KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 364

 13 Ekim 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Aklımı seveyim...


İyi haftalar,

Gene beceremedik. Üçüncü kez toplandık ama yirmili sayıları geçmek gene nasip olmadı. Sizlere neler kaçırdığınızı anlatmakla vakit geçirmek istemiyorum. Hoş bazı arkadaşlarımız dedikodusunu yapmaya başlamış bile. Benim için tek kelime ile muhteşemdi. Birbuçuk yıldır hergece tekbaşıma matbaanın başına geçip zevkle hazırladığım Kahve Molası'nın meyvaları ancak böyle güzel toplanabilirdi. Olgunlaşmış, tadı kıvamı yerinde meyvalar. Bir kısmı birbirini daha önceden tanıyor olsada bir başka ortak paydada buluşmuş 22 güzel insan konuştuk, güldük, çekiştirdik hatta göbekte attık. Ama en güzeli kaynaştık. Dışarıdan bakanlara bunun sanal dünyadan kopup gelen bir birliktelik olduğunu söyleseniz güler geçerlerdi herhalde. Sanki yıllardır birbirini tanıyan, yediği içtiği ayrı gitmeyen bir dostlar toplantısındaydık. Nicelik olarak az ama nitelik olarak harika bir kalabalıktık. Ben mi? Ben o kalabalığın tepesine kümelenmiş pembe bulutların üzerinde oturuyordum. Nasıl oturmam? Sürekli yaptığınız işi takdir eden sizi pohpohlayan her fırsatta sırtınızı sıvazlayan insanlar arasında kalsanız, siz de kendinizi bulutların üzerinde hissetmez misiniz? Yılmadan bu işi sürdürmüğüm için 'Kimbilir neler kazanıyorsun?' diye soran arkadaşlarımın orada olmasını isterdim. Onlara geri kalan 21 dostu gösterip 'işte benim servetim' 'ben onları kazandım' diye bağırırdım herhalde.

Keşke 22 değil de 222 yada 2222 olabilseydik. Belki birgün o da olur. Ama görünen o ki, doğru iş üzerindeyiz. Tedirginlikleri, şüpheleri attığımız sürece de daha bir kalabalık olacağımıza inancım sonsuz. Bir kahveci okurdan not aldım o gece. Hergün ne zaman pes edeceğimi merak ediyor ama hergün gelen Kahve Molası'ndan da epeyce zevk alıyormuş. Siz söyleyin benim pes etmeme imkan var mı? Bu birliktelik olduğu sürece, birde sağlımız elverirse biz Kahve Molası tarikatı bile kurarız. Hatta şeyhimizde hazır. Ben değilim elbette, upuzun fönlü saçları, top sakalıyla eniştemiz, canımız Şeşen'imiz. Dün gece gene harikalar yarattı. Aramızda 10 yaş olmasına rağmen maşallah sadece 3 kere aksırdı, bir kerede kalbi tekledi, hepi topu okadar. Yan masadan aldığı dans tekliflerini söylemeye dilim varmıyor ama söyledim işte. Yani tam şeyh olacak adam bu bizim enişte. Bu toplantıları daha sık yapalım, sizlerde hiç olmazsa birine katılın. O zaman ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız. Laf ebeliği bir yana, bana bu güzel geceyi yaşatan tüm irili ufaklı dostlarıma teşekkür ediyorum. İyiki şu Kahve Molası'nı akıl etmişim. Aklımı seveyim...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 Kahveci Ozan : Ozan Özkaracan


FARKINDALIK

Yaz bitmiyor.. Sonbahar takvimde sadece, sonbahar bir tek üşüten gecede.. Günü makyajla süsleyip mutlu oluyoruz, işimizi seviyoruz, hırslarımıza tutunuyoruz, günü kurtarıyoruz.. Geceyi uyku sayanlara diyecek tek bir lafım yok, ne de olsa onların çarşafla, yorganla kaçtıklarını sandıkları gecede, dışarda birileri soğuktan titrerken, onlar farkında değiller...

Doğanın insanoğlunu uyandırma gayretli, gece yarısı, uyku vakti depremleri de kar etmiyor farkındalığa.. Bir sürüklenmeye yolcu olmuş, nereye diye sormaksızın, son hızla gidiyoruz.. Duraksız egolarımız, açgözlü koltuklarımızla, yoldayız.. Karaktersiz imzalarımız, anlamlarının içi boşaltılmış adlarımızla, nüfus cüzdanlarımıza yazılı mesleklerimizi kimlik belleyen, tek yön yolcularıyız.. Nereye sorusunu belleğimizden silmişiz ya bir kere, çok doğal bilmemeyi emniyet kemeri varsaymamız.. Cüzdanlarımız, banka hesaplarımız, evimiz, arabamız kadar prestijimiz, zenginliğimiz kadar sevilip, fakirliğimiz kadar dışlanıyoruz...

Hiç düşündünüz mü, verilen bir selamın, tutulan bir hatırın neye dair olduğunu..? Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı olmalıdır da, ya kahveyi pişiren ellere hürmetimiz ne kadardır..? Yirmi birinci yüzyılın en büyük sorunu, insanoğlunun madde tutsaklığı olsa gerek.. Ne kadar meraklıyız herşeyi metalaştırmaya.. Sevgilimizin kazağını koklayarak özlem gideriyoruz, mendil sallayarak vedalaşıyor, silahla intikam alıp, sevişerek seviyoruz.. Yüreğimizi, ruhumuzu katmayı unutuyoruz eylemlerimize, söylemlerimize.. Tanrının en büyük sınavı bizi bedenlendirmesi olmalı, ama malesef et doğup, etten ibaret yaşayarak, et gömülüyor bir çoğumuz.. Toprak altı yaşamlardan ders çıkaramıyoruz hala, cüzdansız, banka deftersiz, evsiz, arabasız gömüldüğümüz gerçeğine varamıyoruz.. Neyse ki, solucanları besleyerek, toprağı gübreleyerek diyet borcumuzu ödüyoruz yaşama bir şekilde.. Hep yaşamın bizden alıp götürdüklerinden şikayet ediyoruz, oysa, bir kez olsun, yaşama ne kattığımızı soruyoruz mu kendimize..?

