Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.350

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 10 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : El insaf be birader!..


Merhabalar,

Şener Şen'i özlemişim. Son filmini henüz izleyemedim ama "Genç Bakış"ta üç saattir seyrediyorum. Bu muhteşem bir duygu olsa gerek. Kelimenin tam anlamıyla yediden yetmişe herkesin sevdiği ama özünde saydığı bir adam olabilmek. Eğilip, bükülmeden sadece sanatıyla var olmayı başarmak için özel biri olmak gerekiyor. Şen de o bir elin parmaklarını geçmeyeceklerden biri işte. Onun gibi bir oyuncuya sahip olduğumuz için çok şanslıyız.

...

Dün yazdıklarıma sevgili Hasan Usta bir yorumda bulunmuş. İçinde bulunduğumuz ortamı hazırlayanın bizzat Cumhuriyetin kendisi olduğu gibi bir izlenim bırakmış. Alternatif üretememenin, alternatif diye öne sürülenlerin bir derde deva olmayışlarının günahını Cumhuriyete ve laikliğe yükleyerek biraz insafsızlık etmiş. "Cumhuriyet ne verdi?" Soru buysa cevap çok açık. Cumhuriyet çok şey verdi. Ama verileni almasını bilmeyenlerin, aldıklarını yorumlamasını beceremeyenlerin ya da zaten Cumhuriyet fikrini hiç benimsememiş olanların elinde maskaraya döndü. Bugünün iktidarı gibi demokrasi adına, çoğunluk adına, Cumhuriyete kara çalanların elinde oyuncak oldu. Asıl önemli olan Cumhuriyetin ne verdiği değil, Cumhuriyeti nasıl yorumladığımız ya da almayı beceremediklerimizdir. Herkesin dilinde, AKP'nin başarısının mimarı CHP'dir, Baykal'dır diye bir terane. Yahu hırsızın hiç mi kabahati yok? Ya da AKP ancak CHP başarısız olunca mı iktidar olabilir? Bunların hepsi minareye dikilen kılıflar. Çünkü kulp takmak işin en kolayı. Evet alternatif yaratamayan CHP yada diğer muhalefet partileri kabahatli ama ta 1920'deki Meclis sıralarından beri şeriata kucak açan, din merkezli yönetim sevdasıyla kavrulan, Cuma namazlarından sonra yeşil bayrak açıp cihad çağrısı yapan, masum halkın dini duygularını çil çil altına dönüştüren, tek bir somut projesi olmadan ABD'nin inayeti ile iktidara gelen, bilahare kapısında kulluk eden, buşun ağzından çıkan kelimelere ilahi kudret destekli işbirliği anlamları yükleyen, devleti deneme tahtasına çevirip eğitimi, sağlığı, hukuku yerle bir eden, düzeltmeye çalıştıkça daha da batıran, buşun sırtına attığı şaplağı samimiyet sanan, sözde vatanperver özde bezirgan din tüccarlarının hiç mi kabahati yok be birader. Biraz insaf, biraz insaf. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Derya Ongun

 Deryaneval : Derya Ongun


  KÖPRÜ DERKEN

Bazı kelimeleri cımbızla çekiveriyor ruhumuz, ve, öyle bir yere koyuyor ki görmemek, sesini duymamak, bana söyletmek istediklerini işitmezden gelmek mümkün olmuyor, bu sefer de "köprü" yu koymuş cımbızla kalem tramplenimin ucuna, atlamak istedi ve atladı.... nereye mi.... bir paragraf aşağıya atladı ve uzadı gitti, yayıldı bütün alana....

Köprü dendiğinde ikinin ayrılığı mı gelir önce akıla, yoksa ayrı ikinin birleşmesi mi.. Algılamalar nasıl da gece ve gündüz kadar farklı olabiliyor tek bir kelimenin tarifinde.
Köprü dendiğinde benim aklıma ilk gelen buluşma... Bir köprünün ortasında buluşma.. Hep bir uçtan diğerine gidiyoruz, ve her gidiş bir köprüden geçiyor mutlaka, düşüncede köprü, niyette köprü, uygulamada köprü. Sürekli bir köprüden geçmekteyiz hayat denen bu, uzun olup olmadığı bir kelebek ömrünün sırrında gizli, seyahatte.
Köprülerden geçerken köprüler de kuruyoruz bazen, bazen de yıkıyoruz. Ama illa ki her köprü bir diğerine götürüyor, bir yenisini kuruyor da olsak, mevcudu yıkıyor da olsak, hep bir sonraki durak gene bir köprü.
Yaşam yolculuğu sonsuz bir köprü iken, ve biz o köprü/ler/den geçerken birileriyle ya da birşeylerle karşılaşıp yepyeni köprüler oluştururken belki, bu ağ nereye kadar genişliyor, geçtiğimiz köprülerden bir daha geçebiliyor muyuz, ya da bizim kurduğumuz köprülerden kimler geçiyor.
Yaşam bize bahşedilen hazır bir sunum mu, yoksa bizim sürekli geçtiğimiz ve aynen bizim gibi geçenlerin zamanında kurup bıraktıkları köprüler mi... Kendi yarattığımız bir kurguyu mu "yaşıyoruz" hayatta olmak derken bunun adına.
Bazen olur ya, deja vu deriz, o anı herşeyiyle hatırlarız yaşamaya salise kala, biliriz ne olduğunu, acaba diyorum, deja vu yaşarken, kendi yaptığımız bir köprüden geçiyor olabilir miyiz..
Sorulardan oluşan bir yazı olmasını planlamamıştım, aslında hiçbirşey planlamamıştım, sadece "köprü" belirdi zihnimde, kimbilir belki de memnun değil şu anda buraya döktüklerimden, belki de diyor ki "ben bambaşka şeyler uyandırdığımı düşünüyordum, bunlar değildi aslında, olmadı.."
Bana göre oldu, ipten yapılmış bir köprünün üstünde atılan her adımla birlikte sallanan köprünün tedirgin güvenliği kadar oldu en azından.
İp köprü deyince, bu kez de anılarım alıverdiler beni aralarına, bana 11 yıl evvelini hatırlattılar.
Malezya'ya gitmiştik, hani bugünlerde "öyle olur muyuz Allah korusun" dediğimiz Malezya'ya, Quantan şehrine hem de, hani şu "Indecent Proposal" filminde bahsi geçen şehre. Ne kadar da önemli bir mekana gitmişiz, hem sinematografik hem de güncel siyasal geçmişi var!
Ancak benim hatırladığım, köprü lafıyla zihnimde uyanan hatıranın resmi enfes bir ormanın ortasında keyiften afallatan bir sukunet ve ama bir o kadar da o dinginliğin içinde sessiz çığlıklarla dökülen bir şelale ve onun küçük göletini gösteriyor bana tekrar.
Eren, ben ve kuzinimiz Ayşim gitmiştik oraya Maley bir taksiciyle. Şişman, iri yarı, esmer bir Müslümandı sanırım şöför, ama saygılı ve bir o kadar da cana yakın bir adamdı. Kiralanmış olmasına rağmen bizi gezdirdiği her yeri en az bizim kadar zevk alarak, bizimle birlikte gezmiş, yorumlar yapmış, şaşırmış, beğenmişti, çok ilginç ve tanıdık bir adamdı, şöför değildi sanki, adını hatırlamadığım için üzüldüm şimdi.

Gelelim biraz evvelki resme. İnanılmaz "ormanlıkta" bir orman, sadece gölete dökülen suyun coşkulu sessizliğinin hışırtısı sarmış etrafı ses adına, sarmış da demeyeyim, kucaklamış ormanı o frekans, evet bu daha doğru, kucaklamış ve arabadan iner inmez bulutun içinden geçen uçak misali biz de kendimizi bir sonraki adımda o engin sessizlik gürültüsünün içinde buluvermişiz... evet aynen böyle bir his idi.
Görüntünün muhteşem doğallığı ve görkemli sadeliğine fon bu sessiz gürültü tabloyu içinde olduğuma inanamayacağım kadar ilahi yapıvermişti. Böylesine beni resmine hapseden, gönüllüce esir düştüğüm durumlarda etrafımdakileri unuturum ben, gene öyle olmuştu, gene Eren ve Ayşim'i unutarak itaatkar bir hipnoz havasında önce şelalenin döküldüğü gölete yürümüşüm, kendimi paçalarımı sıvamış, ayaklarımı suya sokmuş, bir kayanın üstünde oturup dökülen suların, kendi oluşturdukları havuzla, köpükler doğurarak öpüşmesini seyrederken buldum. Öpüşme noktasındaki karnaval göletin sadece o noktasında sınırlı ve suyun geri kalan kısmı üstünden uçan minnacık kanatlıların tetiklediği belli belirsiz esintiden etkilenerek halkacıklardan oluşan minik ürpermeler gösterecek kadar hassas bir huzurda.. Böylesine sakin bir çelişki ancak ve ancak tabiatta mümkün diye düşündüğümü hayal meyal hatırlar gibiyim.
Bu kez de, suyun ihtişamlı sessizliğine bu kadar yakınken, hatta içinde ucundan kenarından da olsa yer almışken, fondan ormanın sesi gelmekteydi. Yaprakların nazlı salınmaları mı, ağaçların topraktaki köklerinin gerinmesi mi, yapraktan toprağa atlayan çiy tanesinin sesi mi, bilemeyeceğim ama Vasconselos'un romanlarında konuşturduğu tabiatı duyuyordum sanki. Ayaklarım suda, bakışlarım akan ve toplanan suların birleşme noktasında, duygularım heryerde..

Birden gözüme köprü takıldı, hani şu filmlerde gördüğümüz sallanan ip/urgan,herneyse işte, ondan yapılmış köprü, çıkmalıydım o köprüye, tam da üstümüzden geçiyordu, zaten sanırım beni o bulunduğum noktadan o köprüden başka hiçbirşey ayıramazdı. Gene beynim mi ayaklarımı, yoksa ayaklarım mı beynimi idare ediyor bilinmezliğinin içinde, kalktım ve kendimi köprünün üstünde buldum. Ben yürüdükçe ayağımın altında birbirine urganlarla bağlanmış yatay tahtalar tahtırevalli gibi sallanıyorlardı,aynı zamanda köprü de sallanmaktaydı kendine özgü ritmince.

Ürküyordum ama annesi tarafından ilk defa tahtırevalliye bindirilmiş bir çocuğun coşkulu korkusu idi bu. "Korkmuyorum korkmuyorum, aslında çok korkuyorum evet ama çok da eğleniyorum" bakışları vardı duygularımın, deli gibi atan kalbimin insanı sarhoş eden oksijen ziyafetinin ortasında sırf heyecan ve keyiften ekstra hızlandığını anlamam uzun sürmedi zaten, bıraktım kalbimi, o da hızlansın varsın, o da tadını çıkartsın bu belki bir daha tekrarlanmayacak şölenin diye düşünmüş olmalıyım... Ve o köprüde karşımda ağaçlar, solumda ağaçlar, sağımda şelale ve onun göleti, altımda akan su, bu doyumsuz resmin ortasında ise ben.... Korkan ama korkarken de çok eğlenen ben.."Tanrı'm, bu ben miyim, bu kadar büyülü bir masal resminin ortasında duran ben miyim, iyi ki benim, iyi ki..." bile diyemeyecek kadar nutkum tutulmuş ben....

11 yıl evvelinin sabırsızlığıyla ormanı ve suyu ve köprüyü sadece duydum, dinleyemedim bile, duydum yalnızca, onlarla konuşmayı da akıl edemedim, belki de cesaret edemedim, bunu ancak şimdi anlayabiliyorum, Kazdağları'nın Yeşilyurt köyünde benimle konuşan doğaya cevap vermiş ve onunla konuşabilmiş olduktan sonra idrak edebiliyorum böyle bir şansım olmuş olduğunu...

Olsun, ya bunu hiç anlayamasaydım, ya hala daha değil dinlemeyi, tabiatı "duyamayan" lardan olsaydım....

Eşsizdi, yazımın, anlatacaklarımın bitmesine üzülüyorum, yazarken gene oradaydım çünki, 11 yıl sonra tekrar oradaydım ve hatırladığım kadar güzeldi gene.... Yeşil ve akan su, işte beni "ben" yapanlar, bunu tesbit etmiş ruhum ta o zaman ama tescili bu zamanlara kalmış demek ki...

Tesbiti tescil edebilmiş bir şanslıyım artık....:)

Derya Ongun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Gözyaşına Kuru Hançer

Gözlerinde, menevişlerden emanet ışıltı…
Sokakların hüznüne saplı bakışlarında bir dilim yok-sun-lık şimdi bahar…
Uzak ülkelerden gelip cebine bırakılan birkaç masal kahramanının donuk ifadelerinde tutku arayışını bırakalı asırlar, denizler geçti… Yolculukları 'kimlik kaybediş' olarak betimlemenin eşiğinde vücudunu titreten bir enkaz şimdi zaman. Değirmenlere karşı yuvarlanan kayalarında tükenmeyen bir susamışlık.
Seslenip duyuramadığı haykırışlarına saplı isimlerde eskiden tarih atılmış şarkılar... "Bir gül biter içimde, gecenin tam üçünde.."
Yorgun ömrünü donatamadığı emekli gül bahçelerinin düşünden çalınmış birkaç tohum… Rüzgârın dinmeyen baş ağrısına çarpıp kaçtığı, kadınının saçlarını dağıttığı saatlerdi.. Şehrin ışıkları dönmedolaba takılmış, ilerleyemezken uzaktan araba kornalarının dayanılması güç nakaratlarından sıyrılıp ıslığına bırakma isteği samyelinin… Soluksuz kalmak, bedenini kadınına teslim edip, ruhunu dağlara savurup…
Nefessiz, soluksuz, gözyaşı yoksunu…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,836,836,836,836,836,836,83
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


AYDIN... GÖZÜN AYDIN!

Popüler kültürün isteyerek ya da istemeyerek dadandığı her ne varsa; dilimizde sakız olmuş!
Popülist söylemler, ünlü kişilerin, kel alâkalı gündem oluşturma çabalarında mı ne?!
Aydın kategorisine kimi koymak istiyorsak, onları koyarız koymak istediğimiz yere değil mi ama??! Bu sayede de türevi kendinden entelektüel bir kesim çıkar ortaya!
Şöhretini kullananlar o biçim işlerini becerirken, öteki baka kalır arkasından!!!
"Yahu(!) bu ne vızıldıyor arı gibi böyle?"diyenler olur mu acaba?
Kozmopolit bir çözülmede, cinsellik göze batırarak yaşanırken, "benim cinsel tercihim" safsataları, özel hayatın özelliğine değil, özel olmayışına parmak basar...
Televizyonların güllerine sunulmuş olan şaşahadan maada popülist ütopya zaten izdüşümünün yolunu kesmiştir çoktan!
Bu zatı muhteremlerin çoğu da hepimizin bildiği üzere muazzam bir imge yoksulluğunda; bildik söylemleri gözünüzün içine sokar dururlar!
Diyalektikten haberdar olan bizim aydın kesimi ise, AYDIN olmanın sorumluluğunu hatırlar, imkanları nispetince de basın yayın organları ile bu vazifeyi yaparlar mı sözüm ona?! Ama gerçekte ne yaparlar, ben sen o bilmez!
Postmodernizimin faydası zararı var tartışmasına bile gerek duymaz, çünkü akıl iktisadi değerdeki finansal yatırımda, paranın zaman değeri ile çatışmasına yelken açmıştır çoktan...
Eeee, bu önemli konuya, ne der bizim aydınımız?
Ve gene çünkü birinde arada zaman farkı yok iken, öbüründe aradaki fark, her geçen günde zengin ve yoksulluk sınırının uçurumlarını gözlettiriyor insana...
Bizim entelektüel ve entel dantellerimiz de aralarında hasbıhal ederlerken, kendilerinin gördükleri AYDIN OLMAK sıfatına yakışmayan bir mütemmim cüz ile birbirlerini tamamlayıp duruyorlar görünen bu vaziyette!
Aydın olan herkes; sosyolog, psikolog ve neredeyse herkes bilim adamı ama, bizim gerçekte diplomalı sosyologlarımız, psikologlarımız ve bilim adamlarımız neredeler?
Ha onlar mı?
İşlerini yapıyorlar işlerini...
Onun için "aydın" deme, "her bir şeyi ben bilirim" demek değil ama ve lâkin bizim aydınlar adetleri mucibince aydın ya aydınlatacak etraflarını...
Taksim de taciz var aydın... baksana!
Cep televizyonlarımız, internetten satılan casus yazılım programları sayesinde dinlenecek(miş)!
Baksana aydın! Hani özel hayatın mahremiyeti ey aydın!
Ünlünün biri, (Modacı)hem muhafazakar eşcinsel, hem de popülist olması yüzünden laf salataları ile cinsel tercihleri ile örnek oluşturmaktan kaçınmadan konuşup duruyor!
Ve aydın kesimin kalemşorları da o zatın gündemi işgal etmesine çanak tutuyor(!) adam istediği gibi kendi içinde kalmış söylemlerini konuşuyor!!!
Psikologlar, Sosyologlar ne yapıyorlar?
Görevlerini tabii ama ulaşabildikleri kitlelerin çerçevesinde...
Hadi bizim AYDIN, gözün aydın...
İş sana düştü gene...

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beltan Göksel


AKLIMI SEVEYİM

US -akıl-bir çok insanla bir araya gelmez. Aslında US aşk ile biter, yanikim aşk insanın US'unu başından uçurur. "Aklımı başımdan aldı ağabey" öz deyişi kullanılagelmiştir. Benim ise aşk hakkında fazla bir lafım yok artıkın, sözüm var Editör'e.

Ne derler "USlu çocuk Allah için , verelim kızı rahat eder. Buradaki US "akıl"anlamında mı, yoksa "bir yaramazlığı yok "anlamında mı? kullanılıyor. Şimdi eğer akıllı anlamında kullanılıyor ise bayağı tehlikeli . Neden derseniz akıllı adam hanımı pek rahat ettirmez. USlu oturmaz, bir müddet sonra USanır, başlar sağa sola sarkmaya. USul USul çaktırmadan. Eh, bu uyarımı dinleyen dinler, dinlemeyenin ise USuna şaşarım"Benfırsat vermem, puSU kurar muma çeviririm USunu başına toplamasını sağlarım"diyenler çıkabilirse de bu konuda pek başarı sağlandığı görülmemiştir. Erkekler USkumru balığı gibidirler , suyun üstüne çıkarlar ışığı görünce . Tabii USu eksik olanlar yakalanırlar. Balıklar tavaya gider amma öbürkülerine ne olur bilemeyeceğim , bu konudaki ilmim o kadar derin değil. Elmax TV. de US veren Sn. Bn. Selin Özkök Karacehennem'e bir zahmet telefon açıp sorunuz, size geniş bilgi verir hatta terapiye de çağırır, durum vaziyetini kurtarırsınız.

Bir zamanlar çok rağbette olan ve mitinglerin vurgulu sloganı ne idi, hatırlayın:
"SUSma ! SUStukca sıra sana gelecek!"Buradaki mesaj, "Konuş, anlat, isteklerini yüksek sesle seslendir, sesini ancak böyle duyurursun , kulakları kapalı olanları uyar. "Eğer SUSarsan, SUSanların başına gelen olumsuzluklar senin de başına gelir. " Bu sloganın bu açıklaması da doğru olmakla birlikte ben şöyle anladım hep. AKILLI OL! AKILLI OLMAZSAN SEN DE SONUÇLARINA KATLANACAKSIN , SONRA PİŞMAN OLMA!

Ağır ağır çıkalım, böyle felsefe yapmak beni aşıyor , ne diye sapıyorum güzel güzel sohbet ediyoruz şurada. Karadenizli insanımızın ince zekasını vurgulayan tespit bakınız ne hoş. Bir ara Nataşa'lar Karadenizi sarmıştı. Hani o tenleri güneş görmemiş sarışın RUS dilberleri. İşte bu Nataşa'lardan bir gurup kahvenin önünden geçerken , bizim Temel , Amcasının oğlunun aşna fişnasını gösterirken "İşte şu O-RUS-PU"diye söylenmiş. Hadi açıklayayım bazı kelebek akıllılar anlamıyanlar çıkabilir. Temel aslında şöyle demek istiyor, Yarabbi ne güzel bir hiciv : Sizin bana hangisi diye sorduğunuz O RUS BU. . Karadenizli "B"yi"P"olarak -kelime içindeki "O"yu da "U"olarak şive özelliğinde kullanır çünkü. .

Şimdi biz USu ne akıl almaz yerlere oturtmuşumuz canım türkçemizin içinde.
Ne diyor Sihirbazlar, gösterilerini yaparken mesela şapkadan tavşan çıkarırken:HokUS-BokUS. Uyduruk işte ama diyorki"Sizlere nasıl yedirdim , yutturdum zokayı"Tercüme edersek. US mademki sözlük manasında AKIL demekse bize söylenen şey şu değilmi Sevgili Kahveciler. . OK AKILLILAR-BOK AKILLILAR..

Haydi USare'yi anladık. Ancak USame Bin Ladin' ismindeki US'un anlamı ne ola ki? ABED'nin büyütüp beslediği sonra ayağına dolandığı bu kişinin isminin başında olan US onun akıllı olduğunumu vurguluyor. Aradım taradım, Google arama motoru beni zora soktu , bulamadım. (Bulanlar bana bildirirse O'nlara yeni yılda bir hediyem olacak)

Dünkü Gazete haberine göre buğdaydan yapılan KUSKUS pilavı fakirin sofrasından sosyetenin baş yemekleri arasına girmiş, aman Yunanlı Dostlarımız duymasın!

Bu yazıya burada nokta koyayım. Yolsuzlukları ortaya çıkınca sUS pUS olan deyyUSlardan ise hiç bahsetmiyelim. USta ne diyorsun bu husUSta!Yazıpta iki gözden mi olayım, acıyorum bunlara çünkü , gariplerim ne yapsınlar, geçim derdi. Yanikim TurşUSu'nu kuracak değilim.

USanç geldi Ağabey, bir kelime dahi yok artık...

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   GAZİANTEP SAVUNMASI 86.yılı için

GAZİANTEP TİCARET ODASI'na yürekten alkışlarla teşekkürler…

Siz; Kuvayı Milliye Destanını okudunuz mu hiç?

"
...
Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silahşör olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.
Fakat düşmanın topu vardı.
Ve ne çare, kader,
düz ovayı Antepliler
düşmana bırakacaklardı.
...
Nazım Hikmet"

"Şahinbey, Karayılan Destanlarını hiç dinlediniz mi?"
"Vatanı uğruna Fransız işgali sürecinde açlıktan ölen at/eşek ölüsünü paylaşan, onbir ay savaşıp Avrupalı düşmanlara inancıyla direnen/ kazanan bir halk gördünüz mü hiç?
"Bulgur aşı gibi batı teknolojisi topların altında mağaralarda çete savaşı veren dedelerimizi, ninelerimizi, şehitlerimizi rahmetle anabiliyormuyuz? "
Can Dündar'ın kaleminden sunulan "Kefen Bayraklı Kale: Gaziantep" belgeselini hiç izlediniz mi?
"Allah bizlere o günleri bir daha göstermesin diye dua edip kendimize düşen sorumluluk bilinciyle yolumuza devam edebiliyormuyuz?"
"Yoğurt koydum dolaba ellere vay...", "Gözlerin kör ola ölesin usta...", "Bahçede mişmiş, sararıp düşmüş, sevdiğim Hadduç bacı arkama düşmüş...", "Arabi fellahi severim billahi...", "Hele Haltey Haltey..." Antep türkülerini dinlediniz mi hiç?

24.Aralık.2007 tarihi, saat 16:00, GTO toplantı salonundayız...
...
86 Yılın ötesinden, günümüz coğrafyasından muhteşem tabloları yazmaya çalışıyorum, görmenizi isterdim!...
...
Aslan gibi bir adamın aslanlar gibi çalışan bir ekibi var bu kentte; Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan:
"BİZ GEÇMİŞİMİZİ BİLMEDEN GELECEĞİMİZİ KURAMAYACAĞIMIZI BİLİYORUZ" mesajıyla başlatıyor Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun 86.yıldönümünün kutlanmasını. Muhteşem bir Gala gecesi… Cem Yıldız'ın "Vurun Antepliler" fon müziği salonun havasını etkiliyor… Heyecanlıyız, onurluyuz…

Şehit Karayılan'ın kızı Selvi Sevimli iki büklüm olmuş beline rağmen onurla alıyor babasından kalan şerefi… Ne mutlu/şan kendisine! , Şehit Şahin Bey anısına ödülün takdim edileceği torunu Nezihe Şehit Şahin'den gelen telgraf anlamlıydı. "Sn.Mehmet Aslan onur ödülüne maazaretim nedeniyle bizzat alamamaktan duyduğum üzüntüleri belirtir, ödülü bana intikal ettirmek üzere Garnizon Komutanı Tuğgeneral Sn. Şendoğan Karakuş'a verilmesini rica ederim. Saygılarımla…" tarihe geçecek anlamlı bir telgraf… Nuri Pazarbaşı, Dr.Mecit Barlas, Ahmet Muhtar Göğüş, Sadık Koçak, Dayı Ahmet Ağa, Lohanizade Mustafa Nurettin, Tüfekçi Yusuf, Dr.Emin Kılıçkale Onur ödülleri yakınlarına coşkuyla, alkışlarla takdim edildi…

GTO toplantı salonu bu güne kadar sayısız yerli/yabancı konuğu kültürel, ticari, Sosyal Birlik Beraberlik anlamında ağırladı, onurlandırdı. Tanığıyım, ancak böylesi bir tablo inanın içimizi titretti… Dünyamızın/ülkemizin/kentimizin gerilimde olduğu şu günlerde mesajlar çok netti, anladık. Güneydoğunun genç gazileriyle 86 yılın ötesinden günümüze karma, canlı, çok renkli mozaik tablosunda bulunabilmek güzeldi…

Gaziantep Savunmasının önderlerinin günümüzde yaşayan yakınları ve Gaziantep Savunması'nın yeni nesillere aktarılmasına katkı sunan kişi, kurum ve kuruluşların temsilcilerini de ödüllendiren örnek bir oda GTO… Elinize, beyninize, emeğinize saygılar.

Başkan Aslan'ında dediği gibi yaşadığımız topraklara layık olmaya çalışıyoruz, 25 Aralık bizim en büyük bayramımız. Tarihimizi biliyoruz, farkındayız yaşadıklarımızın, yaşananların, yaşanacakların…

Müthiş tablolar izledik, patlayan flashlar, dolan gözlerimizle yaşadık üç saat, yaşıyoruz, yaşayacağız da… Onurlandık, yüreklendik… Öğrendik ki; Savaşmadan Barışı tadamayacağız… Mesajlar netti!… Savaşan, dağılan, birleşen, barışan, ölen, yaşayan Bir FOTOĞRAF karesinde bizi yaşayıp hayal edebilmek muhteşemdi…

Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi korosundan etkilendik… Her biri "gelecekte varım" duruşuyla yürekten çalıp, söylüyorlardı.

Tarihimizin yaşatılması çalışmalarıyla iz bırakan Valimiz Süleyman Kamçı, İl Milli Eğitim Müdürü Süleyman Şişman, Belediye Başkanlarımız;Asım Güzelbey, Ömer Can, Metin Özkarslı, Gaziantep Turizm Derneği Başkan Sıtkı Severoğlu, Araştırmacı Hulusi Yetkin, Adil Dai "Karayılan" dizisinden dolayı ATV, Tarihçi Birol Güngör şükran plaketleri aldılar.

Tören bitiyor. Ayakta alkışlıyoruz, dopdolu ayrılıyoruz salondan. Daha anlamlı bir ortam bekliyor bizi… GTO ve Gaziantep Turizm Derneğince Gaziantep ve Fransız arşivlerinden derlenmiş "Gaziantep Fotoğrafları" Resim Sergisi. Müthiş bir kaynaşma! Boğazımızda tıkansa da farklı bir kokteyl ikramıyla dolaşıyoruz resimler arasında buruk, umutlu, yürekli…



GTO'nun hakkıydı bence en büyük Onur ödülleri… Vefa borcumuz çok odaya, ödeyebilirsek ne mutlu bize! Başta Yönetim Kurulu başkanı Mehmet Aslan, Zeki Yağcı, Mesut Ölçal, Hanefi Yılmaz, Halil Göçer, Adalet Soylu, Figen Öğüt, Nihat Düzgün, Serpil Erbağcı ve geceye, geçmişimize, geleceğimize emeği geçen GTO' nun bütün çalışanları almalıydı ödülleri… Her yıl farklı sürpriz çalışmalarıyla bizlere hız vermeleri en büyük ödül olmalı kendilerine. "Helal olsun!..", "Sağ olsunlar"…

Yazmalıyım; sizden aldığım Can Dündar'ın kaleminden sunulan "Kefen Bayraklı Kale: Gaziantep" belgeselini bütün öğrencilerime izletiyorum, denizaşırı ülkelere bile gönderdim, göndereceğim de...

"UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!" sloganlarıyla GTO'nun hazırlamış olduğu bayraklarıyla dalgalanıyor kentimiz şimdilerde…

BİZ de UNUTMAYACAĞIZ emeklerinizi; Gaziantep Ticaret Odası üyeleri,
(GAZİ)Antepliler olarak….

Bir Antep Öyküsü

Yıl bin dokuz yüz on sekiz
on yedi aralık
İngilizler Antep'te

Yıl bin dokuz yüz on dokuz
Yirmi üç ocak
Her yerde savaş korkusu
Hükümet konağında
Yabancı potin kokusu

Antepli Ermeniler
Fransız işbirlikçisi
Dost düşmana karışmış
Günler zemheri

On bir ay donmuş
Takvim yapraklarında
Zulüm işkence ve açlık
Şehir kül ve enkaz yığını

Şehit Kamil on ikisinde
Açtırmamış peçesini Antep kadınının
Namus demiş
Vurulmuş
Şahin beyler can vermiş özgürlük uğruna
Üzümler tiyeklerde kurumuş

Ninem mağarada
Acı zerdali çekirdeğinden
Un yapmış
Doyurmuş çocuklarını
Susuzluğunu unutmuş
Namus uğruna
Toprağı için
Ölümlerle buluşmuş

Yıl iki bin beş
İşgal bitmiş
Prestige Sineması'nda filmler oynuyor
Alt yazılı
Nakıp Ali yok
Harafta sular kurumuş
Alleben hazin akmakta
Beş yıldızlı mekanlarda
Senaryolar yazılmakta
Dedem mavi gözlerinden
Ağıtlar gönderiyor mezarından
Uslanmaz bir sömürge olmuş ülkem, gidiyor
Uyan Şahin uyan bak neler oluyor bu topraklarda

Zeugma tarihiyle
Ezo gelin dramıyla
Barak ezgileriyle
Ömer Asım Aksoy
Onat Kutlar
Ülkü Tamer isimleriyle
Dramlar, trajediler yaratan
Gaziantep
Destanlar kenti
Söyle bana usulca
Şimdilerde kim işgal etti seni

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mete Çağdaş

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


MAVİ YELELİ ARSLAN

Yüzünü görmedim ama güzeldi
Gözleri buğulu, elalı ve hayaldi
Kaçıyor, sanki ürkek minik bir ceylan
Bense peşinde, mavi yeleli bir arslan

Göz kapakları istiridye, incisi içinde saklı
Çöz sarmaşıkları piraye, hangimiz haklı
Serin ırmaklar değdi anlıma, ışıl ışıl nurlar yağdı
Geçirgen bir göz, saydam bir kol, boynumu sardı

Ben gerçek bir kadını yenmedim ki hiç
Sen gerçek bir adamı sevmedin ki hiç
Yandığım, bir ferah melekte, sönmedim ki hiç
Vardığım, pir Allah, yürekte, dönmedim ki hiç

Göğü yaran dağlar sönmeyen bir krallık
Uçsuz yeşil halı, orman denen kalabalık
Mavi bir dev ve dalga dalga kavgaydı deniz
Tek istediğim birazcık sevdaydı nerdeydiniz

Gelseydin de maviler sürseydim demir fırçama
Sevseydin de maniler düzseydim her bir parçana
Bileğime bir güç gelirdi, hesap kitap ta kolaydı
Biraz sen biraz sevgi ve biraz daha sen olsaydı.

Sen yorgun ben yorgun
Yürek dolgun sokak durgun
Düşseydik evimize her akşam vakti
Çelik bilek, yağlı mürekkepti alın teri

Sen alın terimi silerken,
Boş ver vakit olsun erken
Sana, en neşeli masalları anlatsaydım
Ve seninle, en ateşli rüyalara dalsaydım

Bıraktım sağı solu,
Yollar çıksın be aşka doğru
Kalmadı be cevapsız başka soru

Semih Bulgur

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşak Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"

 
Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Televizyonlarımızda halen yayınlanmakta olan bir yarışmanın flash oyun versiyonu.. http://www.extremoyun.com/oyunoyna.asp?Gid=2418&CId=5 Büyük Teklif (Var mısın Yok musun?) .. Yükleme tamamlandıktan sonra DEAL butonuna basarak oyuna başlayın, önce kendiniz için 1'den 26'ya kadar numaralandırılmış çantalardan birini seçin, bu çanta oyun sonuna kadar yada siz yapılan tekliflerden birini kabul edene kadar sizde kalacak, çanta seçimini yaptıktan sonra oyun başlıyor, 6 adet çanta seçerek çıkan ikramiyelere göre tercihlerinizi yapın, her bölümün sonunda kasa size bir miktar para teklif ediyor, yarışmaya devam etmek için NO DEAL, teklifi kabul edip verilen paraya razı olmak için DEAL butonunu tıklayın. İyi eğlenceler..

Ruax yaşamına girdiğiniz an bu yaşamın bir parçası olup isterseniz ihalelere katılabilir, isterseniz hayvan (Rebrot, Gedia) besleyebilir, isterseniz kendi ilgi alanınıza giren derneklerde sohbet edebilir, isterseniz Ruax forumlarında zamanınızın nasıl geçtiğini anlamadan gezinebilir, isterseniz çiftçi, isterseniz bir tasarımcı, isterseniz Ruax'ın ilk spor oyunu Axur'da çok iyi bir Axur oyuncusu olabilirsiniz. http://www.ruax.net/ Bir oyundan çok bir yaşam olarak ilerleyen Ruax, kendi ekonomisi kendi eğlence dünyası, kendi kültürü, kendi fiziksel kuralları, kendi kanunu ve Ruax yaşamı içindeki kişilerin düşünceleriyle şekillenen bir yaşamdır.

http://www.binbirkanal.com/ Bilgisayarınıza herhangi bir program yüklemeden online olarak TV izleyebilmenizi sağlayan bir web sayfası.

Web sayfalarınızda, sunumlarınız veya eğlencelik çalışmalarınızda kullanabileceğiniz animasyonlar için http://www.animation-central.com/ gif formatındaki animasyonları istediğiniz kadar indirebilirsiniz. Hepsi ücretsiz.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Tu Te Reconnaitras
Anne Marie David









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080110.asp
ISSN: 1303-8923
10 Ocak 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com