Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.009

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Haziran 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Yazlık depresyon hâli!..

Merhabalar,

Ve hoşçakalın. Gecenin şu vakti oldu ve bendeki son mecal kırıntıları da bitti gitti. Yılın bu vakitleri gelince ben de bir tuhaf olmaya başlıyorum. Buna yazlık depresyon denilebilir belki. Denmiyorsa da ben dedim ve aynen girdim. İlacını bilen varsa söylesin yoksa sussun otursun. Bak şimdi!..

Daha fazla depresif sözler sarfetmeden, ben pikabımızın kulağını hafifçe çeviriyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum. Ingrid söylüyor Tu m'as promis. Yarın daha dinç olmak umuduyla esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Elif Eser

 Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak)


  Kiraz Mevsimi... / 1.bölüm

Yazdıkça akıyor içimin zehri... Derin ve sonmuzmuş gibi gözüken
uykumdan uyanıyorum ağır ve ahenkli... Yeniden muştuluyorum güneşi...

Otobüsün klimalı serin ortamından adımını attığında muazzam bir sıcakla kucaklaştı. Güneş gözlüklerine rağmen gözlerini alan öğle güneşi şımarık; kaypak nem ise nefes kesiciydi. Giysisi anında üzerine yapıştı. Yine de gülümsedi. Çevresine şöyle bir göz gezdirdi. Şehirlerarası bütün otobüs garajlarındaki telaş buraya da hakimdi. Yörenin kavruk tenli insanları; başı beyaz yaşmaklı köylü kadınlar, başı kasketli köylü adamlar, gençler, bastonlu yaşlılar, bölgeye ait şiveleriyle bağırarak gelip geçeni kendi yazıhanelerine çekmeye çalışan çığırtkanlar. Hiç durmayacakmış sanılan bir devinim. Garajların o kendine has ahengi, kesif kokusu, bunca yıldır yaptığı yolculuklarda, gittiği onca şehirde belki de değişmeyen tek şeydi.

Elindeki küçük valizle birlikte bir ağaç gölgesi arayışıyla bakındı bu kez. On adım kadar ötesindeki ağacı gözüne kestirerek sakin adımlarla yürüdü. Valizini yere bıraktı, kol çantasından bir sigara çıkartıp "bu nem boğazıma yapışacak ama.." diye kendine kızarak yaktı.

Küçük bir kente yolculuk yaptıysanız ve yalnızsanız, yerli halk tarafından yabancılığınız hemen fark edilir. Bu dünyanın her yerinde muhtemelen böyle değildir ama, o; kendi yurdu içinde yaptığı yolculuklarda bu duruma şaşırmamayı öğrenmişti. Yanına ya birileri gelip taksi, dolmuş isteyip istemediğini sorar yada meraklı nazarları sessizce gittiği yöne doğru onu takip ederdi. Gerçi son yıllarda kozmopolit şehirlerden Anadolu'ya göç fazlalaştığı için bakışlar eskisi kadar üzerinde yoğunlaşmıyor; sadece şöyle bir bakıp başlar çevriliyordu fakat yine de "dışarlıklı" olduğu belliydi neticede.

Yanaşan otobüslerin çevresini sarmış, gelen yolcuyu bekleyen yakınlarına ilişti gözü. Başlarını otobüsün pencerelerine doğru heyecanla kaldırmış, hasretli, tedirgin, sabırsız sevgiler. Kim bilir o an'a değin ne hayâller biriktirilmiş, gelen için ne leziz sohbetler dizilmiştir hafızalara. Vuslata ramak kala, kalplerin sesi, neredeyse dışarıdan duyulacak türdendir. Ha durdu ha duracak! Ha kaçtı kuş kafesten ha kaçacak! Ne zaman ki kollar omuzlardan ve sırtlardan dolanır sımsıcak, o an atışları usullaşır yüreğin...

Yutkundu. Gözlerindeki buğuyu kirpiklerini hızlıca kırpıştırarak kovuşturdu. Onu bir bekleyeni yoktu.

Hareket eden otobüslerin ardından el sallayarak uğurlayanların bakışlarında ise daha araç yola koyulmadan hasret, sitem, umut belirir. "Konuşacak çok şey yarım kaldı. Gene gel emi. Canın sıkıldıkça çık gel" dercesine mağrurdur ifadeler. Göğüs kafesi boşluğundaki isli yârenlikler tel tel ayrılır. Araya giren yalnızca mesafeler değil, zamandır da edepsizce. Ertelenmesi gereken ne varsa, sandık içi naftalinlerinde güvelenmesin diye saklanır. Ta ki, bir dahaki gelişlere...

Onu geldiği şehirden bir uğurlayanı yoktu. Zira, oldum olası sevmemişti vedaları.

Sigarasından çektiği son derin nefesi nemli hava boşluğuna üfledi. Acelesi yoktu da, çok da sallanmaması gerekiyordu.

Ayağında sandaletleri, diz kapağının altındaki bol, dökümlü elbisesi, sarı saçlarının dümdüz omuzlarına döküldüğü başındaki puşisi ve güneş gözlüğü ile başka bir ülkeden turistik gezi için gelmiş ve kafilesini yarı yolda terk edip yoluna tek başına devam etmeye karar vermiş turiste benziyordu. Yurdunun bu bölgesine az uğrayan, 'yolunu şaşırmış bir gâvur avradın buralarda bir başına ne işi ola ki?' dedirten kendi düşüncesine bıyık altından tebessüm etti.

