Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.494

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 15 Ekim 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ben seni muhatap alıyorum Tayyip Bey!..


Merhabalar

Malum dün Salıydı. Liderlerimizin arzı endam etme günüydü. Devlet Bey'in sert konuşmasına padişahımız efendimiz "Ben onu muhatap almıyorum." diyerek gereken özlü(!?) cevap verdi. Bir gün önce de Deniz Bey'e seçimlere kadar cevap vermeyeceğini beyan etmişti zaten. Böylece devletlu büyüğümüz her bir melanetten sütten ak kaşık olarak çıkmayı başardı. Padişahım sen çok yaşa emi.

Kızmayın canım, gelin buna birlikte bir ad, bir sıfat bulalım. Muhatap almadığı kişilerin işi, onu, yaptığı ve yapmadığı işleri sorgulamak değil mi? Peki, kendi görevi de bunlara akıllı ve mantıklı cevaplar vermek olduğuna göre, ya Tayyip Bey kendisini gerçekten padişah olarak görmektedir ve biat etmeyenlere saksı muamelesi yapmaktadır ya da verecek cevabı yoktur kaçak güreşmektedir. Cevap hangisi biraz düşünelim bakalım.

Tayyip Bey konuşmasının terörle ilgili bölümünde uzun uzadıya peşmerge başı ile girdiği dirsek temasından dem vurarak terörün siyasi çözümü konusunda büyük yol aldığından söz etti. Aynı saatlerde sözde Kürdistan'ın web sitesinde bu temaslar yandaki resimde görünen haliyle veriliyordu. Türk ve Kürdistan bayrakları yanyana resmedilmiş olarak. İşin garibi aynı sitenin kürtçe tarafında aynı haber Türk ve Irak bayraklarıyla resmedilmişti. Şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye sormazlar mı adama? Bu nasıl bir siyasi tavırdır? Bu nasıl bir kararlılık gösterisidir? Kiminle hangi terörü önlemek için anlaşmaya çalışılmaktadır? Aynı peşmerge başı "Ben kimim ki, koca türkiye'nin beceremediğini tek başıma becereyim." dememiş midir? Yardım ve yataklıktan adamı yargılamak mümkün olsa cezası müebbet değil midir? Bu politikaya biz aramızda soytarılık diyoruz, siz ne diyeceksiniz biraz da siz düşünün bakalım.

Dün, güzel, güzel olduğu kadar da ilginç bir ilk gerçekleşti. Bir bakan ilk defa, ölümle sonuçlanan işkence için özür diledi. İşkenceciler hakkında soruşma açtırdığını bildirerek, cezalarının verileceğini beyan etti. Bravo. Ama insanın aklına hemen, bunun için illa birinin ölmesi mi gerekiyordu sorusu geliveriyor. Orantısız gücünü her fırsatta kullanan kolluk kuvvetlerini alenen gördüğümüz için kapalı kapılar ardında neler olabileceğini tahmin etmek hiç güç olmuyor. Bugüne kadar neden özür dilemediniz diye sormak yanlış olur ama bunu bir milat kabul edip, bundan sonra böyle olaylar olmamasını istemek boynumuzun borcudur. Aynı bakanın bir özür borcu da Dink ailesine vardır. Yargılama süreci ilerledikçe, olayın vehameti, bile bile lades durumu bir bir ortaya çıkmaktadır. Görünen o ki, her kademede bir sorumlu bulmak mümkündür. Şahin Bakan bu konunun da takipçisi olduğunu beyan etmeli ve Dink ailesinden Türkiye Cumhuriyeti adına özür dilemelidir. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  MANYAK OLMAK BEDAVA!

Çoğu kişi, doktor olmadığı halde teşhis koymaya bayılır. Sözgelişi, bir yerimiz ağrısa dudak büker, biraz düşünür, bilgiç bir tavırla, "Sende şu hastalık var" der. Demekle yetinmez, otlu önerilerde bulunur: "Sabah akşam yeşil çay iç. Kekik, keten tohumu da iyi gelir. Hele tarçını hiç ihmal etme. Günde iki bardak rezene çayı içtin miydi hiçbir şeyin kalmaz..."

