Gelin bu projeye destek olun



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 926

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Şubat 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Vakit doldu!...


Merhabalar,

Şu bizim matbaanın çalışma saatlerini bir düzene sokmanın zamanı geldi de geçiyor. Gene saat 3:00 oldu ve benim vakit doldu. Esnemekten gözlerim yaşarmakta. Hal böyle iken yazı yazmak, ona buna dokundurmak tehlikeli. Ben sizlere gene harika bir melodi dinleteyim, diğerlerini rahat bırakayım, ne dersiniz? Mikis Theodorakis'ten To Treno Fevgui Stis Okto (The Train Leaves At Eight). Güzel bir gün dileğiyle hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 KahveRengi : Alaattin Bender


"DİKİZ AYNASI RESİMLERİ" MUHSİN KUT

Muhsin KUT Affan Dede'ye para saysam da satsa bana çocukluğumu! Sanırım orta okul yıllarıydı. Hemen her yıl olduğu gibi okullar tatil olmuş, ben de "Radyocu Bülent" dayımın elektronik atölyesinde çalışmaya başlamıştım. Zaman zaman arızalanan oto radyo- teyplerini yerlerinden sökmek benim işimdi. O zamanlar Aydınlıkevler-Ulus hattında çarpık bacaklı "Skoda" dolmuşlar çalışırdı. Bunlardan sadece bir ikisi kelimenin tam manasıyla çok "afilli" olurdu. Birgün böyle bir dolmuştan sakallı bir şoför inmiş; o dönem moda olan arızalı kartuş teybini sökmek de bana düşmüştü. Renk renk boncuklarla bezeli sallanan püsküller, üçgen formunda ay yıldızlı bayrak ve flamalar, artist resimleri, pusula, frene basıldığında gözleri kıpkırmızı ışıldayan kurukafa, sıcak yaz günlerinde sözüm ona klima serinliği yaratan mini vantilatör ve "Hatasız kul olmaz; hatamla sev beni" diye mırıldanan 4 kanallı kartuş teyp ile kaportaya kazınmış "Ankara rüzgarı" neviinden usturuklu laflar hala belleğimde saklıdır. Tıpkı "Hızlı Hakkının Dünyası" resminde sanatçı Muhsin Kut'un tasvir ettiği gibi. Bu resimde sanatçı, doğup büyüdüğü semt olan Bakırköy ile Aksaray arasında çalışan minibüs şoförü Hakkı'nın gözüyle bakar dünyaya. Dış dünyaya değil de onun iç dünyasına baktığından olacak, dolmuşun ön camı açık bir leke ile boyanmış, Hakkı'nın iç dünyası ironi ile betimlenmiştir. Usta grafik sanatçımız Mengü Ertel bu resmi ne kadar çabaladıysa da Muhsin Kut'un kolleksiyonundan çıkarmayı başaramamıştır. Gerçekte Muhsin Kut, sanatçı kimliğinin yanısıra resim de satın alarak aynı zamanda kolleksiyoner kimliğine bürünmüştür. Bu satırları yazmaya başladığımın ertesi günü Galeri Selvin'de Muhsin Kut'un resim sergisi açılacak. Heyecanım şimdiden dorukta.

