Kahve Yanında Dergi



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 654

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Ocak 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Düğüne az kala!..


ABONE OL!Merhabalar,

2 aydır oldukça hareketli günler geçiriyoruz. Kah tartışıyor, kah kavga ediyor, kah gülüp şakalaşıyoruz. Bunu tek nedeni Kahve Molası Dergisi. Bizler elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken, Kahve Molası Dergisi de düğüne hazırlanan damat gibi diken üstünde, heyecanlı günler geçiriyor. Bugün de sizlere en önemli duyurusunu yapmaya hazırlanıyor. Oluşturulan sinerjinin patlamaları artık çok uzaklardan bile duyuluyor, benim sevgili reflü hazretleri tavan yapıyor ama bu zevkli uğraşta ilk raund sona yaklaşıyor. Matbaaya bir dışı kuru içi cıvıl cıvıl CD teslim edene kadar sürecek bu koşuşturmaca. Sonra bir durgunluk dinginlik olacak rahatlayacağız sanıyorsanız aldanıyorsunuz pek tabi. Hemen 2. sayının bitirilmesine gelecek sıra. Yani dur durak yok, verilen karardan da dönmek yok.

İlgili sayfaya gittiğinizde ayrıntılı bilgiyi bulacaksınız ama ben size başka şeyler söylemek istiyorum burada. Bu dergi 3 senelik bir çalışmanın ürünü olarak çıkacak. Yoksa 2 ayda alel acele hazırlanmış, derme çatma bir sıradan dergi asla olmayacak. Kahve Molası'nın benzersiz uygulamasının gerçek hayata sıçrayışı olacak dergimiz. İDDİALIYIZ!.. Eğer hergün posta kutunuza sessizce bırakılan gazetelerinizle sizlere birşeyler verebiliyorsak, bu dergide çok daha fazlasını bulacağınızı iddia ediyoruz. Beğeniyle okuduğunuz amatör yazarlarımızın profesyonel süzgeçten geçirdiği yepyeni yazılarının yanında değme dergilere taş çıkartacak araştırma, gezi notları, mizah ve kültür köşeleri bulacaksınız dergimizde.

Dergimizi elinize almak için abone olmanız gerekli. Belli başlı noktalarda satış imkanı araştırılıyor ama tek bir sayı siparişi dahi verebileceğiniz abonelik şansını kullanmanızı istiyoruz. Bu konuda yetkin bir kuruluşla işbirliğine gittik. ABONET ve Aktif Dağıtım, dergimizin elinize sağ salim ulaşmasından sorumlu olacaklar. Bu sorumluluğu yerine getirirken sizlere en kolay dergi edinme yollarını sunuyorlar. Lütfen size en uygun olanı seçin ve ABONE OLUN!... 3 yıldır haftaiçi hergün bu gazetenin sizlere ulaşması için çabalayan biri olarak sizlere umduğunuzdan güzel bir dergiyi şahsım olarak taahhüt ediyorum. Tek isteğim abone olarak bizlerin program yapmasına olanak tanımanız. Haydi o zaman tıklayın ve şu işi bitirin. http://www.kmarsiv.com/kmdergi/aboneol.asp

Nasılsa daha çok konuşacağız bu konuda. Şimdilik yeter deyip çekileyim köşeme. Bugün bir değişiklik yapıp sizlere G.O.R.A. dan bir güzel şarkı çalayım istiyorum. Özkan Uğur çalıp söylüyor, Olduramadım. Esenkalın, abone olmayı sakın ihmal etmeyin:-))

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

5 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Rana Aslanbay Aydın

 Mektebişahane : Rana Aslanbay Aydın


   KMD ve YENİ UMUTLAR

ABONE OL!Yeni yıl her zaman yeni umutlarla gelir. Bu yıl Kahve Molası yazarları ve okuyucuları için bir başka türlü umutlu geldi. Yepyeni bir alana adım atmak, yepyeni kulvarlarda var olmaya çalışmak kolay bir karar değil tabii. Yıllardır iddiasız bir biçimde, sadece ve sadece yazdıklarımızı paylaşabilmek olumlu olumsuz eleştrileri alı,p kendimizi bu sevdiğimiz alanda biraz olsun geliştirebilmek için var olan sanal gazetemiz artık ele alınabilir, başucuna konulabilir bir hale geliyor. Tuhaf bir haz sarıyor içimizi. Nice yetenekli, kendini kanıtlamış büyük yazarlarımızın yanısıra, bizler de kendimizi ifade edip, sanal alanda ulaşamadığımız kitlelere, alışılagelmiş biçimde ulaşmaya çalışmak ve bu kitlelerin içinden de aramıza katılıp "bir adım öne çıkmak" isteyen yepyeni isimlerle biraraya gelmek düşüncesi bile mutlu ediyor insanı.

