KMD 4.SAYI



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 859

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Kasım 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Seçim geliyor (mu?)!..


İyi haftalar,

4. SAYI ÇIKTI!Şu aralar Leyla Şahin kızımız pek meşhur biliyorsunuz. Konu hakkında türlü yorumlar yapılıyor, izliyoruz, dinliyoruz. Kimisine hak veriyor, kimisine gülüyoruz. Öyle ya işine geldiğinde en üst hukuk makamı diye addedilen ve yönetiminde olduğu devleti bile karısı eliyle o makama şikayet edebilen biri, çıkıyor verilen kararı hukuk dışı olarak nitelendirebiliyor. Hukuktan anlamadığını üstüne basa basa söyleyen bakan bile bunun içtihat kabul edilemeyeceğini, kararın sadece o dosyayı bağlayacağını hele iç hukuku hiç enterese etmeyeceğini söyleyebiliyor. Ya sayın başbakanımız? Tayyip Bey gerekçeli kararı gördükten sonra ancak yorumda bulunabileceğini belirtip, ardından alınan kararın tartışılabileceğini ima edebiliyor. Daha birkaç yıl önce kendisinin medet umduğu mahkemeyi şimdi tartışmaya açabileceğini söyleyerek gülünç duruma düşebiliyor. Hepsi ağız birliği etmişcesine, karar o dosyayı bağlar beni bağlamaz diyerek mücadelenin artarak süreceğini de özellikle belirtiyorlar. Yani yönetiminde oldukları memleketi, istedikleri sonucu alana kadar, şikayete devam edeceklerini söylüyorlar. Hayır bunlara ne demeli AİHM? Memleketteki tüm türban mağdur(!?)larının ismini zikrederek mi bir karar almalılar? Almalılar, yoksa bizim pek sayın büyüklerimiz, AİHM Leyla kızımıza okula gidemezsin dedi, Selvinaz, Ahu, Hale, Jale, Leyla ve Sarıyer'den Mualla'ya gidemezsiniz demedi ki diyerek demeçler vermeye devam edecekler besbelli.

Ben konunun, yani türbanın neden tekrar böyle gündeme getirildiğini merak etmekteyim. Öyle ya, usul usul memleket idaresinde söz sahibiyken milleti celallendirmek neden? Bizzat Tayyip Bey bunun zamanı olduğunu söylemiyor muydu? Demekki neymiş, artık zamanı gelmiş. Peki nedir bu zaman? Bu zaman kaçma zamanıdır dostlar, tüyme zamanıdır. Bakın şuraya çiziyorum, Cem dediydi dersiniz. Bu adamlar 2006 nın ikinci yarısında seçime gidecekler. Bu baskın seçimden önce gerekli önlemleri almakla meşguller. Kadroları yeniliyorlar, bakınız belediyeler, arka bahçelerine tekrar şirin görünmek için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar, bakınız türban - bakınız cami inşaatı - bakınız gözün gördüğü heryer. Sanırım o herdaim övündükleri araştırma şirketleri pek hayırlı haberlerle rapor hazırlamıyorlar artık. Bak Sayın Baykal Amcacım sana buradan tüyo veriyorum. 1 seneye kadar seçim var. Artık çalışır mısın yoksa yan gelip yatar mısın sen karar ver.

Neyse bu konuyu çok uzatmadan ben pikabımıza bir enfes şarkı koyup gideyim. ABBA söylüyor, Chiquita. Hepinize az yağışlı, çok neşeli bir çalışma haftası diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

6 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Gülendam Z.Oğuz

 Double Espresso : Gülendam Z.Oğuz


  Nostalji

Eskiden "mahalle arkadaşları", "sokakta oynamak" diye terimler vardı. Aynı mahallenin çocukları sıkı arkadaşlar olurlar, apartman ya da evlerinin önünde oyunlar oynarlardı. Bazen yüksekçe bir bahçe duvarına sıralanılıp kulaktan kulağa oynanır, bazen de "kaymak" bir seksek taşı aramak üzere civar inşaatların molozları didiklenirdi. O vakitler azca bulunan kartonlardan çadır-evler yapmak ve kilim, yastık, çiçek vs. İle dekore etmek lüks bir keyifti.

O yaşların tabiriyle "oğlanlar" cillop misketler alabilmek için para biriktirirler, sonra da "Amerikan" baş misketleri ile birbirlerine hava atarlardı. Gazoz kapakları hiç mi hiç ziyan olmaz, eksik misketler bunlarla tamamlanırdı. Ellerde buruş buruş eski torbalar yerlerde ne bulunursa toplanır, muhakkak bir oyun için değerlendirilirdi.

Hatta bir keresinde her nasılsa bizim bahçeye konuk olmuş bir minik kurbağa tüm gün oyunumuzun baş rol oyuncusu olmuştu. "Kim elinin üstünde daha uzun süre kurbağayı tutacak?" Kurbağanın değdiği yerde siğil çıkacağı söylentilerine rağmen kızlar dahil bu oyun çok tutmuştu.

Yine inşaatlardan bulunan 2 tuğla ve bir kalas güzel bir tahtıravelli (hala söyleyemiyorum !!) yapmaya yeterdi. Kim daha çok karşındakini zıplatacak ? Alın size yeni bir eğlence !

Aynı mahallenin çocukları aynı zamanda yine aynı mahallenin ilkokuluna gittiklerinden arkadaşlıkları daha da pekişirdi. Zaten komşu olan aileler de birbirlerini tanırlar, görüşürlerdi. Anneler biraraya geldiklerinde muhakkak kızlarını çekiştirir, dağınıklıklarından şikayet ederlerdi. Ama oğullar doğal olarak hep metedilirdi.

Akşam toplantılarında büyükler salonda sohbet eder, çocuklar arka odada ya kızma birader oynar ya da ranza tepelerinden somya yataklara (demirden yaylı yatak iskeleti) atlarlardı. Bir müddet sonra ev sahibinin çocuğu annesinden okkalı bir fırça yerdi.

Apartmanların en alt katlarındaki kolon boşlukları nedense hep kızların oyun alanıydı. Belki korunaklı olduğundan kızlara içgüdüsel bir şekilde "yuva" olurdu buralar! Ya evcilik oynanırdı, ya da "şarkıcılık" oynayacakları bir gazino, belki de günün trendleri "Bebek Maksim", "Maçka Taşlık", "Taksim Maksim"!

O zamanlardan dekorla, giyim kuşamla ilgilenirdim. Şarkıcılık oyunlarının baş dekorcusu olarak artık ne bulduysam sahne dekorunda kullanır, evden arakladığım karbeyaz çarşaflarla da kızlara düğümlerle şekillendirdiğim sahne kostümleri hazırlardım. Bu sebepten ötürü annemden yediğim azarların haddi hesabı yoktu. Ütülü onca temiz çarşaf ertesi gün buruş buruş aynı çekmecede!..

Yaşlar ilerleyip de birer genç kız ve delikanlı olunduğunda ailelerimizce birbirlerimize emanet, mahalle dışına eğlenmeye gidilirdi. Cümbür cemaat ver elini Konak sineması ya da matine'ye.. Regine Disco! Kardeş olanlar "kare kökü" misali emanetçiydiler birbirlerine. Ben de onlardandım. Yaşça daha küçük kızkardeşimin az mı şantajlarına maruz kalmadım!.."Eğer mavi gömleğini giymem için vermezsen, bak anneme senin o oğlanı beğendiiini söylerim haaa!..."

Şimdilerde çocuklarımız maalesef o denli mutlu değiller. Bazılarının kavga edip rahatlayacak kardeşleri bile yok!

Kimileri bu dönemin çocukları için "herşeyleri var, çok şanslılar" diyorlar. Hiç sanmıyorum. Bir tiyatrocu hanım söylemişti: bunlar "farketmez" çocukları" diye. Bence de çok doğru. O kadar çok benzer alternatifler sunuluyor ki onlara .. Ve hergün, her saniye yeni alternatifler çıkıyor ki karşılarına çocuklar karar verebilmek için yetişemiyorlar, yoruluyorlar ve birşeyleri tecrübe etmeye ya da elde etmeye bile yeltenmeden kanıksıyor, bıkıyorlar. Ardından cevapları tabii ki: "Fark etmez!" (Cep telefonları hariç!!).

Bizler, şimdiki anne-babaların da bu anlamda işi daha zor. Çünkü bizler doğru olunduğuna inanılan şekilde yetiştirildik. Ortaya fena ürünler de çıkmadı hani!

Ancak bizler kendi çocuklarımızı yetiştirirken neyin doğru, neyin yanlış olduğuna bir türlü karar veremiyoruz. O kadar çabuk düzenler değişebiliyor, yeni alternatifler çıkıyor ki karşımıza.. Çocuklarımız da, bizler de bağımsız yaşayamıyoruz. Çocuklarımızla o kadar çok ilgileniyoruz ki, onları o kadar çok detaya boğuyoruz ki, mütemadiyen konuşuyoruz ki, farkında olmadan onların büyümelerine izin vermiyoruz. Belki de kendi kafa karışıklığımızı onlara pas ediyoruz. Onlar da aslında ne istediklerini, ne yapmak istediklerini dışa vuramıyor, zamanında yaşamaları gerekeni bir nevi erteliyorlar. İyi de, hangi zamana ?..

Acaba "farketmez'likleri" bunlardan ötürü olabilir mi? Ya da günümüz sloganları bu tür sebeplerden midir ki "farkı farkedin" 'lerle kör gözüne parmak şekilde arz-ı endam etmek durumuna getiriliyor?

Çocukların çocuk, gençlerin genç gibi dolu dolu neşe içinde, analı-babalı ve gelecek korkusu taşımadan, endişesiz yaşamaları umut ve dileği ile..

   

Gülendam Z.Oğuz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
              12 Kahveci oy vermiş.
18 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Feride Özmat

 Kahveci : Feride Özmat


  Kuzguni Siyah

'Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
Tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.' * Can Yücel


Mahzun bir kelebekti aşk
tufanda nazlı kanatları paralanan.
Çıplak bedeni güz kapılarında kalakaldı;
sarı ayazlarda
/tek başına...

Ayrılık simsarları kaptı yaşamlarımızı;
satıldı sonsuzluğa adanan duygular
/haraç mezat...

Kumral yelesini savurdu hüzün
vurdu saf yüreklere mor mührünü.

      Kuzguni siyah yandı sevda...

../.

Durun artık, ey yeis sarhoşu dizeler!
Sönsün mum alevine yazılmış sözler!

../.

Silindi demli heyecanı ellerin,
unutuldu tenlerdeki kokusu gözlerin.
Yad edecek ne kaldı avuçta?

Dudakların gelmiyor artık aklıma;
ne de saçlarının yakarışı alnıma
ve hazin ağıtı ılık nefesinin
/hazan yeli misali...

../.

Serzenişi acıtır ağılı sözlerimin
/aldanma sevgili...

      Sesini maziye gömmedim daha!

Feride Özmat
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              4 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   Küçük bir Canavar !

SOKAR Bu canavar, en büyüğü 10-15 cm. olan, "balık" demeye bile bin şahit gerektiren bir "BALIK" !

Adı da "SOKAR" !

Akdeniz'de, kayalık sığ sularda ömrünü sürdüren bu balığın sırtında 10-12 adet, karnında da 7-8 adet dikeni var.
Her biri de zehirli !

Kayalıkların üzerinden balık avlayanlar onu çok iyi tanıyorlar.
Ölüsüne bile dokunurken çok dikkatli davranıyorlar.
Hatta biri bana bu balığın bir dikeni bile değse çok acı verdiğini anlatmıştı.

Neden bunları size anlatıyorum?

Çünkü "ateş düştüğü yeri yakar" da ondan !

Üç beş hafta evvel "ateş" benim bacağıma düştü !

Henüz güneş yükselmemişken Konyaaltı Plajında yüzüyordum.
Sahile 30-40 m. kala dizimin sol alt tarafında, 'cız' diye arı sokması gibi bir iğne battı.
Battığı anda da müthiş bir acı hissettim.
Yalnız acı olsa iyi. Sanki sağ bacağım felce uğradı!
Can havlı ile iki kol ve bir bacakla sahile doğru yüzmeye başladım.
Karaya çıktığımda, acıdan mı yoksa gördüğüm manzaradan dolayı mı, "ay, ay, ay" diye bağırmaya başladım.
10-12 cm. uzunluğunda bir iz hem kızarmış hem de şişmişti.
Orda bulunanlar hemen etrafımı sardı. Her kafadan bir ses...
Biri, bunu yapan deniz anasıdır, bir diğeri, bu sokar olabilir, bir diğeri, bu vatozdur diye fikir yürütmeye başladı.
Ben ise acıdan kıvranıyorum. (Abartmıyorum!)
Zar zor giyinip bir arkadaşla beraber çok yakında bulunan Kliniğe gittik.
Doktor yoktu, bir hemşire bacağıma beyaz bir merhem sürdü.
Acıyan ayağımı sürte sürte eve kadar gelebildim.
Çok şükür bir saat sonra acım dindi.
Şişkinlik de bir hafta sonra indi.
Ama hala diken izleri duruyor...
Belki de hiçbir zaman kaybolmayacaklar...

Ondan sonraki günler bana bu acıyı verenin ne olduğunu araştırmaya başladım.
En sonunda bunun bir "SOKAR" olduğuna kanaat getirdim.
Çünkü hiçbir deniz yaratığı bu şekilde bir iz bırakmıyormuş.
Aklınızda olsun, böyle bir durumda eğer başka bir seçeneğiniz yoksa, hemen üstüne amonyak sürün, o da yoksa sirke sürün.
Ondan nasibini alan balıkçılar öyle yapıyorlar.
Hatta bu yöntem arı sokmalarında da etkili oluyor.

İşin en garip tarafı kayalıklarda volta atan bu küçük canavarın tertemiz ve derin sularda işi neydi?

O gün canı sıkılmış, niyeti de bozmuş olacak ki kendi revirinden uzaklaşmış, derin sularda gezintiye çıkmış.
Hazır niyeti bozmuşken de bir kurban aramış !
VE DE BULMUŞ, ve de adına yakışır bir şekilde,
BOYUNA POSUNA BAKMADAN "sokmuş" !

Tek tesellim, bu kadar insan yüzerken, tek beğendiği bacağın benim bacağımın olması...

Nadya Alpkonlar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,259,259,259,259,259,259,259,259,25
              4 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Vefa Baran


HOOP EDEPLİ OL!!...

Kendini ve evreni anlamak adına insanoğlu düşünce bazında üretken olmalı.
Kendi düşüncelerini irdeleyerek, kontrol ederek ve üzerinde hakimiyet kurarak kendi yaşamına ve ilişkilerine yön vermelidir. Bu olmazsa olmaz koşullardan biridir ve insanlaşma sürecide bunu gerektirir.

Zihinsel üretim için ihtiyacımız olanları; diğer canlılarla olan ilişkilerimiz, çevre, zaman ve olaylar zincirinde bulmak mümkün . Tüm bunların birbirleriyle ve bizimle olan ilişkilerini, akıl, zeka ve sezgi düzeneğinde karşılaştırıp, sorgulayarak, en doğru, en gerçeğe yakın sonuca varmak için düşünceler üretiriz.

Evrende bize yansıyan her sey, değerini; bizim zihinsel ve icgüdüsel zenginliğimizde bulur. Hepimiz biliriz ki aynı yere bakan insanlar, aynı şeyleri görmeyebilir. Iki insandan ancak, içsel zenginliği fazla olan diğerine göre, gördüklerini detaylı algılama ve pozitif düşünceye çevirme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla algılayış biçimimiz önemlidir. Ve bunun içindir ki aynı dil konuşulmasına rağmen insanoğlu birbirini anlamakta zorlanır. Buna örnek olarak da çok yakın zamanda yaşadığım bir olayı paylaşmak isterim; nette okey oynadığım bir akşam, oyunu alan rakibimi kutlamak amacıyla “AFERIN” dedim. Karşıdan gelen tepki: HOOP EDEPLİ OL!!.. Şaşırdım ve ne demek istediğini sorduğumda cevap, aynen söyleydi: Bizim orada sudan çıkan eşeğe aferin denir. Hani derler ya 40 yıllık Kani olur mu Yani? Olurmuş demek ki..

Benim anlamazlığıma düşen pay ise; eşek niye suya girer, su diye kastedilen sanırım dere olsa gerek, madem girdi suya, çıkışının kutlanmasını gerektiren düşünce nedir ve nasıl oluşmuştur??

Örnekten de anlaşılacağı üzere; anlamı bu kadar acık ve net bir kelime bile, çeşitli etkenlerden üreyen düşüncelerde, farklı bir misyon kazanıyorsa, anlar olmak ne zahmetli bir yolculuktur.

Bu bağlamda; eğer tüm bilgilerin birbiriyle olan ilişkilerini irdelemez, koşulları değerlendirmez ve en önemlisi cevap aradığımız sorularımız olmazsa algılama alanımız daralır. Zihinsel faaliyetleri dar alanda kısa paslaşmalarla geçiştirmekle ise ilk sıkışan kendimiz oluruz. Bu zeminde üretilen düşünce haliyle kısır olacağından güdük kalmaya da mahkumdur. Tuzaklar bizim içinde kurulur ve sadece kendi anlamlarımızın peşine düşmekle ne kadar yavan, aksak, ruhsuz ve sığ düşüncelere sahip olduğumuz ortaya çıkar. Ve sosyal süreçte karşılaştığımız tavırları anlamlandırmakta zorluk çekeriz. Oysa zihinsel zenginlik; farklı duruşlar, farklı düşünceler ve farklı anlamları kavrayabilmek, bunlardan kazanımlar elde etmektir.

Tüm bunların ışığında; zihinsel üretim için başka koşullarında devreye girdiğini görüyoruz, yaşanılan çevre, eğitim ve bilinçaltı.

Bunlardan kırılması kişisel üstün çaba gerektiren; zihinsel bütünün bir parçası olan; bilinçaltıdır. Bilinçaltı; düşüncenin üretim merkezi olan beynin ardiyesi gibidir. Iyi, kötü, yararlı, yararsız, tehlikeli hatta farkında olmadığımız pek çok şey yan yana orada depolanır... Beyni en fazla zorlayan, düşünceleri negatifleştiren, yanlış yargılara sevk eden bilinçaltındaki hastalıklı düşünce ve duygulardır. Ayrık otu diyebileceğimiz bu zararlıların, zaman zaman iç hesaplaşmalarla temizlenmesi gerekir. Aynı zamanda yerlerine olumlu ve yararlı düşünce tohumlarının da ekim zamanıdır.

Diğer yandan ardımızda bıraktığımız sürede neler kazanıp neler kaybettiğimizin tespitinde de aktif bir yanı vardır bu hesaplaşmaların. İnsanoğlu geçirdiği süreçte maddi kazanımlarının ve kayıplarının muhasebesini yapar. Peki ruhsal kazançlarımızın ve kayıplarımızın hesabının tutulduğu zihnimizde bu işin yapılmasının, hem iç huzurumuz hem de bedensel sağlığımız için hayati önemi vardır desem! Kalbinize, midenize iyi davranmazsanız hasta olursunuz, peki düşünce merkeziniz beyninize pozitif davranmazsanız ne olur?.. Tecrübelerim bana gösterdi ki en büyük kazanç insanoğlunun ruhunda saklıdır. En büyük kayıpta.. Şayet ben bir şey kaybetmedim diyorsanız, bu aynı zamanda ben hiç bir şey kazanmadım da demektir. Elbetteki geriye dönüp baktığımızda kendi düşüncelerimizin hepsinin doğru olduğunu iddia edemeyiz. Ama hepsinin yanlış olduğunu da.. Göz ardı edilmemesi gereken düşüncelerinde doğurgan olduğu ve birbirinden etkilendiğidir... Pozitif düşünceler pozitif düşüncelere gebedir.

Nihayet bu hesaplaşmalar önce düşünceye sonra tavırlara dönüşür ve tüm yaşamımızı sistematik bir şekilde etkiler. Insanoğlu kendiyle yüzleşme cesaretini yitirdiğinde, varlığı üzerindeki tüm kontrolunüde kaybetmiş demektir.

Aradan yıllar geçip de geldiğimiz noktada, “ben boşa yaşamışım” dememek için önce kendi iç dünyamıza yolculuğa başlayalım..Insan olmaya doğru..

Ben Allah’ın da bunu böyle istediğine inanırım. Doğumdan ölüme kadar “ömür” denilen süreçle ödüllendirdiği kulunun; kendi varlığının mucizesini keşfe çıkmasını izlemek muhteşem olmalı.

Vefa Baran
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
              5 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Reyhan Yıldırım


Haminnem

Haminnem'e... Başka türlü bir şey seni özlemek...

Haminnemi hiç unutmadım. Buruşuk yüzü; havuç rengi, uzun, cılız saçları; parmağında yeşil taşlı, kararmış altın yüzüğü; kopmuş kulağı ve "raspılar, ben sadece Sinende'nin haminnesiyim", diyen inatçı, kızgın sesi ile haminnemi... Yaşam modelim olduğunu çok sonra anladığım haminnemi... Hiç unutmadım!

Bebekken girdi yaşamıma. Annem işe gitmek için evden çıkarken haminnem de bana bakmak için eve girerdi. Gökyüzünü gösterip "kargalar üniversiteye gidiyor" derdi. Akşam üstleri annemin geliş saatine doğru huzursuzlanırdım. Geniş atkısını ince-uzun bedenine dolar, beni annemi karşılamak üzere otobana bakan çayıra götürür, arabalar ve üniversiteli kargalar ile oyalardı. Huzursuzluğumu unuturdum.

Komşumuzun annesiydi. Türkiye'ye mübadele ile gelmiş, beş çocuğu ve eşi ile yerleştiği İstanbul'da bir acele terkedilmiş, direnip çocukların hepsini adam edecek kadar güçlü, yürüyüp gitmişti yılların içinde. Haminnem bir ağaç gibi sermişti kollarını ailenin üstüne. Yetmemiş, beni de kavramıştı güven veren, sıcacık, kuru elleriyle.

Arkadaşımdı, sırdaşımdı. Kırdığım şeyleri birlikte tamir edip sakladığım suç ortağımdı.

Saçları kınalı haminnem! Evin karşısındaki arsada kocaman bir ceviz ağacı vardı. Ağaçtan topladığım yapraklarla boyardı saçlarını. Aynı günlerde mor, kabarık damarlarına sülük yapıştırıp, kanını da temizlerdi kendi bildiği bu yöntemle. Mısır çarşısından alınan sülüklerin banyo taşlarındaki kanlı izlerini anımsıyorum. Kimilerini ürkütür bu görüntüler. Oysa ben, haminnemi, kınalı saçlarını ve sülüklerini severdim. Hala çok seviyorum.

Yaşama kafa tutmuştu. Mahalledeki bütün kadınlara da. Şaka ile karışık gülerek takılırlardı ona. Hiç aldırmazdı. O sadece beni duyar, kucaklar, okşar, dizi dibinde tutar, sadece beni onaylardı ona haminne dediğimde.

Şimdi bile ne zaman düşünceli olsam hayaline saklanırım haminnemin. Sarkık kol içlerini öperim. Taze çekilmiş kahve kokan soluğunu hissederim. Mutlaka koca bir fincan Türk kahvesi içerim. Olsa, yanında bir Birinci sigarası da tellendirmek isterdim.

Reyhan Yıldırım
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,259,259,259,259,259,259,259,259,25
              4 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Murat Çiftçi


Gel de Yamala Bütün Yaralarımı

Ben seni sema dan koparttığımdan beri kan yağıyor rüyalarıma.
Sokak lambalarının olmadığı bu sokaklarda sen çıkıyorsun kabuslarıma.
Gönlümün mezopotamyasındaki en kıymetli hazinem nerelerdesin
Gittiğinden beri kalayladım bu bedeni,
Kimse dokunamaz oldu bu yüreğe.
Seni arayan bu gözleri mühürledim.
Acı çekmek ne kadar da yakışır oldu bu bedene.
Gecelerin yalnızlığını ben çoğalttım.
Gündüzlere yasak koydum,
Dolunayın ismini özlem koydum
Seni beklemenin ne kadar koyduğunu pekiştirmek için.
Sigaramı iki nefes de yarılar oldum
Ciğerlerlerimin dilini kopardım
Çift kişilikli bir asma yaprağı oldum
Bu asit yağmurlarında delik deşik oldum.
Gel de yamala bütün yaralarımı.
Bu yüreği, bu bedeni.
Seninim.

Murat Çiftçi
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
              6 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Bu hafta bir sorununuzun çözümü için zırhlarınızı kuşanıp mücadelelere atılacaksınız sevgili koçlar.. Çarşamba günü dolunayın getireceği etkilerin ışığında kendinizi bazı çalkantılara hazırlıklı tutmalısınız. Parasal konularda dikkatli olup duygusal davranışlardan kaçınmalısınız.



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Yeni haftanın en önemli astrolojik oluşumu dolunayın sizlere olan mesajı gayet net sevgili boğalar. İlişkilerinizde dikkatli olun ve sarfedeceğiniz sözleri hassasiyetle tartın. Önünüzdeki kronikleşmiş sorunları aşmanın tek yolunun yeni çevrelere girerek yaşamlarınıza yepyeni renkler katmaktan geçeceğini de bilmelisiniz..



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Dolunay sizlere bu haftadan itibaren hiç sevmediğiniz bariz bir pasivite yükleyecek. Karar vermesini beklediğiniz bir yakınınızın kararsız halleri sinirlerinizi gerecekler. Rüyalarınızın mesleki fırsatını yakalamış olsanız da karar mekanizmalarında gecikmelere hazırlıklı olun. Sevgilerde ise gönlünüz öylesine çalkantılı ki...



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Sevgiler gezegeni Venüs' ün haftanıza hakim olacağını şimdiden söyleyebilirim yengeçler. Tüm haftanızın sıcacık ilişkiler içinde geçeceğinden emin olabilirsiniz. Dürüstlüğünüz ve iyi niyetlerinizin sayesinde itibar edilecek ve çok çok sevileceksiniz.. Atılımlardan kaçınmayın, yardımcı dostlarınız yanlarınızda olacaklar..



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Siz aslanlar çevrelerinize hükmetmelere ve diş geçirmelere o kadar alışıksınız ki bu hafta içinde karşınıza dikileceklerin içinde sevgililerinizinde olmalarına sakın şaşmayın derim... Dolunayın sert açılarına hazırlıklı olun.. Alacağınız gayet önemli kararlarınız var aslanlar ama yinede fevri davranışlardan kaçınmalısınız ..



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Haftanız içinde miras yoluyla elde edilen bir para veya sigorta, emekli aylığı gibi bir kaynakla ilgili yaşanacak bazı sorunlarınız ortaya çıkabilecekler. Olumlu sonuçlanacak bu meseleleri sakın sürüncemede bırakmayın sevgili başaklar.. Sonunda kendinizden gurur duyacağınız güzel bir haftadasınız unutmayın..



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Çarşamba gününden itibaren bilhassa maddi konulara odaklanacaksınız sevgili teraziler. Değişiklerden korkarak maddi varlıklarınızın kayıplarına dönük paranoyalarda gidip gelmeyin sakın. Hırslarınıza gereksizce frenlemelerle set çekmekten vazgeçmelisiniz. Perşembe ise en bereketli gününüz olmaya aday. Hodri meydan..



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Bu güzelim haftanızda epeydir kovaladığınız bazı hayalleri gerçeklere dönüştürebilir ve unutulmayacak başarılara imza atabilirsiniz sevgili akrepler. Azminiz ve değişen durumlara adapte olabilme yeteneklerinizin konuşacakları haftanızın kıymetini bilmelisiniz..



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Zorluklardan yılmayan ve bunların üstesinden gelmesini gayet iyi bilen kişiliklerinize rağmen haftanız çetin mücadelelerin yoğun olacakları günlerle huzurlarınızda. Beklenmedik olayların, geçici psikosomatik rahatsızlıklar ve tartışmaların haftasında en iyisi temkinli ve sağduyulu olmanız sevgili yaylar..



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Kendinizi ne kadar kontrol ederseniz edin bu haftanızın tüm günleri sevgilerle dolu dolu olacaklar sevgili oğlaklar.. İleriye doğru atılacak büyük bir adımın son karar aşamasındasınız. Ruhunuz ve aklınız öylesine konstantre olmuşlar ki bu konuya... Yolunuz açık oğlaklar yeterki dizginlere hep siz hakim olun..



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Sevgili kovalar bu hafta mecbur kalmadıkça önemli kararlara imza atmayın. Daha doğrusu sizlere sunulacak sözleşme ve kontratları incelemekle yetinmelisiniz.. Temkinli davranırsanız sonradan pişman olacağınız kararları da vermezsiniz. Önemli konular için gelecek haftayı bekleyin.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Venüs' ün bu hafta getireceği heyecan ve sevgilerle yüklü anlar günlerinizi ışıl ışıl aydınlatacaklar. Hafta sonuna kadar tüm atılımlarınızda başarılar sizleri beklemekte olacaklar sevgili balıklar.. Aşk ve profesyonel yaşamlarınızda geçerli bu nimetlerin kıymetini bilin çünkü zodyağın bu hafta ki seyrek ballı burçlarından bir tanesiniz...


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              2 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Z.Oğuz

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 3.827 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


YA?

İştaha yetişmeyen akşam yemekleri;
Yatakta rüyalara geç kalan
iyi uykular öpücükleri;
Annemin anlattığı
en son masallar ;
Ve burnumdaki özlem kokusu,
ya mağrur bir sevincin korkularıysa
geceye saldığımız unutkanlıklar gibi?

Sabaha kadar süren rüyalar,
Gerginliğin son izleri ellerimde,
Ya gelmezse bugün pembe ayakkabılarım tamirden
Ya gelmezse?

Depremler gibi çökerse üstüme
      kışa geçemeyen
            güneşsiz günler;
Ya tir tir titrerse ellerim
      sineye çektiğim tüm korkularım yüzünden
Ve artık saklayamazsa gözlerim
      sakladığı tüm sırları başkalarından
Ya mesajlarım gitmezse bugün sana
      ya şarjım biterse?

Ya kendim kadar anlayamazsam geceleri kendimi,

Ya sevemezsem annemin sevdiği kadar 'beni',

Ya unutursam şiirlerimin başını

ve getiremezsem sonlarını?
...

Öykü Özü

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Spy Sweeper 4.5.5 [8.1 MB] Windows 14 günlük Deneme (29.95$)
http://www.webroot.com/shoppingcart/tryme.php?bjpc=64011&vcode=DT02
İnternete bağlanan her bilgisayarın mutlaka edinmesi gereken bir program. Eğer bilgisayarınızda durduk yerde pop-up reklamlar çıkıyor, tarayıcınız kendiliğinden birtakım sitelere bağlanıyorsa hiç vakit geçirmeden bu programadan edinin derim. Spyware, Malware denilen reklam programlarını temizleyebilen ve koruyucu kalkanıyla bir daha etkilenmemenizi sağlayan yetenekli bir program. Ben dikkatliyim demeyin, 14 günlük denemeyi yükleyip kullanın. Bakın görün neler çıkacak bilgisayarınızda. Benden söylemesi.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20051114.asp
ISSN: 1303-8923
14 Kasım 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com