Gelin bu projeye destek olun



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 949

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 27 Mart 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : DÜNYA TİYATRO GÜNÜ KUTLU OLSUN!..


İyi haftalar,

Bugün Dünya Tiyatro günü. Genelde tiyatroların tatil yaptığı Pazartesi gününe rastlayan bu günde açık bulduğunuz her tiyatronun kapısından girmeye çalışın. Biliyorsunuz bugün oyunlar ücretsiz. Ben de her sene yaptığım gibi bugünkü köşemi bu yılki ulusal bildiriyi yazan Sayın Talat Halman'a köşemi bırakıyor ve hepinize bol tiyatrolu günler diliyorum.

...

27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ BİLDİRİSİ

Tiyatro, insan varlığının tümünü yansıtan, yaratan, yaşatan sanattır. Edebiyatta metin ağır basar; resimde fotoğrafta, filmde insanın benzerleri. Müzikte ve operada hoş ezgiler, heykelde soyut ya da reel hacimler, balede uyumlu hareket egemendir. Tiyatro ise insanın ta kendisi – bedeniyle ve ruhuyla, maddi, manevi her yönüyle, aklı ve aşkıyla, dili ve duygularıyla, yüzüyle yaşantılarıyla...

Beşerin hiçbir olgusu ve olayı, dramatik estetiğin dışında kalmaz. Sahne, gerçek varlığımızın bütüncül ve büyülü sanatı... “En sahih ayna”dır o: İnsana ilişkin hiçbir şeye “yabancı” ve “yalancı” değildir. Hem de, bize sıkışıp kalmaz, ötelerimize uzanır. Çünkü düşlerimizin ve düşüncelerimizin de gücüdür, kendi kültürümüzün ve başka kültürlerin özü. “Yerel” ile “evrensel”, belki hiçbir sanat türünde böylesine sarmaş dolaş değildir.

Tiyatro, yaşamın canlı öyküsüdür de, yalın bir öykünmesi olmakla yetinmez. Gerçekliği aktarıp yaşatırken, varlığımızı hayallere ve ütopyaya yöneltir.

Türkiye ve dünya, uzak düşmemeli sahnenin büyüsünden. Ne yazık ki tiyatro, hemen her yerde cılızlaşıyor, gözden ırak kalmaya yüz tutuyor şimdilerde. Sinemanın trükleri yaya bırakıyor onu. TV’deki pembe diziler, sahnenin üstüne kara perdeler indirdi. Bilgisayar bağımlıları, evdeki ekranlarının başından kalkıp tiyatro koltuklarına oturmaya üşeniyor. Trafik, izleyicileri ürküten bir canavar.

Seyirci azaldıkça oyun yazarları daha az üretken oluyor. Oysa onlar da – yönetmen ve oyuncu kadar – dramın ve güldürünün yaratıcısıdır. Belki dünya tiyatrosunun yeni güçlü bir hamle yapmasında yazarlar başı çekecek.

Tiyatro, sahne ve salonlarıyla, metin ve mekânlarıyla, sanatçıları ve teknik elemanlarıyla, izlek ve izleyicileriyle, örgütlenme gerektiren bir kolektif tür. Şiir, beste, resim kadar “yalnız bir yaratı” değil.

Ülkemizde ve başka yerlerde, tiyatronun şimdiki bunalımdan kurtulması, dinamik, azimli, enerjik düzenlemelerle gerçekleşebilir. Dünya çapında bir “sahne seferberliği”, yaşamsal bir zorunluluktur artık. Örneğin, en yaygın tiyatro kültürüne sahip olan Birleşik Amerika’da işsiz ve rolsüz oyuncuların sayısı, alarm verici.

Yeryüzünde dramatik diriliş için tiyatro erlerini harekete geçirmeliyiz. Dünya Tiyatro Günü, hem ulusal silkinişlerin, hem de verimli bir uluslararası işbirliğinin perdesini açabilir. Ülke-içi turlarla, okullarda amatör ve profesyonel prodüksiyonlarla, emeklilere, yoksullara, kırsal nüfuslara hizmetler götürülerek, uluslararası turnelerle, klasiklerin canlandırılmasıyla, oyun yazarlığı için teşvikler konularak, değerli piyeslerin TV’ye taşınmasıyla bir “rönesans” başlatılabilir.

