Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.499

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Ekim 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bugün izin günü !..


Merhabalar

Temcit pilavı gibi hergün aynı şyleri söylemektense bugünlük kendime izin vermeyi seçtim. Gündem öylesine dolu ki, 30 yıl önce bir can arkadaşımı kaybetmekten kıl payı kurtulduğum bir olayın büyük ayıbını zikretmeyi bile atladım. 16 Mart 1978'de 7 insanın canına malolan bombalamayla ilgili dava zaman aşımından düştü. 30 yıllık ayıbın üstüne bir başka haber de dün geldi. İşkenceden öldüğü için bakanın bile özür dilediği Aydın Çeber için görevlendirilen müfettişler "İŞKENCE YOKTUR" diye rapor tutmuşlar. Yetmedi, bir de kabus dolu futbol gecesi geçirdim, içim karardı. Kusura bakmayın, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  KİTAP OKUMAYANLARIN TÜRLÜ ÇEŞİTLİ HALLERİ

Hoca camide vaaz veriyormuş. İçeriye bir adam girmiş. "Hocam, ben eşeğimi kaybettim. Bir soruverin bakalım. Eşeğimi gören var mı?" demiş. Hoca cemaate dönmüş. İçinizde kitap okumayan, sanatla uğraşmayan biri var mı?" diye sormuş. Biri ayağa kalkmış, "Ben varım, ben, demiş. Böyle boş şeylerle vakit geçirmem. Yer, içer, keyfime bakarım."
Hoca eşeğini kaybeden adama dönmüş, "Boşuna başka yerde arama, demiş. İşte eşeğin burada."

Adamın biri ölmüş. Öbür dünyada sorgu meleğinin karşısına çıkarmışlar. Sorgu meleği adama, "Sağlığında hiç sevdin sevildin mi?" diye sormuş. "Hayır" demiş adam. "Peki, kitap okudun mu, bilgi öğrenmek için dergi, ansiklopedi karıştırdın mı?" Adam bunlara da hayır deyince melek oradakilere, "Bir kanat getirin" demiş. Adam sevinçle, "Melek mi oluyorum?" diye ellerini çırpmış. "Hayır, demiş melek. Kaz oluyorsun!"

Profesör İ. Hakkı Baltacıoğlu, öğrencilerine Sultanahmet Çeşmesi'nin güzelliğinden söz ediyormuş. Biri ayağa kalkmış,"Efendim, ben o çeşmeyi inceledim ama sizin söylediğiniz güzellikleri göremedim ". Profesör ona kitap okuyup okumadığını, güzelliklere düşkün olup olmadığını sormuş. Hepsine de hayır yanıtını alınca acı acı gülmüş. "Boşuna uğraşmayalım, demiş. Ne ben sana bu çeşmenin güzelliğini anlatabilirim ne de sen anlayabilirsin."

Severek oku, sevdiğini oku. Doğruluğu, iyiliği, güzelliği ilmek ilmek doku.
Kitap okumayan hapı yutar. Bilgisizlik bataklığına düşer, çırpındıkça daha da batar.
Kitap okursan, olamasan da bir balta sap, doğru yolu araya araya düşmezsin bitap.
Rehberin olsun kitap, yerlerde sürünmeyi bırak, okumuşlar arasında kendine bir yer kap. Tapacak bir şey bulamıyorsan, kitaba tap. Maval okuyacağına kitap oku. O zaman, maval okumakla geçirdiğin zamana yanarsın, o günleri pişmanlıkla anarsın.
Kimi "İnsan düşündüğü kadar insandır" demiş. Kimi "İnsan güldüğü kadar insandır."

Bilinçsiz, boş boş düşünmek, gülmek neye yarar, öyleyse insan okuduğu kadar insandır.

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,609,609,609,609,609,609,609,609,609,60
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   ANTALYA - ALTIN PORTAKAL SERÜVENİ !

