Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.063

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 3 Ekim 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Güle güle Hocam!

Merhabalar,

1973 yılını okul sıralarında geçirenler iyi hatırlarlar. Cumhuriyetimizin ellinci yılı nedeniyle bestelenen Bekir Sıtkı Erdoğan'ın 50. yıl marşını bizlere öğretmek, tüm okullarda müzik öğretmenlerinin baş görevi olmuştu. Eskişehir Kolej'indeki öğretmenimiz sevgili Sumru Oktay da o görevi en iyi biçimde yerine getirmeye çalışanlardan biri idi. Sumru Hanım'ı kaybetmişiz. En son 32 yıl önce gördüğüm bu değerli insanın ölüm haberini alınca içimde bir yerler sızladı. Öğrenim hayatı boyunca insanı etkileyen öğretmenlerden biriydi Sumru Hanım. Otuz yıl sonra bile öğrencileri tarafından saygı ile anılan bu hocamıza rahmet diliyorum. Nur içinde yat Hocam.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Eşim Beni Aldatıyor !

Aklımın güvertesindeyim
Aşka
Ayrılığa
Aldatmaya
Mesken olmuş halleri düşünüyorum..

İzninizle
Azıcık dertleşmek istiyorum sizlerle
Yani biz bize..

Hani kadın kadına değil de insan insana diyelim.
Düşünüyorum da bu aldatma insan genlerine has bir şey olmalı

Ya da nedir sizce?
Kimler neden aldatır?
Nasıl aldatır?

Cevaplarımızı dürüstlük postasıyla vicdan denen adrese yollayalım lütfen..

Sanıyorum bu aldatma hikayesi Adem babamızla Havva anamızın yasak meyveyi ham yapıp yediği tarihlere dayanıyor..

Inga deyip dünyaya merhaba dediğimiz günden bugüne bizlere ayıptır günahtır diyerek öğütlenen nedense bir türlü hiç birimizin hayatını terk etmeyen cinsel ve de duygusal dürtülerin alın yazısıdır bu.

Bir varmış bir yokmuş belki varmış belki yokmuş diye ninelerimizin ve dedelerimizin birbirlerini gizlice sevip sonra da gizlice aldatıp masal diye bizlere anlatmasıyla başlamış pekte makbul olmayan ama gündemden de hiç inmeyen bu nankör hikaye..

Dedelerimizin babalarımızın ağabeylerimizin kısacası erkeklerimizin kendilerini başarısız ve tecrübesiz gördükleri için midir bilinmez bu aldatma olayına balıklama daldıkları bir gerçekmiş…

Ninelerimizin annelerimizin kızlarımızın yani biz kadınların var olduğu günden bu yana masumluğumuzu ön plana çıkararak duygusal sebeplerimizi de çoğaltarak aldatma konusunun içinde bulurmuşuz kendimizi..

Bana öyle bakmayın ben söyleyen yazan uzmanların yalancısıyım bu konuyu sırf gıcıklık olsun diye didikliyorum..

Aslında biz kadınlar ve biz adamlar eş sevgili vs. partnerimizle olan ilişkimizi her türlü güzelliği ve zorluğuyla yürütmeyi başaramadığımız için midir bilinmez.
Kim bilir belki de yeniden dener ve başarırım düşüncesiyle anlık arzularımıza hayır diyemezmişiz..

O adamı o kadını mutlaka bulmalıyım ona ihtiyacım var.

Sonsuzluğa kadar onu sevip sayacağıma şefkat dolu olacağıma ve sadakatle bağlı kalacağıma söz veriyorum diye düşünür hayal edermişiz..

Kimseye söyleyemediğimiz gibi bir yandan da böyle bir arayış içinde olurmuşuz.

Ne dersiniz ne kadar doğru bizce?

Kapı gıcırtısı gibi konu değil mi?
Yasak aşklar
Heyecanlar
Sevgi arayışları
Cinsel ihtiyaçlar
Duygusal açlıklar
Şefkat arayışları

Acaba bu gibi istekler bizleri aldatma yoluna mı itiyor?

