Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.049

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 13 Eylül 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Alooo seçim yakın mı?

Merhabalar,

Kurban olurum ben senin gibi koç bakana. Nasıl da güzel uyuyor maaşallah. Çok yoruluyorsun bakan amca, çok. Artık sesini yükselt, öyle dış geziye falan yollamasınlar seni. Memleketimin toplantılarının suyu mu çıktı yahu? Devir başını olsun bitsin. Kim karışabilir ki? Ama dışarıda öyle mi? Mazallah birinin dikkatini çekse, birkaç laf etse, itibarımız iki paralık olmaz mı? İşin içyüzünü nereden bilecek onlar? Nasıl anlatırız bakanımızı ilaçların uyuttuğunu? Senin gibi hoş sohbet, uyur ama bu yaşında asla horlamaz tonton bakanı biz bir daha nereden bulacağız? Allah senden de, seni başımıza Turizm Bakanı edenden de bin kere razı olsun.

...

Ramazan geliyor hoş geliyor hem de elleri dolu geliyor. Topbaş Başkan İstiklal Caddesinin yapboz harcamalarından artırdığı parayla fukarayı ve dahi aslan seçmenini ödüllendiriyor. Altıyüz bin aileye 25'er YTL lik çek verecekmiş. Çekleri kocaman marketlerde bozdurabilecekmişsin. İyi de Topbaş Başkan, bu çekleri o kocaman marketlerin kendileri verse, parsayı da onlar toplasa olmaz mı? Yoksa yakında seçim mi var? Bir başka sorum, bu altıyüz bin ailenin içine ben de giriyor muyum? Hani giriyorsam bayram edeyim. Yirmibeş YTL ile un alayım börekler açayım. Altıyüzbin kere 25, 15 milyon YTL ya da bir başka söyleyişle 10 milyon dolar ediyor. Kocaman market başına 2,5 milyon dolar düşüyor. Şimdi bu kaz gelecek yerden tavuk esirgenmeme durumu mudur acaba diye insanın aklına kötü düşünceler gelmiyor değil. Ama biz kendimizi bu kara fikirlerden arındırıp bunun bir amme hizmeti olduğuna inanmaya, yutup hazmetmeye çalışalım. Öyle ya, en büyük başkan bizim başkan!..

...

Kahrolasıca itler gene şehre inmişler, Diyarbakır'da beşi çocuk yedi kişinin canını almışlar. O çocuklar da parka yan gelip yatmaya değil belki ama oynamaya gitmişlerdi. Hâlâ birşey yapmamakta direnen yöneticilerimiz bu aymazlığı daha ne kadar sürdürebilecekler çok merak ediyorum. Allah geride kalanlara sabır versin. O itlere de lanet olsun.

Bugünlükte bu kadar. Pikapta Ronan Keating söylüyor, When You Say Nothing At All. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Kahveci : Gül Çakır


"BEN BİTTİM ARTIK, KALMADIM"

bunaltıcı sıcağın, bunaltan dünyasındaki, bulanık insanlarıylayım... içimde karbonmonoksit kalıntıları var ta geçmişten bu günüme... derin bir solukta oksijen yüklemek isterdim artık robotlaşmaya yüz tutmuş, siyaha bürünmüş beyazımsı adı ciğerime. Olmuyor ama, olamıyor..!

aylardan sonra işte yine elimde kalemim. Kelimelerim benimle cebelleşiyor. İçimi döküştürüp rahatlamak amacındayım. Amacım "dökük bir iç"! belki bir gün onu da başarır parmaklarım.. bu ters yüz olmuş hayatın inadına... belki...

gözlerim kamaşıyor karamsarlığımdan. Gözlerimi çevreleyen siyah halkalar mı benim kader çizgim? Ne bu sorunun yanıtını verebilecek biri var yanımda ne de yanımda olan olmayan bir sevim...

annemi özlüyorum, ışıl ışıl parlayan günün karamsar karanlığında. Seçemiyorum kelimeleri. Kelimelerim bile kaçıyor artık benden. Ben onları yakalamak için kanter içindeyken... kaçanın kovalanması bu olsa gerek.

Kulağımda yine Sezen var... "ikili deliliğimi" anlatıyor adeta.hiç olmamış gibi davranabilmeyi.. "yokediciliği"... "daha fazla tükenmeye takatim yok"... ben bittim artık, kalmadım!

