Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.086

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 13 Kasım 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : İki kişilik Dünya!..

İyi haftalar,

İnsan hayatı ne kadar kısa aslında. Kırklı yaşlara geleceğim günleri hayal ettiğim zamanlar hiç te uzak değil. Delikanlılık dönemimde en merak ettiğim konu 2000 yılında ne halde olacağımdı örneğin. Oysa zaman öyle hızlı akıp gitmiş ki, anıları bile kaydetmeye vakit kalmamış. Cumartesi günü o müthiş kalabalığı seyrederken geldi bunlar hep aklıma. Politika, politikacı nedir, neye benzer diye düşünüp tartabildiğim günden beri hayatımda olan biriydi Karaoğlan. Dünya görüşümü şekillendiren insanların başında gelirdi. Umudumuzun kaynağıydı. İlk oyumu kullanma hakkı kazandığımda yoktu meydanlarda. Bize umut olduğu için yasaklıydı. Kendisi gibi yasaklananların içinde tek baş kaldıran o olduğu için benim kahramanımdı Karaoğlan. Seksen öncesi emperyalizmden kurtulmanın umuduydu, 10 yıl sonra tekrar arenaya döndüğünde gericilikten, bağnazlıktan kurtulmanın umudu oldu.

Başkalarının aksine ben ona hiç kızmadım. Verdiğim her oyu helal ettim. Yüzde bir buçuk oy alabildiği son seçimde kahroldum. Yüzde otuzbeşle memleketin geleceğine bağdaş kuranları görünce, zamanında yüzde kırkbirle tek başına iktidar olamayışına hayıflandım. Ancak bu tabloda, nedendir bilinmez, bir kişiye hiç yer vermedim, Rahşan Hanım'a. Ta ki, Cumartesi günü o cenaze arabasının ardında sekiz kilometre hızlı adımlarla yürüyüşünü seyredene kadar. O hep elele görmeye alıştığımız birlikteliklerinin zirvesiydi sanki. Yüzbinlerce kişiye kulağını tıkamış sadece o ve Bülent varmış gibi yürüdü sekiz kilometre boyunca. O sahneyi her gördüğümde ağladım. Öyle birkaç damla değil, hıçkırıklarla. Karaoğlan'la birlikte hayatımın bir bölümü de uçtu gitti belki, çok üzüldüm ama bundan önce o harika iki kişilik Dünya beni derinden etkiledi. Bugüne kadar anlayamamış olmama da içerledim. Türkiye bir büyük adamını daha yitirdi belki ama gerçek bir sevginin de farkına vardı, ne dersiniz? Allah sana uzun ömürler versin Rahşan Hanım.

Pikapta Marc Aryan var, La Lettre diyor. İyi bir hafta olsun hepimiz için. Şimdilik hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   HER KÖŞESİNDEN BARIŞ FIŞKIRAN BİR İLİMİZ: H A T A Y

Bugün sizlere en eski yerleşim birimlerinden olan, bütün dinleri, kültürleri bir arada barındıran, eski çağlarda "dünyanın ikinci büyük şehri" unvanına sahip olan bir ilimizden bahsetmek istiyorum.

Her zaman "BARIŞ" arayışı içinde olan ben, Antakya'da yaşayan çok sevdiğim bir aileden bir davet alınca yine yollara koyuldum.

* * *

Bir rivayet Antakya'nın (İÖ.312-280) Seleucus I. Nicator tarafından kurulduğundan bahseder. Diğer bir rivayet de Büyük İskender'in kurduğunu anlatır.

Daha sonraları, İÖ. 64 yılında, kentin Roma egemenliğine girmesiyle Antakya tarihinin altın çağı başlamış olur.
Arap istilası ve Bizans dönemlerinden sonra 8 Mart 1058 tarihindeki şiddetli deprem
10.000 kadar insanın ölümüne, kentin değerli yapılarının da büyük hasar görmelerine neden olur.

Sırasıyla Selçuklular, Haçlılar, Memluklar dönemlerinden sonra dört asır boyunca
(1516-1918) Osmanlı hakimiyetinde kalan Hatay Devleti 23 Haziran 1939'da
Türkiye Cumhuriyetine katılır.

* * *

Benim dostlarım, Antakya'nın 25 km. Batısında, Musa Dağlarının güneyinde bulunan Samandağ ilçesinde yaşıyorlar. Gezilerime de buradan başladım.
İlk gezdiğim yer Titus Tüneli oldu.
Buraya ulaşmak için, ziyaretçilerin takip ettiği yollardan değil de, beni bir saat, tepelerden, çayırlardan, çalılardan, bastığımız patikaları bile görmeden yürüterek, zor bir etap seçtiler arkadaşlarım.



Titus Tüneli yapımı, Orta İtalya'da, İ.S. 9.yılında, 17 Kasım'da doğan Vespasianus tarafından başlatılmış. Oğlu Titus da bitirmiş.
Tünelin uzunluğu 130 m., yüksekliği 7 m., genişliği 6 m.
Tünelin girişindeki büyük kara deliği görünce resmen korktum. Ama renk vermedim...
Hatta yanımızda arkadaşımın 4 yaşındaki kızı da bulunuyordu.
Tünelin ortasından, kaya parçaları arasından su akıyordu. Biz mecburen kaygan olan kenarlardan ilerlemeye başladık. Bazen korkudan tünelin duvarlarına yapışıp kalıyordum.
Allahtan yanımızda arkadaşın ağabeyi bulunuyordu. O olmasaydı asla o tüneli geçemezdim. Zor durumlarda hepimize tek tek yardım etti.
Tünelden çıktıktan sonra küçük bir tırmanışla Beşikli Mezarlarına ulaştık.



Bu mezarların Roma Döneminden kalma krallara ait olduğu söyleniyor.
Burada, yamaçlarda, kalker tabakaları içinde oyulmuş 12 mezar bulunuyor.
Mezarlar birbirinden duvarlar ile ayrılmış.
Gerçekten görülmeye değer bir olay !

* * *

İkinci gezim, Samandağ ilçesine bağlı Türkiye'nın tek Ermeni Köyü'ne oldu.
VAKIFLI KÖYÜ.

Hatay anavatana katıldığında bölgedeki diğer Ermeniler topraklarını terk ederken,
Vakıkıflı Köyünde yaşayanlar göç etmeyerek köylerinde kalmışlar.
1960'larda 600 olan köy nüfusu 140'a düşmüş bulunuyor.
Şu anda köyde bulunan 30 kadar hane geçimlerini, başta narenciye ürünleri olmak üzere, organik tarımdan sağlıyor.
Pırıl pırıl ve düzenli bir köy Vakıflı.
Köylüler Türkçe, Arapça ve Ermenice biliyorlar. Köyde yazma-okuma oranı %100 .
Çoğunluk "solcu".
1996 'da harap bir vaziyette bulunan kiliseleri, Adana, Antep, Mersin ve Antalya'da görev yapan Paşaların eşleriyle beraber köyü ziyaretlerinden sonra, onların da destekleri ile onarılmış.
Arkadaşımın annesi orda yaşayan bir bayanı tanıyordu. Telefon edip onları ziyaret edeceğimizi bildirdi. Büyük bir sevinçle karşıladılar beni. Eve davet edip kahve ikramında bulundular. Kendisi ve annesi ile kaş-göz yara yara, Ermenice konuşmak için büyük bir gayret sarf ettim. Çocukluğumdan beri evde annemle bile Türkçe konuştuğumdan, ben bile şaşırdım bu kadar kelimeyi nasıl bir araya getirdiğime. Tepkilerinden çok hoşlarına gittiğini anladım.
Kilisenin kapalı, fakat onda bir anahtarın olduğunu söyleyen evsahibi bayan bize kiliseyi gezdirdi.



Kilisede, kendi sözlerimle dua ettim ve tüm dünyada barışın hakim olmasını, kimsenin aç kalmamsını diledim.
Kilisenin arka tarafında üç tane çift kişilik, banyolu, misafir odaları vardı.
Hepsi de tertemiz, sanki hiç kullanılmamış gibi bir durumda idiler.
Sadeliğinden, temizliğinden gerçekten etkilendim.



Oradan 2 km. uzaklıkta olan Hıdırbey köyüne gittik.
Köyün meydanında 2000 yıllık dev bir çınar ağacı vardı.
Ağacın çevresi 20 m., gövde çapı 7.5 m., yüksekliği de 17 m. idi.
Musa Ağacı diye adlandırılan bu ağaç, efsaneye göre, Hz. Musa orayı terk ederken asasını sulak toprağa gömmüş. Zamanla "ölümsüzlük suyu" sayesinde filizlenip dev bir ağaç haline gelmiş.
Biz de geleneğe uyarak birer dilekte bulunup oradan ayrıldık.

* * *

29 Ekim Pazar günü Antakya'ya gittim.
İlk ziyaret ettiğim yer St. Pierre Kilisesi oldu.



Havari Aziz Petrus'un Antakya'ya geldiğinde vaaz verdiği yer olarak bilinen bu kilise Hıristiyanlığın ilk mabetlerinden sayılıyor.
1963 yılında Papalık tarafından, Kudüs ve Roma gibi kutsal bir yer olması nedeniyle,
bir hac yeri olarak kabul edilmiş.
Büyük bir kaya oyuğundan ibaret doğal bir mabet olan kilisenin cephesini oluşturan duvar, Haçlılar döneminden kalma olup, son zamanlarda restore edilmiş.
Her yıl 29 Haziran günü, İstanbul'dan ve çevre illerden gelen çok sayıda din adamı ve Hırıstiyan cemaatinin katıldığı ayin yapılıyor.
Benim gittiğim gün Kanada'dan gelen bir Koreli gurup ayin yapıyordu.
Bir gitar eşliğnde dinsel şarkılar söylüyorlardı.
Ayin bitince bir fotoğraf çekmeme müsaade ettiler.



Oradan Harbiye'de bulunan, Hz. Hıdır'ın (Hızır) Hz. Musa'dan ayrıldıklar yer olarak bilinen Hz. Hıdır Makamını ziyaret ettim.
Hz.Hıdır Aleyhisselam, Hz. Musa zamanında yaşamış, onu eğitmekle görevlendirilmiş.
Aleviler her evlerine gelen misafiri Hızır diye karşılar, bütün cömertliklerini, misafirperverliklerini gösterirlermiş.
Hz. Hıdır'ın Makamının yanında çok büyük, üstü kapalı, ön tarafı açık bir mutfak vardı.
Burada zaman zaman kocaman kazanlarda yemekler pişirilip fakirlere dağıtılıyormuş.
Etrafı gezdikten sonra Hz. Hıdır'ın Makamına girip, bir dilekte bulunup, oradan ayrıldım.

Daha sonra Antakya Rum Ortodoks kilisesini ziyaret ettim.
Yeruşalem (Kudüs) kilisesinden sonra en eski kilise olarak biliniyor.
İki Resul BARNABA ve PAULOS 42. miladi yılında Antakya kilisesini tesis etmişler.
45-53 miladi yılları arasında 8 yıl Petros tarafından yönetilmiş.

Büyük bir istek ve heyecanla Antakya Müzesinin önüne vardığımda daha da büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Müze KAPALI idi. Hiç müze Pazar günü kapatılır mı?
Herhalde Bayram olduğu için kapatmışlar diye düşünerekten üzgün bir vaziyette Samandağ'a döndüm.

Ondan sonraki iki gün yağmur yağdı.
Samandağ'ın, merkezi yollar hariç, hemen hemen tüm çevre sokakları çok bakımsız ve çamur batak içinde idi. İlk fırsatta Belediyesine bir metup yazacağıma arkadaşlarıma söz verdim.
Üçüncü gün aralıklarla yağmur yağdığından, bir ara Hıristiyan Arapların Kilisesini ziyaret ettim.
Kilise kapalı idi, içerisini görmek nasip olmadı.
Sadece kiriş kapısının üstündeki Arapça yazı dikkatimi çekti.
(Fotoğraftaki yazıları okuyabilen birileri çıkarsa lütfen ne yazıldığını bildirsinler.)



Samandağ'daki son günümde doğa da bana acıdığından, güneş ara sıra kendini gösterdi.
ASİ NEHRİNİ görmeden gidemezdim tabbi ki !

Lübnan'dan doğan Asi Nehri, 287 km. boyunca evvela Suriye'ye, sonra Türkiye'ye giriyor.
Nehrin 40 kilometresi Lübnan, 159 kilometresi Suriye, 88 kilometresi Türkiye sınırları içinde yer alıyor.
Kuzeye yönelerek Suriye'ye giren nehir Amik çoküntüsine ulaşır ulaşmaz birden Batıya döner, Burç deresi ile Karasu'yu aldıktan sonra Antakya'dan geçerek Güney-Batıya yönelir ve Samandağ'ın Güneyinden Akdeniz'e dökülür.
İşte, ben de bu noktaya ulaşabilmek için, çamur batak demeden, hatta arabamla çamura saplanmak riskini göze alarak "SET" diye adlandırdıkları yoldan geçerek denize ulaştım.
Hava pek müsait olmamakla beraber bir iki fotoğraf çektim.



* * *

Yediğimden, içtiğimden bahsetmememin tek nedeni, bu sefer (kaçıncı?) giriştiğim diyeti çok ciddiye almamdan kaynaklanıyor. Hatta yola çıkmadan arkadaşlarımdan bana yemek konusunda israr etmemeleri için söz aldım. O güzel yemeklerden kendimi mahrum ederek kilo almadan geri dönebildim. Ama kilo da vermedim, demek ki arada bir kaçamaklarım olmuş!

Nadya Alpkonlar
nadyaalpkonlar@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Solmaz Akça

 Kahveci : Solmaz Akça


  17 Aylık Bir Acı

17 Aylık Bir Acı... Sanki Benim Tenimde...

17 aylık bir acı işledi tenime... 17 yerimden bıçakladı beni... Her bir darbe tenimi yardı, acı derinime, taa içime işledi... Ağladım, utanmadım... Nefret sardı dört bir yanımı, haykırmak istedim haykıramadım...
Televizyondan öğrendiğim vahşete dur diyememiş olmak; 17 aylık bir bebeğin tecavüze uğradığını duymak, kanımı dondurdu. Önce acıdım... İçim acıdı, yüreğim gözyaşlarını saklamadı. Ardından bir öfke nöbetine tutuldum. Bu adamları yaşatmak, onları beslemek o 17 aylık bebeğin acılarını beslemek değil mi?, dedim. En güzeli bu adamları halka teslim etmek... Vicdansızlıklarının cezasını almalı bu ahlaksızlar... Tecavüzün, tecavüzü diyorum buna ben... Korkuyorum artık insanların bir çocuğa yaklaşmasından... Bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir ahlaksızlıktır aklım almıyor!

17 aylık bir çocuğun acısına gebe kaldı düşlerim... 17 yerinden yırtıldı hayal perdelerim... Güzel bir gelecek, mutlu nesiller derken; gerçekler çıktı karşımıza bir bir...

Ölüm cezası verilmeli bu adamlara... Ama öyle birden değil, yavaş yavaş, acıta acıta... O bebeğe çektirilen acının kat ve kat fazlasını çekerek ölmeliler bence... Ve eğer 20-30 yıl hapis cezasıyla kurtulacaksa bu adamlar vay benim daha bir çok yerde garip garip uyuyan bebeklerime...

17 kere lanet okudum... 17 kere öldürmek istedim...Eğer bu da suç sayılırsa, eğer beni de onlar gibi suçlu bulanlar varsa; 17 kere ölüme razıyım...

Solmaz Akça
solmaz.ca@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  MUSALLA BAŞINDA YALAN SÖYLEMEK!

Malum, ölümlü bir dünyada yaşıyoruz… Rabbimizin bildirdiği üzere "Her nefis ölümü tadacaktır"(Âl-i İmran 185) Hangi ırktan, hangi, renkten, hangi dinden olursanız olun emanet olarak verilen canı sahibine teslim edeceğiz. Malımız, mülkümüz, evlatlarımız, makam ve mevkimiz bize hiçbir fayda sağlamayacaktır. Sadece dünyada kazandığımız sevaplar yoldaşımız olacaktır. Günahlar ve sevaplar öbür âlemdeki yerimizi tayin edecektir.

Yaşlı dünyamız nice renkli, silik, zengin, fakir, uzun, kısa, zayıf, şişman, merhametli, gaddar, imanlı, inkârcı simaları üzerinde taşıdı. Fakat hepsi de vaktini tamamlayınca göçüp gitti. Bazıları lanetle anıldı, bazıları hoş bir seda bıraktı geride. Kimisi ahiretini kör bir kuyuya, kimisi de gül bahçesine çevirdi bu dünyada… Herkes ama herkes cenneti de cehennemi de buradan götürdü aslında… Hiçbir iyilik mükâfatsız, hiçbir kötülük cezasız kalmadı. Ne kadar uğraştıysa da güneşi söndüremedi cılız nefesler…

Son zamanlarda meşhur bir sima daha ebedi âleme göç eyledi. Türkiye'nin yakın tarihine şekil vermiş, tanıklık etmiş bir siyasetçi olan Bülent Ecevit'ten bahsediyorum. Altı aya yakın bir zamandan beri bitkisel hayat yaşayan Ecevit sonunda her fani gibi son nefesini vererek bu dünyayı geride bıraktı. O artık ölüler kervanının bir yolcusudur. Uzun ve meşakkatli bir yola revan olmuştur. Dönülmez akşamın ufkuna belirmiştir silueti… Allah amelince rahmet eylesin demekten başka bir şey düşmüyor bizlere.
Bizim Türk- İslam kültüründe ölünün arkasından kötü söylenmez. En azından kişi defnedilene kadar onun iyilikleri anlatılır. İyilikleri yoksa sükût edilir. Çünkü ölünün yakınları zaten yeterince üzgündür, yıkılmışlardır. Ölü hakkında kötü konuşup onları yaralamak yakışıksız olur. Fakat bunda da ölçüye riayet etmek gerekir. Önceki söz ve tavırlardan yüz seksen derece dönüp kendini inkâr etmemek lâzımdır.

Son zamanlarda Ecevit üzerine söylenenleri duyunca insanların ne kadar samimiyetsiz olduklarını görerek üzülüyorum.Hayatta iken, Ecevit'e demediklerini bırakmayan ve araları kanlı-bıçaklı olan adamlara bakıyorum da, şimdi Ecevit'i yere göğe sığdıramıyorlar!..Baykal'ın, Demirel'in, Kenan Evren'in Ecevit'i yüceltici samimiyetten uzak sözlerini duyunca insanların ne kadar samimiyetsiz ve tutarsız olduğunu düşünüp üzülüyorum. Sanki Ecevit'e sağlığında verip veriştirenler, onu yerin dibine sokanlar, onu mahkeme koridorlarında, hapishanelerde süründürenler onlar değildi. Onun en büyük rakiplerinden biri olan ve yıldızları hiç barışmaya Baykal onun için şunları söylüyor:

"Siyaseti ilkeli götürmeyi esas alan bir liderdi!.. Hepimizin öğretmeniydi!.. Ecevit, bir tarihî dönemin temsilcisiydi!.. Siyasî yaşamını; ülkenin bağımsızlığı, dürüstlüğü ve onuru üzerine kurmuş bir liderdi... Siyaseti, kapalı kapılar ardında yapmayı reddeden bir insandı!"

Oysa sağken neler neler söylemişti siyasetin bu yaşlı kurduna… Ona nice suçlamalarda bulunmuştu. Bunları burada dile getirmenin gereği yok şimdi… Herkes biliyor zaten…Çünkü üzerinden fazla zaman geçmedi.

Ecevit son nefesini verdiğinde Cumhurbaşkanı Sezer onunla ilgili şu açıklamayı yaptı:

"Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in yaşamını yitirmesinden büyük üzüntü duydum. Siyasi tarihimizin simge kişiliklerinden Bülent Ecevit, yaşamı boyunca üstlendiği görevlerde etik değerleri ön planda tutarak, benimsediği istikrarlı çizgisi, demokratik duruşu, nezaketi ve aydın kimliği ile örnek olmuştur. Ecevit, devlet kademelerindeki Başbakanlık ve diğer görevlerinde laik Cumhuriyet'in korunması, Atatürk ilkelerinin özümsenmesi, Türkiye'nin her alanda gelişmesine ve çağdaşlaşmasına önemli katkılarda bulunmuştur."

Oysa Sezer'in kendisinin Cumhurbaşkanı olmasında Ecevit'in çok büyük katkısı olmasına rağmen onunla yıldızı hiç barışmamıştı. Hatta aralarındaki bir tartışmayı Ecevit Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi krizi olarak nitelendirmiş, bu beyanat ekonominin bozulmasına yol açmıştı. Fakat taziye güzel cümlelerden kurulu… Demirel ile Ecevit'in rekabetleri de meşhurdu. Demirel bir oy fazla almak için Ecevit'e demediğini bırakmazdı. Onun çirkin sözlerle tavsif ederdi. Fakat O da Ecevit'in ölümünden sonra ağız değiştirerek şunları söylüyor:

"Milletimiz değerli bir evladını kaybetmiştir. Devlet ve siyaset hayatında yarım asrı aşan hizmetlerde bulunmuş değerli devlet adamı Ecevit'e Allah'tan rahmet diliyorum."

Asıl ilginç taziyeyi eski Cumhurbaşkanlarından Kenan Evren yapıyor. O taziyesinde geçmişte yaptıklarından utanarak, adeta günah çıkarıyordu:

"12 Eylül döneminde biliyorsunuz, o zamanın parti başkanlarıdır diye onları göndermiştik. O ayrı bir şey. Ben ona kırgın veya kızgın olduğum için bunu yapmadım. Ayrı gayrı yapamazdım. Onun için onu Eceabat'taki yere birlikte göndermiştik. Sevinerek yapmadım. Silahlı Kuvvetlerin aldığı bir karardı. Ama 12 Eylül'den sonraki dönemde siyasi çalışmalara bir süre ara verilmesini istedik. Öyle karar çıkardık. Ona rağmen 12 Eylül yönetimiyle mücadele etmek istedi. Bir mecmua çıkartmak istedi. Dış ülkelerden basın mensuplarına beyanat verdi. O zaman bunlar suç oluyordu. Sıkıyönetim mahkemesi iki ay mahkûmiyet verdi. Ben buna da çok üzülmüştüm. Ama yapacak bir şeyim yoktu."

İnsanlar böyledir işte… Küçük menfaatler için büyük ve tutarsız sözler söylerler. Bir sözleri ötekini tutmaz. Musalla başında bile yalan yanlış konuşmaktan sakınıp sıkılmazlar. Siyaset insanları ne kadar değiştiriyor, kendi olmaktan çıkarıyor. Yazık, çok yazık!...Ecevit'e Allah'tan amelince rahmet ve mağfiret diliyorum. Türkiye'nin başı sağ olsun.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

  Kahveci : Mehmet Salih


HAYIRLI KRİZ Mİ GELİYOR?

Avrupa Birliği, son İlerleme Raporu'nda Türkiye'ye Kıbrıs Rum Kesimi'ne deniz ve hava sahalarıyla, limanlarını açması için 15 Aralık 2006 tarihine kadar süre tanındı. Bu tarihe kadar, bu bizden istenilen yapılması olanaksız istem, yerine getirilmediği takdirde ''Müzakerelerin Dondurulacağı'' şeklinde tehditkâr uyarıda bulunuldu.

Milletvekilleri genel seçimlerine bir yıldan az bir süre kaldığı bu günlerde Erdoğan Hükümeti'nin adeta intihar etmiş gibi 15 Aralık 2006'a kadar bu insafsız ve onursuz eylemi gerçekleştirmesi olanaksızdır. İşte bu durumda olması beklenen gelişmeler neler olabilir?

Avrupa Birliği'nin hemen müzakereleri dondurmasıyla, borsadan kaçış başlayacaktır. Bu aynı zamanda dövize hücumu doğuracak ve döviz fiyatları hızla yükselmeye başlayacaktır. Dalgalı kur sisteminin uygulanıyor olması ve 60-65 milyar doları bulan sıcak paranın ve de yine aynı miktarlara yakın Merkez Bankası döviz stokunun varlığı daha önce geçmişte yaşanan büyüklükte bir kriz oluşmasını engelleyecektir. Ama, yine de döviz fiyatlarında önce iyi bir sıçramayı daha sonra ise hafif düşmeyi engelleyemeyecektir. Sonuçta döviz fiyatları %10–15 arasında artmış olacaktır. Ekonomide ki bu istenmeyen senaryoların gerçekleşmesi sonucunda enflasyon, maliyet ve dış kaynaklı temel ürünlerde zamlara neden olacaktır. Bu fiyat artışları sırasında ilk etapta bütçede ki açık daha da artacaktır. Toplumun özellikle sabit gelirlilerinde maaşlara zam taleplerinin artması ve de homurdanmaların oluşması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum daha önce zaten ''İrtica'' korkusuyla oy oranında aşınma bulunan iktidar partisinde çok hızlı bir oy kaybına yol açacaktır. Seçimlere işte bu durumda girecek iktidar partisinin tekrar tek başına iktidar olma şansı kalmayacaktır. Eğer, daha önce yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de toplumla, muhalefetle uzlaşmadan '' dediğim dedik'' anlayışıyla istediği kişiyi seçtirmişse bu durum toplumda ki ''İrtica'' korkusunu çok büyük oranda arttıracağından belki de meclise girişte ikinci büyük oy oranına sahip parti bile olabilir.

Bu arada, ilk döviz şokunu atlatan ekonomide tekrar toparlanma başlarken yükselen döviz fiyatları ithalat-ihracat açığını yani cari açığı azaltıcı olumlu etkiler yapacaktır. Yükselen döviz fiyatları ithalatı frenlerken ihracata teşvik edici bir etken olacaktır. Bütün bu gelişmelerin sonunda Kıbrıs Rum Kesimi'ne limanların açılmamasından dolayı ortaya çıkan gelişmeler silsilesi, sonuçta daha laik ve milliyetçi bir meclisin doğmasına neden olabilecektir. Tabii ki, ilk şok yaşandığı sırada yine dövizle borçlanmış kişilerde panikler, iflaslar ve belki de intiharlar meydana gelebilecektir. Onlarda bu kadar yıllardır onlarca olan döviz krizlerinden ders almamanın bir kez daha bedelini ödeyeceklerdir.

Peki, bizim bu öngörülerimizi hükümet de görüp önlemlerini alamaz mı?

Alabilir, bu durumda da yine ülkemiz kazanacaktır. Uzlaşma ile seçilmiş bir cumhurbaşkanı ve laiklik sınavından geçmiş bir hükümetle yine milli davalarda daha iyi bir işbirliğinde bulunabilecek bir meclis ülkemiz için şans olacaktır.

Mehmet Salih


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Meltem Özbatur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.386 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


unutulmak varlıktandır

Unutulmuşsun gönlüm;
Issız pazarlarda,
Yorgun bekleyişlerde unutulmuşsun.

Unutulmuşsun gönlüm;
Unutulmuşsun nice kalabalık
Yalnız pazarlarda.
Umutsuz, kırılgan
Unutulmuşsun.

Kim bilir!
Unutulacak bir yuva kuramamışsındır
Hiçbir yüreğin uçurumlarında.
Belki de bundandır;
Unutulmamışsındır.

Unutulmuşsun gönlüm;
Unutulmuşsun, üşümüşsün.
Üşümüşsün buz tutmuş pazarlarda.

Unutulmuşsun gönlüm;
Geceden ayaza çalmış Kavak Sırtları'nda,
Buz gibi gülümseyen pazarlarda unutulmuşsun.

Yok yok!
Unutulmamışsındır belki de;
Unutulmak varlıktandır.
Hep bir sonraki pazarlara ertelendiğin yüreklerde,
Belki de varolmamışsındır hiç.

Unutulmuşsun gönlüm;
Yosun kokan,
Deniz mavisi pazarlarda unutulmuşsun.

Unutulmuşsun gönlüm;
Yolcusuz vapurlar gibi,
Hiçbir iskeleye yanaşamayan
Ürkek pazarlarda unutulmuşsun.

Yüzsüzdür martılar,
Attığın bütün simitleri kaparlar da havada
Unutulmuşluğuna, göz ucuyla bakmazlar bile.
Öyle ya,
Hiç işleri yok
Senin unutulmuş yalnızlığınla mı uğraşsınlar?
Güzelim pazar günü.

Şikayet etme boşuna;
Kim paylaşır unutulmuş pazarlarını,
Onlar da olmasa.
Ya, onlar da unutursa
Attığın simitlere sorti yapmayı,
Başka kim taşır seni gelecek pazarlara?

Orhan GÖKÇE

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Google earth programını meraklıları bilir. Tüm dünya'nın uydu resimlerinin bir araya getirilmesinden oluşturulmuş dev bir harita programıdır. Ha tabi bu kadar basit anlattığıma bakmayın pek çok açıdan kapsamlı bir harita olduğunu söyleyebiliriz. http://earth.google.com/ web sayfasından bu programın ücretli ve ücretsiz versiyonlarını bulabilir ve hatta kendi bilgisayarınıza yükleyip kullanabilirsiniz.

Bu kez google tarafından hazırlanan earth programına alternatif olarak üretilen bir diğer programdan bahsedeceğim. Microsoft tarafından hazırlanan 3 boyutlu ayrıntılı harita programı henüz gelişimini tamamlamamış durumda olmasına rağmen iyi hazırlanmış. http://local.live.com/ web sayfasında örnek çalışmayı görebilirsiniz. Bu sayfalarda normal harita formatında olanları online olarak incelemek mümkün. Eğer 3 boyutlu olanları incelemek isterseniz programın beta versiyonunu bilgisayarınıza indirmeniz gerekiyor. 3 boyutlu görsel harita hizmeti şimdilik sadece Amerika'nın 15 eyaleti için veriliyor ama incelemeye değer.

Şu anda 40 ofisi bulunan ve 3 milyonu aşkın destekçisi olan bir organizasyon. Greenpeace, bugün denizleri arşınlayan gemileriyle dünyada nükleer atık ticareti, nükleer tehlike, akıntı ağları, tehlikeli atık ticareti gibi konularda aktif çalışmalar yürütüyor, İngiltere'de Exeter Üniversitesi'nde bulunan laboratuvarı ile bilimsel ölçümler, incelemeler, araştırmalarla kampanyalarını destekliyor. http://www.greenpeace.org/turkey/ web sayfasından Türkiye sayfasına ulaşabilirsiniz.

Hem tarihi hem de saati saniyesi saniyesine ekranınızda takip etmek için sizlere aykırı bir tasarım tavsiye ediyorum http://beeks.eu/swf/handclock.swf el yapımı bu saat eminim ki, ilginizi çekecektir. bu orjinal flash çalışmayı yapan Yugo Nakamura'nın ellerine sağlık.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061113.asp
ISSN: 1303-8923
13 Kasım 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com