Dediklerinin hepsini yapmaya kalksan için dışın rezene çayı, tarçın, kekik, keten tohumu olur; yemeğe, su içmeye vakit bulamazsın. Miden bulanır, karnın ağrır...

Canın sıkılsa, moralin bozuk olsa depresyon geçirdiğini ileri sürer. Saçma önerilerine kızıp bağırsan, "sende stres var. Adaçayı ile ıhlamur içersen rahatlar, ferahlarsın" diye akıl verir. Daha buna benzer neler derler neler...

Bu teşhis koyma hastalığı büyüklerden gençlere, hatta çocuklara sıçradı. Günümüzün moda sözcüğü "manyak"! Davranışlarını beğenmedikleri kişilere "manyak" yaftasını yapıştırıveriyorlar hemen. Hobi bile manyaklık sayılıyor. Ne yapsan manyaklıktan kurtulamıyorsun. Bence herkeste manyaklık aramak da bir çeşit manyaklık!

"Yahu sen ne manyak adamsın be! Para kazanıp köşeye dönmeye çalışacağına, beş para etmeyen yazılar, şiirler yazıp duruyorsun..."

"Kardeşim, sen manyak mısın, yoksa tipin mi öyle gösteriyor? Borç para verilir mi bu devirde? Borcunu veren enayi sayılıyor. Sen o paranın üstüne bir bardak soğuk su iç."

"Manyağa bak! Zengin kısmete hayır dedi de, gitti bir çulsuza vardı. Neymiş, seviyormuş. Aşk üç günlüktür. Zenginlik ise ömür boyu rahatlık verir."

"Ben sana manyak demeyeyim de kime diyeyim? Sanat karın doyurur mu? Ressamlar aç geziyor. Yazarlar da hapse tıkılıyor. Bol paralı meslek seç kendine."

Geçenlerde bir duvar yazısı okudum. Şöyle diyordu: "Aşk bir göldür; içinde manyaklar yüzer."

Bir süre önce de bir kabadayı, rakiplerinden birine, "Ulan! Seni mermi manyağı yaparım be!" diye medyan okuyordu...

Komşunun beş yaşında bir çocuğu var. Almanya'da doğduğu, büyüdüğü için pek Türkçe bilmiyor. Memlekete tatil geldiklerinde, oyun oynadığı çocuklardan Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Yeni bir sözcük öğrendiği zaman seviniyor.

Geçenlerse annesinin yanına gelmiş, mutlu bir gülüşle, "Bugün yeni bir sözcük öğrendim anne!" diye bağırmış.

Annesi merakla, "Ne öğrendin oğlum?" diye sormuş.
"Manyak!"
"Niye bana manyak diyorsun bakayım?"
"Ben demiyorum. Arkadaşım dedi."
"Ne şey arkadaşın var senin öyle. Başka öğretecek söz bulamamış mı?"
"Öğretmedi, bana manyak dedi. Manyak ne demek anne?"
Anne çocuğunu üzmemek için yalan söylemiş:
"Manyak; iyi, güzel demek oğlum."
Çocuğun hoşuna gitmiş bu manyaklık. İkide birde söylemeye başlamış:
"Yemek çok manyak olmuş anne. Eline sağlık!"
"Bugün manyak biriyle tanıştım."
"Yeni aldığın gömlek hiç de manyak değil. Beğenmedim."
İşin tuhafı, bu sözü eve gelen konuklara da söylemiş. Kendisiyle ilgilenip başını okşamışlar, hoşuna gitmiş bizimkinin Coşmuş:
"Bu manyaklar her zaman gelsin evimize!" demiş annesine.

Ancak uzman doktorların teşhis koyduktan sonra söyleyebileceği manyaklık özelliği, çoluk çocuğun diline düşerse böyle olur işte!

Söz aramızda, tıp fakültesinin yanından bile geçmemiş ve de kendi derdine derman olamadığı halde, başkalarına ilaç sunan, akıl veren doktorlar(!) pek çok. Ama toplumumuz gene de hastalıktan kurtulamıyor bir türlü. Hele politika doktorları, halkı tedavi edeceklerini, onları dertten kurtaracaklarını söyleyerek başa geçiyorlar da, hastalıkları azaltacaklarına çoğaltıyorlar büsbütün. Kendileri hastalığın ta kendisi oluyorlar, söz ve davranışlarıyla bizi hasta ediyorlar. Öldürmekten, kan dökmekten zevk alan manyak teröristlere karşı gereken önlemleri almıyorlar, lafla vakit geçiriyorlar, birkaç kınama mesajıyla görevlerini yaptıklarını sanıyorlar! Bu durumda, biz manyak olmayalım da kim olsun?

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hayrettin Yazır


Hayattan Beklentiler

İnsanlar kendi çıkarları uğruna kaçınılacak korkulacak saygı boyutunu aşacak birçok konuyu yapmaktadırlar. Yaptıkları davranışlar karşılarında bulunan insanların duygu düşünce karakterini bilmeden tanımadan azımsanmayacak derecede kötülüğün alçaklığın altına itebilmektedir. Günümüzde bu tip insanların sayısı gittikçe artıyor en azından ben çevreme baktığımda bu tip insanların çok fazla sayıda olduğunu görmekteyim iyi insan karakterine ters olan insanlar insan öldürmekte gasp, hırsızlık ve kötü olan birçok davranışı sergilemektedirler. Bazıları bunu dini simge altında kimseye çaktırmadan yapıyor kimileri doğru olduğunu savunarak yapıyor kimileride açık seçik kimseden korkusu olmaksızın zarar veriyorlar. Ben biraz işin duygusal boyutuna bakmak istiyorum insanlar fiz iken bu zararları verirken aynı zamanda duygu istilasında bulunuyor. Birilerine zarar vermek için sadece bu kavramları ele almakta yetersiz olacaktır eminim birileri üzerinde oyun oynamak dost sevgili görünüp sadece kendi çıkarları uğruna senden bir şeyler alan insanlar senin uğrayacağın zararı tahmin bile etmeden davranış tutum içerisinde oluyorlar. Kırılacak bir kalbin tamiri mümkün olmuyor maalesef. Malı parayı yerine koyabilirsin ama sevgiyi dostluğu aşkı tekrar yerine getirmek mümkün olmasa gerek. Peki, bizler kendimizi ne kadar sorguluyoruz. Acaba bizde sevdiğimiz bir insanın kalbini kırdık mı ona zarar verecek davranışlarda bulunduk mu ya da onu kıracak bir söz söyledik mi. yaptıklarımız karşısında kendimizi savunacak bir iki cümlelik bir şeyler varmı. Yoksa bizde sadece kendimizi düşünerek başkasına aldırış etmeden bu davranışlarda mı bulunduk. Kim ne kadar düşünüyor acaba iyi bir insan olarak yaşamanın gereksinimlerini. Herkes iyimi bunun için mi çaba harcayıp yaşıyoruz yoksa bizlerde kendi çıkarlarımız doğrultusunda başkalarının kalplerini çok rahat kırabiliyoruz.

(içimizde kayboluyor tabi ki bu kırılmışlıklar zamanla ama ne zaman hatırlasak bir garip duygu bir yumruk olup tıkıyor boğazımızı gözlerimizin daha nemi kurumamışken ıslanıveriyor aniden bir ağlamaktır alıp gidiyor ve sessizce kalıveriyoruz oturduğumuz yerde

Kırılmışlıklar her zaman her yerde hep var olacak onunla yaşamın o püsküllü sancıları katmer katmer çoğalırken nedenlerini sorgularken

Birileri umursamadan devam ediyor yorulmadan devam ediyor ve edecekler

Şimdi insan kavramında uzak olan bu insanlara kim nasıl ne şekilde öğretebilir sorgulama kavramını hangi lisanı kullansakta yardım etsek kendilerine elbette incittik bizde bizde kırdık ama hiç bir zaman boş vermedik hep içimizde taşıdık sancılarını acılarını ve kekremsi kokularını kırdıklarımızın kırılmışlıklarımızın....)

Hayrettin Yazır


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Banu Aksoylu


"TAZE KAYNAMIŞ SÜT" KOKUSU

Kadife yanaklarından öpmeyi ne çok severdim....

İstanbula taşındıktan sonra, o talihsiz olaylar yaşanıncaya kadar her yaz görmeye geldim seni. Dış kapı açık olurdu genelde. 5 katı neredeyse koşa koşa çıkar, kapının ziline heyacan içinde dokunurdum. Bilirdim; kapının arkasında koca bir yürek vardı beni bekleyen. Gözlerinin içi gülerdi sanki, beni karşında gördüğünde. Ya da bana öyle gelirdi. Kocaman sarılırdım, hasretler içinde... Taze kaynamış süt kokusu sinmiş olurdu üzerine.

Ne kadar zamandır hazır olduğunu asla tahmin edemediğim bir kahvaltı sofrası beklerdi beni. Önceden kaynatılmış sütten alınmış kaymak ve o pamuk ellerle pişirilmiş vişne reçeli, sofranın vazgeçilmezleriydi. Bu ikiliyi ne çok sevdiğimi hiç unutmadın. Mavi tahtadan iskemlelerin vardı, çıkmış çivilerini bile hala hatırladığım. Ben iştahla ekmek, vişne reçeli ve kaymak üçlüsünün tadını çıkarırken bir taraftan öğlen yemeğini hazırlar, bir taraftan da çalçene torununu dikkatle dinlerdin. Merakla sorular sorar, arada gelip sarılıp kafamı göğsüne bastırırdın; sevgi gösterisinin nedenini hiç anlamaz ve tuhaftır ki hiç sormazdım. Hiç giderilemeyen bir özlem içindeydik sanki seninle baboşum.

Uyutmak isterdin kahvaltıdan sonra, yoldan gelmiştim ya, yorgundum belki de. Yorulmak bilmezdim halbuki ben. Kahvaltıdan sonra odanda, cam kenarındaki sedire yerleşirdik birlikte. Dizine yatardım, anlatır anlatır anlatırdım. Sakin sakin dinler, masmavi gözlerinle seyrederdin beni. Derin derin bakardın be babaanne, cevabını bildiğim halde sorardım sana "ne görüyorsun bana baktığında" diye. "Babanı" diye yanıt verince bir garip mutluluk çökerdi üzerime.

Her gelişimde dolabını açardım baboşum. Bütün eşyalarına bakardım tek tek, anlattırırdım sana giysilerinin hikayelerini. Öğleden sonra giyesin diye seçerdik bir şeyler birlikte. Yıllar öncesinden kalan makyaj malzemelerine bakar, gülüşürdük beraber. Aklım almazdı o kıpkırmızı ruju nasıl sürdüğünü. "Yine sür" derdim de "bizden geçti kızım, aaah ahh; güzellik mi kaldı, biraz daha büyüyünce sen yapacaksın artık" derdin. Halbuki sen hep çok güzeldin babaannem.

Odanda kocaman bir yatağın vardı hani her öğlen uyumaya gittiğin ve beni de koynuna alıp, saçlarımı okşadığın. "Genç, güzel ve dinç kalmak istiyorsan muhakkak öğlen uykusu uyumalısın" derdin. Genç kızlık anılarını, dedemle tanışmanızı hikaye tadında paylaşırdın benimle öğle uykularından öncesinde. Konuşurken birden uykuya dalıverirdin. Pırıl pırıl, her daim sabun kokan saçlarını kokladıktan sonra yanında sessizce kalkmaya çalışırdım. Uykunun arasından "mutfakta eviyenin altında, tencerenin içindeki kurabiyelerden ye, arka odada TV seyredebilirsin" gibi bir şeyler mırıldanırdın. Kurabiye yapardın her gelişimde bana, sonra bir dolabın içinde tencerelerin içine saklardın. Dedem görüpte yemesin diye, yolluk olarak koyacaktın ya onları bana.

Uzun zaman önce yazmalıydım bu veda mektubunu sana; çok önceleri bırakmıştın ya sen beni aslında. Bedenin de bu dünyadan çekilmiş; baboşum, bugün haberin geldi. Bir yerlerden görüyorsan beni, duyuyorsan sesimi; bil ki son 16 yılın tatsız anılarını, aslında anısızlığını, kırgınlıklarımı siliyorum bugün kafamdan.

Babamdan kalan ve Ankara'daki unutamadığım anların yaşayan son oyuncusuydun sen.

Geç kaldım kusura bakma ama bil ki en son 18 yıl önce elinde kurabiyelerle yolcu ettiğin torunun babaannesinin sabun kokan saçlarını da, maviş gözlerini de hiç unutmadı.....

Banu Aksoylu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,408,408,408,408,408,408,408,40
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : İdris Kenç


GÖÇ HALİ

Hep birini sevmeyi istiyordum. Kim olduğu ne olduğu önemli olmasın…

Yamaçlarımdan denize akıp gitsin sıkıntılarım, ben yaslarken göğsüne başımı.
Yüreğimin derinliklerine ektiğim yalnızlık fideleri bir bir yeşersin umuda dair, derya olan gözlerine dalınca. Ve kahrolası korku basınca geceleri, yollarımı aydınlatmalı deniz feneri gibi, hayallere dair ettiğimiz tüm sözcükler. Martıların kanadından hayallere uçuran, denizlerden aşıran.

Yolumuza zamansız çıkmışlardı fark bile edemeden yolun dışına ittik. Düşünemedik geriye dönme ihtimalimizi. Martıların kanadından uçurabileceklerini, denizin dalgasından aşırabileceklerini, güneş kokan adalara sürebileceklerini.

Hayat her zaman aynı imkânı sunmayacak kadar zalimdir ki bunu fark edemeyecek kadar zavallıyız.

Umuttur sözleri, bilemeyiz uzatacağı elin bizlere neler getireceğini. Ama hoyratça harcadık. On altı yaşın verdiği cesareti sergileyememenin acı gerçekliğiyle otuz üçünde yüzleşmenin verdiği hüsranı yaşayacağını kestirememek… Hayat tam anlamıyla anı yaşamaktan ibarettir. Bu yetiyi kazanmak bu kadar pahalı olmaması gerekti.

Bayram üstü ve zamanın acı girdabında unutmuşken, siperlerimden çıkmış ve zırhlarımdan sıyrılmışken beni buldun.

Hep eksikti bir yanım... Bütün bayramlar sensiz geçmişti. Hiç kimse bu kadar içten konuşmamış karşısına alıp öylece bakmamıştı... Gözlerimin içine bakıp sevgiyle gülümsememişken... Eksik yanlarım tamamlanıyor gülüşlerinle.

Hep bir göç hali benimkisi... Alışmamış kıçımız oturmaya... Uzaklardayım senden, seni göremeyecek kadar uzaklarda. Kurumuş dalların arasında, esen sert rüzgârın uğultusunda, gözlerimi kör eden çöl fırtınasında güneş gibi doğdun. Yağmur arkası açan gökkuşağı gibi. Hep şaşırtan olmuştun evvelden de. Değişmemişsin.

Yanı başımdayken gözlerinin içine bakmaya cesaret edemezdim, yitik zamanın bir evresinde karşılaşmışken, yaşadığım rahatlığa lanet mi yoksa uzanıp dokunacak kadar yakınken ki uzaklığa mı kahretsem.

Peşimizden sürükleyeceğimiz hayatların sorumluluğu altında ezilecekken neden buluştuk ki? Ketumluğumu muska yapıp boynumda taşıyorken övünç madalyası gibi, yüreğimin dilini çözmekte neyin nesi? Neyin kefareti olsa bu kadar acı?

Sürekli volta misali geçti ömrüm... Biriktirirken ömrümü, çocukluğumu ekmek kuyruklarında, ne açlığımı ne de derdimi paylaşmayı öğrenmemiştim... Yabaniydim biraz... Her bir sözünün kuytusunda yitiriyorken yabaniliğimi, ulaşılmazlık zırhıda tabum, yabanilikten korkaklığa da geçiş hayatın cilvesi olsa gerek. Kime kızmalı nasıl etmeli. Sana mı kendime mi?

Şimdi titreyen ellerimi bastırıyorum... Yüreğimde bir ağrı var... Benden öyle uzaklaştın ki...

Ne yana baksam çıkmaz sokaklar, kör kuyular. Özlemlerimi içime akıtıyorum... Bütün sevgileri içimde biriktiriyorum... Sen benim her şeyim olacaktın...

Vakit tamam simdi gitme zamanıdır... Bilinmezlikler beni beklemekte... Yazılarıma yine misafir ol bak bunu saymıyorum... Bir dahakine haberli gel ama ben bilmezlikten geleyim sürpriz olsun...

Hayatın süzgeci istenmeyenleri elemekten çok döner kıvrılır ve olman gereken hale sokar seni. Seni hak ettiğin şekle büründürür. Zamanında yapamadıklarının diyeti niyetine.

İdris Kenç
idriskenc@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,678,678,678,678,678,678,678,678,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


GÜVERCİNİM

Güvercinim bekler beni
Temmuzda, Bodrum'da.
Balkonlar fesleğen kokar,
Sokaklar göğsü çiyli yasemin.

Güvercinim şarkılar söyler,
Odalar dolusu hicran, hülya
Kaçırsın ister, mavilere
Bordasında adı yazılı bir tirhandil.

Güvercinim elinde kasnağı,
Beyaz üstüne gemiler nakışlar.
Kimi bir kara sevdaya demirlidir,
Uzak iklimleredir yolu kiminin.

Güvercinim, şah boylum,
Damıtır da gizlerini on bir ay,
Bodrum mühürlü aşklar bağışlar
Issız koylarda, temmuzda.

Güvercinim, yıldız dilim
Hadi güvertede terin koksun tenim,
Deniz sussun, adalar sarhoş olsun,
Tomurcuklansın sabaha yeniden karanfilim.

Hamdi Topçu
KARİYON ŞİİRLERİ
(EBABİL YAYIN DAĞITIM)


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Gelin öyküler yazalım birlikte. Kimseler beğenmese de biz beğenelim. Gelin karakterler yaratalım belki çok iyi tanıdığımız belki de hiç tanımadığımız ve onları sevelim. Gelin kitaplar okuyalım. Yazanları, yazılanları konuşalım. Gelin kendi öykü atölyemizi kuralım. Sevinelim:) Böyle yazmış editör, davet etmiş hepimizi. İster yazmayı, ister okumayı sevelim ama en az bir kez uğrayalım bu web sayfasına. http://www.ikiciftlaf.net/ Söyleyecek iki çift lafı olan tüm güzel insanlar davetlidir.

http://www.marijn.org/logos/online ilginç bir web sayfası. Tamamen incelediğinizde siz de hak vereceksiniz ama benim size önerim bu kısa yoldaki çalışma. Hani şehir girişlerinde o şehrin adının yazılı olduğu tabelalar vardır. İşte bu web sayfasında öyle bir tabela yapabilmeniz ve bu tabelayı logo şeklinde kullanabilmeniz için online bir çalışma mevcut. Eğlenceli bir deneme için buyurun lütfen.

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Hurricane
Bob Dylan









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081015.asp
ISSN: 1303-8923
15 Ekim 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com