KMD 4.SAYI



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 867

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 24 Kasım 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Öğretmenlerim! Gününüz Kutlu Olsun..


Merhabalar,

BAŞ ÖĞRETMENBugün öğretmenler günü. Eğer olabildiysek, adam olmamızı borçlu olduğumuz öğretmenlerimizi hatırlamak için bir şans. Her köşede bir yılın öğretmeni seçilecek. Hepsinin haklı bir nedeni olacak. Oysa yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bu memlekette öğretmenliğe soyunmuş her kişi daha işin başında yılın, asrın öğretmeni. Kendi yaşam kaygısını bir kenara koyup, tüm zamanlarını insan yetiştirmeye adamış öğretmenlerimizi saygı ile selamlıyorum.

Eğitim-Sen'in yaptığı araştırmaya göre ortaya çıkan şu rakamlara dikkatinizi çekmek isterim. Türk öğretmen yılda 1.816 saat çalışmayla Avrupada birinci. Buna karşılık yılda aldığı 6.358 dolarla sonuncu. Bırakın sonuncu olmayı, karşılaştırıldığında sürünüyor anlamı çıkıyor. Örneğin eşit seviyedeki bir Alman öğretmen yılda 38.412 dolar kazanıyor. Şurası çok düşündürücü, 4 kişilik bir öğretmen ailenin giderini maaşın karşılama oranı 2002 yılında %52 iken 2005 te ise sadece %45. kalan %65 için ne yapıldığı konusu ise artık muamma olmaktan çıkmış. Bunca sahipsizliğe rağmen bir mucize yaratmaya çalışan eli öpülesi öğretmenlerimizin hepsine sevgilerimi gönderiyorum. Onları sevgili Hüseyin'in karikatüründeki hale düşürenlere de kocaman bir yuh çekmeyi ihmal etmiyorum.

Öğretmen eğitim deyince aklıma hemen Pink Floyd'un Wall'u geldi. Gelin hep birlikte tekrar dinleyelim. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

10 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ömer Akşahan

 ÖNSÖZ : Ömer Akşahan


  Dilek Kutusu! Peri Olmak İstiyorum!

O gün, ilk kez ziyaret ettiğim okul hakkında, burası da her zaman örneğini gördüğüm normal bir okuldur, diye aklımdan geçmişti. Ancak Müdür odasının önüne geldiğimizde çoğu okulda görmediğimiz bir manzarayla karşılaştık. Müdür odası içerisi çok rahatlıkla izlenebilecek büyüklükte bir camla açılmıştı. İçerde oturan vardı ve doğal olarak içeri girmekte tereddüt ettik. Okul Müdürü bizi eliyle içeri buyur edince, kapıyı tıklatarak içeri girdik. Bu tür davete doğrusu pek alışık değildik. Konuklar hemen bize yer verdiler oturmamız için. Müdür Mehmet bey genç, dinamik ve gözlerinin içi parlıyordu. Kolayca sohbete daldık. Temel gündem maddemiz eğitimdi. Bizlere okulunu aydınlık yüzünü gösterirken yüzü gülüyordu. Bu arada boynuna astığı yaka kartları da bizim yabancısı olmadığımız türdendi. Ciddi firmaların ancak kullandığı, satış pazarlama, teknik destek birim elemanlarının kullandığı türdendi. Hoşuma gitmişti. Okulunda atandığı günden bu yana başlattığı değişime olan dirence karşın çok şeyi başarmış ancak yorulmuştu. Onun da herkes gibi motivasyona gereksinimi vardı.

Bu yürekli ve yenilikçi müdürün başlattığı 'Dilek Kutusu' bir çok yerde olduğu gibi yalnızca göstermelik bir işleve sahip değil. Bilakis içi kıpır kıpır kaynıyor. Her gün en az otuz kırk en safiyane dilek önerilerle dolu olarak açılıyor ve haklı, yerinde eleştiri ve öneriler en kısa zamanda hayata geçiriliyor. Ayrıca Müdür beyin her Cuma günü bayrak töreninde dilek kutusuna atılan dilekler hakkında neler yapıldığı tek tek açıklanıyor. Yani bir bakıma okul müdürü hesap veriyor öğrencilerine.

Sohbetin koyulaştığı bir sırada çok ilginç bir dilekten söz etti, genç müdür. Bir öğrenci "Kimse benim doğum günümü kutlamıyor."demiş. Bu dilek karşısında şaşıran müdür, derhal ilgili rehber öğretmene konuyu iletmiş ve bu öğrencinin doğum gününden bir hafta önce kendisine hatırlatmasını istemiş. Doğum günü öğrenci bir bahaneyle okulda tutulmuş. Öğleden sonra okulda eğitici kol çalışması yapan öğrencileri bir sınıfa toplamış. Öğrenci ise yapılanlardan habersiz okul müdürü ile birlikte girer girmez tüm öğrenciler sevinç içinde "İyi ki doğdun!"diye seslenince, varın öğrencinin halini...

Böylesine eğitime duyarlı bir okul var Antalya Aksu'da... Yolunuz düşerse bir gün, Mehmet Karakaş öğretmenimin bir çayını içersiniz... Lütfen benim de selamımı söylemeyi unutmayınız...

Şimdi sizlere herhangi bir yorum getirmeden iki günlük dilek kutusundan seçtiğim örnekleri sunuyorum... Yorumsuz.

23.10.2003 Günlü Dilek Kutusundan:

• "Sevgili Öğretmenim
Ben ../.. sınıfından ............... Benim sizden isteğim Burgazada'ya gelen yangın faciasından dolayı millet olarak çok üzüldük. Her gün onbinlerce ağacımız, yaşamamıza yardımcı olan ağaçlar yanıp kül oluyor. Bunun için Tema'ya üye olanlarla beraber ağaç dikmeye gidebilir miyiz? Lütfen öğretmenim izin veriniz. Sizi çok seviyorum. Sevgilerimle."

• "Sayın Müdürüm,
Kullandığımız tuvaletlerin kirli ve çamurlu olduğunu gözlemliyoruz. Bu nedenle haftada en az iki defa temizlenmesini istiyoruz. ..........."

• "Öğretmenim ben ../.. sınıfının öğrencisiyim.
Haftada 4 saatimiz kantinin katında geçiyor. Kantinden çok ağır ve rahatsız edici kokular geliyor. Derse olan dikkatimiz önemli ölçüde bozuluyor. Rica ederiz bu konuya bir çare bulun ve Cuma günü olan konuşmada belirtiniz. Kantindeki bayan yerleri süpürüp silip ellerinin yıkamadan döner etlerini koyuyor. Biz bu derece sağlıksız bir ortamda yemek yemek istemiyoruz.

• Biz bazen memur odasındaki bilgisayarların boş yere kimse olmadan çalıştığını ve hizmetli odasındaki televizyonun açık olduğunu görüyoruz. Okulumuza devletin yardımı olmuyor olsa da fark etmez fakat her şey boş yere çalışıyor.
Öğretmenim bilgilerinize saygı ve sevgilerimle sunarım. ................"

• "Sınıf kitaplığımıza 10 tane kitap istiyoruz. ............."

• "Öğretmenim tuvaletlerimizde sabun yok. Sabun yerine su katıyorlar. ............"

• "Biz masa tenisi isteriz ve futbol sahası tenis raketi istiyoruz."

• "Sevgili,
Aksu ilköğretim Okulu Müdürü: Mehmet KARAKAŞ
Okulumuzda kantinden gelen kokular ve bahçenin durumu iyi değil. Lütfen kantininin kokusuna bir çare bulun ve bugün törende açıklayınız."

• "Öğretmenim,
Teneffüslerde test çözmek istiyoruz, ama nöbetçi öğretmenler dışarı çıkarıyor. Test çözenleri öğretmenler çıkarmasın."

• "Öğretmenim klimamız yapıldı ama eskisinden daha az ses çıkıyor acaba tekrar yaptırabilir misiniz? ..........."

• "...........öğretmenimizin değişmesini istiyorum. Öğretmenimizin ismi ......... .............."

• ".../... sınıfı adına İsmail öğretmenimizin geri gelmesini sağladığınız için yürekten teşekkür ederiz."

• "Okulumun önüne park kurulmasını istiyorum."

• "..................Dileğim peri olmak. Bütün derslerim 5 olsun. Annem ve babam mutlu olsun. Kardeşim okulda başarılı olsun. Dileğim bunlar."

• "..................Dilek kutusu benim bir dileğim peri olmak istiyorum."

• "Sınıfımızın askısının bazı yerleri kırık, onarılmasını istiyoruz."

• "1. Müzik öğretmeni artık dersimize girsin.

2. Bazı sınıfların erkekleri iyice terbiyesizleşti."23.10.2003

17.10.2003 Günlü Dilek Kutusundan:

• " Aksu ilköğretim Okulu Müdürlüğüne,
Kooperatifte çalışıyorum. Saçma sapan isteklerle karşılaşıyorum. Bozuk para olmuyor. Sonra ya da öbür teneffüste vereyim, diyorum. "olmaz, şimdi vereceksin."diye baskı yapılıyor.
Rahatsız oluyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. ..............."

• "Voleybol takımıyla ilgilenen Beden Eğitimi Öğretmenlerine,
Öğretmenim geçen sene takımda olan (A takımı) oyunculardan çoğu antremana gelmeyip direk maçlara gireceklerinin söylüyorlar ve bunların içinde takım kaptanımız da var.
Takımda oynayan bütün sporcuların birbirleriyle irtibatı olmadığı sürece siz böyle bir takımdan nasıl başarı bekleyebilirsiniz? Takımdaki oyuncuların hepsinin mutlaka antremana gelmeleri lazım, biliyorum çoğunun ailesi izin vermiyor antremanlara gelmesine amam, o zaman çıkarmalısınız. Böyle bir takımla asla başarılı olamayız. Ya hepsi gelsin, ya gelmeyenleri çıkarın. Yeni öğrenciler seçin. Okulda öğrenci bitmedi öğretmenim. Saygılarımla. Kız Voleybol takımından ................imza"

• "Sayın öğretmenim;
Kantinden aldığımız tost, döner gibi yiyecekler bozuk çıkıyor. Bunun için hastalanıyoruz ve okula gelemiyoruz."

• "İnkilâp öğretmenimiz (..............)in İnkilâp ve Vatandaşlık dersinde konunun önemli yerlerinin defterimize not olarak yazdırmasını istiyorum. Ezber ders olduğu için kitaptan tamamını okuyana kadar öğretmenimizin yazdırdığı notlara çalışırsak daha başarılı oluruz. Mesela geçen sene .................... öğretmenimiz konunun olduğu sayfanın kenarlarına not aldırır veya kitapta yazıyorsa renkli kalemle altını çizdirirdi. Geçen sene sosyal notum 5 di ama bu sene onu göremeyeceğim herhalde."

• "Haftanın temiz sınıfını seçenler neden öğrenciler? Artık seçmesinler."

• "Kızlar tuvaletinin kapısının arkasına terbiyesiz sözler yazılı. Yazan bulunsun."

• "Sayın Müdür Öğretmenim;

• "Sizden bir dileğim var. Ben de öğretmenlerimizin ki gibi yaka kartımızın olmasını istiyorum."

• "Okulumuzun spor koluna para verdik. İlkokullara top vermiyorlar. Biz spor koluna para verdik. Biz d top istiyoruz."

• "İngilizce öğretmenimizin anlattıklarından hiçbir şey anlamıyoruz."

• ".../... sınıfı olarak memur odasından gelen sigara kokusu fena halde sınıfımıza gelmektedir. Rahatsız oluyoruz. Derslerde öğretmenlerimizde rahatsız oluyor. Zehirleniyoruz."

• "Sayın Müdürüm, ben .../... öğrencilerinden ..................Sınıfımızdaki .......... ve .............. yüzünden hiç ders işleyemiyoruz. Lütfen size yalvarıyorum bir şeyler yapın. Gereğini arz ederim."

• "Kantinden simit almıştım. İçinden kıl çıktı. Lütfen satarken sağlıklı, iyi ve temiz şeyler satsınlar."

• ".../... sınıfının ingilizce dersine .........................öğretmenimizin girmesini istiyoruz. Çünkü yeni öğretmenimizin dediğinden hiçbir şey anlamıyoruz. Bu ricamızı lütfen kabul edin."

• "Sayın öğretmenim,
............................nın okulumuzda öğretmenlik yapmasını istiyoruz. Bu isteği sizden çok çok özenle istiyoruz."

• "Sayın Müdür Öğretmenim,
.../... sınıf başkan yardımcısı olarak .....................ve ..................arkadaşlarımız sınıfın huzurunu bozuyor ve ........................... öğretmenimiz her zaman derse sinirli başlıyor. Çünkü sınıftaki bütün herkes ............... ve .................'tan şikayetçi oluyor. Öğretmenimiz de onlara sinirleniyor, bağırıyor, kızıyor ama onlar bir tülü huylarından vazgeçmiyorlar. Şikayet etmiyorum. İkisinin birbirinden ayrılmasını istiyorum. Ayrı ayrı sınıflara koymanızı istiyorum."

• "Aksu İlköğretim Okulu Müdürlüğüne / ANTALYA
Ben .../... sınıfı öğrencilerinden ................................. Öğretmenlerimizin geneli ders sırasında telefonlarını açık tutuyorlar ve tam dersin ortasında çalması dikkatleri dağıtıyor.
Gereğinin yapılmasını arz ederim."

29.10.2003 / Antalya



Ömer Akşahan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Hayal kurmak gibidir kendin olmak...

Üç beş kadın bir araya geldiğimizde konuştuğumuz konular genellikle bellidir. Önce varsa çoluk çocuk, biliyorsak börek çörek, vaktimiz bolsa hal hatır muhabbeti yaptıktan sonra uzun uzun erkekleri konuşmaya başlarız.

Biz kadınları bilirsiniz her yaşadığımız olayı dramatize etmeye, 'senin ki de bir şey mi, bir de benimkini dinlesen' demeye pek bayılırız. Olaylar ve kişiler öyle bir abartılı anlatılır ki; konu edilen eski sevgiliniz bile olsa, onu tanımakta güçlük çekebilirsiniz. Erkekler -gerçekten- sevdiği kadına bunu yapmaz, yani yaşadıklarını her türlü ayrıntısıyla diğer erkeklere anlatmaz. Kadınlar ise -gerçekten sevmiş olsa bile-yaşanmış, yaşanmamış ne varsa anlatır. Hem de öyle bir anlatır ki, sonunda kan kardeşinize bile ağzınız sulanır. Muhtemelen bu sebepledir ki, birbirinden sevgili kapma hadisesi en çok kadınlar arasında yaşanır. Acı, tatlı, yavan, tadına doyum olmaz ayrımı yapmadan erkekleri en mahrem şekliyle konuşur, en basit toplantıları bile denenmiş tariflerimizle ziyafet sofrasına çevirmeye özel gayret gösteririz..

Erkeksiz toplantıların ana menüsü olan erkeklerimizi atıştırmaya ara sıcaklarımızdan başlarız. Bunlar genellikle fast food ilişkilere mahkum erkeklerdir. Hiç bir şeyi derinlemesine yaşama becerileri ve alışkanlıkları olmadığından kadınlar için de - anında yenmesi gereken- ara sıcak muamelesi görürler. Onlara süretimizi verir, aslımızı hayallerimizdeki prense saklar, kendimizi pek sık koklatmayız. Açıkçası, 'Atıştırın açlığınız yatıştırın' misali bu tür erkekleri basbayağı kullanır, her vesile ile karizmalarını yerle bir etmeyi de ihmal etmeyiz..

Ara sıcakları atıştırdıktan sonra kısa bir mola alırız. Mendillere ağzımızı silerken, aklımıza mendil muamelesi yaptığımız erkeklerimiz gelir. Kimi kağıt peçete, kimi ipek mendil muamelesi görmüş olsa da sonunda kullanılıp bir yere fırlatılmıştır. 'Haaa bir de öle biri vardı doğru ya...' şeklinde olaya ısınmaya başlar ve aynı muameleyi bizlere yapan bir iki densiz(!) sevgiliye de bu vesile ile tükürüp, ana yemeği yemeğe başlarız.

Ana yemek genellikle doygunluk hissi veren, fazla kaçırınca insanı şişiren, baş tacımız mevcutlu erkeklerimizdir. Genellikle 'Bunu mutlaka yemelisin, sana yararlı' diye küçükken bize zorla yutturulan, aslında tadı tuzu birbirinin aynı ama adı başka konan, baş yemek muamelesi görse de, tabakta yarım bırakılan yemeklerden işte. Hani kimi koca, kimi de dost-plus statüsünde olup, hep hayatımızda olanlar varya işte onlar.

Erkekleri yedikçe erkeklere açlığımız daha da artar, hepsini çiğ çiğ yiyesimiz gelir.
Ama içlerinde biri vardır ki, O başkaaaaaaa!!! Tatlı misali en sona saklarız onu.. Her kadının hayatında bir tane 'O başka'sı illaki vardır. Her erkeğin de bir 'O başka' tatlı kadını.
'Aman, onun nesini sevdin?' diyenler çoktur, 'O'nun için. Bir türlü onda ne bulduğunu, neyi sevdiğini dile getiremez insan. 'O' kadın, 'O' adam başkadır işte ne hikmetse.
Yine de anlamaya çalışır eş dost olanı biteni...

- Peki 'O' nu başka yapan şey neydi?... Dışardan bakıldığında hah işte bu! denecek hiç bir tarafı yoktu... iyi bir keşif, tam bir denk gelme desen o da değil... o dönemdeki ruh haline denk düşmüş olabilir belki ama peki o zaman niye hala aklında... neresi başka anlamıyorum...
- Bu bakış açısından beni anlaman mümkün değil, ben de kendime anlatamıyorum zaten. Aslında gerçekten 'O başka' falan değildi, ama ben onunla 'kendimi başka' hissettim, hepsi bu.
- Düş gibiydi yani...
- Hayır, düş gibi değildi... Hayal kurmak gibi bir şeydi...

Bu dakikadan sonra dil başka, beyin başka konuşur hale gelirsiniz. Bundan sonrasını kelimelerle anlatmak mümkün değildir çünkü. Yüzleştiğiniz tatlı gerçeklik sizi sarsar.

''O başka falan değildi, başka olan bendim...

Etraftaki sesler uğultu, kuru gürültüdür artık... Anlatmayı bırakıp, düşünmeye başlarsınız... Peki, ben onunla neydim?.

Yaşananlar düş olamazdı...

Düş görürken insan bir şey yapmak ister, tepki verir, konuşur; ama eninde sonunda etkisine alamayacağı bir hikayenin seyrine boyun eğmek zorundadır. Düşlerinde kedileri konuşur, uçsuz bucaksız göklerde kanatsız uçabilir. Düşünü başkalarına anlatıp yorumlamalarını isteyebilir, ya da kendini uyandırarak bu düşe son verip, o düşü bir daha görmeyebilir... Düş görmek herşeyden önce insanın başına gelen birşeydir. Bu başıma gelen bir şey değildi...

Hayal kurmak gibi bir şeydi işte...


Hayal insanın başına gelen bir şey değildir. Sadece kendimiz, gerçekten istersek hayal kurar, içimizde kalan ne varsa hepsini yapar, nerede olmak istiyorsak orada olur, bütün güzelliklerimizi kendimiz gibi yaşarız. Hayallerimizi başkasına pek anlatmayız, anlatsak da yorum yapılmasını hiç istemeyiz.

Hayallerimiz bitsin istemeyiz, en tatlı yerden başlar hayaller ve sonsuzluk noktasında öylece kalakalır. Hayallerimizde özgür, huzurlu ve sınırsız oluruz. Bütün hayallerimiz bizimdir, bütün hayaller kendimiz. Ben onunla kendim gibiydim...

Siz bunları düşünüp, hayata yeni başlarken, kızların toplantısı çoktan bitmiştir. Eve koşup yazmak istersiniz. Hemen bir kahvemolası alıp, 'kendinizi' yazmaya başlarsınız.

Hayal kurmak gibidir kendin olmak...

Aşk gibi değildi... Başka türlü bir şeydi. Hani şöyle yatağa uzanıp, bir cigara yakıp, küllüğe uzanmaya üşenip, külleri avucuna biriktiririsiniz de kendinizi hiç yadırgamazsınız ya, onun gibi bir şey işte... Ne 'o' başkaydı, ne de 'ben' onunla başka, ne başkası, ilk kez kendim idim.

....

Sevgili dostlar, bundan sonrasını kendiniz yazmalısınız. Kadın erkek ilişkileri üzerine bildik, beylik şeyler yazamayacak kadar 'kendiniz' olarak yazın lütfen bundan sonrasını; 'Kendim gibiydim onunla' diyebildiğiniz o tatlı sevgili ve en önemlisi kendiniz için...
Ben öyle yaptım.

Mehtap Akdeniz
mehtap@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,539,539,539,539,539,539,539,539,539,53
              15 Kahveci oy vermiş.
36 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Deniz Kılıç

 Kahveci : Deniz Kılıç


  Nafile Sorular

• Evlenirken "Ne iyi ettiniz de evlendiniz. Birbirinizi bulduğunuz ve bunca masrafa girmeyi göze aldığınız için teşekkür eder, bir miktar katkımızın kabulünü rica ederiz" dileğiyle takılan mutelif maddiyat değerli takılar, çiftin boşanması halinde takanlara iade edilmeli midir?

• Küçük bir bebeğin yüzüne eğilerek kocaman bir sırıtma eşliğinde dünyanın hiçbir dilinde bir anlam taşımayan "ce, agu, odo" gibi abuk kelimeler sarf edilir ve bebeklerin böyle bir konuşma yetisi olmadığı halde ısrarla bunları bebeğin suratına hıçkırmak bebekte bir zeka geriliği yaratmakta mıdır? Bebek bunları duydukça gülümsüyor ise bu hoşuna gittiğinden midir, yoksa bizim aptal olduğumuzu mu düşünmektedir?

• Yeni alınan bir ürünün üzerinde "kullanma klavuzu okuyanlar aptaldır" şeklinde bir ibare bulunmadığı halde, neden ısrarla kullanma klavuzu okunmamakta ve deneme yanılma yöntemiyle ürünün ince noktalarını keşif için uğraşılmaktadır ve bu bir çeşit iq testi midir?

• Bütün kanalizasyonlarımız denize karıştığına göre, karışa karışa Antalya sahillerine kadar ulaşıyor ise, bir dünya yol tepip bir de çuvalla para sayıp kendi idrarımızda mı yüzüyoruz?
Bu dışkılar daha fazla yol katedip büyük okyanuslara kadar ulaşır mı? Eğer ulaşırsa örneğin Miami sahillerinde Kevin'in idrarımızda yüzüyor olma olasılığı nedir ?

• Aynı mantık ile devam ediyor olursak benim aldığım soluk aslında bir zaman önce Kevin'in bıraktığı karbondioksit olabilir mi? Benim karbondioksitim Nejat İşler tarafından solunmuş mudur ?

• Birinin tükürüğünü yalıyor olmak son derece iğrenç gelse de, neden dudaktan öpüşürken aynı tükürüğün tadına doyamayız?

• Hepimiz Adem ile Havva'dan ürediysek ve madem ki kardeş isek, biz aslında ensest ilişki yaşıyor olmaz mıyız? Eğer sadece aynı dinden olanlar kardeş ise, bizim başka dinden insanlarla birlikte olmamız gerekmez mi? Hepimiz tek bir Tanrı'ya inanıyorsak yine kardeş sayılmaz mıyız? Bu durumda biz uzaylı mı bulmalıyız?
Bunu düşünüyor olmak ne derece doğrudur? Düşünmeden dalmak mı gerekir?

• Hır kelimesi kavga ve tatsızlık anlamında ise ve -sız eki olumsuz anlam taşır ise hırsız, hır çıkarmayan anlamına gelmez mi? hırsızların mesleği göz önüne alındığında 'hırsız' kelime anlamı olarak yaptıkları işe ne kadar uymaktadır? işlerini sessiz sedasız bitirmek durumunda olduklarından dolayı mı hırsız denmiştir?

• Şef yöneten anlamında ise ve tali kelimesinin anlamının da yardımcı demek olduğunu düşünürsek eğer, şeftali yardımcı yönetici anlamına gelmez mi? şeftali bu durumda meyvaların yardımcı yöneticisi mi olur? eğe öyle ise bunların çetebaşı hangi meyva olur?

• Demlik, demin saklandığı yer ise çaydanlık nedir? Çaydanlık, çayın konduğu yer ise niye biz suyu kaynattığımız alete çaydanlık diyoruz? bu durumda çayın oraya konulması gerekmez mi? çaydanlıkta çayı kaynatıp, adı üzerinde demin konulduğu yere yani demlige alınması daha doğru değil midir? çaydanlığa sadece su koyoyursak buna kaynatkaç ya da sukaynatmalık dememiz daha uygun olmaz mı?

• Hayvanların ve bizim dışkımız bir nevi gübre ise, ve bir şekilde toprağa karışıyor ise üzerinde tekrar meyva ve sebze, bilumum ot yetişiyor ise ve bu otlarla etini yediğimiz muhtelif hayvanlar ve biz besleniyor isek, dışkı bir çeşit geri kazanımlı hammadde midir? Tıpkı eski kağıtların toplanıp geriye defter, kitap olarak geri dönüşü gibi, dışkımız da bir süre sonra çeşitli katkılarla hizmet olarak bize geri dönmüş olmuyor mu? Bu durumda dışkımıza gereken özeni neden göster miyoruz?

• Bütün bunlar çelişki midir? Çelişki değilse ben neden çelişiyorum ? Yoksa ben deli miyim? Ya da çok akıllıyım da normal insanların düşünümedekilerini düşünerek kendimi mi aşıyorum? Bu sorulara yanıt verebilecek biri var mı? Varsa o mantıklı mıdır?

Daha bunun gibi bir sürü soru var aklımda aslında... ¿¿¿¿¿

Deniz Kılıç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,409,409,409,409,409,409,409,409,40
              5 Kahveci oy vermiş.
20 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Serap Ezgi


FERHAT GÖÇER, BEN VE HAYALLERİM..

19 Kasım 05 günü hava karardıktan sonra yaşanmıştır.

Akşamın sorumsuz karmaşasına, birde hoyratça yağan yağmur ve çalışmalar nedeniyle iyice tıkanmış trafik eklenince benim içimi ya yetişemezsem diye bir korku aldı. Hani şu hayatımızı mahveden stres var ya en kocamanından birini yaşıyordum. Televizyonda seyredip durduğum, Kahve Molası'nda bir kahveci arkadaşımızın albümünü anlattığı, merakla dinlemek istediğim Ferhat Göçer konserine yetişmeye çalışıyordum. Yumrukladığım direksiyon ve sürekli baktığım saatle pek barışık olmayarak, tam konserin başlama zamanında Fethiye Kültür Merkezine güç bela yetiştim. Park konusunda oldukça acemi olduğumdan, bilerek ve isteyerek yanlış bir yere park ettim. Şemsiyeyi açmaya üşenerek arkadaşım ve ben hışımla kapıya yöneldik. Yağmur nedeniyle konserin biraz geç başlayacağını anladık. Biletimizi önceden aldığımızdan, sakin olan kapıya yönelip oh diyerek yerlerimize oturduk. Bir süre tanıdık var mı diye bakınıp durduk. Sponsorun reklâmını izlemeye başladık. Az bir zaman sonra ışıklar kısıldı, hafif bir alkış ve O sahnede.

Simsiyah bir takım giymiş olarak sahneye çıkıp bizi selamdı. Müzik başladı... Bateriyi döven bagetler sanki önündeki davula değil benim yüreğime vuruyordu. Açılış parçası İtalyanca bir parçaydı ve Ferhat Göçer, ben ve hayallerim başlamıştı. İkinci olarak Nazım Hikmet'in yazdığı bir şiiri okuyacağını söyledi. Bu parçaya Cem Karaca'nın öldüğü gece Haluk Levent'ten dinlemiş ve çok etkilenip albüme almaya karar vermiş. ''Çok yorgunum beni bekleme kaptan, Seyir defterini başkası yazsın...'' Bu parçayı yorumlarken arkada eski İstanbul ve balıkçı teknelerine ait görüntüler vardı... Adını koyamadığım şeylere özlemim gibiydi hissettiklerim. Hasret çekmek gibi…

Hüzün ve keşkelere bulanmış, sessizce eziyet çeken yüreğim birden bu düşündüklerini yarı yolda bıraktı. Sırada İtalyanca köy şarkısı vardı. Bu parça aynı zamanda bizim tangolarımıza benzeyen ezgilere sahipti. Parçanın arasında ''Sevdim bir genç kadını, Ansam onun adını...'' diye de çok sevdiğim bir eseri seslendirirken, İtalyan köy şarapları kadar, o yöreye has ezgilerden de ne kadar zevk aldığımı da anladım. Parçanın finali tek kelimeyle nefisti... Seyirci, üzerinden yabancılığı çoktan atmıştı. Ferhat Göçer'in sesinin oktavı yükseldikçe, sahnede o parçayı ben söylemişim gibi bir huzur doldu yüreğime. Sahnedeki sanatçı bendim sanki. Komşumdu, kardeşimdi, arkadaşımdı, dostumdu. Sahnede duran adam öyle sempatik ve o kadar sıcaktı ki, ona inandım onu hissettim..

İsrail anonim ezgisi ile devam etti konserimiz. Ardından buna yazılmış Türkçe sözlerle albümde yer alan ve benim favori parçam başladı. Adı: Yastayım. Sözleri etkilemekten çok başka şeyler düşündürdü bana ve gözümün kenarında asılı kalan yaşlar daha fazla dayanamadı. ''Şimdi eşim dostum beni hasta sanıyor, Yastayım hiç kimse bilmiyor… Yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim, Üstelik bir kızım var evliyim…''

Ben usulca gözyaşlarımla uğraşırken vokaldeki Bayan Fransızca hesap sorar gibi bir şeyler söylemeye başlıyor. Ferhat Bey; Sen kadınım, diye parçaya eşlik etmeye başladığında, ağlamaya ne kadar ihtiyacım olduğunu anladım. Uzun zamandır bu geceyi bekliyormuşum demek ki. Etrafımda ki insanlar anlamasın diye elimi dişlemeye başladığımda mahcubiyetimden başımı kaldırıp sahneye bakamadım. Tek kadeh şarap ve tek tel sarılmış tütüne çok şey vereceğim anlardan biriydi.

Şimdi bu da nereden çıktı? Kıll Bill'in film müziği çalınmaya başladı. Sahnenin gerisindeki ekranda da o muhteşem bol kırmızılı görüntüler. Bence çok güzel bir filimdi. Ağlamayı bir kenara bırakıp seyre daldı gözlerim. Ardından vokali yine bir Fransızca parçaya başladı. Ferhat Bey muhteşem bir yabancı parçayla devam etti. Parçanın sürdüğü sürece salonda nefes alınmadı diyebilirim. Mikrofonsuz söylediğinde yaşadıklarımı yazacak doğru kelimeler bulamadığım için ifade etmekten vazgeçtim.

Sezen Aksu'nun parçalarından sonra ara verelimi diye bize sorduğunda alkışlarımızla hayır dedik. Ferhat Bey; yanılmıyorsam Caruso ile devam ettiğinde büyüye, ilikli ceketinin ardında kalkıp inen göğüs kafesi, ses tonundaki oynama ile öyle bir uyumluydu ki işte bu sanat değil de nedir? diye kalkıp bağırasım geldi. Parçanın finaline doğru çalgı aletlerinin susması için eli ile verdiği işareti, neden benim soluklarım da dinledi bilmiyorum.

Ardından kendisi için çok özel olan ve albümdeki çıkış parçası ''Dön diyemedim''e sıra geldi.''Sebepsiz tuttum kendimi senden, İnkar ettim sarıldım yalnızlığıma, Sonra yıkıldım, Neden ben sana dön diyemedim'' Kendinden çok şeyler katarak söylediği bu parça da bittiğinde; salon her parça sonundaki gibi dinleyenlerinin avuç içlerin de keyifli bir sızı bıraktı...

Bundan sonra Samanyolu filmi ve parçası ile devam edildi.. İddia edesim geldi ki hiç kimse Ferhat Göçer kadar içten ''Ruhum senindir' cümlesini yorumlamamıştır. Bu arada ben, vokaldeki bayan acaba Fransız mı diye düşünmeye başlamıştım ki araya Ferhat Bey girip Mihriban'ı söylemeye başladı. Mihriban'ı ne zaman atlayıp ellerimizle ritim tutarak ''I love you baby''yi söylemeye başladık hatırlamıyorum. Ben müziğe eşlik ederken elimdeki kalemin beni bir anda terk edip öndeki koltuktaki adamın kucağına düştüğünü ve yaşanan küçük karmaşadan bahsederek size kendimi sakar olarak tanıtmak da istemiyorum.

Metin Altıok kimdi bilmezdim. Öğrendim. Ona ait bestelenmiş bu şiiri olduğu gibi paylaşmak istiyorum sizinle;

Şu içimde köpük veren
Gün görmemiş sevdayı
Suçmuş gibi hep ağzıma tıktılar
Bulamadım yüreğimin menzilini, yolunu
Beni geçip boz bulanık bir kuyuya attılar
Kırmızı gül giderayak sende kaldı tamahım
Kırmızı gül giderayak sende kaldı muradım

Konserin gerisinde; Zeki Müren ve Türkan Şoray 'ın , Hababam sınıfının görüntüleri ve müzikleri eşliğinde o filmlerden parçalar dinledik. İstek parçamız olup olmadığını sorduğunda, Ferhat Bey bizi kırmayıp ''Karlı Kayın Ormanı ve Ah benim sevdalı başım, Ah benim şair telaşım'' adlı parçalarla devam etti. Sezen Aksu'ya ait Alaturkayı ve bütün saçmalamalarımın, bütün hatalarımın, kendimi özel hissetmemin tek suçlusu olan; Küçüğüm' ü söyledi. Babam; hasret çekince insanın burnunun direği sızlar derdi. O zamanlar anlamazdım ne demek istediğini. Oysa Yemen Türküsü başladığında babamın ne demek istediğini, onun hasretini çekerek bir güzel anladım.

Ferhat Göçer ben ve hayallerim; Leyla parçası ve Vizontele görüntüleri eşliğinde seyirci oynamaya başlayacakken bitti. Alkışlarla sahneye geri çağırdığımız Ferhat Bey geri dönüp; gelin olan kızların ellerine kına yakılırken söylenen parçayı söyledi.

Konser bitip de büyüyü geriye bırakmaya başladığımızda, Ferhat Göçer'in sahne performansının gerçekten çok iyi olduğu konuşuluyordu. Benimse ağlamaktan makyajım akmış, ağzım kulaklarımda, ellerimin içi sızlamış, aklımsa çok başka yerlerdeydi. Yağmura aldırmaksızın vasıtama doğru yürürken bir şeyin üzerine basıp düştüm. Bu bilardo topu şeklinde bir ufak anahtarlıktı. Üzerimdeki elbise ıslansa da, aldığım keyif ve öğrendiğim her şey buna değerdi. Yukarıda anlatmaya çalıştıklarım ve hissettiklerim, gördüklerim bana aittir. Tek bir kusur da yok muydu derseniz; sahneye çok yakındım ve sahne tozu dedikleri şey buram buram yüreğime, benliğime ve üzerime bulaştı…

Serap Ezgi

Yazanın notu: Kabul ediyorum şarkılar beni çok hırpalıyor…
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Hatice Bediroğlu

 Kahveci : Hatice Bediroğlu


  GÖNLÜMÜN GÜNLÜĞÜ 1

................... günü akşamüstünden beri yazışamıyoruz. Birbirimize yazma güzelliğimizi elimizden aldılar. Sana yazamayınca, senin bana yazdıklarını okuyamayınca kanatlarım kırıldı, uçamıyorum artık. Gülümseyemiyorum da...

Evet telefonda sesini duymak, gülüşünün sesine yüklediği anlamı hissetmek çok keyif verici bir duygu. Ama yazışmanın, duyguları kelimelere dökmenin tadı da farklı bir doyum kaynağı. Hem yazışmak, hem de ara sıra sesimizi duymak çok daha yoğun bir güzellik.

Meğer tanışmamızdan bu yana geçen süre içinde benim 24 saatlik yaşamım olmuşsun. Sana yazmak ve senden gelecek yazıları beklemek… "Tamam yazıp gönderdim seni öpüyorum" anlamını taşıyan telefonun sinyalini beklemek ne kadar heyecan verici imiş. Günde birkaç kez konuşuyoruz şimdi telefonda. Söylemek istediklerimizi söylemeye para yetmiyor ki! ...Gözü kör olsun paranın...İyi ki!... İkimizde yazmayı seviyoruz. Yoksa sermayeyi nereye yükleyecektik bilemiyorum.

Öyle çok özlüyorum ki, seni. Öyle çok özlüyorum ki!... Yaşam kaynağım olup çıkıverdin. Nasıl bu kadar hızla ilerledik. Ufacık bir mesajdı sana yazdığım, ufacık bir cevaptı bana yazdığın. Sonra sayfalar dolusu yazdık birbirimize. Hiç bitmeyen kelimelerimiz vardı. Bir aylık hatta 28 günlük yazışmalarla iki tane telli dosya tepeleme doldu. Defalarca okuyorum hepsini. Okşuyorum sayfaları tek tek...Onlar benim havam, suyum, ekmeğim... Günümün neşesi, güzellikleri… Onlar benim sevgim... senin sevgin... birbirimizle geçirdiğimiz zamanlar... O kadar değerliler ki! Değerini ölçebilecek bir hesap, yüzde, ayar ortalarda görünmüyor.

Sana ulaşabilecek, dokunabilecek kadar yakın olmanı isterdim. Ama gönül bu işte, siparişe göre sevemiyor, gitti uzaklara konuverdi. Aklımda doğru kaldıysa " Aşkın sigortası uzaklıktır " demiş Enis Batur. Bizde bu sigortaya fazlasıyla sahibiz. Birlikte geçireceğimiz zamanlar o kadar az ki! ...

10 yıllık kalkınma planları mucidi sensin. Nasıl bir gelecek planladın bilmiyorum. Bu alan sana ait. Seni seviyorum biliyor musun?...Biliyorsun... biliyorsun ama yine de söylüyorum işte. Sesindeki , gülüşündeki kıvraklığa bayılıyorum.Hızlı hızlı bir şeyler anlatan sesinin coşkusu kanımı kaynatıyor. Kafaca çok seviştik ama kollarımın seni sardığı andaki duyguları tatmak, bedeninin sıcaklığını hissetmek...gözlerinde " beni " görmek istiyorum.Bencillik ama aslında bütün hayatını istiyorum. Uzun bir beraberlik olmalı. Nasıl olacak bilmiyorum ama olmalı... olmalı işte...

Birbirimize iyi geceler diledik biraz önce. Sen çoktan uyumuşsundur şimdi biliyorum. Uykucusun işte uykucu. Keşke bende uyuyabilseydim öyle çabucak...yastığı görür görmez gözlerime sonsuz uykular doluşsaydı. Herhalde ölürken de gözlerim açık ölürüm ben.

Şimdilik yazacaklarım bu kadar. Zaman akıp gitti seninle. Gece merdiveni dayadı sabaha. Seni koynuma saklayıp yatacağım ve güne beraber açacağız gözlerimizi...

Hadi şimdi gözlerini açmadan yakala öpücüklerimi.

Hatice Bediroğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
              3 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Özhan Bilgin

 Kahveci : Özhan Bilgin


   seni yazmak..

seni yazmak nasıl bir şey ?..
sana yazmayı biliyorum ama , seni yazmak..
seni yazmak nasıl bir şey ?..

seni yazmaya nasıl bilenir insan ?..
nasıl bilenmişim ki beklerken,
nasıl yaşamışım , fark eder mi ?..
beni göreceksin ya da bilmeyeceksin hiç..

seni yazsam değişir mi düzen yeniden ?..
göğe inanıp , geceye tapmışım..
bilinir mi ?..

sokaklara düşmüş seslerim..
seni yazmak nasıl bir şey ?..
seslensem,
yazılır mı yollara , yollarına ?..
küfretsem eski'ye,
şimdi'ye.. olur mu?..

sana yazmayı biliyorum, ancak
seni yazmak nasıl olur ?..
korkarım ben , senden değil..
yazmaktan seni ..

seni yazmak nedir , ne vakittir ?..
sihir midir,
gerçek midir ?..
dokunmak mıdır, bir satır ellerinden
bir satır gözlerine ?..
gülümser mi o gözler,
ne der ?.. bilemem..

seni yazmak , geceye dökmek midir
suretini ?..
ay , ışığını üfler mi yüzüne , yazınca
seni ?..
nefesin üflenir mi dilime ?..
sana yazmayı bilirim böyle de ,
ama seni yazmak ?..

seni yazmak kaç hece sürer ?..
yeter mi bunca aymaz , bunca beis
sözler ?..
ama, yakıcı o büyü anında ,
gözlerin sessizliğimde ,
biter mi sen
ve
seni yazmak ?..

hiçbir şey benim için değişmese..
hiçbir şey için silinmesen..
uzasan,
büyüsen,
zaman ağırlaşsa..
sesim duyulsa ve yazabilsem seni..
az mıdır ?..

seni yazmak nasıl bir şey ?..
suya mı,
toprağa mı , göğe mi ?..
nereye,
nasıl,
yazmak seni ?..

Özhan Bilgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
13 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


TÜRKÜ BABA… NEŞET ERTAŞ…

Neşet ErtaşTürk müziği tarihten bugüne kadar pek çok büyük isim yetiştirmiştir. Bu dev isimlerin başında gelenlerden birisi de halk müziğimizin yaşayan efsanelerinden olan Neşet Ertaş’tır.

Özellikle günümüz halk müziğini Neşet Ertaş’tan ayrı düşünemezsiniz. Çünkü O, halk türkülerinin babasıdır.Türkü Baba’dır O… Türküler onunla çağlamış ve yüreklere ulaşmıştır. Bilindiği gibi babası da çok meşhur bir halk sanatçısı olan Muharrem Ertaş’tı. O, Orta Anadolu Abdal müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından birisidir. 1943 yılında Çiçekdağı'na bağlı eski adıyla Abdallar yeni adıyla Gırtıllar köyünde dünyaya gelen Neşet Ertaş, ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ sesinden ve yorum gücünden hiçbir şey kaybetmiş değildir. Beste ve güfteleri dilden dile dolaşmaktadır. Aşağıdaki türkü sözleri hangimizin gönül telini titretmez ki?...

“Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor,
Hiçbir tabip şu yarama merhem olmuyor.
Boynu bükük bir Garibim yüzüm gülmüyor,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?”


Yedi kardeşi olan Neşet Ertaş, ailenin ikinci çocuğudur ve kardeşlerinden müzikle ilgilenen yoktur. Beş-altı yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş, babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu. Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan sağlayan Ertaş'lar birlikte sekiz yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler. Neşet Ertaş bu işlerle uğraşmaktan okula da hiç gidememiştir. Neşet Usta, kendisi gibi bir bağlama ve bozlak ustası olan babası için şöyle diyor:

“Babam sazıynan sesiynen tanınmış engin gönül , hoşgörüsüynen sevilen bir sanatçıydı. Geçinmemizi sazıyla temin ederdi. Anamı Keskin'den almış, kendisi Kırşehirli olmasına rağmen uzun yıllar Keskin'de kalmış, Hacı Taşan’ı yetiştirmiş. Kırıkkale ve Yozgat'ın köylerini, İç Anadolu'nun birçok köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler avazlar bırakmış. 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı. Gittiği yerlere beni de götürürdü. Birlikte sekiz yıl Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin ve Yerköy'ü köyleriyle beraber gezip düğünlerde çalardık. Geçimimiz de verilen bahşişlerden olurdu.”

Kırşehir bozkırlarında açan bir çiçektir Neşet Ertaş….O bir gönül adamıdır. Orta Anadolu türkülerine ve bozlaklarına gerek sazı, gerekse sesi ile getirdiği yorum ve icra biçimleri sonucunda ün yapmış, mahallî sanatçılarımızdandır.

Orta Anadolu bozkır türkülerinin, bozlaklarının ve yöresel Türkmen müziğinin günümüzdeki son büyük temsilcisidir Neşet Ertaş…..Yorumda kendisine özgü tavrı ve üslûbu vardır. Bir saz ve söz sultanıdır O….
Yaklaşık yarım asra varan bir süreden beri hakiki mânâda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu harikulâde ses, Anadolu’nun bağrından yankılanan ezilmişliğin ve horlanmışlığın haykırışıydı.

O, bağlamayı adeta konuşturmuştur. Bu mânâda O, tabir caizse bir ses mühendisidir. Olağanüstü bir gırtlak zenginliği vardır. Sesini kullanmada büyük bir beceri sahibidir. Aşıklık geleneğine katkıları büyüktür. Yerel kültürü şehre taşıması, onun bir antropolog gibi kültürü yaşayıp yaşatması bariz hususiyetleri arasında gösterilebilir. Bu özellikleriyle o çağımızın Karacaoğlan’ıdır. Kendine ait güftelerinde de “Garip” mahlâsını kullanıyordu. Aşağıdaki türkü sözleri onun aynı zamanda iyi bir şâir, söz üstadı olduğunu gösteriyor:

“Gönül dağı yağmur yağmur, boran olunca
Akar can özümden sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar yâr oy yâr oy dil gizli gizli”


Neşet Ertaş, yaşadığı hayat itibariyle mâziye bağlı ve geleneğe hâkimdir.
Fakat beste yaparken günümüzün gidişatını ve ihtiyaçlarını da dikkate almıştır.Müthiş bir müzik kabiliyeti vardır. Sanki “türkü işte böyle söylenir “ demek için bu dünyaya teşrif etmiştir. Müziğimizin bugünüyle alâkalı görüşü sorulduğunda şu cevabı vermiştir: "Halk müziği ölümsüzdür.
Yeter ki yürekten okuyan, yürekten çalan olsun. Şu anda çalan olsun okuyan olsun verimlilik göremiyorum."

Bugün her alanda olduğu gibi müzikte de büyük bir yozlaşma ve dejenerasyon sancısı yaşıyoruz. Modern müzik kisvesiyle ne idüğü belirsiz hilkat garibesi babından eserler çalınıp söyleniyor. Bunlar geleneksel müziğimizi baltalıyor. Yeni nesiller o muhteşem türkülerden yoksun büyüyor.
Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Bayram Aracı, Muharrem Ertaş, Neriman Tüfekçi ve Muzaffer Sarısözen gibi halk müziğinin gerçek devleri mâzinin karanlığına gömülüyor. Bu değerleri yaşatmazsak yozlaşma ve kültürel depremler şiddetlenerek devam edecektir. Bu da millî hususiyetlerimizi alıp götürecektir. Bizi bize bağlayan çimento kabilinden ortak değerlerimiz yok oldukça millet olarak yaşayabilme imkânlarımız azalacak ve parçalanma riski ve endişesi içimizi kemirecektir.

Türkü Baba(N.E.) hâlâ misyonunu sürdürüyor. İlerleyen yaşına rağmen mahallî kültür ile şehir kültürü arasında köprü olmaya devam ediyor.
Böyle büyük ustaların varlığı birliğimizin garantisidir. Ömürleri uzun olsun.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Selma Demirkol

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 3.973 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Belki kimse-SİZ

Siz
Uyuyan bir şehirde kendi gözlerinizi sevdiniz mi hiç?
Peki ya şehri,
Sizi umursamadan arkasını dönüp uyuyan bir şehri?
Saçlarınız tel tel öldü mü sevilmediğiniz de?

Siz
Dükkan dışındaki karton kutuya umarsızca konmuş
Yırtık, yorgun, eski bir kitap oldunuz mu hiç?
Peki ya satırlar
Mısralara dönüşsün ya da düz
Kimsenin anlamadığı yazıları silik ?
Diliniz kaleminizle kurtuldu mu?

Siz
Ayna tuttunuz mu hiç kendinize?
Gün ışığının ardınızda merakla durduğu
Peki ya gece,
Bağırmak isteyip de camları açıp
Unutulmuş bir ney sesinde durduğunuz;
Susmuştunuz
Duyan oldu mu?

Derya Berrak

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

...Kapının önünde bir karartı var ama seçemiyorum. Buruşturup atılmış bir gazete parçasını bir kediye benzetiyorum diye düşünmüştüm. Yaklaşınca aslında onun turuncunun en güzel renklerini barındıran, araya serpiştirilmiş siyah küme küme tüyleriyle daha doğrusu bütün kedilerin bütün desen ve renkleri, sarı,turuncu, beyaz, gri, siyah... Kedi sever misiniz? http://www.kedigen.com/konu/19/3602

...Hangi hayvan türünün daha fazla tepki verdiği bilimsel olarak izah edilememiştir. Balık ve sürüngenlerin daha duyarlı olduğuna dair ip uçları vardır ancak en fazla köpeklerin verdiği tepkilerden söz edilmektedir. Bununda muhtemel nedeni bu hayvanların yakın çevremizde olmalarıdır. Yine de bazı araştırmacılar, köpeği en duyarlı hayvanlar arasında saymaktadırlar... Peki ya köpekleri sever misiniz? http://www.havhav.com/konu/13

Bu Sitede her türlü çıldırtan ve zıplatan materyal bulabilirsiniz. Bu dökümanları ister sevdiklerinize gönderir ve onlarla paylaşırsınız, isterseniz turşusunu kurarsınız ! Siteye her gün, her saat, her dakika yep yeni içerikler eklenmektedir. Günde en az 2 kez ziyaret ediniz. Hatta alın yatağı yorganı, bir köşeye kıvrılın. Mizah, hem de köküne kadar http://www.mizahturk.com

Siz depresyon nedir bilir misiniz? http://www.psikiyatrist.net/depresyon.htm kısa yolunda depresyon ve diğer psikolojik sıkıntıları, nedenlerini ve tanımları doğru yapabilmeniz için ipuçlarını bulacaksınız.

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Spy Sweeper 4.5.5 [8.1 MB] Windows 14 günlük Deneme (29.95$)
http://www.webroot.com/shoppingcart/tryme.php?bjpc=64011&vcode=DT02
İnternete bağlanan her bilgisayarın mutlaka edinmesi gereken bir program. Eğer bilgisayarınızda durduk yerde pop-up reklamlar çıkıyor, tarayıcınız kendiliğinden birtakım sitelere bağlanıyorsa hiç vakit geçirmeden bu programadan edinin derim. Spyware, Malware denilen reklam programlarını temizleyebilen ve koruyucu kalkanıyla bir daha etkilenmemenizi sağlayan yetenekli bir program. Ben dikkatliyim demeyin, 14 günlük denemeyi yükleyip kullanın. Bakın görün neler çıkacak bilgisayarınızda. Benden söylemesi.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20051124.asp
ISSN: 1303-8923
24 Kasım 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com