Muhsin KUT

İlk, Eczacıbaşı Sanal Müze'sinde, hem de retrospektif nitelikteki sanal sergide izlemiştim Muhsin Kut'un resimlerini. Sanatçı "Gidiyorum Gündüz Gece" türküsünü tutturmuş modern Evliya Çelebi gibi yollara vurmuştur kendisini. Gezgin ressamların çağdaş temsilcilerinden olan Muhsin Kut "Eyüp tutkunu" Naile Akıncı gibi renk penceresini hep dışarıya açık tutmuştur. Değil midir ki, kah Haliç'te, kah Bakırköy'de, kah Samatya ve Kuzguncuk'ta dalgalanır resimleri. Boğaz'a çinekop akını olduğunda da Topkapı sarayı açıklarındaki balıkçıları resimlemiştir. "Bit Pazarı" ve "Kapalıçarşı" da onun resimlerinden almıştır nasiplerini. Bakırköy'deki, Mudanya'daki evlerin kapılarını aşındırmıştır. Ama Kuzguncuk'taki kahverengi kapının sarı duvarına düşen ağaç gölgesinin betimlendiği resim benim için çok başkadır. Muhsin KUTSağ omuzu üzerinde duvara yaslanmış eli cebinde uzun çeneli bar fedaisi, kahve penceresinden dikizlenen nargileler, "3" numaralı vezne içerisinde sanki vesikalık pozu veren badem bıyıklı veznedar, Ürgüp'te yol kenarında tabla üzerine sıralanmış rengarenk, desen desen kukelatalı kuklalar onun duyarlılığının, zeka ve mizah karışımı dünyaya bakış açısının yansımalarıdır. O, dünyaya farklı bir kadrajdan cesurca bakmayı bilmiştir hep. "Haliç" resminde koyu yeşil bir leke içerisinde siyaha yaklaşan çizgilerle tasvir edilen yıkık dökük ahşap evler arasında resmin onda biri kadar bir boşluktan adeta dikizlenen, sarı lekeler içerisinde eriyen Haliç manzarası: tekneler ve karşıda bir cami silueti. Bir sergisine "Dikiz aynası resimleri" ismini verecek ve otomobilin iç dikiz aynasından yansıyan görüntüleri resimleyebilecek kadar da izlenimcilik sınırlarını aşmış gezgin bir röntgencidir adeta. Gezgin sanatçımız eşi ile birlikte, sular altında kalmadan önce Hasankeyf'i görmek ister. Menzile yaklaştığı sırada sol yanından Dicle nehri akarken arkadan otomobilin dikiz aynasından yansıyan batan güneşin ve mor dağların görüntüsü çok dikkatini çeker. İşte o an bir serginin teması belirlenmiş ve seyahat süresince dikiz aynasına yansıyan görüntüler resimlenmiştir.

Muhsin KUTAçılış günü gelip çattığında Galeri'ye girip sanatçıyla selamlaştıktan sonra resimleri bir solukta izledim ve bu ayki bültende kendisini tanıtmak istediğimi belirttim. Orhan Peker başta olmak üzere bültende yayınlanan yazılarımdan örnekler gösterdiğimde Muhsin Bey Orhan Peker'le olan karşılaşmalarını anlatır: İlk karşılaşmada yaptığı bir tomar resim çalışmasını koltuğunun altında Orhan Peker'e taşımış, ancak rakısını yudumlayan Peker, bıyık altından gülümsedikten sonra bir küfür savurarak genç Muhsin'i kovalamıştır. Ancak, ne tesadüftür ki, daha sonra Peker'e verilen bir ödülün seramik plaketini hazırlamak Akademi'nin seramik bölümünden mezun olan Muhsin Kut'a nasip olacaktır.

1938 doğumlu sanatçı lise yıllarında resme ilgi duyar. Gerçekteki hayali mimar olmaktır. ODTÜ'nün sınavını kazanır, ancak o dönemde Beyrut'ta soruların çalınmasını müteakip yapılan mülakatta ingilizce sorulan sorulara cevap veremediğinden sınavı kaybeder. Buna karşın, fabrikalar, evler, tekneler hep inşacı bir tavırla perspektif kurallarına dikkat edilerek ve çizginin omuzlarında taşınarak resimlenir. Muhsin KUTTıpkı mimarlık eğitimi almış ressam Cihat Burak gibi. O yıllarda "Dolmuş" ve "Tef" gibi karikatür dergilerinde çalışır. Mahalleden komşusu heykeltraş-ressam Kemal Künmat'tan resim konusunda destek görür; "nasıl farklı olacağım" sorusuna "tüm ressamları unutup eve kapanıp kendi resmini yapmaya başladığında" cevabını alır. Aldığı bu nasihatın hakkını veren bir sanatçıdır O. Akademi'de seramik eğitimi aldığı sıralarda Sabri Berkel'den resim dersleri de alır ve Berkel desenin önemine işaret ederek ilk Pazartesi için ödev verir. Takip eden günlerde, arkadaşlarına göre yaşı hayli ilerlemiş Muhsin'i hep kütüphanede kitapları karıştırırken görür ve her defasında gidip dışarıda desen çalışmasını salık verir. Muhsin durumu anlamış, Sabri Hoca'nın kendisinden desen ödevinin hesabını soracağını kestirip çokça desen hazırlayarak Pazartesi erkenden soluğu sınıfta alır. Fakat, yaptığı desenleri saklamaya özen gösterir. Hoca sınıfa girer girmez, kendinden emin bir şekilde ilk Muhsin'i kaldırır, sözüm ona ödevini yapmadığı için hesap soracaktır. Ancak, Muhsin sakladığı bir tomar deseni çıkararak tahtada hocanın etrafına teker teker serer ve bir Kızılderili edasıyla Sabri Berkel'in etrafında dönmeye başlar. Üsküp'lü Hoca desenlerin sayısı ve niteliği karşısında şaşkına döner. Ve kendine özgü şivesi ile o gün oracıkta Muhsin'i mezun eder. Muhsin Kut ilk sergisini 1959 yılında Taksim Meydanı'nda açar. Sanatçıya soruyorum: "Resimlerinizde çevrenize çok farklı bir kadrajdan bakıyorsunuz, bunu neye borçlusunuz". Aldığım cevap: "Sinemaya olan ilgime borçluyum. Hemen her filmi izler, kameranın bakış açısını yakalamaya çalışırım" olur. Öte yandan tüm resimlerinde dikkatimi çeken bir başka nokta tuval yüzeyine çizgisel tekstür etkisi veren kendine has tekniği ile renklere olan ilgisidir. İnce uzun dikdörtgen tuvalde resimlenen mekanın "Balıkpazarı" olduğunu ancak fiyat listesini incelerken anlıyorsunuz. Oysa hemen her İstanbul'a gidişimde uğradığım Balıkpazarı'nı neden tanımakta bu kadar zorlanmıştım?. Cevap: yine kadraj!. Sanatçı altından geçerken sokak boyunca gökyüzünü göstermeyen çadır örtülere bu kez çok daha yüksekten dikey binaların arasından bakmış, rengarenk yatay örtüleri resimleyerek bir kez daha şaşırtmıştır bizleri.

Muhsin KUTGezgin ruhunu sadece yurt içi ile sınırlamaz Sanatçı. Başta çalışmak için gittiği Avustralya olmak üzere, İngiltere, Fransa, Çekoslavakya (Prag), Amsterdam, İskoçya ve Venedik'i de gezer ve birer seyahat güncesi gibi resimler. İlk 1969 yılında çalışmak için gittiği Avustralya'da on yıl süreyle fabrikalarda işçi olarak çalışır. Bu da "Bir Fabrikanın Anatomisi" resminin konusunu açıklamaya yeter sanırım. İşçilik yaptığı o yıllarda hergün yaklaşık dört saatini düzenli olarak resim yapmak için ayırır. Sergiler açar. Macar asıllı bir mimar Muhsin Kut'un resimlerinin müptelası olmuştur. Fransa gezisi sırasında yaptığı peyzaj resmini çok beğenir ve fiyatını sorar. Muhsin Bey o resmin satılık olmadığını söyler. Macar oracıkta çek defterini çıkarır, çeki yazar ve ressamımıza uzatır. O günlerde haftalık 200 $ alan Muhsin Bey çeki alır ve yırtar. Dayanamayarak soruyorum: "Ne kadar teklif etmişti?". "5000 $" diyor. Macar ressamımıza "Sen delisin" der, ressamımız da ona "Sen delisin" der. Sonrasında Macar mimar Fransa'ya gider, aynı yerin fotoğrafını çeker, getirir ve Muhsin Kut'tan resmini yapmasını ister. Ressamımız kabul etmeyerek, "Bizzat benim gidip tekrar görmem ve ancak o zaman resmini yapmam gerekir" der. Bu arada, ressam Habip Aydoğdu da katılır söyleşimize. Benim de en beğendiğim resimlerden biri olan "Balıkpazarı" resmini işaret eder. Sonrasında, 1915'lerde Avustralya'ya çalışmak için gelen ve 1 Ocak 1915 (ulusal piknik günü) tarihinde Avustralya devletine savaş açan ve "Broken Hill Savaşçıları" diye ünlenen "Molla Abdullah" ile "Gül Mehmet"in traji-komik hikayesini anlatır bizlere.

Muhsin KUTSergi kapanışına dek kaldığım üç saat içerisinde rengarenk özgün resimleri izlemenin yanısıra Muhsin Kut'un renkli kişiliği ve sıcak sohbetini tatmaktan büyük keyif aldım. Unutmadan, sizleri, 13 Şubat akşamı Türk İngiliz Kültür Derneği'nde açılan ve 26 Şubat'a kadar açık kalacak resim sergime beklerim. Orada hayata dair, sanata dair "Başka, Bambaşka" resimlerimle tanışma fırsatı da bulursunuz. Muhsin Kut Usta'ya saygılarımla...

Kaynakça: Eczacıbaşı Sanal Galerisi.

Alaattin Bender
www.alaattinbender.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Şiirlerimizi Sular mısın Seninle?

Hayat Geri Dönüştür!

Duygularımın artçıları seni zikrederken beni de tetikledi her gece..

İşte sana gerçek!

Hayat kaderin karşısına dikilip verdiklerini geri almakmış..

Ben seninim! !

Gelip alsana beni...

Biliyorum!

Senin bana kavuşmak için çırpınamayacağın köhnemiş krallığında deli danalar gibi dönüp durduğun yavan gerçeklerin var..

Oysa hiç biri benim umurumda değil!

Ben senden öte adımlamadım ki
Ruhumu saran bizlikten hiç çıkamadım ki

Söyler misin?
Çıkalım mı bizsizliğin kuyusundan?
Yoksa kuyu ben miyim?

Seni hiç özlemeyeceğim her yere seni sana bırakarak kendimi alıp gitsem diyorum kendimce..

Gerçek sevmek!

Büyük bir cesaretle yarınların arkasına doğru koşanların olurmuş

..................Ve

Hiç sönmeyen bir ateşi geride bırakmak
Seven ruhlar böyle can bulurmuş gittikleri her alemde..

Soruyorum sana
Bize var mısın?

Ne dersin
Alnımızın yazısını kaşıyalım mı birlikte?

Sevdamızı demleyelim mi sen çaydanlık ben demlikte?

Ruhum öyle ısındı ki sana
Ölümde haber yollamaz oldu bana

Sana gelmek istediğim yerlerde yoksun
Hiç olmadın..

Bu yüzden karar verdim
Aşkımız için; Bizi özgür bırakacağım

İçimde bir nihavent çalıyor..

Ömrümün baharları nereye gittiniz bensiz?
Kışlar bana niçin ağlıyor?

Ruhunla oynaşmayı öyle sevdim ki senin

Son kez uzat ne olur
Benim olan dudaklarını
Öpeyim
Seveyim
Bütün acılarını

Sonra
Senin vazgeçemeyeceğin hayatının kıyılarından uzaklaşacağım

Sen benim
Kalp tacım
Kralım
Adamımsın.

Sevdiğim
Göz bebeğim..

Asla dönmeyeceğim bu hayata zar atacağım benimle.

Şiirlerimizi sular mısın seninle?

Zaman mı? Zaman On Altı Şubat İki Bin Altı Yılı

Arkamızda Kalan mı? Yaşanmamışlığın Acı Sonu

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

  Kahveci : Gökçen Akarsu


MADAM EMMA

Madam Emma çok korkmuştu. Şömine deli gibi yanıyordu. Adam, çizdiği atı gösteriyordu, kadın çok etkilendi, fakat adama belli etmedi. Aniden kapı çaldı, adam kapıya koştu. Karşısında Mösyö Vasse duruyordu. Mösyö Benveniste'yi görünce hemen konuşmaya başladı.

Mösyö Vasse: "Size şampanya getirdim; istemiştiniz ya!"
Mösyö Benveniste: "Ha! Evet, tamam! Tamam! Evet, istemiştim, günlerdir onu bekliyordum."

Mösyö Vasse, adamın eline şampanya kasasını verdi ve kahverengi atına binip hızla taşlı sokağın karanlığına karıştı.

Madam Emma çok üşüyordu. Şömine deli gibi yanıyordu, fakat Madam titriyordu; sararmıştı ince yüzü ve şömineye iyice yaklaştı. Oradaki mindere çöküverdi. Alevi gördükçe içi daha da titriyordu. Madam Emma'ya doktor kanser olduğunu söylemişti, fakat o bunu kimsenin bilmesini istemiyordu. Mavi eteğinden dantelle işlenmiş mendilini çıkardı. Şiddetli öksürükler bitmek bilmiyordu; öksürükleri duyulmasın diye mendili pembe dudağına yapıştırdı. Öksürdükçe öksürüyordu. Beyaz mendili kırmızıya boyanmıştı, hemen mendilini cebine koydu. Mösyö Benveniste ise bu öksürüklerin sadece geçici ağır bir gripten kaynaklandığını sanıyordu.

Madam, Mösyö'nün adımlarını işitti.

Mösyö Benveniste: "Al, biraz şampanya iç, bu seni rahatlatır. Biraz dinlen lütfen!"

Madam çok sıkıntılıydı; hiç düşünmeden ince uzun elleriyle adamın elindeki kadehi aldı ve şampanyayı bir yudumda, acıyla içti.
Madam zor günler yaşıyordu, artık hiçbir şey düşünemez olmuştu. Kan aklını da buruşturuyordu. Sanki beyni sulanıyordu. Sık sık başı dönüyor, elleri titriyordu. O nazik elleri keman çalmaya da güç yetiremiyordu; en büyük zevki keman çalmaktı, fakat onu da yitirmişti.
Hayattan bir beklentisi de kalmamıştı. Canı hiçbir şey istemiyordu.

Eski bir evi vardı, fazla eşyası da yoktu. Evine gelmişti; ikinci kata çıktı, koridorun en sonunda, sağ taraftaki odaya girdi. Bu odada başka bir huzur bulurdu, saatlerce orada kalırdı. Yıpranmış bir gramafonu vardı. Ona Mozart'ın "PIANO SONATAS, ALLA TURCA" plağını koyar ve dinlerdi. Onu dinlerken kendini bir rüyanın içinde bulurdu. Hep kendini uçsuz bucaksız bir yerde, beyaz bir İngiliz atına binmiş olarak hayal ederdi. Sarı saçlarının rüzgarla dans ettiğini, ruhunun uçtuğunu, mini beyaz, dantelli eteğinin toprakla şarkı söylediğini, atını dört nala koşturduğunu hayal ederdi, fakat bilmediği tek şey, bunun son hayali olduğuydu.

Başının ağrısı iyice artmıştı. Sandalyesinde oturması bile onu yoruyordu. Yine deli gibi öksürmeye başladı. Öksürdü, öksürdü, öksürdü… Yüzünü masaya dayadı, masa örtüsü, ağzından kan geliyordu. Açık yeşil masa örtüsü kana bulanmıştı. Mavi gözleri donuklaştı, korkmuştu, ağlamaya başladı mavi; yüksek sesle ağlıyor, gözyaşları daha da hırçınlaşıyordu.

Saat sabahın üç buçuğuydu. Hiçbir şeye mecali kalmamıştı, bütün vücudu ağrıyordu, belki onlar da ağlıyordu maviyle birlikte.

Madam, sabahın dört kırk beşinde, sonsuza dek uyudu. Mavi de…

Gökçen Akarsu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Mehmet Sağlam

 Kahveci : Mehmet Sağlam


  ÇAĞIN ÖYKÜSÜ

ÜRET
ÖNE SÜR
TANIT
...
GARİPSET
...
YADIRGAT
...
AYIPLAT
AYIPLAT
AYIPLAT
...
YADIRGAT
...
GARİPSET
...
BENİMSET
...
TÜKETTİR
TÜKETTİR
TÜKETTİR
...
BENİMSET
...
VAZGEÇİLMEZLEŞTİR
...
ÜRET
ÜRETTİR
TÜKETTİR
KÖLELEŞTİR
KULLAN

Mehmet Sağlam
mehmetttsaglam@gmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

  Kahveci : Berna Tosun


Gitmedi elin telefona değil mi...

Hatırlıyor musun seninle abuk subuk - en azından bana göre öyleydi- bir şeyden dolayı 7. caddenin ortasında birbirimize surat asıp, iki inatçı olarak iki ayrı yöne gittiğimiz günü ve birbirimizi aramayışımızı.

Sonra seni arayıp bu tatsızlığa son vermek adına, haklı haksız gözetmeden, arkadaşım, canım, kardeşim olduğunu kendi kendime haykırıp, gurur murur düşünmeden, görüşelim, konuşalım dediğimde bana, beni umursamaz bir tavırla "işim var çıkacağım ama istiyorsan eve gel" deyişini. Ve benim bu cevap karşısında paramparça olmama rağmen, sakince o zaman başka zaman görüşürüz deyişimi...
Ertesi gün seni arayıp Cumartesi için sözleşmemizi ve dışarıda saatlerce konuşup sonunda her ikimiz de yumuşak davranmamız gerektiğini anlayıp tatlıya bağladığımızı...

Şimdi bana sen haksızdın, sen kötüydün, sen bencildin, sen yaptın diyebilirsin, muhtemelen de diyorsundur. Çok önemli değil, sana ben öyle değilim şöyleyim de demeyeceğim. İnsan arkadaşına karşı çok haklı olsa kaç yazar ki? Benim arkadaşımsın, canımsın, kardeşimsin, sana ne kadar haklı olduğumu veya senin ne kadar haksız olduğunu veya tam tersini anlatmaya ihtiyacım yok. Senin ihtiyacın olabilir o zaman sadece dinlerim ama ben sadece seni dinlerim sen istediğin için, senin için.

Parça parça oluşumu bilsen neee bilmesen ne, elin gitmemiş bir kere telefona, bu kadar mıydı bizim arkadaşlığımız, dostluğumuz, kardeşliğimiz... Bana, senin de elin gitmedi diyeceksin şimdi eminim. Sen benim seni her ne olursa olsun arayacağımı biliyorsun çünkü, arkadaşıma, canıma, kardeşime, sana ne kadar değer verdiğimi, dayanamayacağımı biliyorsun ve daha çok şaşırıyorsun bu duruma belki ve belki de "hatasını anlayıp gelecektir" diye düşünüyorsundur. Ama bilmiyorsun ki sana her gelişim hatamı anladığımdan değil, seni sevdiğimden. Hatalı ben olsam zaten gelirim, hatalı sen olsan yine gelirim, hata yoksa ortada yine gelirim... Çünkü biz arkadaşız. Ama galiba sen böyle düşünmüyorsun ya da bilmiyorum, tek bildiğim,

Gitmedi elin telefona değil mi....

Küs olduğumuz dönem içinde yaşadığın tatsız tecrübelerde yanında olamayışımın ve mutluluklarını paylaşamamamızın ve bunun bana verdiği acıdan habersizsin, bilemeyeceksin....
Sen üzülme diye ne kadar sustuğumu da bilemeyeceksin....
Senin sevgine saygı duyup ne kadar incindiğimi de bilemeyeceksin...
Sevdiğini üzdüğümü söyledin ama onun üzülmesine sebep olduğum şeyler baştan ayağa ben olmamdı bunu düşün... ya da boşver düşünme bunu da farkedemeyeceksin...
Bazen gülerken bağıra bağıra ağlamak geçiyordu içimden, senin için yaptıklarımı asla bilemeyeceksin...
Eğer senin mutluluğun söz konusuysa kendimden de geçerim, bunu da anlayamayacaksın...
Çok fazla değer veriyorum arkadaşlığa, bunu anlatamıyorum bile ve sen bunu anladığını söylüyordun, hiç sanmıyorum anlayamayacaksın...
Çünkü arkadaşlık budur sözlere dökülmez çoğu zaman, yapılanlar söylenmez çünkü yapılanlar gönüldendir sahte değildir, düşünmez bile insan yaparken, sözlere dökülürse arkadaşlık olmaz, sözlere dökülürse çıkar ilişkisine dönüşür, sözlere dökülürse canım olmazsın...Sözlere dökülmüşse yara almıştır gerçekten...
Ama artık değiştim... Neden değiştiğimi de anlayamayacaksın....
Aramadığım için daha da hırslanmışsındır bana eminim. Bilirsin ben hep kendime dönerim önce, bunun nedenini anladığını söylerdin, bunu da anlayamayacaksın...
Döndüm kendime ve sadece beni arayacak mı acaba dedim kendi kendime haklı haksız gözetmeden bekledim. Haksız olan arar, haklı olan kabul eder zannediyorsun değil mi ve kendini haklı bulduğun için bekliyorsun. İşte bu yüzden kim haklı asla bilemeyeceksin....
Ben kendimi defalarca senin yerine koyup düşündüm günlerce hatta... Ne sonuca vardığımı da bilemeyeceksin...
Sen kendini benim yerime koydun mu hiç? Ben de bunu bilmiyorum ama sanmıyorum be arkadaşım, canım, kardeşim...
Sonuna kadar haklı olmam neyi değiştirir ya da haksız olmam? Bu kadar mıydı bu kadar zor muydu,

Gitmedi elin telefona değil mi....

Çok merak ediyordum gider mi eli telefona diye...
Emindim neredeyse kapıma dayanıp bana bağırıp çağıracağına, kızacağına...
Öyle olup olmamam değil önemli olan ama; ne kadar yanlış davrandığımı söyleyeceğine...
Ve benim de sadece seni dinleyip, haklısın veya haksızsın demeden gülümseyeceğime...
Ben gülümserken senin daha çok sinirleneceğine...
Ve sonra sadece sarılacağımıza....
Bırak kapıma dayanmayı,

Gitmedi elin telefona değil mi....

Ama ben böyle yapardım herhalde ya da yaptım daha önce...
Ondandır bekleyişim arar mı diye...
Ondandır arabayla her geçişimde evinin önünden ışıklarına bakışım...
Ondandır mutlu mu, sorunlarını çözdü mü diye dalıp gidişim...
Ondandır artık hiç arkadaşım yok deyişim...
Ondandır artık arkadaşlık kelimesinin içini boşaltmam...
Ondandır artık kimseye canım demeyeceğim yeminleri edişim...
Ondandır insanlar bana nasılsın diye sorduklarında gülümseyişim...
Ondandır çok ısrar ederlerse açıklama yapmadan sadece iyi değilim deyişim...
Ondandır artık ölsem kaybedecek hiç bir şeyim yok deyişim...
Ondandır tıkanışım zaman zaman hiç bir şey yokken...
Ondandır kendime olan son güven kırıntılarının pis kargalar tarafından yenmiş gibi hissetmem...
Ondadır zaten uzun zamandır güvenemediğim dünya üzerindeki tüm insanlardan uzak duruşum...
Ondandır bırakıp gitmek isteyişlerim...
Ondandır herkesin kötü, bencil bilişi beni ...
Ondandır kendimi beni seven sadece ben olduğum için seven adamın kollarına bırakışım...
Ondandır sadece benim yanımda mutlu olan, beraber barda oturup hiç konuşmadan içebileceğim bir adama bırakışım kendimi...
Ondandır onu sevmenin herşeyin yerini doldurabileceğini düşünmem...
Ondandır bırakmam kendimi bir ton borcun altındayken...
Ondandır kimseye anlatmadığım sırlar beni boğarken gülümsemem...
Ondandır görüntüde müthiş bir ailem varken kimsesiz hissetmem ...
Ondandır çok uzaklara gidip sadece müzik dinleyerek ölmek isteyişim....
Ondandır zaman zaman hiç konuşmayışım...
Ondandır ağladığımda neler olduğunu kimsenin anlamayışı....

Sarıldığım son parçayı kaybediyorum. Hiç bir zaman düşündüğün kadar güçlü olmadım. Mantıklı laflarıma sözlerime bakma sen, ne görüyorsan o kadarım ben. Sarıldığım son parçaydın, bunun için hiç bırakmak istemedim seni. Hep özenli davrandım, becerebildiğim kadarıyla. Kendimi hiç bırakmadım, bırakırsam geri dönüp bakmayacağını bildiğim için belki de. Bir testti belki de ama sen geçemedin demeyeceğim bu testi. Ben zaten sınıfta kalmışım yıllar önce bu sınavda kendimi bırakmayarak çok ama çok özenli davranarak.

Şimdi arkamı dönüp gidiyorum. Hep yaptığım gibi... Hep "insanlar senin izin verdiğin kadar seni üzebilir" demiştim hatırlarsan. Sana çok ama çok izin vermişim anlaşılan. Ama katkısı da oldu bunun bana. Bir daha kimseye izin vermem bu kadar, lay lay lom arkadaşlıklar daha keyifli. Hem böylece zarar da görmeyeceğim hep neşeli hep eğlenceli bir hayatım olacak. Zaten kendi ayaklarım üzerinde durabiliyorum görüntüde bunu bozmayız olur biter...
Ama gerçekten üzgünüm,

Gitmedi elin telefona değil mi....

Berna Tosun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
8 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Zuhal Cekci

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.287 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Maske-liler.

Sarıldı seher
Belime
Yağdı çiğ
Yüreğime
Düştü Maske-n
Fakir Uykudan
Gözlerime....

Özlem Gökdem

Yukarı

 

 Bulmaca - Sudoku


Sudoku #4



  Çözüm: Sudoku #3
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Alaattin Bender - Sergi

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan

Havalar yavaş yavaş ısınmaya, kanı kaynayanların adrenalin miktarı artmaya başladı. Büyüklerimizin söylediği gibi Mart önceden sıcakları gösterip, ince ve dikkatsiz giyinenleri çarpmaya ve hasta etmeye başlayacak. Önleminizi alsanız bile soğuk algınlığı ve kırıklıkla başı belada olanlara http://www.gecmisolsun.net/ kısayolunu tavsiye ediyor, geçmiş olsun diyorum.

Madem açık havada dolaşmak soğuk algınlığı açısından bu kadar riskli, öyleyse biz de biraz kültr yapalım diyenlere öncelikle tiyatroları tavsiye ediyoruz. Sanatçının emeğini, canlı performans kıvamında, hem de hissederek seyredebileceğiniz sayılı yerlerdendir tiyatro. http://www.sehirtiyatrolari.com kısayolundan İstanbul Şehir tiyatrolarının oyun ve sahne bilgilerine ulaşabilirsiniz.

Diyelim ki İstanbul dışındasınız veya farklı tiyatro alternatifleri arıyorsunuz. Öyleyse size Devlet tiyatrolarının hem oyunları takip edebileceğiniz, hem de online bilet alabileceğiniz http://www.devtiyatro.gov.tr web sayfasını tavsiye ediyorum.

Tabi ki bir de tiyatro meraklılarının arşivlerinde bulunması gereken bir web sayfası http://www.tiyatrokeyfi.com Popüler oyun tiradlarını bulacağınız tiradlar kısmını meraklılarına tavsiye ediyorum.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


avast! 4 Antivirus Home Edition [9,84 MB] W9x/2k/XP FREE
http://www.avast.com/eng/download-avast-home.html
Alın size bir tane daha mükemmel bir antivirüs programı. Hem de bedava. Hala bir antivirüs programı edinemediyseniz ya da eski programınızın süresi dolduysa, bunu mutlaka kullanıp deneyin derim. Türkçe olarak yükleyip ömür boyu güncelleyerek kullanabilirsiniz. Benden söylemesi.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060222.asp
ISSN: 1303-8923
22 Şubat 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com