KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 369

 20 Ekim 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Teknik sorunlar...


İyi haftalar,

Haftaya başlarken biraz sohbet edelim istiyorum. Tek taraflı olacak ama olsun dileyen gün içinde yorumlar aracılığıyla sohbete katılabilir. Konumuz biraz teknik olsa da birçoğunuzu ilgilendireceğini umuyorum. Biliyorsunuz Kahve Molası (KM) hergün size ulaşmak için epeyce yol katediyor. Memleketimizde bir benzerimiz olmadığı için yaşadığımız sorunlarda bize has oluyor. KM size ulaşmak için sunucularımızdan ayrıldıktan sonra adreslerinizin bağlı olduğu alan adlarına doğru yola çıkıyor ve posta kutularınızın bulunduğu sunuculara ulaşıyor. İlk sorun bazı lokal posta sunucularının gece saatlerinde kapalı olması nedeniyle yaşanıyor. 'Sunucu bulunamıyor' mesajını alan KM geri dönüyor yada hiç yola çıkamadan olduğu yerde çakılıyor. Hadi sunucuyu buldu ve posta kutunuza girmek için sıraya girdi diyelim. O zamanda karşımıza bazı güvenlik duvarlarının yarattığı filtre devreleri çıkıyor. SPAM'den korunmak için kullanılan bazı filtreler bizim KM'nı SPAM yada virüs katagorisine sokup reddediyor. Buyrun size ikinci sorun. Oysa KM çıktığı adres ve yeri belli olan,bulk olarak değil tek tek isim ve adrese yollanılan normal bir eposta. Tek kusuru hergün başlığında 'KAHVE MOLASI' yazması. Bunu düzeltmenin yolu bu filtreleme programlarında adımızı beyaz listeye kaydetmekten geçiyor. Bunu yapacak yada yaptıracak olanlarda sizlersiniz. Bu konuyu neden açtım anlamışsınızdır. Son zamanlarda KM yi alamadıkları için bana sitem eden pekçok mesaj alıyorum. Anlatmaya çalıştığım gibi bunun benimle yada sunucumuzla bir ilgisi yok. SMTP olarak kullandığımız sunucumuzda pirupak bir sunucu, yani 'Open Relay' olmadığından hiçbir 'BlackList'e kayıtlı değil. Ne yazıkki hergün düzenli olarak arzunuza binaen yollanan bir epostaya alışık olmayan memleketimin posta sunucuları kurunun yanında yaşı da yakmaya pek hevesli. Umarım birgün internetin bu tipte uygulamalar için kullanılabileceğini idrak ederler. Tek umudum bu.

Hotmail, yahoo gibi yabancı posta servislerinde yaşanan sorun ise biraz daha farklı. Bu servislere yoğun trafik yüzünden ulaşım zorluğu çekilebiliyor. Yada yollandığı halde son alındı mesajı alınamadan 'Timeout' nedeniyle hat kapandığı için alınmadı sayılarak tekrar tekrar gönderilebiliyor. Bundan muzdarip kahveci dostların sitemlerine hak vermemek elde değil. Ancak açıklamaya çalıştığım gibi ben masumum... Bunlara birde çabucak dolan 4 MB lık posta kutularını eklersek epeyce KM nin yerine ulaşamaması kaçınılmaz oluyor. 2 ayrı ISP üzerinden tamamlamaya çalıştığım postalama işleminden yeterli performansı alabilmenin yolu sadece bu iş için planlanmış geniş 'bandwith'li bir sunucudan geçiyor. İnşallah birgün bu konuda yatırım yapabilecek duruma gelirim ve haklı sitemlerinize bir son verebilirim. İğneyle kuyu kazmakta olsa sizlere hergün ulaşabilmenin zevki herşeye değer inanın.

Sevinerek söylüyorum ki, yazı yollayan dostların sayısı her geçen gün artıyor. Sağolun varolun. Kapasite kısıtlamaları nedeniyle hergün yayınlayabildiğim 4-5 yazılık hızla kimi zaman bazı yazılara yer vermekte gecikiyorum farkındayım. Ancak lütfen bunda bir artniyet aramayın. Tek sorun istihap haddimiz. Hepinize tek tek ulaşmaya çalışıyorum, ancak bazen unuttuklarım olabiliyor. Kusura bakmayın olur mu? Hem kusura bakmayın hem de yazılarınızı yollamaya tüm hızınızla devam edin. Birde pekçoğunuz 'Misafir Kahveci' olmaktan nasıl kurtulacağınızı soruyorsunuz. Cevap basit aslında, köşeye ad bulduğunuzda kurtuluyorsunuz. Yazılarınızı yollarken bir de köşe adı yollarsanız hemen köşe sahibi olabilirsiniz, yani bu kadar basit. Bana bırakırsanız uzun süre misafir olmayı kabul etmiş oluyorsunuz hatırlatırım. Neyse lafı uzatmadan sizleri bugünkü sayımızla başbaşa bırakayım ve aranızdan çekileyim. Ödüllü yazarımız sevgili Mehmet Emin'nin bundan önceki 'İtalyan usulu boşanma' isimli hikayesinin devamı niteliğinde olan güzel yazısını okumanızı öneririm. Biraz uzun olmasına rağmen kesmeye gönlüm razı olmadı. İnşallah bir dahaki sefere ödüllü hikayesini de okuma olanağı buluruz. Ardından Sevgili Seyfullah ve Belgin'i okuduktan sonra sevgili Nurettin'den haftalık falınızı sakınola kaçırmayın. Hepinize mutlu ve huzurlu bir hafta diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

Mehmet Emin Arı

 Aklımda Gezintiler : Mehmet Emin Arı


   Öykü güzel olsun diye...

Evimin kendi sakinliği içinde bir akşam vaktiydi. İşten gelmiştim, yemeğimi yemiş ve en önemlisi de iki günlük bulaşığımı yıkamıştım. Çay ocağın üstünde sakin bir şekilde demleniyordu ve ev sıcaktı. Mutfaktan tomurcuk kokusu yayılıyordu. İnsan hayattan başka ne isteyebilir ki?