Yetkin Dikinciler - Altın Portakal Film Festivali Antalya'nın birçok özelliği dışında, çok ses getiren başka bir özelliği de var.
ANTALYA, ALTIN PORTAKAL YUMURTLUYOR !
Ve yumurtladığı PORTAKAL'ları dağıtıp para kazanıyor...

Benim de, ALTIN değerinde bir bayan arkadaşım var burada.
Bu arkadaşım, hobisi sebebiyle, hiç bir filmi, tiyatroyu, konseri kaçırmaz.
Ben de onun sayesinde bu tür etkinliklerden haberdar olur, sıkça ona takılırım.
Film Festivalinin de, davetiye bulduğu için, bazı filmlerini izlemek bana nasip oldu.

AKMde ilk izlediğim film Cemal Şan'nın yönettiği "Dilber'in Sekiz Günü" idi.
Hepimizin aşina olduğu Doğu'da yaşanan bir öykü idi.

İkincisi, yabancı bir film olan, Karim Dridi'nin yönettiği "Khamsa" yı Cinebonus sinemasında izledim. Film seçimimi iyi yaptığımı, 4. Uluslararası Avrasya Film Festivalinin kapsamında "En İyi Film" ödülünü aldığında anladım.

Yine Cinebonus'da izlediğim üçüncü Film, çoğunuzun bildiği, yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan'nın yaptığı, yapımcısının Zeynep ÖZBATUR olduğu "Üç Maymun" idi.
Bu film, Festivalde bu yıl ilk kez verilen Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) ödülünün sahibi oldu.

Cinebonus'da izlediğim son film, Rashid Masharawi'nin yönettiği "Laila's Bithday" - "İyi ki doğdun Laila" filmi oldu. Filistin'de çekilen bu film, oradaki hayat şartlarının zorluk ve tehlikelerini gözler önüne seriyordu.

Film gösterileri bitti,ve son gün geldi, çattı...
Ödüllerin dağıtılacağı tören Açık Hava Tiyatrosunda yapılacaktı.
Açılış galasını kaçırdığımdan, bu son geceyi kaçırmak istemiyordum.
Heyecanlı bekleyişim, arkadaşımdan gelen bir telefonla son buldu.
Bana bu gece için iki davetiye vereceğini söylediğinde çok sevindim.
Davetiyeleri tanıdık bir pastahaneye bırakacaktı.
Bana da, tiyatronun kapılarının saat 20.00de kapanacağını, vaktinden evvel gitmemiz gerektiğini hatırlattı.
Galaya beraber gideceğim arkadaşımla 19.30da pastahaneye gittik.
Bu pastahane tiyatroya çok yakındı.
Ben arabada beklerken arkadaşım koşa koşa pastahaneye girdi, başını iki tarafa sallayarak ve öfkeli bir ifade ile döndü. Bizim davetiyelerin, yanlışlıkla, o pastahanenin daha uzaktaki bir şubesine gittiğini sinirli bir halde anlattı. Kısa bir şoktan sonra acil bir çare aradık.
Şimdi ne yapacaktık? Ya bu sevdadan vaz geçecektik, ya da gaza basıp, son sürat diğer pastahaneye gidip, vaktinde yetişmek için şansımızı deneyecektik.
Şansımızı denemeye karar verdik.
Ben, radara yakalanmayı bile göze alarak, son sürat, en kestirme yolları kullanarak hedefe doğru ilerlerken, birbirimizi de teselli etmeyi ihmal etmiyorduk.
"Ne yapalım, kısmet değilmiş, yetişemezsek o törene de gitmeyiz, oradaki çay bahçesine oturur, kahvemizi yudumlarken kaderin bize oynadığı oyuna güleriz.
Allah başka dert vermesin" gibi beylik cümlelerle birbirimizi avutuyorduk.
12 dakikada hedefe vardık, davetiyeleri kaptığımız gibi gerisin geriye yola koyulduk.
Bu heyecan yetmiyormuş gibi benzin göstergesi devamlı kırmızı yanmaya başladı...
15 dakikada, saat 20.15de, Cam Piramit'in önündeki park yerine girdik.
Park alanı tıklım tıklım dolu. Şansımıza bir araba çıktı da, oraya park ettik.
Sonra koşar adımlarla tiyatroya doğru yollandık.
Yaklaşınca, sağlı, sollu bekleşen kalabalığı gördük. Ortalarında, kırmızı halı üzerinde ilerleyen sinema aleminin ünlü kişilerini görünce, henüz kapıların kapanmadığını büyük bir sevinçle algıladık. BAŞARMIŞTIK !
İşin en garip tarafı, kapıdan, davetiye falan sorulmadan geçmemiz...
İçeri girince ikinci bir şok yaşadık. Her yer dolmuştu. Şansımıza, son sırada, merdivenlerin yanında iki yer boştu. Fazla aranmadan oraya oturduk. İyi de oldu.
Her işte bir hayır var sözü, burada yaşadıklarımıza çok yakışıyor...
Bütün gelen ünlüler tek tek yanımızdan, hatta burnumuzun dibinden geçerek, alkışlarımızın eşliğinde aşağı iniyorlardı. Yavuz Bingöl, Maximilian Schell, Mickey Rourke bunlardan bazıları.
Yaşadığımız heyecanlı dakikaları unutmuş, keyfimiz iyice bizi sarmalamıştı.
Her ihtimale karşı fotoğraf makinamı da hazırda tutuyordum...
Ama, orada görevli delikanlılar, her seferinde ünlülerin önünde durdukları için çektiğim fotolar başarılı olamıyordu.

