Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.047

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Eylül 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Çarşamba'yı sel alsa!..

İyi haftalar,

Linç ettiler, hata ettiler. Arı kovanına çomak soktular. Şimdi birileri çıkıp bu işi kovalayacak, tekkelerin tâkkelerini bir bir düşürecek, adamların da rahatları kaçacak(mı acaba?). Hoş, adam gibi adamlar ortada olsa ne imam öldürülürdü Çarşamba'da ne de o katilin kafası parçalanırdı ya. Hesapladım Çarşamba'yla tanışalı 29 yıl olmuş. 29 yıl önce de böyleydi, şimdi de. Hoş o zamanlar Fatih'te öyleydi ama orası zamanla asrileşti, karıştı. Kıyafet kanununun geçmediği, kimsenin hesap sormadığı bir kurtarılmış bölgeydi Çarşamba. O zamanlar sesleri pek çıkmazdı. Belki de tedirgindiler. Oysa şimdi hepsi birer cihad askeri. Hükmü verip infazı da kendileri yapıyorlar artık. Dokunan yok, hesap soran hiç olmadı zaten. Hem hesap sorması gerekenler görevde. Mesela kadının birini Atatürk ve Çanakkale şehitlerinin posterini taşıyıp "Yan gelip yatanlar bunlar mı?" dedi diye gözaltına almaktalar. Tayyip Bey'imize dil uzatmak ha, al sana protesto. Hani diyorum, Çarşamba'yı sel alsa, su kuvvetiyle saklanan pislikler bir bir ortaya çıksa, tâkke düşüp kel görünse, fena mı olur? Haydi bari hepimize iyi bir hafta olsun. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Kahveci : Aybars Erdemli


Kayıp

Kimsenin farkında olmadığı anda ortadan kayboldu. Birkaç gün sonra da fark edildi yokluğu, arandı fakat bulunamadı. Son zamanda konuştuğu insanlar sorguya çekildi, yakınlarından bilgi almaya çalışıldı. Düşmanı olup olmadığı araştırıldı ve anlaşıldı ki yoktu. Seferber edildi herkes, sokaklardan çevrilen insanlar sadece benziyorlardı ama o değildi. Ne yapılabilir diye toplanmalar adet oldu her gün. Sonra seyreldi haftada bir, iki haftada bir derken ayda bir toplanmalarda bile başka konulardan konuşulmaya başlanmıştı. Anlaşılan ümit kesilmişti, ya da sorumsuzluğuna verilmek isteniyordu hep, bir gün çıkıp geleceğine emindi ona inananlar.

Tam iki yıl geçmişti ilk kaybolduğu günden beri. Rüzgârlı bir günde insanlar toplanmış oltalarını denize bırakmışlardı. Uzun uzun baktı dalgalara içlerinden biri, arkasını döndü ve yürümeye başladı nereye gittiğini bilmeden. Durdu sigara yaktı, kalabalığa girdi ve pasaja giren çocuğa daldı bu o! dedi. Hızlandı, koştu… Tekrar gördü, bağırdı arkasından. Kimse dönmedi ama bu sefer sensin, buldum seni dedi. Elindekileri yere attı, koşmaya devam etti. Herkes üstüne geliyordu, yaşlı adamı düşürdü, koşmaya devam etti, cebinden düşen bozuk paralara baktı ama almadı. Sadece koşuyordu. Çok yaklaşmıştı bağırıyordu arkasından, paltosu bile aynıydı. Yürür merdivene yönelmişti, oda arkasından. Görüyordu merdivenin en alt basamağındaydı, çok kalabalıktı yardı herkesi. Bir anda önünde onlarca insan birikti onu kaybetmişti. Merdivenin önündeki yoldan koşmaya başladı. İzlediği adam olduğu yerde durmuştu. O da yanından hızla geçti. Bir iki adım sonra durdu arkasına baktı ve izlediği adam ona bakıyordu. Tanrıya şükür seni buldum, bu sensin… İnanamıyorum bunca yıl, sensin dedi…

Adam hiç konuşmadı, sadece dinledi. Sigara yaktı derin bir nefes çekti ve yürümeye devam etti. Arkasından yürümedi, baktı sadece, şaşkındı. Olduğu yere çöktü, niçin? Neden dedi sadece. Arkasından gidemedi. Adam kaybolmadan son kez arkasına baktı, göz göze geldiler. Son gördüğü yerde kaldı gözleri oturduğu yerden…

Bir el uzandı omzuna, iyi misiniz dedi. Evet dedi bakmadan, gözü ele kaydı, eli izledi yüzüne kadar… Allah'ım dedi! biliyordum geleceğini, bir an çok korktum gelmeyeceksin diye…eli kendine çekti ayağa kalkmak için. Sarıldı adama ağlamaya başladı. Omzunda tuttu kafasını uzun uzun… Kalbinde bir acı hissetti hala gülüyordu. Elini adamın omzundan indirdi kalbini tuttu. Kanıyordu! bıçağı tuttu, adama baktı, niçin dedi ve yere bıraktı kendini. Etraftan çığlıklar yükseldi, göz göze geldiler tekrar adama elini uzattı, söyleyemedi hiçbir şey, el düştü, adam kıpırdamadı, insanlar toplandı, adam olduğu yerde durmaya devam etti. Siren sesleri gittikçe yaklaştı polisler geldi. Kalabalığı yardı yerde yatan ceset için gazete kâğıdı istendi. Olayı gören var mı soruları yükseldi. Kimse ses çıkarmadı. Kalabalığın içinden bir ses; evet az önce bana çarptı paralarını düşürdü vermek için peşinden ilerledim ve sonra onu kaybettim dedi. Ona en yakın duran paltolu adamı gösterdi küçük bir çocuk. Polis elini adamın omzuna uzattı ve evlat hayırdır dalmışsın denize nerelerdeydin, iki yıldır seni arıyorduk. Bilmiyorum dedi adam ve peçete istedi, elindeki kanı temizlemek için.