Kanepeye uzanıp, elimde uzaktan kumanda televizyona bakmaya başladım. Mutsuz Ally McBeal yine bir adamdan hoşlanmıştı. Bunu hep yapıyor bu hatun, yine de sıkıcı. Acaba Discovery kanalında güzel bir şey var mı? Uzayla ilgili bir belgesel çayın yanına iyi gider değil mi? Hızla kanalı değiştirdim. Kanepeye iyice yerleştim, ayaklarımı iyice uzattım ve televizyon izleme pozisyonu aldım. Nedense göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Biraz uykum gelmişti. Çay oluncaya kadar şöyle azıcık kestirsem ne güzel olur..

Tam dalmak üzereyken birden kapı çalındı. Akşamın bu vaktinde kim ola ki? Kapıcı Müslüm servisi çoktan yaptı, komşum Şemsettin bey telefon etmeden ziyarete gelmez. Telefon etmeden çat kapı gelecek arkadaş da yok. Kim ki bu saatte? Merak içinde kapıyı açtım.

Karşımda yaşlıca bir kadın vardı. Aslında kırk yaşlarındaydı, çok hastaydı bundan belki yaşlı görünüyordu. Üstünde berbat pembe bir sabahlık ve eşofmanlar vardı. Üstüne sinmiş hasta kokusunu rahatlıkla alabiliyordum. Yeni bir komşu mu? Apartmana da kimse taşınmadı ki bu aralar. Ne istiyordu?

"Buyurun" dedim merakla.

Ayakta zorlukla duran kadın "Mehmet Emin Arı siz misiniz?" dedi.

Şaşkınlıkla, "evet benim buyurun, siz kimsiniz?" dedim.

Kadın biraz sallandı, ayakta zor duruyordu. "İçeri gelebilir miyim?" dedi.

"Tabi buyurun" dedim, kenara çekildim.

Kadın zorlukla yürüyerek içeri geçti, ayağındaki terlikleri çıkarmadan oturdu. Demek evin pis olduğunu herkes biliyor. Karşısına geçip oturdum. Şaşkınlıkla bu davetsiz misafirime bakmaya başladım. Kimdi bu kadın? Beni nereden tanıyordu?

"İyi misiniz?" dedim.

Başını evet anlamında hafifçe salladı. Bir süre karşılıklı sustuk. İyice meraklanmıştım.

"Siz kimsiniz, beni nereden tanıyorsunuz?"

Kadın önce derin bir nefes aldı ve hırıltıyla geri verdi. Gözlerini kapadı ve sonra tekrar açtı.

"Su rica edebilir miyim?" dedi.

"Tabi" dedim ve hemen koşturarak mutfaktan su getirdim, kadına uzattım. Allahtan temiz bardak vardı.

Bardağı iki eliyle tuttu ve zorlanarak yudum, yudum içti. Onu daha önce hiç görmemiştim. Bundan emindim. İsim konusunda kötü olan hafızam yüzler konusunda yanılmazdı. Kendimi o kadar zorlamama rağmen kim olduğuna dair aklıma en ufak bir fikir gelmiyordu. Suyu bitirdi ve bardağı bana uzattı.

"iyi misiniz?" dedim tekrar kaygıyla.

"evet, şimdi daha iyiyim" dedi. Bardağı elinden aldım, sehpaya koydum. Meçhul misafirim dikkatle odaya bakmaya başladı. Uzun zamandır merak ediyor gibiydi sanki. O odaya bakarken ben de ona bakıyordum. Birden gözü bilgisayara takıldı.

"Bütün öykülerinizi bunda mı yazıyorsunuz?" dedi çocuksu bir merakla.

"Evet, hepsini burada yazıyorum" dedim.

"Kalem kağıt kullanmaz mısınız?"

"Nadiren, pek tarzım değil. Neden soruyorsunuz bunları?"

Kadın sorumla ilgilenmeden çamaşır ipinde tahta mandalla asılı duran kağıtlara baktı.

"Yeni öyküler sanırım" dedi gülümseyerek. Anlaşılan ipte asılı duran kağıt fikri onun da hoşuna gitmişti.

"Evet" dedim gülümseyerek. Aklım tekrar aynı soruya döndü, "kimdi bu kadın? Yazılarımı niye merak ediyordu? Hasta yatağından benimle tanışmak için gelen fanatik bir okur mu?"

"Beni de bu oda da mı yazdınız? Diğerleri gibi benim öykümü de ipe astınız mı?"

"Anlayamadım?" dedim şaşkınlıkla.

Kadın sorusunu sakince tekrarladı. Bu sefer hesap sorar gibi yüzüme bakıyordu.

"Beni de bu odada ve bu dağınık masanın üstünde duran bilgisayarda mı yazdınız?"

"Sizinle ilgili bir şey yazdığımı hatırlamıyorum" dedim.

Kadın öksürmeye başladı. Sanki ciğerleri sökülüyor gibiydi. Telaşlandım ama hemen kendine geldi.

"Emin bey, ben sizin "İtalyan Usulü boşanma" adlı öykünüzdeki ölen kadınım. Kocam sekreteri ile olmak ve mirasıma konmak için beni öldürmek istiyordu. Hatırladınız mı?"

Yüzümde aptalca bir gülümseme yayıldı. Bu kötü bir şaka olmalıydı. Okurların öyküleri ciddiye aldığını ve hatta onları gerçek sandıklarını biliyordum ama kahramanların yerlerine geçmek isteyeceklerini daha önce hiç düşünmemiştim.

"Öyküyü tabi ki hatırlıyorum. Ben yazdım. Ama o sadece bir öykü, benim hayal ettiğim, kurguladığım ve sonra yazdığım. Oysa siz gerçek bir insansınız, o kadına benziyor olabilirsiniz ama o kadın değilsiniz? Herhalde kendinizi onun yerine koydunuz. Onunla ortak noktalarınız mı var?" dedim alaycı bir ifadeyle.

Kadın yüzünü buruşturarak bir süre bana baktı. Anlayışsızlığım onu hayal kırıklığına uğratmış gibiydi. Sonra bakışlarını tavana çevirdi. Söyleyeceklerini aklından geçiriyordu sanırım. Derin bir nefes aldı.

"Bakın Emin bey, bütün yazarlar yarattıkları kahramanların sadece kafalarında olduklarını sanırlar" dedi ders verir bir tavırla.

