Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.096

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 27 Kasım 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Sanatsever Başkanımız!..

İyi haftalar,

Mutlaka daha önce görenleriniz vardır ama ben Cuma günü gördüm ilk kez. Bir üst geçitin 2 yanında yaklaşık 40 metrelik bir afiş. Hani şu belediyenin 113. kavşağı açmak için ananızı ağlatacağız mânâlı panolarının yerine asılmış. "Şimdi Tiyatro Zamanı. Şehir Tiyatroları Aralık ve Ocak'ta Tam 1 YTL indirimli 50 Ykr" yazıyor. İlk tepkimin üzerine bip koyduktan sonra ikinci olarak sadece "Yazıklar olsun." diyebilmişim.

Oysa ne güzel değil mi? Topbaş Başkanımız düşünmüş taşınmış, 15 Ykr tan 20 Ykr a çıkardığı halk ekmeğinin oluşturduğu olumsuz havayı yumuşatmak için, günü 15-20 ekmekle geçiştiren insanları tiyatrolarda misafir etmenin yolunu bulmuş. Öyle ya, Aralık ve Ocak, yılın en soğuk ve yağışlı günleri. Selden eve giremeyene, soğuktan ardı donana sıcak bir mekan bulmuş. Vereceksin 1 YTL gireceksin içeri, sıcacık koltuklarda 2 saat kestireceksin. Abarttım biliyorum ama inanın gerekçenin bu olduğunu bilsem sesimi bile çıkarmam. Keşke olsa ama değil. Bu yaklaşan seçime hazırlık niteliğinde, sanatı ve sanatçıyı sadece davul ve zurnadan ibaret gören sığ beyinli yöneticilerin ancak cüret edebilecekleri bir popülizm örneği. Be hey toplum çıkarını kendi çıkarından yukarıda tutan başkanım, bu kararda ki amacın nedir? Bu şehr-i İstanbul'da tiyatro sinema kaç paradır? Ondan geçtim, tiyatro büfesinde gazozun fiyatı nedir bilir misin? Belli ki bilmiyorsun. İlgi alanındaki şehir tiyatrolarının zaten ucuz olduğunu ve hatta iyi kötü her oyunun dolduğunu da mı bilmezsin. Sinemanın 10 YTL olduğu yerde şehir tiyatroları 6,5 - 5 YTL idi arkadaşlarım. Özel tiyatrolarda durum biraz farklı ama hak veriniz, onların arkalarında sırtlarını dayayacak bir Topbaş Başkanları yok ki!

Tiyatroda oyun seyretmek bir medeniyettir, yaşam şeklidir. Hayatında tiyatroya gitmemiş vatandaşa tiyatro seyrettirmek farzdır ama bunun yolu bileti umumi hela fiyatına düşürmek değildir. Çünkü sorun para değildir. İyi oyun seyircisine her zaman ulaşır. 1 YTL verip tiyatroyu satın aldığını sanacak magandalara zaten tiyatroda yer yoktur. Bu, sanatçıya yapılabilecek en büyük haksızlık ve saygısızlıktır. Sayıları tüm yurt sathında ancak birkaç binle sınırlı tiyatro sanatçılarına, yaptığınız işin değeri ancak bu kadardır demekten, el üstünde tutulması gerekenlerin eline tükürmekten farklı değildir. Haydi diyelim fiyatların 1 YTL olduğunu duyan, önceleri parasızlıktan tiyatroya gidemeyen potansiyel seyirci tiyatroları doldurdu, peki Şubat'tan itibaren fiyatları tekrar 6-7 YTL ye çekince kim gelecek o salonlara? Neresinden bakarsanız anlamsız, işlevsiz bir uygulama. Eğer gerçekten amacın tiyatroyu yaygınlaştırmaksa, işin kendisini ucuzlatmadan seyircinin direkt ayağına giderek tamamen ücretsiz oyunlar oynarsın. Milyonlarca dolarlık iş verdiğin müteahhitlere tiyatro salonları inşa etmelerini şart koşarsın. Ama sanatı ucuzlatıp, sanatçıya saygısızlık etmezsin. Ne diyelim, popülizme feda edilen tiyatro adına "La havle".