Aybars Erdemli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Seda Attepe


BEN KİMİM?

İnsan hayatının can alıcı sorularından biri. İnsanın aklının gerisinde tetikte bekleyen en büyük sorunu. Sürekli uğraşmak gerek kendinle ve hayatla bu soruya geçici de olsa yanıt bulmak için. Bu yüzden yorucu bir iç yolculuk.Sırf kendinle baş başa kaldığın en uzun yol. Yanıtları bulmak bir şifreyi çözmek gibi. Çünkü hayatın anlamı da bu sorunun yanıtında gizli.

Benim bu soruya vereceğim cevaplar neler olacak bakalım yazının sonunda.

Ben kafasında her zaman sorular ve sorunlarla dolu biriyim. Bir gün sorularıma yanıt bulacak mıyım ve bitecek mi bu sorular yoksa ömrümün sonuna kadar sorgulayacak mıyım her şeyi? Bazen kafamın çok karıştığının ve saçmaladığımın da farkına varıyorum. Üstelik hiç uslanmıyorum yaptıklarımdan da. Bilmiyorum sorularımın yanıtları nerde gizli. Sorunları en kolay ne çözer? Sanırım hayat bana daha çok şey öğretecek. Bekliyorum neyi beklediğimi de tam olarak bilmeden.

Sonra ben sevdiğim bir şeyi sevmekten vazgeçemem. Bu bir tv dizisi de olabilir, eski bir oyuncak da. Evet sevdiğim insanları da sevmeyi kolay kolay bırakmam. Aynı şey sevmediklerim için de geçerli. Sevmediğim bir şeyi bana sevdirmek çok zordur. Yani olay şundan ibaret aslında: ya hep ya hiç. Evet tam Sedaca bu cümle: ya hep ya hiç.

Sonra bende öyle bir Seda var ki kelimeler yetmez anlatmaya. Hayatın tüm gereksiz, insafsız yanlarıyla güzel olduğuna inanan, şiirlerin, şarkıların içinden anlamlar çıkaran, sesliklerle çığlıkların kucaklaştığı inatçı mı inatçı bir Seda… Dışardan bakıldığında oldukça sessiz görünen içinde hem küçük bir kız çocuğu hem hüzünlü bir ruh taşıyan fırtınalı bir can… Küçücük suratı kocaman gözleriyle meraklı bir hobbit…Hobbit evet yanlış yazmadım. Ben o Yüzüklerin Efendisinde anlatılan hobbitlere çok benziyorum. Bakın ne demiş Tolkien hobbitler için: ''Yüzleri güzelden ziyade neşeli, ablak, gözleri parlak, yanakları kırmızı, dudakları her an gülmeye, yemeye ve içmeye hazır olurdu. Sık sık ve gönülden gülerler, her zaman için basit şakalardan hoşlanırlar, (ve imkan buldukça) günde altı öğün yemek yerler, içerlerdi. Dost canlısıydılar, partilere ve cömertçe hediyeler alıp vermeye bayılırlardı.'' E ben de gülmeyi çok severim (her ne kadar aylardır gönülden şöyle gönlümce o eski şen kahkahalarımdan atamasam da -hayret ne zamandır farkındayım da bunun bir çözümü yok gibi-) Altı öğün yemek yemem tabi de yemek yemeyi çok seviyorum. Başka ne denirse hobbitlerle ilgili bana uyar herhalde. Ayrıca Yüzüklerin Efendisiyle ilgili ne sorulursa bilirim galiba. Yüzüklerin Efendisi benim takıntılı olduğum, en çok sevdiğim şeylerden biri bu hayatta. Sonunda iyilerin kazanması bir yana büyüklerin hiç anlamadığı tuhaf olayların olması da ayrı bir neden beni ona çeken. Bu arada buradaki büyükleri hani hayatın çabucak büyütüverdiği çok bilmiş görmüş geçirmiş iflah olmaz, çocuk yanlarını öldüren insanlar için kullandım. Onlar kibirleri ve olumsuzluklarıyla dünyayı kirletenler. Oysa bana göre biraz daha yaşanılır kılmak için bu dünyayı tam tersini yapmak gerekir. Neyse nerde kalmıştım? Ha Yüzüklerin Efendisi ve hobbitler. İnanmasanız da inansanız da ben bir hobbitim işte. Hayatta görüp görebileceğiniz kendisine alenen hobbit diyen tek şahsiyet de benim herhalde.Yüzüklerin Efendisinden başka takıntılı olduğum şeylerden bahsedeyim biraz da. İclal Aydın, Yaşar, Ceyhun Yılmaz bir çırpıda aklıma gelenler. Feridun'a(Feridun Düzağaç hani meşhur tuhaf şarkıcı) artık kızmıyorum ona çünkü bazen öyle iyi anlıyorum ki onu. Bıkkınlığı ve duygularıyla bizim dünyamızdan biraz uzak yaşasa da onu çok iyi anlıyorum ve çok seviyorum. Evet Feridun artık didişmiyorum seninle. Anlamaya başladım seni. Bak seviyorum bile dedim. Şimdi burada olsan kesin senin sevginden bana ne derdin, ben zaten deliye vurmuşum. Başka takıntı mı? Aaa Ömer gerçek aşkın saf savunucusu, hayal prensim benim. Senden bir tane daha olsa o da benim olsa ne güzel olur. Seni çok seviyorum Ömer hayal edebileceğinden çok daha fazla…Başka aklıma takıntı gelmiyor ama siz yüzlerce olduğuna inanabilirsiniz. Efendim inandınız bile değil mi şu anda burada olması imkansız olan sadece içimde yaşayan hayallerle konuştum, hobbit olduğumu kanıtlamaya giriştim, hem saf bir çocuk hem hayata kafayı takmış n'olur biraz daha güzelleşsin diye didinen biri olduğumu söyledim. Ben kimim sorusunun cevabını oluşturan temel ipuçları bunlar. Benim gizil kodlarım.