Çok basit bir gerçeği tekrarladığımı göstermek için ellerimi iki yana açarak, "Başka türlü nasıl olabilir ki? Karamozof kardeşler nüfusa kayıtlı değil, biliyorsunuz" dedim.

Hiç oralı olmadı. "Hayır, hayal ettiğiniz, düşündüğünüz, kurguladığınız ve yazdığınız her şey başka bir evrende gerçek oluyor. Bütün diğer kahramanlar gibi ben de o evrende yaşıyorum. Siz düşününce biz oluyoruz"

Başka bir evrenin Tanrısı olduğum fikri ilk başta hoşuma gitti. Gülümsedim. Yine de tüm faturalarını her zaman gecikmeli ödeyen biri olarak bu benim için fazlasıyla büyük bir sorumluluktu. Hem Tanrı olamayacak kadar da tembelim.

Esrarlı misafirim kendinden o kadar emin görünüyordu. Hiç kıpırdamadan bana bakıyordu. Tamam, tabi ki ya, şimdi buldum! Bu bir rüya, evet bir rüya. Tıpkı filmlerde olduğu gibi. Gözlerim kapandı ve uykuya daldım. Şimdi bir rüya görüyorum. Yazdığım öykülerdeki kahramanlardan biri gerçeğe dönüşüyor. Birazdan uyanacağım ve her şeyi gülümseyerek hatırlayacağım.

"Bunun bir rüya olduğunu düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz" dedi kadın. Sonra tekrar öksürdü.

"Aklımdan geçenleri nereden biliyorsunuz?" dedim şaşkınlıkla.

"Bilmeme ya da okumama gerek yok, ben zaten sizin aklınızdan geçen bir şeyim" dedi yine kendinden emin bir tavırla.

"Peki nasıl gerçeğe dönüştünüz? O hayali evrenden bu odaya nasıl geldiniz? Sakın yürüyerek geldim demeyin"

Kadın yarım bir şekilde gülümsedi. Üşüyormuş gibi sabahlığına sıkıca sarıldı ve tekrar tavana baktı.

"Nasıl geldiğimi boş verin. Bunu size açıklayamam. Açıkcası ben de bilmiyorum. Sizden bir şey istemek için geldim."

"Ne istiyorsunuz?"

"Lütfen o öyküyü tekrar yazın, bana sağlığımı ve kocamı geri verin. Beni öldürmeyin bu sefer. Yaşayayım ve mutlu olayım" dedi yalvarır bir ifadeyle.

"Ama öykü çoktan yazıldı ve Internet'te yayınlandı. Hem yeniden yazsam bile ne değişecek ki?" dedim.

"Benim için her şey değişir Emin bey, siz yazarsanız diğer evren tekrar yeni bir biçim alır. Kocamı affedebilirim, beni öldürmek istemesine rağmen". Sesi yükselmişti.

Şaşkınlıkla bakakaldım. Yazdığım öyküleri fazlasıyla ciddiye alıp, "bu öykü gerçek mi?" diyen garip okurlara alışmıştım ama kendi yarattığım öykü kahramanlarının canlanıp benden bir şeyler yapmamı istemeleri biraz fazla olmuyor muydu? Bu bir rüya, kesinlikle bir rüya. Kahramanlar canlanmazlar. Onlar hayali kişilikler. Sadece benim kafamın içinde onlar. Yazarlığı bıraksam mı? En iyisi mandıra işine girmek. Okurlardan ve öyküleri tekrar yazmamı isteyen kahramanlardan uzakta bir yerlerde, şöyle yeşillikler içinde. Evet, mandıra işi. Aklıma gelen bu fikir beni gülümsetmişti.

"Beni neden öldürdünüz Emin bey?" diye sordu birden. Sanki onu cami avlusuna bırakmış kötü bir baba gibi baktı bana.

"Öykü güzel olsun diye" dedim sıkıntıyla.

Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. "Ah evet, tabi tek derdiniz bu, öykünün güzel olması ve sonunda okurlardan alkış almak değil mi? Kahramanların acıları ya da çektikleri hiç umurunuzda değil. Öykü güzel olsun diye her şeyi yaparsınız değil mi Emin bey?"

"Tabi ki, bundan daha doğal ne olabilir ki? sonuçta ben bir yazarım amacım da güzel şeyler yazmak. Kahramanlar gerçek değil, hepsi hayal ürünü. Acıları da mutlulukları da gerçek değil. Sanki acımasız bir Tanrıymışım gibi bana nasıl hesap soruyorsunuz anlayamadım" dedim sakin bir sesle. Şimdi de hesap soruyor, bu kadarı da fazla ama. ..

"Bizler sizin hayalinizin birer ürünüyüz, doğru ama gerçeğiz, başka bir boyutta, başka bir zamanda" dedi. Sonra birden bağırdı, "hala niye anlamıyorsunuz? Yazdığınız her şey gerçek!".

Sonra yeni bir öksürük krizine girdi. Elindeki bardağı bana uzattı. Mutfaktan su getirmek için fırladım. Alelacele musluktan su doldurup odaya geri döndüm. Sinirlerim gerilmişti.

Kadın yoktu. Elimde su bardağı şaşkınlıkla ayakta dikiliyordum. Nereye gitmişti? Buharlaşmış olamazdı herhalde. Olabilirdi de, sonuçta her şey benim gördüğüm bir rüyaydı.

"Gitti, boşuna aramayın" dedi bir erkek sesi arkamdan.

Hızla geri döndüm. Elinde ufak bir puro olan adam şüpheyle bana bakıyordu.

"Siz de kimsiniz?" dedim.

"Onun kocasıyım. Öykünüzün baş kahramanı. Hani ölme ihtimali yüzde beş olan adam"

"Bir sen eksiktin" diye geçirdim içimden.

"Böyle söylemeyin. Ben olmasam öykü olmazdı. Ayrıca size teşekkür ederim."

"Ne için?" dedim.

"Tabi ki yüzde beş ölme ihtimali için. Öyküyü okuyan herkes ilahi adalet gereği öldüğümü sandılar, oysa siz öykünün sonunda buna dair kesin hiçbir şey demediniz. Sonuçta diğer evrende, şu anda güzel ve seksi sekreterimle gayet mutluyum. İsteseydiniz beni öldürebilirdiniz. Öyküye sadece ufak bir cümle ekleyerek."

