia 'nın güzel tanrısı adına! bu harika bir fikir" dediler ve en beyaz sakallıyı tebrik ettiler.

Başta en beyaz sakallı olmak üzere beş kişilik bir heyet önce Kudesus 'un annesinin yanına gittiler. İmparatorluk idaresinden çok oğlu Kudesus 'un sağlığı ve 300 gelinin sorunlarıyla ilgilenen anne, onları dinledikten sonra hak verdi. "Ama ben idareye karışamam, siz oğlumla konuşun" dedi. Tabi ki kadın da haklıydı.

Heyet bu sefer Kudesus 'un yanına gitti. Önündeki bir tepside duran tabaktaki elmalara dalıp gitmiş olan Kudesus onların geldiğini neden sonra fark etti. Tabi bu arada heyetteki herkes şöyle bir öksürdü.

Gözlerini tabaktaki elmalardan zorlukla ayıran Kudesus gelen heyete kısaca "Ne vardı?" dedi.

Sözü alan en beyaz sakal, önce uzun, uzun Kudesus 'un atalarını övdü, ardından büyük Lebnia 'ya dua etti ve ardından imparatorluk idaresinin ne kadar önemli bir iş olduğuna dair uzun bir söylev çekti. Heyettekiler esnemeye başlamışlardı ama Kudesus kilitlenmiş bir şekilde önündeki tabakta duran elmalara bakıyordu. En beyaz sakallı lisan-ı münasip bir şekilde "elma kanunun" saçma olduğunu, Kudesus 'un bilgeliğini överek anlattı. Mermon imparatorluğunda yaşayan tüm erkekler, kadınlar, askerler, terziler ve hatta bebekler krallarına sonsuz derecede bağlıydılar ama geleneklere uygun olarak kararların da kanunlara, masallara ve şiirlere uygun olması umudundaydılar.

Bir iki övgü dolu cümle söyledikten sonra, büyük Kudesus 'un onların söylediği tavsiyeleri lütfen kabul etmesini istedi ve sustu.

Bir süre daha sessiz kalan Kudesus bakışlarını elmalardan ayırıp gelen heyete baktı ve "Cellat" diye bağırdı. Başta en beyaz sakallı olmak üzere heyettekiler önce şaşırdı, sonra korktu. Celladın ne işi olabilirdi ki?

Büyük Kudesus 'un sesini duyup gelen cellat, hemen elinde kılıçla huzura geldi.

"Buyurun büyük Kudesus?" dedi.

Önündeki tabaktan bir elma alıp ısıran Kudesus "Bunların kafasını kes" dedi.

Emri alan cellat, hiç itiraz etmeden başta en beyaz sakallı olmak üzere heyetteki herkesin kafasını oracıkta kesiverdi. Kudesus elmasını bitirdiğinde kafalar yerde şaşkınlık ve hayal kırıklığı içinde ona bakıyordu. Başlarından ayrılan bedenler ise henüz ne olup bittiğini anlayamadıkları için hala ayakta, elleri önlerinde Kudesus 'un kararını bekliyorlardı.

"Bunları ağaca asın" dedi ve bir elma daha aldı.

Başta en beyaz sakallı olmak üzere tüm heyetin kafaları Zorna nehrinin kenarındaki büyük salkımsöğütte bir yıl asılı durdu. Sonunda kuşlara yuva olduklarında kimse onların bir zamanlar bilge insanların kafaları olduğunu hatırlamadı, kuşlar hariç.

"Elma kanunun" anlam ve önemini hemen kavrayan idare meclisi, gerekli detayları çabucak tamamladı. Kadim Mermon imparatorluğundaki tüm elma ağaçları kesildi ve köklerine kireç suyu döküldü. Eldeki tüm elmalarda pazarlardan, evlerden ve hatta dallardan toplanarak Zorna nehrine döküldü. O günlerde Zorna nehri elma suyu gibi akmış ve çocuklarının çabucak büyümesini isteyen tüm anneler kaşık, kaşık Zorna nehri suyunu çocuklarına içirmişlerdi. O zamanlarda, Mermon imparatorluğunda kırk yaşlarında olan herkes elma kuşağı olarak bilinir.

Tüm elma ağaçları yok edilmişti ama sarayın arka bahçesinde bulunan 10 tane elma ağacına dokunulmamıştı. Bu Kudesus 'un emriydi. Bahçıvan her zamanki gibi onlara bakıyor ve meyve vermesini sağlıyorlardı.

Mermon imparatorluğunda bulunan tüm kadınlar, erkekler, terziler ve tabi ki bahçıvanların elma kanununa uyduğunu kontrol etmek için bir elma polisi oluşturuldu. Elma polisinin amacı, halkın gizlice elma yetiştirmesine, elma veya çekirdeklerinin büyük Mermon imparatorluğuna girmesine ve tabi ki olurda bir yerlerden gelirse halkın elma yemesine engel olmaktı.

Elma kanunundan habersiz bir köylü, şehrin ortasında karnını doyurduktan sonra iştahla ve afiyetle çantasından çıkardığı bir elmayı yeme gafletinde bulundu. Tabi akılsız kafası hemen oracıkta elma polisi tarafından kesildi ve ağaca asıldı.

Elma polisi görevini gerçekten iyi yerine getiriyordu. Tabi ki bu yeterli değildi. Kudesus'un emriyle kadim Mermon imparatorluğunda bulunan tüm kitaplardaki, anıtlardaki ve hatta resimlerdeki elmaya dair ne varsa silindi, toplatılıp yakıldı.