Türk kadınının vücut standartlarının dışında; uzun boyu, gençliğinde yüzme sporunun ona kazandırdığı kemikli vücut yapısı, iri yeşil-elâ gözleri, zarif uzun parmaklı elleriyle bir Türk'ten ziyade Avrupalılara benzeyen ince endamı ile gittiği her yerde dikkat çekmesi olağandı ve o bu duruma çoktan alışmış gözüküyordu.

Sıcak ve nem kısa sürede adımlarının hızını kesti. Delilikti yaptığı! Yılın sekiz ayı yaz, kalan dört ayı şöyle bir yağıp geçen, cehennem sıcağı bir kente yerleşmeye karar vermek delilik değil de neydi? Gelmeden evvel telefonla rezervasyon yaptırdığı otel mesafe olarak çok uzak sayılmasa da, yürüyecek takâti kalmamıştı. Geniş bulvara çıkar çıkmaz ilk gelen taksiyi çevirdi. Şoföre otelin adını söyledi. İyisi mi, ya hava biraz serinlediğinde ve yahut sabah erkenden çıkıp çantasındaki adresi bulmaktı.

Yıllar evvel buraya bir arkadaşını ziyarete gelmişti. Birkaç gün kalıp dönmüş fakat aklı hep burada; kuzeyindeki dağlarda, güneyindeki denizde kalmıştı. Anadolu'nun bir çok küçük şehrine çeşitli nedenlerle yaptığı yolculuklarda, kentlerin; kültürel, coğrafi ve fiziki yapısını incelemiş, ara sokaklarında, kenar mahallelerinde yürümüş, gittiği hiçbir yeri bir türlü içine sindirememişti. Bir tek bu şehre adımını attığı andan itibaren kocaman gülümsemiş, sıcağına ve yüksek orandaki nemine rağmen, "İşte burası!" demişti. Dört yıl sonra yeniden burada olmak; çocukça bir sevincin, yanı sıra buruk bir kederin de yüreğine çöreklenmesine sebepti.

Bir zamanlar söylediği, paylaştığı herkesin "çok ütopik" bulduğu; annesinin "benim kızım zır delidir, bilmesine bilirim de; onun bizlerden, İstanbul'dan vazgeçemeyeceğini de bilirim. Aldırmayın siz ona, konuşur konuşur susar" demesine kızar "gör bakalım, ben kafama koyduysam er yada geç yaparım. Zamanı geldiğinde görüşeceğiz" derdi.

Bu hayâlin gerçekleşmesi tam on yılını aldı. Dünya şehirleri arasında saygın bir yeri olan, farklı ülke ve şehirlerden sürekli göçün engellenemediği, eşsiz coğrafyası, dünyanın başka hiçbir büyük kentinde olmayan iki kıtayı birbirine bağlayan Boğaz'ı; keza her geçen gün artan nüfusu, boğucu trafiği, karmaşası, kışı ayrı yazı ayrı dert geçen, yaşayanların çoğunun bir süre sonra depresif, stresli, bedbin bir hale geldiği İstanbul'u; üstelik doğup büyüdüğü, kısa süreli seyahatlerin dışında daha önce hiç başka yerde yaşamayı denemediği halde, bıktığı, usandığı, sevmediği, nefret ettiği bu metropolden kurtulabilmesi ömrünün en güzel zamanlarına, on yılına mâl oldu.

Şehri sevmediğini; yirmi dört yaşında işsiz kaldığı sırada gazete ilanıyla kapısını tıklattığı holdingin, iş başvuru formunu doldururken "seyahat engeli yoktur" hanesine çentik attığında gözleri muzipçe parlayarak anladı.

Sonra arkası geldi.. On yıl bu duyguyla yaşadı durdu. Gidecekti. Ne pahasına olursa olsun, İstanbul duygularını, yaşama sevincini, insanlığını doymaz, obur bir aç gözlülükle yiyip yutmadan gidecekti.

Araya bambaşka hayâller girdi gerçekleşmesi muhtemel. Her hayâlini hayata geçirdiğini söyleyemezdi kuşkusuz. Fakat çevresinde onu tanıyan bir çok insanın da bildiği üzre "kafasına koyduğunu yapar"dı.

Resepsiyondan girişini yaptırarak küçük çantasını alan görevliyi takip etti. Üçüncü kattaki odası deniz manzaralı ve oldukça ferahtı. Perdeleri duvar diplerine dek çekti. Klimayı açtı. Hemen önündeki kumsalda neşe içinde denize giren kalabalığa baktı. Deniz güneşin ışınlarıyla parlıyor, sahile vuran minik köpüklü dalgacıklar, kumda kovalarıyla veya toplarıyla oynayan çocuklarla cilveleşiyordu.

Mini bardan soğuk içeceklerden birini alıp açtı. Denize nazır berjer koltuğa oturup bir sigara yaktı.

Hiç kolay değildir bir şeylere sıfırdan başlamak. Aileni, sevdiklerini, işini, geçmişini bırakıp; bir anlamda elinin tersiyle itip yepyeni bir hayat kurmak.

Doğduğu günden bu günde değin zorluklarla mücadele etmiş amazon ruhunun artık dinlenmeye ve sakin bir yaşama ihtiyacı olduğunu hissediyordu. "Erken yol alan çabuk yorulur" sözünü tekrarlar dururdu. Hemen akabinde eklerdi; "acaba gençliğe adım attığımdan bu yana, yaşımdan en az üç dört yaş genç gösteriyor olmamın da buna etkisi var mıdır? Yirmisinde; on sekiz, yirmi beşinde; yirmi, otuzunda yirmi üç, şimdi otuz dördümde; yirmi sekiz. Hiç yorulmayacağım sanıyordum. Ruhum da, bedenim de hep yaşıtlarımdan genç, diri ve güzel kalacak. Ben hiç yaşlı bir kadın olmayacağım. Belki de şimdi bu yüzden herkesten daha yorgunum."

Çantasındaki cep telefonun sesiyle kendine geldi "Eyvah! Annemi arayacaktım!"

- Alo?/ …. / Efendim anneciğim./ …. / İyiyim, iyiyim merak etme. Doruk nasıl? Üzmüyor seni değil mi? Mamasını yedi mi? / …. / Çok özledim bebeğimi./ …. / Eee, insan geç evlât sahibi olunca böyle oluyor işte./ …. / Tamam, tamam. Hava çok sıcak şu an. Biraz dinleneyim, duruma göre bakarım artık./ …… / Aşk olsun anne, halâ çocukmuşum gibi davranmıyor musun koskoca kadına, e pes doğrusu! / …… / Buradaki işleri halleder etmez geliyorum tabii ki./ .... / Tamam, peki... Bebeğimi öp benim yerime. Babama, çocuklara çok selam. Öperim. Hoşça kal.

Gülümseyerek telefonu kapattı, başını iki yana salladı. "Oğlum büyüdüğünde bende mi ona böylesine düşkün olacağım? Hay Allah, âlem kadınsın anne..."

Telefonunun alârmını kurdu. İkindi vaktinden sonra gitmeye karar vermişti. Yarını bekleyemezdi. Ilık bir duş aldı. Yatağa uzandı. Elini atsa tutacağı hayâline bu kadar yakın olmanın huzuruyla tatlı bir uykuya daldı.

- Devam edecek...

Elif Eser
elif.eser4@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   Küba Cumhuriyeti Dışişleri Bakan yardımcısı, Sayın EUMELIO   CABALLERO'yla yapılan bir söyleşi.

12 Mayıs 2006 tarihinde, Avusturya'nın başkenti Viena'da gerçekleşen 4. Avrupa Birliği ve Latin Amerika hükümetler ve devletler arası işbirliği toplantılarına katılan Küba heyetinden, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sayın Eumelio Caballero ve Avrupa Dairesi Müdür Yardımcısı Jorge Quesada, 22 ve 23 Mayıs tarihlerinde Türkiye'ye resmi bir ziyarette bulundular. Bu ziyaret, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetince bu yılın Latin Amerika yılı olarak ilan edilmesi çerçevesinde, Türkiye ve Küba arasındaki olumlu ilişkileri geliştirmek üzere gerçekleştirildi.

Sayın Caballero ile Küba-Türkiye ilişkileri, bu ziyaretin kapsamı ve Viena toplantıları konuları üzerine konuştuk.

Türkiye'deki 2 günlük ziyaretinizin içeriği, yaptığınız çalışmalar ve elde edilen sonuçlar hakkında bilgi verir misiniz?.

Ziyaretimiz, Türk halkının öncüsü Mustafa Kemal Atatürk'ün yattığı yerde, Anıtkabir'de başladı. İki ülke arasındaki anlaşmaya göre, her yıl Bakanlıklar arasında karşılıklı yapılan danışma oturumu toplantısı gerçekleşti. Ortak çalışmalar, ikili ilişkiler, çok taraflı örgütlerde her iki ülkenin tutumları görüşüldü.

Toplantılar, Sayın Abdullah Gül'ü ziyaretimizle tamamlandı. Ayrıca, AKP Genel Sekreteri'yle de biraraya geldik; TBMM'indeki Türkiye-Küba dostluk grubu başkanı Sayın Fuat Çay ve Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı'yla da görüşmelerimiz oldu. Bugün (23 Mayıs 2006), Ankara'da, ulusal kahramanımız Jose Marti'nin adının bir caddeye verilmesiyle ilgili, hoş bir etkinliğe de katıldık. Türkiye'den sonra da Azarbeycan ve Bakü'ye geçeceğiz.

Yalnız Dışişleri Bakanlığı'yla değil, yaptığımız bütün görüşmelerden ortak bir sonuç çıkıyor. Küba ve Türkiye'nin ekonomik, politik, kültürel ve bilimsel işbirliğinde çok önemli bir potansiyel var. Küba ekonomisi, geçtiğimiz yıl %11 oranında büyüdü. Bu büyüme sürecinde farklı sektörlerde gelişim programları yürütüyoruz. Başta turizm olmak üzere, biyoteknoloji ve ilaç sektörlerinde, enerji, ulaşım ve inşaat alanlarında önemli ilerlemeler ve gelişmeler var. Küba'nın ihtiyaç duyduğu bazı mallarda, Türkiye'nin uygun kalite ve fiatta, rekabetçi çözümleri olduğunu düşünüyoruz. Yatırımcılar bakımından da Türkiye'yi aktif görüyoruz. Şöyle bir sonuca da vardık. Geçmiş yıllarda bir çok Türk ürününü başka ülkelerden, özellikle de AB'nden ithal etmekteydik. Bu da ikili ilişkilerde Küba-Türkiye ithalat/ihracat rakamlarına yansımıyordu. Biz de, artık bu ürünleri doğrudan Türkiye'den almanın, heri iki tarafın yararına olacağını düşündük.

Ekonomi ve ticaretin gelişmesinin, rakamların artmasının bir diğer sebebi de Türk makamlarınca ülkemize verilen 10 Milyon Euro'luk kredidir ve bu yıl içinde kullanılmaya başlanmıştır.

Kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konusunda da görüşmelerimiz oldu. Biz zaten biliyorduk ve bir kez daha teyit etmiş olduk: Türk halkından Küba halkına büyük bir saygı ve dostluk besleniyor. Küba'nın devrim tarihi tanınıp, biliniyor; Che, Fidel biliniyor. Türk halkının bütün siyasi renklerinde bu hissiyatı ve hassasiyeti gördük. Küba'da da Türkiye tarihi tanınmakta ve bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün Ulusal Kurtuluş Savaşı gayet iyi biliniyor. O yüzden de bu temeller üzerine inşa edilen ilişkilerin, birbirimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olacağını ve bu ilişkilerin devam edip, gelişmesini diliyoruz.

Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle ve diğer kişilerle konuştuğumuzda, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu yılı Latin Amerika yılı ilan ettiği söylendi. Bu da bölgemize, yenilenmiş bir ilginin olduğunu teyit etmektedir. Küba ve diğer Latin Amerika ülkeleri, bu yılın anlamlı geçmesi için, ellerinden geleni yapacaklardır.

Uluslararası forumlarda takındığımız ortak tutumlar üzerine de çalışmalar olacaktır. Bu ziyaret çerçevesinde, Türk yetkililere, Türk Hükümetinin her yıl Birleşmiş Milletler'de yapılan oylamada Küba halkının ABD ambargo ve ablukasına karşı verdigi mücadelede gösterdiği destekten dolayı teşekkürlerimizi iletebildik. Kısa bir süre önce New York'ta, Birleşmiş Milletler bünyesinde yeni İnsan Hakları Konseyi kuruldu. Küba'da üye olarak seçildi. Küba'nın adaylığının önünü kesmek isteyen AB ve ABD'nin tüm çabalarına rağmen, seçildik. Bu oylamada da Türkiye Cumhuriyet'i Küba lehine oy kullandı.

Son günlerde Türkiye'de yabancı doktorların çalıştırılması konusunda bir gündem oluştu. Dışişleri Bakanlığı ile yaptığınız görüşmelerde, Latin Amerika, Afrika ya da Pakistan'da çalışan Küba'lı doktorların Türkiye'de görev yapması konusu gündeme geldi mi?

Bu ziyaretimiz Dışişleri Bakanlıkları arasındaki ikili ilişkiler ve potansiyeller üzerinedir. Bu yılın sonlarına doğru hükümetler arası karma ekonomik komisyon toplantısı gerçekleştirilecektir. Küba'lı doktorların Türkiye'de çalışması konusu da bu çerçevede yapılacak toplantılarda ele alınacaktır. Latin Amerika ve Afrika'da Küba'lı doktorların çalışmaları var. Özellikle son Pakistan depremine 2500 doktor ve pratisyen hekim gönderdik. Şu günlerde Bolivya'da Kübalı doktorların sayısı artmaktadır. Elimizde olanları paylaşmamızla ilgili bir konudur bu bahsettiğiniz.

12 Mayıs 2006'daki AB ve Latin Amerika ülkeleri arasında gerçekleşen Viyana Zirvesi'nde, karşılıklı bölgesel işbirliğinden söz edildi. Latin Amerika ve AB arasındaki ekonomik ortaklık işbirliği konusundaki engeller neler olabilir?

Bu toplantıda bölgesel stratejik işbirliğini konsolide etmek için bir araya geldik. Gerçekte, 1999'da konuşulmaya başlayan bu işbirliği çabaları hâlâ somutlaşamamıştır. Bizim görüşümüze göre de, şu anda AB'nin içinde bulunduğu durum itibarıyla somutlaşması pek mümkün gözükmüyor. AB, Latin Amerika ve Karaibler'de giderek ağırlığını kaybediyor. Çünkü AB, son dönemde, özellikle Doğu ülkeleri ve ABD'yle ilişkilerini güçlendirme yolunu seçmiştir.

AB ile Latin Amerika arasındaki ticaretin yönü de aşağıya doğrudur. Tarım ürünlerindeki yüksek gümrük oranları ve tarifeler de AB'den yanadır.

1970'te yani tam 36 yıl önce alınan bir karar bulunmaktadır. AB, tıpkı diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, gayrı safi yurtiçi hasılasının % 0,7'sini, "Resmi Geliştirme Desteği (Official Development Assistance)" olarak kullanması gerekirken, bu kullanımı iyice zorlaştırmakta ve birçok şarta bağlamaktadır. Örneğin, bu fonun uyuşturucu ticaretiyle, savaş ve göçmenlik konularındaki kullanım oranları artarken, sağlık, eğitim ve altyapıların iyileştirilmesi konularındaki kullanım oranlarının azaldığı gözlenmektedir. Gerçek şudur ki, AB'nin stratejik ortağı, "imparatorluk" peşinde olan ve dünyanın ekonomisini ve politik düzenini kontrol etmeyi amaçlayan, ABD'dir.

AB, şu a'na kadar aldıkları borçları faizleriyle beraber neredeyse "iki defa" ödemiş durumdaki Latin Amerika ve Karaib ülkelerinin hâlâ finansörü durumundadır.

AB, Latin Amerika ve Karaib ülkelerine yüksek teknoloji satar, bunun karşılığında hammadde alır.

AB, bölgedeki zor şartlarda ve kısıtlı imkanlarla yetişen insan kaynağını göçmen politikalarıyla alarak bundan faydalanır.

AB, ABD'nin müttefiki ve NATO üyesidir. Latin Amerika ve Karaib ülkeleriyse, Başkan Bush'un, "Dünyanın Karanlık Köşesi" diye adlandırdığı ve her an saldırmakla tehdit ettiği bölgedir.

Sürekli manipule edilen insan hakları, demokrasi ve terörizm konuları, Küba'ya uygulanan ambargo ve baskıları haklı göstermek için kullanılmaktadır. Bu cümleyi kanıtlayan bir iki örnek vermek gerekirse; AB, Irak, Guantánamo ve kendi topraklarında dahi faaliyet göstermiş gizli hapishanelerdeki suç ve işkenceleri kınarken, Küba'nın BM'deki İnsan Hakları Konseyi'ne seçimi için, gizlice "karşı" oy kullanmıştır. Buna karşın Küba, 135 ülkenin, neredeyse 3. Dünya ülkelerinin tamamının oylarıyla seçilmiştir. AB, terörist Luis Posada Carriles'in Venezuela'ya iade edilip yargılanmasına da hiç destek vermemiştir.

Viyana Zirvesi'nden sonra yapılan basın açıklamasında çok gösterişli ifadeler kullanıldı; AB ve Latin Amerika arasındaki stratejik ortaklıktan ve hatta bu ortaklığın sağlamlaştırılmasından bahsedildi. Bunlar çok hoş tümceler, alkışlanacak sözler. Ama işin aslı çok farklı ve nettir. Aslında AB'nin stratejik ortaklığı Latin Amerika'yla değil ABD iledir.


Şu anda AB'nin önceliği de Doğu Avrupa ülkeleriyle ortaklığını sıkılaştırmaktır. Engellerden bahsetmiştiniz; yukarıda saydığım gerçekler, aslında Latin Amerika ve AB arasındaki engelleri teşkil etmektedir. Türkiye ziyaretinin sonuçlarından dolayı çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum. Yarın ülkenizden , Küba - Türkiye ilişkilerinin bir adım öne çıkartılmasına katkıda bulunduğumuzdan dolayı, mutlu olarak ayrılacagız.


Röportaj: Cüneyt Göksu
cuneyt.goksu@vizyon.biz
Fotoğraflar: Serpil YILDIZ


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Simge Aybey


Merhaba Baba,

Sana hiç mektup yazmadım. O yüzden bu yazı, açık bir mektup. Sana daha önce dediğim gibi bugün, senin babalar günün değil. Benim doğduğum gün baba oldun sen. Ama bugün yazımı okumanı istedim.
İsmimi nakış işler gibi koyana, annemi bulana yazdım.
Senden tam 20 yıl sonra avukat olan kızından bir mektup al, istedim.
Bu yazı galiba bunca yıldır hiç söyleyemediklerim, çekince koyarak söylediklerim ve dirhem dirhem söylediklerim için...
"Babasının kızı" dediler...
"Baba mesleği ha?!" dediler...
"Babanın yanına dönersin" dediler...
"Nasılsa baban avukat" dediler...
Ama seninle hiç konuşmadık hangi fakülteyi, şehri ve hayatı seçmem konusunda... Ben hep haber verdim sana hayati kararlarımı...
Ne bilsinler, "onların" benim gibi bir babaları olmamış...
Çünkü...
Sen, başka babalar gibi kızı tarafından sevildiğini layıkıyla hisseden bir baba ol(a)madın. Çünkü zaten sen herhangi bir baba değilsin. (Her baba değerlidir, tektir, karşılaştırılmayı hak etmez ve şiddetle reddeder ama bugün 20'li yaşlarında olup da Türkiye'de büyümüş gittikçe çoğalan ama şimdilik azınlık olan kızların anladığı, bildiği, hissettiği ve bazen paylaştığı bazı gerçekler var artık: Bu kızlar babalarıyla maça gider, oturup içer, sohbet eder, babalarından korkmazlar, babalarıyla her şeyi konuşurlar, annelerini araya tampon olarak kullanmak zorunda değillerdir!)
Doğacağımı öğrendiğinde, bir zenci bebek alıp, televizyonun üstüne koyup demişsin ya: Benim çocuğum hiç ayrımcılık yapmayacak! Bir de Barbie çılgınlığımın estiği günlerde bana zenci bir Barbie bebek almıştın ki en çok onu sevdim ben!
Misafir dönüşlerinde, senin kucağında eve dönerken uyumuyordum hiçbir zaman... O güven duygusunun eşinin olmadığını bildiğimden...
Üşütüp hasta olmayayım diye meyve sularını şişeden bardağa koyup, ılımasını beklerken beni nasıl oyaladığını da biliyordum...
İnatçılığım yüzünden çenemi patlattığımda "Anne" diye haykırırken nasıl da çaresiz koşuşturduğunu da...
Ana okulda, en azından bir kıyafeti defilede benim giymem için uğraşman da eşitlik duyguna düşen lekeyi temizlemekti...
Senin takımından vazgeçip, o sene şampiyon olan takıma transfer olurken senden izin istediğimde, "Peki geç" dediğini de biliyorum. Beni futbol otoritesi olarak gördüğünü söylediğinde dürüst olduğunu da...
Yaz gecelerinde uzun yürüyüşlerimizde sorduğum soruları bıkmadan, sabırla ve özenli cevapladığını... Bilmediklerini de araştırıp cevapladığını biliyorum. Bu yüzden ansiklopediler, sözlükler ve kitaplarla aram iyi!
"Bianchi, çok güzel baba inan ki" şiarını her duyduğunda, "Alırız kızım" dediğini ve senden istediklerim için beni neden beklettiğini, sahip olduklarımın kıymetini bilme fırsatı yarattığını da biliyorum.
Hayatta en değerli olanın, gösterilen çaba olduğunu senden öğrendim. İşin gücün çok yoğunken bana istediğin kadar zaman ayıramayıp telefonu stresle ve istemeyerek çabucak kapattığında biliyorum ki bulduğun ilk fırsatta beni arayıp telafi edersin içinde ne kaldıysa...
Çocuk yetiştirmek, 7 gün 24 saat hayat danışmanlığıymış. Bunu da senden öğrendim!
Her hak ettiğimde takdir ettiğini ve takdirlerinin sınırı olmadığını da biliyorum.
Aslında hayata karşı hırçınken ve isyankârken, "kalbine hançer gibi soktuğum laflar" ettiğimde hoşgörünün ne olduğunu Mevlana'dan değil de senden öğrendim.
Ama bunları fark etmek ve değerini bilmek için 24 yıl-yazıyla yirmi dört- geçmesi gerekti.
Beni özgür bırakan ve insanın zaten özgür olduğunu, özgür kalması gerektiğini bilen, tavsiye vermeyen, dinleyen, kendisini dinleten, yönlendirmeyen, baskı yapmayan, kızına güvenen, güvendiğini söylemekten çekinmeyen, "sana güveniyorum ama topluma güvenmiyorum" demeyen, en panik hallerde soğukkanlı duran ve bundan feyzalmamı sağlayan, sevgiyle büyüten, saygıyla kişilik kazandıran, her ne olursa olsun arkamda duran ama arkama bakmaya gerek bırakmayan, babasından ileri çoğundan geri durmaya çalışan, ince, düşünceli, saygılı bir baba olduğun için...
En zor kararlarımda, en basit çıkmazlarımda beni dinleyen ama hep "sen bilirsin kızım" diyen bir baba olduğun için...
Çoğu baba gibi özgür bırakıyormuş gibi yapmadığın için...
Çok parayla değil elindekileri paylaşmakla cömert olunduğunu, haklılık ile değil nezaketle insan olunduğunu her an yaşattığın için...
Her insanla konuşmaya çalıştığın ve konuştuklarının yüzünde bir gülümseme bırakmaya çalıştığın için...
Telefonu açar açmaz, "Nerdesin?" sorusunu sormadığın için...
Gazeteden yazılar kesip okumam için saklayan, gecenin bir yarısı arayıp şu kanalda şu var, "Bak sen seversin" diyen bir baba olduğun için...
İlk ezberlediğim Nazım şiiri "Kan ter içinde" olduğu ve hayatımın katlarını çıkarken sık sık bu şiiri kendime okuduğum için...
Hiç sigara içmediğin için...
Çınardibi için...
Okumayı sökmeden önce "Kanımda kıvılcım, canımda ateş" şarkısını söyleyebildiğim için...
Çocukluğumun bahar pazarlarını kendi yaptığın mavi uçurtmayla anlamlı kıldığın için...
En güzel laleyi bulup, anneme hep benim elimle verdirdiğin için...
Beyhan Abla, annem ve senin sayende doğum günlerim, "İşte öyle bir şey" olabildiği için...
Ege sınırları içinde okumayı aklından geçirmeyen ve İstanbul diye tutturan kızını destekleyen ve yıllarca tek başına İstanbul'da yalnız yaşamasına karşı çıkmayan bir baba olduğun için...
İlk biramı 3-yazıyla üç- yaşında içirdiğin ve maç biletine hep ek ödenek çıkarttığın için...
'BJK-Çaykur Rizespor maçında' staddaki cinayete rağmen "Maçta ne işin var?" demeyen tek kişi olduğun için...
Hayattaki önceliklerimi belirlemek için bütün inisiyatifin bende olduğunu "hiçbir şey yapmayarak" fark ettirdiğin için, kendi hatalarımı yapmamı sağladığın için, kendi hayallerini, benimkiler yapmadığın için, olmamı istediğin görevleri, statüleri, tercihleri benimle hiç paylaşmadığın için...
Senden izin almadığım ve sana haber verdiğim için ve bu nedenle küçüklüğümden beri yaptıklarımın ve yapmadıklarımın sorumluluğunu alabilmemi sağladığın için...
Hata ettiğimi düşündüğünde dürüstçe söylediğin ve susmayı tercih etmediğin için...
Bana yapay ve samimiyetsiz bir dünya vermediğin için...
Kendime saygımı hiç yitirmememdeki esaslı katkın için...
Özgüvenimi hep doğru zamanda ve yerde, kararında desteklediğin için...
Artık çok iyi çay demleyebildiğin için...
Yazılarımı mümkün olduğunca çok okuttuğun için, baş eleştirmenim olduğun için...
Bu mektubu yazabildiğim için...
Sevildiğimi hep hissettirdiğin için…
Kardeşimi düşünürken hep şükrettiğim için,
Annemi bulduğun için ne desem az, eksik ve çaresiz kalır.
Beni dünyaya getirdiğiniz için, annem-babam olduğunuz için, beni doğayla tanıştırdığınız ve doğadan vazgeçmememi sağladığınız için, misafir ağırlamanın ve muhabbetin nasıl da keyifli, vazgeçilmeyen ve insanı çoğaltan olduğunu hep yaşattığınız için, güler yüzün ve tatlı dilin; yılanı delikten çıkarmaktan fazlası olduğunu hissettirdiğiniz için, özgürlüğümü gölgelemediğiniz için, hayatımı "Hisseli Harikalar Kumpanyası'na" çevirdiğiniz için müteşekkirim. Borçluyum size. Ama hiç ödeyemeyeceğimi bildiğim borç için her gün çaba gösteriyorum!

Bunları fark etmem ve sana anlatabilmem 24 yılımı aldı baba ama kim bilir fark etmediğim daha neler var... Umarım fark ettiklerimi hissettirmem o kadar uzun sürmez. Çünkü biliyorum ki hayat çok kısa, acımasız ve oldukça zor. Hele ki can dostum, babasını kaybettiğinde hiçbir şey yapamadığımda...
Maalesef bu yazıyı okuman için; baba ocağından uçmam, başka diyarlarda gezmem ve gördüklerimi anlayabilmem ve kendime anlatabilmem gerekti. Gördüklerime inanamadım bazen. Bazen çok kızdım başka babalara ve annelere. Çocuklarının hayatlarını çaldıkları, hatta dünyaya geldiklerine çocuklarını pişman ettikleri ve çocuklarına sevildiklerini hissettirmedikleri için...

Kıymetini geç teslim ettim. İlla ki kötü örnekleri mi görmeliydim?

"Bekle kar altında kalan buğday tanesi
Yine onun sularıyla yeşereceksin
Gözyaşların çare değil ağlama büyü
Başını dik tutabilirsen boy vereceksin

Her yanımda allı morlu
Güller açar türlü türlü
Bu fırtına dünden belli
Baş edeceksin

Korku kar eylemez bir kez yola düşene
Sen bir aşkın içindesin yaşayacaksın
Dört yanını börtü böcek sarsa ne çıkar
Toprağa sıkı sarıl başedeceksin"
i senin de sayende hayatıma fon müziği yapabildim.

Bana anlattığın masallardaki gerçekler* için, sana güvendiğim için, seninle gurur duyduğum için, senden ileride olmam konusunda beni ikna edip, teşvik edenlerin ilk sırasında olduğun için sağ ol ve var ol. Lütfen hep buralarda ol!

Bundan sonra kim olurum, neye dönüşürüm ve kendimin, ailemin, şansımın hakkını verebilir miyim, bilmiyorum. Herkes şanslı doğmuyor ve şansımı paylaşarak çoğaltabilirim. Ama bildiğim bir şey var; fark ettiklerimi artık sen de biliyorsun. Biliyorum hiç demedim sana. O yüzden yazıyorum. Söz uçar zira. Seni seviyorum.


Simge Aybey
simgeaybey@yahoo.com

* [Okuyanlar yanlış anlamasın: Ben, hiç babasıyla tartışmayan, babasına hiç kızmayan, sürekli "Babişko" diyen kızlardan değilim. Çünkü benim babam gerçektir. Acısı ve tatlısıyla hayat gibidir. Gerçek bir babanızın olması; gerçek olmanızın ve gerçekliğin, hayatın her anına sinmiş derdiniz olmasının en büyük sebebi olur. İyi de olur. Hayata atlamak, hayatta kalmak ve hayatta yol almak anlamlı olur.(Gerçekliğin tek yolu bu değil tabii!)]


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,539,539,539,539,539,539,539,539,539,53
19 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Neslihan Güzel

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.382 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Umut Boyu

Güz yangını teninde uyanan bahar
Ürkek yavrusunu sardığında bağrına
Yazlık elbisesini giyinir dünya
Ağır aksak yürürken dönemecinde
Etekleri savrulur akşamüstlerinin

Yalnızlık kol gezdiği kaldırım taşlarına
Hüznünü bırakırken hazanın
Bir gülüş olur umut
Kaldırır başını semanın

Dinmez sandığın arsız acıların
Değişmez günlerin sayaçlarına takılıp
Sustururken tüm sancılarını
Yıkılan darağaçlarında kurulur
Senden öte bir kalabalık

Umut boy boy büyütürken umutçuklarını
Bir kasırga eser şakaklarından
Dağıtır tüm dünyanı
Sen yeniden doğurabilene dek

Sonra
Ciğerlerinden yükselen bir nara
Bunca yılda yetiştirdiğin endamına acıyıp
Kandırırken gül yüzündeki gamzeni
Yetişir dirayet sabrına
Umut olur boyun

Gülcan Talay

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


"BU TOPRAĞIN RENKLERİ"
24 Haziran 2006 Cumartesi saat 20.30


İstanbul Turkuaz Turizm Folklor Derneği GK tarafından her sene sürdürdüğü dönem faaliyetlerinin bir yansıması olarak düzenlenen "BU TOPRAĞIN RENKLERİ", 24.Haziran.2006 Cumartesi günü saat 20.30 da Kadıköy Belediyesi, CKM Caddebostan Kültür Merkezi Büyük Salonunda gerçekleştiriliyor.Kurulduğu 2001 yılından itibaren her sene gerçekleştirdiği sunumu ile Türk Folklorunun en renkli dışa vurumu olan Halk Dansları alanında gerçekleştirdiği çalışma ve faaliyetlerini sunan İstanbul Turkuaz, kuruluşunun V. yılında yine zengin bir dans repertuarı ile izleyicilerinin huzurunda olacak.

Gerçekleştirdiği çalışmaları, sosyal ve kültürel etkinlikleri ile kendi misyon ve vizyonunu koruyan, farklı iş ve yaş guruplarından tamamen amatör dansçıları ile sahneye koyduğu sunumunda İstanbul Turkuaz, bugüne kadar alışılmış kalıpların dışında bir sunumu sahneye taşıyor.

Anadolu'nun binlerce yıllık tarihi geçmişi içerisinde şekillenmiş, gelişmiş kültürel, sanatsal ve folklor alanında eşi benzeri bulunmaz zenginliğe sahip değerlerini, hayatımıza her alanda etki eden geleneksel yapıları birbirinden renkli bir anlatımla sunuyor.

İstanbul Turkuaz'a gönül verenler, eğimenlerinin hazırlamış olduğu görsel bütünlük içerisinde İzmir, Van, Artvin, Muş, Silifke, Tokat, Adıyaman, Trabzon ve Hakkari yörelerinin danslarını, Anadolu'nun bereketini yansıtan renkler ile yöresel çiçekler bütünlüğünde sahneliyor, "Bu Toprağın Renkleri 2006" Sanat Yönetmenliğini Gülçin Uncuoğlu yürütüyor.
CKM de sunulacak gösteri için katılımları Ticketturk sağlarken, Tema Vakfı, Dimes Meyva Suları ve İletişim Basım Yayın sunuya katkıları ile destek veriyor.

"BU TOPRAĞIN RENKLERİ" 2006 da Görüşmek Dileği ile...

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

New York Central Park konseri dönüşünde Yenikapı'da yaşlı fasılcı amcalara eşlik eden, oradan sünnet düğününe katılan, her yerde ayrım yapmadan aynı coşku ile çalan, köklerine bağlı kalarak yeniliklere yelken açan, klarnete hem hüzünlü hem de eğlenceli bir kimlik kazandıran Şenlendirici, http://www.husnusenlendirici.com Türk müziğini bozmadan, caz müziğini sarsmadan, dünya kültürünü zedelemeden yapılmış güçlü aranjeleri sayesinde klarnetin dünya markası olan sanatçı.

...Volkswagen has once again demonstrated its position at the cutting edge of modern technology by presenting the world's most economical road car: the 1-litre or 285 mpg car... http://vw.co.uk/new_devs/one_litre Bu araba 100 km.'de sadece 1 litre yakıt harcıyor. İnanmazsanız resmi web sayfasında kendi gözlerinizle görebilirsiniz.

http://www.davidbessler.com/wordpress/?cat=10 Önce bu web sayfasına tıklıyorsunuz. Sonra ekranda üstte veya altta görülen dans etmeye hazır elemanlardan bir tanesini seçiyorsunuz. Ekrandaki, klavye benzeri tuş takımının üzerinde mouse'unuzu gezdirdiğinizde eleman dans etmeye başlıyor. Ha bu arada dans müziksiz olmaz diyorsanız. A, B, C, D, E, F, X tuşlarından herhangi birisine basarak müzik seçiminizi de yapabilirsiniz.

Eğer web cam kullanıcısıysanız biraz daha dikkatli olun http://www.stupidity.org/video/529 ve bu hataya düşmeyin. İyi şanslar.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060620.asp
ISSN: 1303-8923
20 Haziran 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com