Sanat duyarlığına sahip olanlar, önderlerine sormalı: “Bu yıl tiyatro için ne yaptınız, bundan sonra neler yapacaksınız?” Ve kendilerine de sormalılar: “Biz kendimiz dün ve bugün ne yaptık tiyatro için? Yarın ne yapacağız?”

Başka sanatlar gibi, tiyatro da bir barış havarisi, bir toplum ve eğitim hizmetkârıdır. Ulusal uyum uğruna, dünya barışı için, her yerde tiyatroyu güçlendirmek, hepimizin görevi. Bu uğurda birleşmek, dargınsak barışmak, elbirliğiyle, gönül birliğiyle büyük uğraşılara yönelmek. Tiyatroyu geliştirmek, hiç de zor ve masraflı değildir. Verimli, zevkli, yüceltici bir çabadır. Elimizde kaynaklar ve mekânlar var, kadrolar ve yetenekler var. Bunları seferber edebiliriz etkin ve yetkin çalışmalarla.

Konferanslar, sempozyumlar, mesajlar, bildirgeler çok hoş elbette. Ama, bizleri bekleyen asıl görev, bir “tiyatro devrimi yaratmak”tır.

1962’den beri her yıl, “Dünya Tiyatro Günü” için bir uluslararası şahsiyet, bir bildiri yazıyor. 1978’de Türkiye’nin önerisi kabul edilerek, her ülkede bir kişinin o ülkenin tiyatrosuna ilişkin bir “ulusal bildiri” yazması geleneği başlatıldı. Gönül ister ki, bugün, Türkiye'miz “Dünya Tiyatro Günü’nde and içerek bir “tiyatro devrimi” planı ve stratejisi hazırlamaya koyulsun... ve bu, tasarıda, sonra da uygulamada öyle başarı kazansın ki başka ülkelerce örnek alınsın. Türkiye Cumhuriyeti, böyle bir öncülüğe yeteneklidir, model olmaya lâyıktır.

Dünya Tiyatro Günü’nde Türk tiyatrosuna alkışlar... Şimdi, “Yeni Türk Tiyatrosu”nun yaratılması için candan dilekler...

Talât Halman

...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Alkış Çocuk

Sahneye çıkanlar bilir, eğer olanakları iyi bir salonda sahneye çıkarsanız oyun teksti kötü bile olsa, izleyicinin salondan size hayran çıkma olasılığı hiç de yabana atılacak oranda değildir. Kahve Molası'na yazmayı kendi adıma biraz buna benzetiyorum. Benim için burası, olanakları iyi bir sahne. Üstelik giriş biletsiz olmasına rağmen tıka basa kaliteli seyirci dolu.

Yazımın yayınlandığı gün, kendimi sahne ışıkları karartılmış beşbinbeşyüz kişilik bir salonun sahnesinde hissediyor, karanlıkta kimler oturuyor acaba diye siz seyircilerimi merak ediyorum... Öyle ya kendim okumak için yazmıyorum bütün bunları.

Bilir misiniz, sahne ışıkları ilk üç sıradan sonrasını oyuncuya görünmez yapar. Karanlık noktadır oralar. Asıl seyirci ise o karanlıkta oturanlardır. Oyuncunun görebildiği ilk üç sırada oturanlar ise genellikle protokolden, bildik tanıdık, eş hısım akraba, davetli ve torpilli seyircidir. Oyuncunun seyircisidir. Zaten onlar, öylece sahnede dursanız bile sizi beğenir. Çoğunlukla da salona geç gelerek karanlık noktalardaki asıl seyirciye bir mesaj verir. 'Bak bu sahnedeki kız varya, pek sevişiriz onunla, bana önden yer ayarladı haberin ola'...

Bir de alkışı başlatan seyirci vardır tiyatroda. Kimdir bu seyirci? Çoğu zaman bilinmez, bilinse bile asıl seyirciye bildirilmez... Oyun nerede doruğa çıkar, alkış nerede patlar, perde arası ne zaman verilir o bilir; başlar alkışlamaya, gerisi de karanlık noktalardan kendiliğinden gelir. Düşünüyorumda iyi bir tiyatroda ne varsa hepsi mevcut Kahve Molası'nda. Alkış başlatan bile...

Yazım çıktığında kendimi takip spotu üstümde, stres altında hissederken; yazarken başka türlü hissediyorum kendimi. Bir meydan kahvehanesinde orta oyunu oyuncusu yerine koyuyor yazmaya başlıyorum. Tıpkı tiyatroda doğaçlama çalışması yapar gibi. Kendime bir yer, bir mevsim, bir durum tarif ediyorum ve içimden geleni salıveriyorum ortalığa... Olanı biteni dillendirip, karekter komedisinden çok, durum komedileri yaratarak güldürüp, düşündürüp, eğlendirdikten sonra mevki* de oturan beylere ve kafeste* oturan hanımlara selam verip metni Dükkan'a** yolluyorum. Arada sırada Duygulu Komedya'larda çıkıyor tabi, sahte duygusallığın yaşandığı Yeni Dünya'ya** söyle bir tersten bakınca, arada sırada da Tregedya.

Ne demek istediğimi tam anlayamayanlar için kendime bir yer, bir mevsim, bir durum tarif edip bugünkü yazıma geçeyim en iyisi... Belki bir örnek olur, belki alkış başlatan olur diye.

Önce bir durumu tarif edelim ve ardından bakalım doğaçlama yapan aklım bizi nereye götürecek izleyelim.

Bindokuzyüzseksenli senelerde, sıcak bir Ağustos akşamı, gişede eski devrimciler bilet satarken, çekirdek yiyen seyirciler bol boş koltuklara dağılmışken, lunapark gürültüsü seslere baskın çıkarken, berbat bir kuliste sıranı beklerken, İzmir fuarında bir açık hava tiyatrosunun arkasındaki ağaçta oyunun başlamasını heyecanla bekleyen bir kimsesiz çocuğun varlığını fark ettin. Sonra ne oldu? Hadi anlat bize Ters Köşe...

İlk geceden hepimizin dikkatini çekmişti. Oyunun en can alıcı yerinde, espirinin patladığı yerde seyircinin arasından birileri alkışı başlatıyordu. Kim olduğunu bulamıyor, alkışın nereden geldiğini anlayamıyorduk. Bir kaç gece sonra arkadaşlar sıska bir oğlan çocuğunu kulise getirdiler. Her gece oyunun tam da gerektirdiği yerde, ışığın kör ettiği noktadan, karanlıktan kopup gelen alkış çocuktu bu.

Üvey baba dayağından on yaşında evden kaçmış, iki senedir fuarda yatıp kalkan, kendine göre 'tamam' bir delikanlı bize göre 'alkış çocuk'. O günden sonra tiyatronun arkasındaki ağacın kadrolu seyircisi, bize göre bizden biri olmuştu.

Evden giyilecek, üstünü örtecek ne varsa taşır olmuştuk ona yemeğine kadar hazır ediyor, kuliste yatmasına izin veriyorduk.

Sanki bütün bunlar bizden olmasına yetecekmiş gibi...

Birgün kulisten oyunda giydiğim ince topuklu rugan ayakkabılarımın çalındığını farkettim. Ayağımda ne varsa onu giyip sahneye çıktım. Ben sahneye çıkmasına çıktım da, oyunun sonuna kadar ağaçtan çıt çıkmadı. Her yerde aradık ama bulamadık... Ne Erdinç'i, ne de o Allahın cezası ayakkabıları. Kapıdaki biletçiler(!) bana kızıyorlardı 'Düşme peşine.. Bırak onu... Sokmayız bir daha buralara, gelemez de zaten, onu bir güzel okşadık'.

Ertesi sabah erkenden gittik fuara. Sabahın ilk ışıklarıyla daha bir romantikti fuar, mis gibi sevgili havası vardı Akasya ağaçlarının altında. Birbirimizin kucağına yatacağımıza kıyı köşe demedik banklarda, kafelerde, büfelerde, Akasya ağaçlarının altında seyircimizi aradık iki sevgili... Ama bulamadık. Bir gün, sürekli semaver çayı içmeye gittiğimiz kahveci bize Erdinç'in kahvenin yakınında olduğunu söyledi.

- Onu aradığımızı söylemedin mi?, Çağırtır mısın onu?.
- Sizden utanıyor. 'Ben çalmadım, çocuklarla kavga dövüş ettim, kim çaldıysa bulup getirecektim ama bulamadım, ablamın ayakkabılarını bulmadan çıkamam yanına' dedi bana.
- Biz onu ne kadar aradık biliyor mu ?, nerede o?.

Sonunda Erdinç geldi. Olanı biteni hiç konuşmadık, çay içtik, çift kaşarlı salçalı tost yedik. Günün sonunda kahveci ona karın tokluğuna iş vermiş, gece bir kenarda yatmasına izin çıkmıştı.
Sanki bütün bunlar onun kara bahtını değiştirebilecekmiş gibi...

Aradan aylar geçti, 27 Mart dünya tiyatrolar günü için bir oyun hazırlamıştık. 'Sen Gara Değilsin!'... Çok heyecanlıydık. Erdal mükemmel bir oyun çıkarmıştı, Arif o gün ilk kez sahneye çıkacaktı.

İlk gece heyecanını yenmek için oyun başlamadan, perde arkasından uzun uzun salonu izlememi öğütlemişti bana bir usta. 'Hem ön sıradan sana güç verecek seyircini saptarsın, hem de sahneye çıkmadan seyircine alışırsın' demişti. Perdenin arkasından salonu izliyordum. Yeni yetme bir gıcır delikanlı elinde bir tek gül ile en ön sırada oturuyordu. Bana güç verecek seyircimi bulmuştum. Peki ya Erdinç bizi nasıl bulmuştu? Aydın bana sürpriz mi yapmıştı yoksa?. Ne olursa olsun, çok mutluydum. Alkış çocuk sahnelere dönmüştü... Aradan yaklaşık altı ay kadar geçti. Alsancak'ta bir kafede otururken birden gözüm karşıdaki çöp bidonunu karıştıran çöpçü çocuğa takıldı. Yerimden ok gibi fırlayıp kir pas içindeki çöpçü çocuğa sımsıkı sarıldım...

- Erdinç bu ne halin?

Başını öne eğdi, karakuru bir sesle..

- Bırak beni Mehtap abla.
- Neden?.
- Utanıyorum abla.
- Sen utanıyorsun, ben seni merak ediyorum. Neden bu haldesin?
- Ben sizi bulurum abla... Yine gelirim oyununuza...

Erdinç mi işi bırakmıştı? Yoksa kahveci mi onu sokağa salmıştı bilmiyorum. Ne olursa olsun, çok mutsuzdum... Alkış çocuk sokaklara dönmüştü.

Bundan sonrası yok...
Bundan sonrasında bugün... Belki beni bulmuş izliyordur diye Erdinç için bir itiraf var.

'Seni gördüğüm o son günden sonra o çocuğu içimden atamadım. O günden sonra hiçbirinizin gözünün içine bakamadım... Hiç birinizin saçını okşamadım. Hiç birinize evden ekmek taşımadım. Sizlerin dramına seyirci oldum olmasına da, senin gibi yürekli bir seyirci olamadım. Alkışı başlatmadım... Sen de beni bırak, alkış çocuk.. Sen beni alkışladıkça, keyfine varamıyorum hayatın. Utanıyorum...'

Orta Oyununda;
* Mevki ve kafes; erkek ve kadın seyircilerin ayrı ayrı oturduğu yer.
** Dükkan ve Yeni Dünya; iş hayatını ve ev hayatını temsil eden dekor.

Mehtap Akdeniz
mehtap@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
9 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Ali Bozdemir


SON KOZ

Hayatın dönemeçlere giriyor...
Her yol ayrımında sana 'rahat' vaat eden yeni yaşam tabelaları. Son kez içinde öldürdüklerinle yaşama yeniden giriş denemelerin. Durduğun yerde, geç kalınmış bir ömrün eksik sevince bekliyor seni. Kazanım-yitim etrafında tümlenen hayatın, bir olabilirlik sürecinde kendine yeni bir anlam yüklüyor. Bir adım öten hayat, bir adım öncen -ki- ölüm. Ölümlerden geldin buraya. Ölüp ölüp ölememelerden geldin. Suskun, seni ayakta tutan. . Acın, suskunu bileyen. . Şimdi konuşmak, ölmek gibi gelebilir sana. Bozulabilir büyün. Hayat, tepetaklak üstüne düşebilir. Bir solucan gibi ayrılıp toprağın kanlı kafatasından, gün yüzüne uzanmalısın boylunca: İçini doldurup tüketmiş hatıratlarını toprakta unutarak ama. . bilerek unutarak ama. . Gözlerin kısılacak hayattan. Bu kargaşada kalıp karanlığa karışmak(kavuşmak?) ancak açabilecek gözlerini. Öyle çok ki ölüm... Öyle her yerden ki... Yani nereden ve nasıl gelirse gelsin pek de hoş gelmiyor ölüm.

Yeni yol ayrımların var...
Uzağı izleyen bir önsezinin yanında, eskiyi anımsatan tecrübeli de bir içsesin var. Seni duraksatan da bu olmalı. İhtimaller ve ihtilaller... Kolaydı hepsi. Bunu söylemekti asıl zor olan. Bu bulunduğun konumdan seni kıpırdatacak kararındır aslında seni zorlayan. Kararsız da değilsin: Ki bu bile bir karar. Kararsız olduğunda karar kılman, bak işte, karar…

Sevgi çelenkleri en çok örseledi seni. Mutluluk kelebekleri. . Standart yaşam paketlerini şüpheli, sıradan ve bu yüzden çok tehlikeli bir bomba edasıyla imha etmedin mi sen? Her masala sonundan girip burnundan da solumadın mı zaten?Çünkü acıdır yine acının ilacı!Bu dünyayı sahne bilip rol alanlar büyük oyuncu senin gözünde. Bu dünya sahneyse, biziz oyuncuları diyerek oyunu onlar bozdular aslında. Sahne kabul edip dünyayı, yaşadıklarını-yaşayacaklarını kasıtlı olarak 'oynadılar'.

Sen oyuncu değilsin çünkü dünya oyun değil. Sen savaşçısın. Çünkü dünya devasa bir arena. Sen yalnızsın çünkü dünya çok kalabalık. Bütünden ayrısın yani her bakıma.

Arkasından kilitli kapıların var… Yeni hayat kapıların var. Çaldığında ardında kendine yanıtlayacağın cevapların var. Oyun oynama. . Top senin değil, oyunu boz! Dünyayı boz ! Sonra yeniden yap! Dünyayı, yapmak için BOZ!

Yeni yol ayrımların var. . Ya devam edeceksin veya tamam. Ama unutmadan, dünya elinde son koz!

Ali Bozdemir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Vicdan Kayır

 Kahveci : Vicdan Kayır


   Tibet Türkyılmaz'ın Çok Sevdiği Bir Şiir

Tibet TürkyılmazTibet Türkyılmaz'dan söz edeceğim.
Onun çok sevdiği bir şiiri sizlerle paylaşmak istedim.
Biz kağıda hayat veren bir grubuz.

Benim Sloganım: Live in paper. Yaşayan kağıt.

Tibet kas erimesi hastası ve solunum cihazına bağlı yaşıyor.

Sadece sağ üç parmağı hareket ediyor.

DEÜ hastanesinin onkoloji biriminde de mizah dersleri verdim ben.

Bu güzel çocuğu orada tanıdım size de tanıtmak isterim.

Gözümüzün bebeği Tibet.

Tibet'in çok sevdiği bir şiir var...

Beni duygulandırdı. Sizinle paylaşmak istedim...

Tolga Sakarya

...

Tibet Türkyılmaz'ın Çok Sevdiği Bir Şiir

Şimdi,al kalemi eline ve
dansa kaldır tüm kelimeleri
cümleler kur onlarla
beni anlatan
ki okunabileyim

kırmızı kalemle altını çiz
en beğendiğin cümlelerin
sakın ayırma onları öğelerine
ki bölünmeyeyim

noktalı virgüller
bir demet gül oldu, bak
en kurulmadık cümleler
çeyizim - senin için
sen de bilinmeyen kelimelerle
bir duvak yap bana
anlamlarını iyi aç
ki görünebileyim

"iki paragraf arası düğün mü olurmuş?"
deme
hem,herkes hazır,
tüm harfler davetli
sen de gel
ki sevineyim

kaç vakittir suskun şiir
birer birer ayrılıyor harfler
aklımın düğün salonu'ndan
nicedir bekliyorum seni
gelmedin
ki güleyim

artık sessizce ilerliyorum
olur a, ararsan bir gün beni
yazdıklarının üzerinde yürümekteyim
cümle sonlarını bekliyorum
kendimi aşağı atmak için
ilk noktada duracağım
bağlaçlarla bağla cümleleri
ki düşmeyeyim...

...

Not: Bugünkü köşem Sevgili Tibet ve Tolga Sakarya'ya ayrılmıştır.

Vicdan Kayır


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Semih Bulgur

  Kahveci : Semih Bulgur


   TEK DÜNYA

Yıl 2085, uçan arabalar, 2500 katlı gökdelenler, ayda kurulmuş kasabalar ve mars'ta yaşam belirtisi yok, tıpkı 2006'da olmadığı gibi.

90'lı yıllarda çevrilen kurgu filmleri hatırlarsanız. Bu filmler de 2000'li yıllar androitler, robot hizmetkarlar, uçan arabalar ve ışınlanan uzay gemileri ile hayal edilirdi. Nihayetinde 2006 yılına geldik ve bunların hiç biri gerçekleşmedi.Yani Dünya teknolojik açıdan beklendiği kadar hızlı gelişmedi.

Onun için 2085'e daha temkinli ve farklı bir yönden bakmak gerekir diye düşünüyorum. İşte 2085'e bir bakış; 2085'te 2006'da olduğu gibi uçuk teknolojik gelişmeler olmaz fakat Dünya, hepsinden daha çarpıcı bir değişimle karşılaşır. Çok sancılı geçen yıllardan, dökülen kanlardan, yağmalamalardan, sömürülerden, açlıktan, doğal ve insani felaketlerden, ekonomik uçurumlardan, ayrımcılıktan ve büyük balık küçük balık kovalamacasın dan çok yorulan dünya ve insan birleşmeye ve Tek Dünya'yı kurmaya karar verir. 2085'te merkezi Washington'da bulunan ve 7 bölgeden oluşan tek dünya, dünya birliği kurulur.

2030 yılında bir terör örgütü tarafından Newyork'ta patlatılan ve 550.000 kişinin hayatına mal olan hidrojen bombasından sonra, Dünya'nın kanını emen Amerika, sömürünün ve işgalciliğin zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurumları dayanılmaz bir hale getirdiğini fark eder. Bunun, kendi güvenlik ve zenginliğini de tehdit ederek, Dünya'nın bütün insanlık için, yaşanılmaz bir hale geldiğini görür ve dünya politikasını değiştirmeye karar verir.

Buna uygun olarak Amerika, fakir ülkelere karşılıksız yardım etmeye başlar, silahlanma yavaşlatır, geri kalmış bütün ülkelerde eğitim seferberliği başlatır. Bu gelişmelerden sonra bütün Dünya'da Amerika imajı değişmeye başlamıştır.Amerikan gizli servisleri ve toplum mühendisleri, Amerika'ya karşı artan bu sempatiyi fırsat bilerek, bir göktaşı felaketi senaryosu üretirler. Bu kurguya göre,10 km çapında ve dünyayı yok edecek güçte uydurma bir göktaşı Dünya'ya yaklaşmaktadır. Bu senaryo bütün Dünya'ya yayılır ve Dünya korku ve panik içinde sonunu beklemeye başlar.

Bunun üzerine, Amerikalı bilim adamları hummalı bir çalışmaya girerler ve göktaşını yakalayıp vurabilecek, plütonyum başlıklı uydurma bir füze imal ederler. Sonuç olarak ta, sözde göktaşı, dünyaya çarpmasına 200 000 km kala uzayda imha edilir. Bu olaydan sonra, Amerika dünyayı kurtaran bir kahraman haline gelir. Bu kahramanlık havasının yakalanması ile zamanın Amerika başkanı bu düzeni korumanın ve Amerika imparatorluğunun başka bir bünyede de olsa yaşamasının tek yolunun sınırları kaldırıp dünyayı birleştirmek ve Tek Dünyayı kurmak olduğunu fark eder ve bütün Dünya'yı birleşmeye tek dünya'yı kurmaya çağırır.

Çok zorlu ve sancılı süreçlerden sonra Dünya ülkeleri sınırlarını kaldırıp birleşmeye başlarlar ve en son olarak ta Avrupa birliğine üyesi olan Türkiye ile Yunanistan uzun süren müzakerelerden sonra sınırlarını birleştirirler, onları Filistin ve İsrail takip eder.

Artık sınırlar birleşmiş, Dünya'nın bütün kaynakları dünyalıların olmuş ve tek Dünya kurulmuştur. Amerika kökenli bir yönetim tek dünyanın başına geçmiş ve 2085 yılında 7 bölgeden oluşan Dünya birliği ilan edilmiştir.

Tek Dünya insanlara huzur, mutluluk getirir mi ve ne kadar sürer bilinmez. Ama şu bir gerçek ki globalleşme ve Dünya'nın birleşmesi kaçınılmaz bir süreçtir. Her birimiz bu sürecin içindeyiz, çiğnediğimiz sakızdan, içtiğimiz sigaraya, yeyip, içip, gezdiğimize, seyrettiğimize kadar bu sürecin içindeyiz. Her imparatorluk çökmüştür ve Amerika imparatorluğu da çökecektir, bunu önlemenin tek yolu Tek Dünya gibi başka bir bünye de yaşamak mıdır ? Globalleşmeyi tekeline alan Amerika Dünya'yı sefalete ve felakete mi götürecek yoksa bazı insanların ütopya olarak gördüğü Tek Dünya'yı mı kuracak? Bu soruların cevabını görmeye ömrümüz yetmeyecek, öyleyse hayal kuralım.

Semih Bulgur
www.semihbulgur.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Önümüzdeki günlerde yeni ayın sizlere getireceği enerjiler eşliğinde başarılara koşacaksınız sevgili koçlar. Yaşamlarınızda vites yükselteceğiniz hareketli yeni dönemlere girmektesiniz.


BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Kaplumbağa hızı ile ilerlemekte olan projelerinizin yeniden canlanacaklarını göreceksiniz sevgili boğalar. Tatlı duygularla dolup taşan hafta sonundan sonra gelecek günlerde pozitif enerjilerle yüklü olacaklar.


İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Bir aydan beri süregelen aksaklıkların sonuna geldiğinizi bir yerlere yazıverin sevgili ikizler. Hatta yabancı ülkelerle ilgili projelerde gelecek başarıların baş aktörleri olacaksınız. Yeni kapılar açılmak üzereler.


YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Çarşamba gününden itibaren tüm atılımlarınızda muazzam gelişmeler kaydedeceksiniz sevgili yengeçler. Kişiliklerinize gittikçe zıt düşen profesyonel çevrelerden uzaklaşmanın zamanı geldi. Bundan böyle sağlam zeminlere basmalısınız.

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Geçen seneden beri burcunuza yerleşen imtihanlar gezegeni Satürn bu hafta varlığını yine iyice hissettirecek sevgili aslanlar. İçinizden yeni çevreler, yepyeni dostlar ve diyarlara kavuşma duyguları ile yanıp tutuşacaksınız.


BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Yenilik ve sürprizlerin vazgeçilemez gezegeni Üranüs gelecek günlerde burçlarınıza misafir sevgili başaklar. Şans dolu bu dönemin kıymetini bilmelisiniz. Geleceğe daha bir güvenle bakacaksınız başaklar ama kesinlikle hareketlenin.

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Çözümsüz kalan bazı uğraşlarınız yeni haftanızda gündemlerinize iyice yerleşecekler sevgili teraziler. Artık kendinizi riske atmalı ve sizleri uğraştıran tüm meselelerinizi ne olursa olsun sonuçlandırmalısınız. Herşey sizin elinizde unutmayın.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Yaşamlarınıza getirmeniz gereken yeni istikametlerin ve yepyeni motivasyonların haftasındasınız sevgili akrepler. İçlerinizden dalga dalga yükselecek heveslere kulak tıkamanın asla sırası değil akrepler. Ayrıca detoks rejimine bir göz atsanız..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Sevgilerin heyecan dolu aşkların tanrısı Eros burçlarınıza yerleşmek üzere sevgili yaylar. Mesleki çalışmalarınız hatta dostlarınızla olan ilişkilerinize kadar etkisini hissedeceğiniz bu bereketli enerjilere kucaklarınızı açın.


OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Profesyonel sorumluluklarınızın artacakları yeni bir haftanın eşiğindesiniz sevgili oğlaklar. Yinede herşeyden önce kendinizi ve sağlığınızı düşünmelisiniz. Yaşam düzenlerinizi mesleki takıntılarınıza feda etmeyin. Emlâk projelerinize de hız verin.

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Olası gecikmeler ve bir takım şanssızlıkların burçlarınızdan artık uzaklaşacakları yeni haftanız sizleri beklemekte sevgili kovalar. Yolunuz açık yeter ki siz kararlıkla harekete geçin. Beklediğiniz güzel haberlere nihayet kavuşacaksınız.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Projelerinize ilgi gösteren yakın çevreleriniz yeni haftanızda yine yanınızda olacaklar sevgili balıklar. Onlardan alacağınız enerjilerle yeni kreasyonlara yöneleceksiniz. Geçmişin bilançolarını yaptıktan sonra bazı defterleri kesinlikle kapatmalısınız.



Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.523 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


ÇORAP GİBİYDİM

Bu gün temizlik yaptım kalbimde,
Kırıklarını süpürdüm.
Eşikten attım dışarı kırpıntılarını,
Bi çarelerimde gitti,
Onları da attım kalbimden dışarı.
Yıldızlara baktım ardından,
Ama onlar beni görmedi bile.
Tekini kaybetmiş çorap gibi
Şaşkındım kaç zamandır,
İşe yaramazdım.
Yaslarım vardı gökyüzüne yazdığım,
Bir de matemli hikâyem vardı,
Onu da gar dolaba kaldırdım.
Adressiz mektuplarım da vardı benim,
Sayfalarca yazdığım.
Onları da çöpe attım.

Neslihan Güzel

Yukarı

 

 Bulmaca - Sudoku


Sudoku #27



  Çözüm: Sudoku #26
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan

Bir web sayfası ki zaman karşı yarışıp bilginizi ölçebilirsiniz. Detaylar için http://www.birmilyon.com/ ...Birmilyon.com sitesinin kuruluş amacı, her türlü paylaşımı ön plana çıkartmak ve internette kaliteye önem veren insanların kaliteli bir ortamda paylaşmasını ve eğlenmesini sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda her geçen gün sizlerin de desteği ile kaliteden ödün vermeksizin birmilyon.com sitesini sahip olduğumuz profesyonel ekip ile geliştirmekteyiz...

İnternet ne güzel bir şey değil mi? Onun sayesinde istediğiniz yemek kapınıza kadar geliyor. "Homini gırtlak, pufidi kandil, tumba yatak" ...Merhaba, Türkiye'nin ilk ve tek online paket servis portalı www.yemeksepeti.com 'a hoşgeldiniz. Siparişlerinizi en doğru, en hızlı ve en kolay şekilde alıyor, ilgili restorana eksiksiz ve anında iletiyoruz. Kredi kartı, güvenlik sorunu yok. Siparişinizi hiçbir ekstra ücret ödemeden verin, 10-45 dakika içerisinde yemeğiniz elinizde olsun. Afiyet olsun...

İşte bu da yasal mp3 platformu. http://www.powerclub.com.tr Bastır parayı al mp3'ünü. Nasıl oluyormuş bu paralı mp3 diye merak edenlere duyurulur. Seyyar satıcıdan 2 YTL verip 80 - 100 şarkılık mp3 CD almaya benzemez.

...Ben uzaklardan beklerdim, Sayarak günlerimi. Bu gece penceremden düsenay isiginda, Birden yanibasimda buldum Bir agaç gibi çiçeklenmis Anladim almis yürümüs Sarmis bu sevda içimi ... Necati Cumalı şiirlerini severmisiniz. ...Akan suyu severim ben Işıldayan karı severim... http://www.cs.rpi.edu/~sibel/poetry/necati_cumali.html

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Ajanda Xp 1.1.3 [2.8 MB] Windows (tümü) / bedava
http://www.codeducks.com/ajandaxp/ajanda113.exe
Günlük işlerinizi planlayabileceğiniz, önemli günlerinizi kaydedip günü ve saati geldiğinde sizi uyarmasını sağlayabileceğiniz oldukça yararlı bir program. Gerçek ajanda bilgilerinin çoğunu da içeriyor. Özellikle farklı kullanıcı hesapları yaratarak özelleştirmenize olanak tanıyan(böylece veri güvenliğiniz maksimuma çıkıyor) basit ve kullanışlı bir arayüze sahip, her bilgisayarda kurulu olması gereken windows'un olmazsa olmazlarından biri.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060327.asp
ISSN: 1303-8923
27 Mart 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com