Mermon imparatorluğunun geçmişini inceleyen aklı başında tarihçiler 16. Kudesus'un neden elmayı yasakladığına dair kendilerince bir çok açıklama getirmişlerdir. Büyük tarihçi Leptin, Kudesus 'un asıl amacının kendi mutlak iradesini halka ve danışmanlar meclisine göstermek için böyle uyduruk bir kanun çıkardığını, aslında amacın bir yönetim taktiği olduğunu öne sürmüştür. Bu açıklamayı fazla siyasi bulan diğer bir tarihçi ise (ismi şimdi aklıma gelmiyor), aslında Kudesus'un annesi, danışmanlar meclisi ve adlarını bile bilmediği 300 karısı arasında (zaten Kudesus karılarının adlarını öğrenmek istemezdi, bunu gereksiz bulurdu) geçen yalnız saray hayatında kelimenin tam anlamıyla kafayı yediğini, aslında kendisinin elmayı çok sevmesine rağmen böyle saçma bir kanun çıkardığını çeşitli örnekler vererek anlatmıştır. Kudesus 'un elmayı sevip sevmediği bu gün bile üzerinde tartışılan belirsiz bir konudur. Kimileri onun, sarayın arka bahçesindeki on tane elma ağacının tüm elmalarını tek başına yediğini öner sürseler de, bu ağaçlarında daha sonra kesildiği bilinen tarihi bir gerçektir.

Bütün bu açıklamaların arasında en iddialı olanlarından ikisi ise hala belirsizliğini korumaktadır. Mermon imparatorluğu ile düzenli olarak savaşan Zerbiya krallığının elmayı neredeyse taparcasına sevdikleri için, bir savaş taktiği olarak Kudesus 'un elmayı yasakladığı öne süren tarihçi Nonta, meslektaşları tarafından şiddetli eleştirilere maruz kalmış ve hatta safdillikle suçlanmıştır. Halk arasında yaygın olan bir açıklamaya göre ise, küçükken elma ağacından düşen ve ölümle burun buruna gelen Kudesus 'un elmadan nefret ettiği iddia edilir. Yine bir başka dedikoduya göre, Kudesus küçük bir çocuk iken, elma çekirdekleri soluk borusuna kaçmış ve annesinin esaslı bir şaplağı vurmasına kadar yüzü Mertori toprağı gibi kıpkırmızı kalmıştır.

Sonuçta tarihçiler ve tabi ki halk bir karara varamamışlardır.

Elma kanunun yürürlüğe girmesi halk arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı ama kralın kararına tabi ki karşı çıkamazlardı. İnsan doğasında bulunan yasak olana duyulan ilgi yüzünden elma birdenbire değerlenmişti ama ortada elma yoktu, hatta ismini bile telaffuz etmek yasaktı çünkü açık olarak "elma" diyenin kafası kesiliyordu. İnsanlar sadece "o meyve" diyorlardı. Onu da çok güvendikleri eşlerine yada dostlarına diyebiliyorlardı. Her taraf elma polisinin ajanı ile kaynıyordu. Polis herkesi, hatta çocukları bile anne, babalarını ihbar etmesi için teşvik ediyordu.

Kuzey Borotona bölgesinde yerleşik olan bir derebeylik, Kudesus 'a isyan etmiş ve bayrak açmıştı. İsyan bayrağında tahmin edeceğiniz gibi güzel ve kırmızı bir elma resmi bulunuyordu. İsyancı derebeyi, önce elma polisinin tüm elemanlarının kafasını kestirmiş, ardından da büyük bir tören ve debdebe ile elma fidelerini toprağa dikmişti. Bu tören sonunda elde kalan tek elmayı (o da epey çürümüş ve elma vasfını yitirmişti) isyancıların hayranlık dolu bakışları arasında bir güzel şapırdatarak yemiş ve kalan çöpü de onlara atmıştı. Daha sonra topluluk coşkuyla bağırmış ve sağ ele geçirdikleri bir elma polisini oracıkta parçalara ayırmışlardı. Vahşet ki ne vahşet!

Bu isyan tabi ki Kudesus 'u çok ama çok hiddetlendirmişti. Hemen büyük bir ordu toplayarak isyancıların üstüne yürümüş ve kuzey Borotona bölgesinde taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamıştır. Eşikteki eşekten, beşikteki bebeğe kadar tüm halk ve hayvanlar kılıçtan geçirilmiş, kaçabilenler Nebua dağında göçebe hayatına başlamışlar ve bir daha değil elmayı yemek, adını bile ağızlarına almamaya yemin etmişlerdi.

Çok içki içtiği ve kadınların güzel kalçaları üstüne şiirler yazdığı için Lebnia rahipliğinden atılan Morova, elmanın kutsallığını öne çıkaran sapkın bir din oluşturmuş ve kendini de bu dinin peygamberi ilan etmişti. Bu sapkın dinin inananları gizlice toplanıyorlar ve çıplak bir halde tuhaf danslar ederek kimsenin duyamayacağı bir sesle tam 1000 kere "kutsal elma" diyorlardı. Bu danstan sonra grubun en kıdemlisi yere bir elma resmi çiziyor ve onun tatlı, ekşi, sulu ve tabi ki parlak halini anlatan uzun bir söylev çekiyordu. Tören bitince kadın, erkek toplu halde sevişiyorlardı. Bazı tarihçiler ise, bu ayinin sapık Morova'nın kadınlara düşkünlüğüne doğrudan bağlamak gerektiğini söylemişlerdir.

Bu sapkın din gizli işaretler, sıkı düzen üyelik kuralları ve yer altı faaliyetleri ile elma polisinin zulmünden kaçabilmeyi başarmıştı ama sayıları oldukça azdı. En büyük hayalleri, Morova'nın dört şişe şarap içtikten sonra yazdığı "kutsal elma" kitabına göre, bir gün gelecek olan vaad edilmiş günde sokaklarda özgürce, ağızlarını şapırdatarak elma yemekti.

Heyhat! İktidar her şeyin üstündedir.

16. Kudesus 67 yaşında ölüp, yerine 17. Kudesus geçince babasının ona devrettiği her şey gibi elma kanununu da aynen korudu. Ondan sonra gelen 18. Kudesus, 19. Kudesus, 20. Kudesus ve 21. Kudesus'da dedeleri 19. büyük Kudesus 'un kanununu önce bir bilgelik bir hikmet vardır diye ama daha sonra gelen krallar bilmedikleri için değiştirmediler.

