Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.458

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Haziran 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Günden geriye kalanlar!...


Merhabalar

İşi gücü bıraktım, geçtim televizyonun karşısına liderleri seyrettim. Bahçeli ile başladı yayın. Son derece titiz hazırlanmış bir metni okudu Devlet Bey. Söylediklerinin pekçoğuna katılmasam da, pişmanlık sezdiğim, özeleştiri yapan bir devlet adamlığı ciddiyeti vardı. Yargıya saygılı ama attığı imzanın arkasında durmak zorunda olduğu için de tedirgin bir ifadeyle suçladı Tayyip Bey'i. Sözlerini tutmadıklarını, dolayısıyla kendilerini ayazda bıraktıklarını anlattı. İşte pişmanlık kokusu tam burada çıktı. Özenle seçilmiş kelimelerden oluşmuş konuşmasını sağduyu çağrısıyla bitirdi.

Saat 12'ye yaklaşırken Tayyip Bey çıktı kürsüye. Onbeş dakikayı meclis kutsallığını, herkesi kucakladığını anlatarak alkışlar arasında geçirdi. Ardından başladı yağdırmaya. Belli ki danışmanlar esasta savunulacak bir şey olmayınca, şekilde savunmayı önermişler, fena da olmamış. Ortaya, ayakta alkışlanan bir hamaset destanı çıkmış. Vatan, millet, Sakarya, Milli Egemenelik, Milli İrade, Yüce Meclis, Erk, Kuvvetler Ayrılığı,vs.. dedikçe alkışın şiddeti de arttıkça arttı. Bu yetmez diyerek, gerekçesiz okunan kararın Anayasa'ya aykırı olduğundan dem vurdu, vurdu da geçti. "Türkiye seninle gurur duyuyor" bağırtıları arasında konuşmasına devam etti. Bizleri Mars'ın Homanku memleketinde yaşayan vatandaşlar belleyip, ekonomik mucizeden(!?) de söz ederek bitirdi konuşmasını. Velhasılıkelam, değişen, gelişen hiçbirşey yok. Herşeyden geçtim, şu yukarıdaki kızlar kadar cesur olmayı bile beceremedi. Neyse, bu konuya tekrar geleceğim.

Üçüncü konuşma Baykal'ındı. Son Güneydoğu Anadolu gezisiyle başladı, ardından asıl konuya girdi. Şimdi açık söylemek gerekirse, CHP'nin bu günkü haliyle alternatif olamayacağını iyi bilenlerdenim. Bay Baykal'ı yeri geldiğinde tanımam bile ama dünkü konuşmasının altına hiç çekinmem, imzamı atarım. Aslında imza atmakla kalmayıp burada aynı şeyleri pek çok kez geveleyen biri olarak pay da çıkardım kendime. Bizim bir kürsümüz olmadığından sesimiz çıkmıyor ama çıkabilseydi, aynı şeyleri ben söylemek isterdim doğrusu.

Baykal özetle, bunlar bir hukuk dışı uygulamaya tepki olarak değil, rahatsızlık duydukları laikliği bertaraf etme şansının ellerinden alınmasına gıcık oldukları için veryansın ediyorlar dedi. Yerden göğe kadar haklı. Aksini düşünenleri yukarıdaki kızları izlemeye davet ederim. Geçen gece "Teketek" programında Altaylı'ya misafir olan 2 türbanlı üniversiteli genç kızımız. Dinlediğinizde görüp duyacaksınız, "Atatürk'ü sevmiyoruz çünkü o Osmanlı'nın kendisine verdiği müslümanları kurtarma görevini yanlış kullandı." diyorlar. "Olmasaydı şimdi İngilizlerin egemenliğinde daha özgür olurduk." diye de ekliyorlar. Atatürk'ün vatanı kurtarma görevini Padişah'tan aldığını, Maraş'ta(!?) Sütçü İmam'ın kurtuluş savaşını başlattığını, onlara böyle öğretildiğini söylüyorlar. En bilmişi "Benim arzu ettiğim parti kurulamaz, kurulsa kapatılır." diyor. Ardından "Peki ne istiyorsun?" diye sorulduğunda "sadece özgürlük" diyor. Alın size demokrasi, sadece okuma özgürlüğü olarak nitelendirilen türbanın gençlere verdiği cesarete bir bakın. Bu çocuklar bu eğitimi nerede aldılar? Kuran-ı Kerim böyle buyuruyor diyebilirler mi, derlerse çarpılmazlar mı? Okullarda Atatürk sevgisi ve saygısı aşılandığına göre, bu çocuklar farklı okullarda farklı eğitim mi alıyorlar? İşte korkulan bu beyler bayanlar. Bu çocuklar cesurlar, beyinlerinden geçeni ekran önünde paylaşmaktan kaçmıyorlar, kimileri gibi kürsüde, meclis, egemenlik, yargı, gak guk simmsarlığı yapmıyorlar. En azından bunun için saygıyı hakediyorlar. Şimdi biriniz bana, Tayyip Bey ve şurekasının, kendileriyle aynı ulemanın rahleitedrisinden geçmiş bu çocuklardan farklı düşündüğünü söyleyebilir mi? Atatürk'ü seven, sayan, kurduğu Cumhuriyet'e inanmış bir Tayyip Bey imajı uyanıyor mu sizde? İşte onun içindir ki, benim indimde bu çocuklar kadar bile saygıyı haketmiyorlar. Çünkü yalan söylüyorlar, asıl istediklerini açıklayamıyorlar. İçi dışı bir siyasetçilerle karşılaşmak umuduyla hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Nuran Talay


Kuşatma

Tarikatlar Ilımlı İslamcıların kuşatması altındaki Atatürk Türkiye'si her geçen gün dar bir alana sıkıştırılarak şeriat devletine dönüştürülmek isteniyor.

Büyük Ortadoğu (BOP) projesinin İslam coğrafyasına yönelik yeni emperyalist planlarının perde arkasında, ABD'nin dünyanın kalbi olarak bilinen, yeryüzünün en zengin enerji havzalarının bulunduğu Merkezi Avrasya'yı denetim altına almak yatıyor. Bu projenin hayata geçirilmesinde en önemli boyutunu "Ilımlı İslam" stratejisi oluşturuyor. ABD'nin de desteği ile BOP eş başkanı Başbakan ve Fetullah Gülen projelerini her alanda uyguluyor.

"Ilımlı Müslüman kitle" yaratıp başına Fetullah Gülen nasıl geçirildi ?

İkiz kuleler patlatıldı önce sonra Londra'daki bombalar. Irak'a saldırma bahanesi için El-kaideyi kullanan ABD' nin yanında yer almak isteyen İngiltere, halkına bir gerekçe sunmak zorundaydı."İşte görüyorsunuz teröristler burnumuzun dibine kadar geldi" mesajı verildi . Tony Blair görevden çekildikten sonra gelen başbakan Gordon Brown daha başbakanlığının 1. haftasında Londra 'da bir başka bombalama girişimi gerçekleştirilmişti. Amaç, Gordon Brown'ın Irak elini güçlendirmek. İstanbul'daki bombalama olaylarının da aslında bir düzen olduğunu anlamak hiç zor değil. Bombalamalardan bir kaç gün önce İngiltere'de bulunan George Bush, "artık Türkiye de terörün çemberi içinde" demişti. Tabi bu bombalar aynı zamanda tezkerenin geçmemesine de bir "mesajdı". "ABD diyordu ki yanımda olmazsan başına bela olurum".

AKP' ye bu nedenle tam destek veriyorlar.Türkiye'de yeterli kaosu çıkarabilecek bir İktidar. Tarih boyunca bizi arkamızdan vuran İngiltere, AB sürecindeki en büyük destekçimiz. İngiltere istihbaratı iyi bir takip süreci ve ciddi para harcayarak kontrollü bir "Müslüman kitle" yaratıp başına da Fettullah Gülen geçirmiştir. Pek çok kaynakta CIA'in Fethullah Gülen örgütünde daha etkin olduğu yazılıyor. Ele geçirilecek ülkelerde bir yandan yeni örgütler kurulurken diğer yandan var olanlar kontrol altına alınıyor.

* * *
Fetullah Gülen ve cemaatinin amacı devletin tüm sistemlerine İslam hükümlerini egemen kılarak, teokratik bir islam diktatörlüğünü kurmaktır. Amaçlarını gerçekleştirmek için hayırsever bir lider edası ile stratejileri doğrultusunda hareket etmektedirler. Devletin bütün kurum ve kuruluşlarında, Milli Eğitim Bakanlığında kadrolaşmayı başarmışlardır. Bünyelerinde bulunan vakıf okul ve dershanelerde, eğitilmiş gençlerden oluşan "ılımlı islam" tabanını oluşturmayı ilke edinmişlerdir. Gençlere yönelik girişimlerini, Fetullah Gülen'in 35 senelik baş yardımcısı ve siyasi danışmanı, Orta Asya'da Fetullah Gülen cemaatinin açtığı üniversite ve okulların kurucusu ve genel koordinatörü Nurettin Veren' in sözleri açıklıyor.

"Okutulan öğrenciler yarın bir gün doktor olacak,mühendis olacak,asker olacak, bununla iftihar ettik biz. Çünkü daha önceki "inançlı" dindar insan profili cahil ve fakir idi. Halktan sıradan insanlar içindi sanki. Bir mühendis, bir doktor camiye gittiğinde bazı yaşlılar elleriyle onları okşardı. Biz bu profili değiştirmek istedik"(...)

"Ama bunu, devleti ele geçirmeyi, Gülen' in planladığının başlangıçta farkında değildik.Daha sonra ortaya çıktı. İşin mahsurlu kısmı şu noktada başladı; bu çocuklar belirli bir mevkilere ulaşınca, Fetullah Gülen bunlarla bir şeyler yapmayı planlamaya başladı. Çünkü mevki sahibi olmaya başlamalarından sonra, haberleşmelerle bilgi almak, onların o mevkilerini nasıl kullanacaklarına dair talimatlar vermek ve onları belli hedeflere yönelik olarak organize etmek şeklinde gizli toplantılar olmaya başladı." (...)

Bu sözler gösteriyor ki ilkelerini gerçekleştirebilmek için kutuplaşma her alanda oluşmaya devam edecek.

* * *
''Satmaya müzelerden başlayacağız. Tiyatro, opera, koro, kütüphaneleri de devre dışı bırakarak biz bakanlık olarak sadece organize görevi yapacağız''. Bu sözler eski Başbakanlık Müsteşarı Fikret Üçcan 'a ait. Bu sözlerle kütüphanelerde okullarda, dershanelerde tarikat kitapları yer alacağının mesajı veriliyor. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı web sitelere girdiğimizde Gülen cemaatinin eserleri bulunuyor. Eğitim Öğretim hizmeti yerine bir cami ortamı veya ibadet yeri mahiyetinde adeta vaaz verilmekte ve yönlendirilmekte. "Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" Atatürk bu sözüyle o günün aydınlık, çağdaş öğretmenlerine güvenini vurgulamaktaydı. Ancak son dönemde okullarımızda tarikat zihniyetiyle gençlerimiz yetiştirilmektedir. Din olgusunu kullanarak Atatürk İlkelerinden uzak Şeriata yakın bir gelecek hazırlanıyor. 3-6 yaş çocuklar içinde kreş adı altında Kuran kursları bulunuyor. Beyinleri yıkanarak gelecek nesillerin yobaz ve çağdaşlıktan uzak bir bilinçle yetişmesine olanak sağlayan kurumların varlığı kaygı vericidir.

* * *
Tüm olayları din özgürlüğüne bağlıyor iktidar ve "ılımlı İslam" yanlıları. Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi'nde konuşan Dışişleri Bakanı ve Baş müzakereci Ali Babacan, "Türkiye'de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor" demiştir. Bakanlığını yaptığı devletten maaş aldığı halde ülkesini, devletinin kurumlarını şikayet ediyor ve AKP' nin reklamı yapıyor.

AKP' nin reklama ihtiyacı yok aslında, dünyanın en zengin devlet ve hükümet başkanları sıralamasında R.Tayip Erdoğan Kraliçeyi bile geride bırakmış…

http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_heads_of_government_and_state_by_net_worth
Recep Tayip Erdoğan / Prime Minister / $ 2 billion Turkey
Elizabeth II (Windsor)/ Quenn / $ 500 million

Din özgürlüğü adı altında Laik Cumhuriyetimizi değiştirmek isteyenler, unutulmamalıdır ki Türkiye cumhuriyeti sahipsiz değildir.

Türkiye Cumhuriyeti üzerine yapılan bu hesaplar boşa çıkacaktır.

Nuran Talay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Alkım Saygın

 Kahveci : Alkım Saygın


  Ey Besleme Aydınlar, sıra sizde!..

Günümüzde insan aklına, insânî değerlere, insanlık onur ve haysiyetine ilişkin olarak felsefe târihinde eşi benzeri görülmedik bir güvensizlik var..
Post modernistler insanı kocaman bir "simülasyon evreni"ne müebbet; hemen tüm insânî değerlerini yitirmiş, toplumsal kurumların derin enkâzı içinde debelenerek ömür tüketen bir varlık olarak konumlandırıyor..
Hem böyle konumlandırmakla da kalmıyor, berâberinde bu güvensizliği topluma habis bir ur gibi yayıyorlar..
Post modernistleri kendilerine mürşit bilmiş bilgi tâcirleri; liboş entel-dantel adıyla nam zevat bu konuda skeptik-sofistleri bile geride bırakmış durumda..
Fakat değerler hâlâ parıltısından birşey yitirmiyor!..
Özgürlük, demokrasi, insan hakları vb.. uğruna daha ne kadar insanlık suçu işlenirse işlensin, bu değerler daha hangi psikopatolojik plân ve projeye âlet edilirse edilsin, insan ruhunda bu değerlere ilişkin doğal bir yönelim var, zâten bu değerleri hâlâ değerli kılan da bu yönelim..
Ben bu yönelimin kaynağını tartışmıyorum; buna ister "fıtrat" deyin, ister "süperego", ister "sınıf bilinci" ya da başka birşey.. Fakat şu gerçek ortadadır ki değerlerin değersizleşmesinden yakınan en "marjinâl kesimler" bile aslında değerlerin yeniden değerlenmesine yönelik bir ilginin dolayımında bu yakınmaları dile getiriyor..
Bütün mesele: bu ilgiyi doğru yönelimlere dönüştürmek ve buradan hareketle bireysel ve toplumsal bir ahlâk kurmayı başarabilmek..

Bir örnek vereyim:
8-10 yaşlarında dünyâlar güzeli bir kız çocuğu..
Bir de ellisini devirmiş, hayattan ve insanlıktan umudunu kesmiş bir adam..
Kızcağızı hunharca boğazlıyor!..
Polise verdiği ifâde şu: "Bu kız büyüyünce günâh işleyecekti, ben onu yol yakınken kurtardım, Cennet'e gönderdim!.."
İşte, bu şahıs bile en "cânî", en "ruh hastası" kimselerin (bile!..) değerlere yönelik böyle bir ilgi duyduklarını; fakat bu ilgiyi doğru bir yönelime dönüştürmenin her zaman mümkün olmadığını, bunun kolay bir iş olmadığını apaçık gösteriyor..
Şahıs elbette suçlu, ben onu aklamanın, suçu meşrulaştırmanın peşinde değilim; fakat bu şahıs (bile) bize bu gerçeği en apaçık şekliyle gösteriyorken "sağlıklı düşünen bizler"de bu güvensizliğin nedeni ne; ben bunu anlamak ve anlamlandırmak istiyorum..
Görünen o ki her türlü "üst-anlatı"yı reddeden, bilgi ile nesnesi arasındaki bağı kopartan, insan bilgisini iktidâr ilişkilerinin tahakkümüne sokan, nesnesiz düşünüp içeriksiz konuşmayı mârifet sanan şu post modernist zevatın üzerinde anlaştıkları tek şey: entellektüel kaçış..
Bu kaçışın değişik nedenleri ve sonuçları var; meselâ toplumsal mevkî ve şan şöhret budalalığı ile post kapitalist toplumun ihtiyaç duyduğu "umutlarını yitirmiş insan"ı yaratma projesi bunlardan önde gelenleri..

Post kapitalist toplum içinde aptallaştırılan, insânî değerleri unutturulan, hemen herşeyi kendi çıkarları açısından değerlendiren geniş bir insan kitlesinin varlığı yadsınamaz; ben de yadsımıyorum ve bu bağlamda söz gelişi Baudrillard'ın vermiş olduğu bir örneğin; Sudan iç savaşını televizyonda tuvalet kâğıdı reklâmı izler gibi izleyen kitlelerin ben de elbette ki farkındayım; fakat buradan hareketle insan aklına, insânî değerlere, insanlık onur ve haysiyetine duyulan güvensizliğin Batının kendi insanlarına, kendi toplum yapısına ve o öve öve bitiremedikleri "liboş erdemleri"ne ilişkin bir simülasyon olduğunu savunuyorum..

Söz konusu olan savaş Sudan'da değil de kendi ülkelerinde olsa, bu kitle yine böyle seyirci kalabilir miydi!..
Velev ki kaldı, ki bunun bizde örneği de var; gerçi post kapitalist toplumdaki bir ilgisizlik olarak değil ama, kendi hayâtını, inanç evrenini ilgilendiren bir konuda bile böylesi bir ilgisizlik bu topraklarda Millî Mücâdele yıllarında maalesef yaşandı; fakat buradan hareketle ortak insanlık târihinin geldiği nokta îtîbârîyle bu kadar tezat bir sonuca varılabilir mi!..
Demek ki mesele post kapitalist toplumda değerlerin yalnızca kişilerin kendi ben'leriyle ilgili olarak değerlendirilmesi; araçsal aklın yalnızca kendi küçük dünyâlarında kendilerine mutluluk sağlamak için kullanılması; onun içindir ki ne Sudan iç savaşı umurlarında ne de kendilerine dokunmayan başka bir olay..
Bu tıpkı Banker Kastelli'nin, intihar etmeden kısa bir süre önce, "Ticâret kirlendi, artık insanlar kime güveneceklerini bilemiyor!.." demesi gibi birşey!.. Bu timsah gözyaşları onu elbette affettirmez; ancak bunun post kapitalist toplumda araçsal akıl-birey-değerler ilişkisi çerçevesinde ibretlik bir örnek olduğunu da görmek lâzım..
O hâlde sorunun adını doğru koymak, teşhislerimizi doğru yapmak lâzım..

Geçen yüzyılda Batı kendisine garip bir Doğu imajı yarattı; ama yarattığı bu imajın gerçekle hiçbir ilişkisi yoktu; buna oryantalizm dediler.. Günümüzde de kendine bu kez daha değişik bir Batı imajı, bunun dolayımında iğrenç bir dünyâ imajı yarattı ki bunun da gerçekle son derece hastalıklı bir ilişkisi var!..
İnsânî değerler post modernizmin simülasyon evreninde değeri sıfıra düşmeyecek karar değerli; çünkü insan aklı, temel yönelimleri, ilgileri, beklentileri, doğal ihtiyaçları vb.. dünyâ ne kadar değersizleşirse değersizleşsin, bu değerler ne kadar çiğnenirse çiğnensin yine de bu değerlere ilişkin karşı konulamaz bir yönelim duyuyor..
Dediğim gibi, ben bunun kaynağını merak etmiyorum, vâroluşumuz böyle, deyip geçiyorum; siz ister "fıtrat" deyin, ister "süperego", ister "sınıf bilinci" vb..
Fakat post modernistler buna (da) bir "üst-anlatı" deyip saldırdığı zaman bu yönelimi ve değişik yönelim tarzlarını olanaklı kılan değerlilik yaşantılarını ortadan kaldırmış olmazlar/olamazlar!..
Demin de söylediğim gibi, değerlerin değersizleşmesinden yakınan en "marjinâl kesimler" bile aslında değerlerin yeniden değerlenmesine yönelik bir ilginin dolayımında bu yakınmaları dile getiriyordur ve asıl sorun ontolojik değil; epistemolojik ve toplumkuramsal bir sorundur; bunları da kuşatan bir eğitim sorunudur..

Bu konuda daha pek çok şey söylenebilir; fakat "herkes kendi delisiyle uğraşsın" sözüne istinâden ben bunları Batının aklıselim aydınlarına bırakıp sözü bizim liboş entel-dantel zevata getirmek istiyorum; çünkü eğitim konusunda (da) bu zevat toplumumuzda son 25-30 yıldır sürmekte olan çürümenin nedenleri arasında başı çekiyor, bu sorunları çözmenin önünde ciddî bir engel teşkil ediyor..
Aydın olmak zor iş; aydın olmak berâberinde hep toplumsal bir sorumluluğu getirir; bu zevat bırakınız aydın olmayı, doğru düzgün bir entellektüel olmayı bile başaramamış; kendilerine, ailelerine, toplumlarına ve dünyâ halklarına söyleyebilecek iki çift sözü hiçbir zaman olmamış, ya bir kürsü kapma ya da kendilerine dünyâlık yapma telâşına düşmüşler..
İmdi bu zevatı anlatacak en güzel deyim, şüphe yoktur ki: besleme aydın!..
Bu besleme aydınların hemen her yerde arz-ı endâm etmesi, özellikle de (k)akademilerde mantar gibi bitmesi 12 Eylül'den sonra oldu; Kenan Paşa ve Özalizmin mârifetidir bunlar..
Bu zevat toplumsal sorumluluktan kaçma ve ahlâkî duyarlılığın yitirilmesinin bir sonucu; toplum -özellikle de burjuva- bunları besledikçe onlar toplumu zehirlemeyi arttırarak sürdürüyor/sürdürecek..

Komprador burjuvaya verdikleri "danışmanlık hizmeti", yüksek cirolu şirketlerin reklâmcılık departmanlarında yaptıkları "toplum mühendisliği", Soros ve çocuklarına (k)akademilerde ve sivil toplum kuruluşlarında yetiştirdikleri lejyonerler, "bir kısım medya"da kalem oynatarak "toplumun gazını almak" ve daha büyük kitle hareketlerinin önüne geçmek yönünde sürdürdükleri faaliyetlerin karşılığı işte bu maalesef..
Bu besleme aydınların en önemli özelliğidir: hiçbirinde "sorun temelli düşünüş" bulamazsınız.. Bunlardan (k)akademisyen olanlarının yüksek lisans ve doktora tezleri falanca filozofun filânca görüşü, ya da falancanın filânca üzerindeki etkisi, veyahut falancanın filâncadan nasıl etkilendiği vs.. vs.. vs.. üzerinde döner dolaşır..
Örneğin liboş marksistlerden hemen hiçbirinin söz gelişi devlet kapitalizmi, sosyâl sigortacılık sistemi ya da post kapitalist toplumda birey-kültür sorunu üzerine bir tek cümlesini bulamazsınız; varsa yoksa Marks şurda şunu söylemiş, burda bunu söylemiş; Marks'ın şu görüşü falancayı şöyle etkilemiş, filâncayı böyle etkilemiş, vs.. vs.. vs..

İşte, (k)akademik felsefenin içler acısı hâli!..
Yaptıkları niteliksiz çalışmalarda "sorun temelli düşünüş" olmadığı için felsefe târihini kocaman bir "dedikodu târihi" hâline getirdiler; şu şuna şunu demiş, bu buna bunu!..
Dolayısıyla başta (k)akademilerimiz olmak üzere eğitim kurumlarımız maalesef kişileri toplumsal ve ahlâkî sorumlulukla donatma amacını gütmüyor ve bu zevat tıpkı Cumhuriyet dönemindeki üniversite reformu sırasında tasfiye edilen yobaz, gerici, işbirlikçi kadrolar gibi üniversitelerden tasfiye edilmedikçe eğitim sistemimiz ve özellikle de felsefe eğitimi konusunda pek birşey değişecek gibi görünmüyor..

İmdi mevcut siyâsî iktidârın -AKP; Anti-Kemalist Parti- böyle bir tasfiye operasyonunu yapması bir tarafa, bunun gereğini anlayabilecek, değerlendirebilecek bir geniş görüşlülüğe, bir felsefî bilince sâhip olmadığı ortadayken bu besleme aydınlarının topluma yapabileceği en büyük hizmet: balinalar gibi toplu intihar etmek olsa gerek!..

Mâdem liboş erdemlerine bu kadar bağlısınız ve yaşadığımız dünyâya ilişkin bu kadar şikâyetçi; tutturmuşsunuz bir "simülasyon evreni" zırvalığı, gerçeklere gözleriniz kapadığınız gibi size biat edenleri de zehirliyorsunuz; o hâlde insan olma erdemi gösteremediniz, bâri balina erdemi gösterin!..
Şımarttığınız, elini eteğini öptüğünüz, topluma model olarak gösterdiğiniz ahlâksız, hortumcu, yetim hakkı yiyen kimselerin belki bu yolla size de bir faydası dokunur..

Simülasyon deyip duruyordunuz ya, işte size simülasyon: Banker Kastelli'nin sahte şöhretinden, sahte "rol modelliği"nden daha güzel simülasyon mu olur!..

Bankeriniz Kastelli önden gitti, oradakileri de dolandırıp şimdi sizin için bir karşılama komitesi hazırlıyordur nasıl olsa; buyrunuz, bankerinizi daha fazla bekletmeyiniz, vakit nakittir ne de olsa, karşılama komitesindekiler siz geciktikçe ek ücret talep edebilir!..

Hadi, daha fazla bekletmeyin bankerinizi!..

Selâmetle!..

Alkım Saygın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Cemal Türker


İrili ufaklı rollerin büyük oyuncusuydu

Fonda ferah feza peşrevi..

Vahi Öz 12 Şubat 1969 yılında aramızdan ayrılıp gittiğinde sade elli sekiz yaşındaydı.

Türk gösteri sanatlarına ( sinema, tiyatro ) tam kırk üç yıl hizmet vermişti. Hep güldürdü. Hacı bey oldu, çoğunlukla gözü çöplükte kalmış kart horoz ( şimdiki tanımıyla azgın teke sendromundan muzdarip ) olarak gönüllere yerleşti. Gerdan kırdı, "Ama Bediaaaaa " diye Mualla Sürer'e seslendi. Göbeği, kat kat gıdığı, dolgun yanakları, kalın ensesi, yuvarlak gözleriyle Horoz Nuri'ydi o. Vahi Öz'dü. Dahası, kolejli Filiz'in taşra kökenli babası , Türkan ve Ajda'nın kayınpederi, Öztürk ve Efkan'ın beybabalarıydı. ( " Sana eferim oğlum Ehmet , sana da pıravo " ) Ayşeciğin ahçı dedesi, Mualla Sürer'in uzatmalı sevgilisi, Turist Ömer'in en bi kankisiydi. Cilveli, işveli bakardı. Piliçleri kovalamaktan mutluluk duyardı.E, serde Horoz Nuri'lik vardı. Çapkındı. Hovardaydı. Ve tam yirmi dört ayardaydı.

İlk filmini 1946'da çekmişti. " Bir Dağ Masalı".

Hatırlıyorum, " Yankesici Kız" da köstekli saatini yankesici Filiz'e kaptırmıştı. Çapkınlığa özenmiş, ancak tüfeğini duvara dayayıp, talime çıktığından mı bilinmez, baba yadigarı altın köstekli saatinden oluvermişti. Şikayetçiydi. Karakola koştu hemen. Kandırıldığına mı yansın, kösteklisinden olduğuna mı ? Neyseki karakolda kendine uzatılan albümde şıp diye tanıyı vermiş, "işte bu kızdı komiserim", diye Filiz'in resmini işaret etmişti.

" Paydos", "Çalıkuşu", "Katibim", " Babasına Bak Oğlunu Al" ve ne çok film..

Senelerce köhne salonlarda tiyatro yaptı, turnelere çıktı. En son " Bekar Bitti " adlı oyunda hasta hasta sahne aldı.

Sağlığı iyi değildi hiç.Prostat kanseri teşhisi konulmuştu.

" Efkarlı Sosyete" filmini zorlukla tamamladı. Giderek zayıflamaya başlamış, yüzü çökmüştü.

İrili ufaklı rollerin büyük oyuncusuydu Vahi Öz. Elle tutulur kahramanlara hayat biçti perdede. Kendi kuşağı arasında inanılmaz bir oyunculuk açınımına sahipti. Popülaritesiyle geniş kitlelere ulaşmış, tıpkı Belgin Doruk- Göksel Arsoy, Hülya Koçyiğit- Ediz Hun, Filiz Akın - Kartal Tibet gibi Mualla Sürer ile Yeşilçam Sineması'nda efsanevi bir ikili oluşturmuştu. Herkes onları evli sanırdı. Çapkın bir gülümseyişle Bediaa, dediğinde salon kahkahalara boğulurdu.

Pas yürüyor anılara. Fotoğraflar nemden ıslanmış. Her şeyi bir hüzün sarmış, sis gibi. Hayatın, yılların içinde zaten kimler unutulmadı ki ? Şimdilerde atları yine vuruyorlar. Uygulanan tam bir sürekavı. Amansız, kanlı.

Horaca Mac Coy'un 1935 de yazdığı romanı bir kez daha okuyorum : "Atları da Vururlar"

Roman şu cümleyle başlar : " Suçlu ayağa kalk " ve şu cümleyle biter : " Tanrı ruhumuzu bağışlasın"

Atları da vururlar.

Vuruyorlar.Kaynanalar, gelin adayları, duvak düşkünü geçkin kadınlar, en büyük star olacağına inanan yarışmacılar..hayallerin düşbozumunda tükenen umutlar..iğdiş edilircesine hem de.Tıpkı Naciye şarkısında olduğu gibi.

"Çık dediler sahneye..Naciye..başla dans etmeye...şöhret kolay değil..dönüş yok geriye..Naciye..."

Çoğu Naciye kadar bile yol alamıyor aslında..Korku filmlerini aratmayan gerilim dolu bir seçici kurul var karşılarında.Seçici kurul azaları durmadan bağırıyor, suçluyor, aşağılıyor, hükümler veriyor, kalemler kırıyor...ve seçici kurul bir yanda birbiriyle dalaşırken, bir yandan nedamete gelip gözyaşlarına boğuluyor.Hep bir didişme ve hep o izlenme kaygısı.

Belki unuttuğumuz nokta bu yarışmaların sadece bir televizyon gösterisi olduğu, yeşil çuha masalara cömertçe serilense gencecik umutlar, hayaller. Yarışmacılar program boyunca ezilip, büzülüyor, ağlıyorlar ve hatta program esnasında düşüp bayılanlar bile çıkıyor aralarından.

" Fakir bir ananın öksüz kızı, dinmedi yıllarca kalbindeki sızı / Gün oldu ağladı, gün oldu yalvardı..tek düşü hayatta bir yıldız olmaktı.Düşünün siz bir kere Naciye sahnede.Alkışlar içinde, hayranlar peşinde.Naciye...Bir gün gazetede bir köşede küçük bir ilan gördü, döndü deliye.Yıldız olacaktı.Paraya doyacaktı.Kaçtı evden gitti verilen o adrese..Çık dediler, sahneye.Naciye, Naciye..Başla dans etmeye, şöhret kolay değil dönüş yok geriye..Naciye...Kemanlar çalacak, darbuka ritm tutacak, dans bu..Naciye yıldız olacak, herkes onu kıskanacak..şans bu...Birden gerçek göründü gözüne.Artık çok geç, Naciye dönemez geriye..geriye ! Hala çıkar sahneye Naciye..Her gece dans etmeye..mutlu gülümsüyor.Baktıkça geriye.."

Olcayto Ahmet Tuğsuz'un yazdığı sözler ve Seyyal Taner'in yorumundan " Naciye" yi bir kez daha dinledim. Aklıma bir soru takıldı : "Sahi Tanrı ruhumuzu bağışlayacak mı ?" Ne dersiniz ?

Cemal Türker - Pınar Çekirge


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Oğuz Genç


Seçmece

Ne kaldı şunun şurasında bir ÖSS ye daha bu ulusun gençliği için ne kadar acıklı yarışmak zorunda bırakılmak.Bencilleşmeye alıştırmak gençleri kendinden başkasını düşünmemeyi aşılamak dershanelerde,ne öğretiyoruz peki buralarda gençlere yarışmayımı test tekniğimi bilgiye sahip olmayı bırakın çözüme başlamak için bile tekniği bilinmesi gereken bir sistemle mücadele ediyoruz.

Mevzubahis bir yarış ise muhakkaktırki kaybedenleride olacak;neyi yarıştırıyoruz peki zekayımı,çalışmayımı?Neye göre seçiliyoruz bilgimi,ezbermi?Umutlar yeşeriyor biryerde doğrudur ama daha fazlası ölüyor.Hangi hakla birilerine üniversitede okuma hakkı veriyorsunuz yada vermiyorsunuz.Hangi mantığa sığar büyüklerin gençlerin geleceğine bu kadar müdahale etmesi.Siz karar verin biz uygulayalım yanlış yaparsanız en çok bir özür dilersiniz kaybınız iki kelime olur bizimse bir hayat.

Ben bir kere kazandım bu sınavı lakin zerre kadar gurur duymuyorum.Sadece garip bir duygudur kazanma hissi bir yerden sonra tüm hücrelerinize işlerki afyon gibidir bide sınav sonrası günler vardır koskoca büyük bir boşluk vardır çünkü zaman çoğalmıştır sanki sınava hazırlanırken hep dar gelen o zaman birden bire uzamıştır yapacak birşey bulamazsınız;ve sonuçları bekleme süresi şimdi dahi yeniden düşünmesi midemi bulandırıyor.Neyse kazanmak demişken hazır.Kazananlar keybedenleri düşünmez bu hep böyle olmuştur yani anlıyacağınız umursamazlık bencillik diz boyu memlekette.Kendine dokunana kadar sopanın ucu herkes polyanna.

O zamanda şaşmamak gerekiyor böyle hep banacı sistemde niye yıllardır gerçek bir lider çıkaramıyoruz diye.

Oğuz Genç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Elyazısı mektuplar

Otuz yılımla beklerim
Postacının motosikler sesini
Duracak mı
Geçecek mi?

Avustralya'ya her göçtüğünde,
Mektup devriydi.
Sevgi sözcüklerinle yüklü zarflar,
El yazıları,
Tokalaşmak, kucaklaşmak...

Okuma yazması olmayan anneannemle dedem
Bana yazdırırlardı.
Açmadan önce öper, koklar,
Ağlardım bazen de.
Ölümlerden sonraya rastlar
Bilgisayarlı oluşum,
Çoğu dostlarımla birlikte.

Sakladığım mektuplar yıprandı.
Dağılacak korkusuyla tutuyor,
Artık yaşamayanlarla,
Kısık sesle konuşuyorum.

Fatura taşır oldu postacı.
Elektrik, telefon, su parası.
Bir de ucuzluk var diyen
El ilanları...

Gül Uysal

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız ve Diş Taşı Temizliğiniz için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Haziran sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım siteleri arasında son dönemde keşfettiğim bir web sayfası http://www.megavideo.com/ Aslında Lost dizisinin seyredemediğim bölümleri için araştırma yaparken rastlamıştım. Online dizi seyretmek için bulabileceğiniz sağlam arşivlerden bir tanesi olarak tavsiye edebilirim.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

Tabi ki Lost meraklılarına tavsiye edebileceğim daha sağlam bir web sayfası var http://lost-photoboy.blogspot.com/ Bu web sitesinde Lost dizisiyle ilgili aklınıza takılan her türlü soruyu ve konuyu tartışabileceğiniz sayfalar da mevcut. Ve tabi ki Türkçe altyazısı desteğiyle dizinin kaçırdığınız tüm bölümlerini seyredebilirsiniz.

Resim arşivi isteyenler için http://www.resimmotoru.com/ Neredeyse tamamı duvar kağıdı kıvamında resimlerden her türlüsü elinizin altında. Seç, beğen ve hatta bilgisayarına indir.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Gia
Despina Vandi









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080611.asp
ISSN: 1303-8923
11 Haziran 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com