Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.092

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Kasım 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Bırakın şu illeti!..

Merhabalar,

Dünden pek farklı durumda değilim maalesef ama bu sefer konu farklı. Hesapta olmayan tatlı bir sürprizle, eski dostlar bir araya geldik dün gece. Eve dönüş saat 01:00'i bulunca haliyle fazla vaktim kalmadı. Bugün de sizden izin istiyorum. Yalnız dün atladığım bir konuyu hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum. 20 Kasım Dünya Sigara Bırakma günüydü. Dost meclisinde de çok konuştuk bu konuyu. Sigaradan kurtulalı 3 yıl oldu. Evet belki bana epeyce bir ağırlığa maloldu ama herşeye değer be arkadaşlar. İçmeyin şu illeti, bırakın, kurtarın kendinizi. Çocuklarınıza ve kendinize temiz ve dumansız bir havayı çok görmeyin. Hele en berbat parfümün sigara kokusu olduğunu sakın ola unutmayın. Yarına kadar hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 


 Kahveci : Tuğçe Güntay


MASKE

Elinde kalem, önünde bomboş bir kağıt... Bütün gün oturup aklındaki kelimeleri kağıda dökmeye çalışır. Gün biter, karanlık çöker . Ve silkinip etrafına baktığında, elinde yine kalem ve önünde bomboş bir kağıt vardır. Gecenin tek farkı, ne zamandır temizlenmediği için leke leke olmuş halının pisliğini kapatan, buruşturulmuş kağıtların denizidir. Ne mavidir, ne de güzel. Başlanmış her sayfa yarısında buruşturulup yere fırlatılmıştır ve çaresizliğini ona gösterir. Ne aynaya ihtiyacı vardır ne de bir arkadaşa. Yerlere bakması yeterlidir.

Akşam olmuştur artık. Uyuşmuş kıçları masa başından kaldırma vakti gelmiştir. Mide homurdanmaktadır. Mutfağa geçilir, buz dolabı açılır, dün akşamdan kaldığı umulan pizza dilimleri, yeşilimtrak peynir parçaları, meyve suyu, kola, ayran artık içecek ne varsa dolaptan çıkarılır. Peynirlerin küfleri ayıklanır, pizza ısıtırlır, sofra hazırlanır. Plastik tabakların tadı pizzaya sinmiştir ama porselen tabakların hepsi kirlidir. Çünkü sular kesiktir. Ödenmeyen ve bir süre daha ödenemeyecek olan faturalar posta kutusunda birikmektidir teker teker.

Yemek biter, tabak çöpe atılır. Odasına geçer,akşama hazırlanmalıdır. Çırılçıplak soyunup aynaya bakar. Yüzüne, vücuduna, bacaklarına... Güzel, hem de çok güzeldir görüntüsü. Ama zaman akmaya devam edecek. Bu güzel yüzde kırışıklıklar oluşacak. Parlak gözlerin ışığı sönecek, vücut pörsüyecek, zaman hayatı emecek ve geriye kalan kanı çekilmiş solucanı tükürecek. Her geçen gün, her geçen saniye sona bir adım daha yaklaşıyor. En kötüsü nedir peki? Ölmek mi? Hayır, bunu bilerek yaşamaktır en kötüsü. Bunu bilmek, korkmak, engelleyememek ve takmıyormuş maskesi takmak. Her gün takılan maskelerin içinde belki de en masumu.

Beden pörsümeden ondan olabildiğince yararlanmak gerekir,bir süredir benimsediği yaşama biçimi bu. Bluzunu, eteğini, çorabını, çizmelerini, eldivenlerini giyer. Uzun,siyah, deri eldivenlerdir bunlar. Ucuz kıyafetlerinin içinde en çok para edecek olan, bir çift deri eldiven. Neden takar onları her gece, bilmez,düşünmez bile. Otomatiğe bağlanmış gibi, bir robot gibi hareket eder. Makyajını yapar, güzel yüzüne taktığı en belirgin maskedir makyajı. Sanki kendini çirkinleştirmek için yaptığı makyajı. Kapkara gözler,kıpkırmızı dudaklar. Dağınık yatağına, çıkardığı kıyafetleri atar umursamazca, gözünün önünde olmazlarsa, eve geldiğinde pijamalarını bulamaz. Odadan çıkarken aynadaki yansımasına bakmamaya çalışır bu kez. Tiksintisini kendi yüzünde, kendi gözlerinden okumak istemiyordur belki de. Kapıya gelir, açar ve çıkar. Ne anahtarını alır, ne de kapıyı kilitler. Evde çalınmaya değecek kadar pahalı bir eşya olsa, kendisi çevirirdi paraya, hırsızı beklemeden.