Her ne kadar krallar elma kanuna dokunmadıkları için elma kanunu ve tabi ki elma polisinin hala var olmasına rağmen, büyük Mermon imparatorluğunda bırakın elmanın tadını, ne olduğunu ve neye benzediğini bilen tek bir kişi bile kalmamıştı. Bilge kişiler, geçmişte böyle bir meyvenin olduğunu ama daha sonra zararlarından dolayı yasaklandığını söylüyorlardı. Tek komşuları olan Zerbiya krallığı ile sürekli savaş halinde olduklarından dışarıdan da elma gelmemişti hiç.

Sapkın elma dini hala varlığını sürdürüyordu. Düzenli olarak gece yarıları gizlice evlerde ayin yapıyorlardı ama onlar da sadece elma diye kutsal bir cennet meyvesini biliyorlardı. Nesiller boyunca birbirlerine tebeşir çizerek aktardıkları elma resimleri de bozulmuş, daha çok armut ya da karpuza benzer tuhaf bir meyveye dönüşmüştü. Dinin kurucusu olan Morova'nın yazdığı kitap ise çoktan kaybolmuştu.

22. Kudesus tahta çıkınca, Mermon imparatorluğunun neredeyse yüzyıllardır savaştığı ve sadece yüzlerini savaştan savaşa gördükleri Zerbiya'lılar ile barış yapmaya karar verdi. Sürekli savaşıyorlardı ama sonuçta kimsenin ne bir toprak ne de başka bir zafer kazandığı yoktu. Neredeyse adet yerini bulsun diye her üç yılda bir iki ülkenin sınırları içinde olan Zo ovasında bir hafta savaşırlar ve birbirlerini yenemeyip geri dönerlerdi. Hatta bazı zamanlar Zerbiyalılar ya da Mermonlular, Zo ovasına savaşmak için gittiklerinde karşı taraftan kimseyi bulamadıklarında bir iki hafta beklerler, piknik yapar gibi eğlenirler ve sonra savaşmadan geri dönerlerdi. Hiçbir taraf karşı tarafın topraklarına girmeyi aklına getirmezdi çünkü bu kanunlarda, masallarda ve şiirlerde yazmıyordu.

Bu barış kararını bir elçi ile Zerbiya'lılara bildiren 22. Kudesus, beklediğinin tersine olumlu bir yanıt almıştı. Elçiyle birlikte Zerbiya kralına gönderdiği hediyeler çok da makbule geçmişti. Nefesi çok güzel kokan yirmi güzel cariye, özel iki av şahini, dört doru at, besili yirmi inek vs. den oluşma büyük hediye paketi çok beğenilmişti. Zerbiya kralı da, barış teklifini kabul ettiği göstermek için bir elçi ve tabi ki adet üzerine o da Kudesus'a hediyeler göndermişti.

Gelen hediyeler, giden hediyelerle neredeyse aynıydı. Biri hariç. Zerbiya kralının bahçesinden gelen bir sepet dolusu sulu ve kırmızı elma! Zerbiya krallığından gelen elçi tercümanı aracılığıyla büyük Kudesus'a Zerbiya kralından getirdiği mektubu okumuş ardından hediyeleri açtırmıştı. Sepetteki elma önce büyük Kudesus'un, ardından diğerlerinin ilgisini çekmişti. Kudesus bunun ne olduğunu sordu. Elçi kendi dillerinde elma anlamına gelen "Marta" dedi ve şaşkınlıkla "marta meyvesını bilmiyor musunuz?" diye sordu.

Kimse martayı bilmiyordu? O neydi? En beyaz sakallı bile ne adını duymuş ne de görmüştü. Elçi bir tane elma alıp herkesin gözü önünde yedi. Yedikten sonra önce büyük Kudesus'a ardından diğerlerine bir elma ikram etti.

Başta Kudesus olmak üzere herkes, şüpheyle elmaları tuttular. Elçinin ölmediğini görünce biraz çekinerek bir ısırık aldılar. Ardından bir tane, bir tane daha...

Kudesus martayı çok sevmişti. Barış anlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Zerbiya'dan elma fideleri getirtildi, her yere dikildi. Zerbiya'lılar da, onlara develerin taşıdığı büyük sepetlerde bir sürü elma gönderdiler.

Kralın tattığı elmayı halk da sevmişti. Tadı, kokusu ve etli hali herkesi çekmişti. Kısa zamanda her yer elma ağaçlarıyla doldu.

Ama kimse martanın elma olduğunu aklına getirmedi. Zerbiyalıların dediği gibi onlar da marta diyorlardı. Varlığını hala sürdüren elma polisi, sokaklarda çok sevdikleri martayı yiyerek miskin dolaşırken, kanun adamları elma kanununda geçen meyvenin nasıl bir meyve olduklarını hayal etmeye çalışıyorlardı. Tabi bir tabak marta ve kırmızı şarap eşliğinde.

Aklı evvel bir adam, tüm Mermonlulara, yedikleri martanın aslında elma olduğunu ve Lebnia dinine göre kanunlara karşı gelmekten dolayı büyük günaha girdiklerini ortalık yerde söyleyivermişti.

Bu kendin bilmez densiz, münafık sapık, Mermon imparatorluğunun birlik ve bütünlüğünü bozmak ve halkın huzurunu kaçırmaktan dolayı yargılanıp, kafası kesilmişti. Böylece sonuçta herkes mutlu olmuştu, kesilen kafa hariç.

Aradan yüzyıllar geçtikten sonra Mermon'lular tekrar elmaya kavuşmuşlardı. Kral Kudesus dahil olmak üzere tüm halk mutluluk içinde elma yerken, vaat edilmiş kutsal günü bekleyen sapkın din, şeytanın bile uyuduğu gece vakitleri büyük bir inanç ve sabırla elma yiyecekleri günü sevişerek bekliyorlardı...