Matthew Modine yanımızdan geçerken bize elini uzattı ve ikimizin de ellerini sıktı.
Arkadan Dudaktan Kalbe dizisinin "Cavidan'ı geliyordu. Yanımızdan geçerken, "Kenan'a selam söyleyin" diye sesleniverdim aniden. Bize doğru dönerek, gayet kibar bir şekilde "Başüstüne" dedi. Şaşkınlığımızı atlatamadan arkadan Yetkin Dikinciler göründü.
O görevlileri geçip tam yanımızdan geçerken, "Lütfen, bakarmısınız" diye bağırıverdim.
O da sanki bu komutu bekliyormuş gibi bana döndü, bütün karizmasıyla, candan bir gülümseme ile poz verdi. Eh, en azından bir fotoğrafı çekmeye başardım !

Ödüllerin de kimlere gittiğini kısaca açıklamak istiyorum.

En İyi Film: Pazar-Bir Ticaret Masalı (Ben Hopkins)
Altın Portakal SİYAD En İyi Film Ödülü: Hayat Var (Reha Demir)
Yurtiçi Kargo Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü: Nokta (Derviş Zaim)
En İyi Yönetmen: Derviş Zaim (Nokta)
En İyi Senaryo: Ben Hopkins, (Pazar-Bir Ticaret Masalı)
En İyi Kadın Oyuncu: Nurgül Yeşilçay (Vicdan)
En İyi Erkek Oyuncu: Tayanç Ayaydın (Pazar-Bir Ticaret Masalı)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Övül Avkıran (Pandora'nın Kutusu)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga Sorgu Tekinoğlu (Başka Semtin Çocukları)

Tayanç Ayaydın "Belgesel ve Kısa Film" kategorisinde en iyi Erkek Oyuncu seçildi.

Gecede "En İyi Belgesel" ödülü İsmet Arasan'ın "Adakale Sözlerim Çoktur" adlı belgeseline, "Kısa Film Ödülü" Özlem Akın'ın "Gemeinschaft" adlı filmine, "Kısa Film Jüri Özel Ödülü" de Cüneyt Birol'un "Nefes" adlı filmine verildi.

Gecede, "Piyanist" adlı filmle Oscar alan ünlü aktör Adrien Brody'e de katılımından dolayı Altın Portakal heykelciği verildi.

Bo Derek, Adrien Brody, ( Saçı, sakalı birbirine karışmış olmasına rağmen çok sempatikti.)
Kevin Spacey'yi de ancak sahnede, uzaktan görebildik.