Yazarlarımız açısından bakarsak, yaşlısından gencine, dramdan komediye, mimarından doktoruna, her sınıftan her gruptan bir çok insanı burada biraraya getiren tek hedef, yazmak, yazabilmek ve okunmak arzusu. Okuyucu açısından bakınca ise, standart gazetelerin klasikleşmiş sayfalarının dışına çıkıp, her kesimden yazanın sesine kulak vermek, kahve molalarına bir renk katmak, yeni insanlar ve yeni fikirler tanımak.

Sanal ortamda paylaşımdan reel ortamda paylaşıma geçebilmek bir cesaret işiydi doğrusu. Bir kez alınıp, paket kağıdı haline gelmek de var işin ucunda, ama paket kağıtlarını bile okuyan bir kitlenin de varlığını bilmek apayrı bir umut kapısı.

Ben içten ve yürekten inanıyorum ki, yazmak isteyen, bu konuda eğitimli olmayan ama bir şeyleri ifade edebileceğine inanan, bunları paylaşmak isteyen herkese açılan bu keyifli ortam, sanalıyla gerçeğiyle yepyeni paylaşımlara uzanacak, yepyeni dostluklara, yepyeni gelişmeler açık olacak.

Yeni yılda, yepyeni umutlarla yayın dünyasına hoşgeldin Kahve Molası Dergisi.

Rana Aslanbay Aydın
rana@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


Yeni Yılınız Kutlu Olsun

"Parmak uçlarımın klavyede dolaşırken çıkardığı sesler, çok sevdiğim şarkı gibi ruhumu dinlendiriyor. Okurken o sesleri duyabileceğiniz kelimeler ile yeni cümleler kurabilmek dileğiyle yeni bir yılda yeniden MERHABA!"

Eski bir yazımdan çalınmış cümleler ile başladım. Güne en uygun düşen bu olurdu. Tembellik ve uyuşukluk içindeki bedenime söz geçirebilme çabasıyla, ruhumun dirilmesine yardımcı olmaya çalışıyorum. Bitecek yılın son günleri başlayıp, başlayacak yılın ilk günlerine kadar devam eden bir belirsiz durum. Yılın hesabının çıkartılmasından çok, birikenlerin üstüme çöken ağırlığı…

Şimdi buradayım. Yılın üçüncü gününe denk gelen bugün, doğan güneşin sevinci bile üzerimdeki bu miskinliği kaldırıp atacak gibi görünmüyor. Bu yüzden ödünç alınmış cümleler kuruyorum. Eski yılların ilk günlerine düşen ruh hallerimi aynı aynada görebilme isteği belki de. Kim bilir?

"Aynı sözcükleri kullanarak farklı cümleler kuruyorduk."
Bu da, daha yakın bir ilk gün yazısının sepetinden çıktı. Leblebi tozuna karışan bir iç dükümünden kalan ilk cümleler…

Yazmadığım zamanların ilk günlerinin kurulmamış cümlelerini nasıl birleştireceğim kendi aynamda. Tutulmamış günlükler, belleğim yittikçe keşkelerle unutulup gitmeyecek mi? Geçmişi kafamdaki görüntüleri ve kalbimdeki sözcükleri ile hatırlarken yardım alacağım fotoğraflar yoksa bocalarım. Ya da özel anlara düşülmüş bir iki küçük cümleyi eklememişsem kendime üzülürüm. Belleğim beni terk edip gittiğinde beni bana hatırlatacak cümlelerimi görmek içimi ısıtır doğrusu. Hayatın kokularını vücuduma giydirirken, kelimelerle de duygularımı anlatabiliyor olabilmenin mutluluğu gözlerimdedir.

Bu yüzden günlük tutanları ve günlerini unutmadan belleklerinde taşıyanları takdir ederim. Kendileri için özel şeyleri, özel anları yazabilmek biraz da cesaret mi gerektirir acaba? Ben o kadar cesur değilim galiba.
Her yıl yeni bir ajanda alırım kendime ve "O Anlar" ımı saklama sözü veririm. İlk günlerin heyecanlı cümleleri yerini kısa hatırlama notlarına bırakmış olsa da, içi boş kalmayan eski ajandalarım vardır. Kendi kendime yapacağım hatırlamalarda ya da belleğimin yetişmediği zamanlarda o eski cümlelerimden yardım alırım.

Çok eskilere gitmeden hatırlamak istedim böylesi anlarımı. Biri Kahve Molası'nda yayınlanmış bir yazıdan, diğeri bir sene önceki bir yazımdan ödünç alınmış iki cümle ile bugüne başladım. Cümleler hâlâ farklı ve kelimeler duygularıma tercüman olacak kadar yakınımda. Gözlerimle gönderdiğim selamlarımı ve yaşadıklarımı paylaşma isteğimi uzaklardan iletebilecek dostlarım sözcükler ile yeni yılda da sizlerle olabilmek dileğiyle…

Yeni yılda her şeyin gönlünüzce olmasını temenni ederim.

SunA.K. Grasse

Fotoğraf: Serhat Keleşoğlu
01.01.2005/Mandelieu-Fransa
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   Öyle Değil Böyle Olur!