"Öldüğünüzü söylemedim ama ölmediğinizi de söylemedim. Öykünün sonu açıktı" dedim. Bu adamdan hoşlanmamıştım, çok hesapçı ve sinsiydi.

"Hadi Emin bey, hesapçı ve sinsi olmamı siz istediniz. Hem beni bu karakterle yaratıyorsunuz hem de yargılamaya kalkıyorsunuz. Haksızlık bu ama"

Haksızlık konusunda haklıydı. Sonuçta onu ben yaratmıştım. Sakinleşmeliyim, sakinleşmeliyim...

"Sakinleşmenize sevindim. Neyse sizden bir şey rica edeceğim" dedi ve elindeki ufak purosunu kül tablasında söndürdü.

Kullarının isteklerine karşı anlayışlı bir amatör tanrı olarak sıkıntıyla sordum.

"Ne istiyorsunuz?"

"Aslında bir şey istemiyorum. Öyküyü olduğu gibi bırakmanızı istiyorum. Tek bir bile cümlesini değiştirmeyin. Bu haliyle ben diğer tarafta oldukça mutluyum. Sekreteri gerçekten güzel yaratmışsınız, böyle harika bir dişi olamaz, hele o vücudu..." dedi gözlerini kısarak.

"Peki karınız?" dedim ondan hesap sorar gibi.

"Öyküdeki gibi ölsün her seferinde. Üç kişi mutsuz olacağına iki kişi mutlu olsun" dedi soğukkanlılıkla.

Bu adamı öyküde öldürmeliydim diye içimden geçirdim. Tavrı çok küstahtı.

"Öyle yapsaydınız öykü kötü olurdu Emin bey" dedi sırıtarak.

"Beni kızdırma, oturur tekrar yazarım" dedim bağırarak.

"Tamam, tamam, sakin olun ama unutmayın öyküyü değiştirirseniz kötü olur. Hem bizim öykümüzü değiştirirseniz sizin öykünüz de değişebilir?"

"Anlamadım?" dedim şaşkınlıkla. Bu ne demekti?

Adam keyifle gülümsedi. Üstünlüğü eline aldığı için neşesi yerine gelmişti.

"Hadi Emin bey! Siz oldukça akıllı bir insansınız. Nasıl olur da bu kadar basit bir gerçeği göremezsiniz?"

"Neymiş o benim kaçırdığım basit bir gerçek?"

Adam gülümseyerek bilgisayarın kasasına elini koydu ve yavaşça üzerinde elini gezdirdi.

"Karısını öldürmek isteyen bir adamın hikayesini yazdınız. Ben, karım, sekreterim ve hatta kayınbiraderim ortaya çıktı. Yani diğer evrende"

"Varsayalım öyle. Diğer evren saçmalığının doğru olduğunu kabul edelim. Peki basit gerçek ne?"

"Çok basit! Bir başka evrende, bisiklete binmeyi ve yemek yapmayı seven kısa boylu, seyrek saçlı ve göbekli bir yazarı yazan bir başka yazar vardır. Sizi de yazan biri var. O yazarın kafasında sizin öykünüz oluşmuştur ve tabi ki siz de, hatta bu oda ve bilgisayar bile"

"Saçma, tamamıyla saçma. Bu metafiziksel saçmalıklar beni ilgilendirmiyor" dedim.

"Eh siz öyle diyorsanız benim diyecek bir şeyim yok. Neyse ben gidiyorum, öyküyü lütfen değiştirmeyin."

Yavaşça kapıya doğru yöneldi, ben de peşinden gittim. Dışarı çıktı ve dönüp bana gülümsedi.

"İyi bir yazarsınız, her zaman öykünün iyi olması için yazın, kahramanları düşünmeyin" dedi. Öykü kendi aleyhine olacak şekilde bitseydi de aynı yazar etiğini savunur muydu acaba?

Kapıyı tutuyordum. Adam bir adım attı ve sonra birden tekrar geri döndü.

"İnanın sizin öykünüz ne bilmiyorum. Ama sizde başka bir öykünün kahramanısınız bunu biliyorum" dedi.

Sonra merdivenlerden yavaşça indi. Doğru ya aklımdan geçenleri biliyordu. Karısının dediği gibi, o zaten benim aklımın ta kendisiydi.

Merdivenden kaybolunca kapıyı kapadım. Açıkçası odaya gitmeye çekiniyordum. Kahramanlarımdan bir başkasını içerde miydi acaba? Bu sefer kimdi? Diğer Emin ve karısı Suna benden ev mi isteyeceklerdi? Umarım ileride topluca bayram ziyaretine gelmezler.

İçeri geçtim. Allahtan kimse yoktu. Rüya ya da gerçeklik atlaması, her neyse bu iş beni iyice tedirgin etmeye başlamıştı. Oturdum bir sigara yaktım. Olanları düşünmeye başladım. Bu sefer mandıra fikrini kafamdan hemen attım.

Öyküleri yazarken kahramanları hiç düşünmemiştim, bu doğruydu. Tek amacım öykünün iyi olmasıydı, bu da doğruydu. Ama kahramanların bir başka yerde gerçek olabilecekleri ve her okunduklarında öyküde anlatılanları tekrar, tekrar yaşayacaklarını hiç düşünmemiştim. Böyle bir şey olabilir miydi? Çok saçma.

Peki o dediği son şey. Benim öykümü yazan diğer yazar? Gözümü kapadım.Önünde kalem kağıda bir şeyler yazan birini hayal ettim. "Bir gün canı çok sıkılan Emin öykü yazmaya karar verir" diye bir şeyler yazdığını düşledim. Peki o benim mutluluğumu düşünüyor muydu? Tabi ki bir yazar olarak onun da tek derdi öykünün iyi olmasıydı. Belki öykü güzel olsun diye beni şöhret yapardı ya da intihar etmemi sağlardı. Kimdi benim yazarım?

Üffff, çok saçma. Okurlarım gibi paranoya yapıyorum. Yok böyle bir şey.

Telefon çaldı. Gözümü açtım. Evet sonunda rüya bitmişti. Arayan Annemdi, "Yarın Babanla bir şeyler göndereceğim" dedi. Taze fasulye yapmış, ister miyim? Tabi Anne dedim. Kafam hala karışıktı. Sesimdeki garipliği hisseden Annem, "İyi misin?" dedi. "İyiyim, iyiyim, bir sorun yok".

Telefonu kapadıktan sonra mutfaktan tıkırtılar geldiği duydum. Çay! Zıplayarak mutfağa gittim. Çaydanlığın altındaki su neredeyse bitmek üzereydi. Hemen su ekledim ve odaya döndüm. Kül tablası tıka basa dolmuştu. Oldukça pis görünüyordu. Boşaltmak için tekrar mutfağa döndüm. Çöp tenekesini ayağımla açtım ve içindekileri döktüm. Birden izmaritlerin arasında ufak puroyu gördüm. Ufak kahverengi ucu hala ıslaktı. Gülümsedim.

Yazarlık gerçekten tuhaf bir iş...

Mehmet Emin Arı
http://www.eminari.com

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


GEZ, GÖZ, ARPACIK -2-

Ben ne diyordum? Madem ki domates zamanı geldi, madem ki sahiller kum gibi insan kaynıyor, madem ki kilometre kareye beş yüz elli dört avcı düşüyor, madem ki avcılar ortalıkta fink atıyor... En iyisi kaldığımız yerden devam edelim. Birkaç arkadaş dün geldi. “Hocam uzman olan siz olduğunuza göre söyleyin bakalım. İnsanların avcı olup olmadığını şöyle bir bakışta nasıl anlarız?” diye sordular. O kadar kolay değil elbette. Ben bu işe yıllarımı verdim. Doktoramı Oxford Üniversitesinde avcılık kürsüsünde yaptım. Durun bakalım çocuklar. Biraz sabırlı olun. Hiçbir şey göründüğü kadar basit değildir.

Yaz avcıları başkalarına benzemez. Bunların silah ruhsatına, avlanma tezkeresine ihtiyaçları yoktur. Mecliste görüşülen bir yasa tasarısı var ama henüz kanunlaşmadı. Şahsi kanaatime göre kadınlar daha tehlikeli ve keskin nişancıdırlar. Erkeklerin bir çoğu günlerce avlanmaktan yorgun düştükten sonra eve eli boş dönerler. Ama bayanlar öyle mi? Attıklarını tam on ikiden vururlar. Sonuç hep tam isabet...

Avcıların belirgin özelliklerine bir göz atacak olursak; Bayanların saçları genellikle boyalı ve jöleli, belli bir ıslaklık görüntüsü yaratılmıştır. Çünkü, ıslaklık etkisi yaratmak tazelik ve zindelik algısı uyandırır. Yüzde belirgin bir makyaj olmalıdır. Örneğin kaşlar mutlaka alınmış, kirpikler koyu ve kalın siyahlıkta rimellidir. Bakışları etkisi arttırmak için moda renklerden seçilmiş farlar sürülmüştür. Uçuk tonlarda ama giysilere uyumlu renklerle tırnaklar ojelidir. Dudaklara sürülen ruj genellikle çerçeveli olup, ıslak etkisi uyandıran fosforlu ve uçuk tonlardadır. Yüzde neredeyse ten rengini örtecek kadar kalın bir allık tabakası oluşturulur. Sivilce veya istenmeyen görüntüler bu tabakanın altında gizlenmiştir.Ha unutmadan söyleyeyim. Bir çoğunun gümüş gösterişli takıları, büyük küpeleri veya pearcingleri vardır.

Vücutların güneşten bronzlaşmış olması da bu işin vazgeçilmezleri arasındadır. Giysiler rahat ve dökümlüyse mutlaka vücudun önemli bölümlerini açıkta bırakmalı, karşı cinste istek uyandırmalıdır. Eğer tercih spor kıyafetlerse vücudu iyice sarmalı, hatları tamamen ortaya koymalı, iç çamaşırları belirgin olarak çizgiler şeklinde bile olsa vurgulamalıdır. Dar kıyafetlerin cinselliği ön plana çıkaran etkisinden bolca yaralanırlar. Etekler bu işin vazgeçilmez klasiklerindendir. Mutlaka ya mini, yada bronz bacakları gösterme fırsatı tanıyacak kadar derin yırtmaçlıdırlar. Giysiler üzerinde İngilizce kolajlar şeklinde yazılar olması sıkça rastlanılan bir özelliktir. Tahminime göre bu kültürlü, açık görüşlü olunduğuna işaret eder. Yani sınırlarım yok, yaşama ilişkin bütün zevkler ve çılgınlıklar ilgi alanımdır der gibidir.

Erkeklerde çok fazla ayrıntı yoktur. Son günlerde avcıların hepsinin kulağının birinde bir küpe olduğu gözlenmektedir. Bronz vücut ve diken diken kirpi gibi jöleli saçlar ilk bakışta göze çarpmaktadır. Bayanlara göre omuzda bir dövmenin varlığı daha sıklıkla görülmektedir. Erkeklerin giysileri bayanlarla kıyaslandığında oldukça özensiz ve sıradandır. Neredeyse kirli görünümlü t-shirtler genellikle kolsuzdur. Kollu bir t-shirtle dövmeniz zaten görülmez ki. Böylece istenen etkiden ve verilmek istenen mesajdan kayıp söz konusu olacaktır. Erkeklerin sakal tıraşlı olması, ütülü pantolon ve gömlek giymesi kesinlikle istenmeyen bir durumdur. Bu tutucu, efendi, derli toplu bir imaj yaratır ki macera adamı olmadığınızı sokaklara bağırır.

Hadi çekinmeyin sorun bakayım. Şu anda aklınızdan geçenleri biliyorum. Avcı bazen kendisinden daha usta birine rastlarsa kendisi av olabilir mi? Kesinlikle evet. Ama işin felsefi boyutunu yazımızın son (yani üçüncü) bölümünde ele alacağız. Hazır gelmişken sizi eli boş göndermek olmaz. Beni iyi dinleyin, yazın rehavetine kapılıp önemli konuları atlamayın sakın. Hangi yöntemleri kullanarak hangi ortamlarda avlanırlar? Yaşadığımız birimin özelliklerini göz önünde tutarsak bizim avcılar plajlarda, çay bahçelerinde, disko,bar ve cafe türü yerlerde avlanırlar. Pek seyrek olmakla birlikte piknik yerlerinde de faaliyet gösterebilirler. Herkesin kendine göre özel bir teknik geliştirmiş olduğu iddia edilse bile doğru değildir. Bütün avlanma teknikleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Çünkü avcılar genellikle başka avcıların avları olurlar. Bazen yaşça küçük ve toy avlar yakalasalar bile genellikle avcıların yaş ortalaması yirmi ikinin üzerindedir. Bir avcının potansiyel avı başka bir avcıdır. Avlanma biçimleri avlanılan mekana özgü teknik ve taktik farklılıklar gösterir.

Hiç bir avcı elinde silahla yada avcı olduğunu yansıtan özel bir giysi (kamuflaj motifli, fişeklikli ve şapkalı) giyerek gezmediği için kendinize dikkat edin. Çünkü avlanmaya karar vermek çoğunlukla anlık bir şeydir. Yakın mesafeye gelen bir av o anda avcıda avlanma isteği doğurabilir ve harekete geçmesine neden olabilir. Çünkü avcılık onun kanında vardır. Hayır, elbette yanılıyorsunuz. Ben avcılardan nefret etmem. Konunun uzmanı olmama rağmen pratikte sınıfta kalıp iyi bir avcı olamadığım için biraz kıskanıyorum.

Üçüncü bölümde görüşmek üzere....

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Masalcı : Belgin Ayhan


Salı gecesinin masalsı sessizliği

Gökten üç elma düşebilseydi, paylaşabilseydik keşke birbirimizle kendilerimizi, olmadı; olmazdı…



Gitmeni istiyordum yalnızca, durmadan, düşünmeden, göstermeden bakışlarını…

Başka şeyler değildi, her günkü suskunluğun; o gürültüsü yoran içimi, her günkü anlamsız, bomboş telaşın, birbirine dolaşmış karmaşaların, ve içindeki susuz çocukla, yüzündeki esmer tenli, hiçbir şeyli, gözlerinde o yalancı bilgeli adamın seni alıp götürmesiydi…

Söyleyeceğin bir tek kelime yoktu. Bir selam bile fazla geliyordu bazen sözlerine, bir ayrılık hiçbir cümle gerektirmiyordu içine…

Yalnız kalmaktı tek yapabildiğin. Kaçmak ve kovalatmak, en vuslat zamanlarda terk etmekti…

Bitmekti belki sevdiğin, sonsuz sanıldığın düşlerden kopup yitmekti…

Adındaki denizelliğin yalanıydı enginlere dağıldığın. Ve son hecesi uydurulmasıydı okyanus üstünde bir rüzgarın: Dalga ile can bulurdu durgun sular, o hırçın notalarla hayatlaşırdılar. Cümle yazardım ben üstüne, sen beğenmezdin. Ölmek istesem, kara çarşaflı hallerinle, gelmezdin…

Mayısta hatırlardın çiçekleri, masana bir demet kasımpatı koyardın, sonra kasımı beklemeden soldurup yakardın…

Bense içinin derinliğinde bir papatyaydım; seviyor sevmiyor oynadığın…

Her zamanki yerindi kalmanı istediğim, hep durman gereken basamakta olmalıydın zemin katın loşluğunda, ve ben floresanları güneş sayıp seni terasta sanmamalıydım…

Aynı öyle dönmeliydin arkanı, aynı uzak adımları atmalıydın, aynı mektupları ziyan edip yakmalıydın, kasımlardan önce…

Gözlerinden bir damla yaş akmadan, denizelliğinin yalanında, ağlar gibi bakmalıydın adınla…

Anlar gibi yapıyor, yine kendin oluyor, oysa bilmiyordun…

Ve, bilmiyordum…

Bu kez beni yanıma koyup,

Gitmeni istiyordum.

Belgin Ayhan

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?

Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir

KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
İçiniz sevgiyle dolup taşıyor koçlarım ama şu sevgileri niye bir türlü layıkıyle yaşayamıyoruz. Yani mecburmuyuz iki tatlı sözün arasına mutlaka biber sürmeye. Halbuki sevdikleriniz ağzınızdan bal aksın diye sıraya girmiş bekleşiyorlar. Çevrenizinde katkısı ile atılımlarda bulunabilir, 22 ve 23 ekimde başarılara uzanabilirsiniz. Gelecek aylarıda etkileyecek kararları iyicene tartın sonra okeyleyin. Böbreklere ihtimam gösterin ve özellikle sağa sola koşuşturmalarda soğuklara dikkat.

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Doyamadınızmı boğalar haftalardır yıldızlardan indiğiniz yok. Aşklar fora gönüller farfara, kim takar burçlara desenize! Bişeyler bırakmadınız ki kimselere!.. Bomba gibisiniz maşallah. Hele haftaya başlarken evlilikler, bebeler, bekarlara mega aşklar, flörtçüler.. Neymiş bu beden ve zihin sağlığı böyle.. Sırrınızı yakaladım ama söyleyemem, falcınızım ya...

'' Gül döktüm yollarına.." bu nakaratı sizlere söyleyen kim biliyormusunuz acaba ? Kısmetiniz yahu, kısmetiniz !! 19 ve 20 ekim hariç diğer günler altuni. Bukadar olur yani şans, sevgiler, torpiller.. Allah versin ne diyelim.

Formunuz müthiş boğalar. Siz hiç böylesine uçmuşmuydunuz ? Fırtına gibisiniz işte.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
İkizlerimin var ya bu çeneleri, mitrayözleri bilem yaya bırakır ! Sevgilileri ikiz burcundan olanlar bu hafta yandınız. Etraf kaynıyor, kıvılcımlara ve sürprizlere dikkat

Hafta içinde iş hayatınızda müthiş hareketlilikler sizleri bekliyor. İşte o meşhur dırdırlarınızı allayıp pullayarak mesleki başarılara damganızı vuracaksınız.. Kontratları imzalamadan önce inceleyin, yoksa ilerde başınıza fuzuli dertler alırsınız.22' sinde bilhassa.

Sinirlerinize hakim olmaya çalışın ikizler. Alevlenmeyin durduk yerde. Yazdan kalma dertleri siz halen sırtlamaya devammı ediyordunuz yahu... Küfeleri boşaltın ikizler.

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Yengeçler şu boğaları ancak siz yakalayabilirsiniz bu sıralar ! Sizde aşağı kalmayacaksınız bu hafta sevgi trafiklerinde. Oldumu iki burç balayılarda... Aşklar uzun nefesli olacak. Hele 23' ünde bulutların üstünde uçacaksınız sevdiklerinizle.

İş hayatınızda frenlere, muammalara hazırlıklı olun bu hafta. Yahu sanki sizde hiç sevmezsiniz entrikaları !! 2004' te muhteşem başarılar beklemekte sizleri, şimdiden temelleri sağlam atın. Yeni yılı beklerkende azıcık şairlik yeteneklerinizi dillendirin..

Haydi haydi yeniden canlandınız geçen haftanın cansız yengeçleri. Şansınız açılıyor ya..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Ne kadar zor geliyor değilmi sevgililerinizin hallerini kabul etmek.. Başka çare yok aksi halde savaşlar yolda. Zeminler şu sıralar kaygan. Nostaljiye kaptırmayın kendinizi. Aşklar yaşamınıza yetişemiyor diyede kadere gücenmeyin, bekleyin az biraz daha. Toleranslı olun kaderi zorlayamazsınız, arslan gibi arslanda olsanız.

Yeni mekanlara taşınmalar ve ailevi harcamalar bütçenizi epeyce sarsabilecek. Yıldızlar sizin iyiliğinizi istiyor yeterki sizde istemesini bilin.. 20 ve 21 ekimde mesela.

Bu kadar heleyanların içinde birazda kendinizi düşünseniz olmazmı, ne bileyim şehir değiştirin iki günlüğüne. Olmazsa yeni yılı düşleyin şimdiden, mesela Courchevel'de.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Evet deyin aşklara başaklar (2. anons). Diyemedinizmi ? Derdiniz ne sizin allahaşkına söylermisiniz. Atın şu zırhları kalbinizden yahu. Tatlı aşklar kapılarda dondurmayın onları, şaşıları oynamayın. Feleğiniz şaşmadan bir an evvel açın kalpleri, seviliyorsunuz.

Bu sefer kaçış yok ! Kolları sıvayıp kendinizi emellerinizi gerçekleştirmeye konsantre edin. 25 ekimden itibaren yollar otoban, kasım sonuna kadar hatta. Beklenmedik anda elinize para geçebilir.Sır kalsın bu haber, finansların sağlığı düzelmekte başaklar. Siz aslında çok ballısınızda beyin hücreleriniz fazla dantellemekte her şeyi.. Yanılıyormuyum yoksa.

Gerekli görünen veya zannedilen ne varsa hepsini atın ! Olurmu ya falcı diyosunuz demi.. Olur olur. Geriye bir siz kalınca kendinizle rahat rahat düşünür aşkları ve sevgileri bir başka kucaklarsınız sonra...

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Terazinin geçen hafta kıyısından köşesinden tutunanlar bu hafta yerlerinden kımıldamasınlar çünkü ortam yine nane molla.Sanki içiniz geçmiş. Yaşanmış ruhsal sallantıların kalıntıları, ailevi sorunların uzaması, sevgilerin bayatlaması vesaıre vesaıre hepsi bir araya geldimi insanda içmi kalır desenize. Dostlarınız sevgi dolu bakışlarla sizleri gözetliyor. Sizde onlara bir baksanız.

Yeni ayın başlangıcı 25 ekimden itibaren maddi konularda hayli başarılı haftalar sizleri beklemekte.Yine çevrenizden bir sevdiğiniz öncülüğünde güzel atılımlarda bulunacaksınız. Kitap yazmak isteyenler varsa içinizde ayağa kalkın. Vakit şimdi...

Dolunay gitti ve ne demiştim geçen hafta sizlere ? Unutmadınız değilmi teraziler, formunuz yükselmekte tebessümler geri gelmekte.Biraz daha istekli olalım ne olur.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Evli akrepler aşklar pupa yelken hatta senelerce sürecek cinsinden ! Kalpler ateşlenmiş yanıyor. Bekarlarımıza bir çift sözüm var. Her gördüğünüz yıldızı müstakbel addetmeyin. Parıl parıl parlasada yıldızlarda yanıltıcı olurlar bazen.Hele bi derinden düşünün falcınızın sözlerini.

İletişim gezegeni Merkür size misafir. Cuma gününü yazın köşe bi yere. Güneş gezegenide ayağının tozu ile sizlere yeni ufuklar açmakta. Yazılım ve tasarımla ilgili projeleriniz varsa Merkür onları yaşatmaya geldi. İşte bu hafta projeleriniz türbo motorlu.. 21' inde ise randevular ışık dolu. Değişiklikler anide olsa sonuçlar daimi ve hengameli olacak. Hazırmısınız... Işıklar yeşile geçmek üzere...

Alçakgönüllülüğünüz ve fırsatçılığınız altıncı hissinizle birbirlerine kenetlendilermi sizi kimse tutamaz. Biliyorsunuz zaten. Paslanmaz çelik mayalı olduğunuzu. Torpilli sizi..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Geçen hafta karakucak güreşlerden bahsettik ya. Vur derkende kırıp geçirin demedik herhalde.. Hal mecal bırakmadınız birde şu çene yokmu, airbüs motoru gibi mübarek. Haydi biraz dinlenelim ne dersiniz, sevenlerinizi hırpalamayın fazla. Dertlisiniz anladık..

Haziran- temmuzdan kalma dertleriniz varsa çareleri bulunacak bu sefer ve hafta sonuna doğru daha rahat nefes alacaksınız.Köşede bucakta saklanmış(!) bir dostunuz varsa yardımlarını esirgemeyecek sizden.Kısmetleriniz açılıyor endişeye gerek yok.

Zihin yorgunluğunuzu yok edecek aktivitelerde bulunun. Arkadaşlarınızla güzel anlar geçirmeye bakın yaylar, enerji depolayın sevdiklerinizle.

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Cuma günü kendinizi aşkın sıcak dalgalarına bırakmaya hazırlanın.Aşklara bakış açılarınızı değiştirdiğinizden beri dahada rahatsınız. Haftaya başlarken sonsuza dek bağlılık yeminleri, hatta ve hatta köle olurum sana türünden deklarasyonları duymanız hemen hemen kesin gibi. Artık seçimler size kalmış oğlaklar.