Böylece, heyecan içinde başlayan, fakat neşeli bir şekilde biten Antalya Altın Portakal Film Yarışmasının Ödül gecesini de yüzümüzün akıyla sonuçlandırıp, benzin bitmeden eve eve varabildik.

Nadya Alpkonlar
nadyaalpkonlar@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Kerem Aktuğ


Kendini özgür sanan adam

Bir adam vardı, bir zamanlar bir yerde. Bu adam kendini özgür sanırdı. Tüm gün oradan oraya gezer dururdu. Yemek canı isteyince doğa onun en büyük yardımcısı idi. Meyve verirdi ona, topraktan sebze verirdi. Su verirdi doğa ona. O adam mutlu mesut yaşardı. Bir gün oradan oraya gezen bir adam sonuçta eşsiz bir su ile karşılaştı. Korktu çünkü o daha önce bu bölgeye gelmemişti ve yürüdüğü alanlar bitmişti. Suya dokundu ona garip geldi. Hâlbuki onun gördüğü sular şimdiye kadar daha az idi ve ince akan sulardı. Bazen gökten de gelirdi sular damla damla. Ama ilk kez böyle çok su gördü. İçine girdi ama bir süre sonra su boyuna kadar geldi. Denedi suda gitmeyi ama nefesi kesildi. Anladı bu suyu böyle geçemezdi. Döndü geriye kendini özgür hissettiği yerlere. Başka bir yöne doğru gitmeye karar verdi. Gene özgürce yürümeye, koşmaya başladı. Acıktı doğa gene ona yemek verdi su verdi. Bir an geldi karşısına bir koca taş çıktı. Öyle bir taş ki sanki başka koca bir taş ona vurmuş ve gökyüzüne doğru pürüzsüz koca bir alan uzanıyordu. Çıkmaya çalıştı oradan ama her elini o duvara attığında eli kaydı geri düştü. Ayağını koyacak yer aradı ama yoktu. Gökyüzüne uzanan bir taş vardı. Boyunu bilemiyordu ama ondan çok uzundu. Durdu bekledi etrafına baktı ve belki ilk kez ona kimin ne zaman verdiğini bilmediği bir şeyi fark etti ve düşündü. Hâlbuki o gezdiği oynadığı çayırlarda özgürdü o düzlük alanda istediği yöne gidebiliyordu. Ama şimdi aklında hem o su kütlesi ve hem o gökyüzüne uzanan taş kütlesi vardı. Onların ardında ne vardı. Artık mutsuzdu. O çayırda yürümek istemiyordu. Kâh su kütlesinin başına gidiyor onun etrafından dolanmaya çalışıyor ama hep bildiği yerlerden uzaklaşıyordu sonra kendinde bir şey daha keşfetti o uzaklaştıkça içinde bir şey dışarı çıkmak ister gibi onu zorluyordu. O zorlama onu hep geri döndürüyordu. Bazen de taş kütlenin başına gelip gökyüzüne bakıyordu. Onun etrafından dolanıp geçmek istiyor ve yürüyordu ama sanki yürüdükçe yukarılara doğru çıkıyor ve içinde gene bir kıpırtı oluyor vücudu titremeye başlıyor ve Nefes almakta bile güçlük çekmeye başlıyordu. İçinde gene o kıpırtı oluyor ve çayırına geri dönüyordu.

