Treo 600 stoklarda!..



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 590

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 29 Eylül 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : HEP DESTEK TAM DESTEK!


Merhabalar,

Olmadı be Fenerim. Basit basit hatalarla doldurdun gene kaleni, olan benim mideüstü bezlerime oldu. Biraz şansın olaydı 6-5 bile biterdi bu maç. O zaman da yılın maçı olarak tarihe geçerdi. Olmadı işte, patlamıyasıca Rooney'in bize patlayacağı tuttu. Boşver ders alır bir dahakine daha iyi olursun. Üzme tatlı canını bizden sana HEP DESTEK TAM DESTEK!.. Bu arada kutlamak(!?) için bana ulaşacak arkadaşlara, dün her ihtimale karşı Mısır Çarşısından aldığım 2 kilo kınadan 50'şer gramlık paketler hazırladım, onları yollayacağım. İlgililere önemle duyurulur.

Dibimizde patlatılan ses bombasının ve hüzünlü maçın ardından anca geçebildim matbaanın başına. Takdir edersiniz ki hasbıhal edecek durumda değilim. Yalnız şu yukarıdaki karikatüre iyice bakmanızı rica ediyorum. Bu ve benzeri edepsiz komiklikler son bir haftadır demokrasi timsali Fransa'nın en tepedeki gazetelerini süslüyor. Edirne'nin dışında nasıl göründüğümüzü göstermesi açısından önemli. Susuzluk hiçbirşeydir... İmaj herşey... (Böylemiydi bu?)

Bugün pikapta 30 senelik bir muhteşem şarkı var. Stevie Wonder'ın Past Time Paradise'ı. Hatırlıyorum da, 2 LP'lik albümü almak için 2 haftalığımı feda etmiştim. Haydi kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

11 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


GECENİN KAPISI ARALIK KALDI - I -

O akşamı anlatmak için sözcükleri zora koşmaya, yaldızlı kelimeleri inci gibi sıraya dizmeye gerek yoktu. Sadece bir önceki akşamdan daha serin ve karanlıktı. Devran Sinecan karmakarışık duygular içinde Demet Hanım'la buluşacakları Meliha Kasım Oteli'nin önünde bekliyordu. Kız neredeyse tam saatinde geldi. Öğleden sonra yağmur yağmıştı. Sokaklar hala ıslaktı. Rüzgarlı ve serin eylül akşamında sahildeki çay bahçesinin hiç müşterisi yoktu. Çay ocağını kapatmışlar ama sandalye ve masaları yağmurdan önceki haliyle bırakmışlardı. Islak sandalyeleri ve masayı peçeteyle silip, onları sokaktan ve sahilden geçenlerden, ağaçların karanlık gölgelerinin gizlediği tenha bir köşeyi seçip oturdular. Devran Sinecan;
- Parkın bu kadar soğuk olacağını düşünmemiştim. Üşüyor musun?
- Yok, üşümüyorum. Evden çıkmadan kalın giyinmiştim. Biraz abartmışım galiba. Neredeyse terleyeceğim. Peki ya sen?
- Hayır ben de üşümüyorum. Eğer üşürsek kalkarız.

Cümleler hep kopuk ve yarım, hep asıl söylenmek istenenlere acemi, anlaşılmanın uzağında uçuşuyordu. Dalgalar az ötede yaralı bir güvercin gibi çırpınıyordu. Devran Sinecan ona ne söyleyeceğimi bilmiyordu. İkisi de dakikalarca hiçbir şey söylemeden kapkara denizin üzerinde hiç bir şey görmeden uzak noktalara bakıyordu. Sessizlik bazen bir iki cılız cümle ile bozuluyordu. Kadın ve erkek arasında gülünç bir beceriksizlik, anlaşılmaz bir tutukluk yaşanıyordu. Espri amaçlı cümlelerin bile gülünecek tarafı kalmıyor, paramparça olup yerlere saçılıyordu. O gece orada yaşanan her şey eksik, yarım ve nedensiz olmaya çalışıyor gibiydi.

Devran Sinecan çok heyecanlıydı. Her zamanki gibi olmayı, doğal ve kendisi gibi olmayı beceremiyordu. Salkım söğüdün ve karanlığın herkesten sakladığı kadın ve erkek bir türlü rahat olamadılar. Birbirlerinin yüzünü görmedikleri için ikisi de karşısındakini anlamakta zorlanıyordu. Devran Sinecan Demet'in karanlığa rağmen ürperdiğini, sahilden gelen seslerden korktuğunu anladı. Kadın rüzgardan, insanlardan, karanlıktan, söğüdün rüzgarla salınan gölgesinden, hatta Devran Sinecan'dan bile korkuyordu. O andan sonra her geçen dakika huzursuzlukları daha da arttı. Demet uzun süren sessizliği bozdu.
- Gelip gelmemek konusunda çok düşündüm. Uzun süre kararsız kaldım. Neden geldiğimi bilmiyorum? Sonuçta siz evlisiniz…
- Seni anlıyorum. Aynı şeyleri ben de düşündüm. Seni çağırmasam yada gelmeseydim sonra pişman olacaktım. Ben de içinde bulunduğum durumu çok sevimli bulmuyorum. Yine de geldim işte. Senin için geldim. Sen çok güzel ve hoş birisin. Seni daha iyi tanımak istedim. Sana hayır demek sandığın kadar kolay değil. Sonuç ne olursa olsun. Aldırmadan, seninle başıma gelebilecek her şeye razı olarak birlikte olmayı istiyorum.

Demet karanlığın içinden Devran'a bakıyordu. Yüzümü görmek, aklımdan geçenleri anlamak söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu görebilmek istiyordu. Karanlık kadın ve erkeğin arasında artık ciddi bir sıkıntı, duvar olmaya başlamıştı. Devran Sinecan üşüyordu. Üşüyorum demek ve bu geceye son noktayı koyan kişi olmak istemediği için de susuyordu. Ellerini koltuk altlarının sıcaklığına saklayarak kollarını bağladı. Hem bu serin gecede burada onunla olmaktan keyif alıyor, hem de bir an önce kalkıp gitmek istiyordu. Bir ara parka biriler gelsin, rahatsız olup kalksınlar ve bu belirsizlik bir son bulsun istiyordu. Çünkü biraz sonra bu tutuk iletişime rağmen samimi olmayan sözler verilecek, bu gece için nezaketen "çok güzeldi" filan denilecek, karşılıklı teşekkürler edilecekti.

Devran Sinecan karşısında duvar gibi sessiz oturup karanlığı seyreden bu kadının aklından geçenleri anlayabilmek istiyordu. "Benden ne umuyor? Ne bekliyor? Beni tanısa kaç yazar, tanımasa kaç? Biliyorum. Aslında o kendini kandırıyor. Belki de aramızda aşk gibi bir şey olur diye bekliyor. Ben bu yaştan sonra aşkla meşkle uğraşamam. Allah yazdıysa bozsun. O susuyorsa ben de susmalıyım. Susmak ve belirsizlik en çok benim işime gelir. Konuşup yalanlar söylesem, vaatlerde bulunsam daha mı iyi olacak? En iyisi bu susmaca oyununa katılmak."diye düşünüyordu. Yine de suskunluk zaman ilerledikçe büyük bir eziyete ve içten bir kavgaya dönüşüyordu. Demet Hanım suskunluğu bir kez daha bozmak için sandalyesinde kıpırdandığında Devran Sinecan gecenin sonuna yaklaştıklarını anladı.

- Senden çok etkilendim. İnsana güven veren, sıcacık bir bakışın var. Beyazlaşmaya başlamış saçların hoşuma gidiyor. Senin rahatlığını, doğal tavrını seviyorum.
- Teşekkür ederim. Bunu sizden önce hiç kimse söylemişti. Sizin gibi güzel bir kadından bunları duymak insanın hoşuna gidiyor.

Devran Sinecan kadının söylediklerini hiç inandırıcı bulmuyordu. Yine de Demet'in bu davranışı ile kendisine daha yakın olmasını istediğini açık açık anlatıyordu. Sadece teşekkür ediyor ve susuyordu. Karanlıkta ona bakıp "Kendini kandırma. Hem sana yazık hem bana...Çok görmüş, çok şey yaşamış, bütün fırtınaları hiç yaralanmadan atlatmış biri henüz dünyaya gelmedi. Beni çok beğensen, çok etkilenmiş olsan ne olacak? Belki de beni tanımadığın için, henüz birbirimizi anlamaya çok uzak olduğumuz için sana ilginç geliyorum. Sen de çok iyi biliyorsun ki ben evliyim ve bu yüzden yanlış erkeğim. Ne gizemli bir yanım var? Ne de eğlenceliyim. Her gün sokakta gördüğün, yüzüne bile dikkatle bakmadan geçtiğin yüzlerce erkekten hiçbir farkım yok. Sen yaşına uygun, gençliğinin ışıltısını hissettirebilecek rengarenk bir ebem kuşağı bulmalısın. Ya da seni tırnaklarının diplerine kadar ıslatacak deli bir yağmur… Ben ne yağmurum, ne de gök kuşağı." demeyi istiyordu. Bencil istekleri, beklentileri, düşlerle süslediği bu oyundan vazgeçmesine izin vermiyordu.

Arkası Yarın

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,889,889,889,889,889,889,889,889,889,88
              8 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Leyla Ayyıldız

 YazıYorum : Leyla Ayyıldız


  SAĞLIKLI, SİGORTALI SESLER

-Odama geçiyorum, oraya bağlayın lütfen.......
Evet, dün de aramışsınız, toplantıdaydım. Buyurun, sizi dinliyorum. (Tanrım... Yine o metal sesi tonlaması, yine o makine sesi) Çok sürer mi? Sadece 5 dakikam var, yeni bir toplantıya gireceğim.

- İster küçük bir rahatsızlığınız olsun, ister acil müdahale gerektiren önemli bir sağlık sorununuz, Sigortamız ile Türkiye'nin en seçkin sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alabilirsiniz. Siz ya da ailenizden herhangi biri ciddi bir rahatsızlıkla karşılaştığında sağlık sigortasının önemini anlarsınız. Oysa biz, ayakta tedavilerinizi % 80, yatarak tedavi giderlerinizi % 100 karşılayabiliriz.

(Boş bir tenekeye vuruluyor sanki, tonkkk, tonkkkk, tonnnkkkkk... Tanrım bir insandan bu ses nasıl çıkar? Haksızlık mı ediyorum, günde kaç kez okuyor acaba bu metni? Yerinde ben olsaydım; ruhumu evde bırakıp, sadece sesimi mi ahizeye dayardım?... Dayanamayacağım, bitsin artık......)

-Acil sağlık hizmetimizle, acil durumlarda tıbbi danışmanlık hizmeti verip, günün 24 saati kara ve hava ambulansı temin edebilir, tedavi sırasında kullanılan tüm malzeme ve ilaçlarınızı ücretsiz olarak karşılayabiliriz. Türkiye'de bir ilki gerçekleştirerek acil durumlarda gerekli ambulansı en geç bir saat içinde size ulaştıracağımızı taahhüt ediyoruz.

-Orada mısınız? Beni telesekretere yönlendirmediniz değil mi?.......
Demek sizdiniz....... Yok, yok birden orada olup, olmadığınızdan endişe ettim. Devam edin lütfen... Arada hızınıza yetişemiyorum, anlamakta güçlük çekiyorum.

- Yurtdışı teminatına da sahip olacaksınız. Öncelikle, şubelerimizde bulunan sağlık beyan formu ile sağlık sigortası başvuru formunu doldurmanız ve teslim etmeniz gerekmekte. Sigorta hizmetimiz sayesinde çok hesaplı ve seçenekli prim ödemeleri ile sigorta yaptırabilir, bütçenize en uygun poliçeyi seçer, taksit taksit ödeyebilirsiniz. Dilerseniz, primlerinizin tamamını peşin olarak ödeyebilir, peşin ödeme indiriminden de faydalanabilirsiniz. Sağlık sigortası ile tasarruflarınıza dokunmadan öngörülemeyen masraflarınızı karşılayabilirsiniz. Poliçeniz ile birlikte size verilecek özel sağlık kartınızla, anlaşmalı sağlık kuruluşları ve eczanelerden tüm işlemlerinizi kolayca gerçekleştirebilirsiniz.

-Çok yoruldum, daha sürecek mi? (Beni yoran şu sesiniz, neden bu metinleri şu metal sesi tonlamasıyla okursunuz ki) Bir de sesiniz, sesiniz konsantrasyonumu bozuyor.

- Bizi tercih etmeniz halinde................

-Orada sorun mu var? Gürültüler geliyor. Orada biri sinir krizi mi geçiriyor? Bu metinlerden okuyan bir arkadaşınız mı o? Dayanamayacağım, bir şeyler yapmalısınız. Neden arkadaşınız çığlık çığlığa bağırıyor? Şu bahsettiğiniz ambulansın içine bir de psikiyatrist isteyip, bulunduğunuz adrese çağırsanız? Sahi bir saat sonra bu sesler kesilir mi?............ Halloldu mu? Benim de sinir sistemim altüst oldu. Arkadaşınız iyi mi şimdi?

.....

(Şükürler olsun ki bitti. Hiçbir şekilde sağlık sigortası yaptırmayacağıma yemin ederim. Top-lannnn-tııııııııııı...)

.....

(Allah'ım çıldıracağım. Hiçbir cümleyi anlayamıyorum artık.)

-Şu diz üstü bilgisayarınızın sesini kapatsanız, her tıklattığınızda metalik bir ses geliyor.

(Sabah otoban bileti aldığım yerde de 'Lütfen biletinizi kaybetmeyiniz, emniyet kemerlerinizi bağlamayı unutmayınız, iyi yolculuklar' diyen kadının sesini biri kesebilir mi?....... 'Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin' diyen kadının da....... 'Merhaba, hoş geldiniz, bankacılık işlemleriniz için 1' i...... Lütfen müşteri kodunuz var ise müşteri kodunuzu, müşteri kodunuz yok ise kart numaranızı tuşlayın. Şifrenizi kontrol ediyorum, lütfen bekleyin, kredi kartı bilgileriniz için 4'ü.....' Ses neden değişti, hmm belki de şöyledir, ilk kayıt yapan kadın sistemin geçirdiği bu revizyondan önce ölünce.... yok, yok ölmemiştir, belki tayini çıkmıştır..... öyle şuh bir sesi var ki, belki çok zengin bir adam sesine vurulup, günlerce peşinden koşup, sonunda ikna edip, onunla evlenmiştir, evlenirken de bir daha kayıt yapmaması için söz almıştır. 4'ü tuşlayın diyen kadının onun kadar şansı var mı? Sanmam....... 'Telefonunuz borçtan dolayı kapalıdır, açtırmak için en yakın şubemize başvurunuz' Kaba adam, neden azarlıyorsun ki, unutmuşum faturayı yatırmayı işte. Bir daha unutursam n'oluyum. Hem, cümleyi şöyle kurmalıydın; 'Telefonunuz borcunuzdan dolayı kapalıdır.' ....... 'Bizi tercih ettiğiniz için teşekkürler.' Bu ses tonuyla teşekkür edeceğinizi bilseydim, asla size uğramazdım....... 'İyi günler, hoş geldiniz, lütfen aradığınız kişinin dahili numarasını tuşlayınız, operatör için lütfen sıfırı tuşlayınız.' Ya, sizin sesinizi duymamak için neyi tuşlamam gerekiyordu?....... Bu da seksi şempanzelerden, yatakta değilsiniz hanımefendi, sadece süper indiriminizden faydalanmak için en çok konuştuğum üç kişinin numarasını bildirecektim. Şişme bebeklere ses veriliyor mu acaba? Veriliyorsa kesin bu ses kullanılmalı. Efendim anlayamadım, ne, annemin kızlık soyadı mı?)

Allah'ım beni koru... Allah'ım bizi koru... Şu sağlık sigortasından yaptırmalı mıydım? Acil bir ambulanssss...... Bir saat bekleyememmmm.......

Leyla Ayyıldız
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,449,449,449,449,449,449,449,449,44
              16 Kahveci oy vermiş.
14 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ferda Önler

 TEYZUŞ : Ferda Önler


  DÜŞÜNCELER : SUÇ ve GÜNAH!

Günah bir yasanın çiğnenmesi değil, benliğin bir parçasının kötü kullanılmasıdır. Huysuzluk ve terslikten ötürü işlenen günahlar, şehvet günahlarından daha büyüktür ama, en kötüsü, en yüce yetiyi, mantığı çiğneyen günahtır.

Suç kavramını (günahı değil; bugün geriye kalan tek günah cinsellik çünkü) kurbana verilen zararın derecesiyle değerlendiren bizler, bazı görüşleri yadırgayabiliriz. Benim dışımdaki bir yetkenin, yetilerimi iyi mi, kötü mü kullandığıma karar vermesi olacak iş değil bence. Mantığı, bedenden ya da duygudan üstün görmek de gülünç.

Belki suçtan söz etmek olanaksızdır. Yine de suç ve günah konusundaki eski sınıflandırmalar geliyor gözümün önüne; hiç de kötü görünmüyorlar. Yalnız bazı noktaları değiştirmek gerek: İyi bir hayat, benliğin hiçbir parçasına baskı yapılmayan, hiçbir parçanın ezilmediği, bir başka parçaya baskı yapılmasına izin verilmediği bir hayattır. Benliğin tümüne gelişecek, büyüyecek yer sağlanır. Gel gelelim o yerin de ücretini ödemek gerekir, her şeyin ücretini ödemek gerekir ve neyi seçmiş olursak olalım, ücretini öderken mutlaka söyleniriz.

Kadınlar son zamanlarda onlara zorla kabul ettirilen kadınlık imgelerinden kurtulmaya çalışıyorlar. İşin kötü yanı o imgelerde biraz gerçek payı olmasıdır. Öyle ki, onları yadsımakla biraz da kendini yadsımış oluyor kadın.

Cinsellikle bağımsızlık arasında bir seçim yapmak zorunda bırakıldıkları açıkça görülüyor. Bir kadın için - özgürlüğünü, bağımsızlığını kaybetmek anlamına gelen - cinsellik ortadan kaldırılamayacağına göre, cinselliğe yönelmek, her zaman Demokles'in kılıcı altında yaşamak demek. Bağımsız olmak istiyorsan seksten kaçınmak zorundasın! Yani erkeklerden...

Yutulacak bir haksızlık gibi gelmiyor bana. Çünkü çoğu kadının sakındığı, korumaya çalıştığı kadınlığı değil; benliğini, bedenini ve kafasını istediği gibi kullanmak hakkı, hiç kuşkusuz!

Bir kadın, içinde bulunduğu herhangi bir ortamda bir erkeğin malı olduğunu açıkça belli etmiyorsa, herhangi bir erkek tarafından sataşılmasında sakınca olmayan 'kolay bir kadın' olarak görülüyor. Sorun, orada 'erkeksiz' görünmüş olmasında. Nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, erkekler hakkımda ne düşünüyorlar, beni ne gözle görüyorlar, neler yapabilirler diye kaygılanmak, bunu hep akılda tutmak zorunda.

Kadın isen ve düzen seni kurban olarak seçmişse ayağını denk almak zorundasın! Yoksa, oynaktır - yosmadır - fahişedir - o.....dur derler!

Evliysen ve beş-on günde bir, hiç istek duymadan bir erkeğin (kocanın) yatağına girmişsen o..... sayılmazsın aslında. Çünkü nikahı altındasındır; yasaldır o yatağa girmen. Bu nasıl bir GÜNAH değilse, kocanın sen istemeden sana sahip olması da SUÇ değildir. (Mahkemeye gitsen öyle saymazlar gerçi; ancak, yapılan şey ırza geçmektir. Kadının ırzına geçmek kocalarla, aşıklara tanınan bir haktır!)

İşte toplumun SUÇ ve GÜNAH anlayışı!..

Ve ben, içinde yaşadığım düzende toplumun yüzlerce yıldır bu anlayışı ısrarla sürdürmelerinden, kadın cinsinin aşağılık, erkeklerin üstün bir tür olduğunun vurgulanmasından bıktım, usandım. Kadını yıpratan, hırpalayan, ezen, aşağılayan düşünce ve kavramlara tahammül edemiyorum! Başkaldırım buna.

Yasa-dışı bir insan gibi hissediyorum şimdi kendimi, bir suçlu gibi. Kendimi yasa-dışı biri gibi görmemin tek nedeni erkeklerin aşağılık, kadınların üstün yaratıklar olduğuna inanmam değil; baskı altında tutulan her sınıf insanın o baskıdan kurtulmak ya da sağ kalmak için yasa-dışı yöntemler kullanmakta haklı olduğuna inanmaya başlamış olmam. Yasa-dışı yöntem dediğim zaman, baskı yapanların, baskı altındakileri hizada tutmak için koydukları yasaları çiğnemekten söz ediyorum. Yalnız bu tutum da baskının başka türlüsünü savunur gibi gösteriyor insanı. Cümlenin sınırları bağlıyor hepimizi. Özne-fiil-yüklem. Cümleyi değiştirsek de ancak devrik cümle yapabiliriz. O da bir çözüm değil tabii.

Neyse, çözümü başkalarına bırakacağım. Benden sonraki kuşaklara belki. Bizler gibi hasara, sakatlıklara uğramayan kuşaklara...

Ferda Önler
fonler@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,279,279,279,279,279,279,279,279,27
              11 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Alper Kutay

 Kahveci : Alper Kutay Erke


  Ezilen Kim?

Her ne kadar aşka dair yazılarım dışında kadın-erkek ilişkileri konularında yazmamak için kendimi "malum" sebeplerden dolayı tutmaya çalışsamda gerek gazetelerin magazin sayfalarına düşen haberler, gerek zırt pırt karşıma çıkan ilgi çekici tanıtım linklerinin önderliğinde girdiğim internet siteleri ve özellikle ilginç, ilginç olduğu kadar da okurken bol yorum gerektiren köşe yazıları kanıma giriyor.

Kadın yazarlarımızın bir çoğu kadını ve haklarını savunduklarını düşünürken ne yazık ki "kadını düşürdüklerinin" farkına varamıyorlar! "Ezilen kadın, dışlanan kadın, erkeklerin gölgesinde kalan kadın, köle olan kadın" sıfatlarını kendileriyle ö yle bir özdeştirdiler ki sonunda dönüp dolaşıp bu ezilmişliği kadının kaderine işlediler. Oysa az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda ezilmişliği cinsiyete değil, toplumu oluşturan tüm bireylere yakıştırırsak daha gerçekci olacaktır. Doğu'da işlenen namus cinayetlerinin kurbanı olan kadın kadar eline silah tutuşturulup aile meclisi tarafından zorla alnına katil damgası vurulan ve ö mrünün en güzel yılları elinden alınıp ömrü boyunca suçlu damgası taşıyacak olan gençlerimizde bu geri kalmışlığın içerisinde ezilmiş birer ferttir. Neden insan hakları değil de "kadın hakları", bu kutuplaşmayı, bu ayrımcılığı yaratan kim acaba?

Gelin bu kim tarafından yaratıldığı(!) tartışma konusu olan kadın-erkek farklılıklarını küçük ayrıntılarıyla irdeleyelim. Günde en az beş gazete okuyan bir insan olarak sık sık karşılaşıp şaşkına döndüğüm köşe yazılarıyla başlayalım. "Kadın köşe yazarlarının" erkeği aşağılamak için kullandığı binlerce cümleyi burada sıralamaya kalksam windowsum çökerdi herhalde. Ve bakıyorum bizim "erkek" yazarlarımıza, hepsi süt dökmüş kedi gibi, üstüne üstlük bu aşağılamalara katılıp kimi çevrelerce hoş görünmeğe çalışmakda pek moda bir davranış haline gelmiş. Buna karşılık bir erkek yazarın kadın için kullandığı en masum kelimenin dahi binlerce mana türetilerek kadın yazarların köşelerinde nasıl birer "facia" halini aldığına da defalarca şahit oldum.

Aşiretlerin yönettiği Doğu topraklarını ve cahiliyet devrinden kalma insanlarımızı bir tarafa bırakıp, bugün modern bir yaşam yaşanabilen kesimlerimizde ben ezilen kadın falan göremiyorum! Kadın tam aksine çağımızda yıldızı giderek parlayan bir varlık ve bizim de buna bir itirazımız olamaz zaten.

***

Erkek kendini ifade edebilme zorluğu içerisinde yaşamı boyunca karşılaştığı güçlükleri ortaya koyamadığından bu tartışmada baskın bir taraf olabilme vasfına sahip olamıyor ne yazık ki...

Sohbetlerimizin vazgeçilmez konularından olan askerlik anılarımız vardır bizim. Hani şu hep yediğimiz dayak ve çektiğimiz azapları değil de, çavuşa nasıl kafa tuttuğumuzu anlattığımız anılarımız. Askerlik vazifesi dönüşünde ruh sağlığı bozulan arkadaşlarımdan bahsetmeye sanırım köşem şu an müsait olmayacaktır. En zor görevlerde, en zor şartlar altında çalışan, para kazanıp geçimini sağlamak uğruna girdiği stres sonucu saçları dökülen, sorunlarını kadınlar kadar rahat ifade edebilme özgürlüğünden muaf, ağlamak gibi bir duygu yoğunluğunun bile birer ayıp olarak sırtına yüklendiği bir "cinsiyet" var karşınızda.Şimdi bu cümleler kadınlara nasıl basit geliyorsa, bizim içinde kadınların dilinden düşürmedikleri "yıllar boyunca ev içerisinde çoçuğuna bakan, kocasına yemek yapan, bir ailenin ağır işçisi olarak yaşatılan kadındır" cümleleri de o kadar basit! Hadi mahalle aralarında kavga yapan çocuklara dönüşelim isterseniz, "benim babam senin babanı döver"...

Evine hizmetçi alacak kadar geliri olmayan ve günde oniki saatini geçinebilmek için çalışmaya ayıran bir fert yaşıyorsa o evde, ailenin diğer üyeside elbetteki ev işleriyle uğraşacak, hem çocuk yetiştirmek gibi mukaddes bir görev şikayet sebebi olabilir mi hiç?

Siyasi arenada da, sosyal alanda da, "toplumun her kademesinde" de etkin olabilen kadın, çalışan kadın, üreten kadın, her konuda söz sahibi olabilen kadın... Peki nedir bu amansız didişmenin adı? İş başvurularında bile öncelik tanınan, toplu taşıma araçlarında büyük bir "gurur" ile kalkıp yerimizi verdiğimiz, işyerlerinde personelin başına müdür, yönetici olarak atadığımız, erkek mesleği olarak kabul edilen askerlik mesleğinde bile rütbe sahibi olabilen kadın hala ezilmekten mi bahsediyor? Benim asıl üzüldüğüm nokta başta da belirttiğim gibi bu tür söylem ve tarzlarla kendilerine en büyük haksızlığı yine kendilerinin yaptığıdır. Bırakın artık "kadının sesi" proğramlarının karşısında boş yere zaman harcamayı da aranılacak bir hak varsa o da "insan olduğumuz için aramaya mecbur olduğumuz haklarımız" olsun! daha güzel bir ekonomi, daha gelişmiş bir Türkiye, insana daha çok değer verilen, batı uygarlığına erişmiş topraklar ancak kadın, erkek el ele gerçekleştirilebilir.

Gelin insan olarak insanca yaşamanın yollarını arayalım, ezilen kadın, ezilen erkek demogojilerine sarılmadan, cinsiyet gözetmeksizin ezilmişliği tartışıp, çareler arayalım!

Alper Kutay Erke
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


   SON MELEĞİMMİŞ, SEN KOKUYORSUN :((

UZAKTAN, BAKIYORUM O ŞEHRE,
IŞIL,IŞILDI GECE.
MAĞAZALAR, LOKANTALAR VE BARLAR,
HERKEZ GÖNLÜNCE EĞLENİYOR..
CADDELER BİLE SARHOŞ
KİMİ YİYOR, İÇİYOR,
AĞLAYIP , GÜLÜYOR,
GÖNLÜNCE EĞLENİYOR,
ŞU KARŞIKİ BARDA,
HER YER SİGARA DUMANI,
BİRDEN BİR YÜZ BELİRİYOR..
DUMANLAR ARASINDA
SİYAH İPEK GİYSİLER İÇİNDE
BANA DOĞRU GELİYOR..
SON MELEĞİM MİŞ SEN KOKUYORSUN..
DUMANLAR ARASINDA
O ŞEHİRDE KAYBOLUYORUM...

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              4 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

İlker Şengün

 Ankara manzarası : İlker Şengün


  KOMŞULUK HAKKI NEREDE KALDI

Aman amaaannn, hanım şu çocuğuna bak be yav! Kitap yazıyorumda konsantre olamıyorum be yav! Yeterin artık, çocuk mucuk istemiyorum bu apartumanda…..

Ay yazdım ama bir an için çok korktum bu yazdığımdan, birde gerçekten böyle bir komşum olsa! Tövbe tövbe.
Anlatacağım karakter bizim çapraz alt kattaki tek başına yaşayan, entelektüel seviyesine, birde arabasının tipine hayran olduğumuz jilet ablamızın, bizim 3,5 yaşındaki oğlumuzla alıp veremediği Kıbrıs meselesidir.
Bacaksızımız, günlerden bir gün meskun vede suskun apartmanımızın koridoruna çıkmış, bağıra bağıra oyunlar oynamış, birde anacığıda oralarda yan komşumuzun saygıdeğer hanımefendi eşleriyle küçücük bir sohbet koyuvermişler. Vede bizim veledin bağırdını pek duymamışlar… E bizim oğlan yaramaz vede haydut ya, tam dişe dokunur jilet ablamızın ilhami perileri gelecekken, haydut oğlum bir bağırırmış periler apartmanın kapısından kaçıp gidermiş, jilet ablam davet eder, periler tam binanın kapısına gelir bizim oğlan bağırır periler kaçar……….. abla çağırır, bizim oğlan bağırır, periler kaçar…….bu böyle kısır bir döngü gibi birkaç kez tekerrür eder. Tabiyatiyle jilet ablamin Sabrisi taşar, kızar, bir oğlana, bir hanıma, bir hanıma, bir oğlana bağırır durur….

Olay daha sonra bendenize intikal etti, tarafları jilet ablam dışında dinledim,haliyle ifadelerine başvurdum, oğlan Nuh diyor peygamber demiyor, bir türlü apartmanda bağırılmaması gerktiğini anlatamıyorum. Oğlum bak burası bizim apartmanımız ama biz burada yalnız yaşamıyoruz, bildiğin gibi komşularımız var, teyzeler var, amcalar var, jilet ablamız var, onun ilhami perileri var, çiçekleri var, var oğlu var işte, anlasana be evladım, kadın ablam konsantre olamıyor işte, daha perileri gelecek ikinci kata çıkacak ablamın aklına girecek, abla konsantrasyon olacak kitabını yazacak, mutlu olacak yalnızlığını okurlarıyla paylaşacak ki şu apartmanda huzurlu yaşayabilelim… ah oğlum ah bütün bunlar senin yüzünden oluyor, ne vardı çıkıp bağıracak koridorda, otur paşa paşa evinde siyaset meydanı seyret yada ne bileyim ekovizyon filan falan işte, ne işin var dışarıda, bak komşumuz zaruret ablamızın moralini bozdun, babanın sana olan iyi niyetini suistimal ettin, anneciğinin küçük düşmesine sebebiyet verdin, 3,5 yaşında kocaman çocuksun, ablanın söylediğine göre laftan sözden anlaman lazımmış artık, seninde apartmanda kurallara uyman gerekiyormuş hiç kimsenin kitap yazmasını engelleyemezmişsin! Dedi jilet abla, e bende abladır haklıdır herhalde deyip sana gerekli uyarıları yapıyorum, bir baba olarak tabiiki;

Bundan böyle apartmana girebilecek ilhami perilerini kaçırtmamak için gerekli duyarlılığı göstermeni bekliyoruz senden, ki memleketimiz büyük bir romancısının yazdıklarından mahrum kalmasın istikbalde!

Sanki biz hiçbir şey yapmamışız gibi jilet abla bizimle konuşmuyor, yeni bebeğimiz oldu bir hayırlı olsun bile demedi, bizi görünce yüzünü çeviriyor.

Kitabını yazıp yazamadığının haberini bile alamadık çokta dili sıkı, perilerinin gelip gelmediğini ise hiçbir zaman öğrenemiycez herhalde. Oğluma gelince apartman yaşantısına pek uyamadı galiba, e tabii çocuk iki ay babaannesinin yanında Ayvalık'da tatilini geçirir ve son derece şımartılırsa, apartmana gelince yapamıyor, çiçek yok, böcekler yok, kediler yok, ne yapsın yavrum benim ablanın perileriyle uğraşmış. Tabii baltayı taşa vurdu haytam benim farkında değil abla apartmanda olduğu müddetçe ne 3,5 yaşında koridorda bağırabilecek, nede 16 yaşında sesli bir şekilde müzik dinleyebilecek, garibim bi haber her şeyden!

A be oğlum, ne vardı Ayvalık'dan gelecek, şimdi hadi bakalım çık dışarıya, gözler üstünde yapacağın şeyler sana yol,su,elektrik olarak hep geri dönecek.

Ama biz seni hep çok seveceğiz, perileri kaçırttırsanda…..

İlker Şengün
ilkersengun@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sibel Uygun

 Kahveci : Sibel Uygun


  ANNE BEN NASIL DOĞDUM ?

Çocuklar biraz büyüyüp, kendilerini benimsemeye başladıktan sonra, etraflarını inceleme çabasına düşerler.
Merakla ilginç sorular yöneltip, etraflarında olan olayları kavramaya çalışırlar.
Bizlere ve daha çok annelere yönelttikleri en önemli soru ise şudur:
"Ann e ben nasıl doğdum?"

Biz büyükler her nedense doğruyu söylemekten kaçar, degişik yalanlara baş vururuz. İlk aşamada çocuklarımıza sunmak amaçlı herkesin ortak olarak sığındığı cümle ise " Seni leylekler getirdi yavrum!!!" gibi garip bir anlamsızlık sunmak olur.

Çocuk bu cümlenin üzerine kendi kafasinda hayaller kurmaya başlar.
"Leylek beni acaba nasıl getirdi?
Karikatürlerde olduğu gibi, ben de bir bohçanın içinde leyleğin gagasında mı geldim? Demek bu leylek denilen hayvan çok kuvvetliydi.
Onca bebeği taşıyıp anne-babalarına ulaştırıyordu.
Pekiyi; leylek elleri olmayan bir hayvandı. Kanatlarınla o bohçayı nasıl da düğümlüyordu?
Neden bana bu anne ile babayı seçmişti acaba?
Ya beni kötü insanların arasına getirseydi ne yapardım?
Annemle babamı nasıl buldu?"

Anlayacağınız, bir sürü saçma soruyu çocuğun kafasına yerleştiririz.
Bunun suçlusu biziz!..
Çocuğun psikolojisini bir anda altüst ettiğimizin farkına bile varmayız.

Aslında ne garip bir yalandır bu!
Kim uydurmuş acaba?
Hiç düşündünüz mü?

Leylek, bütün dünyadaki insanların adreslerini bildiğine göre iyi bir postacı olabilir miydi???
Dünyadaki insanlara bebek dağıttığına göre, bütün dilleri de biliyor(!)
Leylek İnternational bir hayvan olarak nitelendirilebilir mi ???

Çocuk biraz büyüdükten sonra bu leylek masalına pek inanmayacağından bu sefer "seni cami avlusundan aldık(!), seni kapıda bulduk(!), seni çingeneler getirdi(!), seni polisler verdi(!)..."

Yine bir sürü çocuğun psikolojisini bozan cümlelere devam ederiz. Bu söylediklerimizin ardından o küçücük beyninde kim bilir neler düşünür, ne burukluklar yaşar...

Çocuk biraz daha büyüyüp, serpilmeye başladığında bir yerlerden elbette öğrenir nasıl dünyaya geldiğini, bazen de aklı başında, doğallıktan yana olan anne-babalar, anlatmayı tercih ederler.
Ama bunu hala yapmayan ebeveynler var içimizde.

Benim iki tane evladım var ve ikisine de bana bu soruyu ilk sorduklarından itibaren, hep hoş bir şekilde doğruyu anlattım.
Beni nasıl tekmelediklerini, benim o tekmeler eşliğinde yaşadığım mutluluğu, onların yüzünden geceleri zor uyuduğumu, büyüdükçe karnıma sığmalarının zorlaştığını, ayaklarını, kollarını tepip beni bağırttıklarını anlattım...
Onlar da sevgiyle tebessüm edip "canım annem benim!.." diyerek, her defasında karnıma uzanıp minicik ellerinle okşadılar...

Şimdi bir düşünün yazdıklarımı ve çocuklarınızın psikolojisini neden ısrarlı bir şekilde bozmaya devam ediyorsunuz?..
Benim gibi doğruyu söyleyip, bu zevki yaşamaktan neden kendinizi mahrum ediyorsunuz?..

Oysa gerçekler ne kadar duygusal ve sevgi dolu...

Sibel Uygun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,178,178,178,178,178,178,178,17
              6 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.296 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


EZBERLEMİŞİM

Bir keklik sekişi,
Her nefesim.
Bir kavalın nağmesinde,
Bul beni,
Ey çiçeğim…
İşte ellerim,
İşte dilim,
Seni arar alemde,
Kahverengi gözlerim.
Bir kendi,
Bir de,
Senin yüreğini,
Ezbere bilirim…

Mustafa Gürbıyık

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin


İmam

Anadolu'da kasabanın birine yeni tayin olan genç bir imam, bir kızı çok sevmiş. İmam genç ve yakışıklı bir çocukmuş, kız da onu sevmiş..
İmam, kızla evlenmek istemiş, kasabanın ileri gelenlerine konuyu açmış.
Ahali demiş ki;
"İmam Efendi, o kızın babası solcudur imama kız vermez" ama dinletememişler...

Neyse bir zaman sonra bizim imam çikolata, çicek, takım elbise, gitmiş kızın evine biraz sohbet sonra çocuk konuya girmiş :
- "Allahın emri, peygamberin kavliyle kızınızı istiyorum". demiş...
Demiş demesine de, baba da hiddetle :
"Benim imama verecek kızım yok.." diye bağırmış.

İmam üzgün üzgün evine gitmiş. Sabah olmuş, sabah ezanı için minareye çıkmış.... Mikrofona uzanmış ...

" Tık tık deneme bir kiii, bu sabah ezanını, sevip de kavuşamayanlar için okuyorum..."

<#><#><#><#><#><#><#>




Biri cılk çıkmış!..

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


sonbaharın keyfi denizde çıkar!

http://www.sailturkey.org
Yelken yapanlar zaten biliyorlardır nereye başvuracaklarını diye düşündüğümden, işin ABeCe'sini öğrenip denizlere açılmak isteyenlere Cumhur Gökova, Gökova Yatçılık şiddetle tavsiye olunur! Zarif bir beyefendiden denizi ve yelkeni tanımak hatta bilenlerin bile denizle yeniden tanışması için hoş bir imkan. Siteleri oldukça detaylı, en olmadı sorularınızı e-mail ile gönderin hemen cevaplanmış (hatta sıcacık cevaplanmış) olarak posta kutunuzda bulun. Benden söylemesi, bir haftada beyin boşaltıp yenilenmenin en keyifli yolu!

http://www.bodrumcup.com/
16-22 Ekim tarihleri arasında Era Yelken Kulübü'nün organizasyonunda gerçekleşen 16. Bodrum Kupası'na katılmak isteyenler bu linke tıklıyor...
İlla tekne sahibi olmanız da gerekmiyor, yarışa katılan teknelerin ekibine katılıp güzellikleri paylaşabilirsiniz. Hem bu sene ahşap teknelerin oluşturacağı bir "sevgi çemberi" var, hani aklınızda bulunsun!

http://www.miyc.org/race.asp
Zannetmeyin yarışlar duruldu... 30 Ekim-5 Kasım tarihlerinde Marmaris yarışları var, hem de onbeşincisi!!! Gerçi sitede bu sene ile ilgili fazla bilgi yok ama geçmiş sene resimleri gene de şöyle bir deniz özlemi getiriyor adamın yüreciğine...

http://www.pandora.com.tr/ara.asp?adi=&yazar=&keyword=sadun+boro&ptur=&sira=&site=0&yeviid=&ind=&yazarid=
Bir de tabii ki Sadun Boro'nun Pupa Yelken'ini edinip hemen okumaya başlamakta fayda var. Alışverişe çıkmak istemeyenler veya kitabevlerine uzak olanlar bu linkten Kısmet'in Dünya Seyahatini edinebilirler. Bu arada isteseler bile yelkene zaman ayıramayanlar da küveti doldurup ayaklarını içine sokup hafta sonları evlerinde okuyabilirler.

Ayşe Nur

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Firefox 1.0PR [4.5M] Windows FREE
http://www.mozilla.org/products/firefox/
Yeni ama hatalardan ders almış bir browser arıyorsanız Firefox'u mutlaka denemelisiniz. Firefox'un 1.0 versiyonu pekçok iyileştirmeyle hazır. Internet Explorer'ın ve Netscape'in temelini teşkil eden Mozilla tarafından geliştirilen bu program çok yakında tüm tarayıcıların pabucunu dama atacağa benzer. İçindeki arama ve download yöneticileri kusursuz ve hızlı. Benden söylemesi, bilgisayarınızı üzmeyecek ve yormayacak bir tarayıcı kullanmak için yükleyin ve mutlaka deneyin.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20040929.asp
ISSN: 1303-8923
29 Eylül 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com