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Sibel Oral

 Kahveci : Sibel Oral


  ÖNCE KADINLAR VE ÇOCUKLAR

Kadın yoktur...
Ailenin parçası, çocukların annesi, kocanın karısı, babanın kızıdır...

Kadın vardır...
Irzdır, şandır, şereftir, namustur, iffettir...

Kadın artık yoktur...
Eğer o bir gün bedenine sahip çıkamaz ise, eğer o bir gün sever ise, ağasına, babasına başını kaldırıp "hayır" der ise; yoktur...

Eğer bir gün bedenine sahip çıkmak için eniştesine, amcasının oğluna, komşusuna "hayır" der ise; yine, yoktur...

Ölüdür, ölmüştür, öl-dürül-müştür.
O artık yoktur...

(Bu metin yazarın hazırlanmakta olan töre ve kadın intiharları konulu
ikinci kitabından alınmıştır. Kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz.)

Artık haberleri izlerken, okurken yüz mimikleri sıkça değişen bir toplum olduk. Kadınların namus ve töre için öldürüldüğü haberleri, çocuk pornosu satanların ve yapanların haberleri artık trafik kazası haberleri kadar normal. Ne kadar trajik değil mi? Artık o kadar olağan ki, haber sonrası "yine bir kadını töre için öldürmüşler" diyebiliyoruz.

Bir araştırma için bilgi topladığım, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'nin hazırladığı bir yayın aylardır masamın üzerinde. Bazen metro da karanlık tünelde yol alırken okuyorum tekrar tekrar. Ve asıl karanlık tüneli görüyorum yeniden satırlarda. Bitmiyor tünel...

Namus temizlenir, sevap işlenir
Urfa'da yaşayan 26 yaşındaki S.O; Cuma namazını kıldıktan sonra kendisine havlu getiren kızkardeşi G.O'yu, "kadın kesmek sevaptır" gerekçesiyle boğazını keserek kurban etti.

Adı Rabia; suçu sevmek, sevdiğiyle birlikte kaçmak.
Kaçabilir mi sizce ?
Yakalanır Rabia, köy meydanında traktörün altına atılır ve kanı akar toprağa. Toprak olur Rabia...
Mezarının başında ismi bile yazmıyordur emin olun, mezar taşı bile yoktur belki. Sanıklar olaydan sonra, havaya kurşunlar sıkar ve namuslarını temizlediklerini duyururlar tüm namus bekçilerine. Yakınları olan kadınlar zılgıt çekerler. Dört katil 10'ar yıl hapis cezasına çarptırılır. Namus temizlenmiştir.

Halimize Gül Dünya!
Teyze kızının kocası tarafından tecavüz edildi, hamile kaldı, kardeşleri tarafından vuruldu, hastaneye kaldırıldı. Devlet onu koruma altına almadı (!) ve hastane de öldürüldü. Dava ile ilgili geçen hafta bir haber geldi. Güldünya Tören'i öldürenlerin avukatı mahkeme salonunda "Güldünya aile şerefini lekelemiş, namusunu iki paralık etmiştir." demiş. Durduk, izledik, sustuk... Güldük, ama sinirimizden...

Yeni değil, yine...
Bu ülke de 11 yaşındaki kızlar 70'lik dedelere kadınlık yapsın diye satılıyor. Kaçanlar öldürülüyor. Sizlere yüzlerce olay yazabilirim. Yaşanmışlıklar bir daha yaşanmayacağı anlamına gelmiyor maalesef. Ülke gündeminin ufak bir parçasıdır namus ve töre cinayetleri. Bunları kadına yönelik cinsel istismar, kadına yönelik şiddet takip eder. Hiçbiri bir diğerine yetişemez, yarışır dururlar. Şimdi ise onların ardı sıra yeni bir sorun daha var. Yeni derken yanlış anlamayın, gündeme yeni geldi. Buyrun; çocuk pornosu...

