İstanbul 25. Film Festivali



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 959

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 10 Nisan 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : İyi Haftalar


Merhabalar,

Bilenler biliyor, bizim falcımız sevgili Nurettin Fransa'da yaşıyor. Her hafta hazırladığı falları taze taze bana yolluyor ben de sizlere sunuyorum. Ancak geçen hafta işlerinin yoğunluğu nedeniyle falları hazırlayamamış ve dolayısıyla gönderememişti. Bu hafta göndermiş göndermesine de, biraz şakülü şaşmış halde geldiler. Nurettin OpenOffice'te yazdığı haftalık fallarımızı özgün formatıyla gönderince maalesef açmayı başaramadım. Yaklaşık bir buçuk saat uygun bir dönüştürücü program aradım, hatta orjinal programı yüklemeye bile çalıştım. Ama 110 MB'lık büyüklük beni yıldırdı. Bu saatte başka bir kaynaktan da bulamayacağım için bugün gene yayınlayamıyorum. Gün içinde çaresini bulabilirsem yarın falları yayınlamaya söz veriyorum. Vakit ilerlediğinden sizler için pikabımıza bir güzel şarkı koyup kaçıyorum. Gary Moore söylüyor, Still Got The Blues. Güzel bir hafta sizlerin olsun. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Kahveci : Işık Etkin


Bazen

Size de olur mu? Hayatınızda büyük önem taşıyan bir şey birden yok olur.
Yıllarınızı, enerjinizi, sevginizi verdiğiniz, onunla çoğalıp onunla nefes aldığınız bir şey…Uğrunda sevgilerden vazgeçtiğiniz, sevdiklerinizi ihmal ettiğiniz…Onu yaşatmak için kendinizden taviz verdiğiniz, tatil yapmadığınız, uyumadığınız, gezip eğlenmediğiniz bir şey…

Bir sabah uyanırsınız ki hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Ne heyecan eski heyecan, ne sevgi eski sevgi. Umutlar nerde? Hırs,öfke, istek nerde? İçinizde bir garip burukluk, taşıdığı ağırlıktan ezilmiş omuzlarla nefes almakta zorlandığınızı hissedersiniz. Ne oldu? Neyi yanlış yaptım? Çok mu zorladım? Cevap çok, cevap yok. Sorular, sorular, sorular…

Her soruyla biraz daha sıkışır göğsünüz, her cevapla biraz daha ağırlaşır omuzlardaki yük, başınız eğilir, kalbiniz kırılır, bir tuhaf sessizlik !

Yok olmaz, böyle bitemez bu macera. Yapılacak bir şeyler olmalı, birkaç kişiyle daha konuşulmalı. Akıl akıldan üstündür. Birileri elini uzatır, yol gösterir. Hemen yıkılmamak gerekir. Herkesin başına gelir böyle şeyler…bir gayret daha. Biraz daha beklesin hayat. Önce bu iş hallolmalı. Hele bir herşey düzene girsin o zaman yaşanır sevgiler, sevinçler, çocuklar, büyükler…. Daha gencim şimdi yapamazsam ne zaman yapacağım. Birlikte yola çıktığım insanlar..onları yalnız bırakamam, bensiz yapamazlar…Zaten bu kadar zamanı uğruna verdim, artık vazgeçmek için çok geç…..Yeter ki isteyin, ikna olmak için bahane çok!

Sonra uyku tutmayan gecelerden birinde birden bir ışık yanar zihinlerde. Kaybetmek! Vazgeçmek! Belki de kulağa geldiği kadar, yıllardır öğretildiği kadar kötü bir şey değildir. Belki de bu bir son değil bir başlangıçtır, olamaz mı? Yok olmaz, vazgeçmek için çok geç! Başka çare yok, devam etmek ve başarmak zorundayım. Neyi başarmak? Hayatı kaçırmak uğruna neyi başarmak? Dur kafamı karıştırma. Karışsın. Bu güne kadar zaten hep kaybetmedin mi? O sen değilmiydin annen ölürken başarmanın peşinde koşan? O sen değilmiydin kızını günlerce görmeden aynı evde yaşayan? Sen değilmiydin eşinden, hayatının aşkından vazgeçen? Arkadaşlarının yüzünü unutan, kendi ellerinle yaptığın evinden çıkan? Bunlar zaten kayıp değil mi ? Daha fazla ne kaybedebilirsin ki? Belki de en çok korktuğun kayıp senin için yeni bir başlangıç yeni bir kazanç olamaz mı? Bu kadar çok şey kaybetmişken, kaybetmeye bu kadar alışkınken bu kaybetme korkusu neden?

Bazen. Belki. Acaba?
Korku, öfke, yanlızlık.
Umut nerede? Doğru ne?

Işık Etkin


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Ali Bozdemir


Kİ AŞK

Okunaklı kapılarından geçerken aşkların,
sırt sırta vermiş yüzükoyun acılar,
hatırlatır kendini,yeniden başlar.
Gecikmişliğin en olmaması gereken yerinde,
tutunarak bize,hayatı bizde sınar.
Ve eşikte,bin yıldır biriktirilmiş hüznün pulları,
cımbızın kör ucunda iliştiriliyor sarı sayfamıza..
Bir rock şarkısıdır aşk,
volümü yüksek,tınısı derin.

Yakamızda rütbe dikkatiyle taşıdığımız karanfil,
sembolik tavır!
Aşk değil,diyemeyiz aşk buna.
Kırmızı bir yalan belki,
gizi kokladıkça kaybolan.
Aşk ne ki o zaman?
Acemi şiirlerde,devinimsiz söz yığını..
Kuru hece,kolay kafiye.
Kaçış..sözün en özünde,
kendine yapma bir anlam takınan.
Ne ki aşk?

Zamanın eskitemediği ama eritebildiği insanın…

Yanaşıp bakıyorum da yakından,
herkeste olduğundan,
sende de olması gerektiği,
öyle gerektirdiği!
Senin de yani itelendiğin,
zorla iğretildiğin!
Bunca kanamışlığın kapanan son yarası.
Kabuk bağlamadan,açılmış yenisi.
En ince duyarlığın bu senin,
aniden yakalandığın,en ince yerinden.

Seni aşk,soğuyan yanlarıma tutuyorum,
açılmasın diye yaralar en derinimden.
Ben de soğurum,bilirim çünkü
soğrulduğum bu dikenli telden,
kapanmış yaralarımla geçerken…

Ali Bozdemir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  IRAK CEHENNEMİ VE ZEBANİLER

Bilindiği gibi ABD Başkanı George W. Bush, eski Başkan olan babası George Bush'un, 1991 Körfez Savaşı'nın ardından tamamlayamadığı Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin rejimini devirme işini, 12 yıl sonra ikinci Körfez savaşıyla tamamlamaya karar vermişti. Oğul Bush bu konuda hem çok hevesli, hem de çok kararlıydı. Babasının yapamadığını yapacak ve halkın gözündeki liderlik itibarını yükseltecekti. Fakat bu işe kalkışırken bazı hesaplarda yanıldığını çok geçmeden gördü.

Büyük bir iştahla Irak topraklarına giren ABD'nin kılıfı Irak'ın kimyasal silah ürettiği iddiasıydı. Fakat Birleşmiş Milletler yetkilileri Irak'ı didik didik aramasına rağmen kimyasal silah filan bulamadı. Bu sefer ABD yeni bir gerekçe uydurdu. Güya Irak'ı işgal etmelerinin gerçek nedeni oraya demokrasi getirme istekleriymiş. Üç yıl boyunca taş taş üstünde bırakmayan, kadın, çocuk ve yaşlı demeden oluk oluk insan kanı akıtan bu demokrasi havarileri bu Müslüman diyarına zulüm, acı ve gözyaşından başka bir şey getirmemişti. Bunu yaşanan vahim olaylar gösterdi. Fakat yüzsüzler yine de kendilerini haklı çıkaracak mazeretler uydurmaya devam ettiler. Fakat kimseyi inandıramadılar. Lâkin neticede yapacaklarını yaptılar.

Irak'ı işgal eden emperyalist Amerika'nın yaptıkları, bizi hiç şaşırtmadı. Çünkü biz ABD'nin yönettiği bu tarz filmleri daha evvel çok görmüştük. Değişen sadece başrol oynayanların adları, figüranlar ve zaman… Mantık her zamanki mantık… Bu ABD'nin ve Avrupa devletlerinin genel politikasıdır. Müslüman toprakları onların her zaman birinci hedefi olmuştur ve bundan sonra da olmaya devam edecektir.

Bilinmelidir ki zulüm geçmişte payidar olmadı, bundan sonra da olmayacak. Zalimler görünürde güçlü olsalar da Allah mazlumların yanındadır. Mazlumlar bu dünyada kaybetse de öteki âlemde kazançlı çıkan onlar olacaktır. Şahadet mertebesinin fazileti bunun en bariz göstergesidir.

Geçmişte Hitler'i yerin dibine sokanlar bugün Amerika'nın saldırgan dış politikasına çanak tutuyorlar. Oysa ABD ile Almanya'nın yaptığı pek farklı bir şey değil. Hitler etnik milliyetçilik adı altında Yahudileri fırınlarda boğdurdu, yaktı. Amerika ise dinî inançları dolayısıyla geçmişteki Haçlı seferlerinin bir uzantısı olarak Müslümanları imha etmenin mücadelesini veriyor. Zulüm aynı, değişen zaman ve tarafların orkestra şefleri… Haçlı seferleri bitmedi, bitmeyecek de…

Kızılderilileri topraklarından kovarak ABD'yı kuranlar, yaptıkları katliamları örtbas etmek için muhataplarıyla dalga geçercesine Özgürlük heykelini ülkenin en merkez yerine dikmişlerdir. Buna ikiyüzlülük denmez de ne denir? İnsanların gözü önünde akıl almaz çirkefliklerde bulunan ve kendilerinden başka herkesi enayi yerine koyan böyle bir anlayış, aklın ve mantığın ürünü olamaz. Bu devirde bu sıradan ayak oyunlarına hiç kimse inanmaz. Çünkü bugün yaşadığımız dünya dünkü kör, topal ve sağır dünya değildir. Herkes, her şeyin farkındadır. Fakat böyle olmasına rağmen zalim yine de yapacağını yapmaktadır.

ABD'nin dünya hâkimiyetini eline geçirmek için uyguladığı şiddet politikası yıllardan beri artarak devam ediyor. Afganistan'dan Küba'ya kadar hemen her ülkeyi yoklayan ve sömürmek için uğraşan çağımızın modern arsızları, hızını alabilmiş değil. Bundan sonraki yol haritalarında hedef olarak İran gösterilmektedir. Irak'taki mantık burada da işletilmek istenmektedir. Şimdi de İran'ın nükleer silah ürettiğini söyleyerek kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Kendileri uzun yıllardan beri nükleer silah üretiyor ve fark ettirmeden kullanıyor. Bu hakkı sadece kendilerinde gören ABD, İran'a saldırmak için zemin hazırlıyor.

Mevcut durum öyle gösteriyor ki Irak cehenneminde yanıp kavrulan ve binlerce kayıp veren Coniler'in İran'da varlık gösterebileceğini düşünmek saflık olur. Fakat bölgenin ateş topuna dönmesine yol açarak binlerce masum insanın ölmesine ve oluk oluk kan akmasına sebep olacaklarını tahmin etmek için âlim olmaya gerek yok. Üstelik ABD'nin İran'da boğulma ve yok olma ihtimali de dikkatlerden kaçmamalıdır. İran, Irak'a benzemez. Üstelik Irak'ı sulha kavuşturamayan, aksine daha da bozan ABD'nin gelecekte bölünüp parçalanma tehlikesi bile var. Bunu hayal olarak görmemek lâzım. Zaten zulm ile abat olan bir devlet görülmemiştir. Atalarımızın dediği gibi " Zulm ile abat olanın ahiri berbat olur." Kanla beslenenler, muhakkak bir gün vampirlerin avı olmuşlardır. "Su testisi su yolunda kırılır" atasözü bunu izah eden güzel bir örnektir.

Irak'ın işgalinden sonra gün geçmiyor ki bu topraklarda onlarca, yüzlerce insan ölmesin. Ölenler sadece askerler değil. Kadınlar, yaşlılar ve özellikle çocuklar savaşın ağır bedelini canlarıyla ödüyorlar. Oysa onların hiçbir günahı yok. Fakat savaş yaşlı genç, asker çocuk ayrımı yapmıyor. Akif'in deyimiyle ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer adeta yarışıyor. Kafa, kol, çene, parmak, el, ayak vadilere sağnak sağnak boşalıyor. Dünya bu fırtınayı sadece seyrediyor. Kimsenin kılının kıpırdadığı yok. Köpekleri hastalanınca dünyayı ayağa kaldıran ve tedavi çareleri arayan medenî(!) Avrupalılar, ağabeyleri Amerika'yı ve onun sadık müttefiki İngiltere'yi kınamıyorlar bile. Bu devletler hâlâ ırkçılık mantığıyla hareket ediyorlar; kendilerinden olmayanı ve kendileri gibi düşünmeyeni insan bile saymıyorlar.

Son zamanlarda ABD ve müttefikleri Irak'ta iç savaş çıkarmak, Sünnilerle Şiiler'i birbirine düşürmek için komplolar hazırlayıp sahneliyorlar. Bugün Irak'ta bir mezhep çatışması olduğu imajı verilse de gerçekte böyle bir şey yoktur. Amerika, işbirlikçileri vasıtasıyla Şiiler'in kutsal yerlerini yerle bir edip bunu Sünnilerin yaptığı imajını veriyorlar. Aslında Şiiler'in kutsal mekânları olan türbelerde yatanlar, bu dinin ulularından başkaları değildir. Mümin olduğunu iddia edenlerin bu kutsal yerlere saldırması kendi inancını tahrip etmesi anlamına gelir aynı zamanda. Azıcık akıl ve izan sahibi olanlar bilirler ki hiçbir Sünni, Peygamber Efendimiz (SAV)'in torunu olan bu iki zatın türbesine saldırı düzenlemez.

Son zamanlarda ABD'nin seslendirdiği bir düşünce ve niyet onların gerçek yüzlerini gösteriyor. Diyorlar ki iç savaş tehlikesinin ve Sünnî-Şii çatışması riskinin olduğu böyle kritik bir dönemde Irak'ı bırakıp gidemeyiz. İç savaşın olmaması için ABD güçleri oradaki varlıklarını devam ettirmelidir. Azıcık samimi olsalar orada petrol için bulunduklarını söylerler. Ama maskeli ruhlardan samimiyet beklemek saflıktır.

Irak üç yıldan beri adeta cehenneme döndü. Nerede bombaların, nerede mayınların patlayacağı belli değil. Bu aşamadan sonra bu topraklarda yaşamak cesaret ister. Kimsenin yarına güveni yok. Irak'taki Amerikan ordusunun, kötü muamele ve işkence olaylarıyla tanıdığı Ebu Garib Cezaevi ortaçağ zihniyetini günümüze taşıyor. Irak'taki sahabe kabirleri zulmün gölgesinde kan ağlıyor. Bu kadar zilleti taşıyamıyor ayaklar… Petrol için oluk oluk mazlum kanı akıtanlar elbette bu topraklarda huzur bulamayacaklardır. Ne demişler: "Alma mazlumun ahını çekersin aheste aheste…"

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Aybars Erdemli


Kılıç

"Kalem kılıçtan keskindir" eskiden masa başında alınmazdı hiçbir karar. Belki uzun uzun düşünülür, belki anlık bir kararla kazınarak imzalanırdı anlaşmalar taşlara duvarlara yalnızca tabiat şahit olsun diye. Hesapsız kitapsız bir düzende çok basit alınan kararlarla saldırılır, savunulur ya da beklenirdi. Yollanan casuslar, yapılan tatbikatlar, beslenen atlar, eğitimli komutanlar; eğitimli derken üniversite mezunu dil bilen değil, bilgisi ve deneyimi kılıcının rengiyle ölçülen komutanlardı.

Strateji diyorlar şimdi cebinde kalemle saldırmaya, harita üzerinde yapılan planları not alarak ilerlemeye. En azından nereden yola çıkılacağı ve nereye gideceği biliniyor. Başka bir ifadeyle masa başında alınan bir kararla dünyanın bir ucundaki toplumları bitirmek mümkün artık.

Kısıtlı kaynakları olan şu dünya da savaş kaçınılmaz. Bu yüzden hiçbir savaşı da yadırgamıyorum medeni olmak adına. Şartların eşit olmasını da savunamam. Aradaki uçurumlara karşıda adil olmadı demekten başka bir şey gelmez elimden.

Niçin kılıç? Gerçek gücü gösterebilen tek alet, kalleşliği minimuma indirmekse amaç hangi alet daha keskin olabilir kılıçtan. Görkemse amacın, gösterişse niyetin hangi silah, hangi top, hangi tüfek daha gösterişli olabilir, ölü bile olsa sahibinin yanında duran bir kılıçtan. Kandırmaz seni hiçbir zaman çünkü bilirsin tek bir kullanım amacı olduğunu ve zamanı geldiğinde kullanırsın. Gerek kalmaz ben yapmadım niyetim bu değildi gibi beylik lafların arkasına sığınmaya belinde kılıç varsa.

Şimdi anlıyorum kalemin neden kılıçtan daha keskin olduğunu. Tek bir kalemle yüzlerce kılıcı yok etmek mümkün maalesef. Maalesef diyorum çünkü sindiremiyorum içime binlerce yılı sırtında taşıyan, çağlar kapatıp açan ve en önemlisi medeniyetler yaratan masum bir kılıcın kalemin altında ezilmesini.

Keşke vebaya, sıtmaya ve kuduza çare bulan bilim adamları uğraşmasalardı bu kadar atom bombasıyla ölecek insanlar için. Yanlış hatırlamıyorsam toplama kamplarında gaz odalarında ölen insanlardan önce bulunmuştu verem aşısı da. Riya var bu işte, amaçtan sapmak var bu işte, ilim bilim arkasına sığınarak göz boyamak adet olmuş uygar olmak adına.

Nobel'in icat ettiği dinamite engel olamıyorsa uzman, cebindeki kalemiyle bu işte bir sıkıntı var demektir. Zira iki ucu da çok sivri dikkat etmek lazım. Bir tarafından tutmadığın takdirde kılıç gibi, hiçbir zaman güvende hissedemezsin kendini. Diyorum ki kalemin iki ucuda açık her geçen gün sivriliyor saplanmak için. Asıl kullanılması gereken ucu yumuşamış kullanılmıyor yıllardır. Hep işe yaramayan tarafı kullanılmak isteniyor nedense. Ve o sivri uç Hiroşima'da, Kabil'de, Auschwitz'de Bağdat'ta hissedildi hissediliyor. Anladım ki cebinde kalemi olan bir insan, daha barbar belinde kılıcı olan bir toplumdan.

Aybars Erdemli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Semih Bulgur

  Kahveci : Semih Bulgur


   HANGİSİ GÜNAH ?

Gelenekler, yaşanan ortam koşulları, ekonomik ve kültürel durum, moda ve yükselen değerler ile dinin bir birine karışması hayatımız boyunca bizi çelişkiye iter. Örneğin; başörtüsü konusunda olduğu gibi, bir kesim başörtüsünün dinin vazgeçilmezi olduğuna ve hatta saçının bir teli gözükse cehennemde yıllarca yanacağına inanırken, bir kesimde başörtünün bir örtünme şekli olduğuna ve kişinin tercihi olduğuna inanır. Bunun gibi gelenek mi, din mi karmaşasına onlarca örnek verilebilir.

Fakat beni en çok şaşırtan içki ve zina konusudur. İçki ve zina özellikle de zina, İslam dininde kesin bir dil ile yasaklanmıştır. Buna rağmen dindar kesimde de olsa erkeklerin zina yapması konusuna, içki içmelerine göre daha esnek bir yaklaşım mevcuttur. Zina yapan erkek veya hovardalık yapan erkek hem cinslerinden, "Erkektir yapar. Erkek dediğin hovarda olur. Babasının oğlu, buldun mu affetmeyecen" gibi yüreklendirici tepkilerle karşılaşır.

Hatta ilk tecrübeleri yani milli olma durumlarını da babalar, amcalar veya dayılar organize eder. Fakat içki içme olayına geldiğimiz de erkek lanetlenir, cehenneme atılır hatta evlatlıktan ret edilme ile tehdit edilir. Çapkınlık, hovardalık bir meziyet kabul edilip, yapanlar Don Juan ve Kazanova gibi kahramanlarla özdeşleştirilirken içki içenlerden iğrenilir ve aşağılanır. Beklide bu yaklaşım, erkeklerin zamanında yaşayamadıkları şeyleri, evlendikten sonra yaşayamadıkları ya da yaşanması zor olan şeyleri oğullarının, yeğenlerinin yaşamasını istemesinden kaynaklanıyordur.

Bu çelişki ile karşılaşan geç erkeklerde, umursamazlığa vururlar ve zaten her şeyin para, çıkar ve maddiyat olduğu dinin, gelenek ve göreneğin rafa kaldırıldığı çağımızda gününü yaşamaya, suçluluk hissetse de her iki günahı da yapmaya devam eder.

İşte gelenek, kültür ve dinin bir birine karışması böyle yaman bir çelişkidir. Dinde reform yapılıp çağa göre yorumlar getirilmeli midir? Din ile gelenekler kesin bir çizgiyle ayrılmalı mıdır? Yoksa herkes keyfine mi bakmalıdır? Bunlara uzmanlar cevap versin. Çünkü bize, işlediğimiz günahlar için rahmeti de azameti de yüce olan yaratana sığınmaktan başka bir şey kalmıyor.

Semih Bulgur
www.semihbulgur.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.831 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


SENİ YAŞIYORUM

Ya ben seni fazla büyüttüm içimde,
Ya da benim yüreğim senin sevgini taşıyabilecek kadar büyük değildi.
Tıpkı seninki gibi kocaman bir yüreği olmadı benim hiç..
Sen aynı anda o koca yüreğine kaç sevda sığdırdın bilmem ama ,
Ben küçücük yüreğimde seni taşıyorum,
Ve yine her sabah seni yaşıyorum…

Didem Sökmen

Yukarı

 

 Bulmaca - Sudoku


Sudoku #37



  Çözüm: Sudoku #36
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan

Flash animasyon konusunda tecrübe ve çalışma örneklerinin paylaşıldığı bir web sayfası öneriyorum. http://www.flashdevils.com/ Tamamının ingilizce olduğunu en başta belirtmeliyim. Örnek çalışmalar çok fazla olmasa bile, forum için bile girmeye değer.

Meraklısına çöpten adamların web sayfa adresini veriyorum. http://www.stickpage.com/ İster oyun oynayın, ister hazır filmleri seyredin. Biraz şiddet içerse bile özelikle bana cin ali dönemini hatırlattığı için bile görmeye değer.

Çok kapsamlı ve karmaşık olmayan çalışmaları seven ve malzeme bulamayanlar için http://www.designskey.com web sayfasını tavsiye ediyorum. Hele bir de "website resources" diye bir web sitesi kaynak sayfası var, amatör dizayn yapmak isteyenlere basit bir kaynakça olabilir.

Son olarak bir kıssadan hisse hikayesi. Tabi ki benim anlatım tarzıma uygun olarak flash animasyon şeklinde. Mesajı en sonunda verilmiş. http://upchucky.net/~upchucky/flash-fun/farmer-donkey.swf Aslında benim anladığım şu oldu: Bir eşeğe adam muamelesi yapsanız bile eşek değişmez. Ya da atalarımızın dediği gibi: Altın semer bile vursan eşek yine eşektir.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


PicSizer v3.0 [1.98MB] W98/2k/XP FREE
http://www.snapfiles.com/php/download.php?id=106703
Hala bir resim editörünüz yok ve kocaman resimleri e-maille arkadaşlarınıza yolluyorsanız, bu programı mutlaka indirip bilgisayarınıza yükleyin. Bir klasördeki tüm resimleri dilediğiniz boyuta getiren program, küçülttüğü resimleri bir başka klasöre koyduğundan orjinal resimlerinize birşey olmuyor. Özellikle dijital fotoğraf makinası olanlara tavsiye olunur. Kullanın, hem siz hem de o koca koca resimleri yolladığınız dostlarınız rahat etsin:-))

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060410.asp
ISSN: 1303-8923
10 Nisan 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com