Mehmet Emin Arı
http://www.eminari.com

Yukarı

 Günden Kalanlar : Ebru Kargın


BURAK DEMİRDEN’E,

" Buradan Sevgilerimi Gönderiyorum "...


" Bir yazında da, Burak Demirden’e sevgilerimi gönderiyorum, yazsana " dedi. Güldüm... Ne çok şeyi düşünüyordu onun aklı şaşırdım... O da, televizyon ve radyolardaki çeşitli programlara canlı telefon bağlantıları ile katılan muhterem insanların, ona buna sevgi göndermesini izleyen ve dinleyenlerdendi. Pekala yazılabileceğine de kanaat getirmişti. Ben bunları düşünürken, gözlerini kocaman açmış " cevap bekliyorum " der gibi bakıyordu. " belki bir gün, yazarım " dedim. Verdiğim cevap, onun haklı ve anlamlı isteğinin karşısında hissiz kalmıştı. Hem " belki " hem " bir gün "... Kocaman açık gözleriyle tam gözümün içine bakıp, " Play station’ ı alıp, gideyim en ,iyisi " dedi ve gitti. Üzüldüm... Daha yeni gelmişti ve hemencecik gitti. Üstelik kırgın ve biraz da kızgın.

O benim en iyi arkadaşım. " En iyi " abartısız bir tanım. İki yıl dört buçuk ay önce ( 28 ay ), evin sokağında tanıştık. İş çıkışı eve gitmek üzere olduğum bir gün, eve girmeden önce marketten alışverişimi yaparken gördüm onu. Saklambaç oynayan bir dolu çocuğun arasındaydı. Çocukları öyle mutlu mutlu oynarken görünce, bende oynamak istedim. Yanlarına gidip, " bende oynayabilir miyim ? " dedim sakince. Etek ceket kıyafetim, ince topuk ayakkabım, evrak çantam ve makyajlı yüzüme tuhaf bakıp, kendi aralarında gülüştüler. Vitrin görünümlü bir deli olduğuma karar verip, hiçbir şey demeden oyunlarına döndüler. Ama ben kararlıydım ve mutlaka oynayacaktım. Yanlarına iyice yanaşıp, " bende oynayacağım " dedim. Bu defa zararsız bir deli olduğuma karar verip, kabul ettiler. ( Kendinize çok güvenmeyin, kolay değil öyle oyuna kabul edilmek, kararlı olun ! )

Oyun esnasında tesadüfen, çocuklardan biri ile aynı yere saklanmışım. Saklanmanın psikolojisi ile fısıltı halinde bir tanışma töreni yaptık oracıkta. Birbirimize isimlerimizi söyledik. Onun adı Burak’ tı. Omuzdan bir bakışla, " tanıştığımıza çok memnun oldum " dedi. Hemen ardından da, büyük ve önemli bir iş yapıyormuş edasında, saklandığımız yerden atılıp sobelemek üzere duvara doğru koştu. Sonuç başarısızdı, sobelendi. Az önceki havasının kaçmış olması onu mızıkçılığa itmiş olmalı ki, ebe olan çocuğa saklandığım yeri söyledi ve sobelendim. Tabi bende bu duruma itiraz ettim. Adil değildi. Ama boşunaydı, onların adalet anlayışı başkaydı. Çaresiz ebe oldum. Sonraki günlerde yine oyun oynadık ara ara. Burak ile dostluğumuz da bu oyunlar sayesinde başladı.

Yine bir iş çıkışında Migros’ ta alışveriş yaparken, Burak ve annesini gördüm. Koşarak yanıma geldi. Beni kolumdan tutup, annesinin yanına kadar sürükledi. O an kendimi gerilmiş hissettim. Burak’ ın eli kolumda, " Anne bak, sana anlattığım arkadaşım işte " dedi. Annesi de elini uzatıp, " Ben Figen, çok memnun oldum. Burak sizi çok anlattı ama hiç tanışmak için fırsatımız olmamıştı " dedi, yüzünde hissedilir içtenlikteki tebessümüyle. Az önceki gerginlik bu samimiyet karşısında uçtu ve gitti. Ancak onun ki gibi bir annenin çocuğu, bu kadar kibar ve sıcak olabilirdi. Ayak üstü sohbetimiz uzayınca Figen Hanım, " sanırım yakın oturuyoruz, bize gelir misiniz kahve içelim " dedi. Hiç tarzım olmamasına rağmen kabul ettim. Kahvelerimizi içip, bol bol sohbet ettik o gün. Annesi, çok doğal biri, protokol den hiç hoşlanmıyor. Ayrıca benim çok sevdiğim bir özelliği var onun, net olmak. Burak’ ta tıpkı annesi gibi...

O günden bu zamana, Burak hayatımın bir parçası artık. Çok sıkı fıkıyız, kankiyiz. O, kendi açıklamasıyla, " 123 aylık, yani 10 yıl üç ay yaşında " . Bu yaptığı şey bana da bulaştı. Sürekli, yılları, aylara, ayları haftalara bölmeye başladım farkında olmadan. Bazen ipin ucunu iyice kaçırıp günlere, oradan da saatlere kadar vardırabiliyorum ( dakikalara bile indiğim oluyor hala ). 109 Aylıkken, benden başka biriyle evlenmeyi düşünmüyordu. Ama 123 aylık olmak başkaydı, amaçlar edinmek demekti. Sekizinci sınıfa gelince Melis ile nişanlanacak. ( Melis 9 yaşında ) Özellikle Son zamanlarda öğrendiği her şeyi benim bildiklerim ile mutlaka karşılaştırıyor. Bende, onun bana olan güvenini sarsmamak adına ilgilendiği konulara karşı hassas davranıyor ve ilgileniyorum.

Figen ile Burak sayesinde aramızda oluşan dostluk, olabileceği en iyi yere varmış durumda. Burak’ ı çok erken yaşta dünyaya getirmiş genç bir anne o. Hal böyle olunca, sanki Figen ve ben kardeşmişiz, Burak’ ta bize emanet edilmiş küçük bir kardeş gibi hissediyoruz.