Notadan, fırçadan, kelimeden yana zenginse becerimiz, yaşama renk katıyoruz.. Ne mutlu ki, her rengin bir aşığı var da, sahipsiz değil hiçbir renk tonu.. Bunca rengi yaşama serpiştirenlerin yükümlülüğü olmamalı ama doğru yorum mevzusu.. Gri bir şiir hüzünle, siyah bir beste matem, kahverengi bir tablo ölümle özdeşse, var olana bakış açımızın kısırlığındandır.. Ay ışığı sonatı gölgeli bir yatak odası yalnızlığıysa geceniz, notaya ihanetten başka birşey olamaz dinleyişiniz, buruk bir mum ışığında okuduğunuz Özdemir Asaf dizeleri, şairin değil sizin gözyaşınızdır, Van Gogh sarısını salonunuzun en nadide köşesine asmakla aydınlatamazsınız üzerinde kara bulutlar gezinen karı kocalığınızı...

Maddeden soyutlayabilsek bir an olsun keşke yaşamı.. Çağ bilincinizi bir süreliğine susturarak bakmayı deneyin Claude Monet’in Su Zambakları tablosuna, bir seferliğine belleğinizdeki tüm sesleri susturarak dinlemeyi deneyin Maria Callas’ı, bildiğiniz tüm fizik kurallarını unutarak izlemeyi deneyin Rudolf Nureyev’in dansını, algınızı tüm ideolojilerden kurtararak seyretmeyi deneyin Yurttaş Kane’i, tüm edebiyat bilginizden soyunup okumayı deneyin Shakespear’i.. Ne görüyor, ne duyup, ne hissediyorsanız, o kadarsınız işte.. Hiç düşündünüz mü, ya da hiç bilmek istediniz mi, cüzdanınızdan, mal varlığınızdan öteye ne kadar olduğunuzu..? Bugün bir sorun kendinize, acaba, ne kadarsınız ve yaşama ne kadar katmaktasınız..?

En önemlisi, bir sorun kendinize, geceleri dışarılarda birileri üşüyor, farkında mısınız..?

Ozan Özkaracan

Yukarı

 Rengarenk: Tuba Çiçek


MAZERETİM VAR, ASABİYİM BEN

Bazen sorarlar bana:"sen hiçbir şeye sinirlenmez misin, hiç kimseye öfkelenmez misin?" diye. "Cık... ı- ıh... asla sinirlenmem...! Aldırdım ben sinirlerimi!" Olacak iş mi bu yahu? Elbette, benim de anatomim normal insan anatomisinde. Sinirlerim felan var yani.

Hani Steinbeck'e "Yazı yazmanızın rasyoneli nedir?" diye sorduklarında "Rasyoneli falan yok yazı yazmamın. Bir olay karşısında kızgınlık duyduğum zaman yazıyorum" demiş ya; ben de Steinbeck misali, (benzetmek gibi olmasın ama oldu da hani...) kızgınlıklarımdan, öfkelerimden, muhalif duygularımdan çıkarıyorum yazılarımı aslında.

Mesela, olgun ve yaşlı erkeklerden hoşlanan hemcinslerime duyduğum anlamsız duygular, çıtırlarla ilgili yazıma; asabi ve geçimsiz insanlara duyduğum öfke, "Benim Dengemi Bozmayınız" yazıma; kendini evrenin merkezinde sanan budalalara duyduğum kızgınlık, "Yaşasın Batlamyus Yaktın Bizi Kopernik" yazıma; hırslı ve çok çalışkan insanlara duyduğum muhalif duygular da "Tembelliğe Alkış" yazıma ilham vermiştir.

Bu yazıda bana ilham veren 'zat-ı muhteremler' de, azimle "bugün içimde bir sıkıntı var; ay çok kötü şeyler olacak!" diye zırlayanlar...

Böyle sızlananlara, hep şöyle diyesim gelirdi de diyemezdim. Şimdi diyorum işte: "Sen kendini ne sanıyorsun kuzum? Geleceği görebildiğini iddia eden bir müneccim mi? Altıncı hissi çok kuvvetli bir medyum mu? Yoksa kalbi çok temiz, cinleri olan bir melek mi? Sen de Ali, Veli, Ayşe, Fatma gibi sıradan bir vatandaşsın. Strese dayalı bir anksiyete bozukluğun var o kadar! Kendini gözünde bu kadar büyütme yahu!"

Hayır, bir de bu içten gelen tuhaf sese (nereden geliyorsa o ses bana hiç duyulmaz) inanıp bunalım yapmazlar mı, ahaliyi telaşa vermezler mi? Dinlenip dinlenip döveceksin öylelerini. (Demek ki neymiş: ben de öfkelenince şiddete meyleden cümleler kurabiliyormuşum!)

Bir de şu modelleri vardır bunların: "Ay çok geç kaldı bu adam, mutlaka kötü birşey geldi başına (ama mutlaka yani... %100)." Haydaaaa.. Buyur buradan yak! Baba yaşam bu; 1001 türlü hali var, 1001 tane şey olabilir. Neden o 1001 şeyden sadece en kötüsü gelsin ki başına?

Yani mesela, o geciken vatandaş yolda gelirken, hayatının kadınıyla karşılaşmış olamaz mı? Ya da, bu gecikmez olasıca eğer bir hatunsa, beyaz atlı prensini bulmuş olamaz mı en sonunda? Bu ahval ve şerait altında mest olmuş ve de vaktin nasıl geçtiğini anlayamamış olamaz mı?