Kendimi tekrar mı ediyorum acaba? Sürekli aynı şeyler, aynı nedenler. Ben kimim derken iyice coştum mu? Anlamlandırmaya değmez mi benim yaşadıklarım, beni ben yapan içimdeki sesler? Of yine sorular… Beni yalnız bırakmayan sorular.
Beni ben yapanlar benim sevdiklerimin sevmediklerimin toplamı. İçimde bitmeyeceğine inandığım inancım, yaşama dair sorularım, inatçılıklarım. Sonsuz saflığım. Neşem. Yaşam kaynağım. Bitmeyen umudum. Hüzünlerim, hıçkırıklarım. Kırgınlığım, alınganlığım. Hassasiyetim, durup dururken ayrımsadığım yanlışlarım. Doğrusu yanlışı tartışılan kararlarım. Kolayca hayır diyebilme yeteneğim. Ömür boyu sürecek sevgim. Ne var ne kaldı başka beni anlatan? Aslında ince belli kırılgan bir bardak anlatabilir beni. Ya da kocaman bir buket çiçek. En iyisi bir resim ya da yok böyle bir özellikli bir şey lazım. İyisi mi siz bir kız düşleyin eline bir oyuncak verin, saçarlı kıvır kıvır, hem acı hem sevinç kokan bir kalbi olsun. Umudu ve aşkı doyasıya yaşayan bir kalp. Rengarenk balonlar, cebinde taze haberler. Ne olduğu en başından beri bilinen yolculuklar yaşasın. Üzülsün ama sevinsin de yeri geldiğinde. Ağlamayı da bilsin, gülmeyi de. Öğrenmeyi sevsin. Bir küçük kız düşleyin düşleri olan. Küçük kızın gözleri ışıl ışıl. Yanarken yanakları üşür elleri… Yalnızlığı sevdiğinin yanında mutlu… Şarkılar dolusu şekerli kar kokusu… Yüzünü dökme küçük kız…. Soğuk şimdi ama çıkar elbet yine güneş. Asırlardan beri bu böyle bir yağmur bir güneş….

Seda'dan sevgilerle…

Seda Attepe


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Gökçe Gerçek


SON SÖZ SEVGİNİN

Ne hayat ne de aşk adildir!
Bir zamanlar herşeyimiz olanlar, bir zaman sonra hiçbirşeyimiz olurlar...

İkiden bir çıkınca, bir kalır diyorlar ya, bu kesinlikle ikili ilişkilerde böyle olmaz. Sevdiğiniz kişi gittiğinde, ardında sizi bırakmaz. Görünürde bırakır ama kalbinizi bırakmaz. Gözleriniz bakakalır kalbiniz onunla giderken öylece...

Geride "bir" değil, bir "hiç" kalır. "Ölümdür Allah'ın emri olan, ayrılık bir insan hatası" der bir yazısında Yılmaz Erdoğan. Özdemir Asaf'ta "Ölüm gibi gelir ayrılık ama sonunda kimse ölmez" diye seslenir...

Bu da Hande Altaylı'dan inandığım bir alıntı "Herkes aynı yaraları açıyor, aynı silahlarla yaralanıyordu. Sonunda da herkes iyileşiyordu. Kalan, yara izleri ve her yağmurda sızlayan kalp kırıklarıydı"
"Doğmak, nasıl ölüme doğru koşmaksa her beraberlik de ilk anından itibaren kendi sonuna doğru ilerlerdi. İhanet, sıkıntı, hayat ya da ölüm sizi ayırana dek!"


Bir müddet eski kareleri düşünürsünüz ve en incesinden konuştuklarınızı. Hep ince bodur ayrıntılarda bir garip mutluluk yaratırsınız kendinize. Şöyle demişti, şuna kızmıştı, üstünde şu kıyafetler vardı, oraya gitmiştik gibi minicik, ilişkinizin yaşadığı dönemlerde farkedilmeyen ancak geribildirimler silsilesi yaşadığınız zamanlarda bu durumdan hoşnut olduğunuz ya da kendinize eziyet ettiğiniz bir edinim halini alırverir.

Sevginin Anlamları'nı yazan Philip Q.Roche hepimize seslenir "Biz sevmek üzere doğarız, ama bunu öğrenene kadar da sevemeyiz" diye. Sevenler, sevmiş olanlar onaylarlar bu sözü. Bir kadının ya da erkeğin sevilene kadar hiçbir ifade etmediklerini bilirler. Ama "sevgi" kelimesi, kadın ve erkek için aynı anlama gelmez ve bu da onları ayıran başlıca anlaşmazlık konularından biridir bilindiği üzere...

Bu anlaşmazlığa rağmen sevginin gerçek değerini bilenler bu olağanüstü ve güzel duyguyu herşeyin üstünde tutarlar.
"Sevginin tanımını vermedim. Bu imkansızdır, çünkü sevginin tanımına yardım edebilecek daha yüksek bir ilke yoktur" diyen Paul Tillich kalplerimizden geçenleri döküvermiştir bu güzel ötesi söyleminde...
Bizler de acaba son sözü hep kalbe mi bırakırız yoksa kalp zaten hep son sözü mü söyleyendir?

Sevginin anatomisi incelendiğinde, sevmenin aslında insanın 'kişiliği' adını verdiği şeyi teslim etmesi demektir. Sevilen kimse, herşeyin ölçüsü haline gelir ve "romantik aşk" yani sevginin en ağır aşaması kendi kendini yok eden bir tanım olarak anlatılmıştır.

Sevgi ve aşkla ilgili ne kadar çok yazılsa ne kadar çok anlatılsa da, bunu en iyi anlamanın yolu deneyimlediğinizde ortaya çıkar. Sevmek eşsiz bir deneyimdir. Sevilen tarafından sevilmemek ise çok acı bir tecrübedir. Fakat unutulmamalı ki, sevmedi diye hiçbir insan suçlanamaz...

L.A. Bruyere sözüyle burada bitiriyorum ama aslında bildiğiniz gibi sevginin bitişi yoktur.. "Sevmemek elimizde olmadığı gibi, ölünceye dek sevmek de elimizde değil"

Sevilen tarafından sevilmeniz dileğiyle...

Gökçe Gerçek


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

  Kahveci : Mehmet Polat


11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ -5

Irak savaşının planları, 11 Eylül sonrasında alınmış savaş planları değildir. Amerika, zaten Afganistan ve Orta Doğu hakimiyeti ve bilhassa İsrail'in güvenliği için "dünya hakimiyeti" projesini kafasına koymuştu. Bunun için kendisine bir bahane lazımdı ve bu bahane sözde 11 Eylül saldırıları olacaktı. Peki neden dünya hakimiyeti? Buna gerekçe olarak Avro'nun dünya döviz piyasasında Dolar'a olan ezici üstünlüğü, Amerikan yönetiminin iştahını kabartan geniş petrol rezervleri, stratejik olarak hayati öneme sahip bir bölge üzerinde Amerikan/İsrail askeri/siyasi hegomonyasını tesis etmek arzusunu verebiliriz. (Bkz http://www.johnkaminski.com/)

Amerikan yönetimi, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra Afganistan'ı işgal etmekle tehdit etti. Zaten bir hedef göstermeleri bekleniyordu çünkü ülkeleri korkunç bir terörist saldırıya uğramış, sorgulamadan uzak halk kitleleri, histerik ve duygusal bir şekilde Amerikan yönetiminin "tamam" dediği hiçbir şeye "hayır" diyemezdi. Kimse, 11 Eylül saldırılarındaki kurgusal aksaklıkları falan düşünecek durumda değildi. Bush ve ekibi, bir anda arkasında devasa bir halk desteğini alarak Afganistan'a savaş ilan etti. Sözde 11 Eylül saldırılarında bir tek Afgan vatandaşının bile ismi geçmiyordu. Ama hedefteki adam Usame Bin Ladin Afganistanda'ydı. İstihbaratında son teknoloji istihbarat araçlarını kullanan ve hasımlarını uydudan takip edip onları elleriyle koymuş gibi yakalayan Amerika, her ne hikmetse, Suudi terörist Usame Bin Ladin'i yakalamaktan acizdi. Ve kamuoyunda "bir Usame Bin Ladin mitosu" oluşturulmuştu bile. Şu an Amerikan hükümetince Afganistan- Pakistan sınırında bir dağlık bölgede (mağarada yani) yaşadığına inanılan Usame, bir böbreği iflas etmiş bir halde, yoğun sağlık problemleriyle uğraşırken bile, her defasında, son teknoloji istihbarat araçlarını kullanan bir ülkeyi atlatmayı başarabiliyor (!). Ve hala bulunduğu yerden (mağaradan), cep telefonunuza şarj bulamayacağınız bir yerden, Avrupa'da terörist eylemlerin talimatını veriyor. Peki kim yapıyor bu eylemleri? "Üyelerini CIA ve MOSSAD'ın oluşturduğu El-Kaide adında tamamiyle kurgusal bir örgüt." (Bkz. http://www.larouchepub.com/other/2002/2949idf_qaeda.html ve de ayrıca http://www.haaretzdaily.com/hasen/pages/ShArt.jhtml?itemNo=241042&contrassID=2&subContrassID=5&sbSubContrassID=0&listSrc=Y&itemNo=241042 ve de ayrıca http://www.whatreallyhappened.com/terrorist.html ve de ayrıca http://www.whatreallyhappened.com/fakealqaeda.html) Öyle bir örgüt ki, dünyanın her tarafında güvenlik güçlerine yakalanmadan eylemler yapabilen, tüm dünyada para akışını hiçbir aksaklık yaşamadan idare edebilen, kendi içinde hiçbir itirafçı ve hainin çıkmadığı, ve en önemlisi de eylemlerini hep intihar bombacıları yoluyla yaptıran bir örgüt. Neden intihar bombacıları? Çünkü ölüler konuşamaz. İntihar bombacısı olduğu iddia edilen masum kişi, "benim El-Kaideyle falan bir bağlantım yok, bana kamyonetin arkasında verilen adrese götürülmek üzere bir mal bırakıldı ne olduğunu anlamadan, birileri uzaktan kumandayla kamyoneti ya da beni havaya uçurdu diyemezde ondan. İnsanda doğal bir hayatta kalma arzusu vardır. En temel insani karakter, yaşama güdüsüdür. Kendisini asarak intihar edenlerin bile sehpayı çektikten sonra hayatta kalmak için çırpındıklarını görürsünüz. Bu insanın doğasında yerleşik bir güdüdür.

İntihar bombacıları olgusu aslında İslam için çok yeni bir olgudur. Ne Hz. Muhammed döneminde, ne de izleyen yüzyıllarda bununla ilgili bir tek örnek yoktur. Yüzyıllardır örneği görülmemiş bir pratiğin son 10- 20 yılda revaçta olması ve kaynağını da ne bir ayete ne de bir hadise dayandıramıyor olması ilgi çekicidir. Görünen o ki "intihar bombacıları mitosu" da tamamıyla kurgudur." Yaşanmış birkaç münferit intihar bombası eylemi, yukarıdaki savın sıhhatine zarar vermez.

Aslında sadece 11 Eylül olayları değil, Madrid'deki kanlı tren bombalaması, Londra'da ki metro saldırıları, Endonezya'daki sözde intihar eylemleri, Lübnan'daki otel bombalanması, Nick Berg'in kafasının kesilmesi olayı, Refik Hariri suikastı ve daha medyaya yansımamış pek çok olayın arkasında CIA ve MOSSAD, yani başka bir deyişle, Amerika-İsrail parmağı vardır. Bunları bizzat kendileri planlayıp yürürlüğe koyarlar ve ardından da Amerikan hükümet yetkilileri, sözkonusu "barbarlığın" El-Kaide terör örgütü tarafından üstlendiği yalanını tüm yayın organlarına bildirirler. Bu safdil yayın organlarıda, sanki bu istihbarat gerçekmiş gibi, herhangi bir soruşturma zahmetine girmeden dinleyicilerine ve okuyucularına bildirirler. Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir. O halde El-Kaide neden ortaya çıkıp kendilerinin bir bağlantısı olmadığını savunmuyor? Bunu yapamazlar, çünkü Amerika tarafından bilinçli olarak canavarlaştırılmış ve de yayın organlarınca sürekli olarak dillendirilmiş, üzerinde bu denli istihbarat ve çalışmanın yapıldığı bu kurgusal örgüt hiç var olmadığı halde kendisini nasıl aklayabilir? Sözün kısası, ABD ve İsrail'in yarattığının dışında El-Kaide diye bir örgüt yoktur.

Burada özellikle dikkat çekmek istediğim 11 Eylül sözde terörist saldırıları olduğu için, bahsedilmesi gereken çok önemli noktaları değinmemek zorunda kalacağım aksi takdirde zaten fazlasıyla uzun olan bu makale daha fazla uzayacak ve asıl konumuz olan 11 Eylül terörist saldırılar konusunun dışında daha etraflıca anlatılması gereken konular doğacak ve makale olarak niyetlenilmiş bu yazı bir kitap olacak kadar büyük olacak.

Peki talimatları kimden alıyor bu teröristler? Mağarada yaşayan artık kendisine bile faydası kalmamış bir adamdan. Genel Kurmay Başkanı Myers'ın da sonradan ifade edeceği gibi, (Our real objective has never been Osama), yani "bizim asıl amacımız hiçbir zaman Usame Bin Ladin olmadı.) Peki amaç neydi o zaman? Amerika, denizaşırı bir ülkeydi. Orta Doğunun ve Asya'nın ağız sulandıran kaynaklarına çok uzak düşüyordu. Rusya, Kızıl Ordu'nun dağılmasından uzun yıllar sonra dünya arenasında kendini toplamış ve artık rekabete hazır bir görüntü veriyordu. Çin devasa nüfusu ve hızla gelişmekte olan ekonomisiyle tabiri caizse Amerika'ya "posta koyuyordu." Amerika hızla kan kaybediyordu ve halk bu durumdan hiç memnun değildi. Kriz kapıdaydı. Gidişat böyle giderse Amerikan hükümeti hasır altı yaptığı tozu toprağı artık gizleyemeyecek, temiz sanılan odanın görünmeyen yerlerinden kötü kokular gelecekti. Derhal bir çözüm bulunmalıydı. Çözüm ise 3.000 vatandaşını öldürme pahasına bile olsa kuleleri devirmekti. Bu arada o gün yıkılan kulelerde olması gereken yüzlerce Yahudi o gün işe gitmemişlerdi (Bkz. http://www.haaretzdaily.com/hasen/pages/ShArt.jhtml?itemNo=77744&contrassID=/has%5C) ve 11 Eylül günü New York'da kuleler devrilirken FBI, sevinen, tezahürat yapan, birbirlerine sarılan bir grup MOSSAD ajanını sorgulamak üzere göz altına alacaktı. bkz, (http://members.fortunecity.com/911/september-eleven/israelis-arrested-9-11.htm)

Şimdi tekrardan başa alalım.

- 11 Eylül saldırıları gerçek bir terörist saldırı olmuş olsa bile (ki bunun imkansızlığını her yönüyle ortaya koydum), Amerikan savunma sisteminin "kasti" hareketsizliği olmasaydı bu saldırılar olmayacaktı.

- Başkan ve askeri yetkililer bu görev ihmali yüzünden soruşturulmaları gerekirken, Bush'a bir dönem daha Başkanlık hediye edilmiş, ihmali bulunan askeri yetkililer terfi ettirilmişlerdir.

- FBI'dan Robert Mueller, böyle bir saldırının olabileceğine dair en ufak fikirlerinin bulunmadığını ısrarla dillendirmiştir, oysa ki, FBI yaklaşık on yıldır "tam olarak" bu tür bir saldırının ihtimali üzerinde durmaktaydı. Kaldı ki, Mueller, böyle bir saldırıya dair fikirlerinin olmadığını söylerken, öte yandan, nasıl oluyorda, kamuoyuna tamamı Müslüman olan teröristlerin isimlerini saldırıdan sadece birkaç gün sonra bizzat kendisi açıklayabiliyor?

- Pensilvanya uçağı havada vurulmuş ve havadan yere parçalanmış şekilde düşmüştür. Görgü tanıklarının, gökyüzünden enkaz düştüğüne dair kamuoyuna bilinçli bir şekilde yansıtılmayan ifadeleri var. Eğer uçak havada vurulmamışsa, enkazın 10 kilometre genişliğinde bir bölgeye dağılmasını neyle açıklayacağız?

- Kaçırılan uçakta yapıldığı iddia edilen duygusal telefon konuşmaları, uçak bu denli yüksekten uçarken yapılamaz. (Bkz. http://www.sianews.com/modules.php?name=News&file=article&sid=48 ) Profesor Dewdney'in de araştırmasında ortaya koyduğu gibi, kaçırılmış uçaktaki insanlarla diğerleri arasında yapıldığı iddia edilen duygusal telefon konuşmaları, o an var olan koşullar altında mümkün değildir. Bu telefon konuşmaları kurgudur, amaç ise yakınlarını kaybetmiş kişilerin o an ki hassas duygularını suistimal etmektir. (Bkz. http://feralnews.com/issues/911/dewdney/ghost_riders_1-4_1.html ve de http://feralnews.com/issues/911/dewdney/media_release_030304.html ve de http://www.serendipity.li/wot/operation_pearl.htm)

- Dünya Ticaret Merkezi'nin yukarı katlarında bulunan itfaiyecilerin telsiz haberleşmeleri de açıkça gösteriyor ki, alevler kontrol altına alınmıştı ve gökdelenlerin çökmesi gibi bir şey sözkonusu değildi.

- Kendisine hiçbir uçağın çarpmadığını Amerikan Hükümet yetkililerinin bile bildiği ve itiraf ettiği ve buna rağmen patlayıcılarla kontrollü yıkım metoduyla çökertilen Kule 7'nin, kendisine bir şey çarpmadan ve yanmadan nasıl çöktüğünü neden açıklayamıyorlar.

Şu an Irak'ta tam bir can pazarı yaşanmaktadır. Irak halkını özgürleştirme ve ülkeye demokrasi götürme söylemiyle yola çıkan Amerikan hükümeti, resmi rakamlara göre Irak'taki 200.000 ölünün sorumlusudur. Bu sayı, Saddam Hüseyin'in ölümüne yol açtığı insan adedinden kat be kat daha fazladır. Irak'ta hala istikrarlı bir hükümet kurulamamış ve mezhep kavgaları ve buna bağlı olarak yavaş yavaş kendini hissettiren iç savaş kapıdadır. Bu iç savaşı kasti olarak devreye sokan da Amerikan hükümetinin ta kendisidir. Çünkü Güneyli Şiiler ve Bağdat, Tikrit, Samarra Sünni üçgenindeki direniş, mezhep sözkonusu olmaksızın Amerika'ya yönelikti. Bu direnişi kırmak, bu iki gücü birbirine kırdırmak gerekiyordu. Aksi takdirde Amerika'ya asker cenazeleri gelmeye devam edecek, kamuoyu savaşın nedenlerini sorgulamaya başlayacaktı. Bunu önlemek adına, Amerika korkunç bir planı yürürlüğe koydu. Güney'de bombalar patlatıp bunu Sünnilere yıkarak, Sünni bölgesinde de bombalar patlatıp bunu Şiilere mal ederek bu iki unsuru birbirine düşürdü. Böylece düşman, kendisine değil birbirine karşı mücadele edecekti, ve nihayetinde kazanan Sünni de olsa, Şii de olsa, asıl muzaffer Amerika'nın kendisi olacaktı.

İran işgali kapıdadır. Çünkü Bush ve şahinlerinin kaybedecek zamanı yoktur. Başkanlık süresi bitmeden işgal edilmesi gereken ülkeleri işgal edecek, kendi başkanlık süresi bitse bile, gelecek Amerikan Başkanı'nı savaş söylemine sahip biri olmasını mecbur kılacak icraatları yapacaklardır. İran'ın işgal gerekçesi, İran'ın uranyum zenginleştirmesi ve bunu şer amaçlarla kullanma olasılığıdır. Aynı şekilde, Irak'ı da kitle imha silahlarına sahip olmakla suçlamışlardı. Ama görüldü ki, Irak'ın kitle imha silahı falan yoktu. Senaryo değişmemiştir. Yine aynı şekilde, Amerika, Irak'a karşı da ilk başta Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerde bulunmuş, güya "bakın biz diplomasiyi önde tutup, askeri bir operasyonu son seçenek olarak saklı tutuyoruz" mesajı vererek işgali meşru göstermeye çalışmaktadır. Oysa herkesin unuttuğu bir şey vardır. İkinci Dünya Savaşında, teslim olmaya hazır Japonya'nın iki şehrine atom bombası atıp yüzbinlerce insanı birkaç saniyede öldüren yine aynı Amerika'dır. 1940'lı yıllarda atom bombası yapmaya muktedir olan Amerika'nın, 2006 yılında ne tür ölüm saçan silahlara sahip olabileceğini bir düşünün. Bugün Amerikan halkının ödediği vergilerin %46'sı savaş sanayine ayrılmaktadır. (Bkz. http://www.warresisters.org/piechart.htm )

AMERİKA DURMAYACAKTIR. Dünyayı terörize etmeye devam edeceklerdir. Irak'ta Sünni-Şii savaşını başlattılar. Lübnan'da Hristiyan-Müslüman savaşı, Türkiyemizde ise Kürt-Türk savaşının tohumlarını beslemektedirler. İnsan öldürmekle insanları tüketemeyeceklerini gördüler. Amaç aynı bölgede yaşayan, ama farklı din, mezhep ya da kökene sahip insanları birbirine düşürmek ve onları kendisine bağlı kılmaktır. Bu Amerika'nın dış siyasetidir. Amerika daha fazla insan öldürmek, daha fazla insanı kendine bağımlı hale getirmek, daha fazla ülke işgal etmek için tüm güçlerini seferber etmiştir. Dünyanın barışsever insanları ortak bir paydada hükümetler nezdinde bir araya gelip girişimlerde bulunmazsa daha fazla kan dökülecek, daha fazla ülke işgal edilecektir. Zira İran işgali geç değildir. Sırada Suriye, Kolombiya, Venezuella, Kuzey Kore, Mısır, Libya, Nijerya, Pakistan, Suudi Arabistan gibi ülkeler vardır. Not: Bu makalede yer alan isimler, tarihler, kişiler ve yerler tamamıyla gerçektir. Doğrulukları araştırılıp kontrol edilebilirler. En büyük referansım insani mantığınızdır!

Saygılarımla

***

Ben bu makaleyi bitirdiğimi düşündüğüm sırada, Türkiye'deki medya organlarına da yansıyan bir gelişme yaşandı. Habere göre, Pentagon, bilgi edinme hakkı uyarınca, mahkeme, davacının talebi üzerine Pentagon'dan uçak çarpması görüntüsünü yayınlamasını istedi. Bu görüntü, ifademi mazur görün, tam olarak insanı aptal yerine koymaktır. En başta şunu sormak istiyorum: Madem elinizde, video görüntüsü gibi son derece güçlü bir kanıt vardı, ne diye 5 yıl boyunca "sözümona komplo teoricilerinin" sizi bu eylemleri kendinizin gerçekleştirmekle suçlamalarına müsaade ettiniz de, bu "kanıt"ı yayınlamak için mahkeme kararını beklediniz? Neden bu 5 yıl boyunca bu "son derece güçlü kanıt"ı yayınlamaktan kaçındınız? Dediğim gibi Pentagon bizi aptal sanmaya devam ediyor.

Neden mi?

Ekranda görünen nesne, Pentagon'a düz olarak giriyor. Bizden dev Boeing'in önce yere inip tekrardan hız alarak son sürat binaya girdiğine inanmamız bekleniyor. Oysa ki, bir uçak intihar dalışı yaparken, bir arabanın bir binaya girmesi gibi girmez. Sizin de takdir edeceğiniz üzere havadan binaya doğru alçalmak suretiyle girer. Mahkeme görüntü talebinde bulunduğunda, anlaşılan o ki, Pentagon elini çabuk tutması gerekiyordu. Bu aceleyle, çarçabuk bir görüntü sunmalıydılar. Ancak yapabilecekleri en kalitesiz çalışmayı delil olarak sundular. Kaldı ki görüntüdeki nesnenin Boeing olabildiğini, (aslında uçak olabildiğini) iddia edebilmek için göz rahatsızlığı çekiyor olmanız gerekir. Mahalle bakkallarında bile bu kadar muğlak gösteren güvenlik kameraları kullanılmaz. Bir de bu kameraların, dünyanın en iyi korunan binası çevresinde olduğunu düşünürseniz… Ve de etrafında yüzlerce monitör bulunan bir binada verebileceğiniz 2 saniyelik tek bir görüntü mü? O civarda tek bir monitör mü vardı? Diğer görüntüleri de göstersenize!

Üzüntüm o ki, bizim medya kuruluşlarımız görüntüyü, "Pentagon komplo teoricilerini susturdu" söylemiyle vermiştir. Ülkemiz medyasının dış kaynaklı haberleri tercüme etmek dışında bir şey yapmamasını ülkem adına esefle karşılıyorum.

Sizden istirhamım, eğer ikna olmuşsanız, bu gerçeğin, ülkemin diğer vatandaşlarının da bilgisine sunmanızdır. Bu makaleye bir komplo teorisi deyip geçebilirsiniz ama bu yargıya varmadan makaleyi bilimin, mantığın, sağ duyunun ışığında incelemenizi rica eder, ve değerli zamanınızı ayırıp okuduğunuz için en içten teşekkürlerimi sunarım.

11 Eylül konusunda iyice ikna olmak için tek sahip olmanız gereken şey aşağıya çıkaracağım Amerikan merkezli bu siteleri takip edebilecek İngilizce bilgisi. İşte içerisinde binlerce dökümanı bulabileceğiniz, en bilimsel ve en mantığa hitap eden siteler.

http://www.rense.com/
http://www.whatreallyhappened.com/
http://www.globalresearch.ca/
http://www.questionsquestions.net/
http://www.guerrillanews.com/
http://www.apfn.org/apfn/kenvardon.htm
http://www.communitycurrency.org/index.html
http://www.onlinejournal.com/
http://www.lovearth.net/
http://www.madcowprod.com/
http://www.tomflocco.com/
http://www.lewisnews.com/
http://www.cooperativeresearch.org/home.htm
http://home.att.net/~Resurgence/CIAtimeline.html
http://www.911pi.com/
http://www.americanstateterrorism.com/AmericanStateTerrorism.html
http://www.hermes-press.com/index.html
http://www.sumeria.net/wnew.html
http://www.serendipity.li/index.html
http://www.ratical.org/ratville/JFK
http://www.cooperativeresearch.org/index-old1.htm
http://www.911-strike.com/index.htm

Bitti

Mehmet Polat

Editör'ün Notu: "11 Eylül'ün İçyüzü" isimli yazının tamamını aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/ozel/11eylul.asp



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.988 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Sağanak

ıslak bir yaz akşamı
sancısız ve kaygısız
kaygan sokaklarda hızlı adımlar
sen ve ben izleri

alıcı kuşlar çaresiz
silinecek

soracak belki
kiminle geçtin üstümden sokak

bilemeyeceğim belki
kiminle geçtim üstünden sokak

o kadar hain mi zaman
ki hep unutturacak

söz yok
unutsak
unutmasak

seni andığım her vakit
bulutlar başımda toplanacak
kopacak sağanak

seni benden yıkayacak
senden kirlenmişliğimi yıkayacak

her sabah
gün tepeden aştığı vakit ben
yeni bir sana tertemiz açacağım gözlerimi

gün gelecek
seni sensiz andığım sabahlar
bir daha asla kararmayacak

güneş ilelebet açacak
ışıkları damlalarımızda parlayacak
ve kuruyacak göz ayamızda yaş

sormayacak
kiminle geçmiştin üstümden sokak

kuruyan kaldırım taşlarının ateşinden
o hepten unutacak

ben bileceğim hep
kiminle üstünden geçmiştim sokak
kiminle içinde yatacağım toprak

o gün
başımızda gök
son kez patlayacak
yıkayacak gövdemizi son sağanak

mermerler
illaki işlemeli olacak

bir kırmızı gül deseni
tarihimizi saracak

şimdi sana ısınmış ellerim
toprak mı olacak?

Gülcan Talay

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.resize2mail.com
Hala bir resim editörünüz yoksa ama koca koca resimler yerine daha küçük boyutta resimleri arkadaşlarınıza göndermek istiyorsanız, işte size tüm bu işleri online yapabileceğiniz bir site. Küçültmek istediğiniz resmi kendi bilgisayarınızdan seçiyor, olmasını istediğiniz boyutu belirliyor dilerseniz resmin bir kısmını atıyorsunuz. Sonuç elde ettiğini resmi tekrar bilgisayarınızda saklayabilyorsunuz. Daha ne olsun?

Uydu sistemleriyle ilgilenen kişilerin danışmanlık alabileceği sağlam bir web sayfası tavsiye ediyorum http://65.75.149.180/ Bir çok uydu alıcısı ve kart okuyucusunun tanımlandığı ve şifre listelerinin verildiği bu web sayfası meraklılarının çok işine yarayacak.

Basit cilt sorunlarından tutunda, çağımızın korkunç hastalığı kanser tedavisinde bile şifalı bitkiler kullanılmaya başlandı. Hemen hemen her türlü hastalığa karşı kullanılan şifalı bitki ve bitki özlerini elbetteki bilinçli şekilde kullanmak gerekmektedir. http://bitkiselsite.com/index.php kısayolunda bitkisel tedavi yöntemleri hakkında detaylı bilgiler bulacaksınız.

Bütün gazeteleri tek bir web sayfasından takip etmenin bir yolu da http://www.egazete.net/ Bütün gazetelerin web adreslerini tek tek araştırmak yerine bu web sayfasından tamamına ulaşabilirsiniz. Ayrıcayabancı basın ve yerel medya web sayfalarına da bu sayfadan ulaşabilmeniz mümkün.

Hergün 14 yeni bulmaca, hem de kare bulmacalar dahil, bilgi yarışmaları ve daha neler neler. http://www.superbulmaca.com/ bulmaca adına ne varsa bu web sayfasında. Aklınıza ve zihninize kuvvet.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060911.asp
ISSN: 1303-8923
11 Eylül 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com