Liseli pornosu, çocuk pornosundan masum mudur?
Çocuklara yönelik cinsel istismar. Evet ta kendisi! Çocuk fuhuşu, çocuk pornosu, seks işçiliği vs.. Uyarılara bakın +13 yazar. Yani 13 yaş altındaki bireyler çocuktur. Hayır, öyle değildir. Birleşmiş Milletler kararına göre 18 yaşın altındaki bütün bireyler çocuktur. Burada durun ve lütfen düşünün.

İnternette "liseli" olarak arama yapıldığında, çocuk pornosundan farklı olarak masum bir durum mu görüyoruz? Lise çağındaki bireyler yetişkin ve reşit bireyler mi? Liseli görüntüleri, liseli kızlar, çıtırlar diye aratmak, onları indirmek neden suç teşkil etmiyor? Liseli fantezisi normal bir durum mu? Milyonlarca Türkçe site var. Liseliler ergin bireyler mi? Kanunlara göre 18 yaşını doldurmamış hiçbir birey reşit sayılmaz değil mi?
O zaman bu da bir suç değil midir?

Yapan da , izleyen de aynı derece de suçludur
Size iki ayrı sorun üzerinden örnekler verdim. Hepsi aynı kapının ardında. Kendi karısını, kızını, kardeşini namusu olarak görüp başka bir kadına tecavüz eden, kız çocuklarına cinsel istismar uygulayanda, sonra o görüntüleri indirip, satın alıp izleyen de aynı kapının arkasındadır. Kapı kilitli, anahtar nerede bilmiyoruz. Anahtar var mı onu da bilmiyoruz. Kapının ardında namus, töre, şiddet, cinsel istismar, çocuk pornosu, liseli pornosu var. Hepsi suçtur.

Nerede o eski kahramanlar?
Bu yazı hiçbir şey anlatmıyor, anlatmasına gerek yok, her şey zaten ortada.
Yangın, sel, deprem gibi felaketler esnasında "önce kadınlar ve çocuklar" diye haykırırdı kahramanlar. Kadınları çocukları kucaklar uzaklaştırırdı felaket alanından. Yarasını sarar, sırtlar taşırdı hastaneye çocukları.
Her zaman önce kadınlar ve çocuklar derdiniz.
Şimdi ne oldu?
Kadınları ve çocukları tüm bunları yaşatmak için mi kurtardınız?
Nerede o kahramanlar?


Sibel Oral
sibelo@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,609,609,609,609,609,609,609,609,609,60
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 BİR OYUNCUNUN DÜNLÜĞÜ : Bahadır Benli


10 binde 1

27.11.2005/Pazar/Dış Gece/

(Yineden Dünlükçü)

Hangi taş ? Hangi duvar ?
Ve hangi kayıp aranıyor kıvamında duygular kalmışsa yüreklerimiz de önsöz formalitesini bir kenara bırakarak belki de
Yaralar kabuk bağlamadığı sürece VE İŞTE SON yazılmıyorsa kaderimizde
Biraz ışık yoksa ve sevemiyorsam bu şimdiki dünleri
Bilin ki o zaman yazamıyor insan…

Yüreğimi kaplayın, Eskimesin;
Hoyratça çevrilse de sayfaları
Ellerinizle kopartın beğenmediğiniz tarafları,
isterseniz kalem sizin olsun Ve yeniden yazın…
Bazılarına dokunmayın hatırladıklarım olsun mümkünse ve arasında en sevdiklerim
Hani şu fıstık yeşili kalemle boyadıklarım…

Dünlüğüme o gün şu cümleler düşülmüş sana dair

Neden yazar ki insan seni ?
Çok mu enteresandır,Bir kasım akşamında ve yalnız bir külkedisi hikayesi.
Yada Kelimelerin sana hissettiklerime dair içimde seslenişi…
Sağı , solu sen yazılası olduğu için yazılabilirmisin mesela ?
Yada on binde 1 görülebilme ihtimalin mi yazılabilir kılar seni …

Kime herneysen kimin hernesiysen benim de onbinde bir görebilme ihtimalimsin…

Kısaca
Bilmeden yazmayı öğretenlerden biri de sensin bana,
Sarı kırmızı sen kadar güzel mesela ve fıstık yeşili kıvamında olsada…