Burak’ın iki evi var. Zaman zaman bende kalıyor ( Bu son zamanda evimize yerleşme boyutlarına ulaşsada ). Bizde kalacağı gecelerde özel bir " uyku organizasyonu " yapıyoruz. Garfield’ lı nevresimimizi çıkartıyoruz, bugs bunny pijamalarımız giyiyoruz ( hepimiz aldık bu pijamadan ). Ben, Filoz’u alıyorum yanıma ( mavi renkte bana ait bir fil ), o Harry Potter’ını. Koyun koyuna, koyun gibi yatıyoruz yatağımıza, Burak, ben, Filoz ve Harry olarak uyuyoruz. Onun küçük soluğu eşliğinde, büyük bir saflık ve " başka " dediğim bir huzur çeşidi ile rüyaya dalmak dünyanın en güzel şeyi bana göre. O, sonradan tanıştığım bir iklim türü...

En iyi arkadaşım, küçük ahtapotum, sanada tüm çocuklara dilediğim gibi, "Aydınlık ve mutlu bir gelecek" diliyorum. Bir de fazladan, "Keşke senden milyonlarca olsada, tek tek dağıtsam herkese. Belki ihtiyacımız vardır daha çok hissetmeye."

Ebru Kargın
ekargin@kahveciyiz.biz

Yukarı

Osman Günay

 Marmaris Balıkçısı : Osman Günay


   Ben Bodrum'dayken -2-

Size yarış günlerini anlatıyordum ya; bizim çatal dilli hatunlardan bir tanesi "Hocam ne diyorsun sen; yelken-yarış, tramola-tonoz bunları yelken dergisine yazarsın, çoğundan hiç bir şey anlamadık!!" deyince şööyle bir durdum.. Bu çatal dilli modeller, söylenecek lafı illa "şrraaak" diye savurur ya; ben de şerbetlenmişim onca zamandır, çoğunun da bu sistemi bir savunma aracı olarak kullandığının farkındayımdır, fazla takmadım.. Nedir, yazacağız yine Osman ca, anlayanlar anlamayanlara anlatır.. Yine de anlamayan olursa bana sorsun...

Yarış Bodrum da bitiyor, son gün de Bodrum körfezinde bir üçgen rota yarışı daha var.. Ama sonra tekneyle daha 12 saat yol yapmamız gerekecek, bizim imparatorluğa doğru.. Baktık ki son yarışa da kalırsak uyumadan denizler aşıp sonra işe gideceğiz ki; olmayacak.. Telsize sarıldım, yarış komitesine maruzatı bildirdik, 8,5 knot hızla girdiğimiz finiş hattını geçip, boci tramola, ver elini Marmaris suları.. Yarış bitti ya, rüzgar uygun yerden esiyor, biraz şiddetli ama, paldır-küldür gidiyoruz Knidos a doğru.. Biralar açılıp, Barış Kaptan ın sırtı takımı da koyverildi, peşimizden sürükleyip gidiyoruz.. Akşam saatleri, Datça yakınlarında Mesudiye de, Hayıtbükü var, oraya girdik, funda... Akşam kalacağız, ertesi gün de yola devam, yemeği de bir tavsiye üzerine karadaki bir lokantada yiyeceğiz.. Tekneye biraz çeki düzen, komşularla tanışma, akşamüstü içkisi olarak Kos tan depoladığımız Reçina stokunun dibine darı ekiyoruz.. Yemekte kumsala atılmış masa-iskemle (plastik ama olsun!!), yanında bir cins meşale yanıyor, deniz fışır-fışır, ay tabak gibi karşımızda, kollar yorgun-kafalar kıyak, balıklar taze, muhabbet bol ve keyifli; daha ne olsun!!!. İsko Kaptanın 7 yıldız Metaxa sı uykunun marşına basıyor, direnmeden süzülüveriyoruz kamaralara....

Sabah domates reçelli kahvaltı, sırtı peşimizde Simi nin kuzeyinden geçip Bozburun-Söğüt e bırakacağız tekneyi, sabah ta bizi oradan alacak bir dost, Barış İstanbul a, bizler de ofislere tıkılıp çalışacağız... Ah bu denizden dönüp ofise girmek yok mu, bir zaman sonra alışılıyor ama, ilk saatler, hiç sormayın !!! Otopilot ta huysuzluk yapıyor, dümen tutuyoruz çaresiz Atabol a doğru.. O sırada oltamıza intihara kararlı bir tombilik geliyor, yirmi dakika sonra da kokpit masasında çiğ balık salatası olarak serviste, bira eşliğinde kapışa kapışa götürüyoruz.. Bu çiğ balık meselesi bilmeyeni biraz gıdıklar.. Sanki balığı canlı canlı, çiğ çiğ ısırıyormuşuz gibi.. Ama bir yiyen vazgeçemez, reçete de pek kolay hemen yazayım size.. Balık taze olacak mutlaka, hatta yeni tutulmuş olursa daha iyi.. Her balıktan olur, ama favoriler kolyoz, palamut, sardalya veya tombiliktir. Tombilik, bildiğimiz ton balığının palamut boyunda olanıdır, "orkinos yavrusu" diye de geçer.. Aslında bu cinsin pek çok alt-türü vardır, ama genel isim böyle... Uzatmayalım, balık fileto haline getirilir, derisi ve siyah etleri ayıklanır, tavla pulu büyüklüğünde kesilir, tuzlanır, üzerine bolca limon suyu konur.. Yirmi dakika sonra tamamdır, balıkları bir kaba çıkarır, karabiber-tuz, sızma zeytinyağı, az limon biraz da sirkeyle yaptığım yeni bir sosla ıslatır, servis ederim.. Sosuna tonoz serbest!!!

Artık günün sonu geliyor, Söğüt limanına da yaklaşıyoruz.. Antik bir mendirek ve eski bir anfora batığına ufak bir dalış tertipleniyor, iskeleye yönelirken hüzün çökmeğe başlıyor hafiften.. Yanaşıp toplanmağa başlıyoruz, İsko yla ben kolay, birer çanta tamam. Ama Barış iki aydır teknede, toplanması muhabbet eşliğinde geceyarısına kadar sürüyor.. Aynı ekip yeni yarışlarda buluşmak üzere sözleşiyoruz. Başıma öyle şeyler geldi ki; bugünlerde "iyiniyet"e taktım ben.. İyiniyet, ismi üzerinde ama, sonuç her zaman iyi olmayabiliyor.. Türk girişimcilerin bir iyi niyet sorunu var, iyiniyetli görünen her girişimin sonu ya dolandırıcılık, ya da hileli iflas, en masum sonucu hayatı berbat etmek ki, pek yaygın!!!.. Akşam yemeği için ayırttığımız güzelim taptaze 2 kg civarı beyaz lahoz, buğulama yapılmak üzere aşçıya teslim edilirken "Aman şefim, biz buğulamayı buğulama gibi yeriz, öyle mantar, patates, ne bulursan doldurup, çorba gibi yapma!!" diye tembihlemiştik.. İyi niyet ya, şefim mantar koymamış, sebzeyi de bizce bol, kendince kısıtlı tutmuş.. Ama bir kimyon basmış ki sosuna, kebap mı yiyoruz, yoksa Ege usulü çöp şiş mi anlayamadık..Bir de servis yapılırken "Kimyoncu Usta" nın başımıza dikilip bir bakışı var, "Lan yiyin bakalım güzel lahosu, başka yerde yiyemezsiniz bööle kimyonlu baharlı balığı, kıyağımı da unutmayın!!" şeklinde, iyiniyet çukuruna düşmüşüz sanki !! Neyse seçme baharatlı Adana usulü buğulama yanında bolca rakı içtik te, ruhumuza işlemiş kimyon kokusu bastırıldı...

İyiniyetli, basiretsiz, beceriksiz ve hödüklerden uzak durun, keyifler, mutluluklar, dingin ve huzurlu günler dilerim..

Ufak sözlük:
Boci tramola : Rüzgar teknenin kıçından gelirken, kontra değiştirmek, rüzgarı öbür yönden almak...
Knot : Deniz hız birimi, mil/saat (1 mil=1852m)
Tonoz : Denize atılmış beton blok ya da büyük demirlere bağlı şamandıra.. "Tonoz atmak" bizim argoda "yemeğin suyuna ekmeği gömme" olarak tercüme edilebilir..
Funda : "Kim lan bu Funda ?" diye sorulur bazen, ama "demir atmak" yerine kullanılan denizci emir/terim..

Osman Günay
osmangunay@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Gönülden Kahveci : Aylin Çukur


HEYECANLA VÜCUT BULMAK

İnsan asıl heyecanı ne zaman yaşar biliyor musunuz? İlk olarak aşk denilen mistik duyguda ve ikincisi de sahnede!Bu iki durumdan başka hiçbir şekilde gerçek heyecanı yaşayamazsınız! Gidin bungee-jumping yapın, extreme sporlarla uğraşın ve hatta tehlikeli hobiler edinin sırf adrenalin olsun diye ama yine de bu iki heyecanı yaşatmazlar size!

Aşkı tanımlamak istemiyorum çünkü kişiden kişiye değişir! Kimine göre ayaklarının yerden kesilmesidir, kimine göre tanımsızdır sadece aşk'tır! Duygular sorgulandığı an kelimeler kifayetsiz kalır, kalp atışlarınız hızlanır, göğüs kafesiniz şişer ve derin bir soluk verirsiniz, işte budur aşk!

Ve sahne!!! Tüm gözlerin üzerinizde olduğu, pek çok spotun yakıcı ışığına maruz kaldığınız ve bedeninizin terden sırılsıklam olduğu, heyecan limitinin en üst seviyesinin yaşandığı bambaşka bir dünya! Mayın tarlası gibi; sahnelerin belli yerlerinde varolan ve sizin bilmediğiniz olası hatalar sahnesi! Ufak bir hatanın sizi demoralize edip, sahne performansınızı düşürmesine neden olabilecek kritik anlar sendromu! Her an ''az kaldı,evet bitiyor'' duygusu... Sarsıcı ama büyüleyici bir heyecan!... Öyle bir duygu ki;bir kere o sahne tozunu yutan bir kişinin kolay kolay vazgeçemeyeceği bir tutku! Sahnede alkışlar garantidir, bunun bilincinde olan her sahne aşinası, yaptıklarının karşılığında ayakta seyircilerin avuç içleri patlayana kadar alkışlamalarını değil, sahne sonuna kadar sahnelediklerine göre kendi tatmin duygusunu yaşamak ister! İşte o anda heyecan patlamasıdır yaşanan!

Bu yaşanılası iki vurgun asıl heyecanın sahne arkasıydı! Birinden birini yaşamış ya da her ikisinide tatmışsanız zaten heyecan vurmuştur sizi...

AYLİN ÇUKUR
acukur@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Café d'Istanbul par Mustafa Serdar Korucu


Merhaba

Bugün sizlerle bizim daha çok dizilerimizden tanıdığımız ancak yurtdışında müziğiyle de gönüllere taht kuran Thalia'nın "Thalia's Hıts Remixed"i ardından üç güzel kızdan oluşan Charlie'nin Melekleri'nin son macerası "Charlie'nin Melekleri Tam Gaz"ı ve son olarak yazılarını her zaman zevkle okuduğum ve dikkatle takip ettiğim Buket Uzuner'den "Şiirin Kızkardeşi Öykü"yü paylaşacağım.

Zevkle dinlemenizi, izlemenizi ve okumanızı dilerim.

