ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 718

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 7 Nisan 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : 3689 sayılı bildiri!..


Merhabalar,

ABONE OL! Epeydir burnum büyüdü. Sabahları aynaya baktığımda empati kurduğum tek adam Cyrano. Tombiş yanaklarımı bile görmezden geliyorum artık. Mübarek su içse yarıyor. Kazara yağmurda kalsam önce yüzüm şişiyor sonra midem. Yok bu öyle bildiğiniz cilt hastalıklarından değil. Benimkisi gururla mutluluğun göğüs boşluğunda sallanıp sallanıp kıkırdağa dönüşmesi, akabinde bendine sığmayıp burundan dışa vurumu olarak kısaca özetlenebilir. Boyumda mı uzadı ne? Yüz okkanın üstünde vücut oldu mu size bir dev. Yani birkaç kelimeyle özetlemeye kalkışırsak, Allah bana bulaşanlara kolaylık versin diyebiliriz.

Bu gazla bir talan operasyonuna giriştim. Efendim, hepimiz birer spam eposta düşmanıyız, yanılıyor muyum? Hayır yanılmıyorum. Hergün aldığınız onlarca birbirinin aynı mesajdan artık gına gelmedi mi hepinize? Geldi. Peki aynı ruh halini, girdiğiniz 3-5 güzel sitede hep aynı yazıları gördüğünüzde de yaşamıyor musunuz? Yalan yok. Yaşıyorsunuz, yaşıyorum. O da bir nevi spam yazı olmuyor mu? Hani her taşın altından çıkan yazarların uçaktan attığı broşür hesabı. Tutanın elinde kalmış, oraya buraya yapıştırılmış gibi. Yazar da haklı. Kitap değil ki yazdığı, tutsun satış çetelesini reytingi belirlesin. İstiyor ki en çok yerde görünsün. Milyonlarca insan onu okusun, dönsün dönsün gene okusun. Amma, bazı yayıncı kuruluşlar var ki, bkz.Kahve Molası, hele bir de onların koca burunlu editörleri var ki, bu durumdan epeyce rahatsız. İstiyor ki, memleketindeki internet Türkçe içerikle dolsun. Ama aynı yazılarla, aynı yazarlarla değil. Yazmaya gönül vermiş herkes yerini bulsun, yazsın ama yazdığı yer belli olsun. Onun için yerini doğru seçsin.

Bakın şimdi portal mantığıyla oluşturulmuş öyle güzel siteler var ki insanın girdi mi çıkası gelmiyor. Ama ne gariptir, bu çıkası gelmeyenler 3-5 sapmayla hep aynı insanlar. Okumayı seven, ilginç özgün eser arayanlar hepi topu birkaç bin kişi. Onlar gittikleri her yerde aynı yazar ve yazıları görmekten ne kadar mutlular acaba? Soruyorum işte, belki içinizden birkaçı aşağıya birkaç cevap yazar. Kahve Molası ise bulunduğu kulvarda tek. Bunu sadece burnu büyük editör söylemiyor. İnternet dünyasından haberdar herkesin kolayca hakkını vereceği bir ünvan. Kahve Molası'nda yayınlanan yazılar köşe kadısı misali kaykılıp müşteri beklemiyor. Hazırladığı günlük gazeteyi o çıkası gelmeyen okuyucunun posta kutusuna düzenli olarak gönderiyor. Görmemek imkansız, okumak okutmaya kalmış. O zaman haklı olarak Kahve Molası'nın burnu büyük editörü tevazuyu bir kenara bırakıp farklı kurallar uygulamalı diyor. Vee... Yazarlarına düzenli bir dijital yayında yer vermesinin yanında çıkardığı gerçek kağıttan dergide de yazılarını yayınlama şansı veren Kahve Molası olası bir sürü dezavantajı göze alarak yeni kullanım kılavuzunu açıklıyor.

1- Yazarlar mutlaka gerçek kimliklerini kullanacaklar. İlk defa yazı gönderenler kısa bir tanıtım yazısı eşliğinde bir de fotoğraf gönderirlerse çok memnun olunacak. (Söz konusu bilgiler yazarın fişlenmesi için değil, köşesinde adıyla sanıyla resmiyle boy göstersin diye istenmektedir.)

2- Yazılar daha önce hiçbir internet sitesinde yayınlanmamış, aynı anda birkaç siteye birden gönderilmemiş olmalıdır.

3- Yazılar Kahve Molası'nda yayınlandıktan en az 1 ay sonra bir başka siteye, bilgi vermek kaydıyla, istenirse gönderilir. Ancak bu durumda yazının KM'den kaldırılması hakkı saklıdır.

4- Gönderilen yazıların kopya ya da alıntı olduklarının belirlenmesi halinde o yazarın yazıları bir daha KM'de yer alamaz ve eski yazıları derhal yayından kaldırılır.

Yukarıdaki satırların gün içinde yapılan birkaç elektrikli mesajlaşmadan sonra yazıldığını tahmin etmişsinizdir. Tabi ki bu kurallar On Emir değildir. Yumuşatılabilir veya gerektiğinde daha sıkılaştırılabilir, yeni kurallar eklenip çıkarılabilir. Kurallar yeni yazarlar için istisnasız her koşulda geçerlidir. Ancak Kahve Molası'nı bugünlere taşıyan, şimdiye kadar sadece bir yazısı dahi yayınlamış olsa, mevcut yazarlarının bu kurallara uyma zorunluluğu yoktur. Ancak uyulması tavsiye edilir. Uymayanlar hakkında kanuni takibat yapılmaz, soru sorulmaz. Onların KM'ye hakkettiği değeri vereceklerine inanılır. Dilerseniz bugün bu konuyu tartışalım ve bir orta yolu birlikte bulalım.

Görülen lüzüm üzerine "Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı"ndan bildirilmiş ve zoraki yayınlanmıştır. Haydi hoşçakalın, birbirinize iyi bakın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

45 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

KIRKYAMA

 KIRK2YAMA HİKAYELERİ


  Tahta Kurdu -4-

4
Arabanın yanına usulca yaklaştım, okşarcasına ellerimi o görkemli kaportanın üzerinde gezdirerek, gözlerimi arabadan ayırmadan çevresinde bir tur attım. Motoru hala çalışıyordu! P, heyecanla beni izliyordu; "haydi, biran önce yapalım şu işi" der gibiydi; sevişmeden önceki o ihtiraslı ruh haline bürünmüştü. Zihnim bulanıktı; son işimizdeki kaza, hastahanede başımıza gelenler, polisler, evden kaçışımız, "bir daha asla" diye birbirimize verdiğimiz sözler... Hepsi, ışık hızıyla zihnimden geçiyordu. Sonunda, aşırı alkolün de verdiği cesaretle, elimi arabanın kapı koluna attım ki;

- Çok güzel değil mi ?
sesini duymamla, elimi çekmem bir oldu. Gece kulübünün kapısından bize doğru yaklaşan, son derece çekici, spor giyimli, mükemmel hatları olan, uzun siyah saçlı kadına aitti bu ses. Donup kalmıştık. Merdivenleri yavaşça indi, P'nin şaşkın bakışları arasından geçerek yanıma geldi. Gözleri, gözlerimin içindeydi adeta. Nereye koyacağımı bilemediğim elimi, avucunun içine alarak, yeniden kapı kolunun üzerinde gezdirdi ve yeniden sordu :

- Ne kadar güzel değil mi ?

Şaşkınlığımı atamamıştım üzerimden.

- Yaa, evet ..!
diyebildim ancak. "Herhalde sizde yeni çıktınız, isterseniz gideceğiniz yere bırakayım" dedi. P'yle göz göze geldik, bir kaç dakika önceki ışıltılar yerini endişeli bakışlara bırakmıştı. Ama, o benden önce davranarak, "Tabii, neden olmasın çok seviniriz" dedi; hemen ön kapıyı açıp koltuğa kuruldu.

B arabayı kullanırken dikiz aynasından onu izliyordum. Çok ustaca kullanıyordu, hızlı ve ataktı ama dikkatsiz değildi, aksine kurallara özen gösteriyordu. Bir süre sonra sessizliği o bozdu, "Nereye gitmek istersiniz ?". Tedirgindim, B'den aldığım elektrik beni huzursuz ediyordu, bir an önce bu garip durumdan kurtulmak istiyordum. "Yorucu bir gündü, lütfen bizi .... oteline bırakır mısınız ?" diyebildim. "Orayı biliyorum, nasıl isterseniz" diye cevapladı. Yolculuğumuz sırasında, buralı olmadığını, şehre erkek arkadaşıyla bir süre önce geldiğini söyledi, çok konuşmuyordu zaten. P arkadaşının nerede olduğunu sorunca, gözünü yoldan ayırmadan, sertçe, "Bilmiyorum, bende kulüp kulüp onu arıyorum" diye kestirip attı. Otele varmıştık. Arabadan bizden önce inerek "Haydi gelin, size kahve ısmarlayayım" dedi ve odasına davet etti. Şaşırmaya devam ediyorduk. Bunu özellikle yapıyordu; bundan keyif aldığı da kesindi. Otelin en güzel suitine doğru beraberce çıktık. Son derece lüks süitin, salonu darmadağınıktı. Bundan rahatsız da görünmüyordu zaten. "Buyrun, buyrun" diye içeriye davet edildik. Kahvelerimizi ısmarladıktan sonra, "Hemen dönerim, bir duş alıp geleceğim" diyerek, soyuna soyuna yatak odasına, oradan da duşa geçti. B duştayken, P'yle bu durumdan nasıl usulca, dikkat çekmeden kurtulabiliriz diye konuşmaya başladık. Hastane gibi kaçamazdık bu defa, aynı otelde kalıyorduk. Bir yandan da kocaman salonu gözlerimle taramaya başladım. B zengindi ! Her tarafa, umarsızca atılmış markası ünlü kıyafetler, oraya buraya saçılmış değerli takılar, yatağa gitmeye gerek bile duyulmadığı anlaşılan sevişmeden kalmış, kanepenin kenarına sıkışmış iç çamaşırları, herşey ama herşey ortalıktaydı. Bir köşede kümelenmiş gazete küpürleri dikkatimi çekti, tam onlara doğru gidecektim ki, B'nin duştan çıktığını farkettim. Aniden geri döndüm.

Beyaz bir havluya sarınmış halde, vücudunu gizlemeye gerek bile duymadan salona geldi. O kadar rahattı ki ! Sigarasını yaktı; tam karşımızdaki koltuğa yerleşti; derin bir nefes çekerek sıkılıp sıkılmadığımızı, kahvelerin gelip gelmediğini sordu.
"Henüz gelmedi, herhalde eli kulağındadır." dedim.
- Tak, tak, tak...
"Hah! Kahveler de geldi" diyerek yerinden fırladı; havlusunu düzeltip, sular damlayan saçlarını savura savura kapıya yöneldi.
Oturduğumuz yerden kapıyı göremiyorduk; ama duyabiliyorduk.
- Sen miydin ? Nerede kaldın ?
"Zor oldu ama hallettim, iki sokak arkaya bıraktım."
- Şşşşt, yavaş ol ..! Yalnız değilim, misafirlerimiz var ..!

Arkası Yarın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
14 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Tuğba Çamlıbel

 Saklı Kahve : Tuğba Çamlıbel


  Biber Dolması

Kadın

Bir elinde yemek tarifi, bir elinde biber dolması malzemeleri, mutfak masasının üzerinde son yemek denemesini gerçekleştiriyordu. Biber dolması yapacaktı sevdiğine. Evlendiğinden beri ya hazır yemeklerle ya da dışarıda özel restaurantlarda geçiyordu akşam yemekleri. Bugün tanışmalarının beşinci yıldönümüydü. Tabi sevgili kocasının hatırına bile gelmeyecekti bugün. O ne denli hatırlıyorsa eşi de o denli unutuyordu.

'Olsun her şey karşılıklı mı olmalı bazen mutluluk tek taraflıdır. Bugün de ben mutlu edeyim onu...' diye geçirdi içinden. Öncelikli kararı güzel ve mükellef bir sofraydı. Sonra kuaföre gidecek, son aldığı yeşil elbisesini giyecek, eşinin işten eve dönmesini tam teşekküllü bekleyecekti. Yemek kitaplarını karıştırırken biber dolmasının resmi çıktı karşısına. Öyle de güzel süslemişlerdi ki. Çok severdi sevdiği...Bulmuştu, biber dolması yapacaktı. Hemen evdeki malzemeyi gözden geçirdi. Kırık pirinç,baharat ve tabi dolmalık biber eksikti. Bir koşu aldı marketten ve yapmaya koyuldu harcı. Soğandı, prinçti, salçaydı, baharattı derken hazırdı işte dolmanın içi. Ha unutmadan az bir şey su ekleyelim ki kuru olmasın dolmanın içi. Bir yandan kendisiyle eğleniyor, bir yandan ortaya bir şey çıkartmanın mutluluğunu yaşıyordu. Evlenene kadar çalışmış, ev işleri ve yemek konusunda bilgi sahibi olmasına pek fırsatı olmamıştı. Evlendikten sonra eşinin isteği üzerine işi bırakmış ve evinin hanımı olmuştu.

Dolmanın saplarını ayıkladı tarifteki gibi. Evet sıra içi doldurmaya gelmişti. Özenle doldurdu dolmaları ve tencereye gayet muntazam dizdi. Resimde olduğu gibi üzerlerini domates ve maydanozla kapadı. Salçalı suyunu döktükten sonra kısık ateşte ocağa koydu.Bu yemek tek başına yeterli değildi. Salata, soslu makarna ve çorba yaptı sevdiğine, sevgiyle...Yemek piştikten sonra koşa koşa kuaföre gitti. Saçlarına fön çektirdi. Eve geldiğinde sırtında çuval taşımış kadar yorgundu. İlk önce özenle sofrayı hazırladı. Mum koymadı sofraya. Sevmezdi kocası, "Bu kadar romantizm ağır geliyor" derdi. Biraz dinlendikten sonra giyindi ve eşini beklemeye başladı. Yarım saat geçmeden kapı çalındı. Heyecanla kapıya koştu, açtı...

Adam

Sabah gözlerini açtığında işe yarım saat geç kalmıştı. Alarmı erken kapattığı için eşi de duymamıştı. Eşine baktı sevgiyle. Bir kuğu gibi güzel, zarif, masum uyuyordu. Yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

'Ne çok mücadele ettim senin için, sen bilmesen bile...Ne çok seviyorum seni aşkım, sevgimi gösteremesem bile...'diye geçirdi içinden. Aceleyle giyinip çıktı evden. Trafik iyice sıkışmış, işe daha da geç kalmıştı. 'Keşke arabayı almasaydım da otobüsle gitseydim işe' diye söylendi kendi kendine. Ama iş işten geçmişti artık. İşe iki buçuk saat gecikmeli varabildi. Patronu çoktan gelmişti, üstelik katılması gereken toplantı da başlamıştı. Özür dileyerek girdi toplantıya. Patronu sert bakışlarıyla süzdü onu. Toplantının sonunda bayan müşteriyi bir türlü ikna edememişti. Bayan açacağı restaurantın romantik çizgiler taşımasını, kendisi ise restaurantın yer ve konum itibariyle buna elverişli olmadığını, klasik stilin daha hoş bir hava ortaya çıkaracağını savunuyordu. Sonuçta bayan müşteri aldığı yanıtlardan memnuniyetsizliğini apaçık belli ederek bitirdi toplantıyı. Bir gün içinde ikinci hatasıydı. Patronundan sıkı bir azar işitti. Hatta daha iyi bir iç mimar bulmakla tehdit etti onu.

Hiç anlamamıştı, anlamayacaktı kadınlardaki bu romantizm merakını...Öğle yemeğinde telefonunun alarmı çaldı. "Tanışma Günümüz". İçi sıkıldı birden, çok ters bir güne denk gelmişti. Akşam nasıl oldu anlamadı. Eve dönerken bir kutu kokulu mum aldı sevdiğine. Evin birkaç köşesine koysun, mutlu olsun diye. 'Biraz adam et oğlum kendini, kadınların isteklerine, inceliklerine kulak ver'. Ama evin kapısını çalarken çoktan unutmuştu kendine verdiği sözleri...

Eşi her zamankinden daha derin bir gülümsemeyle açtı kapıyı. Ne de güzel olmuştu. Ama sürekli toplantıdaki kadın aklına geliyor ve canı sıkılıyordu. Patronun yanında olması daha da sıkmıştı canını. İçeri girdi selam bile vermeden. İçinde belki bir kuş sütü eksik olan sofrayı görünce şaşırdı birden.

"Siz kadınlar hemen her şeyi fırsat biliyorsunuz. Tanışma günü, evlilik yıldönümü yok doğum günü bir de yeni sevgililer günü çıktı başımıza. Allah sonumuza hayır getire." Birden fazla ileri gittiğini anladı. Eşinin gözleri dolmuş, ona bakıyordu. Bir kelime daha söylese ağlayacaktı.

"Şimdi ne dedim ben, niye ağlıyorsun hemen. Pek güzel olmuş sofra, bir ortada mum eksik kalmış." Sesi sert ve alaycıydı. Güzel karısının gözlerinden yaşlar boşaldı. Birden içi burkuldu. Ne yapmıştı ki bu muameleyi hak edecek. Güzel bir sofra hazırlamış, kendisi için süslenmiş, akşama kadar yalnız başına onu beklemişti. Ya kendisi ne yapmıştı. Bir teşekkür bile etmeden kötü gününün hıncını almıştı ondan.

"Ben sana bu sofrayı sevgimle hazırladım, biber dolmasını severdin sen, sevgimi kattım o harcın içine. Sen ne yapıyorsun şimdi bana? Koca bir hiçç. Sevda değil seninkisi...Koca bir hiççç..."

Paltosunu giydi eşi, kapıyı çarpıp çıktı. Arkasından dur bile diyemedi. Masaya yöneldi. Gerçekten çok güzel yapmıştı dolmaları. Masanın ortasına yerleştirmişti süsleyip püsleyip. "Eşeklik ettin oğlum nasıl alacaksın şimdi gönlünü..."

Kadın

Ağlayarak aşağıya indi. Titreyen ellerle açtı arabanın kapısını. Sahile doğru sürdü arabayı. Anlayamamıştı. Neden böyle oldu, ne bitirdi bu kadar kısa zamanda sevdasını, ilgisini, saygısını...Sahile park etti arabayı. Kapıları kilitleyip çay bahçesine doğru yürürken fark etti arka koltukta duran küçük hediye paketini. Arabaya dönüp paketi aldı. Kartta ismi yazıyordu. "Aşkım, unuttum sandığın bugünü ben her gün ayrı bir şükranla anıyorum. Her gün, her an ayrı ayrı şükrediyorum Rabbime seni bana gönderdiği için. İyi ki varsın ve iyi ki hayatımdasın bir tanem. Seni çok seviyorum..."

Paketi açtığında kokulu mumları gördü. Hediyesini arabada unutmuştu demek ki. Gözlerinden yaşlar boşaldı. Arabaya bindi tekrar.

Eve dönüyordu...

Tuğba Çamlıbel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              7 Kahveci oy vermiş.
16 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Kıvanç Gülhan

 Kıvanç'ça : Kıvanç Gülhan


   İ S T İ D A

Aydınlatacağız diye gelenlere mektubumdur. Hallarımı aynen böyle yaz rivayet sanılır belki.

Siz hiç, bir lahmacunu iki açık ekmek arasına sararak, kendine ziyafet çeken amele gördünüz mü oralardan? Bir gurup insanın, arabalarını sürerken kıçları iyi ısınsın diye, koltuktan ısıtmalı modellerinin imal edildiği bu ülkede, naylon ayakkabıları çorapsız giyip, karda kışta, okula güle oynaya giden çocukların sayısının kaç olduğu hakkında bir fikriniz var mı?

Kaç aile yıkıldı siz yönetenlerin yarattığı krizler sayesinde, kaç kenar kızı ailesinden gizli fuhuşa başladı, kaç delikanlı ırzını vermekte para karşılığı ömrünün baharında. Biliyor musunuz?.

Çareyi tinerde bally de arayan garibanların ne büyük bir toplumsal yara açtığının farkında mısınız?.

Devletten alacağı olana parayı seneler sonra ödeseniz de aynı bedelde ödediğinizi, alacaklarınıza ise tefeci faizinin daniskasını uyguladığınızı size söyleyen birileri olmadı mı? Yiyeceğini temin edemeyenden ne cüretle vergi alırsınız? Siz devlet olarak ne verdiniz ki, ne istiyorsunuz bu insanlardan?

Dolandırıcılık,üçkağıtçılık, tokatçılık mubah, olup meslek halini almadı mı sayenizde? Adalet sisteminin büyük başarısı değil midir, aracı kurumların oluşması ve tahsilatın özelleşmesi.

Elektrik kurumu bir çok bölgede tahsilat yapamadığı için enerjiyi kesemezken, bir başka değimi ile buna muktedir değilken, kullandığı elektriğin parasını ödeyemeyeni hapse atıyorlar bu ülkede haberiniz var mı? Hayatında karakol kapısı görmemiş insanların, apar topar gecenin bir saatinde cezaevine götürülüp hapis yatırılmalarının bu ülkeye neler kaybettirdiğini algılama zorluğu mu çekmektesiniz?

Altmışbeşmilyonluk ülkede Ellibeşbin mühendisin işsiz olduğunun ne anlama geldiğini kavramak çok mu zor bir iş. Başkalarının yaşama hakkını kendi inisiyatifi ile ortadan kaldıranları, mağdur yakınlarının iznini bile almadan bila istisna af eden bu büyük devlet, bağkur, sigorta affının, "pirimini gününde ödeyebilenlere" karşı büyük nezaketsizlik olacağını ne büyük bir incelikle düşünebilmekte.

Bu yaptığıma aslında ben de "fukara edebiyatı" derdim eskiden . Ama Güneydoğu Anadolu'da yaşayan biri olarak görüyorum ki artık bu işin, bu gidişin edebiyatlık bir yanı kalmamıştır.

Ankara'ya bu oy desteği ile gidip ülkeyi yönetmeye talip olanlar bütün bunları halledemeyeceklerse ne diye ortaya çıktılar. Usandık artık.

Bu ülkede kimse sizin kara kaşınıza kara gözünüze vermedi oyunu. Denize düşmüştü sarıldı birilerine. Aklınızı başınıza toplayıp at gözlükleri ile bakmayın ülkeye. Çözümlenmemiş sorun hamilelik gibidir. Ha bire büyür karnınız. Eğer ölürse bebek maazallah, sizleri de zehirler haberiniz ola.

Üç beş namussuz çatlayana kadar yesin diye, bu ülkenin gül yüzlü bebeleri çikolatayı, muzu sadece hayal ederek uyumamalı. Kangren etmeyin meseleyi.

Kıvanç Gülhan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              13 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kül Rengi Gökkuşağı : Mehmet Necip


En Güzel Akşam Yemeği

Geleli on dakika bile geçmediği halde huzursuzlanmaya başlıyorum. Buluşma saatimize de var henüz ama geç kalmış gibi nerde olduğunu merak etmedeye başladım bile. "Hiçbir şey değil de beni senin şu pimpirikliğin bitirecek!" demesi boşuna değil sanırım. Daha fazla kuruntu yapıp kendimi hırpalamamak için etrafı izlemeye koyuluyorum.

Randevu için kararlaştırdığımız yere ilk gelişim. Ararken gecikmeyeyim diye evden erken çıktım ama kolay bulunur bir mekan olduğu için Seren'i beklemek zorundayım şimdi. İçeri girer girmez sıcak bir ortam olduğunu hissettim. Seren'e teşekkür etmeye karar verdim bu kadar güzel bir yer seçtiği için. Hepsi tek tip, giyenin üzerine tam oturan, kaliteli kumaştan yapıldığı her halinden belli olan giysiler giyen garsonlar herkesle özenle ilgileniyor; siparişleri alırken veya servis yaparken ufak şakalar yapmadan ayrılmıyor masalardan. Duvarları bir uçtan bir uca kaplayan resimleri incelemeye başladım şimdi de. Bizden biri imajı vermek istenmişçesine ünlü olmayan ressamların eserleriyle süslemişler duvarları. Dirseklerini masaya koymuş, başı sol eline dayalı, düşünceli ve her insanın içine çöreklenen sebepsiz bir hüznü yaşadığı belli olan bir kadın resmi dikkatimi çekiyor. Lokantanın çay bahçesine açılan kapıdan süzülen ışık hafif bir tebessüm konduruyor sanki. Bu hüzün ve tebessüm çelişkisi Mona Lisa'yı hatırlatıyor bana bir an ama iki resmin ne kadar alakasız olduğunu düşünerek gülüyorum bu düşünceme.

Gözlerimi resimden ayırıp kapıya bakınca Seren'in geldiğini görüyorum. Kapıda bekleyen görevlinin Seren'e eğilerek selam vermesi hem gururumu okşuyor, hem de kıskanmama sebep oluyor benimle birlikte olduğuna inanamayacağım kadar güzel kadını. Beni görünce gülümsüyor. Masama yaklaşırken ayağa kalkıyorum ve ne kadar nazik olduğumu ispatlamak istercesine ceketimin düğmelerini ilikleyip elini sıkıyorum. Bu aşırı ciddiyet biraz sıkıyor onu ve iş yemeğinde olmadığımızı ima ederek gülümsüyor.

Ne yiyeceğimize karar verinceye dek konuşmuyoruz birbirimizle. Aslında ikimiz de önceden karar vermiş gibiyiz çünkü bomboş bakıyoruz menüye. Siparişi verdikten sonra havadan sudan konuşmaya başlıyoruz ve ben bu kadar gergin olmama sebep olan konuşmayı yapmak için uygun bi zaman kollamaya başlıyorum.

"Evlenmeyi düşünmüyor musun Seren?" Sorumun ne kadar saçma olduğunu düşünerek daha başlamadan çuvalladığımı hissediyorum.
"Bilmem, evlenme teklif edecek birisi çıkarsa düşünürüm herhalde."
"Demek ki teklif beklediğin birisi var."
Saçma sapan sorular saormaya devam ediyorum her zamanki gibi. Seren'in bende ne bulduğunu hala anlamış değilim zaten.
"Elbette var! Sana bahsetmedim mi bundan?"
"Sa... sanırım bahsetmedin."
Benden başka biri olduğunu anlayınca afallıyorum. Sanırım dereyi görmeden paçaları sıvadım ben. Yakınlığımızı biraz abartmışım, sıradan bir arkadaşlıkmış oysa. Benden hoşlanması imkansızdı zaten.
"Ne düşünüyorsun? Daldın yine derinlere."
"Hiiiç. Merak ettim şu talihliyi. Nasıl yakışıklı mı bari?"
"Bana göre dünyanın en yakışıklı erkeği. Üstelik çok da zengin."
"Senin adına çok sevindim."
Cebimdeki yüzük kutusunu çıkarıp evirip çevirmeye başlıyorum masanın altında.
"Bir süredir beraberiz. İkimiz de çok memnun görünüyoruz birlikteliğimizden."
"Hııı... Anlıyorum..."
"Elinden birşey mi var senin?"
"Yoook. Ne olsun ki?"
"Var var, ben anlarım. Ver bakayım şunu."
"Yok birşey dedim ya!"
"Hadi ama nazlanma. Aramızda saklı gizli mi var?"

Yüzük kutusunu veriyorum. Kalbim Yüz Metre Dünya Rekoru'nu kırmışım gibi tepiniyor olduğu yerde. Yüzüğü gördüğünde ışıl ışıl oluyor yüzü. Bu kadar sevinmesine şaşırıyorum.

"Bunu bana mı aldın?"
"..."
"Çok teşekkür ederim! Ne kadar naziksin."
"Sevindin mi gerçekten?"
"Saçmalama; hangi kadın kendisine tek taş pırlanta yüzük hediye edilince sevinmez ki?"
"Ama ben sanıyordum ki..."
"Başka birisi olduğunu sandın değil mi seni şapşal?"
"..."
"Seni tanıdığımdan beri bir başkasıyla evlenmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. Yanlış anladığını fark edince biraz dalga geçmek istedim seninle o kadar."
"Peki ya yakışıklı, zengin sevgili?.."
"Benim için senden yakışıklısı yok bu dünyada. Hem altın gibi kalbin var; bundan büyük zenginlik mi olur?"
"Öyleyse iyi düşün, çünkü zor bir soru geliyor."
"Hayat karşıma hep zor sorular çıkardı zaten, ben hazırım; sen sor sorunu."
"Benimle evlenir misin?"

"Evet!"


Mehmet Necip
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Fulya Engin


Daha ahlaksız Br. psikiyatrist gibi bakıyorum tabi şimdi.

- Gene akıl akılayız seninle bak , ıslak pamuğuna dönüyorum , daha güvenli

- her seferinde bana döndüğüne göre bir yere gidiyor sayılamazsın tatlım , sadece beni tüketmeyi deniyorsun ama ben dışarıda ya da içinde tükenmem , nerede olduğumu biliyorsun sen. , birşeyi tüketeceksen bana farkındalığını tüket
- O kadar kendindeysen neden korktun peki , eline kağıt kalem aldın “ kıskandım “ larını iki yıl sonra merasimle anlattın , zeka örnekleri verdin peki , ha ha , daha önce hiç kıskanmadın mı yani , neden ilk kez söyledin ?
- Çünkü bana benden daha zeki olduğunu söyledin! Zeka dedin amına koyayım , herif senden daha iyi basket oynuyor ya da penisi senden uzun falan demedin !
- Yatmadım ki onunla
- Umrumda değil zaten , sesindeki o kaşar tınıyı da kaçırmıyorum yani
- Kaşar tınımı , o ne demek lan serseri ? Şair mi oldun şimdi de
- Ben o işlere bakmıyorum tatlım , adım yeterli değil malum , ama carrefourda kart dağıttım bugün , bilgesiyim ya oraların
- Off öylesine dedim onu
- Hayır öylesine falan demedin , benim bilgeliğim satılası bir ürün değil , ben bildiklerimi önüme serdiğimde bunları anlatmak - yazmak gibi bir bok bana anlamsız geliyor , level atlanıyorsa anca o işte yani
- Ha tabi yüce tanrım , nasıl da unutuyorum işte , bu kulunu affet , buralarda işin bittiyse neden almadılar seni , beni mi eğitiyorsun yoksa
- Bu öyle verilecek birşey değil , sen kendinle uğraşmayı seviyorsun , zekan sorunun oluyor senin , kendini aşman kendinle ilgili bişey , ben ne yapabilirim ?
- Ama iki yıldır benimle uğraşıyorsun
- Sen benimle uğraşıyorsun asıl ! Baştan beri beni sen taciz ediyorsun , nedenini kendin itiraf ettin , bendeki bilgeden nefret ettiğini sanıyorsun , hala da onunla uğraşıyorsun
- Bunu itiraf ettikten sonra ne derece etkili olabilirim ki üzerinde senin , bunu hesaplayamadım mı yani , değişmedim mi o itirafımdan sonra peki
- Evet ama sadece kendine oyununu değiştirdin , taktiklerini değiştirdin , araya başka bir herif falan alacaktın güya hepsi bu yoksa hala aynısın , temelde hiç değişmedin , yüzeysel değişimler bunlar , öğrettiğin empati teknikleri gibi , dürtülerin aynı aslında , beni kontrol altına almaya çalışıyorsun ya da kontrolümü kaybetmemi istiyorsun
- Bilmiyorum belki , düşünmem gerekiyor bunu
- Bilmediğin şey , ben hiç birşeyi kontrol etmiyorum , kontrole inanmıyorum bile sadece duruyorum ve bakıyorum , bu kontrol değil kabul
- Nasıl kabul edersin ki , etseydin o kadar üzerime gelmezdin , kıskanmazdın
- Ben duygumu yadsımadım ki , kıskandığımı da kabul ettim , kapına gelip ağlamadım neticede
- Işte bu kontrol ama !
- Hayır kontrol olduğum için gelmemezlik etmedim , kabul ettiğim için gelmedim , itiraf ettiğin şeyle kendinden daha da uzaklaştın , içindekini tespit etmek varlığını tüketmedi ki o dürtünün , “ sandalye orada “ demek gibi , görünce yok olmuyor
- Ama aradın , hem de defalarca , o gece onunlayken ..
- Ben seni hep arıyorum , şimdi de konuşmuyor muyuz , hem de ne kadardır bu arada ha , gene fatura gelecek hayvan gibi
- Her zaman bu kadar konuşmuyoruz
- Evet ama konuştuk işte bak , hem sessizliğimin kabızlıktan olmadığını da görmüşsündür belki , ha ha
- Kapatalım mı artık o zaman , ben de bir duş alırım , zaten duşa giriyordum , yarı çıplağım dondum !Konuşuruz gene..
- Tamam tatlım , üşüme sen
- Öpüyorum

01:00 Sms
“ biraz eğlenmek ister misin peki ? “
“ isterim”
“ sen gel bana , bekliyorum “
“ kırmızı güzel olur hani , 20 ‘ sonra sendeyim “

Tüm gecenin belirleyicisi araya sıkışan küçük bir “ duş “ değil mi neticede ? “ yarı çıplağım götüm dondu! konuşuruz gene “

ten çağrışımlı ileti sonucu doğurmadı mı yani ? Tabloda bilge ile ilgili tespit eksik besbelli. Kadının bilgeye saldırısı malum ancak bilgenin buna zaafı yadsınıyor , niye ki ? Belki de o kadar bilge değildir , kabullenen bu yanını da kabullenmez mi ? tabi canım ya !!

- Şuradaki ışık hangi mumun peki ?
- Hangisi ?
- Şu tam tepemizdeki , bak işte tavanın köşesinde , onun mumu yok ! bulamıyorum bir türlü ! aa çok ilginç! Deminden beri söylemiyorum sana ama yok , o ışık hiç bir mumdan gelmiyor ve demin yoktu , şimdi çıktı
- Saçmalama tatlım ya
- Saçmalamıyorum , hadi bul madem
- cinler mi var yani ?
- Bilemiyorum cin mi ne ama mum yok
- dur bi saniye , bakalım..... işte balığın fanusunda kırılıyor oraya düşmeden önce , ondan göremiyorsun , kadınlar giz bulmak için mi yaşıyor acaba
- ne alakası var şimdi , nefret ediyorum bu genellemelerden
- doğru olduğunu bildiğin için bu kadar nefret ediyorsun
- peki
- sırtını dönme öyle, kızdı mı benim kuzum hemen , hii üşümüşsün sen , buraya gel dön bakayım bana
- yolda gelirken birşeyler düşündüm ben
- düşünmesen şaşardım
- uff düşündüm işte ne var , senin bana olan zaafını yadsımanla ilgili , sonuçta sana yönelttiğim kadının etkisi altında kaldığını kabul etmiyorsun bunun farkına vardım
- ee ne olacak peki yani , diyelim ki öyle , hatta şöyle diyelim , ben bilge falan değilim , orospuçocuğunun biriyim , seni kullanıyorum sadece
- ben zaten beni kullanmanı istiyorum , bedenimi kullanmaya alışmanı
- kullanıyorum ya işte , etsin sen benim için , kasaptan seçer gibi götüne başına baktım da seçtim seni !
- ha ha ha ya neden böyle diyorsun şimdi
- peki sen neden altı üstü bir sevişmeye bu kadar anlam yüklüyorsun ki
- bilmem kadın olduğumdan olabilir mi ?
- gel buraya..yazacak mısın bunları da
- eveeet
- peki bunu ?
- ...ya bunu ?
- .. hı ?
- birşey söyliyim mi sana ? ...
- söyle
- sen benden değil , içindeki kadından nefret ediyorsun..

Biliyorum. Aşk kendimi cezalandırma yöntemim benim. Kimbilir belki... sadece... sessizlikleri dolduruyorum.

Fulya Engin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 6,606,606,606,606,606,606,60
              10 Kahveci oy vermiş.
55 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Barış Gündoğdu


(Bir)


Ve ben özgürüm. Hayata karşı, bütün güzellikleri bir dikişte içebilirim artık. Hiç bitmeyen bir şelalenin altından kana kana su içer gibi...Uçsuz bucaksız maviliklerin derinliklerinden hayata bakmak gibi,bütün bir günün yorgunluğunu üzerinden atmak isteyen güneşin büyük bir sabırsızlıkla bulutların arasından gözünün önünde kaybolurken o anın tanıklığını yapmak gibi birşey bu belkide ...

Yada çırıl çıplak bir yağmurun altında hiç bitmeyecek bir yolun ortasında bütün ölümsüzlüklerin üzerine koşmak gibi bir şey. Mutluluk o yolun sonundadır belki de.Bir sigara yakmış seni bekliyor ama bayağı sıkılmış haline bakılırsa... Oysa sen yolun başındasın ...Bir an düşün ve hayal et!İnsanların arasından bir kuş misali uçup onlara yukarıdan bakmayı dene neler görebileceğini hayal bile edemezsin.Kışın taze bedeninin üzerinde bıraktığı yorgunluğu bahar dinlendirmeye geldi,sana göz kırpıyor az ötede... Hayat bir kum saati gibi akıp geçiyor sense aşkı yargılıyorsun,başa çıkmaya çalışıyorsun çıplak gezen aşkı tanıdığını sanıyorsun hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor yaşadıkların,oysa kendini kandırmanın sana bir şey kazandırmayacağını biliyorsun inan bana...

Kendini gezmelere götürüyorsun kimi zaman, kimi zamanda yeni yüzler katıyorsun hafızanın tozlu raflarının arasına. Artık güneş eskisinden daha parlak bakıyor sana. İçlerinden farklı bir yüz alıp götürü veriyor seni uzaklara, artık yalnız olmaktan kurtuluyorsun. Eskiden oynadığın tek kişilik oyun sona eriyor ve perde kapanıyor son kez...

Hayat kollarını açmış senin doğruyu bulmana yardımcı oluyor.Yaşarken öğreniyorsun kerpiçten ev yapmayı, ağaçtan sandal yapmayı ve küçük yamru yumru çakıl taşlarını bir birine sürterek ufacık bir alev çıkartmayı öğreniyorsun, sonra ateşi buluyorsun sonra gülmeyi öğreniyorsun.Güneşin doğuşunun tanıklığını yapıyorsun masmavi denizin üzerinde uçan martılar sana arkadaşlık ediyor ve yaşamayı öğreniyorsun bu seferde.

Ama hala yolun başındasın bu sana güç veriyor ve ufacık bir gülümseme beliriyor gül yüzünde... Mutluluk kapıda... Yaşamanın kavgasını verirken kaybettiğin bir yakınının, bir fotoğraf karesine hapsedilmiş resmini gördüğünde gözlerin doluyor. O hayattayken onun değerini bilmediğin anlar geliyor gözlerinin önüne... Ve bir kez daha gözyaşı döküyorsun.Akıttığın göz yaşları onu geri getiremeyecek kadar yetersizler... Bulutların arasından düşen yağmur damlaları gözyaşlarına karışıyor ansızın...

Kara yağmur bulutların ardından bembeyaz bulutlar beliriyor masmavi gökyüzünün arasından ve sen kırık yarık yolların arasından yoluna devam ediyorsun. Unutma gökkuşağı yanı başında...

Barış Gündoğdu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              4 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Emel Homan


LEYLA İLE SOHBETLER : SEN ŞİMDİLİK UYU LEYLA

- Ah Leyla ah , başımıza ne geldiyse senin şu " Mecnun " merakın yüzünden geldi.
Tutturmuşsun " aşk, aşk, aşk " diye.
Salak , " Aşk yoktur " diyorum sana , anlasana .
Bak şöyle bir etrafına , Erotizm ve güzellik el ele verdiler, İmparatorluklarını kurdular dünyada.
Afrodit'de, Eros'da aşka hizmet etmiyor artık, Aşk tanrıçası da, tanrısı da yok artık Leyla...

Elinde yayı , sırtında okları olan o küçük melek ise kuzey kutbunun bilmem hangi küçük adasında Prensliğini yaşatmaya çalışıyor, kendisine hala inanan bilmem kaç yüz bin kişi ile.
Biliyorsun herhalde Leyla, kavramlar sen onlara inandığın sürece yaşam bulurlar.
Ve o şeye inanan son insan kalıncaya kadar etrafımızda gezinir dururlar.
Aşk ta öyle, yaşatmaya çalışıyor kendini, kendisine hala inananların etrafında............

- Sen " aşk vardır, aşk her zaman bahardır, aşk olmalı, aşk ölmedi " diyorsun Leyla.
Düşünsene aşkı bi , insanın en sıradan duygusudur. Her şeye yenilir; zamana, mesafelere hırslarımıza, tutkularımıza ve diğer bütün duygularımıza .
Zavallı aşk ; hep böyle mağlup, hep böyle mağrur, hiç zafer duygusunu tatmadan dolaşır durur etrafımızda.

- " Peki eski aşk hikayeleri ne " mi dedin ?
- Hikaye onlar hayatım. Aşk hikayeleri......
Belki, insanlar aşka olan özlemlerini böyle dile getirdiler ne dersin Leyla.
Aşk hep küçük bir prenslikti belki ..........

- Ne güzel uydu bu isim sana " Leyla ", aklın hep bir karış havada.
Zaman durdu senin için, büyüyemedin hala ;
Hep böyle çocuk, hep böyle şımarık, hep böyle yaramaz, hep böyle cıvıl cıvıl kaldın.
Halbuki ; seninle, ben ; ikimiz, bir bütünüz.
Her seferinde " işte bu aşk, aşk " diyorsun, kandırıyorsun beni . Sonra , sonra nemi oluyor ?
O gittiği an hayatımdan; çekiliyorsun o ıssız, o sessiz, o karanlık köşene, susuyorsun bir zaman .
Tık yok senden, yüz yılık uykularına dalarsın yeniden.
Leyla lütfennnnnnnn .......

- İyi biliriz bu dönemi ikimiz, yeni bir kavram ile tanıştık yine değil mi ?
O yer ararken kendine, etsiz kemiksiz bedeninde, kanar her yerin, bense acı hissederim.
Bu arada , her şey yine siyah beyaz, renk körü olurum Leyla.
Takiii ........ o varlığını kabul ettirinceye kadar.

- Sonra tanıştığımız bu yeni kavramla dost olur, alışır ona sevmeye de başlarız üstelik .
Yeniden renkli sohbetlere dalarız, bu yeni kavramın ilişkimize kattığı zenginlikle birlikte ,
Farklı bir boyuttayız artık hissederiz, uyanırsın yüz yıllık uykundan aniden .
Kıpır kıpır olursun, durduramam seni Leyla , ebem kuşağı oluşuverir etrafımda ,
Bütün sesleri duymaya başlar, senkronize olurum doğayla .
Tüm eski ve son dostumuzla birlikte yeni ufuklara yelken açarız...
Fırtınalı Dalgalı denizlere , uzak ülkelerin farklı limanlarına , ta ki bir gün tekrar demir atıncaya kadar, ve her şey yine yeniden başlar.........

- Yorulduğumu hissediyorum bazen, bu gel git lerden, bitirip bitirip yeniden başlamalardan.
Halbuki........
Sen yüzyıllık uykularına daldığın zaman; etraf sakin, her şey sıradan, deniz süt liman........
- Leyla........ Leyla......... Ordamısın..... Leyla .
- Peki ........... Sen şimdilik uyu Leyla.

Emel Homan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 kahveci : tan doğan


Bir Yaşam Felsefesi Denemesi :

Bakmak
ve görmek
arasında ayırt vardır:
Önemli olan bakmaktan çok
(yakını-uzağı,
sığı-derini,
siyahı-beyazı,
güzeli-çirkini...)
görmektir
(görme engelliler de/
körler de buna dahil...)
Us
ve yürek gözüyle insana,
yaşama,
doğaya,
yeryuvara
ve evrene bakabilenlerdir
güzellikleri gören
ve bunu yaşayan /
paylaşan...
Gerçeği görmek yetmez;
"güzel bir yeryuvar" ereğiyle/
umuduyla
insan gerçeğini oluşturmak gerekir.
Her şey kötü,
her yer kirli,
herkes mutsuz
ve doyumsuz demek gerçeğe bakmaktır;
yaşamanın
bedelini vermekse,
"iyi",
"doğru",
"güzel" olanın
ardına düşme gereğini görmekte yatar.
İnsan,
bilinen en ussal yaratıktır,
demek de yetmez;
yapıcı
ve olumlu bir bağlamda
usu değerlendiremedikçe...
Bize kalan,
yakınmakla yetinmek
       değil,

her birimiz için yaşamın bir kezlik olduğunu bilip,
dünden
bugüne,
bugünden
yarınlara bakabilmek;
dahası,
bilinçli,
bilgi
ve sevgi dolu,
üretken,
paylaşan,
"güzel
insan"lardan
olabilmektir.
"Güzel insanlık" da,
güzel insanlarla oluşabilir ancak :
                Sevgi insanlarıyla...

tan doğan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
              7 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.540 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Kim bilir...

Kim bilir
Kaç ayrılık sancısı çekti bu yürekler
Kaç vurgun yedi?
De ders aldı mı acaba?
Hayal kırıklıkları da cabası...

Kim bilir
Kaç defa ayrılık türküleri mırıldandık
Yapayalnız; ama sanki iki başlı bir devdik Ben ve ‘Siz’... Hiç bilmediğimiz...

Kim bilir
Kaç yangın yaşandı
Kaç kez harabe bir aşktan kaçıldı
Ya da bilinmeyene yelken açıldı

Her defasında ‘bu son olsun’ dedirten
Her defasında
‘Bir daha mı asla’ larla başlayan cümleler Ve sonuçta hep aynı incinmeler

Kim bilir
Kimin yangınını kiminle söndürmeye çalışırken
Kimsenin söndüremeyeceğini anlayıp da
Yine kendimize döndük....

Sonsuz kere sonsuz yıkılsak
Bir o kadar da yok olsak
Dinmez içimizdeki aşk çılgınlıkları
Solmaz hiç sevda tomurcukları...

Macide Aydan Seylan

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çet met deyip dünyayı unutanların 10 yıl sonraki hali, dijital eşşek!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan       Yamağı : Cem Özbatur

http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1
"ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.

İstanbul metrosu hakkında bir çok eleştiri yapıldı. O yüzden ben yorum yapmayacağım. Onun yerine sadece web sayfasına bakarak bile nasıl bir yapıya sahip olduğunu gördüğüm ve hoşuma gittiği için sizlerle paylaşacağım Moskova metrosunu tavsiye edeceğim. http://www.beeflowers.com/Metro/-Startfiles-/index.htm kısayoluna tıklıyorsunuz ve karşınızda Moskova metrosu yerleşim planı. Plan üzerindeki "M" harflerine tıkladığınızda ise da hoş bir görüntüyle karşılaşacaksınız. Meraklısına duyurulur efenim.

...Çırpınıp da Şan ovaya çıkınca, Eğlen Şan ovada gal Acem gızı. Uğrun uğrun gaş altından bakınca, Can telef ediyor gül Acem gızı. Seni seven oğlan neylesin malı, Yumdukça gözünden döker mercanı. Burun fındık ağzı gahve fincanı, Şeker mi, şerbet mi bal Acem gızı... Türkülerimizi sevenlere http://kandemir.com/turkuler.php# kısayolundaki arşiv tavsiye olunur.

Uzun zamandır film seyretmeye sinemaya gidememe rağmen gündemi yakından takip etmeye çalışıyorum. http://www.film.gen.tr kısayolunu kullanarak siz de benim gibi vizyondaki filmlerden haberdar olabilirsiniz. Hatta nostalji dolu sohbetlere de katılmanız mümkün.

T. C. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün internet üzerinden hizmet veren bir web sayfası var http://www.devletarsivleri.gov.tr/katalog/ Siz önce arşiv üzerinden taramanızı yapıyorsunuz. Daha sonra bulduğunuz ve basılı olarak temin etmek istediğiniz belgeler için müdürlük ile irtibata geçiyorsunuz.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


ACXtractor 3.20 [772 KB] Win95,Win98,WinME,WinNT 4.x,Windows2000,WinXP Deneme (19$)
http://www.marvintec.com/download/acxtractor.exe
Normal audio CD lerinizi bilgisayarınıza wav, mp3 veya ogg formatında almak için kullanabileceğiniz güzel bir program. Pekçok seçeneğin yanında freedb desteği de cabası. Bu küçük programı denemenizi öneririm.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050407.asp
ISSN: 1303-8923
7 Nisan 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com