ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 761

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 9 Haziran 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Yatırlara mum yak Ersun Hoca!..


Merhabalar,

ABONE OL!İlahlar bizden yana. Yok yahu Buşa ilah diyen falan yok. Ben futbol ilahlarından söz ediyorum. Baksanıza Ukrayna Yunanistan'ı yendi, biz ikinci olduk. Ersun Hoca bu gece mum dikmek için fellik fellik yatır arıyordur herhalde. İşte Allah fakiri sevindirmek isterse önce eşeği kaybettirip sonra buldururmuş. Üç gün önce karalar bağlamıştık, bugün gülüyoruz. Hem ona gülüyoruz hem de büyük abimizden elde ettiğimizi varsaydığımız beşin(!?) birine. Yavrumuzun kep giyeme törenini bedavaya getirmek için yalvar yakar olup randevu koparmıştıkya, hani sonra giderken hamasi nutuklarla Kıbrıs, PKK, Suriye konularında postamızı koyacağız demiştikya, hah işte o yarım saatlik randevuyu bir saate çıkarıp havanda su dövüp geldik Allahın izniyle. Ben bu yarım saate takıldım kaldım gene her zamanki gibi. Zira bu süre Buşumu ziyaret edenlere tanınan ortalama süre olmalı, yoksa Tayyip Bey'e ayrıcalık tanıyacak halleri yokya. Hem yarım deyip bir saat karşılıklı tahammül etmişler birbirlerine. Uzama, konuşmanın doğal seyrinden olsa gerek. Kolay mı? Tayyip Bey Fatma Hanıma, Fatma hanım Buşuma, Buşum Sevda Hanıma, Sevda Hanım Tayyip Bey'e. Kelimelerin karşıya varma ve geri dönme hızı global sınırların altında seyredince uzama kaçınılmaz olmuş anlaşılan. Her neyse konumuz bu değil, hem daha bir gün önce "velkom, may vayf" dediğini kulaklarımla duydum. Gelişme muhteşemdi.

Gelelim bu hem ziyaret hem ticaret zi(ı)rvasına. Zorla alınan randevudan çıka çıka, ömrü billah söylenen "Strateji Ortağı" olma masalı çıktı. Bu nasıl bir ortaklıksa nalıncı keseri gibi hep bana hep bana çalışıyor. Eee kardeşim bize layık olan da bu. Senin adam gibi dış politikan olmazsa, sınır komşularınla hasbelkader ilişkiler kurarsan sonunda sadece bir uyarı alırsın. "Bize yöneltilen düşmanlığa son verin." Başüstüne Paşam. Derhal emrederiz, sizi sevmeyen ölsün deriz, yetmiş milyon kapınızda köle olur. Peki ya benim sorunlarım. Palazlanan PKK, hala yola gelmeyen bir Kuzey Irak, namlunun ucundaki Suriye'nin Türkiye'ye etkisi n'oldu?. Konuştunuz mu? Hani konuşup çözecektiniz. Tek bir kelime ettiniz mi? Anladığımız kadarıyla hayır. Ama bunlar şimdi bir geri dönerler, nasıl AB fatihi oldularsa şimdi de ABD fatihi olurlar. Yalnız galiba bayan Buş Emine Hanım'a randevu vermemiş. Suriye'ye gitti diye kızmış. İşte bu iyi olmadı. Şimdi bir de buna mazeret bulmak için o güzelim kafalarını yoracaklar, yazık.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

12 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ömer Akşahan

 ÖNSÖZ : Ömer Akşahan


  Kitabına Poker ya da Sinop Güzellemesi

Kumar alışkanlığı insanın hangi geninde var, bilen beri gelsin…Bu illet insanlık var oldukça da silinmeyecek…Kumarbazlar için o denli ilginç şeyler söylenir ki, benim bildiğim en yaygın olanı; iki kumarbaz, hiçbir şey bulamazsa gölgelerine kumar oynarmış. Öğretmenliğe başladığım Doğu Anadolu'nun küçük illerinden Muş'ta, bir yandan vatan kurtaracak fikirlerle haşır neşirken; boş zamanlarımızı da kahvede pokerin faziletleri üzerine çok özlü çalışmalarla geçiriyorduk.

Özünde hepimiz devrimciydik. Devrimciliğin de bir erdemi vardı. Eğer bir oyun oynanacaksa, bu, kesinlikle para karşılığı olamazdı! Emekçi insan arkadaşının kazancına göz dikemezdi. Ancak oyun oynamak gene de sekter bir davranış olarak algılanıyordu. Doğru davranışsa hiç oynanmasıydı. Ancak kılıfına uydurursanız kimse bir şey diyemezdi. Kitabına poker, kimin fikriydi anımsamıyorum. Bildiğimse, her gün Kitapçı Orhan'a abone olduğumuzdu. Okuldan çıkar çıkmaz doğruca Orhan'a gidilir, günün güncel kitapları seçilir. Koltuğa kıstırdığımız gibi oyun salonunun yolu tutulurdu.

Masanın bir köşesinde kitaplar istiflenirdi. El üstüne restler, paslar, rölanslar vs. daha anımsayamadığım poker sanatının her türlü incelikleriyle saatler sonra oyunun bitişi ilan edilirdi. Okulda psikoloji okumuştuk ama üniteleri arasında poker psikolojisi yoktu! Bu işin sonucunu merak ediyorsunuz, değil mi? Bu partilerinden ancak bir kez, iki kitap kazanarak ayrıldığımı anımsıyorum. Bu kumarın cilvelerine tam alışacakken de, başımıza taşlar yağdı da kurtulduk bu illetten!!
(http://www.kmarsiv.com/sayilar/20050428.asp#omeraksahan Linç, yazısı)

Nerden anımsadınız, demeyin, bu anım en az otuz yıl öncesine dayanıyor. Ancak belleğimden su yüzüne çıkması için bir gerekçe olmalıydı. Bu da, aşağıda sözünü edeceğim, Sinop gezimizde ortaya çıktı.

Geçenlerde Sinop Türkeli'ye gittik. Ama ne gidiş Yarabbim! 2005 yılında böyle bir ilçe yolunun olabileceğini anlatsalar inanmazdım. Yıllarca burayı ilçe yapan zihniyet nasıl olur da yola bir kazma vurmaz, anlaşılır gibi değil. Hep söylediğim bir şey var; biz, devlet olarak 55 yıldır asfalt yol yapmasını öğrenemedik gitti! Bu yıl, yol genişletme çalışması başlatılmış nihayet. Mıcırlarsa daracık yolu daha da daraltmış. Karşıdan gelen iki araçtan birisi ancak kum yığını üzerine çıkarak kendini kurtarabilir. Hatta bir öğretmen arkadaş, Sinop'tan gelirken karşıdan hızla gelen kamyonun altında kalmaktan son anda kum yığınına çıkarak kurtulabildiğini anlattı.

Bir köy ilköğretim okulu bizden program satın almak istemişti...Akçabük adındaki köyün diğer gittiğimiz köylerden farkı yok sanıyordum. Ancak köyün girişinde yol boyunca uzanan büyük bir tabelada "Akçabük Köyüne Hoşgeldiniz" yazıyor, altında "Sancaktaroğlu Mahallesi" yazıyordu. Okul müdürü kendi köyünde on yıldır çalışan gördüğüm son kelaynaklardan biri…Adı, Aydın Öztürk….İnanın böyle bir kişiyi tanımaktan ne kadar onur duydum bilemezsiniz. İstenirse bir okulun nasıl cennete çevrilebileceğini görmek isteyenlere önereceğim yer, bundan böyle Akçabük olacak…"Arzu varsa, çözüm vardır."sözünün uygulama yeri sanki. Okula bakarken bir an mesleki çalışmalarım gözümün önüne geliverdi. Okulda bir bilgisayar laboratuvarı (ki esasen bu uygulamayı benimsemiyorum), fen laboratuvarı Aydın beyin gayretleri sonucu bu okuldan mezun olanlarca yaptırılmış. Bahçede köy gençlerinin de yararlandığı çok amaçlı bir oyun alanı, kütüphanesi görülmeye değer. En çok da öğrenci tuvaletlerinde sıvı sabunların kullanılmasına hayran kaldım. Aydın bey mütevazi biri, övünmekten hoşlanmıyor. Bir gecede 2000 Mark bağış toplayabilecek kadar köylüsüyle iç içe, onların güvenini kazanmış birisi. Kendisinin 15 kadar kovanı var. Şimdilik hobi olarak naturel bal üretiyor. Köydeki insanlara arıcılığı öğretmiş. O yöredeki kestane balı, söylediğine göre kalite olarak Anzer balından sonra gelirmiş. Ancak Ağustos ayında yeni ürün balı alabilirmiş. Köyde okula gitmeyen kız öğrenci ise yok. Aydın Beyle sohbet ederken bir ara,
-Sinoplu, Ayancıklı iki arkadaşım vardı, acaba tanır mısın, birinin adı Ferhat, dememle, hemen onu tanımlamaya başladı…Tıpatıp arkadaşımdı anlattığı…Ardından,
-Ferhat Demircan, benim öğretmenim, demez mi? Şaşırdım ve sevindim. Telefonunu hemencecik buldu, rakamları hızla çevirdi,
-Hocam, size bir sürprizim var, derken, birlikte çalıştığımız ili ve okulu belirtince, o da, Ömer demez mi, telefonda…Görüşmek, ister telefonla isterse yüz yüze olsun, bu duyguyu tatmış olanlar, bilir…Telefonun ahizesini bana uzattı. Karşılıklı sohbete başladık. Oradan buradan, derken, sonunda özlemle, buluşmayı umarak kapadık telefonu…Bu arada diğer arkadaşımın da Ayancık'ta öğretmenliğe devam ettiğini öğrenmiştim. Dönüşte Ayancık'ta işimiz vardı. Bir taşla iki kuş vurmak diye, buna denirdi işte.

Yol nasıl da çabuk bitivermişti…Ayancık girişindeki çay boyundan ilçe merkezine yöneldik. İlk karşılaştığımız insana okulu sormuş, tarifinden kolayca bulunacağını anlamıştık. Heyecanlıydım doğrusu..Okulun bahçesine girdik, Ayancık Lisesi tabelası var, ancak Ticaret Lisesininki yok! Öğrencilere tekrar sormak zorunda kaldım. Alt katı Ticaret, üst katı normal Liseymiş…Girişte koridorda Tonyalı genç bir öğretmene rastladım. Arkadaşımı sordum. Hemen ilgilendi, telefonda sürprizim var, dediğinden söz etti. Onu beklerken birkaç öğretmen de yanımıza geldi. Genç öğretmenlerle ohbet ederken onbeş dakika nasıl geçti, anlamadım.

İki kanatlı kapı açıldığında, karşımda, gençlik yıllarından yalnızca alnından bir tutam saç yitirmiş bir Özdemir'le karşılaştım. Kilosu hemen hemen aynıydı. Spor yaparak formunu koruduğunu anlatmışlardı. Kucaklaştık. Sonunda kitabına poker oynadığım arkadaşlarımdan biri işte karşımda oturuyordu. Eski günlerimizi anarken, özellikle linç olayı üzerine sohbet koyulaştı. Daha sonra Öğretmenevine gittik. Karadeniz önümüzde lacivert bir çarşaf gibi uzanıyordu. Çok kısıtlı da olsa yeniden buluşmanın sevinci ikimizin de yüzüne yansımıştı. Ancak dönüş yolumuz epey uzundu. Gece yolculuğu yapmak istemeyen iş arkadaşımı düşünerek, Özdemir'le yeniden buluşmak üzere vedalaştık.

Ayancık temiz bir sahil kenti. Çok fazla kalmasam da ilerde mutlaka yeniden gelmek istediğim yerler arasına girdi. Size de öneririm. Gidin zümrüt yeşilinin maviyle öpüştüğü sahillerde piknik yapın… Oksijeni içinize doldurun… Bu kadar Karadeniz reklamı yeter (!)

Yeri gelmişken biraz da Sinop üzerine gözlemlerimi aktarayım. Coğrafyacılığımdan çok önce Türkiye haritasını ezbere çizme gibi becerim var. Haritayı çizerken en çok dikkat ettiğim noktalardan birisi de Sinop İnceburun'du. Orayı çizmek hoşuma giderdi. Günün birinde Sinop levhasını gördüğümde, "İşte Ömer, bir hayalin daha gerçekleşiyor!", diye, haykırdım. Ancak şansımdan hava yağmurluydu. Güneş günlerdir yüzünü gizlemişti bizden. Ancak altımızdaki araçla kenti kısa da olsa gezebilmeyi başardık. Sinop'un en çok ince belli yarımadası ilgimi çekmişti. Meşhur Sinop Cezaevi ziyaretini ise istemeyerek başka bir zamana bıraktım.

Sinop, Diyojen'iyle ünlü. Türkiye Cumhuriyetinden hemen hiç nasip almamış. Kim bilir, belki de bunu yerli balıkçı eşrafına borçludur. Homojen bir yapıya sahip olmaları nedeniyle adli olayın çok az yaşandığı bir huzur kenti olduğunu duydum. Ancak son zamanlarda bu özelliğini yitirmeye başladığı da yine söylenenler arasında. Hatta Sinop'a çok yakın yazlık sitelerde kapılarının üzerinde anahtar bırakıp denize gidildiğini orada yaşayan bir genç söz etti. İl ve ilçe merkezlerinde kurulmuş sanayi yatırımları Anadolu'da çok örneğini gördüğüm tesisler gibi çürümeye terk edilmiş. Ayancık'ta yabancıların kurup işlettiği yonga fabrikasının lojmanları bugün çürümeye yüz tutmuş; bana, Almanya'da İkinci Dünya Savaşından sonra Marshall yardımıyla yaptırılmış binaları anımsattı. Fabrikayla birlikte kentin talihinin de nasıl geriye gittiğinin adeta bir simgesi gibiydiler. Sinop'taki Söksa tesisleri de yine benzer durumda. Ödemiş Tekstil'in başına gelenler ne yazık ki, onun da başına gelmiş.

Yol boyu sepetlerde kiraz pazarlamaya çalışanlar arasında bir de genç kız vardı. Mahzun duruşu yüreğime otursa da, araç güvenliği yüzünden Türkeli'nin Karabey köyünde kurulmuş "Çarşamba pazarı"nda mevsimin ilk Napolyon kirazını tattık. İşimiz okulda uzamıştı. Dersten çıkan öğretmenlerde bir telaş. Öğle yemeğine çıkma zamanı. Akçabük okulu öğretmenleri, aşağı okuldaki piknik yemeğine davetli. Aydın bey, bizi de pikniğe davet etti. Ayaz köyü İlköğretim Okulu öğretmenleri ise hem baharı karşılama hem de emekliye ayrılan müdürlerini uğurlama derdindeydiler. Bu manzarayı görünce, Muş Lisesinde arkadaşlarla yaptığımız bahar pikniklerini anımsadım birden. Herkes pür neşe içinde..Mangal partisi içinse uzağa gitmeye gerek yok. Okulun kenarında ihata duvarı yerine çınar ağaçlarıyla çevrili gök rengi bir dere akıyor. O çınar ağaçları öylesine sevimli ki, altında bu yaz ağustos böcekleriyle kimler dans edecek, kim bilir?

Ahşap piknik masalarına gazete kağıtları serili; kızarmış yeşil biber, tepside bolca marul salatası, plastik tabaklarda pişmiş etler; buna bir de yörük ayranı eklenince, plastik çatalları sevmesem de "Ehhh be, koca Rabbim, sen ne büyüksün."dedim. Anadolu'da hani, "nasibi olan yer", derler ya, ben de oldum olası nasipliyimdir zaten, şeytan kulağına kurşun!

Tadın damağımda kaldı, ey Sinop! Bak, yeniden düştük yollarına.

Sen ey güzel Anadolu'm, Kybele'm! Ne mutlu, bağrına düşmüş bu garibi doyurmaya devam ediyorsun…

Not: Bu yazımın ardından gelecek yorumları şimdiden okur gibiyim…Aslında yazının başına bir uyarı mı ekleseydim acaba:"LÜTFEN BU YAZIYI YEMEK SAATİ SIRASINDA OKUMAYIN!" gibi… Kalın sağlıcakla…

Ömer Akşahan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              10 Kahveci oy vermiş.
16 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Nihat Turan


dilâsâ

seni arıyorum âmâ gözlerle tenhalarında haritaların
avuçlarımda senli düşlerin kırıntılarıyla seyyahı oluyorum sahraların
kum girdaplarına düşüyorum ellerim seni arıyor
çığlığımda
feryadımda
niyazımda hep sen varsın
kavrulan tenime ıslak gözlerinden bir damla serinlik dök dilâsâ
kıraç gönüllerin coğrafyasından ab-ı hayat iklimlerine yol arıyorum
yaşlı bir leyleğin kanatlarına tutunarak sana göçer oluyorum
katranlı dehlizlerden geçiyorum dilâsâ
kanlı ırmaklardan
mayınlı tarlalardan
gözyaşı vadilerinden
ve sınanış günlerinden
o müstesna tebessümünün iksiriyle çıkıyorum
dikenli yolları yalın ayak yürüyorum dilâsâ
nefes nefes seni soluyorum sarp yokuşların daralan geçitlerinde
milim milim sevda sicimleri vuslata kısalırken
somurtkan bir eylül sabahında bedenim yorgun düşüyor dilâsâ
hazanın hüzün görüngüsünde saçlarını tarıyor ellerim
sığındığım zifiri sarnıçlarda mehtaplı yüzünü arıyorum
mecalsiz yığıldığım yitik izbelerde hayaline tutunuyorum
sarsak bedenimle serabına gel diye doğrulan varlığım
ruhunla yeniden dirilişe uyanıyor dilâsâ
mor menekşelere siniyorum tepelerinde aşkların
çiy düşmüş çimenlere senli duygularla uzanıyorum
çağlayanlardan bin damlaya bölünerek siğim siğim sana değiyorum
sessizlik nöbetlerinde keskinleşen duyargamla
yürüyüşünü dinliyorum uğultulu şehir vakitlerinde
aysız ve ayaz gecelerde dilâsâ
üşüyen varlığıma hep seni örtüyorum
papatya çiçeğinin son yaprağında adın dilime dolanıyor dilâsâ
düşsel
masalsı
ve efsunlu

sahi,
sen hiç gecenin bir vaktinde mehtaba çıkmayı düşündün mü
ya da istedin mi hiç kayan bir yıldızın yanı başında olmayı
o asude ruhuna çılgınca gelebilir belki
ama ben istedim dilâsâ
hem de bütün duyulanının iştirakıyla
ve biliyor musun dilâsâ
en yaman çılgınlığın hangisi olduğunu
onu da bilmezsin ya buğu bakışlım
sana aşina olmaktır oysa
mucizeleri mümkün kılan dilâsâ
kördüğüm yazgımın aşikare tek ayrıntısı
uğrunda umutlar çoğaltıp bedeller ödediğim mukaddes amaç
bütün sınırların ortadan kalktığı bir kesitte sen oldum
vahdet-i vücudu bilir misin dilâsâ
işte öyle bir makamdan erdim sana
ıslak gözlü dilâsâ
derinliklerinde yitik gönüller barındıran esrar
sahramın biricik vahası
nemli bakışlarına bağdaş kurduğum
gölgesinde serinlediğim servi ağacı
gün batımlarında da
sökün eden şafaklarda da
gecenin en ücra taraflarında da
ve kalbimin her atışında da
hep sen vardın dilâsâ
hep sen vardın
kırlangıçtan bilir misin dilâsâ
hani şu altı ay ömürleri olan yalnızlık kuşları
peki ya bir haftalık ömürleri olan kelebekleri dilâsâ
ben hepsini bilirim oysa
bir de kendimi bilirim dilâsâ senin bilmediğin
kelebeklerden daha zayıf
kırlangıçlardan daha yalnız olan kendimi
varlığınla uyuşan duyularım yeteneklerini kaybetti dilâsâ
ne acı
ne tat
ne de koku
yalnız sen dilâsâ
sahi nirvanayı bilir misin
insanın yükselebileceği en son aşama
hani şu melekut alemi dilâsâ
işte metafizik varlığınla orda seninleyim şimdi
ah dilâsâ ah
buğu bakışlı
ürkek duygulu
titrek dilli dilâsâ
sana seni ithaf etmekten gayrı nedir ki kıymet-i varlığım

Nihat Turan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,829,829,829,829,829,829,829,829,829,82
              11 Kahveci oy vermiş.
14 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Petunya : Öykü Özü


SELAM YAZARLARA 2

Yaşam dediğin bir sürü sorgulama. Kendini anlayabildiğin oranda yaşıyorsun. Başkalarını anladığını zannettiğin zaman bile kendini anlamadığın sürece yaşamıyorsun.

Yaşamak nedir ki? Bedenen var olmak yeterli mi yaşamaya? Yoksa aslında sadece kendi bedeninle barıştığın zaman mı yaşayabilirsin? Yoksa ancak bu barıştığın bedeni bir başkasıyla gerçekten paylaşabildiğinde mi barışabilirsin bedeninle? İşte şu anda bile sorgulamalarla dolu yazılar, yazılar sorgulamaysa, yazılmayanlar sorgulanmıyor mu demek bu?

Yine geldik yazılara hayırlısıyla…Hayırlısıyla dedim çünkü uzun zamandan beri yazı yazarken yazmanın kendisiyle uğraşmadan edemiyorum ve açıkcası bu beni endişelendiriyor sevgili yazarlar. Neden mi? Sanki yazmanın kendisini bu kadar sorgularsam daha zor yazabilirmişim gibi. Sanki size ne kadar çok soru sorarsam, bilmediklerimi kabul etmek zorunda kalacağım gibi. Sanki ne kadar yazarsam, yazılacak o kadar az şey kalıyor gibi…

Tıkanıp kalır bazen yazarlar da. Her seferinde kaygılara boğulabilir gözleri. Ya bir daha hiç yazamazsam? Ya özleyemezsem kimseyi, ya güneş bir başka doğmuyorsa artık? Ya geceleri "bana neler olup bittiğini" anlamaya başladıysam, keşfedilecek bir şey kalmadıysa?Ya çok sabırlıysam artık ve yazmaya ihtiyaç duymazsam? Artık her şeyi tanımlayabiliyorsam, hiç çelişkim yoksa mesela, ve insanlara baktığımda hikayeler kurgulayamazsam bir daha?

" O zaman ne olacak tıkanmalarında" gezinirken, en güzel yazılmış, en güzel çizilmiş eski sayfalar karıştırılır. Bir başkası da yazmış olabilir bunları, yazarın kendisi de. Hatta bir başkası yazmışsa daha da iyi olur. Bir başka yazarın hüznü çöker boğulan gözlere. Yaşanılan bir başkasının boğulmasıdır artık. Hafifletir kendi boğulmalarını.Bir başkasının yazdıkları da sevilebiliyordur, bir başkası da özendirebiliyordur bir kadeh şaraba... Bir başkası da anlıyordur yaşananları... Yazarlar da anlaşılabiliyormuş... Başka yazarların satırlarında...

Sonra yazanla okuyan neden farklı olsun? Bir yazan olmadan okuyan olmaz ki! Ya da yazmadan okunmaz ki ve okumadan da yazılamıyor ki! Paylaşmadan sevinç gelmiyor ve hüzün ancak satırlarda hayat bulabiliyor, dokunuşlar bile gün geliyor, yazılara ihtiyaç duyuyor. Öyleyse dokunmadan bir başkasının yazdıklarına nasıl dokunulur kendi kalbinin ücra köşelerine, nasıl bıçaklanır eski yaralar tekrar, nasıl kazınabilir bilinçaltı, nasıl dönülebilir bilincin aydınlığına?

Tıkanıp kalır bazen yazarlar da dedim. Anladım ki daha baştan kabullendim yenilgiyi bu kez. Bu kez yenilmek istiyorum... Gözlerimdeki hırs, ellerimdeki üstün çabalar, o coşkun yürek, eğilmeyen baş, sevdi mi söz dinlemeyen, nefrete gönül vermeyen, kırıldı mı kolay onarılmayan... Evet yenilmek istiyorum bu kez...

Yazar tıkandı. Öyleyse biraz da "tıkanıklık" tan bahsetsin. Yeter bu kadar akarsuvari duygu akımları. Setler olsun biraz da konusu. Korkmasın suyu kesmek için yapılmış barajlardan...

Ancak bu korkuyu yendiğinde daha iyi "yazabilir" çünkü...

Öykü Özü
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,407,407,407,407,407,407,40
              10 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Özhan Bilgin

 Kahveci : Özhan Bilgin


   | ..köşeli yalnızlıklar |

köşeli yalnızlıklardan geçtik.. her geçişimiz - o sevimsiz anılardan - ,
her uyanışımız,
hep aynı sokağa çıkardı bizi..

sessiz sokak yine doğurdu kendini.. o sokak, bizimdi..

evleri, arabaları, kaldırım taşları..
ebesi saklambacının, köylüsü, kentlisi, dilencisi, tabelası
o sokağımızın..
hepsi biz.. hep biz..

köşeli yalnızlıklara yürüdük.. bir başımıza o sokakta..
gideceğimiz yeri kendimize sorduk.. varacağımız yer başka sandık..
tarif ettik,
az ilerden sola döndük.. her dönüşümüz - o sevimsiz dönemeçlerden - ,
her uyanışımız,
hep aynı sokağa çıkardı bizi..

köşeli yalnızlıklar yarattık.. duvarlarını ellerimizle ördüğümüz apartmanlardan..

o sokağın her köşesinde
güzünü döktük mevsimlerin.. suyunu içtik baharların..
oysa ne çok susamıştık kendi sokağımızda..

biz,
köşeli yalnızlıklara döküldük hep.. her dökülüşümüz - o sevimsiz mazgallardan - ,
her uyanışımız,
hep aynı sokağa çıkardı bizi..

Özhan Bilgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   Luis Posada Carriles : Made in USA

ABD'nin soğuk savaş dönemlerinde, özellikle de Latin Amerika ülkelerinde yetiştirdiği "ABD yapımı" ajanlarla, diğer ülkelerin iç işlerine karışması ya da operasyon düzenlemesi sıkça kullandığı bir yöntemdi.

Bu tür faaliyetlerde görev yapmış ajanların bazıları, deşifre olduktan sonra, yapılanları anlatan ürünlerle kendilerini iyiden iyiye ifşa ederken, bazıları da inkar etmeyi ve kaçmayı hâlâ sürdürüyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayının başından beri böyle bir ajanın teslim alınması Küba ve Venezualla'da, en önemli gündem maddelerinden biri olarak yer alıyor. Küba doğumlu, Venezuela vatandaşı ve CIA ajanı, Luis Posada Carriles, hakkında bulunan onca kanıta karşın, yaptıklarını inkar etmeyi ve kaçmayı başarıyla sürdürüyor.

Che'nin 1967'de Bolivya'da öldürülmesinden JFK suikastine kadar uzanan yolda, El Salvador'da, Nikaragua'da, CIA ve karşıdevrimciler için çalışan "ABD malı" ajanlardan biridir Posada.

15 Şubat 1928'de Cienfuegos - Küba'da doğan Posada, 1961'de devrimden hemen sonra, önce Meksika'ya, ardından da Florida'ya gitmiş. CIA'in organize ettigi Domuzlar körfezi çıkartmasına katılmış; 1963 - 1967 yılları arasında CIA adına ABD, Porta Riko, Guetemala, Meksika ve Venezuella'da, karşı devrimciler ve kontra-gerillalar için çalışmış.

Artık gizliliği kalmayan CIA raporlarına göre, CIA, Posada'yla en son, Haziran 1976'da iletişim kurulabilmiş.

6 Ekim 1976'da Cubana'nın (Küba Havayolları) Bahama'lardan kalkan yolcu uçağına yapılan suikastte 73 sivilin öldüğünü hâlâ anımsayanlarınız vardır. Küba, Venezualla ve ABD gizli servislerine göre bu suikastin plânlayıcısı olan Posada, Venezuella'da yakalanarak 2 defa yargılanmıştı. 1985 yılında savcıların, temyiz başvurusu sırasında hapisten kaçmış,1986'daki istihbarat bilgilerine göre de El Salvador ve Nikaragua'daki kontra-gerilla'lar için destek veren ABD organizasyonunda çalışmıştı.

Yine anımsayacaksınız, 1997 yılının Nisan - Eylül ayları arasındae Havana'da bir çok otel bombalanmış, Hotel Cohiba Meliha'daki patlamada Fabio di Celmo adlı, 32 yaşındaki İtalyan bir turist ölmüştü. Küba, bu olayda Posada'yı suçladı. Posada, 1998'de New York Times'la yaptığı bir söyleşide bombalama olaylarını organize ettiğini kabul etmiştiAncak, daha sonra Miami Herald'da yayınlanan başka bir söyleşisindeyse, bombalama olaylarını ne kabul ne de reddetmiş,t etti,; yalnızca "Olanları tarihe bırakalım" demekle yetinmişti.

Küba, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'de başlatılan uluslararası terörizm karşıtı harekete paralel olarak, bu uluslararası teröristin yakalanıp yargılanması için yaptığı girişimleri hızlandırdı.

Bugün 77 yaşında olan, kırk yıldır Castro hükümetini düşürmek için suçsuz insanları öldürmekten çekinmeyen, ABD tarafından eğitilmiş eski CIA operasyon görevlisi Posada, Nisan 2005'de Meksika üzerinden ABD'ye giriş yaparak, George W. Bush hükümetinden sığınma talebinde bulundu.

13 Mayıs 2005'de Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez, ABD ve ülkesi arasındaki "suçlu değişim programı"na dayanarak, Posada'nın yargılanmak üzere ülkesine iadesini istedi. Aynı gün, ABD Dış İşleri Bakanlığı'nda görevli Roger Noriega, Posada'nın ABD'de olmayabileceğini, Venezuela'nın yaptığı suçlamaların gerçek olmadığını açıkladı! Halbuki, 1976'daki bombalama olaylarının hemen ertesindeki CIA raporları ve daha bir çok rapor, Luis Posada ve Orlando Bosch'un, patlamadan 4 ay önce yaptıkları çalışmalarla, bu olaydan sorumlu olduklarını gösteriyordu.

17 Mayıs 2005'de Miami Herald gazetesi, Güney Florida'da Posada ile yeni bir söyleşi yapmış, aynı gün Associated Press ve Miami Herald, Posada'nın tutuklandığını ve iltica isteğini geri çektiğini açıklamıştı.

Venezuela'nın başkenti Caracas ve Fidel'in önderlik ettiği Havana'da yapılan yürüyüşlerle, "Posada'nın yargılanmak üzere Venezuela'ya iadesi isteği" bütün Küba ve Venezuela halklarınca, yakın zamanda dile getirildi.

Bu yazıyı derlediğim günlerde; Küba Meksika'dan, bütün dünyada aranan ve 1976'daki uçak suikastının baş sorumlusu bu suçlunun, Meksika'dan ABD'ye nasıl geçtiğini açıklayan bir rapor isterken, Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez de ABD'den, 73 kişinin ölümünden sorumlu Posada'nın, resmi olarak, yargılanmak üzere iadesini istiyor, bu uluslararası suçlunun Caracas'a iade edilmediği taktirde ABD'yle ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğini açıklıyordu.

Başka bir deyişle, Küba ve Venezuela, 40 yıldır bütün dünyada aranan bu kişinin yargılanmak üzere iadesini istemektedir. Bu iki ülkenin istekleri basit, yasal ve hukuksal geçerliliği olan isteklerdir.

Öyle görünüyor ki, Posada hala ABD'deyse, her fırsatta "uluslararası terörizme" karşı olduğunu ifade eden ABD'nin üç seçeneği var: Posada'yı mülteci olarak kabul etmek, ülkeye kanunsuz giriş yapmaktan mahkum etmek, veya Venezuela'nın iade isteğini kabul etmek.

Che'nin ölümünden sorumlu Felix Rodriguez, Posada gibi ajanları eğiten ve kullanan ABD için durum oldukça karmaşık. ABD'nin Posada olayından nasıl sıyrılacağını merakla izleyeceğiz.

Kaynaklar
• Prensa Latina, Latin American News Agency
• LUIS POSADA CARRILES THE DECLASSIFIED RECORD
CIA and FBI Documents Detail Career in International Terrorism; Connection to U.S.
National Security Archive Electronic Briefing Book No. 153
George Washington University

Cüneyt Göksu
cuneytgoksu@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Mehmet Güneş

 Kahveci : Mehmet Güneş


  SIR (8)

Her şey yavaş yavaş çözülmeye başlıyordu fakat bir şey dışında.Hala yedinci sığınağın nerede olduğunu öğrenememişti. Oysa yaşlı yunan yahudisi Handeli'nin anlattıklarına bakılırsa, hayvan pazarı olarak kullanılan tek yer Alexanderplatz'dı.Fakat şehrin merkezi bir yerine böyle bir şey yapılsaydı bunu herkes görebilirdi. Bu mümkün olamazdı. Yedinci sığınağın nerede ve nasıl girişinı bulmadığı müddetçe hiçbir şey yapamazdı. Ne doktor Peter'in verdiği diş raporları. Ne nöbet çizelgeleri nede tablo. Hiçbir şey kanıtlayamazdı.Bunu araştırabilmek için en iyi yerin Führer sığınağı olduğunu düşündü. Ama Führer sığınağı Doğu almanya sınırında kalıyordu.1966 yılında yıkılan Berlin duvarının birkaç kilometre uzağındaydı sadece. Ve uzun uzun yıllar boyunca kimseler girmemişti oraya.Şehrin çöp yuvası olarak bilinirdi. Ve bu çöp yuvası askeri birimlerce korunmaktaydı.Oraya girebilmek ve bir şeyler araştırabilmek için Meclisten izin almalıydı.Ve bunu yapabilecek bir kişiyi de tanıyordu. Geçen yıl Yeni Berlin Hastanesinin yapımında kendisine izin alan Parlamenter Adam Nürüberg. Çekmecesinden telefon defterini çıkararak alfabetik sırayla isimlere baktı.Ve parmağını numaranın üzerinde tutarak telefonun ahizesini eline alıp numaraları çevirmeye başladı. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra,telefonu Bay Adam'in sekreteri kaldırdı. Nasıl yardım edebileceğini sorduktan sonra. Bay Nörünberg'in ofisinde olduğunu söyledi.Birkaç dakika bekletilmenin ardından telefondaki sesinden de tanıdığı parlamenter Nörünberg'di.

-Bay Nörünberg sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim.
-Bay Efahren sesinizi duymak ne güzel.
-Teşekkür ederim efendim. Fakat sizden bir rica da bulunacağım.
-Sizi dinliyorum size yardımcı olmak beni çok mutlu eder.
-Bir kitap hazırlıyorum Hitler hakkında ve kitabı bitirmek üzereyim ancak; yapmam gereken bir araştırma vardı ve bu araştırma için özel bir izine aklıma ilk siz geldiniz.
-Ne konuda bir araştırma Bay Efahren
-Führer sığınağında yapmam gereken bir araştırma.
-Bay Efahren biliyorsunuz ki uzun yıllardır oraya kimse girmedi.
-Evet biliyorum
-Ayrıca oraya girebilmeniz için Meclis deki Jürilerin iznini almam gerek.
-Benim asıl istediğimde bu bay Nörünberg. Şayet bana bir izin alabilirseniz kitabımı bitirebilirim. Aksi halde bütün emeklerim boşa gidicek.
-Anlıyorum bay Efahren.Size elimden geldiği kadarıyla yardımcı olacağım.
-İlginize teşekkür ederim bay Nörünberg."Ofisimde bir gün bir kahve içmeye bekliyorum sizi.
-Zevkle.. Hoşçakalın
-Sizde efendim..
Olumlu geçen bu konuşma biraz moralini yerine getirmişti Efahrenin."Çünkü hiç ummadığı ve yapmasının imkansız olacağı bir iş için istekte bulunmuştu.

Aradan 3 gün geçmişti.Geçen bugünlerde ilgilenemediği işleri ile ilgilenip aksaattığı programları tamamlamaya çalıştı.Sabah 09:45 ofisine geldiğinde."Kahvesini yudumladı ve Televizyonu açıp gündemi takip etti. Eva .......... adında hamile bir bayanın intihar ettiğini ve intihardan sonraki cesedinin görüntülerini gördü.Şok olmuştu adeta."Beyninden vurulmuş gibi bir haldeydi ve çalan telefonun farkında bile değildi.Bu nasıl olabilirdi genç ve hamile bir kadın neden intihar etmiş olabilir ki?Haber bittiğinde diğer kanallarda da aynı haberi rastlamak için durmadan kanal değiştirdi."Telefon hala çalmaya devam ediyordu.Bir süre sonra telefonun sesi kesildi.Aklı hala haberdeydi."İntihar eden bu genç kadın oturup kahve içtiği güler yüzü,uzun siyah saçlı çok tatlı biriydi.Henüz bu kadar genç birinin karnınında ki çocuğunu düşünmeden intihar etmesi büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştı.
O sırada kapı çaldı.
Tak tak tak
-Girin
Gelen Linda'ydı ve Efahren'in masasına yaklaşarak elindeki dosyaları masanın sol kenarına koydu.Hatta bir ara eliye istemeden kalemliğe değdi ve yere düşen kalemleri toplayarak.Özür diledi.Efahren hala izlediği haberin şokunda olduğu için cevap vermemişti.
-Efendim bugün sizi Parlamenter Bay Adam Nörünberg aradı. Sizi saat 15:30 da 3.Reich Meclis sarayında ki ofisinde bekliyormuş. Lindanın söylediklerini sanki duymuyordu Efahren. Bir an Lindanın ağzından çıkan Nörünberg lafına dikkat etti ve..
-Adam Nörünberg mi?
-Evet efendim sizi saat 15:30 3.Reich Meclisindeki ofisinde bekliyormuş.
Bu haber dikkatini toplamaya yardım etmişti. Fakat kendini hiç de iyi hissetmiyordu.
-Teşekkür ederim Linda.
-Bay Nörünbergin ofisini arayıp saat 15:30 orda olacağımı bildirimisin.
-Peki efendim.. Linda odadan çıktığında Efahren git gide kendini daha da kötü hissediyordu. Böyle üzücü bir haber aldığında her zaman yaptığı gibi bir sigara yakardı.

Saatin 15:05 olduğunu fark etti. Parlamenter Nörünbergle olan randevusuna geç kalmamak için,çantasını alarak ofisten ayrıldı.Merdivenlerden aşağı indiğinde plazanın kapısının önünden geçmekte olan bir taksiye eliyle işaret ederek durdu.Taksiye bindiğinde çantasını bırakarak 3.Reich Meclis sarayına acilen yetişmesi gerektiğini söyledi. Böyle anlarda 3.Recih Meclis sarayına giden en kestirme yolun Uluslar arası Berlin Hava Alanı yolu olduğunu biliyordu.Ve taksi süratli bir biçimde ışıklardan geçerek ilerledi.


(Alman meclisi "'Reichstag" 3.Reich yeni mimari yapısı ile mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak ön plana çıkıyor. 1884-1894 yıllarında Paul Wallot tarafından inşaa edilen "Reichstag"'ın geçmişini inceleyenler, Almanya'nın aynı dönemde geçirdiği tarihi evreler ile olan paralellikleri de gözlemlemiş oluyorlar. Bina 1999 yılından beri bir kez daha parlomento olarak hizmet veriyor.)

Meclis sarayına geldiğinde saat 15:34 olmuştu. Bay Nörünberg'e daha fazla mahçup kalmamak için hızlı adımlarla meclis binasının merdivenlerinden danışmada oturan genc bir bayana bay Nörünberg'in odasının nerede olduğunu sordu.

-İkinci katta soldan dördüncü oda
-Teşekkür ederim.
Bu muhteşem yapıtın içinde olmayı çok seviyordu. Her duvarda inanılmaz büyüklükte yağlı boya tabloları, büyük ahizelerin içeriye verdiği loş bir ışık, inanılmaz bir havası vardı gerçektende bu meclisin. Karşısına çıkan mermer ve desenli merdivenlerden hızla korkuluklara tutunarak yukarı çıktı. Koridora geldiğinde soldan dördüncü odayı içinden sayarak odaya yaklaştı. Sekreterin biri elindeki zımba ile kağıtları birleştiriyordu.
-Afedersiniz Bay Nörünbergle görüşecektim.
-Randevunuz varmıydı beyefendi.
-Evet.S.Efahren..
-Buyurun dedikten sonra bir dakika beklemesini istedi. Ve telefonla Nürübergi arayan sekreter.
-Bay Nörünberg sizi bekliyor efendim.Buyurun diye ayağı kalkarak kapıyı açtı.
-Teşekkürler..

İçeri girdiğinde Bay Nörünberg gözlüğünü çıkarıp masanın üzerine koyduktan sonra ayağı kalkarak önünü ilikledi. -Hoş geldiniz bay Efahren
-Teşekkür ederim bay Nörünberg
Kır saçlı parlamenterin ofisi hayli iç açıcıydı. İçeride büyük ceviz ağacından bir masa büyük deri koltuklar.Birkaç gümüş kalem vardı. Masasının üstü o kadar sade idi ki topu topu birkaç resmi belgeden başka bir şey yoktu.
-Ne içerdiniz.. Viski, Votka, Kahve, Sigara?
-Teşekkür ederim ben hiç birini almayayım.
-Siz bilirsiniz.Sizi buraya çağırmamın asıl nedeni, benden istediğiniz Führer sığınağının kazılması ve araştırmalarınızı tamamlamanız için izinin verildiğini söylemekti.
Bu habere çok sevinen Efahren. Tepkisini iyice belli etmek için yumruklarını sıkarak
-Evetttttttt diye yüksek bir ses tonuyla bağırdı.
-Bu habere nasıl sevindim bilemezssiniz..
-Bunu anlamak gözlerinizden mümkün sayın Efahren
-Peki ne zaman başlayabiliriz kazılara
-1 Hafta sonra başlaya bilirsiniz. Sadece 3 günlük bir kazı olması için izin verildi.
-Bu çok iyi.Bu zaman zarfında ekibimi kurabilirim.
-Fakat bilmenizi isterim ki; bu haberin saklı tutulması bizim için çok iyi olur mümkünse basına yansımamalı. Aksi halde bu sizi de beni de riske sokabilir.
-Merak etmeyin sayın Nörünberg.. Hiçbir şekilde basına sızmayacak sizi temin ederim.
-İnanıyorum..
-Yine çok ama çok teşekkür ederim.Beni ne kadar mutlu ettiğinizi anlatamam sonunda kitabımı bitire bileceğim.

Tam 60 yıl aradan sonra Führer sığınağı yeniden kazılacaktı, dile kolay tam 60 yıl...

Devam edecek

Mehmet Güneş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,508,508,508,508,508,508,508,50
              6 Kahveci oy vermiş.
12 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Leyla Ayyıldız

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.787 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Siyah ve Beyaz

Bir resim gibi siyah beyazdın bana...
Tıpkı o resimdeki gülüşüm gibi
Tebessüm olarak kaldı
mutluluğum
yarınlara...
Ben seni bilinmez bir boşluğun gölgesinde sevdim.
O gölgede yeşerttim umutlarımı
O gölgede yetiştirdim hayallerimi, mutluluklarımı
Senden vazgeçmenin adıydı boşlukta çıplak gezinmek
Bir gülüşün bile yeterdi bırakıp gelmeme her şeyi
Tutsan elimden
"Hadi" desen
yeterdi benim için
seninle bir bilinmezliğe gözlerimi yumup gitmeye...
Ne dönüp ardıma bakardım
Ne de kaybedeceklerimi sorgulardım.

Oysa ki şimdi
İçimdeki boşluğun karanlığında
Sensiz,
Çıplak,
Sessizce yürüyorum
Kaldırım taşlarında...

Tuğba Çamlıbel

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan       Yamağı : Cem Özbatur

İnternet üzerinde Türkçe sözlük olarak sonuna kadar emin olabileceğiniz tek kaynak, tabi ki Türk Dil Kurumu'nun sanal sözlüğü. http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/sozara.htm kısayolunda ulaşacağınız bu kaynakta sadece Tükçe sözlük değil, ayrıca imla klavuzu ile doğru yazma ve doğru konuşma üzerine örnekli bir kaynak da bulacaksınız.

Konu sözlük olunca ekşi sözlükten bahsetmemek olmaz. http://sozluk.sourtimes.org/ kısayolundan ulaşabileceğiniz bu sözlük konusunda yorum yapmak yerine kendi yorumlarını yazıyorum. ...Bu sitede yazilanlarin hicbiri dogru degildir. 18 ya$in altindakilerin kullanmasi hukuken sakincali olabilir (zaten o ya$ta ne i$iniz var internette sitede cikin, gezin, gezdirin). Yazarlar Ek$i Sozluk'e yazdiklari entry'lerin telif haklarini Michael Jackson'a devretmi$ sayilirlar. Sitede yazilanlari kaynak belirtmeden Word'e aktarip "Fw: Turk astronot ve houston! cok komikkkk!" diye arkada$larina yollayan pespayedir, hemzemindir, hincaldir, uluctur. Hukuki gereklilikler haricinde yazarlarin kimlik bilgileri saklidir. Sadece arada yoneticiler tarafindan onemli bir gerekceyle incelenip "tuh erkekmi$" denebilir. Bir gun kapimiza biri gelirse "kim lan bunlar" diye "bi sn du$tayim" denir mutfak penceresinden kacilir... Biraz uzun oldu ama napim bölmeye kıyamadım.

İnternet üzerinde en fazla farklı dilde birbirine çeviri yapabilen, (benim bildiğim), tek sözlük olarak http://www.langtolang.com/ 'u öneriyorum. Dil kapasitesi daha fazla bir sözlük kaynağı varsa lütfen bana da bildirin.

İşte bu da işin en bi daha eğlencelik hali http://dictionary.reference.com/fun/crossword/index.html Eğlencelik dediğime bakmayın aslında ingilizce dil bilginizi ve genel kültür seviyenizi test edebileceğiniz hoş bir kaynak.

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz adreslere bir yenisi eklendi. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1
"ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


PhotoFiltre 6.1.2 [1549 B] All Windows Free
http://photofiltre.free.fr/utils/pf-setup-en.exe
Harika bir resim editör programı. Ücretsiz olmasına rağmen amatör ihtiyaçların hepsini fazlasıyla karşılayabilecek nitelikte. Her bilgisayarda olması gereken bir yardımcı program. Son versiyonu çıkalı 5 gün olmuş, kaçırmayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050609.asp
ISSN: 1303-8923
9 Haziran 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com