Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.077

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 31 Ekim 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : 3 güzel film seyrettim!..

Merhabalar,

Bugün biraz sanattan konuşalım istiyorum. Sanatın da yedincisinden. Tatilde şanslıydık. 3 tane birbirinden farklı yeni Türk filmi vizyona girdi. Gittinizmi bilmiyorum. Hepsini görebildiyseniz mesele yok ama gitmediyseniz mutlaka gidip seyretmeniz gereken 3 film. Bir kere baştan söyleyeyim, hepsi iyiydi. Yani kötü söz söylemeyeceğim. Aksine hakkettikleri kadar övmek amacındayım.

Sınav'la başladım seyre. Ömer Faruk Sorak'ın bu gençlik filmi, gerek konu, gerek aksiyon, gerekse oyunculuk olarak dört dörtlüktü. Beylik yarış atı benzetmesini pişirip önümüze sürmesine rağmen, anlatım hoşluğunu mükemmele yakın oyunculukla süsleyince, seyrine doyum olmayan bir film çıkmış ortaya. Boş geçen tek bir karenin olmaması, metronom gibi ritmik bir anlatım, çok hoştu. Sınav yarışına girmiş çocuklarımızın ana ve babaları, mutlaka gidip seyretmelisiniz. Evet belki çok derinliğine incelenmiyor konu ama bu hali bile sizi düşündürmeye yetecektir. Mutlaka gidin.

Sırada Cem Yılmaz'ın Hokkabaz'ı var. Ne bulacağını bilerek giden seyirci ağzında hoş bir tatla ayrılıyor sinemadan. Ama Cem Yılmaz adına sinemaya koşanları büyük bir hayal kırıklığı bekliyor. İşin tuhafı, kimse bunu itiraf edemiyor. Hokkabaz, konu, işleyiş ve oyuncularıyla tertemiz bir film. İnsana ait pekçok şey var içinde. Tipik bir Cem Yılmaz stand-up'ı değil belki ama Türk sineması için iyi bir kazanç. Gitmişsinizdir ama gitmediyseniz kaçırmayın.

İki güzel filmin üstüne kaymaklı kadayıf gibiydi Nuri Bilge Ceylan'ın İklimler'i. Türk sinemasında cesaret edilmesi zor bir konu ve kurguyla kotarılmış bir film. Kolayca sıkıcı olabilecek bir filmin aslında hayatın ta kendisi olduğunu anladığınız anda iş bitiyor. Kırklı yaşlarındaki kadın ve erkeğin evli veya bekarken içine düştüğü iletişimsizliği öyle güzel anlatıyor ki, sinemadan çıktıktan sonra, o adam benim işte diyorsunuz. Mesela ben dedim. Yanımdaki çiftte aynı şeyden söz ediyordu. Kadın erkek ilişkisine en yalın haliyle bakan bu filmi sakın kaçırmayın. Sıkıldığınızı sandığınız anda değişen ruh halinizi gördüğünüzde beni mutlaka hatırlayın. Avrupa'da vizyona girdiği günden beri en yukarılarda. Daha 1-2 hafta vizyonda kalacak, bir yol bulup seyredin.

Bir de bu iyi filmlerin çoğalması için üzerimize düşen bir görevi hatırlatayım istiyorum. Lütfen Türk filmlerini sinemada seyredin. Korsan VCD peşinde koşmayın. Haydi şimdi de bir güzel şarkıya kulak verelim. Buddha Bar serisinden, Etti Ankry söylüyor, Eshebo. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Tımarhane : Prof.Rıza Ruhi Arıza


DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN

Böğürtülü Erkek Hikâyeleri
- Böğürtü No: 2 - Bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi Hikâyesi. -
- Gerçek dışı hayattan alınmıştır.-


Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, her hangi bir ülkede,
Bir siyasi partinin genel merkezinde;

- Hicabi senin basın danışmanı kadar kafana taş düşsün emi! Adam her gün gazetelerde pot kırıyor, halt yiyor ama gündemden düşmüyor. Sen ne yapıyorsun, seçimler gelmek üzere ne halt yicez Hicabi?

- Sayın Kaykal, onlar iktidarda… Boyalı Basın durumları.

- Ne boyalı basını Hicabi? Boyasız basın bizden mi bahsediyor?
Parti programında kadın haklarını özel olarak koyduk, bide vitrin yaptık üç beş kadın profesör hala bak bizden bahseden yok. Kadınlarımız Kuşum Aydın'ı bi de neydi şu toparlak adam ha Bekeriya Ayaz; onları daha iyi tanıyor.

- Bi de Üçyüzbir Melif Şakşak efendim.

- Hicabiii! Deli etme ben kes zevzekliği, Duruma bir çare bul!

(…)

Hicabi kapıyı çaldı ve gir sesini duyar duymaz içeri girdi. Bu arada Genel Başkan Kaykal masaya bacaklarını uzatmış dart oynuyordu. Hicabi ellerini ovuşturarak:

- Efendim sanırım buldum, dâhiyane bi planım var.

- Söyle Hicabi, en son planında az kaldı Bayırgülü'ne genel başkanlığı kaptırıyorduk.

- Efenim şimdi bakın: Sayın Kayyıp milletin içinde olur olmaz sözler söylüyor; hani sinirli durumlar biraz… Millet burnundan soluyor. Şimdi siz bunların tersini yaparsanız gönüllerinde taht kurarsınız. Önümüzde Çemişkezek Şenlikleri var partililerle birlikte halkın içine karışın ve adamın yaptığının tersini yapın!

- Hmmm. Hiç fena diil.

(…)

- Hicabi sen bittin, öldün son duanı yap!

-Gaaarkkk. Efendim gırtlağımı sıkıyorsunuz boğuyorsunuz beni.

-Hicabi salak mısın lan sen! Boğmak öldürmek için gırtlağını sıkıyorum. Şu halime bak vatandaştan yumruğu yiyen ben, yumurta, küfür yiyen ben, gözlüklerim kırıldı her tarafım parçalandı. Hicabi sen bittin. Bi de basına bak ne yazmışlar şuraya bak!

- Öhhhhöööö, Ohhh! Nefes alıyorum.

- Neyse ucuz kurtuldun Hicabi

- Efenim reklâmın iyisi kötüsü olmaz bakın bütün basın sizden bahsediyor. Ama ben size öyle demedim ki yani…

- Ne dedin Hicabi, ne yaptıysa tersini yap demedin mi?

- Efendim vatandaşa, " Al ananı gel" dediniz.

- Evet, o, git dedi ben gel dedim. Sanki vatandaşın anasına gitti geldiler, sayende herif sol gözüme indirdi yumruğu.

- Şehit ailesine " anlat anlat heyecanlı oluyor" demişsiniz.

- Ulan Hicabi, il başkanlarında fakslar, mailler geliyor istifa edin diyor.

- Edin efendim zaten bi sürü emekliye ayrıldınız bi daha ayrılın. Sonra nasılsa geri dönersiniz.

-Hicabi deli etme beni! Bir genel başkan ya ölerek ya da Cumhurbaşkanı seçilerek o koltuğu bırakır.

-Anlıyorum efendim.

- Nayıırrrr! Anlamıyorlar! Hicabi sende anlamıyorsun beni. Bütün eşi dostu akrabayı adamlarımızı il başkanı, ilçe başkanı yaptık hala muhalefet hala muhalefet. Parti içi muhalefetten muhalefete fırsat mı var. Dünde yağmur yağdı hava muhalefeti. Her taraf muhalefet.

-Tanrım sen beni affet.

- Ne Afeti Hicabi, karıya kıza mı dadandın?

- Hayır efendim. Yanlış anlaşılma.

- Biliyorum beni yanlış anlıyorlar. Ama bütün büyük liderleri yanlış anlarlar. Sonra okkanın ucunu gördü mü doğru anlarlar. Buna demokrasi denir.

(…)

- Hicabi mahvolduk bi çare bul parti içi isyan çıktı.

- Demokrasi efendim parti içi demokrasi.

- Ulan Hicabi ne demokrasisi partide demokrasi yapıcaz diye ülkede demokrasi yapamıyoruz. Nallandırıcan bu isyankârları bak nasıl anırıyorlar. Bir çare bul Hicabi.

(…)

- Efenim buldum çaresini.

- Ne diyorsun Hicabi. Ulan afferim sana be!

- (…) Fiskos fiskos… Evet efendim isyankârları atıp, yavaş yavaş partiye onları dolduralım ve böylece…

- Gel seni bi öpiyim Hicabi…

(…)

Bu arada; adam, gözlerini boş boş daldırmış boşluğa bakıyor, Kasımpaşa'da Recep'in Kahvede pis yedili oynadığı günleri hatırlıyordu. İçinden " Ahhh! Neydi o günler, Necmettin'e partiyi nasıl geçirmiştim… Şimdi böyle mahzun, böyle boynu bükük boş boş duvarlara bakmazdım" diye içinden geçiriyordu ki; birden kapı çaldı, irkildi.

- Giiir!

- Sayın boş bakanım… Şey Başbakanım toplantı saati geldi hatırlatmamı istemiştiniz.

- Tamam tamam al içeri.

Kalabalık yerini aldı

- Sayın Genel Başkanım, bu Kaykal çok kurnaz bir adamdır. Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu. Seçimlerde bir tuzak peşinde…

- Ben de öyle düşünüyorum Sayın Lale. Siz ne düşünüyorsunuz Zartsu?

-Efennim bi de Aksaray'a gidip sorsak

- Hmmmm. Adamlar demesin sonra… Olmaz olmaz rezil oluruz.
Bu Kaykal bi şeyler karıştırıyor. Kemal Ağabey sen ne dersin?

- Pastörize edelim, olmazsa satalım. Orayı da satalım özelleştirelim gitsin.

- Sinirlerim çok bozuk arkadaşlar. Nereye gitsem halktan muhalefet. Bi de Darınç Abi'nin imambayıldıyı yeniden tarif edelim demesi ve imambayıldıyı vezirparmağı gibi tarif etmesi imambayıldı severleri çok kızdırdı. Neydi o öyle Paşa'nın İmam Bayıldı tarifi bayılıcaktım az kaldı.

Zartsu:

- Öhm… Şey Efendim… O, kol böreği tarifiydi.

- Hıııııı!??

- Efendim nacizene fikrim, ben Daşington'da iken Anglosaksonlardan çok şey öğrendim. Böyle durumlar için pragmatik olurlar bizde öyle yapalım.

- Ne permatiği zartsu yeni traş oldum daha.

- Sayın Kayyıp, … Fis kos fiskos…

-Mükemmel. Kemal Abi ayarla işleri.

(…)

- Sayın Çehreli adamlar oyun peşinde.
-Farkındayım Tunga
-Ama benim de bir oyunum var. Tez elden yeniden teşkilatlanıyoruz, Ülkede ne kadar…

Devamı Haftaya…

Rıza Ruhi


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Selda Eruzun tetik

 Kahveci : Selda Eruzun Tetik


   Biraz da Bensiz Yaşayın

...........

Zaman çok değişti artık. Yaşantılar ve yaşanmışlıklar. Ya da,bir türlü yaşanamamışlıklar.....
Geçen gün, yüzüme esen rüzgarı arkama alıp, yürümeye başladım Beyoğlu'nun dar sokaklarında. Adımlarım, beynimde dolaşanların hızına paralel olarak, bir hızlanıyor bir yavaşlıyordu.Etrafımda dolaşan, insanları bazen görüyor bazen göremiyorum. Sebepsiz sıkıntılarımızın, olmayan sebeplerini bulmak için, adımlarımı hızlandırıyorum.Bildiğim, bilmediğim tüm dar sokaklara giriyorum.
Bir taraftan da, içimden ; "Gel buraya hain sıkıntı, hayatımı mahvediyorsun, neymiş bakalım senin derdin?" diyerek iç geçiriyorum. Tam o esnada, çıkmaz bir sokağın köşe başında,sebepsiz sıkıntının suretini yakalıyorum.Onu yalamakta hiç zorlanmıyorum. Bir kaldırımın, köşesine sinmiş öylece oturuyor.Birden onun bu haline acıyorum, ama aslında hiç acımamalıyım. Bizi mahveden , yaşanılacak en güzel günlerimizi elimizden alan , mutlu olmamız gerektiği halde, kırışıklarla dolu, mor bir gözaltını bize hediye eden seni sebepsiz sıkıntı, seni hain sıkıntı seni.Sakın kıpırdama!!,kal orda sindiğin yerde. Çünkü şimdi seni, boğmak sureti ile tamamen hayatımdan çıkartacağım,seni öldüreceğim!!.

Birden ayağa kalkıyor,gözleri dolu, dolu bana bakıyor .Oda sıkıntıymış gibi iç geçiriyor ama;
"Hayır!!!"diyorum.."Yumuşamayacağım, çünkü beni çok yordun sen..." diye devam ediyorum.
Masumca bana bakıyor sıkıntı, gözlerinden süzülen yaşlar, sanki yüreğime akıyor.Tüm bu olanlara inanamıyorum, şaşıp kalıyorum bir an. Sıkıntı karşıma geçmiş ağlıyor. Ne yapacağımı bilmez bir halde; "Nen var kuzum, senin ya? Neden ağlıyorsun?" diye soruyorum. Bir taraftan da, bir duygu sömürüsü mü bu karşılaştığım? diye içimden olup biteni anlamaya çalışıyorum.Yüzünü bana doğru çevirmiş, gözlerimin taaaa içine bakıyor, sadece bakıyor..Sonra ; gözleri ile beni dizlerimin üzerine çökertiyor. Gözlerinden gözlerimi alamıyorum ve sıkıntı anlatmaya başlıyor...

"Bakın bana, sizi aptal insan soyu"diye başlıyor konuşmaya. Önceden, bizim de bir karizmamız, bir haysiyetimiz, gücümüz vardı. Biz istediğimiz zaman; olur olmadık yerden bir anda çıkar, insanların ruhlarına girerdik ve sonsuz bir acıyla üzerdik onları.Ve yine istediğimiz zaman da sırra kalem basar, yok olurduk ortalıktan.Peki ya şimdi, şimdi artık biz her yerdeyiz. Biz iste sekte, istemesek de siz alıyorsunuz bizi içinize. Sizin hiçbir şeye karşı saygınız kalmamış, hemen tüketiveriyorsunuz her şeyi. Hiçbir şeye sahip çıkmıyorsunuz; sizin için hemen her şeyin anlamı bir anda kaybolabiliyor. Unutuyorsunuz tüm yaşanmışları; aşklarınızı,dostlarınızı ,ailenizi ,emeklerinizi, hayallerinizi,hedeflerinizi, düzeninizi ve sayamadığım bir çok sizi, sizi yapan değerlerinizi ve en önemlisi de varlığınızı. Bıktım artık siz insanlıktan, istemiyorum hiç birinizi, sıkıntının da bir tarzı vardır. Bok ettiniz ulan beni. Derin bir ıh çekip,devam ediyor; Tamam, hiçbir sıkıntı sebepsiz değildir. Ama gel gör ki; siz insanlık sureti, o kadar yalancı ve düzenbazsınız ki, kendinize bile itiraf edemediklerinizi, benim üstüme atar oldunuz. Her şeyin sorumlusu ben oldum bir anda, ilişkilerinizde ki başarısızlığı benden bilmeyin artık . Yokum artık ben, biraz da bensiz yaşayın. Bu kadar da güçsüz olunmaz ki, eğer öyleyseniz de ölün artık daha iyi......

Kulağımda ,sıkıntısın söylediği tüm bu sözler, yankılanıyor, yankılanıyor ve son ilettiği "ölün artık daha iyi"sözü uzayıp gidiyor..... Taaa ki,ayak üstü uyuya kaldığım kanepeden, bir anda acı,acı çalan telefonun sesiyle ilk ilerek kalkana kadar da devam ediyor ....Silkeleniyorum silkelenmesine ama bir o kadar sakindim ki, bu rahatlığım bana "Alla Allah" sebepsiz dedirttiriyor, inanamıyorum.
Telefon,üst üste deli gibi çalmaya devam ediyor ama açmıyorum. Kimin neden aradığını çok iyi biliyorum. "Haydi kalk artık,servis kapıda seni bekliyor" demek için çalıyor.Acele etmeliyim....
Ama ben yine de çok sakin ve huzurluydum.Yavaşça içeriye, yatak odasına doğru süzülüp, üstüme giydiğim siyah bulusu çıkartıyorum, yerine uzunca süredir dolapların en alt köşelerine sıkışmış olan,en renkli olanlardan bir tanesi üzerime geçiriyorum. Ve artık , işe gitmek için hazırım.
Arabada, işe doğru yaklaşırken yol kenarında gördüğüm, gözüme ilişen tüm insanlara bakıyorum. Pek çoğunun yaptıklarına bir anlam veremiyorum ama, olsun ben yine de bakıyorum. O gün; hayatın değerini bilmeye , yaşamaya , olumlu olmaya çalışmaya karar veriyorum.

Ofisten içeri girip huşu içinde kahvaltımı yapıp, etrafıma tekrar,tekrar bakıyorum.Ne garip, ofisteki insanların yaptıklarına da bir anlam veremiyorum ama olsun...

Daha önce ve dün, düşündüğüm tüm; hain ve sebepsiz sıkıntıları düşünmekten vazgeçiyorum...

Selda Eruzun Tetik


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


5,505,505,505,505,505,50
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Meyil Delen


Kaçıncı Kent

Bu kaçıncı kent; erken saatlerine tanıklık ettiğim. Bu kaçıncı ayaz yüzümü yalayan. Buğulu otobüs camlarından sonra umuda indiğim. Kediler ve rüzgâr gecenin cinnetini dağıtır boş kaldırımlara. Biraz sonra -güneş doğacaktır dan az önce- çöpçüler
-ellerinde süpürgeleri - kentin sokaklarına dağılır... Sahte gülüşler gibi önce azalır sonra kararır sokaklarda lambalar.
Sahte gülüşler.
Kaçtığım.
Sabahçı kahvelerinde ısıttım ruhumu. Benim de izim var lekeli bardaklarda. Erkenciler. Yorgun bakışları. İstiflendikleri en dip masadan, kaçamak baktılar.
Alınlarındaki derin çatlakta, yankılandı sesleri.
Biz bu hikâyeyi biliyoruz.

Yorgunum diyordum nasılsın diyene.
Kilitledim kapıyı.
Kepenkler açık kaldı.
Ağır metal indirirken çocuk gibi ağlardı.

İlk gün
G'e giden ilk minibüsün içinde sırt çantam kucağımda, in dediğinde şoför ineceğim. Neden sadece araba_ cep telefonu, beyaz eşya__ modelleri ışık hızıyla yayılır ülkemde.
V.şehir. Aynı minibüsün içinde. Ford bilmem ne hangi seneyse işte. Son sefer olduğundan; yol kenarında el kaldıran yolcuyu, şoför mahallinin en soluna oturtuyor şoför. Sağındaki üç yolcuyu biraz daha sıkıştırıp. Yolcunun elinde, ayakları birbirine bağlı, iki kınalı horoz. Arkaya bakmadan horozları üstümüze fırlatıyor. Uçuşan tüylerin ters kokusu ter ve tütün kokusuna yapışıyor sülük gibi. Sırayla herkesin burnunu ziyaret edip en son benim burnuma yerleşiyor.

Beyaz renkli Renault marka arabaların içinde Şener Şen'ler geçiyor sık sık. Bir değil bin tane Şener Şen. En az o kadar maraba.

Ani bir frenle durdu minibüs. Kaşıyla sol taraftaki toprak yolu gösterdi şoför. Sırt çantamı ne zaman açtım ne zaman içinden döküldü anılar farkında değilim. Şoförün kızgın bakışı yolcuların cık cıkları arasında anılarımdan bir kısmını minibüsün içinde bıraktım. Hepsini atmaktı niyetim yola çıkarken. Bir çuvala tıkıp hepsini. Kedi yavrusu gibi, atıp kaçmak. Geri dönmeyecekleri bir yere.

Yeni hayat.

Gümüş kanatlarıyla karşıladı beni martılar.- Kentin çöplüğünü çok sonra gördüm tepenin ardında. Martıların bir leşi paylaşmaya çalıştıklarını nereden bilebilirdim_.Çığlıkları karşılama töreni sandım, buna inandım. Bu yolculuğa mistik bir anlam yükledim hemen. Biraz da bu yüzden, toprak yolda; uzun yıllar sonra ilk defa, Dayrülzeferan'a giderken duyduğum ibadi -heyecanı yaşadım.
Gülün Adı'nı yeni okumuştum o günlerde. Etkisindeydim hala.

Uzun bir toprak yolun sonunda; sıcağın, tozun arkasındaydı manastır. Düş gibi. Dünyanın yuvarlak olduğunu inanası gelmiyor insanın. Toprak ve gökyüzü. Birbirine tutkuyla bağlı, yasak olduğundan mesafeli; iki âşık. Sonsuza kadar karşıdan bakacak gibi duruyor birbirine. Güneş nasıl doğuyor burada? Nasıl batıyor bir dağın ardına saklanmadan? İlk sahipleri güneşe tapanlar manastırın. Tapmamak mümkün mü?
Mavi gözlü rahip. Eprimiş giysilerinin içinde sonsuzluğun ve yoksulluğun ilahi aktörü. Gözlerinde güneşin tanrı olduğu günlerden kalma bir ışık, saçlarında kaybedilmiş günlerin solan grisi…
____Taş duvarlardan içeri gir.

Çalınacak bir kapı olmaması ne iyi. Geldiğim yerde kapı açık olmalı. Toprak yol yeniden ikiye ayrılıyordu.
Yine mi?
Yol ayrımları.
Kavşaklar hatta. Bilerek mi seçtim çıkmaz sokakları.

Sezaryen masasında normal doğumum ben. Annem minik bir kadın. Büyüğüm sezaryen.
Masa hazırlanırken acele edip dar boğaza atmasaydım kendimi, bir ebenin elinde doğurmazdı kardeşimi annem. Hata. 14 yıl. Suçluluğum bu yüzden.

Çocukluğum eksik
Eksik düşlerim.
Elinden tutup kardeşimi yürürdüm düşlerimde.
Kardeşi sakat diyen yaşlı teyzeye inat
Bağırırdım
yırtılırdı sesim
İşte yürüyor kardeşim.

Lavanta kokusu belirledi bu kez yönümü. Çarkıfelek. Ahşap kulübeye sarılmış etrafı seyretmekte. Düşümde mi görmüştüm bu kulübeyi, yoksa bir dergide mi. Özlemişim. İnsan tanımadığını özler mi. Biriyle sarıldım hatta. Kimdi?

Ahlat ağaçları sararmış otlar. Haziran ortası. Göç mevsimi.

Nerede başladı?
Neredeyim?

Sırt çantamda tüm eşyam
Kime neye bilmediğim bir inat
Gidip gelmekteyim
'Bu kızın sonu kötü'
demişti zavallı babam

Bir iz peşindeyim.

Ben, yaralı bir hayvan,
Okşanınca kanayan
Boşluğa çığlık atan

Şimdi, sabah sökerken
Uzak bir tepede
Geceyim, koynunda rüzgâr saklayan.
Yapraklar korkuyor benden-
'Ağacımızı koruyalım' diye fısıldaşıyorlar
Gövdemiz
Onu koruyalım.

İçim ürperiyor-
Kafamda bir kör döğüşü
Geçmişim.

Ben?
Yanıtı olmayan soru.
Ne çok uğraştım.
Ne çok geldi.
Ben.
Yeniden.
'Normal şartlar altında'
Yapılan her deneyi aksatan bir yanlış algılama.
Sanki bir ' hassas terazi' yanlış tartıyor beni
Ve her deneme
Birikiyor çöplüğümde.
Sen kurtulmaya çalışırken
Boyuna biriktirme.

İşte_
Ben_
Günü geldiğinde
hesap zamanı
Ya arınma, temizlenme
Ya da
Artık_
Biriktirme.

Meyil Delen


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   Bir Bayram Sabahı...

Bayram diye uyandım, içimde kalan bayram kayıplarıyla... Buruk, sıkıntılıydım. Yarım kalmış onca şeyin arasında nasıl sıkılmazdım! Savaşlar yüreğime çökmüş, bir bayram arifesinde bayram sonunu beklemekte. Savaş sancılarıyla, gözleri yaşlı, yürekleri isli Iraklı, Filistinli göz yaşlarım doldurmuştu içimi. Onların yanında, duygularıyla iç içe yaşamamın verdiği acıydı rüyalarımdaki. Bir bayram sabahı ve bayram sonunu bekleyen halkların soğuk nefeslerini solumaktayım. Değer mi? Değer mi? Diye düşünmekteyim gergin, umutsuz ve boşuna...

Yetmedi mi yıllardır süren işkenceler... Soyluların işkencesi/zulmü! Masumların direnişi. Onurlu halklara, insanlığa, gerçek asillere soysuzca yapılan ırkçı, egemen baskılar yetmedi mi daha?

Aristokrat, zümreci, egemen güçler yoğun isteklerini, egolarını böyle mi tatmin edeceklerdi? Ezerek; egemenliklerini fiziksel/maddi güçlerini ortaya koyarak mı kabullendireceklerdi varlıklarını? Peki insanlık neydi? Vahşet, saldırı, öldürme! Güç olmanın gereğimiydi bunlar ? Böyle güçler insan olamaz... Onlar hiçbir şey olamayacak ve tarih böyle yazacak... Sonuç; yenilgi, barış olacak...

Çarşafa bürünmüş, kucağındaki yavrusuyla elinden düşüremediği zeytin dalıyla koşuşan Iraklı kadınlarla... Başlarındaki poşularla egemenliğe yenilmiş, yanaklarından süzülen yaşlara aldırmayan Ortadoğulu adamlarla... Kapımı çalıp, elleri boya kokusuyla kremlenmiş "abla bayramın kutlu olsun" diye elimi öpmek isteyen Uğurla... Paylaşmak, sarılmak istedim sizlere bayram hüznümle... Tüylerimi ürperten, öfkemi artıran güzel bir dünyanın ötesinden "SAVAŞLARA HAYIR" "BAYRAM BARIŞ OLACAKTIR" diye seslenmek istedim duyanlara... Büyüklere "You are the greatest!" yani "En büyük Sizsiniz!" mesajını gönderebilirim... Ama tek şartla! Büyük gibi davran(sın)lar, göstersin(ler) büyüklüğü, olgunluğunu biz de ayakta destek verelim halk/insanlık/birey olarak büyük YAŞAM ONURUNA...

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


YILDIZ ALACASI BİTERKEN

Bir kaç damla gözyaşına sarılıymış hayat.
Coşkun bir renk geçidinin ardına eklenmeyi unutmayan mutsuzluklar hep varmış.
Kalbimin kırıldığı anlar aslında kendimi sorgulamam içinmiş. İçime tıktığım derin hıçkırıklarda unutulmuş kelimeler...
ben ve sen yokmuşuz. Biz-lik kaybolmuş mühürlü gözyaşlarında.
İçindeki savaşın kazananı hep mutsuzlukmuş... Umudunun son ateşini görmek her kırmızı başlıklı kız masalında varmış.
Aşağılanmış bir yalnızlığın soğuk kollarında renksizlik...
"Aldırma" cümlesinin yakındaşı "kaldırma"... Yük ağırsa kaldırma, belki hafifler. Kendini kandırmanın eşiğinde ağlarken...
Aynada duran küçük kız çocuğu... Sevdiği rengi yapıştırdığı gözlerinden akan bir ezilmişlik... Sevinilecek ne kaldı geriye? Bir kaç damla su damlasına hapis arınma mı?
Gözümü kapadım. Yok olmak isteğimin son perdesinde miyim?
Neyim? Sadece ölesim tutmuş bir öğle vakti, lunaparkın ışıkları sönerken... Geride bıraktığımı bilmeksizin gitmek istiyorum.
Kalemimden kan damlıyor.
Aşılan engeller yetmezmiş ayakta kalmaya.
Koskocaman, çapraşık bir seksek oyunuymuş hayat.
Melodisi değişken.
Yazar baba demiş "...bu kadar acı çekmedikçe Tanrı'ya inanmamı beklemeyin benden..."
Tanrı kahkaha atıyor ben içimdeki çiçeklerin solmasına şahitken.
Ne "oldum" diyebilirsin ne "bitti".
Düşman gibi hayat, beyninden geçen mısralara.
Eserini bitiremeyen sanatçı...
Çözülmüş mü içimdeki düğümler yoksa İskender'i mi bekler?
Aşk ne demekmiş?
Öyle bir şey sadece masallardaki perilerin asalarına gizlenmişmiş.
Korkuyorum. Büyülerin olmamasından. Korkuyorum. Düşmekten. Korkuyorum. Kendimden. Ve üşüyorum. Çırılçıplak gözyaşlarımın etrafımı çevrelemesinden.
Tanrı kahkaha atıyor ve kalemimden kan damlıyor...
Gözlerimi kapatmaya 1 kala...

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Ahmet Altan

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.386 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


ÖYLE İŞTE

Öyle işte
Öyle
Anlatmasam
Yine çok geç
Her”şey” için
Ömrümün karanlığı çöktü geceye
Duyulmuyor, duyamıyorum hiçbir dizeyi
Duvarlar karanlık
Toplamıyorum
Dağınık
Düzenli olması gereken ne bildimse
Toplamıyorum
Yoksun
Ben de yokum
Kendimi bulamıyorum
Öyle işte
Öyle
Mesafe kadar uzun mu olacak acılar
Kestirmesi zor
Uğurlu yalnızlıklarımız olacak diyorsun
Düzenli olması gereken ne bildimse
Dağınık

Geciktim
Şimdi döndüm. Koşar adım geldim. Sanki, adımlarımın çevikliği geri getirebilir çocukluğumu diye inandım.
Çocukluğumu büyüttüğüm sokağa girince anladım…
Öyle işte
Öyle
Dizlerimde salladığım kediler çoktan nine olmuşlar
Nurettin Amca kapatmış dükkanı
Müyesser Teyze, ceplerimden leblebi eksik etmeyen pütürlü el tanımadı beni
Beni, sokağım tanımadı
Akranlarım nerede bilmiyorum
Yoksa hepimizi en iştahlı saklambaç vakti sofraya mı çağırdılar?..
Dönecek, devam mı edeceğiz yoksa iştahla oyuna birazdan…
Eskimiş her”şey”
Bu, acı mı?..
İçimde, boğazımda yumruk olmuş bir şeyler
Öyle işte
Öyle
Kaçmak istiyorum
Baharın sevdası gibi en olmaz zamandı
Gidiyorsun dediler
Çocukluğum uzak
Kapatmış Nurettin Amca dükkanı
Dizlerimde uyuttuğum kediler
Müyesser Teyze tanımadı beni
Dağınık
Düzenli olmalı diye inandığım ne varsa
Darmadağınık şimdi
Olmaz bir tutukluk bu
Yol boyu, mesafe miktarı gözüm akranlarımı aradı
Hepsi uzak, hepsi yokluk
“Hepimiz bir yerinden yaşıyoruz hayatın”
Çocukken en azıydı payıma düşen
Ama tanırdı beni bu kent, hiç unutur muydu Müyesser Teyze
Büyük payım
Çocukluğum, kedilerim, sokağım
Hepsi yabancı, hepsi uzak, hepsi yalan
Hem adam hem çocuk kalamaz kadar ustura ağzı bir pay bu
Payına düşeni yaşar
Lakin bocalar
Boğuldukça kanarsın
Hazan
Eylül bitmiş
Ben yeni ıslanıyorum
Zaten ıpıslak bir yalnızlıktık
Ötesi olmaz
Dedim ya kapatmışlar dükkanı
Müyesser Teyze tanımadı
Ben miyim değişen
Yoksa savaş meydanı mı?..
Öyle işte
Öyle

Sarahatun Demir

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Katmerli bir ruh gibi, iki ruh

Resim ve seramik eğitimlerini, aynı doğum-yaşam öyküsünden aldıkları ilhamla şekillendiren Azize ve Azime ÖNLÜ şimdi bu özel şekilleri sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. 31 Ekim-9 Kasım 2006 tarihleri arasında YMMO Sanat Galeri’sinde meraklısıyla buluşacak eserler, iki ruhu, katmerlenmiş tek bir ruhta bütünleyen nesneleri merak edenler için hoş bir fırsat niteliği taşıyor.

1971 yılında Kütahya Tunçbilek'te doğan ikiz sanatçılar, en önemli besin kaynaklarının yaşamlarını sürdürdükleri ortam olduğunu şu ortak cümleyle anlatıyor. “Çok güzel bir aile ortamında büyüdük. Ne şanslıyız ki kahramanlarımız; uzaklardan, kitaplardan, dokunulamazlardan değil, evimizin tüm fertlerinden çıktı. Nasıl, ne zaman olduğunu hiç anlamadan yaşamdan biriktirdiklerimizi görsel ve plastik bir dille konuşturma isteği oluştu.”

Azime Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Bölümünden, Azize ise; Dokuz Eylül Üniversitesi Seramik Bölümünden mezun oldu. 1997 yılında dört kişiden oluşan Toprak Çocukları Sanat Atölyesini kurdular. Halen İzmir ve İstanbul'daki atölyelerinde çalışmalarını sürdürüyorlar.

Yine ortak bir bakışla sanata ve yaratmaya ilişkin duygularını şöyle anlatıyorlar; “Sanat; gördüklerimizi, okuduklarımızı, sustuklarımızı ve de konuştuklarımızı etlendirme şansını verdi.Böylece sanat yoluyla,yaşamı da şekillendirebileceğimizi öğrendik. Biliyoruz ki, tüm soru ve cevaplarımızın neticesi bu mecradan akacaktır. Rüyalarımız da dahil, düşünsel ve fiziksel tüm mesaimiz bu yöndedir. Tutkumuz bir gün bizim bile yapabildiğimize inanamayacağımız yapıtlar doğuracak. Çünkü biz bu uğurda tüm adanmışlığımızla üretmekteyiz.”

‘SUSTUKLARIM’ Heykel Sergisi
31 Ekim-9 Kasım 2006 / Kokteyl : 31 Ekim 2006 Salı 18:30
YMMO Sanat Galeri – Istiklal Caddesi No:302
Tel:0 212 251 60 90

azizeazimeonlu.com

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Heykel sanatını sevenlere güzel bir haberim var http://www.azizeazimeonlu.com Resim ve seramik eğitimlerini, aynı doğum-yaşam öyküsünden aldıkları ilhamla şekillendiren Azize ve Azime ÖNLÜ şimdi bu özel şekilleri sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. 31 Ekim-9 Kasım 2006 tarihleri arasında YMMO Sanat Galeri’sinde meraklısıyla buluşacak eserler, iki ruhu, katmerlenmiş tek bir ruhta bütünleyen nesneleri merak edenler için hoş bir fırsat niteliği taşıyor.

Evinizin baş köşesine asıp herkese gururla gösterebileceğiniz bir plaketiniz olsun istermisiniz? Böyle bir plakete kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum. http://www.hemalhemsat.com/main/auctiondetail/435408/diger/plaket_erkek_bayan.php kısayolunda görebileceğiniz ve tamamen Türk zekasıyla üretilmiş muhteşem ötesi bu plaketi lütfen görünüz.

Hayatın nasıl bir kısırdöngü olduğunu anlatan flash formatında hazırlanmış kısa bir film http://koti.welho.com/alaari/lodger/ilove.swf Baştan uyarayım: her ne kadar animasyon bile olsa 13+ olduğunu söylemeliyim.

Uçurtmanın mevsimi olur mu? Olur. Ne zaman olur ben tam olarak bilmiyorum ama http://www.martiuk.org/ uçurtma kulübündekiler biliyorlar ve belirli tarihlerde uçurtma şenlikleri düzenliyorlar. Web sayfalarına girerek ister forumlara katılın, ister şenlik duyurularını takip edin ya da isterseniz online olarak uçurtma yapmayı öğrenin. Asla çocuk ruhunuzu kaybetmeyin.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061031.asp
ISSN: 1303-8923
31 Ekim 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com