Karanlık sokaklardan yürüyüp geçer. Aydınlık yol olmadığı için değil, gece lambaları altında yürürken insanların garip bakışlarını üzerinde hissetmek istemez yalnızca. Hızlı yürümez ama yavaş da gitmez yollarda. Gecenin en keyifli kısmının tadını çıkarır her adımda. Gündüzde umutsuzluk vardı, gece hayal kurmasına izin veriyor biraz da olsa. Esen rüzgarın tarlı ürpertisini hissetse de hızlanmaz, ne geri dönmek ister evine ne de varmak ister gittiği yere. Adım ,adım,adım ve bir adım daha.... Yolun sonuna gelmiştir , bir an duraksar ama tekrar düşünmez ve içeri girer.

Sokağı terk etmiştir artık, içeridedir. Ne berrak günün tadındadır içerisi, ne de sakin gecenin. Ne müzik sessizliğin müziğidir, ne de hava rüzgarın serinliği. Gürültülü ve kısmen aydınlıktır ama bu kimseyi ayıltmaya yetmez. Herkes transa geçmiş gibidir, dünyayı unutma, boş verme maskelerinin en net görülebileceği andır bu. Alkol kokusu alınıp alınabilecek en baskın parfümdür. Bir kere girdiyse içeri bilir, oyunu kurallarına göre oynamak gerekir, devamı da gelecektir. Herkesin sıktığı o parfümden o da edinir, ardı ardına bitirmektedir kadehleri. Ama asıl amacı sarhoş olmak değildir, sadece araçtır alkol. Beklediği bir tekliftir, yarın masada bomboş kağıtları bırakarak mutfağa gittiğinde, buzdolabında dünden kalan pizzasını bulmayı sağlayacak olan teklif... Çok geçmeden o da gelir. Aldığı teklif tam istediği gibi değildir ama pazarlık yaparak umduğundan da karlı çıkacak birazdan. Konuşurken duyduğu utancı, ihtiyaç maskesiyle derinlere gömer ve makyaj yüzünün kızarmasını gizler, oysa hep derinlerden bağırır gururu. Gürültüsüne tıkar kulaklarını, ağır ağır takip eder yabancıyı.

Sesler... Gözlerini dünyaya kapadığında, duyma duyusu keskinleşir sanki. Müziğin sesi, dans edenlerin ayak sesleri, tokuşturulan kadehlerin sesi, yabancı onu her incittiğinde, atamadığı çığlıkların keskin sesi. Ve gözlerini tekrar dünyaya açtığında nefret eder kendinden ve kendini böyle kötü hissettirenden. Bastıramadığı seslerin sözcüklerinden. Kendini kaybetmesine saniyeler kalmıştır, hafızası kendini dünyaya kapatmadan önceki son düşüncesi, karar vermek için çok kısa bir anı olduğudur, ona sonsuzluk gibi gelecek kadar kısa. Yabancıya bir kez daha bakar, adam çekip gitmek üzereyken. Kararını verir, o andan sonra geri dönüşü yoktur. Yaşadığı bunalımın yaşayan tek şahidi, arkasında bıraktığı paramparça hayattan habersiz uzaklaşmaktadır, umursamazca. Ve o bir kez daha hapsedilmiştir utanca, atamadığı çığlıklara... Hak etmediği bir şey almıştır adam ondan, bunun ölçütü yüzüne fırlattığı kağıt parçalarından çok daha fazladır, verdiklerinin bedelini ödemesinin bir tek yolu vardır. Geriye kalan sadece kararı uygulamaktır. Yabancının peşine takılır, artmaya başlayan gürültüde duymayı beklediği tek ses, adamın boynundan çıkacak bir "çatt" sesidir onun için artık. Ve yabancı yere yığıldığında, çığlıklar da onunla beraber düşer derinlere, bir süre için duyulmayacaktır sesleri.