Henüz ana çizgileri belli olmayan ama beyinlerde tasarımlanan bir projenizin veya emelinizin artık gerçekleşme yörüngesine gireceği kesin. 24 ekimi bekleyin.Zaten 22'den sonra zamana karşı savaşlar başlıyor. Bu arada doğabilecek tansiyonlara hazırlıklı olun.

Enerjiler muazzam. Haydi dostlarınızla paylaşın bu güzel akımları sevgili oğlaklar

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Sabırsızlıklar başladı, anlayışlar tükenişleri oynuyor.. Sevgililer, aile fertleri bir olmuşlar sanki bastırmaktalar gün geçtikçe. Sizede fazla çare kalmadı, zamanla oynamaktan başka. Temkinli olalım ve ilişilerimizi havalandıralım. Oksijenlensin zihinler kendiliğinden gelecek çareler..

İş hayatınız ve projelerinizde herşey daha güzel. 23 ekimde bunu yine farkedeceksiniz. Moda gibi kreatif alanlarda faaliyette bulunan kovaların haftası bu hafta. Mesleki çalışmalarda sürüncemede kalan ne varsa halledin, yıldızların şevkati üzerinizdeyken.
Yabancı ülkelere iş ziyaretlerini ihmal etmeyin. Pozitif haftanızı pozitif kullanın.

Üzerinizdeki yükler ne kadar ağır gelsede siz yinede yolunuza devam edin. İmreniliyorsunuz bu dinamikliliğinizle.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Nerede aşklar ne zaman bizi haşlar derken işte geldiler en sonunda.. Yok ya demeyin valla yemezler ! Çam balı misali akıyorsunuz aheste ve enfes. Aileler birleşiyor!... Yeni filmimiz vizyonda. Neler var içinde neler (bebekmi?).Onu bilemem, bilirimde başımın etini yersiniz hafta içinde sonra. Şüüüt...
23 ekimden sonra ooof anam dünya varmış diyerek yıldızlara uzanıp bir öpücük kondurmazsanız bende falcınız değilim tamammı.

Beklenmedik yerlerden beklenmedik hoşluklar sizleri mutluluklara garkedebilir. Açın gözleri, mesleki uğraşlarda ortaklaşa atılım teklifleri, belki işinizi kurma imkanları bile yolda. Yıldızlardan altın pul yağmuru yağmakta balıklar, halen su altlarındamı yüzüyorsunuz siz yahu. Yarı donuk derileri, sönmüş pulları derinlerde bırakmanın tam zamanı.

Formunuz şimdilik limoni de olsa hafta sonuna balinalar gibi oturacaksınız. Karaya değil canım, gündeme.. Kimin kimin! Ne bilirim ben. Siz bilmezseniz.

Sevgili konuklarım 18- 19 ekimde başgösteren sallantıları uğurladıktan sonra kendimizi, of yaşam ne güzelmiş, diyebileceğimiz saadet ve nur dolu günlere bırakacağız bu hafta. Güneş, Merkür, Üranüs gibi bereketli yıldızların ziyaretlerine açın gönül kapılarınızı sonuna kadar. Pişman olmayacaksınız inanın. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_185.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.569 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


KISIRDÖNGÜ

Kavgalarımızda oldu kazananı olmayan
Keşiflerimizde oldu hayatın gerçeğine
Karar bile veremedik rüyalar aleminde
Körleşmeler, yitmeler, yerleşmeler
Tufanlar, dinginlikler, heyecan veren acınası haller
Karışmalar, yakarışlar, çatışmalar
Aldatışlar, saflıklar, aldanışlar
Derken yıpranmalar
Belki de yeni ufuklar
Denizin tadı tuzu, kumun elden süzülüşü
Yağmurun sesi, ilk damlanın tene değişi, ürpermeler
Üstünlükler
Gizlilikler
Güven...
Yeniden mi başlıyoruz?
Yine mi yeniden!
Başlamak ne zor yeniden...

Murat Öner

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Gelde şimdi aç bakalım!..

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.bml.psy.ruhr-uni-bochum.de/Demos/BMLwalker.swf
İnsan vücudunda, yürüyüş sırasında hareket eden ana noktaları düşünün. Ya da düşünmeyin bu kısayola tıklayın. Karşınıza gelen aslında ana hatlarıyla yetişkin bir insan. Denemeye öncelikle line tuşuna tıklayarak başlayabilirsiniz. Daha sonra male - female ve diğer seçeneklerle de oynayarak vücut hareketleri arasındaki farklılıkları net bir şekilde gözlemleyebilirsiniz.

http://www.kiseido.com/ff.htm
"GO". Bir strateji oyunu olan go ile ilgili bilmek isteyebileceğiniz her şey. İngilizcesi iyi olmayanlar için şekillerle anlatımlar mevcut. Bir efsaneye göre japon samurai'lerin en sevdikleri oyun olan go, ilk dönemlerde yazılı kuralları olmadan sadece nesilden nesile sözlü olarak aktarılmış.

http://www.liquidgeneration.com/sabotage/death_sabotage.asp
Eğer sevmediğiniz veya şaka yapmak istediğiniz birisi varsa, bu link'i mail yoluyla gönderebilirsiniz. Niye? Niyesini öğrenmek için hemen link'i tıklayabilirsiniz. Hepimiz bir gün öleceğiz..!

http://www.scifi-movies.com/english/galerie/affiches_a.htm
Süper bir afiş ve poster arşivi. Bilim kurgu ağırlıklı bu arşiv içerisinden istediklerinizi sipariş verebilmeniz de mümkün. Sadece "A" harfinden bile yaklaşık 149 adet afiş olduğunu söylemem sanırım arşiv genişliği hakkında sizlere bir bilgi verecektir.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


TZ Connection Booster v1.1 [494k] W98/2k/XP FREE
http://trackzapper.com/products1.htm#conn-booster
Bilgisayarınızda işletim sistemine göre optimizasyon yaparak internet bağlantınızı hızlandırabilen bir program. Çalıştırdığınızda bir sihirbaz yardımı ile gerekli bilgileri toplayarak işlemleri yapıyor. Deneme fırsatı bulamadım ama işe yaracağını sanıyorum. Zira bu tür programlar ücreti mukabilinde satılabiliyor. O nedenle bu bedava programı değerlendirmenizi öneriyorum.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031020.asp
ISSN: 1303-8923
20 Ekim 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri