İyi Bayramlar



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.338

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 18 Aralık 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İyi Bayramlar!..


Merhabalar,

Kaç yılda bir olur bilmem ama insan ömrüne ancak bir ya da iki kere rastgelebileceğini söyleyebilirim. Neyin mi? Aynı yıl içinde iki Kurban bir Şeker Bayramı kutlamanın. Bu hoş tesadüfü bu sene yaşıyoruz. Kurban keserek karşıladığımız 2007'yi gene kurbanlarla uğurlayacağız. Yıl içindeki kurbanları saymıyorum bile. Kimbilir kaç hayvan dinimiz gereği, kaç amatör kasap şaşkınlığı gereği kurban olacak? Yollarda vereceğimiz kurbanlar da cabası.

Dini vecibelerimizi yerine getirmek herkesin borcudur bilirim ama bazılarını çağın gereğine uydurmanın da aklın yolu olduğunu hep savunurum. Kurban kesimi de bunlardan biridir. Göreceksiniz, alınan tüm tedbirlere rağmen, gene ortalık kan gölüne dönecek, kesilen hayvanları izleyen çocuk fotoğrafları gazeteleri süsleyecek. Oysa bu vecibemizi, bu konuda iyi organize olmuş, denetimli, yasal kuruluşlar eliyle yerine getirmek, hem israfı önleyecek hem de amaca hizmet edecektir diye düşünmekteyim. Kurban kesin ya da kesmeyin ama birşeyi sakın unutmayın, büyüklerinizi sevindirmeyi. Epeydir göremediğiniz büyüklerinizi mutlaka ziyaret edip sevgi ve saygınızı gösterin. İyi Bayramlar efendim.

Kahve Molası tatil nedeniyle 24 Aralık Pazartesi gününe kadar yayınlanmayacaktır. Hepinize huzur ve sevgi dolu, tasasız bir tatil diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Nurten Karahasanoğlu


ANNEM HİÇ ÂŞIK OLMUŞ MUYDU?

1
Firdevs benim için bir idoldü. O ne yaparsa en iyisiydi. Ne giyse en yakışanıydı. Onun verdiği kararlar en doğruydu. Konuşması, bakışı, mimikleri, her şeyi kusursuzdu. Uzun bir zaman, yani nasıl diyeyim, çocukluğumdan annem ölüp de yalnız kaldığım, babama ve iki ağabeyime bakmakla kendimi yükümlü hissettiğim o uzun ve yorucu geçen yıllardan sonra bir iş sahibi olana kadar böyleydi. Firdevs evlenip ben de işe girdiğimde kendimi bulabildim ancak. Ruhumu, bedenimi, ailemi, arkadaşlarımı başka bir açıdan görebildim. Bu kadar etkili idi benim yaşamımda Firdevs.
Birlikte büyüdük. Aynı apartmanda oturuyorduk. Teyzemin kızıydı. Hemen her gün birlikte idik. Akşam yemeklerinde, pazar gezmelerinde, annelerimizin kabul günlerinde sık sık bir araya gelirdik. İkimiz de ailelerimizin en küçük çocuğu ve tek kızı idik. Ben ayrıcalıklı büyüdüm. Ama Firdevs çok daha ayrıcalıklı büyüdü. Belki biraz şımartıldı bile. Teyzem üstüne titrerdi onun.
Değişik bir havası vardı. Küçük bir çocukken bile ilgi çekmesini becerirdi. Güzel giyinmesini çok iyi bilirdi, çuval bile giyse yakışır derler ya işte öyle bir kızdı. Birlikte sokakta yürürken ne yapar eder herkesi kendine baktırırdı. Onda bir sihir vardı sanki; bakışları mı, yürüyüşü mü bilemiyorum, özellikle erkekleri bir mıknatıs gibi kendine çekerdi. Genç kızlığa adım attığım dönemde onda olup da bende olmayanın ne olduğunu sıkça düşünürdüm.
İstanbul'un Fatih semtinde yaşıyorduk. Şimdi bile en muhafazakâr semtlerden sayılan Fatih'te o zamanlar özgür bir yaşam sürmek çok zordu. Annelerimiz giysileri ve ilgi alanları ile modern bir yaşam sürüyor görünseler de hep bir baskı hissedilirdi. Biz Fatih'in tutucu kesiminin yaşadığı yerde değil de aşağı kısmında Vatan Caddesi'ne yakın bir sokakta otururduk. Buna rağmen mini etek modasının en revaçta olduğu yıllarda bile etek boylarımız dizimizin üzerini geçmezdi. Yanımızda bir erkek akrabamız olmadan yalnız başımıza hava karardıktan sonra evimize dönemezdik. Dolayısıyla genç kızlık döneminde çok erkek arkadaşım olamadı. Hep gizli saklı, o da okulda ancak. Sinemaya, tiyatroya, parklara hep ailemle gittim. Bizde anayasa gibiydi "Biz nereye siz oraya" sözü. Bunun dışına çıkılamazdı. Annem ve babam işbirliği içinde olduklarından gizlilik söz konusu değildi. Annemin bildiği her şey babama aktarılıyordu. Yine de mutluydum. Mutlu bir çocukluk ve genç kızlık geçirdim. Babamın kazancının yetmediği, annemin gece gündüz dikiş makinesinin başından kalkmadığı günlerde, pahalı diye zeytin bile alamadığımız günlerde de mutluydum. Hiç isyan etmezdim. Yapım isyana müsait değildi. Hâlâ böyleyim. Elimdeki ile yetinmeyi, sevdiklerimin isteklerine kulak vermeyi, onlar için yaşamayı sürdürerek geçiyor yıllarım. Hayatımdaki en büyük değişiklik, heyecan ve coşku azalmasıdır. Eskiden önümdeki günler, haftalar hatta yıllar için planlar yapardım heyecanla. Gelecekten ümitliydim. Özel günleri, bayramları büyük bir coşkuyla beklerdim. Hepsi yok oldu. Ne zaman yok oldular, nereye gittiler, bilmiyorum. Annemin öldüğünde yaşadığım büyük şok ve girdiğim yastan sonra bile yine kavuşmuştum heyecanıma. Eskisi gibi olmasa da kavuşmuştum. Oysa birkaç yıldır yok, hiçbir şey yok. Neredeyse merhamet gibi insani bir duyguyu bile yitirmekten korkuyorum.
Bir bayram günü teyzemin evinde toplanmıştık. Bütün akrabalar. Teyzem ailenin en büyüğü olduğu, anneannem ve dedem de onlarla birlikte oturduğu için her bayramın birinci günü burada toplanmak bir gelenekti. Bazen otuz kırk kişi aynı anda birlikte olabiliyorduk. Annem ölmeden önce babam da gelirdi. Annemin hatırına. Sonra elini ayağını tamamen kesti bu aileden. Adeta yaşama küstü. Meğer ne büyük hatırı varmış.

2
O bayram günlerinde her kafadan bir ses çıkar, kahkahalar evin duvarlarında çınlar, eniştemin genç kızlara aldığı ufak tefek Paşabahçe hediyeler incelenir, kahve, likör, çikolata ikram edilir ve mutlaka zeytinyağlı dolma yenirdi. Bu ikramları evin kızı sıfatıyla Firdevs yapardı. Sanki bir sanat eseri sunuyormuşçasına özenli, kibar ve gösterişli olurdu. Üzerinde mutlaka yeni, dikkat çekici, kimsede olamayan bir giysi ve yüzünde, yeşil gözlerini, dolgun dudaklarını ortaya çıkaran usta işi bir makyaj olurdu. Bu güzelliğe kimse kayıtsız kalamazdı. Herkes cömertçe iltifat ederdi. Gizliden gizliye kıskançlık duyanlar bile bir güzel söz söyleme gereği duyardı. Firdevs akıllı bir kızdı. Ancak nedense aklından çok güzelliğini ön plana çıkartmaktan büyük haz alırdı. Hem kendisi hem çevresi. Tabi en çok teyzem, annesi. Ne de olsa kız çocuğu, eninde sonunda evlenip, evinin kadını olup çoluk çocuğa karışacaktı. Bu güzellik ve gösterişle iyi bir koca bulmalıydı. İyi bir koca eşittir zengin bir koca. O zamanlar herhalde birçok anne böyle düşünüyordu, kim bilir belki benim annem de. Hiçbir zaman bilemedim bunu, daha evlilik çağına gelmemiştim onu yitirdiğimde.
Henüz çok toydum, kırılgandım, şaşkındım. Firdevs toparladı beni o günlerde. O kopkoyu, karanlık, umutsuz günlerimde yanımdaydı hep. Bana yaşama sevincimi geri vermeye uğraştı. Hiç hatırlamıyorum, günlerce sofraya annem için de bir tabak koymuşum. Kabullenememişim bir türlü. Onun bu destek uğraşısını unutmama olanak yok, ömrüm oldukça.
İşte o bayram günü kalabalıktan kendimizi kurtarıp nefes aldığımız bir sırada söyledi bana evli bir adama âşık olduğunu. Gözlerindeki ışıltı aşkının gerçekliğini, samimiyetini anlatmaya yetiyordu. Çok mutluydu, ondan on beş yaş büyük bir adam, üstelik bir iş adamı, patronu, onu sevilmeye lâyık bulmuş, hatta evlenmeyi düşünmekteydi. Sevincine ortak olmaktan başka bir şey yapamadım. "Adamın çocuğu var mı? Karısıyla arası çok mu kötüymüş?" gibi sorular sordum. Evli bir adamla bir ilişki sürdürmenin zorluğunu anlayabiliyordum. Üstelik yaşadığımız bu tutucu semtte duyulursa hiç iyi karşılanmayacağını da biliyordum. Ama ona destek verdim, çünkü adam evlenmek istiyormuş. Evlenmek istedikten sonra bu aşkı doya doya yaşamasında bir sakınca yoktu. Hem benim adam hakkında söyleyeceğim olumlu ya da olumsuz yargıların hiçbir önemi olmayacaktı. Çünkü çoktan kararını vermişti belli. Bütün zorlukları göğüslemeye, bedelleri ödemeye hazırdı.

O akşam yatağıma yattığımda uzun süre uyku tutmadı. Ellerimi başımın altında kavuşturup gözlerimi tavana diktim. Acaba teyzem ve eniştem öğrenince ne yapacaklardı? Prenses gibi yetiştirdikleri kızları evli ve çocuklu bir adamın peşinden gittiği için hüsrana mı uğrarlardı? Yoksa 'hayat bu, insanın başına her şey gelebilir, kısmet böyleymiş' mi derlerdi?

"Kısmet böyleymiş" dediler.

Üç yıl önceydi. Eskişehir'de paraşüt kursunda tanıştığım, arkadaşlığımızın aşka dönüştüğü Osman, babamla tanışmak istemişti. İlk kez bir erkek arkadaşımı tanıştıracaktım babamla. Ona karşı hissettiklerimi daha önce başka hiçbir erkeğe hissetmemiştim. Ondan sonra da hissetmedim. Babam uzun uzun sorguya çekti beni. Her şey iyi güzeldi de yaşı biraz fazlaydı. Öyle on beş yirmi değil, yedi yaş. Bu yetti babamın Osman'ı reddetmesine. Yedi yaş büyük erkekten kızına arkadaş mı olurmuş? Her bunaldığında yaptığı gibi kendini banyoya kapattı.

3
Karşılaştığım güçlükleri göğüsleyebilecek kadar cesur değildim. Yaşamım boyunca isyan nedir bilmemiştim. Anneme de babama da sesimi hiç yükseltmemiştim. O gün de öyle yaptım. İçim kaskatı kesildi, midem bulandı, gözlerimden birkaç damla yaş indi. Sildim onları, kapattım yüreğimin kapısını. Bir daha da bu konu hiç açılmadı aramızda.
Kırık dökük birkaç cümle kurdum Osman'a, anlatamadım, o anladı. Yüzüme öyle bakıyordu ki, gözbebeklerinin içinde 'sen bir korkaksın' yazısını okudum. Evet, ben bir korkaktım, elimden başkası gelmiyordu.

Korkaklığım hâlâ sürüyor.

Geçen yaz, onu tanımamın üzerinden on küsur yıl geçmişken, unutmuşken, bir dolmuş motorunda Beşiktaş'tan Üsküdar'a giderken gördüm onu. Görmezden gelmeyi istedim, başaramadım. Motor Üsküdar'a geldiğinde hâlâ anlatıyorduk birbirimize, daha doğrusu o anlatıyor ben dinliyordum, özlemle. Ne kadar özlemişim sesini. Yok, unutmamışım onu, hiçbir şeyini. Yüreğimin o kapalı kapısının arkasında saklamışım yıllarca. Evlendiğini, çocuklarının olduğunu, işi gereği sık sık yurt dışına çıktığını söylerken gözleri acı dolu gözlerimi delip geçiyordu. Sahilde bir banka oturduk. Anlatacağım çok şey yoktu benim. İçimi kavuran pişmanlık duygusu vardı sadece. Elini tuttum ayrılana kadar. Akşamın alacası üzerimize düştüğü halde uzun süre ayrılamadık. Ellerimiz yavaşça ayrıldığında birbirinden, gözlerimiz son kez bakıştığında o kapıyı tekrar kapattım. Bu kez, katılaşan yüreğim gözlerimden bir damla yaş akmasına izin vermedi. Durgun, duygusuz, sersem sepelek yürüdüm Üsküdar'ın ara sokaklarında. Ne bir telefon ne bir adres. Hiçbir şey.

İlk kez düşündüm, annem hiç âşık olmuş muydu?
Acaba o zaman yaşıyor olsaydı …

Nurten Karahasanoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Kübra Albayrak


NE FARKEDER Kİ BİZ KATİLDİK…

Daha günah olmaya hazır olmayan iyiliklerin arasında yaşıyordum o zamanlar. söylenebilecek bütün yalanlar masadaki kahvem kadar acı bir telve kıyamındaydı. Yalanları ve günahları televizyondaki aşk ve nefret dizilerinde izliyordum. Benden hep bir adım ötede sanıyordum. Sonra bir gün masada,kahvenin telvesinde değil karşımda otururken buldum.

Girişi önemli değildi kompozisyonun sen direk gelişmeye geçmiştin. Benim dokunmaya korktuklarımı avuçlayıp, boş bir beyaz kağıda serpiştirmiştin. Serpişti sevapların günahlarıma, sen günahımdın da ben sana sevap olmayı beceremedim ve sana yakın olabilmek için günah oldum. Defalarca günahlarla buluşup benden ziyade biz olduk. Günah olduk, katil olduk, soğuk esen bir kasırga etti çoğu zaman Mikal alehisselam bizi. Yalanlar söyledik kötülüğe laik olabilmek için.ama asla birbirimize söylemedik yalanları. Sonra baktık ki sonu yok bunun. Saf değiştirdik. Beklide dönektik ama döndüremeyenlerdendik. İnandıklarımız için döndük belki bu da günahtı ama…

Ne gereği vardı tutulamayacak sözlerin. Ucu boşluğa gelmiş kelime grupları… gerçeklerin yalan olduğu, yalanın densizlik edip doğruya benzeme çabası nasıl komik. Kirlettik tüm beyazları, ne temiz kalabildik ne temizleyebildik, terledik ama bu yolda. Katil olup katlettik tüm güzel duyguları. Siyah gecelere kan lekesi sıçradı. Ama en azında kan saftı. Safça kirletti siyahı.

Öldük, öldürdük, ölümcül masallar anlattık çocuksu gençliklerimize… silahı prens, ölümü prenses, masumiyeti kötü cadı belledik. Allah'tan duymadı çocuklarımız bu acımasız masalları. Kendimiz yazıp oynadık. Can çekişti baharın martıları da bizim gibi olmayanlara haber götürür diye sadece acımasızca baktık. Kalbimiz martı katili oldu. Bir hayvanı hayvanca öldürdük. Özlemlerimizi özledik, özleyebildiğimize şaşırıp bir kez daha özledik. Ve özledik duygularımızı. En çok annemizin anne kokan koynuna sokulup, dizlerinde uyumayı özledik. Sevdalarımızı özledik. Özlemeye başladıkça hatırladık, hatırladıklarımızdan korktuk çünkü korkunç şeyler yaptık ve özlemeyi de unuttuk.

Geri dönüşü yoktu unuttuklarımızın, dönmeyeceğimizi bile bile gittik, biz sevdalım; katildik biz, yalanlar söyledik, özlemeyi de bildik ama çabuk unuttuk. Biz sevdalım sevdalarımız ziyan edip sessizce ağladık. Utanılacak şeylerde yaptık. Yaptıklarımız için utanmayı da bildik. Ne fark eder ki biz katildik.katlettik. soruların cevaplarımızda ziyan olduğunu gördük. Masum sorular sorarken, cevapların suçluları olduk.

Şimdi pişman mısın sevdiğim tüm suçlarımız için. Merhametinin nazarında nazara mı geldik? Bir mavi göz mü bu hale getirdi bizi? Yoksa biz fazlaca mı masumduk? Ayrılacağız sevdalım tüm günah ve sevaplara rağmen ayrı ayrı çekeceğiz cezalarımızı. Biz birbirimize mahkumuz ve tüm mahluklarında arasında en günahkar olanlarız. Yanında olmasan da sahip çık sevdamıza nazara gelmesin sevabın nezrinde.

Şimdi ayrı ve tek kişilik hücrelerde, hücrelerimizde pişmanlık dolaşırken anılarımız arasında delirme nöbetleri geçiriyoruz. Yalnızız, en çokta bu koyuyor zaten tüm günahlarda bir aradayken cehennemde yalnız kalmak koyuyor. Bir mahkumun yalnızlık nöbetlerinde seni düşünürken hücreme sızan güneş ışığı damla damla alıyor sabrımı ve ben yok olan benliğimden sana birikiyorum…

Kübra Albayrak


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,579,579,579,579,579,579,579,579,579,57
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Doğan Ormankıran


OYSA DİYE BAŞLIYORSA BİR YAZI

Oysa diye başlıyorsa bir yazı, bilmek gerekir ki içinde yaşanan olayların, üzülen ve yanan bir yüreğin, küllenmiş bir sevdanın izleri vardır. Dökülen gözyaşlarının akıp gitmek için kendine yeni bir yol aradığı günlerdir. Mide spazmlarının sıklaştığı. İnsanın kalbine söz geçiremediği düşüncelerinin karışık ve dumanlı olduğu günlerdir.

Oysa neler yapılmazdı ki yaşanan o günlere tekrar dönme imkanı olsaydı elimizde, geçmişi değiştirmek için neler yapmazdık. Nelerden ödün vermezdik yaptığımız hataları düzeltmek için, söylemeye cesaret edemediğimiz o sevgi sözcüklerini bu defa yürekten dolu dolu söylemez miydik? Onun mutluluğu için göze alamadığımız şeyleri bu defa seve seve yerine getirmez miydik?

Oysa hiç dönmezdik hataları kendimizde değil onda aradığımız günlere. Bir gurur uğruna sarf edilmiş, belki de bir anlık asabiyetle söylenmiş o iğneleyici zehirli sözleri bir daha söyler miydik? Bilseydik gelecekte yaptıklarımızdan, söylediklerimizden pişmanlık duyacağımızı asla söylemezdik. Hani hepimiz pembe hayaller kurardık. Mutluluk gemisine binip, sevgi limanından birlikte yelken açardık sevda ülkesine doğru... Sonra her zor anında yanında olacağımıza dair yeminler etmez miydik? Hani gözlerimiz birbirine dalacak, deniz, kuşlar ve tüm sevdalılar bize imrenecekti ve biz her gece el ele tutuşup mehtaba yürüyecektik. Aşkın, kitabında yeni yeni sayfalar açarak, içine delice büyüyen sevdamızdan yazacaktık.

Şimdi ise dertler sıralıdır, yükü her defasında acı dolu bir kervan gibi. Birini düzeltirken çıbanbaşı gibi bir yenisi çıkar. Ne siz isterdiniz böyle olmasını, ne de o! Ama yanlış anlaşılmaların sonucu ya da yanlış frekanslarda konuşmalardan olsa gerek bu kırgınlığın nedeni. Ama her ilişkide yaşanır böyle durumlar önemli olan karşındakini suçlamak değil, hatalı aramak değil içine düştüğünüz bu kırgınlık anında nasıl bir yol izlediğinizdir. Ayla yıldız da küser zaman zaman, onun için görmek zor olur bazı gecelerde gökyüzünde onları. Ama bir bakarsınız yeni bir gecede birlikte parlarlar. Dengeler değişiyor galiba iklimler gibi yüreğimizde, duyguların anlaşılmayan bir karmaşıklığı var. Belki de üzerine yıllardır set çekmeye çalıştığımız öfkelerimiz, riyalarımız ve nefretlerimiz kin kusmaya başladı.

Bir ikilem içerisinde zaman hızla geçiyor. İki farklı yüreğe yön vermeye çalışıyoruz. Bir filmde oynayan iki farklı karakteri canlandıran bir aktör gibi. Bir tarafta sevdalı, umut dağıtan acıları paylaşan sevgi taciri bir rolü canlandırırken... Diğer tarafta, yanlış anlaşılan, dik başlı, katı kuralları ile hayata hep kendi penceresinden bakan uslanmaz ve uzlaşmaz bir rolü oynuyorsunuz, hem de doğruları yaptığınıza inanarak!

Gururunuzu yenip doğruları söylemediğiniz o günlerde bir de bakmışsınız ki sevdiğiniz aşk kanatlanmış ve uçmuş elinizden. Gözyaşlarının bile fayda etmediği günler gelmiş, belki de aşk artık kendine yeni bir yürek aramaya başlamıştır bile. Unutmamak gerekir ki insanoğlu yıllardır aklı ile kalbi arasında çelişkili bir yaşam sürdürmüştür. Ama bir gün gelir aşk ağır basar ve dönmek istersiniz o mutlu günlere fakat buna cesaretiniz olmadığı için de çektiğiniz acılardan bir nebze olsun kurtulmak umuduyla alıp başınızı kaçmak istersiniz bilmediğiniz hep o yabancı şehirlere.

Hiç dönmemek üzere bir yolculuğa çıkarsınız. Yol boyunca başınızı otobüsün camına dayayıp, geçmişi sorgular durursunuz. Gözleriniz eski günlerin hayaline dalar onu ilk kez seviyorum dediğiniz günler canlanır gözünüzde, onu bir kerecik görmek için gösterdiğiniz çabalar gelir aklınıza, siz ne kadar kaçmak, kurtulmak isteseniz de bu duygulardan. Gördüğünüz her şey artık o olarak çıkar karşınıza. Onun sevdiği bir çiçek görür, büyük bir özlemle koklarsınız ve her kokladığınızda teninin kokusu gelir aklınıza, derken bir ağaç görürsünüz altında beraber oturduğunuz ağaca benzeyen. Dizlerine yatıp saçlarını okşadığınız günler gelir aklınıza, sonra o taş kaldırımlarda her attığınız adımda "sevgilim..." der, döner bir şey söylemek istersiniz ama artık o yoktur yanınızda. Ve onsuz yürüyemezsiniz hayatın bu zor girdaplarında.

Bir de bakarsınız ki o kaçmaya çalıştığınız aşk yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmuş. Her Nefes alışınızda içinize dolmaya başlamıştır bile. Artık anlarsınız yalnızca kendinizi kandırdığınızı ve içinizdeki gerçek sevgiyi bir yere kadar saklayabildiğinizi. O da oysa dediğiniz ana kadar.

Sizin için ne mekan değişikliği fayda sağlar ne de zaman, çünkü her mekanda da her zamanda da artık aşk için çarpıyordur yüreğiniz ve o bir türlü yürekten Seni Seviyorum diye söylemeyi beceremediğiniz Sevgili için atıyordur. Söylenmeyen bir çift yürekli sözün insanın başına neler açabileceğini artık çok daha iyi anlıyorsunuz.

Şimdi tek söyleyebileceğim üzgünüm demek, sana doğru kelimeleri doğru zamanda söyleyebilseydim. Şimdi benim olurdun dememek için henüz geç değil. Aşk elinizden uçmadan önce, boynuna eğilip sevgilinin Seni Seviyorum diye fısıldayın kulağına. Ve Aşk elinizdeyken değer verin ona.

Doğan Ormankıran


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,569,569,569,569,569,569,569,569,569,56
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Gamze Aytekin

 Kahveci : Gamze Aytekin


  Benzeş(e)meyenler

Her şeyin bittiğini sandığımız anlar da aslında Tanrı yeni bir kapı açarmış kullarına. Önemli olan içinde bulunduğumuz durum olmazmış artık, önemli olan açılan kapıyı görebilmek olurmuş. Eğer açılan kapıları, yani yeni açılan yolları ve ufukları görebilirsek; işte hayat orada devam edermiş kaldığı yerden akmaya. Aslında hep dönermiş dünya, devam edermiş hayat, ama görmek önemliymiş yeni doğan günü, hissetmek önemliymiş güneşin pırıltılarını.

Senin bunca çırpınışların arasında, haykırışlarını duyan birileri olmalı mutlaka ama neden bu kadar zorlandığını bilemiyorum. Bu hayatta senden bir tane daha yok kimsenin bir eşi olmadığı gibi. Senden vazgeçmek kolay çünkü sen insanlara ağır geliyorsun, senden vazgeçmek kolay çünkü sen insanların hayatlarında onların küçük kalmasını sağlayan itici bir güçsün, senden vazgeçmek kolay çünkü sen çoğu insanın sahip olamayacağı niteliğini biliyor ve kullanıyorsun: YAZMAK..

Bu zamana kadar hangi adamı sevdiysem ya unutamadığı bir sevgilisi oldu, ya hayatla alıp veremediği oldu yada uzaklarda bir sevdiği oldu. Hiçbir zaman sevdiklerinin yanlarına gelmeyeceğini bile bile beklediler o kadınları. Bende hiçbir zaman benim yanıma gelmeyeceklerini bile bile bekledim o adamları. Benden vazgeçmek kolaydı çünkü ben bir yerlerde iyilik meleği olarak hep vardım, benden vazgeçmek kolaydı çünkü ben hiç çıkarsızca severdim, benden vazgeçmek kolaydı çünkü ben çoğu insanın sahip olamayacağı niteliğimi biliyor ve kullanıyordum: SEVMEK..

Şimdi hayat tonla yük bindiriyor omuzlarıma, düştükçe düşüyor kırıldıkça kırılıyorum ama bir yerlerde yeni bir güneş doğacak. Saat sabahın altı buçuğu ve benim yapmam gereken ödevlerim var bugün teslim etmem gereken ama ben reddediyorum ödevleri, dersleri, okulları.. Ben şu anda sana yazmak istiyorum, belki de sana hiç yollamayacağım bu yazıyı şimdilik burada sadece kendim için yazmak istiyorum ve ben aslında biliyorum ki kendim için yaptığım her işin altında gizliden sen varsın..

Sen sokakların adamısın, bilirsin '' denizi görmeden İstanbul da yaşayan çocukları'' kaldırım taşlarının seslerini, '' seviştiğin sokak kadınlarının acılarını'' yada bilmek zorundasındır bütün bu benliğinin gerçeklerini çünkü sen '' bu sokakların sultanısın''. Her şeyi biliyorsun da bir tek bilemiyorsun cehaletin parayla satın alınmadığını, bilemiyorsun insanların değer yargılarının bellerinden aşağılarında olduğunu, bilemiyorsun yanlış insanlarla beraber yaşadığını ve aslında sonsuza kadar yalnızlığa mahkum edildiğini…

Sonsuza kadar bu hayatta yalnız kalacağını bilmen gerekiyor çünkü sen düşünmeyen bir toplumun düşünen ve düşündüğü için her daim yadırganacak olan bireyisin.. Sen farkında mısın bilmiyorum ama senin bu tarz bir sıfatın var sadece kafakağıdın da açıkça yazmıyor o kadar.. Hani dedim ya benim babam düşünce suçundan içeriye girmez çünkü düşünemez, ama ben yıllarca içeride yatabilirim.. Bu çok vahim bir tavır değil sadece kendimin ne olduğunu biliyorum ve aslında toplumun değer yargılarının artık benim değerlerimle örtüşmediğini biliyorum..

Kim anlayacak bu şiirleri dedin ya hani, senin için ne kadar önemli, ruhunu ne kadar dinlendirir bilemem ama aklın rahat olsun ben anlıyorum ve benim anlayışım sana olan duygularımdan değil tamamen düşünebilmemden ve benimde derin bir insan olduğuma inanmamdan kaynaklanıyor… Sende inan…

Gamze Aytekin


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ayşegül Erden

 Eski Dost : Ayşegül Erden


  Gerçekten Kaç Kişiyiz Biz?

Cuma günü Editör'ümüzün yazısını okuduktan sonra, yorum yapmayacağımı ancak bu durumda, sade bir vatandaş olarak gözlemlerimi dile getireceğimi belirttiğim bir not düşmüştüm.
Eğer, ki hiç kuşkum yok aslında, bu Cumhuriyet benim, diyorsanız lütfen okuyun ve tartışalım.
Gözlemlerimi oldukça basit bir dille dile getirmeye çalışacağım;
25 yıl önce üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, henüz 12 Eylül darbesi vukubulmamışken, yani memleketimin tek sorunu(!) sağ/sol iken...
yurtta aynı odayı paylaştığım Humeyni rejiminden kaçarak Türkiye'ye sığınmış İranlı bir arkadaşım;
"Türkiye 30 yıl sonra İran olacak!" yorumunu yaptığı zaman, ben de pek çokları gibi gülümsemiş, ve elbette itiraz etmiştim. Dönemin sancılarının başlangıcını ülkesinde yaşayan ve benden yaşça epey büyük olan İranlı Nur'un söylediklerini hiç unutmadım ama...
Evet, bugünlerde ülkemizin çok acı bir gerçeği; Biz Cumhuriyetimizi arıyoruz!
Cumhuriyet'imizi korumak için imza kampanyaları başlatıyoruz'
Cumhuriyet'imize sahip çıktığımızı kanıtlayabilmek için yürüyüşler düzenliyoruz!
Cumhuriyet'imizi "Kaç Kişiyiz Biz" sloganıyla açılan hareketlerle korumaya çalışıyoruz, ve çok acıdır ki, bu sloganla internette açılan sitelere açık açık adımızı yazmaya çekinen Cumhuriyet koruyucuları ile!
Ve biz yine İnternet Site'lerinde çığlık çığlık feryat ediyoruz;
"Atatürk'üm nerdesin?" diye...
Ve, "Biz Türk Gençliği izindeyiz Atam" yazarken... benim ülkem, bizim ülkemiz parça parça satılıyor!
Ve bizler hala, sadece olan biteni izliyor ve yazılar yazıyoruz, ve yazılanları okuyoruz her gün biraz daha karamsarlaşarak.
Ben; duyarlı bir vatandaş olarak ülkemde oluşagelen son siyasi tablo karşısında utanan ve gümbür gümbür "geliyoruz" diyen ayak seslerini duyduğumuz halde, tepkisiz kaldığımız ya da yeterli tepkiyi koyamadığımız için, nerdeyse bizim de yanlış politikalarımızın desteğini alarak koltukları dolduran, ülkemi parçalayan, yağmalayan, satan politikacıların (Siyasetçi demem çok zor kendileri için) güdümünde yaşamak zorunda kalan bir bireyim. "Kalan" dedim , ne acı değil mi? Zamanında bolca harcadığımız milyonları bulabilmek için "Kaç kişiyiz biz" gibi Cumhuriyet'imizi koruma amaçlı hareketlere açıkca imzamızı koymaya çekinerek yollara düşürülmemiz... ne acı, ne vahim bir tablo?
Kalemimi susturma gereğini duyduğunuzu hiç tartışmadan, onlarca, yüzlerce yazı yazabilirim çekinmeden. Ne olabilir, tutuklanır mıyım? Bu saçma zihniyette heba olacak milyonlardan biri olarak, ve aynı zamanda korkmaz bir idaealist olarak sadece "ne gam" derim. Elbette tarih bir yandan yazılmaya devam ediyor. Bakın şimdilerde bir avuç insan Kenan Evren'in yargılanması için destek arayışında, düne kadar nerdeyse "tonton bir ressam" olarak tanınan Evren'i gençler farklı gözle tartmaya başladılar nihayet.
Gençleri suçlayabilir miyiz? Duyarsız bir genç nesil yetiştiren kim? Şimdi şikayet ettiğimiz ve tekrar üstüne basarak yazıyorum; bugün bizi yöneten ve devletin tüm kademelerinde koltuklarını sağlamlaştıran kişilerin ayak sesleri daha tıkırtı halindeyken gaflet uykusuna yatarak, "Bize hiç bir şey olmaz" zihniyetiyle rahat uyuyan bizlerin hiç mi suçu yok?
Bu kişiler bu kadar güzel organize olurken, ve kaleleri yumuşak karınlarına basarak fethederken biz neredeydik?
Hitler'i çoğumuz lanetleriz, ama hangi birimiz inkar edebiliriz gücünü?
Keza Mustafa Kemal Atatürk; kaç kişiyle yarattı Türkiye Cumhuriyeti'ni?
Lütfen artık kendimizin çalıp kendimizin dinlediği türkülerle değil, adam gibi örgütlenmeler ve sahiplenmeler ile sahip çıkalım Cumhuriyet'imize!
Çünkü biz bir avuç bile kalsak, aslında çok kişi olabiliriz!
Yürekle!
Bir hata yaptık, artık kabul edelim, uyuduk.
Ve şimdilerde "duyarsız" olarak nitelendirdiğimiz gençliği biz yarattık biraz da, şikayet ettiğimiz yönetimin mimarlığını biz yaptık biraz da.
Bakın Fatih Altaylı'nın yazısının altına atılan yoruma;

OSMANKARATAS - 13/ARA/2007 10:36
SAYIN ALTAYLI YAZINIZI OKUDUM.PEK MEMNUN OLAMADIM.NASIL Kİ BİZLER SİZİN GİBİLERE YILLARDIR KATLANDIYSAK BUNDAN SONRADA SIZLER BIZLERE KATLANMAK DURUMUNDASINIZ. ÇÜNKÜ DÜMEN BIZE GEÇTİ.
HAZMEDECEKSINIZ,SINDIRECEKSİNİZ,BAŞKA ÇARENİZ YOK. BÜKEMEDİĞİNİZ BİLEĞİ ÖPMEK DURUMUNDA KALACAKSINIZ.
HÜKÜMETTE BİZİZ......
CUMHURBAŞKANIDA BİZİZ....
YOK OLAN YÖKDE BİZİZ....
YARGIÇTA BİZİZ...
HAKİMDE BİZİZ...
MEDYADA BİZİZ...
ÇOK YAKINDA GENELKURMAYDA BİZİZ.....SİZLER FAZLA DÜŞÜNMEYİN BIRAKIN KENDİNİZİ BİZE...........


Soruyorum şimdi;
Hala şikayet ettiğimiz herşeyi kendi aramızda konuşalım, yazalım, çizelim mi? Yoksa, yaptığımız hataları kabul ederek ve düzeltme yollarını yine kendimiz bularak, artık Atatürk'ümün bize bıraktığı Cumhuriyetimize gerçekten sahip çıkma zamanı diyerek, aslında kaç kişi olduğumuzu gösterelim mi?

Ayşegül Erden


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Banu Chouard

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


SEVDA TÜRKÜMÜZ

"Türkünün yurdu insanın yüreğidir
türkünün yüreği insanın belleğidir.
                            Özdemir İNCE"


Zarif ve inceciktik
Dokunulsa ağlanası
Dinmez bir nehirdik
Akardık kıvrım kıvrım
Çilekeş gönüllere
Göz yaşlarımız kükredi sevdasını
Dokundular ağladık.

Asırlara kulak asmamış bir çınardık biz
Biz ki,
Kara toprağa gömdük acılarımızı
Bir kolumuz engin denizlerde
Bir kolumuz bulutlarda.

Kucaklardık gökyüzünü
Bulutları avuçlardık
Zamanı zamana bırakır
Kendi zamanımızı yaşardık.

Zarif ve inceciktik
Dokunsalar kopacaktık
Dokundular ağladık.

Mahmut İletmiş

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 5 GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.

http://www.jurnal.net/ Gazete okuma alışkanlığımızın azaldığı günümüzde haber alma kaynaklarınıza bu web sayfasını da ekleyebilirsiniz. Ama ne kadar zorlasanızda bilgisayarınız hala gazete gibi kokmuyor. Sayfa çevirirken kağıt sesi duymuyorsunuz, en fazla bir tıklama sesi o kadar. Elinize bulaşmayan mürekkep lekesini de unutmayın lütfen. Tabiki bunların hiç biri olmazsa olmazlarımız değil ama neyse...

http://www.falling-sand-game.com/ Bilgisayarınız ve internetiniz varsa ilginç oyunlar elinizin altında demektir. Bu web sayfasını verdiğim oyun, basit ve anlamsız görünse bile sınırları zorlayan hatta sinirleri geren bir oyun. Oyunu anlatmayacağım. Bir kaç denemeden sonra öğreneceğinize eminim.

http://www.oyunlar1.com/games.php?flash=1096 Malum yeni yıl geliyor. Bu web sayfasında da noel baba kızdırma oyununu oynayabilirsiniz.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Bir Gece Ansızın Gelebilirim
Yaşar Özel









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071218.asp
ISSN: 1303-8923
18 Aralık 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com