Kendimize dahi dürüst olamadığımız bir hayatın içinde
Sevgisiz
Saygısız
Merhametsiz
İlgisiz
Onursuz
Adaletsiz
Güvensiz
Sadakatsiz
Çocuklar büyütmek için mi?

Yoksa!

Zamansız ve mekansız ve de aşksız bir hayatı seçmek için mi ilişkilerimize sirke çekiyoruz?

Siz şimdi yazdığım yazıya söylenirken bende içimdeki savaşlarla dövüşmeye gidiyorum..

Hem biliyor musunuz?

Bir tek seven ruhlar aldatmazmış..

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,677,677,677,677,677,677,677,67
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

  Kahveci : Haluk İlhan


Sanal ortamda özgürlük

Sanal ortamda özgürlükler konusunda değişik fikirler var. Bugün aldığım görüşlerden birisini aşağıya kopyaladım.

".........benimki öneri degil de birazcık merak sanal arkadaşlıkların özgürlük sınırı ne olmalı yada ne olduğu bir arkadaşın yorumunu okudum. Benim katılmadğım bir yorum gerçi -- O an dedim ki dur bir dakika; sen ne için buradaydın? Rahatlamak için değil mi kendini niye geriyorsun ki, iletişimi sürdüren sensin kestiğin anda biter. Karşında bir makine var ve onun arkasında da seni tanımayan biri, o kişi gerçekte olsa kaygında haklısın ama değil, o yüzden kendini bari burada rahat bırak, burada toplum kuralları değil senin kuralların işliyor---. Bu sizce sanaldaki bencillik ve yalnızlaşmanın sanaldaki versiyonu değilmi? İnsan reeldede aynı şekilde kendine döndüğü zaman bunları gerçekleştirebilir. Bunu başaramayanlar sanalda tatminmi ediyorlar kendilerini.. Şöyle düşünüyorum insan iletişimi sanalda daha kolay sanırım insanın bireysel özgürlüğü sohbet edip etmemek istemesi bir tuşla sınırlı ..ben onu anlıyorum......" Özgürlüğün sınırı tabiri bana çok itici geliyor. O zaman biz özgürlüğü tam bilemiyoruz. Burada ideolojik konuşmuyorum, tabiki özgürlüklerin sınırı var. Ben nasıl istiyorsam davranamam, giyinemem, yiyemem, yaşayamam. Ancak bu özgürlüklerin sınırlanması demek değil bence. Bunlar ülkelerin ve o ülkede yaşayan toplumun kuralları. Bunlar içinde kesinlikle uymanız gereken kurallar var, esneteceğiniz veya hiç uyamayacağınız kurallar var. Şimdi Suudi Arabistan'a gidip, ben sokakta etek ile dolaşacağım, özgürüm diyemezsiniz, özgürüm ben bana karışmayın bu anlamda son derece geçersiz. Bunun gibi sayısız örnekler vermek mümkün. Önemli olan yaşadığınız toplum kuralları ile sizin kendi kurallarınızı örtüştürebilmek.

Bu örneği bazen veriyorum, ben Ortaköy 'de oturuyorum, evime kim isterse 24 saat girer çıkar, evime erkek arkadaşım da gelir, bayan arkadaşım da gelir, parti de veririm. Ancak bunları belki Fatih'te otursam yapamam. Orasının kurallarına ters olabilir. Ama ben Fatih'i seçmedim, kendi kurallarımın geçerli olduğu, daha özgür olabileceğim ve hissedebileceğim bir yeri seçtim. O zaman ben kendi kurallarımı yaşadığım yere göre uyarladım veya uyarlanmış Ortaköy özgürlük kuralları beni tatmin ettiği için ben burada yaşıyorum.

Bu reel dünya kuralları, ama sanal dünya da bu kurallar yok, ülke yok, toplum yok, din yok. Burada bir anayasa yok. Burada hiç bir kural olmadığı gibi, sizi engelleyebilecek ve zorlayacak bir merci de yok. Burada her şey sizsiniz. Anayasa sizsiniz, polis sizsiniz, ceza veren de sizsiniz, mükafatlandıran da.

Her gün, her saat, farklı kimlik, farklı cinsiyet, farklı vatandaş olabilirsiniz. Hepsi elinizin altında, bir mail veren siteye girip 50 tane mail adresi alıp, 50 değişik kimlikle insanlarla sohbet edebilrisiniz. Canınız ne olmak istiyorsa o olursunuz, bazen müşfik bir anne veya baba, bazen bir sokak kadını veya jigolo. Bazen İstanbul'da yaşarsınız, bazen Avustralya'da. Hatta bazen kadın, bazen erkek olabilirsiniz. Bütün bunların hepsinin kontrolü sadece sizde. Basit klavye, bir monitor, bir PC ve modem bağlantısı., tüm gereken bu.

Kimi zaman geyik yapmak hoşunuza gider, kimi zaman derin sohbet. Kimi zaman fıkralar dinler anlatırsınız, kimi zaman hikayeler okur hüzünlenirsiniz. Daha teknolojikseniz, kimi zaman görerek sohbet edersiniz kimi zaman telefonla.

Sonu yok, özgürsünüz burada. Kime ne kadar zarar vereceğinizi bilemeyecek ölçüde hem de. Burası o kadar sizi bağlar ki, bu özgürlük size o kadar hoş gelir ki, buradan kopamazsınız. Aslında gizem, bağımlılık diyoruz ya, değil, bence burası özgürlüğün sizde yarattığı adrenalin. Ben nette, kim ne isterse bulabileceğine inananlardanım. Tek sorun ne aradığını bilmek:)

Burasının özgürlüğünü, kendini mutlu ve keyifli yapmak için kullanan, bilgisayarı kapattığın da bugün de çok güzel geçti diyebileceğiniz, hayatıma iyi ki aldım, soktum, sevdim diyebileceğiniz güzellikler yaşamanızı diliyorum… Sevgiler

Haluk İlhan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Seda Attepe


BİR HOBBİTİN KAYIP DÜŞLERİ

Seda… Bu öyküdeki Seda'yı tamamen kendimi düşünerek yazdım. Bu öykünün baş kahramanı da ben oluyorum böylece.
Feridun… Bu Feridun'u tanıyorsunuz aslında. Feridun Düzağaç. Sırf ona kendi kendime yüklediği anlam nedeniyle bu öykünün içinde.
Ömer… Ömer de başkaları tarafından oluşturulmuş bir kahraman. Ama ona olan sevgim onu çalıp bir öykü kahramanı yapmama neden oldu. O, bir zamanlar Yeditepe İstanbul adıyla yayımlanan tv dizisinin kahramanıdır.
Seda'nın babası… Küçük küçücük bir yerinde bu öykünün. Seda'nın özlemi onu bu öyküye koymasının nedeni. Çünkü o şimdi çoook uzaklarda…
F….. Evet onun adı F…. Bu öyküde olmaması gereken ama bilinçaltımın bir oyunuyla öyküye dahil olmayı başaran kişilik.
Duru… O da Yeditepe İstanbul'dan. Ömer'in sevgilisi.
Sedat Yalçın… Sıcak Saatlerde Mehmet Aslantuğ'un canlandırdığı karakter .
Sunay Akın… Usta şair, yazar, oyuncak müzesi olan bir ilginç adam.

Yürüyorum. Sokaklar ıssız, ortalık biraz karanlık sanki. Ayağımda o çok sevdiğim yürüdükçe tıkırdayan pabuçlarım. Şaşkınım ben neden bu garip hüzün ve yalnızlık kokan sokaklarda tek başıma hem de bu karanlıkta yürüyorum. İçimde korku yok. Oysa ben çok korkarım hem karanlıktan hem yalnızlıktan. Hüzünden, hayır korkmam hüzünden alışığım ben ona. Yürüyüşüm sakin, kararlı adımlarla devam ediyor. Hala şaşkınım ne tuhaf… Yol hiç bitmeyecekmiş gibi uzuyor, uzuyor. Hay Allahım neden bu ayakkabılar, neden bu yol, neden ben?

Birden bir gölge arkamda. Korkmuyorum bu gölgeden. Tanıdık gibi biraz. Yaklaşıyor. Evet şimdi gördüm kim olduğunu. Aaa bu o, Feridun. Feridun mu? Evet işte karşımda. Yanıma yaklaşıp: ' Neden korkmadığını ben biliyorum.'diyor. Soramıyorum neden korkmuyor muşum diye. Devam ediyor: 'Çünkü ben de antidepresan kullanırken böyleydim; korkmazdım buralarda yürümekten.' Feridun ne diyorsun sen? Sen hiç kullandın mı ki? Biliyorum bu soru çok saçma. Çünkü biliyorum Feridun tüm antidepresanları kullanmış. Hepsini denemiş. Artık ilaçlar bile etkilemiyor onu. O denli yılmış ki… Feridun'u Feridun yapan da bu aslında. O, her şeyi dürüstçe söylemekten, yaralanmaktan, girdiği her savaştan yenik çıkmaktan yorgun. Yalnızlığın, hüznün ve korkunun tüm bilmecelerini çözmüş. Bütün bunlar iyi hoş da nerden çıktı şimdi bu Feridun.
- 'Aslında gelmeyecektim. Bana ihtiyacın yok artık. Ama yine de gelmek istedim, yanında olmak istedim, güzel kız.' diyor.

Sus Feridun, sus! Korkmaya başladım işte. Ama karanlıktan değil. Evet sana ihtiyacım yok Feridun. Bıktım senin bu karanlık hallerinden. İçimden böyle kabadayıca karşılık veriyorum ama hiçbir şey söyleyemiyorum ona. Yan yana yürüyoruz. Off nerden çıktı bunlar ve neden? Ayakkabılarım tıkırdamıyor artık.
Nedense? Yok o tanıdık tıktıklarımdan eser. Feridun'un saçları uzun. Uzun olmaması gerek halbuki. Kestirmiş olmalıydı hatta son klibinde de kısaydı. Peruk mu acaba diye düşünüyorum. Hayret onunla konuşacak bunca çok şey varken ben peruk düşünüyorum. 'Hadi söyle.'diyor. Ne söyleyeyim ki? Sen uyku bile bilmeyen bir manyaksın ne diyeyim başka? Gidiyor Feridun aniden; geldiği gibi, aniden. Karanlıkta bırakıp beni gidiyor.
- 'Seni bekleyeceğim yolun sonunda.'diyor. 'çünkü en son bana veda edeceksin.'

Gittiğine seviniyorum da yine de bir tuhaflık var ortada. Yapayalnız kaldım işte yeniden. Umutsuzca devam ediyorum yürümeye. İşte karşımda alemin delikanlısı Ömer. En babayiğit en sevecen aşık o. Ama bana değil Duru'ya. Rüyalarıma gelir ara sıra. Ömer yoksa bu da mı rüya? Evet, anlamalıydım çoktan. Bu kadar saçmalık anca rüyalarda olur. Rahatladım şimdi. Ömer: 'Sen aslında hep beni sevdin.'diyor. 'Yani içindeki beni, içinde büyüttüğün beni.' Doğru ben hep onu sevdim. O tatlı sert hırçınlığını, sevecenliğini, dost sıcaklığını ve tutkunu sevdim ben senin. Dünyaları göğsüne hiç acımandan kazımanı sevdim. Sen biraz yaratıldığın kadar bensin, ben de sana yüklediğim anlamlar kadar senim. Ömer gidiyor. Dur, gitme nereye?
- 'Merak etme yine görüşeceğiz. Ben de orda olacağım.'
Hey Yarabbim nerde olacaksın. Dur bir dakika dur. Ömerrr… Çığlıklarım kocaman oluyor sokakta. Büyüyor, büyüyor. Sıçrayarak fırlıyorum yataktan. Rüyaymış gerçekten. Hem Feridun hem Ömer. Biri ne kadar tutarlıysa öbürü o kadar tutarsız. Kalkıyorum yataktan. Cama doğru ilerleyip gökyüzüne bakıyorum. Yıldızlar var, parlıyorlar karanlıkta. İçimde acı bir ürperme. Kötü oldum rüyadan sonra. Yıldızlara bakıp şu anda her kimin ne derdi varsa yok olup gitsin diye dua ediyorum. Korkuyorum sonra geceden. Uykum da var hem. Geri dönüyorum yatağa. Uyumak istiyorum gözlerimden uyku damlıyor ama olmuyor, uyuyamıyorum. Ne saçmalık canım o da antidepresan kullanırken böyleymiş de bilmem ne. Daha neler!
Yeşillikler içinde bir bahçedeyim şimdi de. Üstümde çok tatlı, beyaz bir elbise. Çiçekli desenleri var. Güzel olmuşum bu elbiseyle. Etraf kalabalık. Tanıdık yüzler dört bir yanda. Gülümsüyor herkes. Deminki korkulardan hiç eser yok şimdi. İşte Ömer neşeli, desenli bir gömleği var hani dizide giydiklerinden. Bir dakika bu o gömlek Duru'nun hatıra olarak alıp gittiği gömlek. Duru da yanında. Çok mutlu gözüküyorlar uzaktan. İçim parça parça oldu ama mutlular ya onlar, bu yeter bana. Ömer yaklaşıyor. Elinde şeker pembesi bir gül. 'Bu senin. Bana olan sevginin hediyesi bu sana. Bunu sakla sana hep umut verecek. Gerçek Ömerini bulacaksın sonunda. Veda etmiyorum sana güzel kız. En sevdiğin şiirlerde yine yanında olacağım. Her şey için sağol.' Ağlıyorum. 'Ağlama beni sen yarattın daha doğrusu sen büyüttün içinde. Ağlama.' Kayboluyor Ömer, gül elimde kalakalıyorum. Ömersiz yalnızım, çok yalnızım. Etraftakiler ne kadar da mutlu. Birden yanımda bir ses:
- 'Çok zaman geçti.'

Bana Feridun tarzı cümleler kurma, F…. . Çok zaman geçti, evet. Elimdeki güle yapışıyorum sımsıkı. Ahh, ellerim… Acıyor. Kan, dikenler… Eyvah elbisem kirlenecek! Kan rüyayı bozar der annem ama bozulmuyor nedense. Pişkin F..... hala orda. Hadi kanattın işte vur ölümcül darbeyi de bitsin bu işkence. 'Suçlu sensin.'diyor. Pislik diyorum hepsi senin yüzünden oldu. 'Ben bir şey yapmadım. Hani eşitti bizim suçlarımız? Rüyana da çağıran sensin. Evet ben de seni özledim, güzel kız.' Bir dakika ya bu güzel kız lafı da nerden çıktı? Ben güzel değilim, bu bir. Güzel kız diye de Sedat Yalçın (Sıcak Saatlerdeki) der bir tek.

Feridun geliyor.
- ' Sizin hesaplaşmanız sonra. Gerçek hayatta olacak.'
Tutup kolumdan götürüyor beni. 'Görmen gereken biri var.'
İçimde kapanmayan eski yaralar..
Babam orda. Canım babacım. Sarılıyorum.
- 'Çok çalış kızım. Çok güzel olmuşsun, çok şıksın.'
Gitmese keşke. Ama gidecek. Acelesi var gibi. Kayboldu işte. Gitti bile. Ne yazık ki artık sadece rüyalarda birlikteyiz. Yine gelecek mi der gibi bakıyorum Feridun'a. Evet diyor sanki. Söz sırası Feridun'da:
- 'Veda zamanı küçük kız. Artık bana ihtiyacın yok. Ben senin kendinle iletişimini sağlayan bir güçtüm sadece. İç sesindim. Seni hep dinleyen, umurunda olan bir iç ses. Burada vedalaşacağız. Yeni iç seslerin olacak senin.'
Ya F….ye ne olacak diyorum. 'Hiçbir şey. Aslında senin demin konuştuğun zamandı.'diyor.
Sabretmeliymişim. Sanki o gül benim değilmiş, bütün bunlar kurmacaymış gibi hissediyorum ilk kez. Kurmaca tabi, bu da rüya.
- 'Hadi Sedacım veda etmeliyim sana artık. Şarkılarımı dinlemeye devam, bildiğin yolda ilerle. Korkma. Ellerini ver şimdi.'
Uzatıyorum ellerimi. Kaldırıp şöyle bir döndürüyor Sunay Akını'ın son oyuncağına benziyoruz.
Uyanıyorum. Gözlerimde yaşlar. Islatmışım yastığı. Sabah olmuş çoktan. Bitti bütün güzel rüyalar. Ömer gitti, Feridun da.

Birbirinden farkı olmayan günler geçecek yine. Hayat akıp gidecek. Her bunaldığımda Feridun gülecek bir yerden. Her istediğimde Ömerle olacağım yine. Kimse bilmeyecek ama tüm hayal kahramanlarım yaşamaya devam edecek bende. F….yi bilmiyorum o zaman oldu şimdi…

SON

Bu öyküyü yazmadan önce çok bekledim ilham perisinin gelmesi için. Peki sonuç ne oldu diye sorarsanız onu bilmiyorum. Bu öyküyü yazarken yardım eden tüm hayal ve gerçek kahramanlara, ablama, internetçi amcaya teşekkürü bir borç bilirim. Hayat uzun bir öykü belki de sonu olmayan.

Seda Attepe


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


GÜNEŞİ YOLLADIM BÜTÜN RENKLERLE

Taş bir yolda ilerliyorduk ve yaşam bize hiç aldırmadan nasıl da devam ediyordu. Kurumuş, çatlamış, puslu bir bahardan kalma, solgun, gonca renginde dudaklarımda bir mırıltı… Ne me quitte pas… Güze yaraşırdı aslında.. bir kasım sabahına, kavuniçi yapraklarına hüznün ve burkuntularına en derininden ruhun. Bir filmden unutulmaz bir sahne geldi mi aklına? Kim bilir hangi filmdi senin unutulmazın? Kim bilir hangi kareydi unutamadığın? Bir sonbahar filmiydi benimki. Bir kadın ve bir erkek. Kadının üzerinde pembeden kırmızıya dönük, nar çiçeği bir su var, şeffaflığını örtercesine kayıyor üzerinde. Ritimleri uyumlu. Coşkulu bir vals. Ölüme yaklaşmış bir güzelin coşkulu valsi. Ve o müzik… Evet hani bir sabah… Yağmurkuşugillerden biri öterken karşımda, usulca mırıldandığın kulağıma…

Mucize, nerde saklı o? Bulutlarda mı? Yağmurun yağması belki.Goncaların gelin gibi süslenip gül olmaya hazırlanmaları… Erguvanların eflâtuna çalan renkleriyle donatmaları taş kaldırımları. Ya da belki yağmur sonrası bir renk cümbüşü, bir coşku şeridi. Bir gülümseme hayata… Gökkuşağı… Belki de, belki de sadece bir tatta. Dondurma? Onun kadar tatlı ve huzur verici bir şeyde. Belki de kavun kokusu ya da çilek kokusu gibi bir kokuda ya da vişne kızıllığı…

Kalemi oynatamıyorum.

Güneşi yolladık bütün renklerle…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


Unutuyorum

Unutuyorum… Unutkanlıklarımın az ilerisinde hep sevgine denk geliyorum sevdiğim…

Hüznüm, sevgine bulamaç. Fikrin, gülüşüme..

Bilirsin, ben ağız dolusu gülmeyi pek beceremem. Tonunu tutturamam mutluluk renklerinin. Böylesi iyi.. Zaten, “fikir işçileri çok gülmemeli” demişti birileri…

Ben, fikir işçisiyim!..

Toparlanma sıram geldi. Dağıldı mezbele damlalar. Yağmur var. Sesini duymak bu yağmur, aydınlığa gark etti ellerimi. Konuşamıyorsam sanma ki kelimelerimin azlığından. Yok, yok değil; hiç değil. Konuşamadığım kadar “gerçek” bir sevgi deviniyor duygumun kenarında. Alıp kılıfım yapıyorum yastığıma. Konuşmaya gerek görmeden sevebiliyorsam seni devrik acılara lüzum yok…

Paragraf güzel “şey…”

Yorgunluk, gözlerimde iyi durur diye inanırsın. Kavgalarımız olacak. Kaleminden keskin kılıcı olmaz fikir işçilerinin. Fikir işçileri, sevdiklerini de aydınlık yarınlar için, usta şairler kadar saygıyla, kavgasına ortak kılacak…

Sevdiğimizle bir nefesi saat mefhumuna gölge etmeden çekemeyiz biz. Gidilecek, yetişilecek çok yol var. Kimin umurunda deme! Fikir işçilerinin umurunda…

İnancım, yorgunluğum kadar tükenmesi uzak bir ihtimal gibi seviyorum seni. Yok ki ötesi… Neyi unutsam bir unutkanlık içinde, yine de unutmam gözlerini. Türkümde, davamda, yamacımda bulurum cümlelerini…

Yorgunum. Uzun bir romanın son cümlesinde takılıp kalmış usta bir üstat kadar. Yorgunum, Nazım kadar… Fikir işçileri sevdiklerine vakit değil, duygu ayırırlar…

Ben, fikir işçisiyim. Geçmişimin emanetini biraz önce yükledim gençliğime. Yaşımı ve göz yaşımı boca ettim nice oldu birbirine. Zamanı, kavram bellemem ben!.. Yoktur saat endişem. Savaş diyorsun; bu bir savaş. Muharebe edilecek bir meydana yok ihtiyacımız sevdiğim, ben savaşımı divitimle, inancımla vereceğim. Hiç korkma, yara almayacağım, kırılmayacak gözlük camlarımız. Öyle yarına yakın bir sabra keskin kılacağım ki yeşili; dağılacak duygunun miyopluğu, kırılmadan hiç, hiçbir şeyimiz… Ben fikir işçisiyim!.. Ağız dolusu gülmeyi beceremem. Lakin ağız dolusu gülebilmeli adamlar, kadınlar, bebekler, çocuklar. Hadi, el ver omzumdaki Nazım acılarına, Ahmet Arif sevdalarına. Göreceksin, göreceksin acın, acımız olacak. Bir uzak gençlik yarası ki, kabuk durur Şatıroğulları’ndan bu yana… Önce kanamalı…

Şimdi, hemen sen de katınca sevgini yaramıza, bütün Nazım’lar yürek dolusu okuyacak barış şiirlerini, sözünü susturup sazına ses verecek Veysel Usta her zaman yaptığı gibi. Gülecek çocuklar, “hasretinden prangalar eskitecek” hiç eskimemiş bir sevda gibi ozanlar…

Ver elini sevdiğim, senin sabrın benim divitimde bir çağı yeni nesle düğüm yapacak. Çocuklar gülecek ağız dolusu benim yerime. Sonra kadınlar, bebekler…

Hadi, uzat inancını

Yağmur, çocukları ve yoksul oduncu babaların umutlarını ıslatmasın. Acın, çağları birleştirip acısı olsun tüm üstatların. Ben, hep yorgun ama inançlı, erdeminin sevgisi kadar gözlerinde kalayım; bir ozan dizesi misali…

Fikir işçilerinin inancı, zaman değil; duygu ayırmayı becerebildikleri sevdiklerinin sabırlarında gizli… Ben, sadece senin gözlerinde kalmayı bilebilen inançlı fikir işçisi…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.158 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Faça...

Bir boşluk kaplar ya her yanını
Sarılmak istersin,
Tutunmak istersin,
Dokunmak istersin...
Açılan kolların kendini sarar.

Yağmur yağar ya bazen ansızın
Damlaların geldiği yere bakmak istersin,
Görmek istersin,
Katreyi öpmek istersin...
Kirpiklerini okşar damlalar.

Derinden iç çekersin ya hani,
Sebepli sebepsiz
Bilmek istersin,
Konuşmak istersin,
Can kafesindeki kuş, uçsun istersin...
Yanıtsız susar sorular.

Bilmezsin, bilemezsin
Zamanı ölçmeyi
Kendinden geçmeyi
Mutluluğa nasıl koşulacağını...
Avucun yanar,
Gözlerin yanar,
Bir de...
İçerin yanar...
Patlar tufan sebepsizce...

Sonra diner sessizce
Kopan fırtına
Kaybolur var olan ne varsa
Boşluk dolar kendiliğinden
Sular durulur,
Yağmur diner,
Sütliman bir dinginliğe bürünür...
Tazelenirsin...
Bir şey kalır ki,
Yürekteki faça,
Kapanmaz kolayına.

Elif Eser

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




- Sana yolladığım emaili almadın mı?

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

E-devlet projesi kapsamında uygulanan çalışmalardan bir tanesi de internet üzerinden online hizmetler. Bu hizmetler sayesinde doğalgaz, su ve Türk telekom faturalarınızı sorgulayıp ödeyebiliyorsunuz. Sadece bu kadar değil tabiki... http://www.devletim.com/online_hizmetler.asp kısayoluna tıklayıp diğer hizmetlerle ilgili tüm detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Yerli ve Yabancı Tv kanallarını Bilgisayarınızdan Ek Bir Tv veya Radyo Kartı Kullanmadan İzlemenize ve Dinlemenize Olanak Tanıyan Kullanışlı ve Küçük bir Program öneriyorum. Canlı TV programını http://www.yenidownload.com/download.asp?id=13476 kısayolundan indirebilirsiniz. Programın benim farkettiğim tek problemi sağ alt tarafta kullanılan reklam banner'ı. Ne tarz reklam çıkacağının pek fazla garantisi yok. Sonra uyarmadı demeyin ve kulaklarımı boşuna çınlatmayın.

Ramazan ayında yemek saatlerinin değişmesine rağmen dengeli ve yeterli beslenmek mümkün. Oruç tutan kişilerin her besin gurubundan (et,süt, tahıl , sebze, meyve, yağ ve şeker) gereksinimleri kadar tüketmeleri gerektiği şartı yerine getirilirse tabi. Oruç tutan kişiler Ramazan ayında en az 12 saat veya daha fazla açlık ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu açlık süresi içinde kan şekeri düşüyor. http://www.milliyet.com.tr/ramazan/saglik.asp web sayfasında ramazanda neler yapılmasının doğru olduğuyla ilgili tavsiyeler bulacaksınız.

Mide problemleri oluşursa neler yapmak gerekir. http://www.doktordoga.com/default.asp?BookID=3&PageID=82 ...Meyve ve sebzenin de az pişmiş olarak tüketilmesi daha doğru olacaktır. Az pişmiş meyve ve sebzeler küçük parçalar veya püre haline getirilir ve yoğurt, krema, ayran, şeker, bal, biraz zeytinyağı ve mutfak baharatları ile karıştırılır. Etkili baharatların kullanılmaması gerekir...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061003.asp
ISSN: 1303-8923
3 Ekim 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com