Düşünüyorum da, yakın tarihte Irak'ta yaşanan ve yaşanmaya devam eden bunca insanlık ayıbına karşılık, acaba ülkem ne yaptı? "Küresel Muhalefet"e, en azından "küreselleşme" adına yaptıkları kadar dahi katkı koydu mu?
Koyduysa neden daha da sesini yükseltmiyor veya yükseltemiyor?

AB görüşmelerinde yumruğunu masaya vuran yöneticiler, iş "somut" birşeyler yapmaya gelince neden sadece "kınıyorlar" veya "not ediyorlar"?

Irak'ın işgal kararına destek verilmesi gerektiğinin, heyecanla savunulduğu günlerde, Anadolu gençlerinin, oralara gönderilmesine "Sokaktaki Muhalefet" engel olmuştur.

İşte bu "Sokaktaki Muhalefet"i, dünyada korkusuzca ve özgürce gerçekleştirebilen, tek ülke Küba'dır!

Bireysel veya toplumsal olarak her ülkede göze çarpan "Sokak Muhalefeti"ni, "resmiyete" taşıyabilen, Küba kadar net tavır koyabilen ne yazık ki başka bir ülke göremiyorum; öyle veya böyle, sonuçta hiç kimse, "dost ve müttefik abisine" ses çıkartamıyor.

Havana'da, "Amerikan Ofisi" olarak adlandırılan ve Guantanamo dışında, ülkedeki tek Amerikan yerleşkesinin olduğu kocaman bir bina vardır. Bu binada Küba-ABD ilişkilerini düzenleyen idari personel çalışır.




Noel tatili nedeniyle binaya, neonlarla süslenmiş bir Noel Baba ve ren geyiklerinden oluşan süslemeler yerleştirilir ama bunların arasında, geçen yıl Küba'da hapsedilen, daha sonra bir kısmı serbest bırakılan, yönetim muhaliflerinin sayısına gönderme yapan 75 rakamı göze çarpmaktadır.



Küba'da ki en yetkili ABD diplomatı olan James Cason'a yapılan itiraz sonuç vermez ve pano kaldırılmaz. Peki bunun üzerine Küba ne yapar?



Ofisin tam karşısına, içeride çalışanların dışarıya her bakışlarında görebilecekleri büyüklükte, hepimizin bildiği, Abu Ghraib'de işkence gören Irak'lıların fotoğrafları barındıran ve üzerinde gamalı haç olan kocaman bir pano yerleştirerek cevap verir. Pano'daki slogan "Fascistas, Made In USA" gözden kaçmaz. ABD'ye, bakmaktan utanç duyacağı, herzaman gözlerini kaçıracağı, gerçeğin bir aynası sunulmuştur.


Ayrıca ofisin giriş kapısına da, elindeki tüfeğini bir çocuğa doğrultmuş Amerikan deniz piyadesi fotoğrafı yerleştirilir; tam altında "Merry Christmas" yazmaktadır. Havana Üniversitesi'nde okuyan 5000'den fazla öğrenci ofis önünde gösteri yaparak, "ABD'nin yeni faşist metodlarla dünyaya ve devrime saldırısını" protesto ederler.

Bütün bu gelişmelerden sonra yaptığı açıklamada Colin Powell, Küba'nın davranışını "akılsızca" bulduğunu söyledi.

Havana'da ki ABD diplomatları da tepkiyi "fanatik" ve "abartılı" bulduklarını söylediler.

Acaba kendi tarihinde, hem kendi ülkesinde, hem de ülke dışında gerçekleştirdikleri sayısız insan hakları ihlallerini göz ardı edip, günümüzde de bu ihlallere umarsızca devam eden "dost ve müttefik" bir ülke, nasıl olurda, kendisine tutulan aynadaki yüzünü görünce, gösterilen bu akılcı tepkiyi "akılsızca" olarak değerlendirir?

Küba'nın bu gösterisi aslında birçok devletin içten içe yapmak istediği ama aklından bile geçirmeye çekindiği bir durumdur. Çoğu zaman çıkarlar, ne yazık ki "evrensel doğruların" önüne geçmektedir.

Bu kadar sade, net ve çarpıcı muhalefet "ülke" düzeyinde resmi olarak ve "sokakta" ancak bu kadar çarpıcı uygulanabilir.

Örnek olması dileğiyle!

Cüneyt Göksu
cuneytgoksu@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,789,789,789,789,789,789,789,789,789,78
              9 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Sıfır Noktası : Meltem Tolunay


YİTİK KARŞILAŞMALAR

Benim garip huylarım vardır. Herşeyi çok detaylı düşünürüm, mantıklıyımdır çok, ama önemli önemsiz pek çok kararımı kalbimle veririm. Bazen "neden böyle yaptın?" diye sorar çevremdekiler. "Bilmem" derim "içimden öyle geldi o anda, belli bir sebebi yok yani." Şimdi sizler "aman yine klasik bir "yüreğinin götürdüğü yere git" yazısı daha diyebilirsiniz ama vallahi ben daha Susanna Tamaro'yla tanışmadan ve o kitabı okumadan da öyleydim!

Bunu yazma nedenim aslında bir başka kitapla ilgili. 1992 yılının Ekim ayında Londra'da kesin dönüş öncesi kitapçıları dolaşıp yanımda getirebileceğim maksimum sayıdaki kitap miktarını hesaplarken, elimi raflardan birine uzatıp, adını duymadığım bir Japon yazarın kitabını hiç düşünmeksizin satın almıştım. O zamanki erkek arkadaşım da "ne bu şimdi?" diye bana tuhaf tuhaf bakmıştı. O zaman da "bilmem içimden öyle geldi" demiştim.

Kitabın adı "The Remains of the Day" yani daha sonra Türkçe'ye çevrilen adıyla "Günden Kalanlar"dı.Yazarı Kazuo Ishiguro'ydu ve daha sonra kitabın filmi de çekildi. Başrollerde Anthony Hopkins ve Emma Thompson oynadılar. Her neyse, öylesine aldığım o kitabı iki günde bitirdim ve çok etkilendim. Kitapdaki pek çok tema içimi sızlattı, hala sızlatır. Ana tema, Nazi yanlısı bir İngiliz Lord'un yanında çalışan uşaklar ve hizmetçiler arasında yaşananlar ve gizli kalmış bir aşk hikayesi gibi görünse de, aslında satır aralarında örülmüş alt olaylarla bence çok etkileyici bir edebi eserdi. Örneğin, uşak bir babanın, yaşlandığı için, yine uşak olan oğlunun emrine verilmesi, ve yaşlılıktan elindeki tepsiyle takılıp düştüğü için oğulun babayı işten çıkarması ya da sorgusuz bir sadakat ve görev duygusunun insanların kişiliklerini nasıl hapsettiğine dair pek çok diyalog gibi.

Bu uzun girişten sonra bu yazının başlığıyla şu ana kadar yazdıklarımın ne ilgisi olduğunu düşünenler için, bu kitabın sonlarında birbirlerine bir türlü aşklarını açıklayamamış ve bu nedenle bir hayatı kaybetmiş iki aşığın, yıllar yıllar sonra birbirleriyle buluştukları bir bölümden söz etmek istiyorum. Adam yani Mr. Stevens, artık çok geç olduğunun farkındadır, çünkü sevdiği kadın kapıdan sevmediği bir adamla evlenmek üzere çıkıp giderken ona "dur" diyememiştir, görev duygusu, korkuları ağır basmıştır. Kadın, yani Miss Kenton'sa gururu uğruna evlendiği adamla uzak bir şehire yerleşmiştir, ama ara ara hala sevdiği adama mektuplar yazmaktadır. Mektup dediysem yanılmayın öyle aşk mektubu falan değil, "hanım"lı "bey"li hitaplarla başlayan "sıhhatiniz yerindedir umarım." diye devam eden mektuplar. Ama adam o mektuplardan birinde, satır aralarında kadının mutsuz olduğuna dair bir ipucu keşfederek ve son bir umutla onu ziyaret etmeye karar vermiştir.

İşte bu buluşma sahnesinin sonunda -yine kısıtlı zaman, havadan sudan konuşmalarla harcandığından- tam da adam dönmek üzere bineceği otobüsü beklerken, kadına eşiyle mutlu olup olmadığını sormaya cesaret eder. Kadın da " evet başlangıçta onu sevmedim, hatta 3 kez onu terkettim, yaptığım hatanın farkına vardım ve seninle birlikte olsaydık hayatımın çok daha güzel olacağını düşündüm.Ama her defasında geri döndüm, çünkü insan bir hayat boyunca "başka türlü de olabilirdi!"lerle yaşayamıyor" der. Adam bu cümleyi algılayıp neler kaçırdığını farkettiğinde otobüs gelir ve bir daha görüşmemek üzere ayrılırlar. İşte size bir yitik karşılaşma!

Bu yazıyı yazmama neden olan bir başka yitik karşılaşma ise, bir kitapta ya da bir filmde değil, 2 ay önce burada Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'nde yaşandı. Geçen hafta bu karşılaşmayı dinlerken çok sevdiğim bir dostumdan, elimde lahmacun, gözümden boşalan yaşlarla kalakaldım.

Burada, kahramanlar üniversitede tanışırlar birbirlerine aşık olurlar. Tam ilişkinin en güzel yerinde esas oğlan Amerika'ya gitmeye karar verir. Ve gittikten çok kısa bir süre sonra da orada bir kadınla evlendiği haberi gelir. Tabii esas kız olan benim arkadaşımın kalbinde ilk yara açılmıştır artık. "Peki" der "madem o Amerika'ya gitti, ben de İngiltere'ye gideceğim." Cebinde 100 poundla Heathrow'a iner. Yoksulluk içinde geçen günler, hatırlanmak istenmeyen pek çok kötü anı, sokaklarda yatmalar falan derken, döner Türkiye'ye. İşe girer, evlenir, yürütemez boşanır. Bir gün esas oğlan çıka gelir Amerika'dan, her şey yeniden başlar, o da boşanmıştır. Ama kader böyle kolay teslim olmaya niyetli değildir. Esas oğlan işi nedeniyle New York'a dönmek zorundadır. "Olsun" der esas kız "mesafeler sorun değil, beni sevdiğini bileyim yeter." Kopuk kopuk da olsa , 3-4 günlüğüne 3 kez New York'a gider, hasret giderir. Son gidişinde esas oğlan der ki "sensiz yaşamak istemiyorum, buraya gel yerleş bir ömür boyu birlikte olalım."

Siz hiç mutlu bir insan gördünüz mü? Ben görmüştüm, arkadaşım New York'a yerleşmek üzere evini kapatıp, işinden ayrıldığında mutluluktan uçuyordu. Tam da ben, bir kez olsun bir aşkın "onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine" diye biteceğini düşünürken, ikinci kara haber ulaşır. Esas oğlan yine aramıştır, ama bu kez başka şeyler söylemektedir: "Tüm konuştuklarımızı unut ve beni bir daha arama!". Esas oğlan bir kez daha başkasıyla evlenmiştir! Sizin de kulağınıza çok yüksekten düşen bir insan bedeninin yere çarptğında çıkardığı o boğuk ses geliyor mu bilmem, ama ben bunu öğrendiğimde ilk bu sesi duydum.

Sonra arkadaşım kendini ve kalbini sonsuza dek kapattı, hayır atlamadı bir yerden, herkes gibi yaşamaya başladı. İşe girdi tekrar, bir kooperatife taksit ödedi, kilo aldı, tatile gitti vs. vs. Ta ki 2 ay önce ortak bir arkadaşından "o"nun birkaç günlüğüne Türkiye'ye geleceğini duyana dek. Onun geleceği güne kadar ne yapacağını bilemez bir şekilde, "ya çıkar gelirse, ya bir yerde karşılaşırşarsak, ya ararsa?" korkusuyla bekler. Aslından bunlardan değil, bunlardan biri olduğunda ne tepki vereceğini bilmediğinden korkmaktadır.

Zaman geçer, o gün gelir, işyerinde bilgisayarının başında çalışırken, şeytan dürter, Devlet Hava Meydanları İşletmesi'nin web sitesine girer. Girer girmez de "New York uçağı indi." ibaresini görür. Çantasını alır, atlar bir taksiye, doğru havaalanına gider. Takside sürekli olarak "ya çıktıysa, ya kaçırdıysam" diye endişe eder. Havalanına geldiğinde bir sütunun arkasına gizlenir ve beklemeye başlar. Kader bu ya, 10 dakika sonra "o" çıkagelir, uzun bir yolculuktan sonra eli yüzü şişmiş, yorgun ama hala onu sevmesine neden olan binlerce ayrıntıyla birlikte karşısındadır. Sessizce ve son kez onun bavulunu alışını, yürüyüşünü, kollarını dirseklerine kadar sıyırmasını, saçlarını kulağının arkasına itmesini izler. Çoğu zaman kişinin kendisinin bile farkında olmadığı ayrıntılardır aslında bir insanı başka bir insana çekici kılan. Sesin bir kelimeyi söylerken çıkardığı özel bir tınlama, çayı karıştırırken parmakların duruşu, yürürken ayakların içeri doğru basılması gibi.

İşte arkadaşım da onu havalimanında geçirdiği yarım saat içinde bir gölge gibi, ama görünmeden takip eder, her anı , her hareketi beynine kazır, onun oturduğu koltuğun iki sıra arkasına oturur, konuşursa belki sesini duyarım diye. Ve o tüm bunlardan habersiz havalanından ayrılır. Arkadaşımsa işe dönerken takside ağlar, ağlar. Sonra yüzünü yıkar makyajını tazeler ve "hayat"a kaldığı yerden devam eder.

Bana bunları anlatırken o da, ben de ağladık. Bana dedi ki "o an içimde iki duygu çarpışıyordu: birisi herşeyi boşver git boynuna sarıl, kokusunu içine çek, nefes almadan öp derken, diğeri ise onu orada herkesin içnde tekme tokar döv diyordu. Eğer birinden birisi baskın gelseydi, o sütunun arkasından çıkardım. Ama bu mücadelede iki taraf da kazanamadı. Sonuçta kaybeden yine bendim."

Biliyor musun Osman, yıllar sonra, sen o güne ait hiç bir şey hatırlamayacaksın, örneğin o gün ne giydiğini, önce nereye doğru yürüdüğünü, orada ne kadar zaman harcadığını. Oysa tüm hayatı bu yarım saati düşünmek olan bir kişi, bir ömür boyu, senin her hareketini sanki tekrar o günde yaşarmış gibi en ufak ayrıntısına kadar anımsayacak!

Bilmem onu tanıyabildin mi ve bilmem ben ne demek istediğimi anlatabildim mi?

Meltem Tolunay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,779,779,779,779,779,779,779,779,779,77
              13 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Güller ve Dikenler : Hülya Ateş


BİR DÜŞ MÜYDÜN ,YOKSA BİR BOZGUN MU ?

Bir rüyaydı gördüğüm bilirim… Bilirim de söz dinletemem ki yaralı yüreğime, zaman zaman tutamam işte böyle sözümü, bozarım tüm yeminlerimi, her günün sonunda, karabasan gecenin matemini bir yorgan misali üzerime çekip kahrederim, sözler veririm kendime ama her gecenin sabahında bozulur yeminlerim ,yine ellerin olur ellerim, yeşil perdemi açıp her günkü gibi sana başlarım… Suçsa bu, benim suçum, acıysa çektiğim en derinlerde bu benim acım…Oturup ilmek ilmek gözlerini dokuyorsam gecenin ayazında yüreğime ,penceremin kenarında yollarını düşleyip ve hiç gelmeyeceğini ,seni bir daha hiç göremeyeceğimi bile bile,karanlıkların içinden avuçlarında bir demet ışıkla çıkıp karanlık dünyama ışıklar getireceğini düşünüp ağlayabiliyorsam ,bir dünya kurmuşsam kendime ve ateşten bir duvar örmüşsem sevgime dokunamazsın artık bize,zaten kor olmuş bir sevgiyi yakamazsın artık ve bir yangınsan bu ettiğin ,göz bebeklerimde her daim parlayan kıvılcımlara bir çare bulamazsın…

Anlayamıyorum,düşünüyorum da zaman zaman ,bir düş müydün gerçekten,nasıl da gerçektin oysa…Parmak uçlarımda hala sıcaklığın varken ,aynaya baktığımda kendimi değil de beni seyreden bakışlarını görebiliyorken ,verdiğin sözler kulaklarımda uğuldayıp bir hastalık nöbetiymişcesine arada bir nüksederken bu kadar yalan olamazsın…Olsan olsan bir bozgun olursun ,bir isyan olursun .Olsan olsan bir zehir olursun ,içimi dağlayıp yakıp kavurursun kara kışın ayazında.

Bilmem ki ,sıkışıp kalmışım bende bu dünyanın içinde ,tüm yağmurlar üzerime yağdı nedensiz, kar boran fırtınalar geçti içimden, kara kış bir karabasan gibi kapımda. Şimdi bir ağacın dallarında ömrüm yaprak gibi,yaprak yaprak geçiyor ömrüm,düşen yapraklar çiğnenip kayboluyor, geçen zamanları geri getiremiyorum, tıpkı hayallerimi tıpkı seni geri getiremediğim gibi… Zaman zaman gövdeme bir çizikte sen atıyorsun ,deşiyorsun kanımı ama nasıl yaraladığını hiç bilmeden ,oysa bir çınar gibi yaşlanıyorum bende ,canım deyip yüreğime sakladıklarım bir kurt misali kemiriyor yüreğimi ,akacak kanda kalmadı ki damalarımda. Ben tüm yaşama tılsımımı yollarında harcamışken ,sen tüm acımasızlığınla herkes gibi ezip geçiyorsun yapraklarımı ,tıpkı ömrümü ezip geçtiğin gibi bir adımda….

Şimdi anlıyorum ki insan asıl en yakınındakilere kendilerini anlatamadıkları zaman savaşlarını kaybediyorlarmış. Ama kızmıyorum artık kimselere. Dedim ya bir dünya kurmuşum kendime ,artık bir başka diyarda geçiyor benim ömrüm,bir bahar mı gelir bu kışların ardından ,yoksa bir bozgun gibi yine sen mi gelirsin bilmiyorum. Ama gelseydin sana tüm biriktirdiklerimi verirdim ,senden sonra yıkıntılarımın arasından toplayabildiklerimi gösterirdim.Belki de korkardın gördüklerinden .Bu kurduğum dünyada bir gün beni yaşayabilseydin(benim her gün sensiz seni yaşadığım gibi..) kafamda ki bin bir soruyla yüz yüze gelebilseydin ,anlayabilir miydin beni o zaman ,içimde ki kemirilmişlikleri görseydin belki de acırdın ama yine de anlamaya çalışmazdın değil mi,yine kolayı seçer ,bir çizik daha atıp kalbime arkanı dönüp mutlu hayatına geri dönerdin ama bir an bile ellerinde ki kanı tırnaklarının arasında ki kabuklarımı göremezdin ,göremezdin değil mi?

Şimdi okunmamış şiirler yazıyorum,hiç söylenmemiş türküler besteliyorum sana dair… Hiç anlamadığın ,anlamak için birazcıkta olsa çaba dahi göstermediğin şu yüreğimle bir ant mıydı içtiğim bilmiyorum… Kimselere diyemediğim bir sır mı olmalıydın ,dün dünyaya duyurmayı hesap ederken ,sonsuz yolculuğa çıkan bir yaban mı olmalıydın oysa canın cananı olmuşken ve ben insanları kandırmaya çalışırken aynaya her baktığımda gözlerime yemyeşil harflerle kazınmış adını mı okumalıydım ,bu muydu istediğin gerçekten bu muydu?

Neden böyle yarım bıraktın ,hiçbir şiirin sonunu getiremiyorum artık ,türküler anlamını yitiriyor seni andığımda, en çok sevdiğim o şarkı bile yalanlaşıyor söylediğimde."Seven ne yapmaz?" diye mi başlamıştı bu hazin hikaye ,oysa her şey gibi bu soru da yarım kaldı,bilmem ki sen bulabildin mi cevabını, aynaya baktığında anımsadın mı yalanladıklarını ,yoksa sen beni bırakalı çok mu oldu bu gurbet ocağında…

Oysa bilmediğin bir şey vardı ki, sen uzaklaştıkça ben daha bir sen oluyordum ve yaklaştıkça sen de yitip yok oluyordum……

Hülya Ateş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              11 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Oktan Erdikmen


AB'de Son Gelişmeler 1

Avrupa Birliği gündemimiz son yıllarda sürekli tarihlerle birlikte anılıyor. Düne kadar 17 Aralık'ı bekliyorduk; şimdi 3 Ekim'le yatıp kalkıyoruz. Peki 17 Aralık, kendisine yüklediğimiz misyonu kaldırabildi mi? Brüksel'e gitmeden önce elimizde ne vardı, orda ne kazandık, ve ülkemize neyle dönebildik? Dış politika uzun soluklu bir süreçtir. Karşı tarafın vezirini almak için, birkaç piyon; hatta at veya fil bile feda edilebilir. Bu nedenle diplomaside kesin bir başarıdan söz etmek hiç de kolay değil. Yine de elimizdeki verilerin ışığında bir ölçüde değerlendirme yapabiliriz.

Brüksel'de müzakere tarihi alacağımız Verhugen'in raporundan itibaren zaten bilinen bir şeydi. Merak ettiğimiz bu tarihin hangi koşullarla verileceği, ve sürecin sonunun nereye varacağı yolundaki adımlardı. Zaten Avrupa Birliği Konseyi, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiğinin Komisyon'un hazırladığı bir rapor ve tavsiyeye dayanarak kararlaştırması halinde tam üyelik müzakerelerine gecikmeksizin başlayacağını 1999 Helsinki Zirvesi'nde taahhüt etmişti. Bu bağlamda, Brüksel'de elde ettiğimiz sonuçları başarı olarak nitelememiz oldukça güçtür.

1) Müzakerelerin "açık uçlu" olması

Sonuç bildirgesinin 23. maddesinde, müzakerelerin ortak hedefinin katılım olduğu, ancak söz konusu sürecin sonucu önceden garanti edilemeyen ucu açık bir süreç olduğu belirtiliyor. Müzakere, anlam itibariyle zaten ucu açık bir süreçtir. Bu özelliğin altı çizilerek dile getirilmesi hoş karşılanamayacak bir tutum olmakla birlikte, üye ülkelerin kendi kamuoylarını yumuşatmak adına ileri sürdükleri bir çerçevede de ele alınabilir. Sonuç bildirgesinin Hırvatistan'la ilgili bölümlerinde müzakerelerin açık uçlu olup olmadığına değinilmemektedir. Bu bağlamda, Brüksel'deki Türk heyetinin müzakere sürecinin söz konusu özelliğini belirtip, bu ifadeyi belgeden çıkartamamış olması bir hatadır. Raporun devamında, Türkiye'nin Kopenhag kriterleri bağlamında değerlendirilecek olan üyelik yükümlülüklerinin tümünü yerine getirememesi durumunda Avrupa yapılarına mümkün olan en güçlü bağla demirlenmesi sağlanmalıdır denilmektedir. Bu açıklama, tam üyelik dışında bir ilişkinin potansiyel anlamda kabul edilmesinin diplomatik dilde ifadesidir. İsveç Başbakanı, zirve sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye'ye tam üyelik konusunda destek vermeye hazır olduklarını, ancak Türk heyeti bu konuda çok fazla ısrar etmediği için böyle bir çaba içerisine girmekten kaçındıklarını belirtmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti için tam üyelik dışında hiçbir modelin alternatif olarak kabul edilmemesi gerekir. Türkiye, eğer Avrupa Birliği'ne girecekse güvenlik politikaları dahil bütün süreçlerde en az Almanya ve Fransa kadar söz sahibi, karar sürecine katılım koşulları göz önünde bulundurulduğu takdirde ise nüfus açısından ikinci büyük güç konumunda bulunmalıdır. Bu çerçeve dışında gireceğimiz bir Avrupa Birliği, toplumumuzun kendisinden beklediği mucizevi çözümleri getirmekten uzak kalacaktır.

Oktan Erdikmen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,148,148,148,148,148,148,148,14
              7 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Nadya Alpkonlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.108 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


DİYEMEDİM

Şiirler yazamadım sana
Şarkılar söyleyemedim adına
Ne de inciden cümleler dizebildim
Sana giden mektuplara.
Kal diyemedim
Git hiç.
Durmalıydın oysa;
Gitmeliydin aynı zamanda.
Sen burda olmalıydın,
Ben...
Hayır ben olmamalıydım yanında
Hatta hiç...
Hiç olmamalıydım
Koklamamalıydım ipekten saçlarını
Dokunmamalıydım pamuktan ellerine
Okşamamalıydım tozpembe yanaklarını
Okşamamalıydım
Dokunmamalıydım
Olmamalıydım
Durmalıydın
Gitmeliydin

Alparslan Zengin

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin



Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


http://www.buddybearsinistanbul.com/default.asp
Bir dostumun hatırlatmasıyla İstanbul'daki güzel bir etkinliği atladığımı farkettim. Oysa gözlerimle görüp, ellerimle de ellemiştim. Evet belki birçoğunuz gördü ama görmeyenlerin mutlaka gitmesi gereken bir festival var İstanbul Tepebaşı'nda. "HOŞGÖRÜ FESTİVALİ" Birbirinden güzel ayıcıkları görmek aralarında yapılan etkinliklere katılmak için tutun çocuklarınızın elinden ve gidin mutlaka. Ayıcıkları önceden incelemek isterseniz buyrun size adresi.


http://www.odtumd.org.tr/etkinlik/40yil/sevgidamlalari/info.htm
Sevgili Ahmet Kemal Üner'in önderliğinde hazırlanan bir değerli CD çalışmasına gidiyor bu link. ODTÜ Mezunlar Derneği'nin burs çalışmalarına katkıda bulunmak üzere hazırlanan bu CD için bakın ne diyorlar; "Derneğimizin 40. yıl projelerinden biri de, 1965'lerden günümüze, üniversite yıllarımızda popüler olmuş, hepimizin sevdiği, mırıldandığı "sevgi" temalı şarkılardan oluşan CD projesidir. CD projemize yapacağınız katkıyla da gerçekleştirmek istediğimiz hedefe erişmemizi ve burs fonumuzun yaygın tanıtımını sağlayacaksınız." Nostaljik şarkılardan oluşmuş bu CD'yi hayırlı bir iş için edinmek isteyeceksiniz umarım.

...24soru, binlerce kişinin aynı anda oynayabildiği bir online bilgi yarışmasıdır. Bilgisayarınıza yüklediğiniz ufacık bir program, size saatte bir tane olmak üzere gün boyunca yirmi dört adet soru sorar. Sorunun saatin hangi dakikasında geleceği önceden bilinmez. Amaç, yarışma dönemi boyunca mümkün olan en fazla soruya doğru yanıt vererek sıralamalarda yükselmektir... devamı için http://www.24soru.com/ . İyi eğlenceler.

Günlük falınız'ı merak ediyormusunuz? ...Bir süredir içinizde bir şeylerin eksik olduğu duygusuyla yaşıyorsunuz. Nedenini, bir süre önce yaşadığınız bir ayrılığa bağlamanız anlaşılır bir şey. Bu duyguya kendinizi alıştırabilir, üzüntünüzün yerini tatlı bir özlemle değiştirebilirsiniz... http://fal.tnn.net

Bilgisayarınızdaki gizlemeyi düşündüğünüz klasörler için güvenli ve tamamen ücretsiz bir program istermisiniz? İşte size Türkçe açıklamalı bir program, hem de bedava. http://www.barbar.programlari.com/ kısayolunda yapacağınız kısa bir incelemenin bilgisayarlara bakışınızı biraz olsun değiştireceğine eminim.

http://www.incikutusu.com/
Sevgili kahvecilerden Zuhal'in özenle yıllardır hazırladığı ekartları ve özel sayfaları yeni yılı bahane ederek sevdiklerinize yollamak istemez misiniz? Haydi o zaman doğru İnci Kutusu'na.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


PicSizer 2.0 [3316 KB] 98/ME/NT/2000/XP Free
http://www.axiomx.com/downloads/PicSizer.zip
Her eve lazım bir program. Dijital makinalardan aldığınız veya taradığınız fotoğrafları email ile yollamaya kalktığınızda başınıza gelen felaketleri önlemeye yarıyor. Yaptığı pek çok işin yanında kocaman fotoları gereğince küçültebiliyor, değerleriyle oynayabiliyor ve rahatlıkla email ile yollayabiliyorsunuz. Ve en güzeli eğer dilerseniz bu işi tek tek değil, tek komutla tüm fotolarınız için yapabiliyorsunuz. Dijital fotograf makinası olanlara tavsiye olunur.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050104.asp
ISSN: 1303-8923
4 Ocak 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com