Bak Oğlum dünlük biliyorum yenildik ama bazen kazandığında da kaybedersin, Biliyorum yine bana kafası iyi muamelesi yapacaksın ama sus…

Çok soğuktu ve hiç gol olmadı derken,üstüne üstlük yenildik…
Üzerimde ağır bir miskinlik şu kılı kıpırdamaz cinsinden metroya doğru yürünüyor,yürürken biten ne varsa hatırlanıyor tövbeler yinelenip metroya biniliyor…

Susuşmuş yüzler dolu etrafım, susuşma furyasına yakalanmış ufuk ve tolga yanımda
Elimle sıkı sıkı tutunduğum askılığa haddimi ve kendimi asacak kadar yorgun ve düşünceler içinde,salkımdı, saçaktı, kıldı, tüydü, yündü, telaşımı unutacak kadar suskundum…

Ve birine gözüm takıldı aniden.

yoksa ağlıyormuydu...
Ağlıyorsa neden ağlıyor du ?

Başını öne eğmişti 2 sicim damla ağır ağır akıyordu yüzünde…
Dikkatimi çekmişti nedense,tek dayanamadığım şeydi bu… bir canlının özellikle bir kadının ağlaması…

Sormasam da olurdu malum maçtan çıkılmış ama dayanamadım yüzüne bakmadan üzerime vazifeymiş gibi…

- Tamam yenildik ama Neden ağlıyorsun ?
- Yok bişey? Yenildik işte…
- Ama ne biliyim yani sen böyle ağladıkça… yani ağlamasan olmaz mı?… ( o an o yaşları görmemek için her şeyi yapabilirdim)
- Olur ağlamam… Hem boş ver sen beni…
- Pek hak etmedik galibiyeti üstelik.Hangi Tribündeydin?
- Eski açık… Sen ?
- Kapalıdaydık…
- ( dikine dikine bakarak ve gülümseyerek) Hiç bağırmadınız zaten… ( Sanki küskün ama konuşmak isteyen ufak çocuklar gibi, yaşlarını silerek)
- Biz mi ? Esas siz bağırmadınız…
- Hayır!Siz hiç bağırmadınız bağırsaydınız böyle olmazdı ( biraz gülümseyerek ve dünyanın en şirin yüzüyle)
- Tamam Tamam haklısın bağırmadık tiyatro seyreder gibiydik (dedim)…

Metro taksime geldiğinde, ikimizde birden hareketlenerek metro kapısına yöneldik o ara ufuk ve tolgayla göz göze geldim hadi peşinden git bakışlarını gördüğüm an adımlarımı hızlandırmaya devam ettim…

Okullar yaşamlar soruldu yüzlere tebessümler daha bir salındı ve taxim çıkış kapısına gelindiğinde...Ehh artık veda vakti geldi konuşmasını yapmamak için binlerce mazeretim varmış gibi aa sende mi oradan gidiyorsun.Benim de yolumun üzeri mazereti itina ile uyduruldu…
Marmaraya doğru beraberce yüründü… Yolda kestaneciyi gördü kestaneler yenildi gülümseyerek ve sanki birbirimizi 40 yıldır tanıyormuşcasına… Bir şeyleri unutmak istermiş gibi sürekli meşguldü aklı, marmaranın köşesine gelindiğin de…

- Galiba burada ayrılıyoruz (dedim)…
- Evet galiba.
- Eh artık bende ateş yakarım sanırım iletişim kurmak için, eğer bir gün bir yerde beyaz dumanlar görürsen, bil ki o benim oraya gelirsin artık… Yada telefon denilen bir şey var ama…Sahi O şeyden Sende varmı ?
- Yok ( dedi gülümseyerek)
- Sorun değil… Dedimya ateş yakarım…
Pekiii msn adresin ?
- Hayır!
- Mail adresin?
- Hayır!
- Telefon… Sahi o icat bile olmamıştı değil mi ? unutmuşum… Peki Neden yani…
- Yeni tanıdığım ve tanımadığım insanlara telefon numaramı vs. vermem veremem kusura bakma bu seninle alakalı değil.Eğer ikinci kez karşılaşırsak neden olmasın…Hem yanlış bir akşam…
- Bir daha hiç karşılaşamayacağız belki de yani hiç göremeyebiliriz birbirimizi…Ve ben..
- Görürüz görürüz bakarsın.Hem ben her maç eski açıktayım…
- Aaa o zaman kolay, süper hatta, şunun şurasında 10bin kişilik tribünde seni görmeye ne var şey derim stada eski açığa gelince, iyi günler adını dahi bilmediğim bir kızı arıyorum tanıyormusunuz…
Hadi statta göremedik diyelim 12 milyonluk şehir karşılaşmama gibi bir ihtimalimiz yok… Kesin görürüz…
- Eğer gerçekten görüşmemiz gerekiyorsa zaten görüşürüz…
- Son bir şey daha… Adın nedir..
- Özge…
- Özgemi bu olamaz?
- Nasıl yani bal gibide olur adım Özge
- İnanmam …
- Nasıl inanmam al Bak bakalım dedi gülümseyerek…
- Gerçektende özgeymiş!!!
- Bende bahadır memnun oldum…(Oysa birkaç gün önce yeminler etmiştim kendime hayatıma bir daha özge isminin giremeyeceği konusunda)
- İyi Geceler Bahadır
- Sana da… Sana da iyi geceler Özge

***

Tolgayla Ufuksa durakta beni bekliyorlardı… Yanlarına gider gitmez onlarca soruyu yineleyerek…

- EeEe alabildin mi oğlum bare telefonunu falan amma konuştunuz he ne oldu ne bitti ? ( dedi Ufuk)
- ( Kendimden emin ve sırıtarak aptalca) Hayır alamadım telefonunu (dedim)!
- Mail adresi?
- Hayır!
- Adresi yeri yurdu
- Hayır…Ama Hangi tribünde olduğunu biliyorum eski açık…
Der demez büyük bir kahkaha patlattılar ooo o zaman kolay kanka kesin karşılaşırsınız 10 bin kişi içinde…

(Önümde Ağlayan biri var… Her hangi biri olsa önemsenmez, sahi bu hangi biri ? Tanıdıktan sonra karar verdim onun adı 10 binde biri… )

Sence de karşılaşırız değil mi Dünlük ?

Devamı haftaya

Bahadır Benli
bahadirbenli@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Dilek Yener


İKİ NOKTA ARASI

İki nokta arası bir yaşam. İki nokta arası bir aşk. İki şehir arası bir kalp. Bir varmış bir yokmuşla başlamadı belki ama bu da bir masal diğerleri gibi. Ama senin bildiğin masallardan değil bu. Diğerlerinden farklı, farkı işe; son yok bu masalda sonları oldum olası sevmemişimdir zaten. Bende kendi kurallarımı koymaya kadar verdim hiç bitmeyecek bir masal yazmaya.

Masal da ne mi var bir kız, bir erkek bir köprü bir İstanbul. Başına bir de İstanbul'un olduğu bir resmi kapak olarak ekle işte sana yazılmış bir kitap.

Bir bakış, bir gülüş, bir özlem, bir bekleyiş işte masal bunlardan ibaret fazlasını arama araya bir de köprü ekle iki şehiri birbirinden ayıran bir köprü ama ayrılmadı ki o iki şehir birbirinden birleşmeyi beklediler her zaman sonra buldular birbirlerini özlediler hasret çektiler özlemleri içlerini yaktı kavurdu. Acı çektiler ama çok sevdiler birbirlerini bir süre sonra acıyı da görmez oldular. Bir rüzgar arada esti iki şehrin kokusunu çarptı yüzlerine başları döndü. Kalpleri özlemle doldu, bir ses kıpırdattı içlerini her sözcük şehirlerden birini diğerine yakınlaştırdı.

İki nokta araşına yazıldı iki şehrin aşkı ama bu iki nokta araşındaki cümle o kadar üzündü ki kimse bir ucundan baktığında diğerini göremedi sonra da kandırılıyoruz dediler. Bunda sadece başlangıç var bu cümlenin sonu yok. Bu aşk yalnızca başlamış. Burada yalnızca ilk cümle var bu güne kadar ne sonunu gören ne de duyan olmadı peki ama neden iki nokta denmiş dediler.

Bu tartışma böyle sürdü gitti ta ki günün birinde bizim köyün ileri gelenleri heyet kurup bu cümle burada başladı rivayet yalan mı döğrumu öğrenmek gerek sonunu bulmak lazım gele demişler (masal ya bu saçmalık katmadan olmaz ). 10 Kişiyi görevlendirmişler bu iki şehrin son noktasını bulmaya.

Bizim 10 kafadar toplanmış az gitmişler uz gitmişler yolda ne canlar dökmüşler. Ama koymuşlar ya kafaya bi kere son noktayı bulmaya ölüleri bırakmışlar gerilerine de bakmadan devam etmişler yollarına aradan uzun uzun yıllar geçmiş ben diyim 70 sen de 80 ne bir haber varmış ne de bir gelen zaten onları yollayan yaşlı heyeti de çoktan göçmüş gitmiş. İşte oğul bu iki şehrin masalı böyle devam eder gider. Dedim ya bu masalda son yok diye sonunu bilen yok ondan bitmez dedim bu masal sonları da hiiççç sevmem zaten o yüzden ne ben son yazım burda ne de sen son cümleyi okumayı bekle böyle yarım bir şekilde kalsın bu.

Dilek Yener


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  PAPA'NIN ÖZÜ, SÖZÜ VE GERÇEK YÜZÜ

Gelecek, gelmeyecek derken Papa 16. Benediktus'un Türkiye ziyareti nihayet planlandığı şekilde başlıyor. Bilindiği gibi kendisi, 12 Eylül'de Regensburg'da yaptığı konuşmada İslamiyet ve bu dinin peygamberi Hz. Muhammed(sav) hakkında ileri sürdüğü çirkin iddialar ve iftiralar yüzünden çok eleştirilmişti. Bu ifadelerinden dolayı İslam dünyası topyekûn cephe almıştı Papa 16. Benediktus'a… Fakat o, baskılar ve protestolar karşısında üzgün olduğunu söylemesine rağmen özür dilemeye yanaşmamıştı.

Papa 16. Benediktus Hıristiyanların dini lideri olduktan sonra ilk kez bir Müslüman ülkeye ziyaret gerçekleştiriyor. 16'ncı Benedict, 6'ncı Paul ve 2'nci Jean Paul'ün ardından Türkiye'yi ziyaret eden 3'üncü Papa olacak. 16. Benediktus'un; Bizans İmparatoru Manuel II Paleologos'tan yaptığı, "Hz. Muhammed'in gayri insani ve şeytanca olanın dışında yeni bir şey getirmediği"ne dair alıntısı bu ziyaretin gerginliğini artıracak şüphesiz.... Papa her ne kadar hoşgörülü olmaya çalışacaksa da bu sözler onun karşısına bir heyula gibi dikilecek.

Bilindiği gibi Papa bir dini lider olmasının yanında Vatikan'ın devlet başkanıdır. Vatikan Devleti'nin başkanı aynı zamanda Hıristiyan Katolik dünyasının ruhani lideridir. Türkiye'yi devlet başkanı olarak ziyaret etmektedir. Fakat kim ne derse desin O, Hıristiyanların en büyük dini otoritesi olarak ülkemize gelmektedir. Onun bu kimliği daha baskın olacaktır. Ağzından çıkacak her söz bu kimliğiyle ilişkilendirilecektir.

Dilerseniz biraz da Papa'nın devlet başkanı olduğu ülkeden, Vatikan'dan bahsedelim. Vatikan Roma'da Tiber Nehri'nin batı kıyısında 44 hektarlık alana kurulmuş bağımsız bir devlettir. Nüfusu 900 kişi ama her gün üç bin kişi çalışmak için Vatikan'a gelip gidiyor. Bayrağı, posta pulu, vatandaşlık verme gücü, üniversiteleri ve diplomasi ağı vardır. Bağımsızlığı İtalya tarafından garanti edilmiştir. 1503 yılında yapımına başlanan ve 296 yılda tamamlanan haç şeklindeki St. Peter Kilisesi Hıristiyanlığın en büyük kilisesidir. Aynı anda 60 bin kişi alır. Böyle bir yapılanmanın başında yer alan Papa, bir milyarlık Katolik dünyasının dini liderliğini yapmaktadır. Onların inançlarını en üst düzeyde temsil etmektedir.

Başbakan Recep Tayyib Erdoğan, Türkiye'yi ziyaret edecek olan Papa 16'ncı Benedict ile görüşemeyecek… Fakat bu bir tavırdan dolayı değildir. Kendisi o günlerde Nato zirvesi için Letonya'da bulunacak. Bunlar çok önceden planlanmış ziyaretlerdir. Gerçi bazıları bunun altında da bir şeyler arayacaktır. Fakat devlet yönetiminde şahsi tavırların yeri olmadığı bilinmelidir. Kişiler şahsi inisiyatiflerini devlet politikası olarak sunamazlar. Ciddi idareciler bugüne kadar böyle yapmışlardır, bundan sonra da böyle yapacaklardır.

Peki, Papa'nın ziyaret programında neler var? Papa 16. Benediktus öncelikle Ankara'daki resmi temaslarını gerçekleştirecek. Ardından Efes'e Meryemana'ya gidecek, oradan İstanbul'a geçerek Fener Rum Patrikhanesi'nde ayine katılacak. Ayasofya'yı eski kilise veya cami gibi değil, bir müze olarak ziyaret edecek. Bunun yanında resmi programda olmamasına rağmen Ayasofya'nın hemen yanında bulunan Sultanahmet Camii'ni de ziyaret etmesi bekleniyor. Papa'dan beklenen bu jest belki aradaki buzların erimesine vesile olabilir.

Müslüman Türkiye, Batı'nın gözünde Osmanlı'nın devamıdır. Batı ve Hıristiyan âlemi Osmanlı'yı hiçbir zaman sevmemiş, benimsememiştir. Papa'nın bakışı da bundan ibarettir. Papa bir Alman dergisine verdiği röportajda Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıktığını açıkça belirtmişti. Belli ki bizi Avrupa'da görmek istemiyor.

Son yıllarda medeniyetler çatışmasına karşı 'medeniyetler ittifakı' kavramı geliştirildi. Böyle bir ittifak pek inandırıcı olmasa da yine de bunun gerçekleşmesi için çaba sarfediliyor. Böyle bir gayret ortamında Papa'nın kalkıp Müslümanları rencide etmesi anlaşılır bir tavır değildir. Bu ancak medeniyet ittifakına dinamit koymak için yapılan çirkin bir davranıştır.

Katolik dünyasının 265'inci Papa'sı, Alman Kardinal Joseph Ratzinger'in görünen yüzünün ötesinde gizli bir kimliği daha vardır. Ülkemizi ziyaret edecek olan Papa 16. Benediktus, İkinci Dünya Savaşı öncesi, Hitler'in gençlik gurubuna, ardından Gestapo'ya katılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sona ererken de, toplama kamplarında, Yahudilere işkence eden bir ırkçı olarak, Amerikan askerlerince esir alınmış, Rusya'ya ve Çin'e girmesi yasaklanmıştır. Böyle bir Papa'yı ülkemizde misafir edeceğiz.

Papa bizi çok sevdiği için, diyalog kurmak için gelmiyor şüphesiz… Turistik bir ziyaret yapma niyetinde de değil. Planları ve hedefleri var. Papa'nın ziyaretinin asıl amacı, Ortodoks ve Katolik kiliseleri arasında asırlardan bu yana var olan kavgayı sona erdirmektir. Böylelikle Hıristiyan âlemi olarak İslam karşısında daha güçlü görünmek istiyorlar. İslama karşı bütünleşmiş tek cephe oluşturmayı amaçlıyorlar. İstanbul'daki patriğin sözde ekümenik sıfatını tescil ettirmek, ruhban okulunun açılmasını sağlamak, Ayasofya'nın kiliseye dönüştürülmesini temin etmek gizli hedefleri arsındadır. Ratzinger Türkiye ziyaretinde Hıristiyanlığın gövde gösterisini icra edecektir. Bu niyetlerini örtmek için Ankara'da bir kısım yetkililerle de görüşecek; olaya resmi bir hava katacaktır. Fakat asıl niyeti bu değil elbette. Bunlar onun gerçek niyetinin örtülmesini sağlayan sebeplerden öteye gitmemektedir. Yetkililer bu hakikati kamuoyundan gizlemektedirler.

Bizler hoşgörülü bir ceddin torunlarıyız. Papa hangi niyetle gelirse gelsin ona karşı yine de misafirperver olmalıyız. Taşkınlıklara ve şiddete fırsat vermemeliyiz. Bütün dünya bu ziyareti yakından takip edecek. Bizim hatalarımızı kollayacaklar. Unutmayınız ki tepkileriniz onların ekmeğine yağ sürecektir. Umarım bu hususta iyi bir imtihan veririz. Çünkü şiddetle hiçbir mesele halledilemez. Papa'nın ülkemize gelmesiyle bir şey de kaybetmeyiz. Bu hususta da sağduyunun galip gelmesini istiyor ve temenni ediyoruz.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Neslihan Güzel

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.478 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


SADECE BU

Fikrinden uzaklaşınca
Kaldırımlar Vivaldi
Elini tutarsam
Arabesk acılar uzanacak aklımın kulaklığına
Nefret mi bu
Üleşmiş “yarısı sana” demeye cesaretim yok
Bırak, bildiğim tonda çalsın aklımın resmedilmez ayarı
Sesine dokunma çalmaya çalıştıklarımın
Çok açarsan hayal ettiklerim ölecek
Kısarsan eğer
İkimiz de acı çekeceğiz…

Sarahatun Demir

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.cancocuk.com/takvim.asp web sayfasında çocuklar için çok güzel bir takvim var. Ve bir not: Kaç yaşında olursanız olun içinizdeki çocuğu öldürmeyin. Niye böyle bir cümle ile başladığımı anlayan anladı, anlamayanlar ise şöyle bir dakika kadar gözlerini kapatıp kendi çocukluklarını ve şu anki durumlarını karşılaştırsınlar. Hala bir sonuca varamayanlar ise hayat tecrübelerini şöyle bir gözden geçirip olaylara bir de çocuk ruhlarıyla bakmayı denesinler. Anlayan anladı... Anlamayanların çocuk ruhlarına rahmet okuyalım hep beraber. En son ne zaman çocukça bir şeyler yaptınız? Yapın lütfen, insan kendini çok garip ama mutlu hissedebiliyor.

...Hatunca.net'e hoş geldiniz. http://www.hatunca.net Amacımız psikoloji, kadın, erkek, çocuk, stres, kişisel gelişim, insan ilişkileri, iletişim, iş ve evlilik gibi hepimizin hayatına etki eden konularda bilgi vermek, sohbet etmek, tartışmak, paylaşmak ve öğrenmek. İster sadece okuyucu olarak katılın, ister yazı yazarak katkıda bulunun. Konuşacak çok konumuz var, hadi bir fincan kahve alıp aramıza katılın...

Nefes darlığı çekiyor musunuz? Olağan günlük etkinlikleriniz nefes darlığına, hışıltılı solunuma ya da sürekli öksürüğe neden oluyorsa, akciğerlerinizi kontrol ettirin. Ne kadar çabuk davranırsanız, o kadar çabuk daha rahat nefes alırsınız. http://www.buldun.com/saglik/223/

...Bu sayfamızda sizlere sağlıklı beslenebilmeniz için 6 ana grup yiyecek ile hazırlanmış bir besin piramidi veriyoruz. http://www.populermedikal.com/besinpiram.asp Yaş grubunuza, yaşam tarzınıza göre ihtiyacınız olan kalori grubunu seçerek hangi ana gruplardan ne kadar günlük tüketimde bulunmanız gerektiğine ilişkin size fikir verecektir.Ana gruplardaki yiyecekleri çeşitlendirmek sizin elinizdedir...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061127.asp
ISSN: 1303-8923
27 Kasım 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com