THALIA / THALIA'S HITS REMIXED :

Türk halkı onu daha çok pembe dizilerinden tanıyor. Ancak ona gerçek adıyla hitap eden azdır. Çoğu ev hanımı onu Marimar, Rosalinda olarak bilir. O her zaman saf, her zaman aldatılan taraftır ancak dizinin son bölümünde hep hakkı olan mutluluğa kavuşur ve her ne kadar o iyi niyetliliği ile affetse de ona kötü davrananlar ilahi adaletle cezasını bulurlar. Hoş ne kadar burada kadınların izlediğini söyledimse de erkeklerde içten içe izlerler bu dizileri. Kısacası başarılı Latin Diva'sı yurdumuzun kızıymışçasına rağbet görür ülkemizde. Ancak ona olan sevgi yurtdışında da bulunmaktadır. Los Angeles, her 25 Nisan'ı "Thalia Günü" olarak kutlar mesela. Ayrıca Celine Dion, Marc Anthony gibi isimler Thalia'nın ünlü hayranları arasındadır. Mexico City'deki Mumya Müzesi'nde de bir heykeli bulunmaktadır.

Albüm adından da anlaşılacağı üzere Thalia'nın bugüne kadar olan hitlerinin remixlerinden oluşuyor. Bu hitler arasında neler yok ki? Albümde çok güzel bir hit olan "A Quien Le Importa"yı, ülkemizde pembe dizileri haricinde onu müzik dünyasında da zirveye çıkaran şarkılarından "Amor A La Mexicana"yı, bir önceki albümlerinden "Arrasando"nun İngilizce yorumu "It's My Party"i, dinlediğinde herkesin bir yerlerden anımsayacağı "Mujer Latina"yı, insanın içini kaynatan "The Mexican "Dance Dance""ı, geçen albümün popüler şarkılarından "No Me Ensenaste"yi, tam bir yaz hiti "Entre El Mar Y Una Estrella"yı, çok eğlenceli bir şarkı olan "Por Amor"u, Ballad versiyonu ile geçen albüme adını veren "Tu Y Yo"yu ve son olarak "El Mar Y Arrasondo Medley"i dinleyebilirsiniz. Ayrıca albümde çıkış parçası olan "A Quien Le Importa"nın klibi de bulunmakta.

Dünyanın en güzel kadınlarından biri olarak gösterilen Thalia, bu albümün içine oryantal ritimler de katarak şarkılarını zenginleştirmiş. Thalia'yı seven ya da sevmeyen herkesin alması gereken ve remix nasıl yapılır öğreten bir albüm.

CHARLİE'NİN MELEKLERİ TAM GAZ (CHARLIE'S ANGEL FULL THROTTLE) :

70'lerde bütün dünyayı beyaz ekran karşısına bağlayan bir diziydi Charlie'nin Melekleri. Erkeklerin rüyalarını süsleyen biri sarışın (Farah Fawcett Majors) , biri esmer (Kate Jackson) , biri kumraldan (Jacklyn Smith) oluşan üç melek, yüzünü hiç görmedikleri Charlie'den, Jimmy Bosley aracılığıyla görevlerini alır ve her zaman başarıyla tamamlarlardı. Melekler elbette değişen zamanda yenilendiler. Sarışın melek Cameron Diaz, Kumral melek Drew Berry Moore ve esmer melek de çekik gözlü güzel Lucy Lui oldu. Beyaz perdedeki ilk filmde Jimmy Bosley rolünde izlediğimiz Bill Murray yerine ikinci filmde Bernie Mac geliyor. Ancak hiç değişmeyen bir isim var filmde. O da şu an 90'ına merdiven dayamış olan, meleklere her zaman talimatlar veren, daha çok sesiyle tanıdığımız Charlie yani John Forsyth. İşte bu televizyon klasiği, kısa zaman önce ilk bölümü ile beyaz perdede de hasılat yapabildiğini kanıtlamıştı. Bu başarının devamı getirilmeliydi. İşte bu klasiğin ikincisi "Charlie'nin Melekleri: Tam Gaz" da yine sinema salonlarından ciddi filmlerin çekildiği yaz sezonunda ortaya çıktı. Meleklerin bu seferki görevi iki gümüş yüzüğü korumak. Çünkü bu yüzüklerde FBI'ın tanık koruma programına alınan kişilerin isimleri yazılı. Yüzüğün kötü ellere geçmemesi için çalışıyor meleklerimiz. Kötüler safında karşılaştığımız kişi bu ikinci filmin en büyük kozu Demi Moore. Epey kilo vermiş bir şekilde karşımıza çıkan ve diğer meleklerin yanında sönük kaldığı Moore, Madison Lee rolü ile eski bir meleği canlandırıyor. Ayrıca eski kocası Bruce Willis de bir sahnede görülüyor. Charlie'nin Melekleri, aksiyonla bol bol soslandırılmış bir film.

Eğer ki bu sıcak yaz gününde hiçbir şey düşünmeden, beyninizi de yormadan, patlamış mısırınızla bir film izlemek ve ayrıca bol bol popo görmek istiyorsanız bu film kaçırılmaz.

On-Line satın almak için tıklayınız.BUKET UZUNER / ŞİİRİN KIZKARDEŞİ ÖYKÜ :

Romancı, hikâyeci ve gezi yazarı olan ayrıca güzel yazılarını "Kahve Molası"nda bizlerle de paylaşan Buket Uzuner'in yeni öykülerinden oluşan "Şiirin Kızkardeşi Öykü" adlı kitabı çıktı. Buket Uzuner'in kitabındaki Şiir ve Öykü, küçük ve tutucu bir kasabada büyümüş olan iki kızkardeş. Kitabın ilk bölümü bu iki kız kardeşin bize ait toplumsal normlarla mücadelesini konu alıyor. Kitabın ikinci bölümü olan Cinsel Öyküler okuyan herkesin üzerinde etkiler bırakabilecek beş öykü sunuyor bizlere. Üniversiteden arkadaş günümüz Türkiyesi'nin aydın beş insanı sadece dürüstlük içeren bir oyuna başlıyorlar. Bu oyun gereğince herkes ilk cinsel deneyimini anlatacaktır. Ancak bu oyun sonucunda ülkemizdeki cinsel tabular, suçlar bir bir ortaya dökülecektir. Buket Uzuner yine herkesin yazmaya cesaret edemeyeceği tabulara değinerek kendi tarzını ortaya koyuyor.