Belki de işyerinden çıkarken tuvalete girmiş, şarkı söylerken gazinocular kralı tarafından keşfedilmiştir. Şimdi bir assolist olmak üzere, gazinocular kralının Mercedesinde stüdyoya doğru ilerlemektedir. Ne bileyim ben yahu? Neden en kötüsü düşünülür hep 1001 halin? Bunu demek istiyorum.

Şimdi size "aman iyi şeyler düşünün de, başınıza iyi şeyler gelsin; Polyanna olun" felan demiyorum. Yok böyle bir şey. Sen ne düşünürsen düşün olacak olmuştur zaten; müdahale edemezsin yaşanmışa. Lakin daha ortada bir felaket yokken, sırf yarım saatlik bir rötardan dolayı bunalıma girmenin anlamı nedir?

Yüzme bilmiyorsun... tamam eyvallah! Lakin daha dereyi görmemişsin, boğuldum diye çırpınıyorsun sen. Bunun meali budur. Sen hele bir dereyi gör. Bir iki adım at; bakalım su boyunu geçiyor mu? Eğer ayağın yere değmiyorsa, sonra başla çırpınmaya.. Öyle değil mi?

Tedbirsizlik değil bahsettiğim, yanlış anlamayın. Evhamın balans ayarından bahsediyorum. Vardır ya öyle ortalıkta dolaşan telâşa müdürleri. Hah işte onlardan bahsediyorum. Ortada hiçbir ipucu yokken facia senaryoları yazarlar, sonra da uydurdukları bu mesnetsiz bilim-kurguya inanırlar. Hatta onları ciddiye almayanlarla da kavgaya tutuşurlar. "Ay ne kadar geniş adamsın Nurul-laaaah! Yani pes doğrusu!"

Yahu önce bir felaket habercisi gelsin. Diyeceğini desin. Ondan sonra zaten seni tutan yok. Ayılacak mısın, bayılacak mısın, kahrolacak mısın ne kadar istiyorsan o kadar hırpala kendini... Biz de kahrolacağız hatta; işte sana izci sözü...

Haluk Şahin "Kent hayatının gündelik telaşesi arasında bozulan dengelerimizi düzeltmek için arada bir 'balans ayarı' yapmamız gerekiyor. Kırlarda bir yürüyüş, kentin bilmediğimiz semtlerinde bir gezinti, deniz kenarında dalgaların sesini dinleyerek geçireceğimiz birkaç dakika... Yoksa, bir süre sonra, çizgi romanlarda kafasına bir şey düştüğü için saçmalayan yaratıklara dönüveriyoruz" diyordu bir yazısında. Kent hayatının koşturmacası arasında hepimiz zaman zaman saçmalıyoruz. Ama bir de bu hayata hiç karışmadığı halde, Jerry'nin kafasına avize düşürdüğü Tom gibi saçmalayanlar var.

Örnek mi istiyorsunuz? Gözümün önünde canlanan tipleme, kokoş bir evhanımı. Sabah 10'da kalkıp, türküler çığırarak yüzünü yıkayan; giyinip kuşanıp makyajını tamamlamadan asla kahvaltı yapmayan, kahvaltı sofrasını kaldırmadan komşusu Muallaaaanımı sabah kahvesine çağıran, fal bakıp akşama kadar dedikodu yapan, akşam olunca da evham krizine giren Haticeaaanımgiller... ('giller' diyorum, çünkü bunların bir familya olduğundan şüpheleniyorum ben. Terliksiler gibi, uçan memeliler gibi... İşkilligiller, pireligiller ya da evhamcıllar felan gibi bir familyaları olsa gerek...)

Yaşamındaki en büyük stresi, Zeynep yellozunun yeni aldığı mobilyalar, Sıdıkaaanımın damadının zenginliği, üst kattaki aşüftenin balkondan silkelediği Isparta işi halılar, Hüsniyeaaanımın kocasının beyaz eşyalarını iki yılda bir yenileme durumları, Nazifeaaanımın en son altın gününde giydiği kruvaze merserize kazak, BBG'deki bilmemkimin bilmemkime haddini bildirmesi, Derya Tuna'nın kara bahtı kör talihi, vs. vs. gibi şeyler olan tipler vardır. Kaya Çilingiroğlu'nun Avşar kızına sadakatini, kendi kocasının sadakatinden daha çok önemseyen tiplerdir bunlar...

Elbette tekmili birden evhanımlarını kastetmiyorum ama vardır ya işte böyle tipler. Uykulardan şen uyanıp, bütün gün 'çen çen' yapıp, durup dururken "ay içim sıkılıyor, kötü şeyler olacak" diye bir tekerleme tuttururlar...

Öyle sık tekrarlarlar ki bu tekerlemeyi, yaşanan her felaketin ardından: "Vallahi bütün gün içim sıkılmıştı.. Kötü bir şey olacak demiştim... Ayten hanıma sorun isterseniz.. İçime doğmuş demek ki... " diye medyumluk taslarlar... Yahu sen bunu her gün diyorsun zaten. Üstelik her zaman yanında bir şahidin de var. Eh mutlaka bir gün tutacak yani.

Kimse bana anlatmasın "yok yapı meselesiymiş, yok annelikmiş, yok bilmem neymiş" diye.. Zaten sinirlerim tepemde, tepelerim valla... Hem dermansız bir dert değildir bu durum. Alın size reçetesini de vereyim hatta: Bir tutam soğukkanlılık, bir çay kaşığı mantık, alabildiğince de oksijen. Hepsi bu işte!

Yani beni bile çileden çıkardınız ya, helal olsun size... Hemen de dırdıra başladınız canım. "Şu yazdığım yazı yakışıyor mu sana hiç? Bu ne şiddet, ne celal tubaaaanım?" Hiç kusura bakmayın, mazeretim var...