Daha fazla kalmaz yabancının yanında, böyle darmadağınıkken dönemez de içeri. Saklanma hissi baskın çıkar, o da kendini en yakın tuvalete atar. Aynaları kırıktır tuvaletin, böylesi de daha iyidir onun için. Saklanma isteği sadece insanlardan değildir çünkü, en çok kendinden saklanmak istemektedir o an. Ama içerisi boş değildir işte. Ne zaman ihtiyacı olsa yalnızlığa, herkes b.ka üşüşen sinekler gibi civarına üşüşür sanki. Tereddütü içeridekilerin onun varlığını fark edemeyeceklerini fark edene kadar sürer. Alkolle yetinmeyi yeterli bulmayan insancıklar, çareyi uçmakta bulmuşlardır sonunda ve hepsi de rüyalarının aleminde uçmaktadırlar. Şu anda kadın yavaşça gülümser, yere çakıldıklarında yaşayacakları hayal kırıklığının izlerini hangi uçuş silebilir,merak eder. O da yanlarına, yere çöker, pisliğin içine. Oysa kağıt yığıntılarından oluşmayan her pislik daha temiz gözükmeye başlamıştır gözlerine. Rüya alemindeki insanlardan tepki gelmeyince, onu takmadıklarını ve takmayacaklarını anlar, kendi rüyasında uçuşa geçer. Geçmişe takılır bir süre, yarısı dolu olarak yerde duran kağıtların, tamamen dolu olarak masanın üzerinde olduğu günleri. Nasıl olduğunu hatırlar, buzdolabında pizzadan başka yiyecekler olmasının, alkolü sadece zevk için içmenin tadını. Ama en çok yazmayı bitirip , son noktayı koyduğu zaman duyduğu gururu anımsamak canını yakar. Burada kalır ve geçmişi düşünmeyi bırakır. Ne zamandır çözemediği düğüme takılır kafası. Ne oldu da durdu, kağıt bomboş kalktı masanın başından. Bir neden düşündü, bir açıklama, bir bahane... Her zamankinden farklı olmayan bir sabahtı, masanın başında oturmuş, kalemini hareket ettirmeye başlamıştı ama istediği gibi olmadığını fark etmişti. O sabah ilk kez yazamamıştı yine de önemsemedi o gün. Karanlık, günü kovduğunda yarım bırakarak kalkmıştı işinin başından. Takip eden günlerde ara ara oldu bu olay ama korkutmadı onu şimdiki kadar. Sonra araların arası sıklaşmaya başladı, derken arkasına baktığında bomboştu kağıtları. Denemekten vazgeçmiyordu hala ama alışkanlıktı şimdi, umudunu yitirmişti.

Pis ve soğuktu zemin ama ıslak olduğunu fark etmemişti. Sonra sadece zeminin değil yüzünün de ıslak olduğunu fark edip şaşırdı, uzun zaman olmuştu gözleri ıslanmayalı. Soğuk ve su kendine getirdi onu, ama o bunu istemiyordu henüz. Unutmak istiyordu, aşağıda bıraktığı yabancıyı, onun soğuk bedenini ve olanları... Saklanma hissi yerini unutmaya bıraktı böylece. Oturmaktan uyuşmuş vücudunu canlandırmaya çalıştı, bu kadar sürede bu kadar çabuk uyuşuyorsa gerçekten pörsümeye başlamıştı bedeni. Ayağa kalktı, son bir kez ardına baktı, rüya alemindekiler bıraktığı gibiydi, hiç kimse onu anımsamayacaktı.

İçeri geri döndüğünde müzik hala bağırıyordu. Önce gürültü bir duvar gibi çarptı ona ama hiç şikayet etmedi, çabucak alıştı, başka şansı var mıydı ? Yeniden içmeye başladı, artık alkol bir amaçtı, sarhoşluk takılan en kolay maske... Ve sabah yatağında uyandığı zaman, hiç değilse olanların bir kısmını unutmayı başaracaktı, üzerinden atladığı soğumuş ceset gibi önemsiz ayrıntıları dahi... Şimdi bile anımsamıyordu, tam olarak neler olmuştu içeride...

Hava hala karanlıktı ama evindeydi artık. Nasıl geldiğini hayal meyal anımsıyordu. İçmiş, içmiş, içmiş ve içmiş ve hala içmeye devam etmeye kararlı görününce birilerinin onu dışarı attığını anımsıyordu. Aniden çarpan soğuk ona sıcak bir yatağın davetkarlığını anımsatmış, o da bir şekilde eve ulaşmıştı. Kapıyı kilitlemediği iyi olmuştu, anahtarı olsaydı bile deliği bulamayacağına emindi eğer deneseydi. İçeri girdi, kendini odasına attı. Üzerindekileri çıkarıp el yordamıyla bulduğu pijamalarını giydi. İyi ki yatağı dağınıktı, yorganı kaldıramayacak kadar güçsüz hissediyordu kendini. Üzerini sıkıca örttü ve hemen uykuya daldı.