Gül Çakır
gulcakir9@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Vacip Örger


Beyaz karanlıkta bir düşü yazmak

Eski bir pencereden bakıyorum sana. Bir başka gözüküyor her şey bu gece. Gece ile gündüz birbirini tutmuyor.Gündüzlerin aydınlığından geceye hiçbir şey kalmıyor. Değerini yitiriyor hayat. Her yeni şey bir öncekini değersiz kılıyor. Söylenen onca söz, yaşanan paylaşılan onca şey varken, yeni bir söz hepsini silip unutturuyor. Hayatımız bir başkasının öyküsünde gereksiz bir parantez içinde kalıyor. Yazıldığında sayfaları dolduracak sevgilerimiz, en kifayetsiz şiirde dipnot oluyor. Yeni başladığım bir kitap, okuduğum bütün kitapları küçümsüyor. Gece lambam yetiyor, karanlığa baş kaldırmama. Hayat yenilik midir? Ya da bütün yenilikler eskimeye mahkum mudur? Uydurduğumuz gerçeklere koşmaktan, var olan hayallerimizi yaşayamıyoruz…

Güneş erken batıyor bu şehirde. Sevgiler geceye erteleniyor ve en çok geceleri yalnız kalıyorum. Ve en çok geceleri düşünüyorum, sebebi olduğumuz hayatın sebebini. Sabahı buluyorum böylece, hayatta bizi en çok aynı günlerin içinde kendimize yer edinme çabalarımız yoruyor. Gecemizi ayrı, gündüzümüzü ayrı yaşıyoruz. İki farklı kişiliğiz sanki. Gece düşündüklerimizi günün aydınlığı silip gidiyor. Günlerse çabuk bitiyor. Bir başka yarına ertelenen günler yaşıyoruz hep. Gecenin karanlığında yıldızlar bile sönük kalıyor. Paramparça bir ayın altında kendimizle çelişiyor, hayatla çekişiyoruz.

Sıcak bir düş çöküyor geceme. Beyaz bir örtüyle kaplı dünya. Lapa lapa kar düşüyor camımın önünden. Çayımın dumanı camda buğulanıyor. Adını yazıyorum buğuya, sonra adın akıyor camdan içime. İçim sızlıyor. Adının ağırlığını taşıyamıyor yüreğim. Dışarıdaki karı bastıran bir tipi yağıyor yüreğime ve ismin buz tutuyor içimde. En kaygan zeminlere yazıyorum adını, en yüksek tepelere. Gözüm bir evin çatısına takılıyor. Karla kaplanmış, hiçbir ayak izi yok. Yüzün beliriyor çatıda, göğe yakın olan evlerin çatısı geliyor aklıma. Göğün mavisi gözlerine düşüyor. Gözlerin ekmeğimi bölüyor. Yüzün büyüyor. Göğe yükselip, kar olup çatıya yağıyor. Çatıda yüzünün sureti buz tutuyor. Hava daha da kararıyor. Kararmaya inat kar daha bir beyaz yağıyor. Bütün ömrüm buz tutuyor.

Sonra dağlar geliyor aklıma. Sessizlik düşüyor fikrime. Kar ilk dağlarda tutar. Dağın eteğinden bir türkü yükseliyor. Tereyağlı ekmek kokusu geliyor dağlardan burnuma. Kırık sazını çalıyor dağlarda biri. Yanık sesli türküler söylüyorlar. Bütün dağlar aynı beyazlığa bürünüyor. Yüzün aydınlanıyor dağ başlarında. Bir baskında adını sayıklıyorum. Uykuya dalıyorum sonra. Dağlara yansıyan yüzün kurşuni bir kızla kesiyor. Kar olup yanık sesli türkülere ve tereyağlı ekmek kokularına yağıyor. Böyle böyle şafak söküyor. Bembeyaz karşılıyor dağlar günü ve beyaz bir devrim doğuyor bu sabah….

Vacip Örger


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,338,338,338,338,338,338,338,33
9 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Murad Ertaylan

 Kahveci : Murad Ertaylan


  Elma Dersem Çık

Kitabın satış grafiği edebi değerinin ölçüsü olmadığı gibi, güzel olup olmadığını da belirlemez. Olsa olsa anlatılanların okuyucuya sevimli veya ilgi çekici gelmediğini ve belki yazı üslubunun beğenilmediğini gösterebilir. Tabii bu durum aynı zamanda, dünyaya yazarla aynı gözlükten bakan ruh ortaklarının sayısının azlığına, dağıtım ağının zayıflığına ve tanıtımının yetersizliğine de delalet eder, çünkü prensipte satışı belirleyen esas, piyasa şartlarıdır. Günümüzde tüketimin çarpıklığı, harcama bütçelerinin reklam ve modacılar tarafından yönlendirildiği göz önüne alınırsa, gerek lüzumsuz gerekse kalitesiz pek çok ürünün alıcı bulduğuna şaşılmamalıdır.