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


GEZ, GÖZ, ARPACIK -1-

Ulu tanrım biz ölümlüleri can sıkıntısı gibi bir illete düşürmesin. Eh düştük bir kere... Her gün sudan bahanelerle bir sonraki güne ertelediğim yapılacak yığınla iş var. Haftalar birbirini kovalayıp tükenirken beklenen yarın engellemeler yüzünden bir türlü gelemedi. İçimde elimi kıpırdatmak için en ufak bir heves kırıntısı bile yok. Öyle bir üşengeçlik ve tembellik içindeyim ki ne ben anlatabilirim ne de siz anlayabilirsiniz. Bahanelerimi kendime kışlık bir yorgan yaptım. Sıtmalı bir hasta gibi sarılıp sabahları bekliyorum. Benimki tembellik ve can sıkıntısı değil. Miskinliğin felsefi boyutlarını zorluyorum.

Elime kitaplıktan bir sözlük aldım. Rasgele açtığım sayfada şansıma çıkacak kelimeye bağladım umutlarımı. Gözlerimi yumdum, zihnime tılsımlı imgeler koydum. Çıka çıka şansıma AVCI kelimesi çıktı. Çıkan kelimeye bir bakın. Ne uzar ne kısalır. Terbiyem müsait olsa ben böyle şansın anasına söverdim. Olayları küfürle kucaklamak bizim gibi akıllı, oturaklı ve de tumturaklı insanlara yakışmaz. En iyisi AVCI kelimesinin derin manasında büyülenip miskinlikten sıyrılacak bir etkiye kavuşmak.

Avcı: Avlanmayı seven ve kendine iş edinen kimse. Başka hayvanları yakalamakta usta olan hayvan. Çarpışmak için yayılan erlere verilen ad. Avlanmak: Avlanma işine konu olmak. Av avlayarak eğlenmek...

Avcı yada avlanmak gibi beyninizde hiç yuvarlanmamış bir sözcükle mucizelere gidemezsiniz ki. Anlamının derinliği hem sizi yakar hem de beni. Birkaç kez denize olta atmak, balıkları yakalamak bir yana kancaya taktığım yemlerle onları semiz hale getirmek dışında deneyimim bile yok. Bana avcıyı tanımlayın deseniz kendiniz pişman olursunuz. Kitabın yüzünü bile açmamış liseli öğrencinin tahtadaki o bildik hali tam bana uyar. Hani bakışları arkadaşlarından yardım dilenirken, bildiklerini hatırlamaya çalışıyormuş gibi yalancı bir tavırla gözleri tavana gidip gelir... Bütün duaları dersin bitmesi için... Sevimsiz zil sesinin o gün kurtarıcı Mesih gibi duyulması isteğiyle geberirken...

Beni bu kadar sığ birisi sanmayın. Benim de kendime göre bir entelektüel düzeyim var. Verin elime kalemi size olayı şekillerle anlatayım. Yıllardır izlediğim Amerikan patentli çizgi filmin kahramanı avcıdır. Elinde tüfeği, başında kendisinden büyük abartılı bir şapkası var. Ben kırk yaşına geldim o hala peşinde olduğu tavşanı vuramadı. Ben sinirden deli oluyorum ama o hala tavşanın peşinde. Başarısızlık bu kadar büyük bir sabırla taşınır mı? Akıllara ferah feza...

Avcılık dediğin nedir? Gez, göz, arpacık, tetiğin boşluğunu al, ateş. İşte bütün zaferler senin, işte başarının, gururun, övgünün mutluluktan yorgun düşüren hali. Bir eksiğimiz kaldı galiba. Çevremizde hayret edecek, yüzüne şaşkınlık ifadeleri takınacak gereksiz bir kalabalık olmalı. Zafer sarhoşluğunun kimsesiz tadına varılmaz ki. Kalabalığın içinde olduğunuzdan iki kat büyük görünmek için kabarmış hindi edanızla dolaşmalısınız. Yere yaylanarak basmalısınız. “Ben gördüm tek başıma. Bir atışta vurdum. Korkmayın, gelin, yaklaşın... Bakın ne kadar da kocaman dişleri varmış. Bir atışta iki seksen uzattım. Çırpınmaya fırsatı bile olmadı. ”

Avcının çevresinde gökyüzüne uzanan bitkiler, zindan gibi bir orman olmalı sanıyorsunuz. Hani belgesellerde ormandan daha çok daha orman demek için söylenen cangıl gibi. Uçsuz bucaksız bir bozkırda keklik yada bıldırcın avlamak sizde pek av etkisi uyandırmıyor değil mi? Sanki atış talimi gibi görünüyor. Sakın beni ukalalıkla suçlamayın ama, avcılık söz konusu olduğunda iki konuda yanılıyorsunuz. Avcının cinsiyeti size göre mutlaka erkek olmalı. Kadın ve silah ikilisi size pek alışılmış gelmiyor. İkincisi avlanmak için ıssız yerler, ormanlar olması gerektiği. Gelin bu kadar sığ olmayalım . İşin içine cinsiyet ayırımı sokup feminist arkadaşlarıma yumurta ve tavuk ikilemini uzun uzun tartışma fırsatı vermeyelim. Bence avcının cinsel kimliğine bir sınırlama getirmeyelim. Yetişkin ve özgür bireyler olarak dilediğini seçme şansı bulunsun. Cinsel kimliğini dilediği gibi yaşama hakkı da...

Konumuz çok derin, fazla sosyal içerikli... Hepimizin bildiği “aman avcı vurma beni” faslını da kısadan geçeceğim. Avcı palavraları ile süslenmiş güzel öyküleri de şimdilik yormak niyetinde değilim. Meramımı biraz kiraz, biraz yaz... Yazıma başladığım yer ile gitmek istediğim alaka zaten papaz...

Avcı var zengin koca peşinde. Avcı var piyasalarda para peşinde. Avcı var haber peşinde. Avcı var son ayakta altılı peşinde... Avcı bu çeşit çeşit, insan insanın kurdu... Sahiller yazın başlamasıyla kum gibi insan kaynar. Daha karpuz kabuğu denizle buluşmadan akın akın gelirler. Kendi sokaklarını, evlerini, komşularını, akrabalarını geride bırakmak müthiş bir özgürlük. Yıllardır sırtınızda yük olan bütün roller bir kenarda boynu bükük bırakılıp yollara düşülür. Sahillerde kendiniz olursunuz, yada hep olmayı istediğiniz kişi.

Tatilin ve sahillerin insanı baştan çıkaran bir çekiciliği vardır. Akıllı uslu bütün tanıdıklarınız yepyeni kişilikler olup çıkarlar. Bütün kışı kahve köşesinde pinekleyerek geçiren erkekler, işi ile pasta börek tarifleri içinde yaşayan kadınlar gece hayatının, eğlence yerlerinin canavarları olurlar. Bu ani değişim anlaşılır gibi değildir. Domates zamanları insanı kendinden çok uzağa fırlatır.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Misafir Kahveci: Sevgi G.


BİR İNSAN YOĞURMAK

Pencereden odama dolan rüzgarla, gecenin sesini dinliyorum. Tül perde, başımı okşayıp duruyor. Gözlerime, alnıma dolanıyor, gelin duvağı oluyor sanki. Sevgili parmaklarından damıtılmış katışıksız, incitmekten çekinen ürkek dokunuşlar gibi. Çocukluğumun vazgeçilmez oyununu anımsıyor ve gülümsüyorum. Komşu kızıyla hiç kımıldayamayacak hale gelinceye dek tüle dolanır, sonra çözülürdük... Her şey ne kadar kolay, ne kadar zevkliydi. Önümdeki günleri bilmeksizin geçmişe bakıyor ve büyüdün artık diyorum. Arada bir geçen arabaların sesleri ve saatin hiç şaşmayan tik takları sessizliği bölüyor. Herkes uyuyor. Bense hayat öykümü izliyorum gecenin gözlerinde. Yıldızlara dokunmak isteyen bir hayalperestin, çamurunu sıvıyor heykel traşın biri. İnsanı yoğuruyor.

Acılı bir dönemimde tanıştım onunla. Nasıl olacağını kestiremediğimiz dostluğumuz için buluşmuştuk. Bazı konularda bir türlü hemfikir olamıyorduk. Boşa koy dolmuyor, doluya koy almıyordu. Adam deli dolu olduğu kadar, gerçekçiydi. Bense gerçekleri görüp kabulleniyor ancak, biraz dikkat, gayret ve özenle bilinenin dışında, bize özel bir başka gerçeklik oluşturabileceğimizi savunuyordum. Şüphesiz biraz hayalperest ve çoçukça bir tutumdu. Hayat anlayışımla zaman zaman zıtlığa düşerdim bu deli cesaretim yüzünden. O tecrübeli ve avcı meşrepli biriydi. Çabuk anlıyor ve yakalıyordu. İçten içe çok iyi ve açık yürekliydi aynı zamanda. Zayıf ve doğal yanlarımı farketti. Bunları sevdi. Bu sayededir ki bir av olarak görülmedim. Hayatın beni kirletip, çirkinleştirmemiş olduğunu düşünüyordu. Tecrübesiz, öğrenmeye ihtiyacı olan biriydim onun gözünde. Bir defasında sormuştu nasıl olup da böyle kalabildiğimi. Ona kirlenmenin ve tecrübenin ne olduğunu sormuştum. Sorumdaki alt anlamı yakalamıştı. "Senin zannettiğin gibi değil... O beden de değil, beyinde ve yürekte varlığını gösterir." demişti.

Buluştuğumuz günlerden biriydi. Hava biraz soğuktu, arabada oturuyorduk. Denize karşı çaylarımızı yudumlarken ona şöyle dedim. "İlişkimizin seyrini belirleyemedik, iyi bir fikrim var kabul edersen. Önerim, ilişkimizin ana nedeni bile olabilir. Hayat bizi bir noktada birleştirdiyse birbirimizden öğreneceğimiz, edineceğimiz şeyler olmalı. Öğrenmeyi severim. Tecrübenden ve bilginden faydalanmak istiyorum. Öğreticim ol." Hayat tecrübesi ve kültür birikimi ile değerli bir hazineydi. Zararsızdı, her şeyden önce çok sevimliydi. Kişisel özellikleriyle bağdaşan bir güdü ile gelişmeyi isteyen birine hayır diyemedi. Beğenisine uyan yönlerim vardı. Kolları sıvadı ve keşfetmeye başladı benimle ilgili her şeyi. Maden işlercesine sabırlı ve özenliydi. Şüphesiz kendisiyle mücadele ettiği, zorlandığı olmuştu. Yılların şekillendirdiği bir insandı uğraştığı. İyi olduğuna inandığım bazı kalıplarımı yıkmayı istemiyordum. Böyle durumlarda nasıl davranıldığını tam kestiremiyordum. Çocuksu, inatçı bir tutum sergilemekteydim. Duvarların yıkılmadan da aşılabileceklerini acemi örneklerle ispatlamak gayretindeydim. En iyisi her şeyi zamana bırakmaktı.

O madenini, benim bile farketmediğim şekilde sürekli işliyordu. Yanlış vuruşlardan kaçınıyordu. Tabi benim değil, onun yanlış kavramıydı göz önünde tutulan. Madenin özelliğini yitirmemesi, zedelenmemesi, parçalanmaması gerekiyordu. Bana ağır geleceğini bildiği halde gerekli olan hiç bir şeyi boşlamıyordu. Oldukça kararlıydı. Bazı şeyler beklenenden kolay aşıldı. Putlarım emir-komuta sistemiyle devriliyordu. Bazen iyi ve mutlu hissediyor, bazen acı ve mutsuzluk içinde kıvranıyordum. Yalnız bir dönemimdi. Sevgiye ve güvene fazlasıyla ihtiyacım vardı. Kendimi toparlamam gereken bir dönemde öğreniyor ve hayatın gerçek yüzüyle tanışıyor olmak bir kaç kat daha ağır bir yük oluşturuyordu omuzlarımda. Karanlık ve dipsiz kuyularda sabahı tarifsiz sancılarla bekledimi bilirim. İçimdeki dipsiz ve karanlık kuyuyu güneş bile aydınlatamıyordu. Gecenin sabaha, sabahın geceye kavuşma avuntusu ile geçirdim bazı günleri. Sadece saatler geçsin istiyordum. Alehime her dakika öyle uzuyordu ki. Çelişkiler yaşadım kalıplarımı yıkarken. Hayatın güzel olduğunu onunla görüştüğümde hissediyordum. Onu fakir bir çocuğun çikolata getiren adamı, bir mahkumun ziyaretine gelecek olan sevgilisini beklediği gibi bekliyordum.

Beklentilerin yeri yoktu bu paylaşımda. Öğrendiklerim herkesle ilişkimi düzenli ve en az zarar görür şekilde kotaracaktı. Bunların gerekliliğini görüyor fakat hesaplı ve fazla korunmalı olmayı sevmiyordum. Galiba olgunlaşmaya doğru yol alıyordum. Kendimi daha iyi tanımaya başladım. Bu güzel dostumunda baş edemediği huyları vardı. Zamanla o benim için dünyaya açılan bir pencere haline geldi. Epey geniş haliyle insana dair kusur ve güzellikleri, her şeyi gördüm onda. Onun üzerinden dünyayı tanır, anlar oldum. Korkuyor ve seviniyordum. Bir gün, öldürülmem için sadece topuğumdan vurulmam gerekecekti onun söylemiyle. Abartmıyorum inanın. Onu tanıyanlar iyi donanımlı biri olduğunu bilirler. Şanslıyım hem de çok. İyi ki ısrar etmişim öğrenmek konusunda. Özel bir ilişki yakaladığımızı o da itiraf ediyor ve bir hayli şaşırıyor. İlk defa yaşıyormuş bunu ve başarılmaz zannettiği bir ilişki şekliymiş. Bunun nedenlerinden biri olduğum için mutluyum. O da benim sayemde bir öğrenciye, hem de başarılı olabilecek bir öğrenciye sahip oldu. Anlayışlı, katıksız ve bağlamayan bir sevginin sıcaklığını verebildik birbirimize. Biz iyi dostuz. Başarmayı başardık.

Sevgili öğreticim. Biçimlendirmektesin beni hala. Çamurunu yoğurduğun eserinden memnun musun? "Evet gibi" dediğini duyuyorum sanki... Bunu zaman gösterecek. Yakınlık şeklimiz için teşekkür ediyorum. Senin ve bir insanı yoğurmak için emek harcayan herkesin karşısında saygıyla eğiliyorum. Minnettarım... Rüzgar esiyor ve perde saçlarımı yalayıp geçiyor.. Kendimi izlerken bazen gülümsüyor, bazen hayrete düşüyorum. Yaşarken hiç bitmeyecekmiş gibi gelenler, şimdi içine güzelliklerin ve derin nefeslerin yerleştiği birer anı oldular. Ve ben ilk halimden epey farklıydım. Bazı kaygılar ve alışılagelmiş sonuçlar hayatı bizler için daha korumalı ve kolay hale getiriyor çoğu yerde evet. Fakat hayal ettiğim şeyin normal olmadığını, ve gerçekleşmeyeceğini kabul edip, öngörülen sonuca isteğimi feda etseydim, çaba göstermeseydim, şu anki tecrübeme ve dostluğuma sahip olamayacaktım. Onun farklı ve çılgın bir insan olması benim için bir avantajdı. Öğreticim olmasını biraz da bundan güç olarak önermiştim. İnsan gerektiğinde risk almayınca kendini gerçekleştiremiyor. Yorgun olmamayı dileyen savaşçı bir kadın, yoluna devam edecek herkes gibi, kim bilir nereye kadar ve ne şekilde. Emin olduğum şu ki, bendeki güzel tarafların korunduğu bu öğretide; sağlamlaşmış, genişlemiş ve zengişleşmiştim. Eski Sevgi'yi öldürmeden, yeni Sevgi'yi yaşatmak kelimelerdeki kadar kolay mıydı her ikimiz için? Bir insanın yoğruluşunu izlemekten yorgun düşen gecenin gözleri, kendini mutlu ve gülümser bir halde, yumuşak ve mis kokulu yastığına bırakıp uykuya daldı.

Sevgi G.
sevgig@kahveciyiz.biz

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?

Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir

KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Bu hafta hislerinizde bariz kıpırdaşmalar gözükmekte. Sevgilinizin bunda büyük payı olsada. Aile içinde sürtüşmelere dikkat yinede. Toleranslı olsak ne dersiniz koçlar.

İş hayatınızda programınız hayli yüklü bu hafta. Meydan muhabereleri muhtemel. Sonunda siz kazanacaksınız. Tam sözleşmeler ve kontratlar imzalamanın sırası perşembe günü.

Dolunay giderayak stresi iyicene katmerlemiş.Güle güle gitsin sizde şöyle bir gerinin.

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Boğalar haftalardır aşk bahçelerinde fink atıyorsunuz, bu ne bitmez tükenmez iştah böyle.. Balıklara söylüyordum aşklara dikkat diye çarkıfelek meğersem sizin evlere gelmiş. Seksi cazibeniz muhteşem oluncada dahada size ne söylim, bizlerede imrenmek kalıyor herhalde.

İş hayatınıza yırtıcı enerjilerinizi aksettirin her istediğinizi elde edeceksiniz. Ayın sonuna kadar şanslar kesin peşinizi bırakmayacak, yapıştılar mübarekler. Siz isteyin yeterki..

Eh formunuzdan bahsetmeye hacet kalmadı artık. Kimseler tutamaz oldu sizi iyimi..

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
İyisiniz iyisiniz ! Çevreniz etrafınızda fırıldaklaşınca keyfinize diyecek yok.Biraz daha oynaşın. Aralık'ta aşkta seçimler sizi bekliyor.Hazırmısınız kış temizliklerine. Göreceğiz.

Ani ve dengesiz kararlardan uzak durun bu hafta. Bunun dışında güzel başarıların sizi beklediği günlerdesiniz, özellikle çarşamba günü sizin gününüz.

Monotonluğu hayatta sevmezsiniz tamam. Siz yinede sağa sola serpilmeyin. Günleri 36 saate çıkaracak formül henüz yok ortalıklarda, o halde gerçekçilikle parselleyin yaşamı.

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Misafiriniz Venüs bu hafta gönülleri öyle bir hafifletecek sizleri öylesine sevgi okyanuslarında yüzdürecek ki sormayın gitsin. Yeterki siz ecik bücük detaylarla heba etmeyin bu hediyeleri.

Ev almayı düşünüyorsanız kredi görüşmelerine hemen başlayın bu hafta. Yan gelirlerinizde beklenmedik artışlar olabilir. İhtiras dolu bir hafta sizi bekliyor yengeçler.

Böylesine hızlı bir hafta olunca zihni yorgunlukların artmasınıda normal karşılamak gerekir.Dinlenin siz yinede, mümkünse tabi..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Of anam, haftaya bak sankim birisini gözlerinizle katledeceksiniz !İçiniz fırtınaları oynuyor, siz kontrollu olmaya çalışsanızda ortalık her an arenaya dönebilir. Dökün içinizi yahu, boşalın artık. Top sevgilinizde anladık ama değermi böylesine kızgındemir olmaya. Haydi azıcık daha sabır.

Hafta başında parazitlere dahada şüpheli durun! Art niyetler sahnede.Bütçenizi çar çur etmeyin aman dikkat. Uyumlu olmazsanız uçurumlara az kaldı, benden söylemesi.

Gidip gidip geliyorsunuz. İçiniz sanki göçtü. Haydi silkeleyin şu ruhu arslanlar, silkelenmeden.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Sene sonuna kadar yeni aşklar gönüllerinizi fethedecek. Evet deyin sevgilere, doyasıya yaşayın onları. Geçmişte kalan çekişmeleride unutun evli başaklar. Duygularınız müthiş bu hafta.

Bir yandan kavgalar hemen akabinde Jüpiter'den şanslar bu hafta böylesine çekişmeli ama çokta zevkli. Emellerinize kavuşmak size bağlı artık. İstiyormusunuz., öyleyse yolunuz açık, haydi...

Salı gününe dikkat hayli stresli olabilir. Zihin dinlendirici ne yapalım, ha ressam olalım, ruhu okşar.

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Terazinin bir ucunda hep düşünenler.. Sevgilileri, aşkları, yaşamları... Diğer ucunda ise haz alanlar.. Sevgililerinden, aşklarından, yaşamlarından.. Ortasındada yeni ama posesif aşıklar.
Terazinin neresindesiniz siz acaba ? Yer değiştirme hakkınız var. Niyetiniz ama, varmı...

İş hayatınızda aynen aşklar misali bu hafta. Gidenleriniz, gitmeyi hayallenenleriniz, ortada kalıpta ya sabır çekenleriniz.. Tam cümbüş oldu terazilerin ayarı. Hassas dengelere hassasiyetle yaklaşın.

Formunuz ise şöle böle ama kabahat kesinlikle şu dolunayda. Gitsin biran evvel, gelsin gülücükler.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Önünüzde sakin ve saadet dolu anlar ve günler sizleri bekliyor. Hatta yolculuklar bile bahis konusu olabilir.Ev bark sahibi olmayı düşünüyorsanız haydi bakalım projeler ayaklansın.

Mesleki uğraşlarınızda sakın 6.cı hissinizi ihmal etmeyin. Parlak bir döneme hazırlanın. İş projelerinizde kendinizle iftihar edebilecek başarılar yolda. Karşılayın onları.

Formunuz iyi, çok çok iyi hemde. Dolunay size niye dokunmadan gidiyo. Torpillimisiniz yıldızlardan...

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Gündüzleri kavga ve çekişmelere devam edin, alıştınız nasıl olsa. Geceleride karakucak güreşlerle gündüzün intikamını alın. Sabahlarıda oh dünya ne güzelmiş diyerek uyanır sevdiğinizi ve sevildiğinizi anlarsınız. Zamane aşkları işte ne bilim, falcıyım ben yahu psigolok değilimki...

İstesenizde, keyfi-şahaneniz istemesede bu hafta hareket haftası. Bi daha söylim, şansınızın bolca olduğu bir dönemdesiniz.. Gerçekçi olun, hafta arası ilişkiler çok enteresan ve pozitif.

Formunuz fena sayılmaz. Seyrüsefası normallerde. Siz yinede aşırı yüklenmeler yapmayın oldumu.

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Gönüller bir hoş. Kalplerde çarpıntılar başlamış. Aşklarda yenilik var ondan... Hele bu kış aylarına girerken ısınmaktasınız bile. Kim bu deli dolu aşık böyle aklınızı çelen ? Siz bilirsiniz. Yaşayın.

Salı günü özellikle her şeyi soğukkanlılıkla karşılayın. Mesleki çekişmelere girişmeyin, işinize konsantre olun.Güzel imkanlar var bu hafta sizlere. Gerisine kulak asmayın. Oldumu oğlaklar.

Dolunay sizi epey hırpalamış olsada yıldızlardan antidotu geldi. Şansınız açık bu hafta dostlarım.

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Ya geçen hafta ne güzeldi ne olduda rüzgarların yönü değişti ? Ben size söylim fazla fazla kaptırdınız kendinizi sevgi rüzgarlarına ve ailenizde zamanlarınızı oburlaşarak yeyince aşklarınız isyan sınırlarına geldiler.. Büyüleyici aşklara devam ama kimseleri köşelerde unutmadan...

Cüzdanlarınıza bu pazartesinden hemen birer yengeç koyun ! Eliniz gittikçe cüzdana canınız of anam desin ! Anladınız demi.. Anlamadınızmı? O zaman bankacınız anlatır size geç kalmadan... Bunun dışında süper mega başarılar inanın sizinle bu hafta. Geleceğe dönük ve gurur verici..

Formunuz ise bomba gibi. Hani şu kronik endişelerde olmasa yıldızları bilem sırtlarsınız şu sıralar.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Herşey yolunda balıklar içiniz kaynasada. Sizin içlerinizin kaynamadığı görülmüşmüdür sankim! Megalo balıklarım benim, bu haftada etrafınız hayranlarınızdan geçilmiyor. Sizlere büyük kısmetler geliyor. Hele aşkları bekleyenlere kısmetin allahı yolda.. Cuma günü kapıyı açın..

Ay sonuna kadar projelerin sonuçlandırılması şart.Uzun vadeli gelişmelerde keskin dönemeçler sizleri bekliyor. Parasal konularda o meşhur becerikliklerinizi kullanmanız gerekecek. Perşembe geliyor salına salına. Sizi mutlu etmek için canım...Çok ama çok hızlı bir hafta geçireceksiniz. Benden söylemesi balıklar.

Formunuzmu ? Size bişi olmaz kaynasanızda, kızartılsanızda, balıksınız ya. Aheste aheste süzülmelere devam edin. Hafta sonu güzel geçecek. Yetmedimi bu kadar mutluluktan sonra...

Sıkıcı başlayan ama güzel sonuçlanacak bu haftada tüm mutlulukların sizlerle olmasını can-ı gönülden diliyorum. İlişkilerde hassasiyetlere özellikle dikkat edelim. Hoşçakalın.

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_180.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Isparta sokaklarından bir silüet. Fotoğraf: Hülya Galitekin

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.518 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


TEKERRÜR

On kez , yirmi kez, bilmem kaç kez
Tekrarını izledim.İzlemek utandırdı
Utanırken ağladım.
Sana utandım, kendime acıdım
Garip bir renk çıktı ortaya
Gözümü kapattım.

Geriye sarıp sarıp izledim.
Geçmiş değildi gördüklerim
Geçmiş olsa geçerdi çünkü
Acısı.

Bir düşüşün antolojisi
Hayatım.
" hayatım benim" sizliğin
antolojisi, morfolojisi, yokolası bilimcisi…

Anlıyormusun şimdi beni.
Hayır sus! Duyamıyorum.
Gerçek değilsin çünkü sen
Biraz eksik biraz hatalı bir işlemdin
Asla çözemezdin problemimi.

Oysa şimdi,
Demirden yükleri kaldıramama
Felsefesi edindim kendime
Sokratesle aramız bozuk senin gibi.

Söylesene biliyormusun?
Gözümdeki bulutun rengini?
Bir damla taşımıyor bana ait.
Hepsi sen
Hepsi sensin gözlerimden geçen.

Ve bildiğin gibi
Basit bir şiir bu
Yokluğa,
Yokluğun tekrarına
Varolma rüzgarını savuramayıp da üfleyebilirmiyim ki
diyen
Bir kişioğlunu bağışladığı doküman bu
Şans eseri.

Betül Yegül

<#><#><#><#><#><#><#>

...

Gittim,oturdum uçurumun kenarına
uzattım boşluğa doğru ayaklarımı
rüzgarla beraber dinledim sessizliği
rüzgarla beraber dinledim kendimi

gökyüzüne baktım özgür kuşları izledim
sonra düşündüm bende uçabilirmiyim özgürce
özgürce,kuşlar gibi güzel yerlere
bıraktım bende rüzgara kendimi

Murat Karataş

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Harika yaaa!..

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.tlb.org/scooter.html
Şu meşhur ginger'ı adamlar 2000 dolara halletmiş. Gerekli tüm bilgilere bu adresten ulaşmak mümkün. Belki beğenir evde yapmaya kalkarsınız. Ne de güzel olur...

http://www.anket-online.com/raporlar/26.htm
Türkiye ve Türk insanı hakkında yapılmış olan araştırmaların sonuçlarını alabileceğiniz sağlam bir piyasa araştırma raporu. Ayrıca raporlar index sayfasına giderek diğer araştırmalar hakkında da raporları bulabilirsiniz.

http://www.ichhabkeininternet.de/flash/filme/smoke.swf
Sigara hakkında geçmiş dönemlere dair yapılmış şirin bir flash animasyon. Lütfen sigara içenleri dışlamayın. Onları sevelim ve koruyalım; çünkü bu hayatta görebileceklere pek fazla bir şey kalmadı.

http://www.siriusufo.org/index_t.asp
Gerçekten varmı? Yoksa hepsi birer uydurmamı bilinmez ama; dünya dışı varlıklarla ilgili hikayeler her geçen gün artmaya devam ediyor. Sirius Ufo Uzay Bilimleri araştırma merkezi derneği, yönetim kurulu başkanı Haktan Akdoğan bey'e saygılarımla.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


xCap2 Caption Changer v2.120 [33k] W98/2k/XP FREE
http://methodik.pixelarmy.org/projects.shtml#xcap
Tarayıcı penceresinin üst tarafında yazan "Microsoft Internet Explorer" yazısını istediğiniz gibi değiştirip yerini düzenlemek ister misniz? Buyrun size minicik bir programcık. Çalıştırın, gerekli yerleri değiştirin ve olsun size 'Kahve Molası İnternet Tarayıcısı' :-))

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031013.asp
ISSN: 1303-8923
13 Ekim 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri