Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.466

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 2 Temmuz 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Dayanamadım, yazdım!...


Merhabalar

Tangır tungur gelen travmadan beri kendimi tutuyordum ki, dün olanlar hakkında Çandar isimli kiralık kalemin yorumunu dinleyince, artık dayanamadım yazasım geldi. Hazret hiç şaşırmamış olan bitene. Zaten bekliyormuş. İstanbul Cumhuriyet başsavcısı bile şaşırmış, bu şaşırmamış. İnanırım şaşırmamıştır. Aynı kaptan yiyip içtiği Tayyip Bey'in "Ergenekonda sona gelindi." dediği yerde, Çandar olana bitene şaşırmamış çok mu? Padişah denetiminde, emir komuta hiyerarşisi içinde, tam da Anayasa Mahkemesinde haklarındaki dava görüşülürken, ortak paydaları sadece iktidara muhalefet etmek olan insanların derdest edilmesini biri açıklasın Allah aşkına.

Sanal bir darbe senaryosuyla bir yıldır yargısız infaz yapanların, artık çıkar yol kalmadığını anladıkları anda yaptıkları bir neo-islamofaşist darbe ile karşı karşıyayız. Askeri darbe, yargı darbesi diye halkı koyun belleyip oyalarken, can havliyle vurmak istedikleri son darbeden başka birşey değil bu yaptıkları. Henüz ele geçirmeyi başaramadıkları bir bölüm yargıyı tehdit edercesine, bir aymazlığın, cahil cesaretinin içindeler bu siyasi soytarılar.

İddianame hazırlanmış ve mahkemeye teslim edilmiş dendiğine göre. Ama iddianamesi hazırlanmış bir davanın hazırlık soruşturması için dün son bir gözaltı şovu daha yapılması gerekmiş. Sorulduğunda alınan cevap ta ilginç; "İddianame daha da genişletilecekmiş." İşin en trajikomik yanı ise, kapatılma ve türban davalarında sözde darbe(!?) yapan yargı, Ergenekon soruşturmasında saygı duyulması gereken bir makam olmuş. Bunu diyen ise travmacı tangır tungur biri. Saygısızlığın, takiyyenin, nalıncı keserinin aşiret reisi.

85 yıllık Cumhuriyetin en sinsi, en cin ama aynı zamanda en saf iktidarı ile karşı karşıyayız. Saflar çünkü kandırdıkları koyunların kendilerine yeteceğini düşünecek kadar iyi niyetliler(!?). Bu memleketin dinamiklerini, yurttaşlık bilincinin kaynağını, Atatürk'ünü benimseyememiş dangalakların saflığı içerisindeler.

Şimdi birileri kalkıp bu adamlara oy verenlere koyun dedim diye beni ipe çekeceklerdir. N'apalım her koyun kendi bacağından asılır. Bir üçkağıtçı serseri din bezirganına 10 YTL verip dua ettiren ve bundan hayır umanlara koyun demişim çok mu? Ha 10 lira verip duasını almışsın ha oy verip bir torba kömürünü, benim için hepsi bir.

Ey tatlı su aydınları, hâlâ gözünüz açılmadı mı? Demokrasi adına ülke satanları, yurtdışında memleketi şikayet edenleri, memleket aleyhinde alınan kararlara imza atanları, kapatılmamak adına egemenlik hakkından vazgeçmeyi bile göze alanları, hâlâ kendinize yakın görüyor musunuz? Bir avuç bez parçasını özgürlük sembolü olarak yutturanların sizi "Atatürk mü, Humeyni mi?" sorusuna muhatap bırakmalarını içinize sindirebiliyor musunuz? Yoksa sizler de Çandar gibi kiralık mısınız? Uyanın, uyanın ve bu güzel memleketin gerçek aydınları gibi davranın. Yoksa yazık olacak, size de bize de...

15 yıl önce bir kere daha yazık olmuştu bu ülkenin aydınlarına. Çıra gibi yakmıştı bir şehir dolusu zebani onları. 15 yıl önce Sivas'ta Madımak'ta olanları unutmamak gerek. Madımaktan gökyüzüne yükselen dumanları, Hasret Gültekin'in bağlamasını, Nesimi Çimen'in curasını, Muhlis Akarsu'nun yanık sesini, Metin Altıok'un, Behçet Aysan'ın şiirlerini, Asaf Koçak'ın karikatürlerini, Asım Bezirci'nin kitaplarını unutmamak gerek. Hele bu günlerde daha da bir hatırlamak, anlamak, ayağı denk almak gerek!..

"Sivas'ı unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız."

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Çorak bir yaz başlangıcı…

Benim hep yaz mevsiminde çatladı dudaklarım…
Ellerim hep aynı tarihlerde kanadı…
Gözlerim kaydı…
Yıldızlarla aynı anda…
En çok sıcaklarda sövdüm…
Bilinmez boşluklarda havada kaldı ayaklarım…
Ne yere basabildim…
Ne düşebildim…
Asılı kaldım…
Lanet olası bir ilmik yokken boğazımdaki kemikte…
Çarede olamadım kendime, çaresizlikte…
Hep kötü hayatlara şahitlik ettim…

Ne olduğunu unutmuş ve sadece yüzmek için dünyaya gönderilen parmak araları küpürlü perdeli şaşkın bir ördek gibi yüzüyordu.
Tatlı su içersinde…
Acılar çekiyordu…
Uzak yerlerde kaldı şehirlerarasında gidip gelmeyi bir beceremedi…
Pahalı geldi bilet paraları…
Saatlerce uykusuz kalmak anlamsız…
Muavinin gömleğinin rengi batıyordu gözüne…
Mini etekleri ile hostesler hiç seksi görünmedikleri gibi uykusuz kaldıkları için acıyordu onlara…
Kaç kere yollarda geçti ömrü baharı…
Mevsimsiz bir kar yağdı yaşlarına…
Yaşları yaş kalmadı…
Kurudu…
Bir çöl sessizliği kuruluğu kadar, bir penguen gibi susuz ve iklime ayak uyduramadan kaldı mevsimin orta yerinde…
Çorak bir toprağa atılan ve avuçla can suyu verilen bir sevgi ekmişti…
Umudu en büyük silahıydı…
Gözleri organik gübresi…
Sevgisini narin bir pamuk içine sarıp aylarca büyütmeye çalıştı…
Bazen kablosuz telefonlarda terledi kulağı…
Zaman zaman ayakları ile kilometrelerce yürüdü…
Hiç düşürmedi sevgisini yere…
Yollar yorsa da…
Su olmasa da verimsiz topraklarda…
Ektiği tohumun filizini göreceğine inanmıştı…
Bir akşam vaktinde ve sinir bozucu bir sıcağın içersinde soldu yeşili…
Tohumu yeşilini görmeye tahammülü yoktu inançsızların…
Tüm tarlayı yaktılar…
Kaç dönüm kül oldu, tamda meyvesini alacakken…
Tamda ısırdıkça suları ağız kenarından akan ve bir türlü bitmeyecek olan ve Allah'ın yasaklamadığı helal ettiği o meyveyi iki tarafından ısırmalarına dakikalar kala, yaktılar tarlayı…
Sürtünmeden ateş çıkardılar…
Gözyaşları söndüreceğine daha bir harladı kıvılcımları…
Tüm tarla yandı…
Bir daha hasada bırakmak için terk etmediler dönümlerce büyüklükteki toprak parçasını…
Her şey bu yazılanlar kadar yarım kaldı…
Anlatmaya yetmedi güçleri…
Emekleri yaktılar…
Yolları tutuşturdular…
Geceleri ateşe verdiler…
İki kişi şahit oldu…

Behçet Necatigil'den bir şiir ile bitirelim…

Böyle kalacak
Sahipsiz, açık
Örtmeye üstünü
Vaktimiz olmayacak.

Düşünmek bile suç
Gibi uzak yakınları
İçlerinde yaşar mı
Bilgimiz olmayacak.

Yıllarca beraber
Yalnız saatlerde
Olsun hatırlanmaz mı
Cevapsız kalacak.

Kopmuş bağlar
Sonunda öyle ki
Neyimizdi kimdi
Kimsemiz olmayacak


Temirağa Demir
temiragademir@temiragademir.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,898,898,898,898,898,898,898,898,89
19 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ayşegül Erden

 Eski Dost : Ayşegül Erden


  ACILAR

Çok kolaydır aslında insanı incitmek;
bazen bir söz, bazen söylenmemiş bir söz,
bazen bir bakış, bazen hiç bakmayış...
Ve çok kolaydır bir insanı yaralamak
bazen bir bıçak darbesiyle
bazen bıçak yarasından daha çok acıtan derinden kanatan bir sözle
ve yine belki hiç söylenmemiş bir sözle...
öyle ya da böyle işte, kolaydır insanları üzüntüye salmak
çünkü insan aslında acıyı acı çekmeyi daha çok sever
neşeli şiirler prim yapmaz acının doruğunda yazılmış, okunmuş şiirler gibi.
ve bir başka acı gerçektir ki
insan hep daha çok sevmiştir hüzünlü şarkılarda kadeh kaldırmayı.
ve herkesin acısı kendisine kutsaldır,
kimi bir güvercin yavrusunun süzülürken kanadından düşen bir tüy için acılanır
ve bir diğeri
çok uzaklarda bir başkası
simsiyah bir gecenin içinde
simsiyah bir yolda
kendi karanlığının uğultusu kulaklarında
çoktan bitmiş bir sevdanın sona kalan kırıntılarını
simsiyah geceye harmanlarken
düşer acıya
bir bekçinin geceyi yırtan sebepsiz düdüğünün sesinde
ölümcül bir hastayı bekleme umutsuzluğu ve yılgınlığında
acılanır acılarına yoldan geçen sessiz bir karaltı
kimdir nereye gider, bilinmeyen
bir udinin kırık dökük rastgele vurduğu notalardan çıkan nağmeleri daha çok sever insan
bir elektro gitarın gürültüsüne kulaklarını tıkayarak
ödenmemiş hesabın bahşişi cebinde kalakalmış acılı insanlarda vardır
oysa hesap pusulası çoktan kesilmiş ve hesap başkalarınca ödenmiş
bir aşktan bir diğerine kaç dakikada gidildiğinin hesabını soradursun şairi şiirin
bir aşk yolculuğunda vurulan gölge bırakıverir kanayan gövdesini bir ağacın dibine

acılar insanı olgunlaştırır diye öğretilmiş ya
kimbilir belki de bundandır insanın acıyı daha çok sevmesi
ve sevinçlerinden çok acılarını düşünmesi
ve giderek bencilleşmesi...

Ayşegül Erden


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,449,449,449,449,449,449,449,449,44
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ali Altan


Adem'den bana

Yüreğimizde ki sırça sarayda sakladığımız değil miydi?
Adem'den bize kalan miras.
Bu halimizin sebebinin hesabını ona mı sormalıyız?
Ya da "sen çok yaşa Adem Baba" mı demeliyiz?
Bazen öyle, bazen böyle.
Ya Havva'ya ne demeli?
Sen mi öğrettin kızlarına bunları?
Nazı, işveyi,cefayı ,sefayı.
Bir deniz gibi olmayı sen mi öğrettin?

Bir parmak balın, siyanüre,
Bir teneke parçasının, zümrüt tanesine dönüştüğünü,
doğadaki en güzel melodilerin döküldüğü dudaklardan
ejderhanın ateşine giden yolu açtığını
hangi simyacı açıklayabilir ki?
zaten bilselerdi cevabını, simyanın sonu gelmiş olurdu.

Ah Havva Ana ah,
ne vardı bunları öğretecek.
Ne Kerem ile Aslı , ne Yusuf ile Züleyha örnek olacaktı.

Ya bu dizeleri kim yazacaktı?
Kim diyecekti hem ağlarım, hem giderim.

Sırtında sıpa idi, karnında sopa;
Bir de yürek yarası en derinlerde.
Seyran yeri olduğunda samanlık,
Ne sıpa , ne sopa , ne de yürek acısı en derinlerde.
Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyha ve bir de ben ile o.
"Sen çok yaşa Adem Baba"

Ali Altan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,229,229,229,229,229,229,229,229,22
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Ayaklarımın Altı Kırmızı Mercan

Uyandık sabahına haziran yorgunluğunun, bir deli rüzgâr; çölden bir deste mektupla kapımızda… Eriyen çakıllara sıkıştı yeni yetme aşklar, körfezin dibi çamur…
Renkle döktüğüm eteğe inat bir maraton iki iskele arası… Yorgun işlediğim yazın, soluk ve kavruk bir öğleden sonrası vasiyetimin göz diktiği…
Baygın kokulu manolyaların tenime işlediği süt tadında dişilikten öte, bir mahsu mor menekşe, tenhalarımda gamı kaldı…
Zor yollara vurduk kendimizi, zihnimizin bir köşesi prangalı…
Boğazımda düğümlenen bir on yedilik yazı… Ve karabasana açılan pencerenin loş derinliği… Harabelerin arasında tenimi yalayıp geçen imbat imkansıza hazır olda… Temmuz… Yoğrulmamış bir ikindi alnıma dayalı tetik ve sıkıntılı yüz on beş dakika, bir filme sığdırılabilecek kadar yaşan(ma)mış an…
Un ufak olmuş maviliğime kaçırılan tek kırmızıda tek sevda… Damladığı yer erguvanî ılıklık…
Yoksul gecelerin peri kızları güzellik uykusunda ve pamuk prenses koşuyor ve uyuyan güzel sabahlıyor seherde…
Vurgun yiyen bir sevdanın telafisi şimdi zaman… Hiçbir notanın açamadığı kilide vurulan uçurtmalar… Dallarımda yaz gülleri, ayaklarımın altı kırmızı mercan... Sedefli kırıntılarım kalemimin döküntüleri…
Şifon yaz gecelerinde dudağımın kenarında soluk, solukta gönül, gönülde sevda…
Denizinde ıssız kentin, göçebe bir kalp hüküm sürer, yorgun ama çelikten, kavruk ama doğurgan… Ölüme bir dakika aşka tek saniye…
Kan gülleri…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Mümin Can


Açılmamış Kanatlar

O gün niye dışarı çıkmıştım ki sanki? Hava karlıydı. Buz gibi soğuk bir rüzgar esiyordu üstelik. Yani anlayacağınız hiç de dışarı çıkmaya uygun bir gün değildi. Ama bendeki şu okuma isteği yok mu? O karda kışta bile sahafın yolunu tutmuştum işte.

Aslında soğuk olmasa manzara güzeldi. Şehri İstanbul; medeniyetler beşiği o kadim şehir kar beyazına boyanmıştı. Otobüs durağında beklerken burnum ve kulaklarım soğuktan dolayı hafifçe kızardı. Ama kararlıydım sahafa gitmeye. Orkun Uçar'ın Kızıl Vaiz adlı romanını ve Şeref Mercan'ın İlluminati adlı araştırma romanını okuyup bitirmiştim. Okuyacak yeni kitaplar almak istiyordum. Hem Sahaf Nuri abide hoş sohbet adamdı. Biraz laflardık belki.

Neyse ki fazla beklemedik durakta. Otobüs beş dakika içinde geldi. Diğer yolcu adaylarıyla birlikte yer kapma mücadelesine giriştik. Müthiş çabalarım nafileydi. Yine ayakta kalmıştım. Ah şu belediye otobüsleri… Ayakta kalmak mesele değil de şu yolcular yok mu? Önümdeki adamdan öyle bir koku geliyordu ki? Hani bir deyim vardır burnunun direği kırılmak diye. İşte tam öyle bir durumdu. Mümkün olduğunca adamdan uzaklaşmaya çalışsam da nafileydi. Çünkü otobüs çok kalabalıktı. İninceye kadar idare etmekten başka çare bulamadım. Neyse ki sonradan kokuya alıştım zaten.

Pis kokulu vatandaş cebinden bir nesne çıkardı. Bu nesne bana çok aşinaydı. Önce inanamadım. Adam cebinden bir kitap çıkarmıştı. Otuzlu yaşlardaki yoksul insanların kitap okumasına pek alışık olmadığım için çok şaşırmıştım. Daha önce kaçmaya çalıştığım adama yanaşarak kitabın kapağını inceledim. Bu kitap benim çok sevdiğim bir klasik olan Victor Hugo'nun Sefiller romanıydı. Adama karşı bir samimiyet duymaya başlamıştım. "Güzel romandır. Özellikle Maryüs çok sevdiğim bir karakterdir." dedim usulca. Adam bana döndü. Yüzünde samimi bir gülümseme vardı. "Bu romanı gençken okumuştum. Daha pek çok roman okudum. Ama şimdi onları geçim sıkıntısı sebebiyle satmak zorundayım. Sağ olsun Nuri abide halimizi anlayıp iyi fiyat veriyor." Demek bu adam da Sahaf Nuri'ye gidiyordu. Yol arkadaşımı bulmuştum işte. Kalabalığa ve soğuğa aldırmaksızın keyifli bir sohbete başladık. Adamın kitap okumayı çok sevdiği belliydi.

Kitap sohbetlerini çok sevdiğim için keyifle anlatıyordum. "Bilimkurgu ve fantastik kurgu romanları severim. Ayrıca klasikler ve tarihi araştırmalar da ilgilendiğim kitaplar arasındadır. Stephen King'in Buick 8'i ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sı beni etkileyen romanlar arasındadır." Adamın hikayesi benim anlattıklarımdan çok daha uzun sürdü. "Lise yıllarında günde bir kitap okuyordum neredeyse. Birkaç tane küçük öykü denemem de vardı. Eve kocaman bir kütüphane kurmuştum. Sonra sefaletin kucağına düştük. Kitaplarımı birer birer sahafa satıyorum. Yine de şu an oldukça fazla kitabım var evde. Sahaftan sonra bizim eve gel. Biraz sefil bir yerdir ama okumak isteyeceğin bir çok kitabı bulabilirsin sanırım." Bu teklifi memnuniyetle kabul ettim.

Sahaf Nuri bizi sıcak bir tavırla karşılayıp dükkana davet etti. Bir süre çay içip sohbet ettik. Bu arada yeni arkadaşımın adının Barış olduğunu öğrenmiştim. Barış yanında getirdiği yıpranmış Sefiller romanını Nuri abiye sattı. Sonra Barış'la beraber kitapları incelemeye koyulduk. Ben genç yazar Seran Demiral'ın bir romanını ve George Orwell'in ünlü eseri !984'ü satın aldım. Konusu tarih olan romanlardan hoşlanıyordum. Bir kitap dikkatimi çekti. Kitabın adı Kanlı Sancak'tı. Kapağı oldukça güzel olan kitabın yazarı Sercan Zorbozan'dı. Aslında planım iki kitap alıp eve dönmekti. Ama bu tarihi romanı da satın aldım. Bu yazarın Baskın adlı bir kısa öyküsünü okumuştum daha önce. Kitapların parasını ödedim ve Barış'la birlikte dükkandan çıktık. Dışarıda hava yumuşamıştı. Barış'ın mahallesine doğru yola koyulduk.

Barış evi hakkında sefil kelimesini kullanırken abartmamıştı. Kerpiçten yapılma tek katlı evin duvarlarının sıvası dökülmüştü. Evin duvarı yazı tahtası gibiydi. Bir sürü kalp çizilmiş, çeşitli isimler, sloganlar yazılmıştı duvara. Evin içi ise daha berbattı. Girişte dar bir salon vardı. Salonun haricinde de iki tane oda vardı. Oturma odasının bir bölümü mutfak olarak düzenlenmişti. Uzak köşesinde de dağınık, büyük bir kitaplık dikkat çekiyordu. "Sen otur, ben bir çay demleyeyim." Diyip mutfak köşesine gitti Barış. Ben de kitaplığı incelemeye başladım. Çok eski, unutulmuş eserler vardı bu kitaplıkta. Mesela Walter Scott'ın Ivanhoe adlı romanı hemen ilgimi çekti. Bu kitabın birinci cildini daha önce okumuş fakat ikinci cildini bulamamıştım. İşte iki cildi de karşımda duruyordu. Anlaşılan Barış'ın kütüphanesini çok sevecektim.

Çay içerken Barış'ın içinde bulunduğu durumu düşünüp ona maddi yardımda bulunmak istedim. Fakat o kabul etmedi. Bunun üzerine ona kitaplığını satın almak istediğimi söyledim. Bu sefer teklifimi kabul etti. "Eğer maddi olarak zor durumda olamasaydım bu kitaplığı sana hediye ederdim." diyince benim içimde bir hüzün duygusu oluştu. Arkadaşıma bol miktar para ödeyip kitaplığı aldım. Ben kitaplığı götürürken bana "O kitaplıkta benim için çok değerli olan şeyler var. Onlara iyi bakmanı rica ediyorum senden." dedi.

Yeni aldığım kitaplıkta bulunan eserleri büyük bir zevkle okudum. Bir ara yine kitaplığı karıştırırken bir sürprizle karşılaştım. Bir defter bulmuştum. Üzerinde büyük harflerle "Sefaletin İçinde Sefiller'i Okumak" yazıyordu. O yazının altına da "Yazar: Barış Karacanoğlu" yazılmıştı. Defteri incelediğimde bu defterin içeriğini arkadaşım Barış'ın yazdığı bir roman olduğunu anladım. Romanı okuyup bitirdim. Çok beğenmiştim romanı. Barış bu yazdıklarını niye bir yayınevine göndermemişti ki? Aklıma bir fikir geldi. Bu romanı hemen editörlük yapan bir arkadaşıma yolladım.

Kitap çok sattı. Bir yazarı geçindirebilecek kadar çok sattı. Barış durumunu düzeltip yeni bir ev satın aldı. Artık çok iyi birer dost olmuştuk Barış'la. Barış çok üretken bir yazar olurken ben de onun en sıkı okuyucularından biri olmuştum. Andre Gide'nin bir sözü vardı. Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez diye. Barış sanki kanatlarını açıp kendini kanıtlamıştı. Benim de biraz katkım olmuştu bu başarıda tabii.

Mümin Can


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,719,719,719,719,719,719,719,719,719,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


KONYAK, KİTAP VE KAHVE

Tenha bir eylül bahçesinde
Bir bardak konyak, kitap ve kahve
Otururken dalmış kendi kendime,
Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içinden
Ot kokan nefesiyle.

Hızla çevirerek sayfalarını
Savuruyor bütün harfleri
Gözlerimin önünde,
Koparıp kimbilir hangi sözlerden
İrili ufaklı belki binlerce.

Telâşla kapatıyorum kapağını kitabın
Bastırıp üstüne elimle.
Bakıyorum herşey yerliyerinde;
Tenha bir eylül bahçesinde
Bir bardak konyak, kitap ve kahve.

Metin ALTIOK

<#><#><#><#><#><#><#>

BEYZA(YA) DÜŞLER

"Kırılır kalır köşede beyza(ya) düşlerim"

kirletilmiş her bir rengin hesabına
darağacına çekilir beyza düşlerim.
cama vuran içimden süzülenlerin
şirazesiz izdüşümleridir
ayak uçlarıma düş/en.
derin sükutuyla geçer rüyalarımdan
kanlı bir ihtilal gibi beyza(ya) düşlerim.

deniz fenerlerine sığınan yalnız bir denizcidir
yalpaya yalpaya ruhunu bulan/sızılarım
omuzlarım taşır hüznün en onurlusunu
kar altında kalmış uykusuz gözlerim
suskun bir akşamüstü
sana uzanır kör kütük beyza düşlerim.

onulmaz bir düş yangını gibi
yokluğunla ödetir gece kente ayrılığın /hüznünü
"kırılır kalır köşede beyza düşlerim"

ağır bir yenilgidir senden sonrasının
-adı nisyan olan günleri-
susarım
kelamla susturamadığım çirkefliklere.
hüzzam bir korkudur
taşırken geceye yıldızlar
efsunkar dokunuşlarını.

sesine ses olduğum
nice gri kaderli kadınların
üşütür yalnız gecelerde ettiği dualar
yılların yorgunluğudur
aynaya vuran tozlu hatıraların kehribar yüzü
oysaki
asude bir ölümdür
beyza(ya) düşlerim.

Yasemin Kemaloğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım siteleri arasında son dönemde keşfettiğim bir web sayfası http://www.megavideo.com/ Aslında Lost dizisinin seyredemediğim bölümleri için araştırma yaparken rastlamıştım. Online dizi seyretmek için bulabileceğiniz sağlam arşivlerden bir tanesi olarak tavsiye edebilirim.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

Tabi ki Lost meraklılarına tavsiye edebileceğim daha sağlam bir web sayfası var http://lost-photoboy.blogspot.com/ Bu web sitesinde Lost dizisiyle ilgili aklınıza takılan her türlü soruyu ve konuyu tartışabileceğiniz sayfalar da mevcut. Ve tabi ki Türkçe altyazısı desteğiyle dizinin kaçırdığınız tüm bölümlerini seyredebilirsiniz.

Resim arşivi isteyenler için http://www.resimmotoru.com/ Neredeyse tamamı duvar kağıdı kıvamında resimlerden her türlüsü elinizin altında. Seç, beğen ve hatta bilgisayarına indir.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Sen Gelmez Oldun
Alihan Samedov









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080702.asp
ISSN: 1303-8923
2 Temmuz 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com