Ayrıca tarih sahnesinden geçmiş yüzlerce sanatçının ölürken bile sefalet içinde olduğu hatırlanırsa, geleceğe dönük umutları yeşertmek olasıdır. Yine de sanatın kim için yapıldığı sorusu yıllardır tatminkar bir cevap bulmamıştır. Biçimi estetik olsa da kendine has ifadesi olmayan eserler, hazla yaratılmış bile olsalar sanat eseri sayılabilir mi?

Gökçe de, geçmişte benzeri fikirleri defalarca savunmuş ve bu yolla genç meslektaşlarını çoğu kez teskin edebilmesine rağmen az önce biten toplantısından ötürü yaşadığı hayal kırıklığını gizlemeyi başaramıyordu. Yayıncısı bir süredir kendisini desteklemesinin kurumunu zarara uğrattığını ve bu kitabın, "Bay Pratik" serisinin sonu olacağını açıklamıştı. Sebep olarak da yurt çapında faaliyet gösteren kitapevlerinden gelen satış raporlarında, kendi adının son olarak on ay önce listelenmesi gösterilmişti. Evet, belki gerçek buydu ama sanatının rakamlarla ölçülmesi haksızlık değil miydi? Bu serzenişi üzerine yayıncıdan önce geçen ay işe başlayan ve yeteneğinden ziyade çalışkanlığıyla, hırsıyla göz dolduran editör söz aldı, "Polisiye yazmak ne zamandan beri sanat oldu?" Gökçe kazansa dahi makus talihini değiştirmeyeceğini bildiği ve de kazanmaktan çok sırf savaşmış olmak isteğiyle dolu olarak tartışmanın içine balıklama daldı.

Hercule Poirot'nun, Sherlock Holmes'un ve hatta Mike Hammer'ın dünya edebiyatındaki yerini bilmeyen, söz konusu karakterlerin birer kilometre taşı olduğunu yadsıyan biriyle laf yarıştırmak anlamsız kaçacak ama şunu vurgulamak isterim ki, Bay Pratik asla emsallerinden aşağı olmadığı gibi etik açıdan hepsinden de üstündür.

Neymiş bu bizim hafiyeyi dünya devlerinden benzersiz kılan açı?

Gökçe sorudaki alaycı tonlamayı duymamazlıktan gelmeyi seçerek cevaplamaya girişti. Sihirbazın amacı izleyicileri kandırmak değil, onlara hoşça vakit geçirtmektir. Seyirciler dedektifliği bırakır ve kendilerini gösterinin akışına bırakırlarsa göz boyayıcının oku hedefini bulur. Yazarlık da bir nevi sihirdir ama ben adını yukarıda saydığım benzerlerimden farklı olarak okura sadece eğlence vaat etmem. Kaçak balina avcılarından Yağmur Ormanlarını katledenlere, hayvan kaçakçılarından, çocuk işçi çalıştıranlara kadar her macerasında Bay Pratik sadece ipuçlarını değerlendirip kötüleri adalet önüne çıkarmakla kalmaz, sosyal içerikli ve ahlaki mesajlar da vererek okurları dünya sorunlarına duyarlı olmaya çağırır, onları bilinçlendirir. O en sorumluluk sahibi kahramandır. Eğer her ayın birinde maceradan maceraya yetişme telaşından uzakta tutulsa ve layık olduğu şekilde muamele görse bizim de bir polisiye klasiğimiz olabilirdi. Gökçe nefes almak için es verdiği anda editör araya girdi. Yani yazdıklarının okunmamasının sorumluluğunu bize mi yıkıyorsun?
Eğer ortada bir başarısızlık varsa, çorbada sizin de tuzunuz var! Kitap pazarlamak zincirleme aktivitelerden oluşur, birini bile eksik yapsanız hedefi ıskalarsınız. Ne demiş ünlü düşünür, 'Bir tek iliği kaçırırsanız, doğru düğmeleyemezsiniz.'

Editörün bakışları da ses tonu kadar keskindi. Şimdi de yönetim gurusu mu oldun? Bence işini iyi yapsaydın, arkasına saklanacak bahanelere ihtiyacın olmazdı. Ayrıca bilmek istersin diye söylüyorum, o sözün sahibi Goethe'dir.

Vaayy, göründüğün kadar boş değilmişsin, aferin sana! Sizi de böylesine donanımlı bir arkadaşı keşfedip, aldığınız için tebrik etmek isterim. Birbirinize yakışıyorsunuz, hepinize başarılar!

Yayınevi sahibi dönülemeyecek noktaya varmadan araya girmek istedi. Gökçe sakinleşir misin lütfen, fazla duygusal davrandığını düşünüyorum. Seninle çalışmayacağımızı söylemedik, sadece Bay Pratik için uygun bir final planlamamız gerektiğini ifade ettik. Bugün bu konuyla ilgili fazlasıyla oyalandık zaten. Yarın tekrar bir araya gelip salim kafayla bundan sonrasını düşünelim. Hem yeni projelerini masaya yatırmak için de fırsat olur bu."
Evet, yeni projelerim tabii ki var, ama -parmağıyla editörü işaret ederek- bu adama kasaplık yetkisi verirseniz sizinle çalışamam.

Bir çırpıda yapılan tartım sonucunda editörün kefesinin oy çokluğuyla ağır bastığı ilan edildi. Gökçe'ye düşen mağlubiyetini hazmetmek ve yeni projelerine ilgi gösterecek bir yayınevi bulmak olmuştu. Oysa yeni projesi yoktu. Yorgun argın eve dönen Gökçe'nin tek isteği bir an evvel sızmak ve uyanınca yeni bir hikaye kurgulamaya girişmekti. Bu amacına hizmet etmesi için viski şişesine sarıldı. Ertesi sabah aynada dinç ve dinlenmiş bir Gökçe yerine kafası zonklayan birini selamladı. Ilık bir duş önceki günün kötü anılarını biraz olsun uzaklaştırdı. Kahvaltı esnasında viskinin iyi etkileri de sisler arasından çıkmaya başladı. Şişenin dibini görmeden önce, hayal gücünü serbest düşüşe bıraktığı saatlerde aklına gelen olasılıkları beyninin bir köşesine not etmişti ve şimdi sütsüz, şekersiz kahvenin yardımıyla yavaş yavaş hatırlıyordu. Cinsellikle erkenden tanışmış İtalyan kız gibi fantezilerini sayfalara dökebilir veya çabuk sivrilmek adına internet sitesinde yazdıklarıyla birlikte poposunun siyah-beyaz fotoğrafını da sergileyen Çinli genç yazar gibi yapabilirdi. Yok hayır, ayık kafayla bu seçenekler hiç de olası değildi. Sıradaki alternatif hikayenin bölümlerini tek tek ve ayrı ayrı kişilere postalayarak merak uyandırmaktı.

Zarfların üzerine yazılacak adresler mutlaka köşe yazarlarına, edebiyat dergisi sahiplerine ve televizyonlara kültür içerikli program hazırlayanlara ait olmalıydı ki, arzu edilen etki yaratılsın. Belki hikayenin içine bir bilmece gömülebilir ve katili bulan her ellinci kişiye Bay Pratik desenli tişört armağan edilirdi. Finansman desteği sağlamak için sonraki baskılarda sponsorluk anlaşmaları yapılır ve Bay Pratik'in kullandığı arazi aracından zorlu maceralardan sonra tüttürdüğü keyif sigarasına, önemli randevular öncesi kullandığı ağız spreyinden en sevdiği pizzaya kadar her şey parayı basanların markalarına bürünürdü. Gökçe, aklına üşüşenleri elle tutulur bir yere gözle görülür bir mürekkeple not etmezse unutacağından emin olarak masadan kalktı ve dolanmaya başladı. İlk gözüne ilişen yere, buzdolabının yanında asılı mutfak ihtiyaçlarını yazdığı silinebilen beyaz tahtaya, harekat planını çiziktirdi. Politik ve dinsel tabulara dil uzatmak kitap sattırmak için başvurulacak en tehlikeli yol olsa da belki son çare olarak denenebilirdi. Tahtada yer kalmayınca, bira ve fıstıktan oluşan iki kalemlik alışveriş listesi ölüm davetiyesine feda edildi. Arpa suyu ve ekürisi nasılsa kendilerini unutturmazlardı.

Önemli bir turnuva öncesi nasıl profesyonel satranç oyuncusunun uykuları zehirlenirse Gökçe de aklına söz geçiremez, durup dinlenemez, kitabından başka şey düşünemez olmuştu. Sert ünsüzler, yuvarlak ünlüler, sıfat tamlamaları, dolaylı tümleçler, atasözleri ve deyimler koyunları taklit ederek çitlerin üstünden atlıyor ama Gökçe'yi girdiği edebiyat komasından çıkartamıyorlardı. Aklına her gelen benzetmeyi, tasviri, diyalogu yazabilmek için baş ucundan eksik etmediği kalem-kağıda sarılmaktan baygın düşüyor ama ne gözlerine ne de beynine deliksiz, huzur dolu bir uyku ziyafeti çekebiliyordu. Adeta doğum sancısı çekiyor ve bebeğini dünyaya getirmeden herhangi başka bir şeye konsantre olamıyordu. Gökçe'nin, 'Yazmak için yaşamak lazım, artık sadece yazar değil yaşar da olmak istiyorum' hezeyanları takvimden son yaprak düşerken nihayete erdi. Dört haftalık hummalı bir çalışmanın sonunda kolunun altında bir öykü dosyasıyla tanıdık kapıları aşındırmaya hazırdı. İlk çaldığı kapılar yüzüne kapansa da sonunda kendisini buyur eden bir hayır severe rastladı. İlk kurulan özel üniversitelerden birinden yakın zamanda hatırı sayılır bir ikramiyeyle emekli edilen edebiyat profesörü Gökçe'yi bağrına bastı. İlk basım umulan yankıyı yapmayınca mutfaktaki yazı tahtasından alınan fikirlere paralel çeşitli eklentilerle ikinci baskıya gidildi. Bilmeceler, ödüller, promosyonlar sonuç vermeyince ticaretin en ölümcül taşı tahtaya sürüldü. Dördüncü baskıya ilave edilen bölümde Bay Pratik'i gizli numaradan arayan biri, iktidar partisinin icraatlarını yerden yere vurarak, yeraltı kaynaklarının ve kıyıların nasıl peşkeş çekildiğini, ihalelere ne fesatlar karıştığını bildiğini iddia etti ve araştırılması için kabineden iki isim verdi. Son baskıdaki tek değişiklik bu değildi elbette. Girişte yer alan bilgilendirme bölümünde, olası tüm benzerliklerin tesadüften ibaret olduğu, hatırlatması kalın harflerle yapıldı. Beklenen -ve de korkulan- gelişme hemen o hafta sonu yaşandı ve Gökçe Türköz kayıplara karıştı. Ne ona kucak açan eski akademisyen dostu ne sektörden arkadaşları ne de gazeteciler günlerce ondan haber alamadılar. Günler geçtikçe Gökçe ve Bay Pratik arka sayfalardan manşetlere taşındılar. Komplo teorileri çeşitlendi, kontr-gerilladan mafyaya kadar türlü oyuncular haberlerde rol kaptılar. 'Ünlü yazar'ın sırra kadem basışının dokuzuncu gününde olay gün ışığına çıktı. Meğerse önceki iş yerinden belalısı olan editör Deniz, Gökçe'yi rakiplerle uzun vadeli sözleşme imzalamasın diye eski patronunun ilişkileri marifetiyle tedbir olarak kaçırtmış. Ancak göl kenarındaki dağ evinde bir hafta boyunca, Gökçe'nin unutulmaz kahramanı Bay Pratik'in eski yayınevinde değil de büyük sermayeli holdinglerinden birinin himayesinde taze taze kurulan ve zat-ı muhteremin genel yayın yönetmenliğini yaptığı Açık Yeşil gazetesi bünyesinde çalışması için ikna etmek üzere, alıkoymuş. Gerçekte kimin, kimi eve kapattığı ise sonradan ısıtılıp yenmek üzere uzunca bir süreliğine rafa kaldırıldı.

Gökçe, Deniz evde değilken 'güç bela kurtulduktan' sonra hayran kitlesinin karşısına çıkmaktansa gözlerden ırak kalmayı seçerek, annesinden kalan yazlık eve yerleşti. Okuyucularını daha fazla üzmemek için de ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi Kırmızı Beyaz'a elektronik postayla, "Ben hayattayım ama edebiyat ölmüş!" mesajını çekti. Gazetenin sanal ortamda yönelttiği sorulara Gökçe'nin yolladığı cesur cevaplar röportaj havasına sokuldu ve bir sonraki kitap ekinde tam sayfa olarak ve kesintiye uğramadan yayınlandı. Kaderin bir cilvesi sonucu üç gün önce yüksek bir meblağa Açık Yeşil'den transfer edilen yeni editörün küçük bir muziplik olarak haberin son satırındaki yorumu göz ardı edilirse, Gökçe'nin sözleri Deniz'in altın makasından nasibini almadan çıkmış sayılabilirdi. Editör inzivaya çekilen yazarın belki de gençlik yıllarından daha verimli çalıştığını ima etmiş ve röportajı şöyle sonlandırmıştı, "Sevgili Gökçe, elma dersem çık; Armut!"

Editörünü rakip holdingin gazetesine kaptırmanın öfkesiyle Açık Yeşil, Gökçe aleyhinde kamuoyunu yanıltmak gerekçesiyle dava açtıysa da yeni öykünün yayın hakları karşılığında dava geri çekildi. Gökçe Türköz'ün eski editörü, sonraki genel yayın yönetmeni ve tekrardan editörü olan Deniz Kuyucu ile fırtınalı bir aşk yaşadığı ve yakında evlenecekleri dedikodusunun kulislere yayılmasından bir ay kadar sonra yeni bir kültür dergisi yayın hayatına başladı, "Elma&Armut" Derginin künyesinde alt alta yer alan iki isim sosyetik sohbetlere meze olduysa da, ne basın mensupları ne de dikkatli okuyucular şaşırmadı. Gökten üç elma düştü, ikisi sarıya boyandı. Makyaj hilesiyle birinden kumlu armut, diğerinden ekmek ayva yapılıp iç -ve de aç- piyasaya sürüldü.

Murad Ertaylan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.053 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Sesleniş

Ey! Bu sevdamın dik başlı kahramanı,
Seni sevmiş olmak için sevmedim bilesin...
Seni, bir zamanlar sevdiğim vardı demek için
sevmedim
Eyyyyy! Çılgınlıklarımın başrol oyuncusu
Seni sana doymadan terketmek için sevmedim.
Seni, paylaşmak için sevmedim...
Ey rüyalarımın beyaz atlı konuğu! ! !
Seni, senle yaşamak için sevdim.
Seni, sevgimizi sevgiyle yüceltmek için sevdim bilesin....

Aydan Seylan

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.resize2mail.com
Hala bir resim editörünüz yoksa ama koca koca resimler yerine daha küçük boyutta resimleri arkadaşlarınıza göndermek istiyorsanız, işte size tüm bu işleri online yapabileceğiniz bir site. Küçültmek istediğiniz resmi kendi bilgisayarınızdan seçiyor, olmasını istediğiniz boyutu belirliyor dilerseniz resmin bir kısmını atıyorsunuz. Sonuç elde ettiğini resmi tekrar bilgisayarınızda saklayabilyorsunuz. Daha ne olsun?

Uydu sistemleriyle ilgilenen kişilerin danışmanlık alabileceği sağlam bir web sayfası tavsiye ediyorum http://65.75.149.180/ Bir çok uydu alıcısı ve kart okuyucusunun tanımlandığı ve şifre listelerinin verildiği bu web sayfası meraklılarının çok işine yarayacak.

Basit cilt sorunlarından tutunda, çağımızın korkunç hastalığı kanser tedavisinde bile şifalı bitkiler kullanılmaya başlandı. Hemen hemen her türlü hastalığa karşı kullanılan şifalı bitki ve bitki özlerini elbetteki bilinçli şekilde kullanmak gerekmektedir. http://bitkiselsite.com/index.php kısayolunda bitkisel tedavi yöntemleri hakkında detaylı bilgiler bulacaksınız.

Bütün gazeteleri tek bir web sayfasından takip etmenin bir yolu da http://www.egazete.net/ Bütün gazetelerin web adreslerini tek tek araştırmak yerine bu web sayfasından tamamına ulaşabilirsiniz. Ayrıcayabancı basın ve yerel medya web sayfalarına da bu sayfadan ulaşabilmeniz mümkün.

Hergün 14 yeni bulmaca, hem de kare bulmacalar dahil, bilgi yarışmaları ve daha neler neler. http://www.superbulmaca.com/ bulmaca adına ne varsa bu web sayfasında. Aklınıza ve zihninize kuvvet.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060913.asp
ISSN: 1303-8923
13 Eylül 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com