Rüya görmüş müydü anımsamıyordu, gördüyse de hoş bir şeyler olamazdı çünkü başı çatlıyordu. Alkolü kaçırdığı her akşamın sabahı gibi, ağrı kesici bulabilmek için çekmeceyi karıştırmak üzere kalktı... Ve gözü aynadaki yansımasına takıldı yine. Akmış ağır makyajı ve pijama kombinasyonu. Göz kalemi göz altlarına kaçmış, sürdüğü siyah rimel, göz yaşları sayesinde yüzünde siyah yollar oluşturmuştu. Ruju ağzının her yerine bulaşmıştı, ona yeni kan emmiş bir vampir görüntüsü veriyordu. Saçları düğüm düğümdü. Bakımsızdı ve leş gibi kokuyordu. Üstelik başı ağrıyordu. Uyanmak istediği bir sabah değildi , hem de hiç. Kasvetli bir gündü , yağamayan yağmur içini karartıyordu. Kalkıp günün gerçekleriyle karşılaşmaktansa yatakta oyalanmakta karar kıldı. Biraz daha uyudu, kalktığında baş ağrısı hafiflemişti. Aynaya bakmadan tuvalete koştu, içme suyunu hiç de cimrice davranmayarak kullandı ve kendini iyice temizledi. Saçlarını taradı. Mutfağa gitti, kahvaltılık yoktu. Bir dolaptan bayat biskuvi çıktı, onunla açlığını geçiştirdi. Her zaman yaptığı gibi masanın başına oturacaktı ama yapmadı, yapamadı. Bir kere daha kelimeleri toparlayamayarak yerlere kağıtlardan süsler yapmayı istemiyordu, denemeyi düşünmek bile başındaki ağrıyı arttırıyordu .Bunu bilerek yazı yazmaya çalışmadı hiç. Evini topladı, temizledi. Ev işi bitince alış-verişe çıktı. Dün akşam kazandığı bütün para yanındaydı. O paranın en aşağı 2-3 hafta yeteceğini umuyordu dün ama bu sabah hiç bir şeye aldırış etmeden harcadı. Birikmiş faturaların en acillerini ödedi, eve erzak aldı. Hatta kendine yeni bir kaç kıyafet bile baktı. Pazarlık yapmaya alışıktı ama satıcıyı bu kadar kolay ikna edeceğini düşünmemişti. Eve döndüğünde yorgundu ama hiç olmazsa kendini berbat hissetmiyordu. Hatta hatırlayabilse mutluluğun hissini, mutluyum derdi, bu ona çok benziyordu. Oysa mutlu hissetmek bağımlılık yapar, buna cesaret edemezdi henüz Kendine yemek hazırladı, sonra da biraz dinlenmek için odasına çekildi. Yatağa uzandığında burnunu dolduran temiz çarşafların kokusu onu mest etti. Göz kapakları yavaş yavaş ağırlaştı, derin bir uykuya daldı. Ne rüyasında gördüğü katil kabusu kesti uykusunu ne de beyaz kağıtları andıran beyaz duvarlı hapishane düşü. Kalktığında gün çoktan batmıştı, dinlenmişti ve iyi hissediyordu, ya da en azından hazır. Yazı masasına ilerlerken o fark etmedi ama bizler biliyoruz ki onun kendine duyduğu nefreti maskeleyen tek şey, yaşama arzusuydu.

Tuğçe Güntay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Aşikar Duygularımın Sahibi...

Eyyyyy

Duygularımın şırası adam!

Şimdi beni iyi dinle herif ..

Öcümü alacağım bu hayattan bilesin istedim.

Yandığım kadar, yakacağım sensiz geçen geceleri bahtımla peşin ödedim çünkü bedelini.
Gıkını çıkartma sakın hırpalayacağım adı geçen sensizliği ..

Tek başına evlenince cahilliğim kendi kendine ne yap sındı aklım..
Bir sürü şeyi aşacak sandım oysa ki yandım Allah yandım ..

Ne dengim ne de ahengimdi kısmetim anneliğimdi sadece yüzüme gülen..

Kader midir nedir bilinmez cehennemden azap çaldım .. Sebebini sorarsan şayet yasak aşk'la suçlandım ..

İşte sırf bu yüzden.
Vebali?
Tabi ki sevaplarımın boynuna

Bak düşen düşlerimize geliyor çığ gibi üzerimize .
Haram tenden utanmış masumca can çekiyor.
Ama sen süzülürken içimden nasıl da renk veriyor.

Kısrakların azgın kişnemelerine karışıyor çılgınca arzularım susturduğum çığlıkları duyuyor musun?

Anılarıma bakıyorum da yarınlarıma varmadan seninle yaşadığım her şeye bağlı kalmışım ardından..

Sensizliğin açtığı yaralara söylenip sonra da kahkahalar atıyorum sitemkar..

Sen söyle! Hangi aşk yumuşatır ki bizi?

Duaların ve inanmanın şifa olduğunu şükür melekleriyle avuç açtığımı umut ektiğimi yüreğime bilmez misin be adam?

Aşk hali işte bu! Bir gece vakti en delice çıkıp gelsen diyorum aniden..
Bedenimdeki yaşlı acılara söz geçiremiyorum artık bende istemez miyim sanıyorsun be adam.

Diyorum ki sana birlikte uyutsak birlikte büyütsek şu aşkımızı .. Bakire akşamlarda para etmiyor..
Ruhum daralıp paralanıyor varsam şefkatli kanatlarına ne olur?
Sarmaz mısın delice be adam?

İçimde kalan son güneş ışıltısıyla yol alacağım.. Bir kuş yuvası arayacağım hemen ..
Neden diye sorma!
Yumurtalarımız için!

Çok yorgunum. Son kez uçmak ve konmak istiyorum! Doğurmak istiyorum!
Şu Kafdağı masalına..

Yüzündeki bal beneklere sığamıyorum kalbinin duvarından kanıyor göz yaşlarım..
Sakın bitme!
Sarhoşluğumsun benim kadehinim senin
doldursana bana.

İstiyorum ki hayatımdaki her şey sen ol ,yada beni seninle delirt ..

Yoksa!

Aklım sende nasıl yaşarım be adam?

Zaman mı?
Arta kalan mı?
Yirmi Altı Ekim İki Bin Altı Dünya Yılı

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Elçin Koçlan


Acemisiyim nefes alan bir sevgiliye cümleler dizmenin…

Tanımadığınız bir göğse hasret kaldınız mı? Bana mektuplar yaz dedi mi sizi sevmeyen biri? Belki biraz daha kahrolun istedi; 'taş oluşumun suçlusu değilsin ama üzgünüm ben bir taşım' derken yüzünüze vurdu mu taştan bedeni?

Yada kelimeler dağ kadar büyürken siz zerrelere bölündünüz mü? 'seni anlıyorum' dediğinde anlaşılmazlığınız tüm evreni doldurdu mu? Anlaşılmıyordunuz ve farkında olunmadığınızın farkındaydınız. Boyun eğdiniz, kabullendiniz ve her şeye rağmen payınıza düşenin memnuniyetindeydiniz. Çünkü sadece aşıktınız aşkı savunamazdınız. Siz artık bir dilsizdiniz.

Sevmeyen sevdiğiniz geçmişinde kilitlerken kendini, siz geleceğin inşasında buldunuz mu kendinizi? Artık mimardınız. Siz hiç kumlar biriktirdiniz mi kaleler yapmak ve sadece maviye boyamak için? Sonradan ördüğünüz duvarların içine hapsoldunuz mu peki? Yalnız tek başına yanıldınız mı? Siz artık bir yanlıştınız. Pamukla dolmuş bir göğüste ağladınız mı çocuklar gibi? Onun kalp atışını duyarken siz hiç tereddüt etmeden 'şimdi, şuan bile ölebilirim' dediniz mi? Nasıl sıcak nasıl pamuktur dikenli göğsü sevmeyen sevdiğinizin…

Rüzgar onun saçlarından geçerken, içtiğiniz sigaranın dumanı ruhunuzun kıvrımlarından sürtünerek geçer kırılmış bir şişe ağzı kıvamında. Kan kaybetmediniz belki ama kesildiniz defalarca. Sizin hiç sargı bezi istemeyen yaranız oldu mu? Kabul edin siz artık ölümsüzdünüz.

Şimdi içinizde tefler çalar duyulmazsınız. Dünyada manasız bile olamayacak kadar yalnızsınız. Makdül sizsiniz, katil sizsiniz, kalemi kıran yine sizsiniz... Vakti zamanında kırdığınız cam vazolar bir bir ayaklarınızı keser. Çünkü şimdi siz bir cinayet romanında adı geçen bir kapı yada yatak kenarında duran bir gece lambası kadar hareketsizsiniz onun boşluğa bakan gözlerinde. Hiçbir kesik can yakmaz artık 'sen içimi kesiyorsun' dediğinizde pervasız duruyorsa sevdiğiniz.

Oysa siz onu seyretmeyi seviyordunuz ve af diliyordunuz içinizde yüksek sesle bağıranlardan. Siz dudaklarınızı ısırırken susmak için, onun suskunluğu 'beni bilmiyorsun seni üzerim' diyordu. Ama farkında değildi henüz... Zaten sizi üzüyordu. Diyemediniz o size 'iyileşmek için biraz daha zaman' derken, karşıya geçmek üzereyiz elimi bırakma diye...

Kimdiniz, nerdeydiniz kim bilebilirdi pervasızca o yanınızda başka yüzleri aklından geçirirken. Bitip tükenmek bilmeyen bir enerjiyle yaşadıklarınıza 'yalan kadar güzel' dedikçe ay kayboluyordu dünya üzerinden. Çünkü siz gerçektiniz.
Siz en sevdiği renkleri sevmek için izin isterken, o inatla en sevdiklerinden bahsetti mi?
Geç kaldınız beklide söylendiği gibi... Koşar adım teğet geçti 'hayalimdeki resim' dediğiniz.
İnatçıydınız, sizce vakitlice kurmuştunuz kum saatini. Sizi öptüğünde çalıyordu dünya üzerindeki tüm zamanlar 'zamanı' geldiğini… Nede tuhaftı, anlaşılmazdı sizi öylesine öptüğü. Bilmezdi, bilmemeliydi küçük bir çocuk gibi o anda ellerinizle gömleğinin bir kenarına tutunduğunuzu.
Kız kulesine nazırdınız, yüzü sizden dönüktü, sizin göğsünüz kız kulesi kadar büyüktü.

Şimdi içinizde dönüp durur sizin için kurmadığı her bir cümle… Sizin için kurdukları ise tek tek iğnelerle takılıdır göğüs kafesinize.
'Seni ben keşfettim' demişti bir keresinde geçiştirmiştiniz. Çünkü kaşif olan sizdiniz, kaygısız bir çift gözdü keşfettiğiniz.
Türkçede karşılığı olmayan tüm arabesk şarkılar dolanırken dilinize, o tüm kaygısızlığıyla tüm pervasızlığıyla nede güzel gülümserdi…
Peki siz git dese koş, unut dese aklında tut sandınız mı?
Yani ne söylerse söylesin inatla sev sandınız mı?

Ona gelmek için uzun bir otobüs yolculuğuydu ömrünüz ve güvertesinde saçlarınızın rüzgardan sızladığı bir vapurdu tüm ayrılık sonrası içinde bulunduğunuz.
Martılar geçiyordu ama kanatsız artık hiçbir kuş uçmayı bilmiyordu çünkü o aklından bile sizi geçirmiyordu.
Siz hiç onun kurduğu hançerden keskin, ayazdan da soğuk cümlelerinden sürünerek geçtiniz mi?
Kabul edin hep yanlış saflarda savaşmayı sevdiniz. Şiirlerden de imkansız bir aşkı anlatan 'badem ağacı'nı… Sonunda kavuşmak olmayan filmler ilginizi çekti. İçinde ölüm geçen şarkıları ezberlediniz. Çünkü siz sizde bile kalabalıktınız, mutluluklara yabancıydınız.
Şimdi bırakmıyordu peşinizi sürüklendiğiniz ihtimaller ve olmuyordu unutturmuyordu uyku.
Aşk bir diş ağrısıydı ve genelliklede geceleri vurmaktaydı.
Bir çocuk gibi gömleğinin bir kenarına tutulmuştunuz bıraksanız kaybolacaktınız.
Yüzüydü çocukça düşlerinizi ağlatan. Şimdi sevda bir kuşun kanadındaydı ve yazık ki kuşlar artık unutmuştu uçmayı.
Yazdıklarınız içinizdeki okyanusu anlatmaya yetmiyordu gariptir sizi herkes yüzme biliyor sanıyordu. Aslında siz küçük bir kayıktınız tablolarda çizilen, balıkçı öykülerinde adı geçen.
Bir gün tüm kütüphaneler yandı ve yüzme bilmediğiniz anlaşıldı.

Siz hiç muhtemelen onun uyuduğu saatlerde Gülhane parkında yürüdünüz mü? Tek başınıza sevdiği şarkıları dinlediniz mi? Hemen yanı başınızdayken elinizi uzatsanız dokunabilecektiniz ama çekindiniz çünkü yan yana duran ama sizden ülkelerce uzakta olan bir şehir gibiydi… Çünkü onun duvarları yüksekti ve sizi görmesine engeldi.
Elinizde değildi, izin istenmemişti ve verilmemişti.
O artık içinizde yer ediyordu. Büyüdükçe boşluklarınızda büyüyordu.
Sesi, yüzü tarafınızca özleniyordu. Uykularınızda bile adı mutlaka geçiyordu.
'korkuyorum' demişti size bencilce…
Sizin ne kadar korktuğunuzu bilmiyor umursamıyordu belki de. 'terk edilmekten korkuyorum' derdi… Ne acıydı. Gitmesin diye kapı eşiklerinde oturan kimdi? Bu kadar çırpınan nasıl gidebilirdi?
Sizin yanaklarınız yanıyordu onun elleri…
Yanından bile geçseniz ellerine tutunacak kadar isimsizdiniz.
Korkuyordunuz sizde. Hem de çok korkuyordunuz.
Gitmelere alışık birine çengelli iğneyle tutulmuştunuz ve bavullarınız hazır kapı önünde beklemekteydiniz. Çünkü bu kez sizde gidecektiniz.

Mekan ihtimaller denizi , mevsim sonbahardı.

Elçin Koçlan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Çağdaş Uzgur


yumak

ruhu savruluyorken belirsiz yönlerde
içinde sevgiyle bir savaş..
yaratılmış şeylere aşık olmanın acısı belki, onun o olmadığını farkederek, boşluklarda çığlık atmak.

kiminle boğuştuğu belirsiz
azıcık şey istiyorum diye kendini kandırırken, aslında istekleri dünyasında varolmayan renklerine saldırır.
birini altettim derken bir diğeri, o gidince diğeri, sonra diğeri..! geldikçe gelirler, gücü azalır, tutunmaya çalışır olmadık dallara..
uymayana uydurmaya çalışmanın anlamsız mücadelesi sürer gider.

aslında hayır! gerçekten az şey istiyordur, o bile olmadığı için isteklerini gözünde ulaşılmaz tepelere koyup sonrada tırmanmaya çalışır.. ve yoruluncada, "ulaşılmaz" deyip kendini kandırır.

hatıra kutularını açıp içine bakar, belki bir avuntu bulabilmek için ama neye yarar, içi boş, bomboş değil ama boş! alabileceğinin yanında hiç..

yarat,boğuş, öldür.. sonra yine yarat, öldür, sonra yine...

şarkı söylemek ister, bağıra çağıra, dünyayı uyandırmak istercesine, sesi çıkmaz, inadına susar renkler gözlerine inat, inadına soğur odalar yalnız..

baktı olmuyor, içindeki sevgiye saldırır en sonunda.
onu öldürmek en kolayı !
hayır, en zoru !
hayır..

Çağdaş Uzgur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   KIZILA ÇALAN

Hazan yaprağıydı bir salı, ömrümün. Sürüklenen bir yaprak gibiydim Kırmızı, "Omayra" gibi, ayın 17'sinde Ekim'in. İçimi sıkan bir rüzgâr vardı. Oysa severdi Eflâtun rüzgârları. Kelimelere düğümlenmiş solukları sıktı zaman, boğuldum. Nefesime nefes katarken hayata es dediler Kırmızı. Soluksuz kaldım, sararmış bir defter sayfasında,kurşundan izlerle. Zamanın akıl almaz sıkıcılığında sıkıştı bugün renkler. Bilmediğim bir dilin bilmediğim kıvrımlarında yolumu arıyorum. Bugün gökyüzü ağlıyor, İzmir küstü. Orada da var mı kasım başlangıcı kavuniçi yapraklar, bulutların gözyaşları? Bugün burada deniz gri, biliyorum senin denizin hep eflâtun... Eflâtunun mora çalar, erguvanların açmıştır hep. Daha görünmedi ilkbahar, erguvanlar uyuyor buralarda. Senin gördüğün içindeki ılıklığın erguvanî rengi. Ağlıyor erguvanın, ağlıyor eflâtunun... Durduramadığım bir depremin fayında oynuyorum küllerle. Bıkmadan, usanmadan inanmaya çalışıyorum kutupyıldızına... Bugün sürükleniyorum güzün bitmemiş şarkısı gibi. Çıplak kalmaya meyilli ağaçların düşen giysileri, kavuniçi yapraklar gibi...

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.478 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


MED-CEZİR

Yaşlı bir kayayı seviyordu
Çok acılı çok öykülü bir deniz
Ölüler biriktiriyordu derin koyaklarında
Canlı acılar dalga oluyordu
Ölü anılar köpük
Köpük köpük
dalga dalga
karışıyordu öyküler.
Öykülerde isimler karışıyordu.
Ötekinin korkusu çürüyordu su.

Esrik anlarında bazen balçık kusuyordu kaya
hayvan öykülerinde yaşamın izini sürüyordu
Fısıldıyordu her canlıya çığlık çığlık 'can verin bana'
Eksilen yerleri acıyordu
Gitmesinden korkuyordu denizin, çekilmesinden
Kalmasından korkuyordu
Kaya çürüyordu.

Aydınlık bir gecede denize düştüm.
Gözyaşıydım sevdalardan arda kalan
Yakamozlar med _cezir balığının şarkısını söylüyordu
kürdili hicazkar
Ya dalgadan tokat yer
Ya balçıkta çürürler
Med cezir balıkları
Med ce…
Med…
Nakarat fazla uzadı
Galiba ben
detoneydim biraz
Korkuya kapıldı deniz fırtınalar kopardı
Çığlıklar siren sesleri
gece karardı.

Yazgım düşmek sevgilinin gözünden
kelebeğin kanadına
Ardımdan mavi kayalar kapandı
Çarpma sesiyle yırtıldı gece
Sorular kaldı.
Denizin kolları mı ?
Kayanın gözleri mi?
Derin !?
Mavi !?
Ölüler kimin ölüleri !?

Meyil Delen

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.cancocuk.com/takvim.asp web sayfasında çocuklar için çok güzel bir takvim var. Ve bir not: Kaç yaşında olursanız olun içinizdeki çocuğu öldürmeyin. Niye böyle bir cümle ile başladığımı anlayan anladı, anlamayanlar ise şöyle bir dakika kadar gözlerini kapatıp kendi çocukluklarını ve şu anki durumlarını karşılaştırsınlar. Hala bir sonuca varamayanlar ise hayat tecrübelerini şöyle bir gözden geçirip olaylara bir de çocuk ruhlarıyla bakmayı denesinler. Anlayan anladı... Anlamayanların çocuk ruhlarına rahmet okuyalım hep beraber. En son ne zaman çocukça bir şeyler yaptınız? Yapın lütfen, insan kendini çok garip ama mutlu hissedebiliyor.

...Hatunca.net'e hoş geldiniz. http://www.hatunca.net Amacımız psikoloji, kadın, erkek, çocuk, stres, kişisel gelişim, insan ilişkileri, iletişim, iş ve evlilik gibi hepimizin hayatına etki eden konularda bilgi vermek, sohbet etmek, tartışmak, paylaşmak ve öğrenmek. İster sadece okuyucu olarak katılın, ister yazı yazarak katkıda bulunun. Konuşacak çok konumuz var, hadi bir fincan kahve alıp aramıza katılın...

Nefes darlığı çekiyor musunuz? Olağan günlük etkinlikleriniz nefes darlığına, hışıltılı solunuma ya da sürekli öksürüğe neden oluyorsa, akciğerlerinizi kontrol ettirin. Ne kadar çabuk davranırsanız, o kadar çabuk daha rahat nefes alırsınız. http://www.buldun.com/saglik/223/

...Bu sayfamızda sizlere sağlıklı beslenebilmeniz için 6 ana grup yiyecek ile hazırlanmış bir besin piramidi veriyoruz. http://www.populermedikal.com/besinpiram.asp Yaş grubunuza, yaşam tarzınıza göre ihtiyacınız olan kalori grubunu seçerek hangi ana gruplardan ne kadar günlük tüketimde bulunmanız gerektiğine ilişkin size fikir verecektir.Ana gruplardaki yiyecekleri çeşitlendirmek sizin elinizdedir...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061121.asp
ISSN: 1303-8923
21 Kasım 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com