Mustafa Serdar Korucu
serdar@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_146.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.536 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


GECİKMİŞ DUYGULAR

Yıllar ne kadar hızlı geçiyor Gözlerimde
Hala gerçekleşecek diye beklediğim
Hayallerim var
Çocukluktan kalma çocukça
gelsem de elli yaşıma
Belki belki döner diye beklediklerim var hala
Ellerinde solmuş çiçekler
Gözlerinde geç kalmışlığın verdiği
Garip telaş
Dizlerinde olmasa da artık dermanı
Titreyen elleriyle uzatır sevgisini
Al al der artık boğuk sesiyle
"SENİNİM TÜM BENLİĞİMLE"

Emine İnan

<#><#><#><#><#><#><#>

Dost...

boğaza nazır küçük bir balıkçı lokantasındayız,
baş başa,
güneş batmamak için direniyor sanki,
kadehteki rakının berrak beyazlığı,
gökyüzünün griye dönüşümüne karışmak üzere..
bir tatlı karmaşa,
karanlık basmadan yuvalarına uçuşan kuşların gayretleri,
gemilerin yol isteme düdükleri..
heycanlı bir irkilme..
berrak beyaz rakı bardaklarının ,
sıcak dost ellerde tokuşma sesi cabası..
dahası dost kelamları kulaklarda çınlıyor...
gecenin ninnisi....

Osman Taplamacı
otaplamaci@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


PATRON VE DANIŞMANLARI

Patrona aklıbaşında düzgün bir sekreter alınacak. Hani şu "executive" olanından. Danışmanlar hazır ve nazır, toplantı salonuna adaylar sınanacak. Soru aslında çok basit “İki ile iki kaç eder?”

Birinci aday kesin bir ifade ile:
- Dört eder efendim! der ve baş danışman kendisine teşekkür eder ve kızı dışarı çıkarırlar.

İkinci aday, önce bir kalem kâğıt rica eder hesaplarını yapar ve
- Yanıt veriyorum:
Çarparsanız 4
Bölerseniz 1
Çıkartırsanız 0
Toplarsanız yine 4 efendim, der ve ona da teşekkür edilir ve sınav odasından ayrılır.

Üçüncü adayda da tüm olaylar aynı şekilde gelişir ancak bir tek farkla. O, kalem kâğıt yerine, gülümseyerek masada duran hesap makinasını alır ve aynı cevapları verir.

Dördüncü aday ise patronun kim olduğunu hemen anlamıştır. Ve.. patronun gözünün içine bakarak, oldukça hoş ve güven verici üstelikde çekici bir ifade ile hiç bir şey kullanmadanşu cevabı verir:
- Çarparsanız 4
Bölerseniz 1
Çıkartırsanız 0
Toplarsanız yine 4
Yan yana yazarsanız 22 eder efendim.

Sınav biter ve patron danışmanlarına sorar:
- Hangisini alayım?
- Valla, beyfendi biz danışmanız hangisini alacağınızı bilemeyiz, biz ancak adayların özelliklerini size sayabiliriz:
Birinci aday ile çok hızlı çalışabilirsiniz. Ama hep tek olasılıkla yaşamak zorunda kalacaksınız, gelişme ve geliştirmeye son derece kapalı.
İkinci aday ile mükemmel sonuçlar alırsınız. Ama hep gecikerek.
Üçüncü aday tüm olasılıklara hakim. Ancak tür insanlarda hep mertebe sorunu yaşanır. Düşünün bir sıfır hatasının nelere mal olacağını. Bir virgülün size neler kaybettireceğini.
Dördüncü aday ise bir afet, bir zeka kumkuması. Mazallah iki seneye kalmaz altınızdan koltuğunuzu bile alıverir.

Patron:
- Peki ben şimdi kimi alacağım?
- Valla, beyfendi biz danışmanız hangisini alacağınızı bilemeyiz, biz ancak adayların özelliklerini size sayabiliriz, karar sizindir efendim.

Patron:
- Tamam tamam, ben üçüncüsünü alıyorum.

Danışmanlar hayretle:
- Peki neden?

Patron:
- Onun göğüsleri daha iri.

denizce.com

<#><#><#><#><#><#><#>



Bir gün bizde de olur mu dersiniz?

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.adders.org/freeware/indexgam.html
Oyunlar, screensawerlar, sanal kartlar ve bir çok eğlencelik malzeme... Bunları bilgisayarınıza indirebildiğiniz gibi, web sayfası üzerinden online olarak da kullanabiliyorsunuz. İyi eğlenceler.

http://www.kattnet.com/arms/
The collection started forming in the early 90's and has grown to well over 200 pieces in total, including edged weaponry, impact weapons, archery equipment, firearms, armor, and other items... Geçmiş dönemlerde kullanılan silah meraklıları için...

http://www.instantvoodoo.com/default.asp?flash=true&
Hani bazı haplar vardır... Mideye veya bağırsaklara zarar vermesin diye suda eriyen versiyonları çıkarılmıştır. Bu da bünyeye daha az zarar versin diye hazırlanmış olan mini voodoo sayfası.

http://winstep.net/
Aslında ağırlık olarak bilgisayarınızın masaüstü düzenlemeleri için kullanabileceğiniz değişik ve orjinal programları size sunan hoş bir kaynak. Mutlaka arşivinizde bulunmalı.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Web Picture Creator v1.30 [951k] W98/2k/XP FREE
http://windows.fileoftheday.com/archives/006638.html
Daha önce önerdiğim bazı programlara bir alternatif. Bilgisayarınızdaki resimlerden, birer küçük örneği ile orjinallerine link taşıyan bir albüm hazırlamaya yarayan program. Yarattığınız sayfaları web üzerinde rahatlıkla kullanabilir, arkadaşlarınıza hava atabilirsiniz. Herkese önerilir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030820.asp
ISSN: 1303-8923
20 Ağustos 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri