Kahve Yanında Dergi



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 656

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 6 Ocak 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Sanat yapıp geldim!..


ABONE OL!Merhabalar,

Sanat yönetmenimle hummalı bir toplantıdan az önce çıkıp geldim. "Kardeşim ya yazı sayfanın yarısında biter altı boş kalırsa n'olacak?" "Bana mı sordun canım? Bul birşeyler koyalım." "Peki resmi nereye koyacağız hemşehrim?" "Bak şimdi yediği herzeye, resim olduğunu niye daha önce söylemedin?" "Ben de kafamı kaldı kardeşim, hem herşeyi devletten beklemeyin, saksıyı çalıştırın saksıyı, gezi yazısı resimsiz, kurna susuz olur mu?" "Abi yandı bunu dizecek adam!" "Hangi adam canım? Sen kopyalayıp yapıştıracaksın, alooo!" ayarında cümleleri bir araya getirerek, masanın üzerine dağılmış eskizleri 50 kere toplayıp 51 kere sererek geçti zaman. Ne için? Hele bir sorun ne için? Dergi için, dergimiz için? İçim yanıyor için için, haydi ordan bana 1 yıllık abonelik biçin... Ayol siz hala burada mısınız? Hava bedava su bedava, tıklamak en bedava. Korkmayın para pul isteyen de yok. Dergi elinize geliyor, siz elinizi cebinize atıyor ve cüzdanınızdan çıkarıp parayı veriyorsunuz. Ha leziz kalabak suyu ısmarlamışsın ha muhteşem Kahve Molası Dergisi. Çağır gelsin, en önce, tam zamanında.

Bugün resmini gördüm aklıma düştü. Gelin siz abone olurken ben de size bir John Lennon klasiği dinleteyim, Imagine. Esenkalın, dergisiz kalmayın!..

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

1 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Tuba Çiçek

 Rengarenk: Tuba Çiçek


  ÇARŞIDAN ALDIM 3 TANE, EVE GELDİM 19 TANE

Çekilişten çıkmış.. Issız bir adaya gidecekmişim.. Üstelik, yanımda götürmeyi istediğim üç şeyi de temin edeceklermiş..

'Hönk? Nasıl yani? Kimler? Niye? Ne zaman?' felan gibi sorular sormayın; kalifiye yazarınızı yormayın.. Alıcılarınızın ayarlarıyla oynamadan yazıyı okumaya devam ederseniz, sorularınızın cevabını bir bir bulacaksınız.

* * *

Çingene pembesi gömleği, lila fuları, lacivert kumaş pantolunu, kızıl ve topuz saçlarıyla, -benden güzel olmasın- güzel ama 'frijit bardot' kılıklı bir hatun kırıtarak yanıma yaklaşıyor ve:

- Tebrik ederim.. Çekilişimizdeki en büyük ikramiyeyi kazandınız. Şimdi bana, ıssız adaya giderken yanınızda götürmek istediğiniz üç şeyi söylemeniz gerekiyor. İsterseniz kahvenizi içerken biraz düşünün.. Ben sizi yalnız bıraka......
- Yoo, gitme.. Düşünmeme gerek yok. Üç tane çıtır istiyorum..
- Anlayamadım?
- Çıtır diyorum.. Yani bilirsin işte; 25-30 yaşlarında, saçları kısa ve jöleli, kot pantolon ve beyaz tişört giyen, sinek kaydı tıraşlı, gözlerinin içi parlayan, serseri, zeki, komik vesaire vesaire..
- Üç tane mi?
- Beş hakkım varsa, beş tane isteyim!
- Yok.. Üç hakkınız var..
- Anlaştık o zaman.
- Buyrun, arka taraftaki depoya geçelim..

Depoya giden koridorda yürürken, içimden bol kahkahalı parendeler atmak, ters taklalarda boğulmak, amuda kalkıp gerdan kırmak, havada üç burgulu salto yapmak felan geçiyor.. Hasetinden çatlamak üzere olan ve durmadan çingene pembesi gömleğinin yakasıyla oynayan sinir objesi müşteri temsilcisi ise tuhaf tuhaf bana bakıyor..

"N'ooldu tatlım, beğenemedin mi tercihlerimi? Tabii sen olsan laptop, diyet bisküvi ve yüksek korumalı güneş yağı tercih ederdin di mi? Ham kafalı derin dondurucu senii" diyesim var hatuna.. Ancak çıtırları alana kadar mecburen, seks parçası muamelesi yapacağız, bu orgazm fukarasına..

Depoya varıyoruz..
Depo denilen mekana yüzlerce kapı açılıyor ve her kapının arkasından, sanki semt pazarıymış gibi, mallarını pazarlamaya çalışan insanların sesleri geliyor..

Kapısında 'erkek partnerler' yazan bir salona giriyoruz.. Tasnif edilmiş yüzlerce erkek var.. Genç, yaşlı, esmer, sarışın, sakallı, bıyıklı, kısa, uzun, göbekli, atletik, bilmemkaç yaş ile bilmemkaç arası vs. diye kategorilere ayrılmışlar..

'25-30 yaş arası' yazan stantta duruyoruz. 'Buyrun, seçin' diyor, kaymakamlık binası suratlı aşüfte..
Standın arkasındaki satıcı: 'Apla malların hepsi bu sabah geldi, tap taze.. 3 tane alana bir de Alaaddin'in sihirli lambasını veriyoruz' diyor..

'Alaaddin'i malaaddini boş ver de.. şu esmer olanı, arkasındaki kirpi saçlı kumralı ve en arkadaki buğday tenliyi ver bakayım bana' diyorum.
'Burda mı yiycen, paket mi yapayım apla?' diye soruyor Nuri Alço bozması satıcı..
Tam ben, 'esmer olanı hemen yiyecem, diğerlerini paket et' derken; çingene pembesi gömleğine tükürdüğüm, gudubet müşteri temsilcisi müdahale ediyor: 'Hanfendü adaya götürecek, lütfen seçktiklerini kargo servisine götürün..'
'Ben götürürdüm...' diyorum; 'prosedür böyle diyor' fesat yelloz.
'Peki o zaman, ama lütfen dikkat edin çizilmesin.. Özellikle de kestaneleri...' diye tembihliyorum, pos bıyıklı satıcıya.
'Merak etme apla' diye pis pis gülüyor, yere bakan pandik atan satıcı..

* * *

Keyiften dört köşe olmuşum. Yatağa sığamıyorum. Uykular dar geliyor. Zira ertesi sabah erkenden, özel uçakla ıssız adaya gideceğim.. Adayı yemişim de, çıtırlarıma kavuşacağım..

Kavuşuyorum nitekim..

Buğday tenli olanı, kusursuz çizilmiş bir ikizkenar üçgen misali bana doğru yaklaşıp:
'Bu senin bebek!' diyerek, Alaaddin'in sihirli lambasını uzatıyor.
'Oyy ben senin bebek diyen dillerini yirim, düşlerimin sanat eseri..' diye içimden geçirirken, nefesim durdu duracak.. Ama yooo.. cool olmalıyım!

Derin bir nefes alıyorum gözlerimi süzerek.. Sonra derin bir nefes veriyorum en şuhundan.. Nefesimin şiddetinden Alaaddin'in sihirli lambası açılıyor ve cin çıkıyor..

'Şimdi çıtırlarımlan ilgileneceğim, recaa ederim bizi yalnız bırak' diyorum cine.
'Trip yapma lan! Hemen 3 dileğini dile de yaylanayım.. Daha gidip Migros'tan alışveriş yapacağım; evde çoluk çocuk Corn Flakes bekler' diye azarlıyor beni.
'İyi be, caz yapma.. 3 çıtır istiyorum' deyip başımdan savıyorum cini.

'Pufff' diye 4 tane daha çıtır beliriyor kumsalda..
'3 çıtır alana, 1 de bedava.. Nihohahuhahihohamuhamauahaaa...' deyip kayboluyor cin..
Kumsaldaki çıtır nüfusu birden yediye yükselince, ada ıssız olunca, tek hatun ben olunca ve çıtırlar gevrek gevrek gülmeye başlayınca, biraz panikliyorum tabii. Ancak çıtırları şöyle bir süzünce aklım başımdan gidiyor; ne panik kalıyor ne kasavet...

Derken bir ses duyuyorum.. Sesin geldiği yöne dönüyorum.. Küçük bir kalabalık, koşarak bize doğru yaklaşıyor..
'Ulan hani burası ıssız bir adaydı? Bu da neyin nesi? Nerede tüketici hakları? Nerede devlet? Nerede RTÜK? Avukatım nerede?' felan diye homurdanırken; gelenlerin 12 dev adam olduğunu fark ediyorum..

Issız ada..
7 çıtır..
12 dev adam..
Ve ben..

'Ama bu haksızlık.. ' deyip denize doğru koşuyorum. 19 çıtır arkada, ben önde mavi sularda kulaç atarken bir yandan da kendimi teselli etmeye çalışıyorum: 'Eh n'apalım, kaçamazsam zevk almayı denerim!'

Tam o sırada, kocaman bir dalga gelip beni alaşağı ediyor..

İşte o an, yataktan düştüğüm andır.
Annem tepemde: 'Ödümü kopardın.. Deli yatmanın da bi adabı vardır yahu..' diye bıdır bıdır söylenirken, ben de: 'Oh be, ucuz atlattık' diye seviniyorum..

* * *

Son tahlilde:
Dualarınıza, hayallerinize ve dileklerinize dikkat edin; çünkü gerçek olabilirler.
Ya da...
Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakın.

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,908,908,908,908,908,908,908,908,90
              10 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 ŞURALARDAN BURALARDAN : Oğuzkan Bölükbaşı


TOMMİKS , TEKSAS, KİNOVA, ZAGOR, PEKOS BİLL

Ne kitaplar dolaşıyor piyasada. Otuzdört baskı yapıyor bazıları bir ayda, iki ay sonra bakıyorsunuz altmışbeş baskı olmuş konular hep aynı, nasıl mutlu olunur, şirketlerde nasıl sinerji yaratılır, nasıl iyi patron olunur, aşk nedir, kadın nedir, erkek nedir, haydi sen de dene. Yazarlarının köşe köşe olarak mutlu olduğuna eminim, ama okuyanların yaşamlarında da bir değişiklik olmadığına da eminim.

Teknoloji çağının, bilgi dünyasının yeni uyutmacaları bunlar. Yeni tarikatları desem yeridir. Hayat ne çok karmaşık ne de öyle kot pantolon giymeyle, sabah gülümsemeyle düzelecek kadar basittir. Ve o nedenledir ki , yaşamın özü bir reçeteye sığmaz.

Özellikle, orta sınıf ve alt sınıf insanların yaşamları bir kitabın içindeki iki yılışık cümle ile hiç mi hiç düzelmez. İnsanlara yol gösterme kitapları yazanlara bir tavsiyem var, yoksulluklara katılınız ve bu keşiflerinizi onlara yüz yüze anlatınız. Deyiniz ki , "dün ne varsa unutun bugün önünüze yeni bir sayfa açın ve hayata yeniden başlayın", adam dese ki "ben yaşıyor muyum birader, hangi sayfadan söz ediyorsun". Eğer kitaplarınız kentin yorgun burjuvaları için ise, onlar kitapları okuyunca şöyle diyeceklerdir "hep bildiğim şeyleri yazmış hıyar".

Diyeceksiniz ki "madem öyle, bu kitaplar niye çok satıyor böyle". Çünkü bu ıvır zıvıra ikiyüzdoksan yeni kuruş fiyat koyuyorlar şimdi. Birde insanlarımız okumuyor denmesin diye, birçokları ucuz deyip bunları alıyor. Hangi kitap altmış beş baskı yapar ve bir yıl sonra anımsanmaz ise ben ona kitap falan demem arkadaş. Televizyonda iki görünen, zengin biriyle evlenen birde çocuk doğuran kadınlar, hayatta başarının sırlarını yazmaya başladılar, mankenler, gazeteciler, sinemacılar ne ararsanız var bunların içinde.

Başa geri döneyim. Hayatta mutluluk ile ilgili olarak yazılan kitapların büyük kısmına göz gezdirdim, hepsi palavra. İclal Aydın, İkbal Gürpınar, Güler Kazmacı, , Gülse Birsel yapmayın ne olur yahu, sizler görüntüde medyada etik anlayışa önem veren insanlarsınız, sizin işiniz farklı, işinizi yapın. Emin olun işinizi yaparken öyle hoş ve güzelsiniz ki yazar olarak, yol gösterici olarak maalesef orta bile olamıyorsunuz. Bana göre sizin kitaplardan feyiz alanların çoğu, pop star, gelin-kaynana, survivor, BBG gibi yarışmalara dalarak sabun köpüğü olmaya çalışıyorlar. Yani sizin sabun köpükleri, yeni sabun köpükleri yaratmaktan başka işe yaramıyor. Kitaplarınızın (!) ciddi yazarlar tarafından herhangi bir yerde konuşulduğunu , olumlu olumsuz eleştirildiğini de duymadım.

Şimdi bana söylenecek ilk söz, "yav kardeşim sana ne, kitap veya değil üzerine vazife mi, sen kitap eleştirmeni misin, kafanı bu garip şeylere takıyorsun" olabilir. Takarım tabi niye takmayım, hani kitap var, okumuyoruz diyen bilgiçler var ya benim derdim onlarla. Bu kitapları basıp sadece para kazanmak hevesinde olan ve kitabın adı dahil içindeki bir satırla bile ilişkisiz hayat yaşayan asalaklarla benim derdim. Sana ne sen okuma be adam, okuayana da karışma. Zaten ne karışabilirim ne de başka bir şey yapabilirim, sadece bu sayfada içimi döküyorum, siz de benim iç dökmeme karışmayın arkadaşlar. Ben "best seller" gavurca terimiyle ortaya çıkan kuru yemiş gibi yararsız ve zararsız kitapların içerikleri ile ilgili sinir halindeyim onlara "best sallar" diyorum saçımı başımı yoluyorum. Bari yalnız yolmak yerine göz önünde yolayım istiyorum. Saç baş yolmadaki sebeplerim bana göre geçerlisidir, sıra ile arz edeyim:

1. Bunları gördükçe necip milletimin yeteneksiz muhterisleri çoğalıyor
2. Kitap yazmak kolay sanılıyor
3. Uzun yazılar, ciddi makaleler okunmaz oluyor (sana ne sana mı dert)
4. Emek ve zaman harcamak enayilik oluyor
5. Dünyada kitap bitiyor yakında şair, romancı, denemeci kalmayacak. (sana ne ,senden sonra ne olacağı çok mu önemli, boş ver yahu)
6. Benim ne eksiğim var (YARI ŞAKA YARI CİDDİ)

Başlıktaki kitapları okurken babalarımız kızardı bize, kitaplar resimli olduğundan herhalde, şimdiki resimsiz ıvır zıvırlara ses çıkarıyor mu ebeveynler acaba. Bizim resimli kitaplar hiç olmazsa bilgeliğe soyunmazlardı, şimdikiler tam ümmi bilge halinde akıl vermekteler ki sormayın gitsin.

Sistem bu galiba, kısa yoldan söğüşlemenin sınırı yok. Herkes bu sisteme kolay adapte oluyor gibi. Istanbul'da muayene ücretleri ikiyüzelli yeni türk lirasından başlıyormuş. Yarım saatte adamı/kadını nasıl iyileştirebilir yada teşhis koyabilirsiniz meçhul. Sonra o ücret nedir be kardeşim, buna da karşı çıkma sana ne diyenleriniz olabilir. Ne derlerse desinler ben buna da ayıptır diyorum gayri safi milli hasılası kişi başına yılda dörtbinbeşyüz yeni türk lirası olan bir ülkede doktor muayene ücreti ikiyüzelli yeni türk lirası olmaz bu vicdansızlıktır, ayıptır. Yıllık hasılatın yüzde yedisini yarım saatlik bir muayeneye yatıramazsınız. Vergisi de tam ödense bari, her halde yeminli doktorlarımız ödüyorlardırlar. Kitaptan nereye geldik, geliriz tabi her şey birbiriyle bağlantılı. Buradan hemen trafik sorununa bile geçebilirim, veya avrupa birliğine. Hatta köşe yazarlarının niye zengin olduğuna bile değinebilirim, bir kitap muhabbeti kolayca kahve muhabbetine dönebilir. Akla zarar ne varsa sorgulamak benim vatandaş olarak kendime karşı görevim olduğu kadar, topluma karşı da sorumluluğum.

Dam üstünde saksağan bir soru ile yazımı bitireyim, sizler Istanbul'daki görüntüleme cihazlarının sayısının İngiltere'deki cihazların toplamından daha fazla olduğunu biliyor musunuz? İstanbul'daki cihazların parası nasıl çıkacak? Hastalara yazık mı olacak, devlete kazık mı olacak, haydi düşünelim.

Bence benim gibi ıvır zıvır kitaplara takmayın. Böyle cozutursunuz

Oğuzkan Bölükbaşı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              12 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 MeyBi : Nurdan Pamuk


KUSUR KALMAMAK ADINA

On

Dokuz

Sekiz

Yedi

Altı

Beş

Dört

Üç

İkiiii

Ve

Birrrrr

Karanlık !

Işıklar neden söndürülüyorsa , sanki ışıkları yeniden yaktığımızda başka bir evrende devam edeceğiz yaşama … Saçma!

Çığlıklar / Bağrışmalar

( bunu da bir türlü anlamış değilim çıldırmanın sevinç göstergesi sanırım )

Herkesin birbirini öpücük bombardımanına tuttuğu o vıcık vıcık samimiyet.

Hele o bir zamanlar size az da olsa çekici gelen erkeklerin boyunlarına astığı rengarenk süslerle başlarında komik şapkalar ve ağızlarındaki o değişik nesneyi üfleyerek ortalarda dolaşmaları bütünüyle bir hayal kırıklığının yaşandığı o eşsiz dakikalar.

Eski yıl ile birlikte tarihe gömülen karizma!
Niye?
Yeni yıl geldi ondan!
Nesi vardı ki eski yılın bugünden farklı?

Ben çok iyi hatırlıyorum geçen ocak ayının ilk günü de sırıtkan suratlarla uyanmıştık yataktan, sanki sihirli değnek değdirdi Noel Baba ve sabaha her şey değişecek.

Size kötü bir haberim var: "Hayır, hiç bir şey değişmeyecek!" Bir yıl daha yaşlandığımız gerçeğinden başka… En fazla vergiler artacak, kiralara zam gelecek, bakkal geçen seneden! kalma borcunu isteyecek iyi yıllar dilekleri eşliğinde ..

Hem bizler çok nankör insanlarız daha bundan üç yüz altmış beş gün altı saat önce aynı hoş geldin kutlamalarını şimdi bir tekmede savurduğumuz yıl için yapmamış mıydık?
Yani sadakatimiz süresi taş çatlasın iki ya da üç saniye uzuyor .. pes !

Ben de farklı değilim ki en kalite şarabımı bu geceye sakladım, sanki yılbaşı gecesi daha lezzetli olacakmış gibi.
Fark eden bir şey yok ki gene bir şişe bittiğinde yalpalıyorum ( henüz bir şişe bitmedi şanslısınız/şanslıyım )

Yeni yıl gelir herkes yeni dilekler diler birbirlerine, aslında dilekler yeni değildir sadece geçen seneden elde kalanlardır ziyan olmasın diye bu sene de dilenir hepsi bu!

Devir teslim töreni gibi geliyor bana yeni yıl, bayram vs. özel günler çünkü hep bir önceki sene sözü geçen dilekler bir sonraki sene için dilenir. Sonra bir sonraki yıl için ve bir sonraki ve daha sonraki yıllar için ….

Ömür biter dilekler bitmez yine de dilekleri(m)nizin olması temennisi ile bir tekmede ben vurup eski yıla, yeni yılı en sırıtkan tebessümlerimle kucaklarım.

Bir üç yüz altmış beş gün altı saat daha seninim yeni yıl ….

Hem zaten Noel baba diye biri de yok, sakalları da takma !

Mutlu yıllar:-))

Nurdan Pamuk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              1 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Mete Kaynaroğlu


Benim Masalım

-I-

Evvel zaman içinde,
kambur da, samanlığın yanında
develer tellal olmuş
pireler de yorganlar yakıyorlarmış...

Gel zaman, git zaman
Kralın bir kızı olmuş
masal bu ya....
onun annesi de üveymiş...
bu kızı hemen bir kuleye hapsetmiş.

Kule deyip geçmeyin
Bu ciddi ve yüksek bir kule...
Gitti zaman geliyor zaman...
Kız saçlarını uzatıyormuş
kaçmak için (mi?)
herhalde...

Bir gün... bir prens gelmiş
Ona kulenin dibinde

şarkılar söylemiş
Kız da ona hemencicik aşık olmuş

Önemli bir bayram gününde...
kaçmak için, o uzun saçlarını
Prense doğru sarkıtmış...

Prens de Prens yani....
Çok da güçlü kuvvetli...
çıkmak için yukarı
asılmış kızın saçlarına...
hoop...
Prenses... prensin başının üstüne düşmüş....

-II-

Sonra ne oldu diye soruyorsun ya Adil abi, sonrası hiç işte... ne olsun yani Adil abi?.... Hani ben... bizim mahallenin çocuklarına söyledim... “Bu kız bu oğlanın başına düştü ya... oğlanın”, hani nasıl desem “bir anlamda hayatı kaydı” dedim... Bizim mahallenin delikanlıları “Yooo...” dediler.... “ Bu oğlana bir şey olmaz.... Delikanlı çocuktur... böyle başına ne düşmeler görse kaldırır” diyerek bana cevap yetiştirdiler...

Sakalımız yok ki Adil abi... Lakin, saçımız ak... pek muteberden saymadılar bizim lafları... Ama... Gel zaman git zaman... bizde... bundan biraz anlarız yani... hani insan halinden.

Neyse uzatmayalım, bunlar evlendiler... bir müddet sonra kızın saçları gitti... Hani... yalan söylemeyeyim... bir ara bizim mahallenin ihtiyarlarından bazı şeyler de duymadım değil... kız saçları bir kuaföre satmış diyorlar...

Olur tabii... aslında bir şey söyleyeyim mi abi, kızın bir muteber yanı saçları idi... gerisi masaldı...

Ben... “bu oğlan kafasına yediği darbeden ayarı bozar” diyorum... Allah inandırsın kimseyi inandıramıyorum... Gün geçtikçe... oğlanın saçları dökülmeye bile başladı yani dilim de pek varmıyor birileri alınır diye, kelleşti bile ... hatta... yalanım çıksın hani eve gitmek nasip olmasın... oğlanda kambur bile peydahlandı...

Bizim mahallenin çocukları hala ona “prens” muamelesi yapmıyor mu?... Yani aşk olsun... Sonradan bu oğlan... yani nasıl söyleyeyim... bu prens... 657 sayılı devlet memuru oldu... iyi mi Adil abi?... Bizim valide hanım “gördün mü bak oğlan kendini kurtardı” diyor.... Yani bizim alnımızda da “keriz” yazmıyor öyle değil mi Adil abi?...

Hayır... bir dairenin resmi muhasebat bölümünde filan olsa neyse!... Adam evrak memuru olmuş... geliri düşük... Bilmem bir dereceler üçün beşi filan varmış... mış mış mış...

Senin ki, düğünden kalma lacivert bir takım giyiyor uzun zamandan beri... ayağında kahverengi bir çorap... ayakkabısı kauçuk altlı... en az iki aydır boya yüzü görmemiş... ayakkabısının burun ucu bile beyazlaşmış... rengi bile belli değil anlayacağın... ceketin altında gri bir gömlek, hani kir kaldırsın diye... gömleğinin iki yakası bir arada olmayan ve de kırmızı bir kravat...

Ne zaman dolar yükselse Adil abi... Bunların bir çocuğu oluyor... Çocukları dörtlediler... hani yine bizim mahallenin kadınlarının yalancısıyım... birkaç çocuğu da aldırmışlar, bakamıyız diye...

İyi ki öyle yapmışlar... bu dört çocuk , “Allahın gücüne gitmesin” adamı katil eder türden... Çocuk değil milli felaket... Bir gün mahallenin köpeklerini taşlarlar... öbür gün kedilerin kıçına tekme vururlar... Ellerinde sapan ... o kuş senin bu kuş benim, avuç içi kadar kuşları vururlar... Bir gün mahalle çocuklarından birinin kafası yarılmış.... öbür gün bir mahalle sakininin camı kırılmış...

Bir gün... bir laf edeceğim... bizim valide hanım “ aman yapma oğlum” diyor... ana sözü... kırılmaz hani... “Le havle” diyoruz....

Hani derler ya “günlerden bir gün” şimdi ben, bir önemli bayram günü desem uygun düşmez... “prenses” kafayı sıfıra vurdurmuş geldi... Şimdi ben gülümsesem olmaz... Çocuklara, “aman dikkat edin” dedim... “Bunda bir iş var” dedim... bizim mahallenin çocukları yine bana; “ Amma kuruntulu adamsın” mealinden yakıştırmalar yapıyor ya. Neyse... bizim haklı olduğumuz birkaç gün sonra prensesin mahallenin en gözde delikanlılarını taşlamaya başlaması ile nihayet buldu da... hani biraz lafımıza saygı duyulur oldu...

Ya abi... türünden cümlelerle yanımıza yanaşmaya başladılar... kefereler... bizi bu prens denen delikanlıyı kıskandı mı sandılar ne?... Ne bileyim abi?... bu tür masalları duyduğumda hep bir tuhaf oluyorum.... Hep... “bu işin içinde bir bit yeniği var ama ne?”.. diyorum... Yani senin anlayacağın bir türlü.... inanasım gelmiyor bu masallara abi...

Bu işin sonu ne mi olur Adil abi?... Vallahi bilmiyorum .... Ama bu işin sonu pek iyi değil bunu hissediyorum... ne yalan söyleyeyim abi.... Bu oğlan... bir gün kafayı sıyırır abi....

Yazarın Önemli Notu:
Bu masal, şahsıma münhasır uydurulmuş bir masaldır. Hiçbir masal kahramanını ya da masalı hedef alarak yazılmamıştır. Yer, zaman ve adı geçen kahramanlar bizim mahallenin sokaklarına şamildir ve sonu acıklıdır.


Mete Kaynaroğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              3 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Alparslan Zengin


AŞK HAKKINDA ZIRVALAR

Aşka inanmak mı?Niye inanayım ki aşka?Ömrü boyunca aşık olmamış birinin aşka inanması abese iştigal olmaz mı biraz?

Aşktan korkmamak mı? İşte o daha zor. Her baba yiğidin harcı değil aşkın önünde eğilip bükülmeden, ezilip büzülmeden, ıkınıp sıkınmadan durabilmek. Öyle mangal gibi yürekler falan kar etmez aşkın heybeti karşısında. Biz nice halat bilekliler gördük ki öpmekten bile çekindiler elini aşkın.

Anladım siz şu yeni-yetme aşklarından bahsediyorsunuz. Onu demeyin bana ne olur. Akıl karı değil ondan korkmamak; körkütük cehalet ister. Aşk dediğin merttir. Düşmanın bile olsa bilirsin ne yapacağını, dönmez verdiği sözden. Ama şu akranlarımın aşk dediği şey yok mu; işte o tam bir bela. Onların diliyle söylersek burning-turning birşey. Biz eski kafalılar ise buna yanar-döner demeyi tercih ediyor ve her nedense kaçınıyoruz böyle şeylerden.

Hey siz eski kafalılar! Okuyun da hak verin bana. -Kızmayın canım ben eski kafalı olmasam size öyle seslenme cesaretini kendimde ömür billah bulamazdım.-

-İnci! diyor kısa boylu olan bir hayli süslü püslü giyinmiş arkadaşına dönerek.
-Sana bişey sorcam ama ciddi ciddi cevap vereceksin.

"Allah Allah!" diyorum kendi kendime. "Ciddiyet biz örümceklerin işi değil miydi?"

-Sor bakiim. Kumkumalıkta kendisinden geri kalmayan ama bodur olması sebebiyle onu bir türlü çekemeyen arkadaşına.
-Serçesi olan biriyle çıkar mıydın?
-O ne biçimsoru yaa? Ne alaka?
-Çok sevdiğini farzet.
-Çok seviyorsam belki.Ama yinede olmaz yaa.
-Niye?
-Kızım serçesi olanlar kıro oluyo; ben o herifle ne konuşcam ki?

Buyrun burdan yakın. Adam bir serçesi var diye kıro olup çıkıverdi. Eee... Şimdi ben kalkıp bu tiplerin birine aşık olmaya kalksam:
-Ulan senin serçen bile yok;sen kıro bile olamamışsın. demezler mi bana?
Bunca yıldır okuduğum kitaplar falan boşa gitti yani. Ben ola ola serçesiz bir kıro oldum.

Yok arkadaşlar ben bu kadarını kaldıramam. Hani zaten kendimi taşıyamıyorum bir de bu kıro damgasını alnıma yapıştırıp iyice ezik -bu da yeni kafalılardan duyduğum bir kelime, ne demekse?- hissedemem. Ben böyle bunalımlı bir örümcek omaya razıyım. Yeter ki aşk kendini benden uzak tutsun.

* Genç arkadaşlar kızmasın haklarındaki ileri geri konuşmalarıma ben de onlardan biriyim. Benim eleştirdiklerim dolmalık biber misali içi boş olan gençlerdi.

Alparslan Zengin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,209,209,209,209,209,209,209,209,20
              5 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Orhan Bahçıvan


Aydın olmak Zor Zanaat

Toplumun bünyesinde, var olan aydın insanlar, sanatçılar, gazeteciler, yazarlar, müzisyenler vb. konumla kendini yükümlü ve duyarlı kılanlar, toplum yapısına değişik bir bakış açısıyla bakmak zorundadırlar.

Bu bakış açasının getirdiği zorunluluk, aydın olan bireyi epeyce farklı bir yöne çeker. Bu farklılık da o bireyi (gazeteci, yazar, sanatçı) yalnızlığa iter. Bu yalnızlık ister istemez o bireyi olgunlaştırır. Birey ister istemez toplum içinde kendi düzenini kurar. Kurduğu bu düzeni sistem bazında toplum adına, yorumlamaya geçer. Hal böyle olunca, sanatçı bireyin bu yorumlaması toplumun bazı dengelerini sarsar. Dolayısıyla, bu sarsılmanın etkisiyle zarar görenler, sanatçı ya da aydın olan bireye, ister istemez saldırırlar. Saldırı bazen sert kalıplar içinde, bazen var olan toplumu koruma şeklinde ortaya çıkar. Her ne şekilde olursa olsun. Amaç sanatçı ya da aydın olan bireyi susturmak, var olan çarkın dönmesini sağlamak. O halde, kestirme yoldan çamur at izi kalsın mantığı yürütülür.

Toplum içinde yaşanan bu sorunsal gelişmeye, aydın olarak yaklaşmak, bir farklılığı da beraberinde getirir. Bu farklılık olumlu ya da olumsuz eleştirilerin içinde kalır. Dolayısıyla tüm eleştirilerde hedef haline gelmektedir.

Aydın olmanın yaşama getirdiği zorunluluklar bazen aydın insanı tümüyle olmasa bile, bir yanıyla, yeni yeni arayışlar içine sokar. İşte bu arayışlar gündeme geldiği zaman, sözü edilen aydın insanla toplum arasında ki kopukluk da su yüzüne kendiliğinden çıkmış olur. Bu çıkış, özelikle çelişkilerin çoğaldığı an itibarıyla sanatçı ya da aydın bireyde önemli sıçrayışları gündeme getirir. Bu sıçrayışlar daha çok gücü elinde tutan ve erk sahibi olanı hedef alır. İşte bu çatışma çeşitli boyutlarda karşı karşıya gelerek, biri diyerinin yok olmasıyla çözümün olabileceğini söyler. Bu söylev her iki taraf içinde geçerlidir.

Tarihin her devresinde guruplar arasında belli bir yaklaşım olmuş olsa da, çoğu zaman bu yaklaşım bir gurubun diğer gurubu pasivize etme sentezini doğurmuştur. Bu bağlamda, aydın guruplar ile toplum arasında görülen ilişki, olumlu bir boyuta geçtiği an, hedefler kendiliğinden değişiyor.

Her ne kadar değişen hedefler yeni bir anlayış gibi ortaya sürülse de, özünde var olan çelişki çeşitli boyutlarda çatışan sorunların var olduğunu ve olacağının belirgin bir tanığıdır.

Bunca çelişki, aydın olmanın sorumluluğunu da üstüne eklersek, birey yaşam biçiminden dolayı topluma yabancılaşma konumuyla yüz yüzedir.

Avrupa denilen bu devletler içinde 1500 lü yılların ortalarından itibaren aydınlanma süreci başlamıştır. Bu toplumlarda da böylesi çelişkiler varlığını göstermiştir. Günümüze gelindiği an itibarıyla kendiliğinden değil gelişim senteziyle bilinen sonuçlara varmıştır.

Aydınla toplum arasında ki çelişkiler bu yanıyla ele alındığı an, günümüz Türkiye’sinde hem de beklenmedik bir yerde beklenmedik bir konumda var olan çatışmalar, aydınların içinde bulunduğu toplumla benzeşmeyen yanlarını ortaya çıkarır.

Aydın insanlar yaşamlarını genellikle içinde yaşadığı toplumun kurallarına göre sürdürmeleri beklenirken, bir yandan aydın olmanın koşullarını belirlemek, diğer yandan toplum ile doğrudan ve doğal olan bağlarının korunmasıdır.

Bir aydın toplumun içinde var olan sorunsal çelişkileri dile getirirken, öncü olmanın yalnızlığını yaşamında görmesidir. Bu duruma yukarıda da değinmiştim. Şimdi de, bu yabancılaşmanın ortaya çıkışıyla birlikte aydın kendi sentezini kendi üretir.

Tarihin derin hatları içinde hangi çağa bakarsan bak, toplum kendi bazında kullanabileceği kahramanları yaratır. Dolayısıyla bu yarattığı kahramanları kullanabildiği süre içinde kabullenir. İşte bu toplum kahramanları yanlızlığa itilince, bireysel bir çıkış gündeme gelir ki, bu bireysel çıkış çoğu zaman topluma ve toplum kurallarına da zarar verir. Hangi açıdan bakarsan bak kaybeden de aydındır, kazanan da aydındır.

Günümüz kahramanları masal kahramanı değildir. Bilimin var olduğu toplumlar da efsane yaratmak ya da efsaneleşen bir kahraman ortaya sürmek, pek de işe yaramaz. Öte yandan aydının kendini efsanevi bir kahraman gibi görmesi bilimin karşısında var olan tehlikeyi kendiliğinden ortaya koyar.

Bugün bilinen ve tanınan tüm gazeteci ,yazar, ozan, şair, araştırmacı konumunda olanlar toplum korosuna uymayan tiz seseler çıkarırken belirginleşirler. Ayrı ses çıkarma anlamında düşünülürse, toplum ve toplum içinde düzeni kabulenmiş bireylerin yargısı doğrudur. Bu doğruluk tiz çıkan seslerin önlenmesi anlamına gelmez. Kuralların acımasız bir şekilde gelişmesi haksız sonuçlar da doğurabilmektedir. Koronun çıkardığı seslerin dışandı bir ses çıkaran birey kim olursa olsun, çoğu zaman günlük yaşamın içinde genellikle olumsuz bir görüntü olarak görülmektedir.

Bunun bir başka açısı yok mu dur, Elbette ki vardır. Sanatın ve sanatçının öncü olması, kendi kendine yöntemler geliştirerek kendi kendini yönetmesidir. Hal böyle olunca, toplumla düzeyli ilişkiler sorumluluk bazında gündeme gelir.

Son günlerin getirdiği gerilimler su yüzüne çıkınca, tiz ses çıkaran bireylerin taşlanması, toplumların korunması, toplum çıkarları masalıyla iç içe barınmaktadır. Bu masalımsı anlatımlar, dedik ya, çok eskilere dayanmaktadır. Nereye dayanırsa dayansın neyi beraberinde getirirse getirsin, eninde sonunda toplum kendi bağrında olgunlaştırdığı gerçek kahramanına sapip çıkacaktır. Bu hep böyle olmuştur, böyle de olacaktır. Çünkü, çelişkilerin olmadığı toplumlar durağandır, çelişkilerin olduğu toplumlar üretkendir. Aydın olmak çelişkileri görmek ve tiz ses çıkartmakla yükümlüdür.

Bu yükümlülük sonunda neyi getirecekse getirir. Aydın bu geleni kabullenmez gibi görünse de gelen gidenin yerini almaya devam eder. Gelişim böylece başlamış olur.

Orhan Bahçıvan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,179,179,179,179,179,179,179,179,17
              12 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Meriç
Fotoğraf: Recep Pehlivanlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.108 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Bir Gün

Olurda bir gün
Bir aksilik olurda gidersen ardına bakmadan...
Bir yanım sende kalmalı,
Bir yanımı almalısın gecene
Göğündeki bulutlara asmışken kendimi,
Yağmak diyorum...
Senin olmadıgın coğrafyalara yağmak,
Başka aşkları ıslatıp durmak..

****

Ne varsa senden geriye kalacak olan
Dağıtabilmeliyim bu şehrin küskün çocuklarına,
Gülüşünü,
Düşlerini...
Ve birazda
Elde kalan hüzünlerini...

****

Şüpheli sitemlerin varsa hala soyleyemediğin...
Dindirmesini beceremedigin hasretlerin...
İşledigin bütün günahlardan,
Yarım yamalık sevdalara
Güneş ışıgından payına düşen sıcaklıktan,
İlk adımınla başlayacak ayrılık anına kadar
Soyut,somut ne varsa
Yanında götür
Canımı yakmadan...

****

Senden Sonra;
Bizi tesadüfen karşılaştıran bu şehre,
Beş vakit ezan kadar,
Beş vakit ihanette şart...

Mehmet Güneş

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yılbaşı hediyesi dediğin böyle olur!..

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


http://www.beyinrehberi.com
Beynin bölümlerini anlatan, online kısa depresyon testi bulunan bir site.

http://www.astromistik.com
Yücel Sügen'in hazırladığı , hem batı astrolojisi hem de hint astrolojisine yer veren bir site.

http://www.maharishi.org.tr/maharishi/www/index.asp
Transandantal meditasyonu anlatan çok güzel bir site.

http://www.ayurveda.com.tr/turkce/index.asp
Ayurveda sitesi.

http://www.ruyalar.com/sizinsec.asp?baslik=1
Rüya tabirleri.

http://www.odtumd.org.tr/etkinlik/40yil/sevgidamlalari/info.htm
Sevgili Ahmet Kemal Üner'in önderliğinde hazırlanan bir değerli CD çalışmasına gidiyor bu link. ODTÜ Mezunlar Derneği'nin burs çalışmalarına katkıda bulunmak üzere hazırlanan bu CD için bakın ne diyorlar; "Derneğimizin 40. yıl projelerinden biri de, 1965'lerden günümüze, üniversite yıllarımızda popüler olmuş, hepimizin sevdiği, mırıldandığı "sevgi" temalı şarkılardan oluşan CD projesidir. CD projemize yapacağınız katkıyla da gerçekleştirmek istediğimiz hedefe erişmemizi ve burs fonumuzun yaygın tanıtımını sağlayacaksınız." Nostaljik şarkılardan oluşmuş bu CD'yi hayırlı bir iş için edinmek isteyeceksiniz umarım.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Wink 1.5 [1,74 MB] 98/ME/NT/2000/XP Free
http://files.webattack.com/localdl834/wink15.zip
Çok iyi bir program ama biraz bilgi istiyor. Ekran üzerinden demonstrasyon yapanlar için güzel bir alternatif. Ekranın herhangibir yerini yakalayıp flash dosyası olarak saklayabiliyorsunuz. Son derece kaliteli bir görüntüyle harika anlatımlar yapmak mümkün. Ancak başta da dediğim gibi biraz bilgi ve bu tür programlara aşinalık gerekiyor.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050106.asp
ISSN: 1303-8923
6 Ocak 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com