Daha sonra mı daha sonrası bende değil. Daha sonrası sizde bu yazıyı okuyan gözlerin ardında sizin belleklerinizde… Ben hala şüphedeyim. Bildiğim kadar mı özgürüm özgür olduğum kadar mı biliyorum. Ama anladığım bir şey var ise bilmeyince daha özgürüm ama bu özgürlüğün bana faydası ne bilemiyorum…

Kerem Aktuğ


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Adnan Durmaz


ANIRIŞANLARIN ARASINDA OLMAK…

Bir gün rüzgârda kangala döndüm şiirden ve yanan akşam bulutları bana günün şiiri ödülünde mansiyon verince yaptığım konuşmadan

Yaşadığım yerlerde bana önem ve değer veren az sayıda insan vardır.Yaşamımın her döneminde de herkesin sevdiği bir insan olamadım.Ha bunu umursuyor muyum? "Umurumda değil dersem" ne kadar doğru söylemiş olurum ,"umurumda" dersem o da doğru değil.Soruların net ve kesin cevapları yoktur çoğu zaman.Biz ortama göre bir yanıt vererek durumu idare ederiz.Verdiğimiz yanıt doğru değildir;ama bütünüyle yanlış da değildir.Biri bize "nasılsın?" diye sorduğunda verdiğimiz her yanıt aslında tam anlatamaz durumumuzu.Coşku içinde "ben iyiyim" diyenle üzüntüden mahvolmuş,"kötüyüm" diyen ,doğruya en yakın yanıtları vermişlerdir.Mutlak iyi ve kötü durum yoktur ,demek istiyorum.En azından en berbat durumda bile bir başkası bu berbat durumdan bir çıkış bulabilir.Saçmaladığımın farkına mı vardınız.Yani,"ölecek olan bir hasta,idam olacak biri için nasıl olur da bir başkası umutlu bir manzara çizebilir ", itirazınızdan bahsediyorum.Çoğunluk ölür işte ,korksa da ürkse de ölür ve gider.Ama imanı kavi bir mümin için ölüm tozlu yoldur ;veya inançları için asılan biri celladının suratına tükürerek dimdik gider.Konuyu dağıtmayayım.Yıllardır bozkırlarda yaşayan birisi olarak bozkırların dilini iyi bilirim.Yakup Kadri'nin yaban'ındaki okumuş Ahmet Celal, sık sık aklıma geliyor yaşadığım ıssızlarda.Yaban 2008 diyeceğim geliyor ama diyemiyorum.Diyemem ,çünkü Ahmet Cemil'in geldiği yerden gelmedim buralara.Hamurumun karıldığı topraklardayım. Vardır öyle insanlar değil mi; herkes sever onları.Onlar gelirken ayağa kalkılır,saygı gösterilir,çevresinde pervane olunur.Vardır evet,ama genel olarak bakılınca statülerine de bir bakmakta fayda vardır.Şimdi şöyle oluyor: adam köye öğretmen olarak gidiyor,merakla çevresine toplanıp hoş beş edenler,biraz sonra o civarda görevli ormancıyı görünce ,onu okulun duvarının dibinde ,akşam karanlığında tek başına bırakıp ormancının çevresine toplanıyor.Rağbetin kalıcılığı ve geçiciliği belli nedenlere bağlı.

Kişilerin birbirine verdiği önemin ölçütleri,yer zaman ve koşullara göre değişiyor. Gecenin bir vakti arabası ıssız yolda bozulan kişi için en önemli insan elbette tamircidir.Zamanımızda biraz da buna benziyor günlük yaşamda önemsenip önemsenmemek.İşi varsa seninle ,önemlisin,işi bitince önemin de bitiyor.Adam milletvekiliyse önemli kişidir. Çünkü iş yaptırmak,torpil olmak açısından önemlidir.Adam varlıklıysa,kariyer sahibiyse önemlidir. Bunları kaybedince önemsizleşir.Bu tür insanların bir kısmı sahip oldukları kariyer ve servete hak ederek ulaşmamıştır.Bu nedenle de sahip oldukları her neyse ona sahip oldukları sürece önemlidirler. Ayıya köprüyü geçene kadar dayı demek,yalakalığa çanak tutan bir halk söyleyişi.Malum bizde yalakalık kurumu yeni bir şey değil,Osmanlıdan bu yana var olan bir kavram.

Belki de asıl olan,çevremizdekilerin bizi ne denli sevip önem vermesinden çok,kendimizin kendimize verdiğimiz önemdir.Attığımız her adımda hayat bize seçimler sunuyor. Kalabalık samimiyetsiz samimiyetler yerine yalnızlığı tercih edebilirsin.Kolay değildir yalnızlık ve onun zor yollarında kendi kendini sürdürmek;geliştirmek. Güzel bir laf var Anadolu'da; "Eşek demiş ki,dişim başına tek arpa düşsün; ama anırışanların arasında olayım". İnsan bu , her şeyi ver ama çevresinden kopartma,yalnızlıkta bırakma. Yalnızlık yamandır.Ama yoz ve samimiyetsiz her tür beraberliğe tercih etmek de adam kârıdır yalnızlığı. Tabii,bozkırların yabanı olunca,çevreni güzelleştirmek ve değiştirmek geliştirmek ve insanlarla bir bağ oluşturmak gibi düşünceler gelir geçer .Bunu düşünen ,mutlaka denemelidir.Hani bir söz vardı Rady Fiş'in bir kitabında geçiyordu ,"küçük bir çiçeği salla,yıldızların ve yeryüzünün temeli sallanır." Her güzellik evrensel güzelliğe bir katkıdır,her çirkinlik de evrensel çirkinliğe…

Akşam kızıllığında bulutlara saplanırcasına büyümüş kangallar,kaba yelin önünde huşu içinde ağır ağır sallanır..Mor çiçeklerin sinesine ışıltılı böcekler gömülür..uzaklardan çan sesleri gelir,bir çocuk türkü söyler tarla yolunda.. iki kız saklı saklı bir şeyler fısıldar bir kerpiç duvarın kuytusunda.. Ben işte oradayım..

Sürüye katılmak veya katılmamak;işte asıl mesele bu benim çağımda.
To be or not to be değil
Cogito ergo sum hiç değil
Herkes dünyanın merkezine kendi yaşamını ve acılarını ve elbette kendisini koyarak bakıyor.Siz nasıl canı yanan birine canının yanmasını bir yana atmasını söyleyebilirsiniz.Herkesin gelecek kaygısı ekonomik kaygı vb taşımadan yaşadığı bir yer değil bura.Asıl sorun da zaten hanı hamamı işi aşı fazlasıyla olanın ekonomik kaygılarının ve aç gözlülüğünün bizi boğması..Bizim insani taleplerimizin olamaması.Derviş gibi bakmalı hayata ,bir lokma bir hırka felsefesi insana huzur verir ,e güzel;ama bu felsefe aç bırakılmış kalabalıkları açlığa alıştırmak için ortaya atılmış değildir.Bu felsefe toklara hayatın nasıl olsa biticiliğini anımsattığı oranda güzeldir. Ama birileri için kalabalıkları açlığa alıştırmada sonuna kadar kullanılmıştır.

Gece bir ay doğar eriklerin arasından ,Çakırkeyif sanmayın,baharın coşkusundan sarhoştur;salına salına girer çıkar ipek bulutlara..Ben işte oradayım..Zaman kara sabanla çift sürer alnında bir ırgadın,ben oradayım ..Işıltılı salonları yadsımıyorum ve oralarda söylenecek sözüm var..O söz yüreğimin kütüklüğünde çoğalıyor,büyüyor..Satırlar arasında dolaşan Süleyman'ın karıncasıyım ben..

Şuara her daim vardı Dersaadet gecelerinde.Lale devrinin tumturaklı safalarında bir araya gelen şairler ve gülendam serv-i revan hatunlar ve onlardan bir gülüş çalabilmek için Osmanlı inceliğinin haddelerinden geçirilen söz ve söz sarrafları,vardı her zaman.Kayık sandal âlemlerinden birer alev dili gibi açmış lâleli kıyılara çarpan şuh kahkahalar ve meşk vardı.O şairler ki halkının Osmanlı coğrafyasına yayılmış halkların farkında bile değillerdi.Osmanlı halkları dağlarda yaşamaya tutuklanmış büyük "kaçkunluklar "yaşamışlardı yüzyılların akışı içinde.Padişah hazretlerinin görkemli seferlerine eşlik edip,uzak diyarlarda söz nakşediyorlardı ama padişahın ve yüksek komutanlarının vereceği caize hatırına.Tut ki Karacoğlan'ın bozkırlarda dolaştığı zamanlardı.E varıp sormalı onları hala savunanlara;Karacoğlan,Yunus ve daha binlerce ozandan hangisi padişahı öven şiirler yazdı.Yazmadıysa neden yazmadı.Yalakalığı kurumlaştıranlar bunu da şiir adına yapanlar sahiden şair midir.Kendi ruhlarının karanlık girdaplarında söz şaklabanlığı yapanlar halkından uzak olanlar ne kadar şair sayılır.Onlar her zaman farkında değillerdi,hatta "orda bir köy var uzakta " derken bile gitmesek de gelmesek de" demeden edemiyorlardı.İnsanımız her zaman bu bozkırlara terkedilmişti.

Buralarda her türlü güvenceden uzakta korunaksız bırakıldı insanımız.Hormonlu sebzeleri sattıkları kalabalıklar,hala bakımsızlıktan ölenler.Binyıllardır savaşlarda etten kale diye öne sürülenler,hala aynı kara talihten bilerek başına gelenleri,yaşamadan ölenler diyarı buralar.Her gün hasta çığlıkları arasındayım:her insanın ,neredeyse karşısına çıkan herkese hastalığını ağrısını anlattığı yerdeyim..Ölecek olanların yanında onlara bakmaktayım..Her iklim kendi otunu ağacını çiçeğini büyütür.
Ben de kendim seçmedim,hayat beni buraya getirdi.Bu kıraçta açmak kısmetim oldu.Bu kayaların altında,bu dikenlerin arasında yazmaktan söylemekten ,öfkeyle bağırmaktan başka çarem olmadı..Elbette ki yüzde yüz seçme şansım olsa burayı seçerdim.
Yazdıklarımın hiçbir değeri olmayabilir..Kimse o dizeleri sevmeyebilir..Belki zamanın şiir kurallarına terstir..Ama ben elimden geleni yapıyorum..Çünkü içimden yeni bir yarayı sökmek gibi her yazdığım..nasıl elimden geleni yapmam ben..Canım acıyor..Çünkü bozkır yollarında yürürken,ülkemi,ve dünyayı dinliyorum..Bütün zamanları bir anda yaşadığım zamanlarım var..Bin yıl önce de bir hüzünbaz kangallara bakıp,o kadar adaletsiz dünyadaki çaresizliğine ağlamış olmalıdır..Aynı toprağın külü kaçtı genzime,aynı yerde büyüyen çiçeği kokluyorum buradan geçen ve geri dönmeyen atlılarla..

Bir zamanlar nasıl saray ve çevresinden beslenen şuara var idiyse,şimdi de Burjuvaziden beslenen yazar çizer takımı var.Yalakalık kurumu içinde,birbirini pohpohlayan,saçma sapan yazılarına alkış tutan,ahbap ilişkileri,danışıklı ödüller,kapılmış köşeler,kesilmiş su başları hala var.Şiir yazmak bu kadar kolay mıydı,ne dediğini kendinin de bilmediği sayıklamalarına sayısız alkış sesi gelince kendini yazar veya şair saymakla yazar ve şair olunabilir mi.
Diyorum ki; "ey adam gibi adam kadın gibi kadın geçinenler (gerçi bu yaygın laflar ne anlama geliyor tam anlamak mümkün değil.)
Adamlar ve kadınlar adamakıllı adamlar ve kadınakıllı kadınlar,sizin yüreğinizi kıpırdatmayan kelime topluluğuna övgü düzmekten vazgeçin.Aşık karga için sevgilisinin , ana karga için yavrusunun sesi güzel olabilir ama bülbüllerin sesine kör kalmamalıyız.Onların taklidi olmayın,onların yazdıklarının şiirle alakası yok ..Kim mi,medyanın allayıp pulladığı kim varsa."


Hayat kendini her gün üretiyor..Birileri için ilk gündür her gün,birileri için son gün.Birileri yeni başlangıçlar yapmaktadır bir yerlerde,umut ve coşkuyla,birileri bitişlerdedir.Nerede olursan ol,orada hayatını üretiyorsun;oranın verilerinden kendini üretiyorsun.Değişen zaman ve koşullarda kendinle yarışmaktasın ancak.Birisi pasifize oluyor dört duvar arasında,birisi dört duvar arasını bir tutsaklık cenderesi olmaktan çıkartıyor.Sayısız yazar düşünür direnişçi ve sıradan insan hapishanelerin duvarları ardında insanlığa dersler verdi.Bize istediğimiz gibi sunulmayan dünyalardayız ve orada da kendi seçimlerimizi az çok yapma gücümüz var.Herkes kendine göre arkadaş seçer,dost seçer.Kazancını nasıl harcadığı bir seçim meselesidir.Ben ne arttırırsam kitaba ve ıssız köydeki kerpiç evimin önündeki boş araziyi yeşertmeye harcadım.Oradan istediğim gibi su çıksın diye üç kez artezyen vurdurup ne arttırdımsa ona harcandım;sonra da ağaç dikmeye.Her yıl gücüm oranında meyve ağacı,çam ardıç servi ve çiçek ağaçları diktim.Çalışmak ve onlara emek harcamak kolay değildi;hala da değil..Her sabah bilmediğim kuşlar geliyor artık..Birkaç üyeli bir kirpi ailesi var canlı olarak,birkaç tane kaplumbağa ,bir hayli köstebek ve sayısız böcek.Bir de artık yürümesi iyiden iyiye güçleşmiş anam ve ben. Anrışanların arasında değilim.Çapa çapalıyor ve şiir yazıyorum.Her gece sabah sekize kadar ayaklarım ağrıyor,hayatımın en berbat yanı.Yazdıklarım şiir olsun olmasın diye bir kaygım yok,ben bana dair olanı yazıyorum;benim yüreğimden akan dünyayı.Her gün dünyada ne olup bittiğini izliyorum.Filistinli ,Iraklı Afganistanlı kurbanlar için sessiz gözyaşsız sözcüksüz ağlıyorum.ağlamak için höykürmek gerekmiyor..Sövmek ,ağlamanın bir biçimidir çoğu zaman.Bazan sövmek ağlama veren duygunun isyanlaşmış halidir.

Kaypak yollarla,hırsızlıklarla,eş dost ahbapçavuş ilişkileriyle,medya şişirmeleriyle ,birilerinin torpiliyle şair falan olunmayacağını biliyorum..Bozkırlarda bir toz zerresi ömrüm ve her şeyin akıp gideceğini biliyorum zamanda..Kendim için isteklerim ,halkım için istediklerimden başka değil..Yalnızlıklara dayanıklı olmayı öğrendim.. Aşksızlıklarda aşk olarak yanmayı öğrendim..Yanmaktan öte dilim kalmadığı zamanlar oldu..
Büyük kentlerden geçtim-içimden büyük kentler aktı geçti
Şimdi kerpiç bir damın saçağındaki kuru kamışım
Şimdi bir kangal dikeniyim acıda öfkede sevdada
Söylediklerim sadece rüzgarın bana dokunduğunda çıkan çığlıktan başkası değil

Adnan Durmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


LA MAJÖR

sen!
kış yorgunu toprak
ve boş sokaklarıyla bir kentin
o yitik türküsüsün.

ellerin!
eylül bozgunu
kül rengi/gök

adın!
güz dönümü bir hatıradır
sınar dudak
kapı arkası iç çekişlerle.

şimdi
hangi birine ağlayayım
dizip bir bir solmuş güllerimi
avuçlarıma
tıkanır kalır sözlerim
sana çıkan yokuşlarda.

yokluğun!
kara bir bulut gibi peşimde.

Yasemin Kemaloğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Cep telefonunun zararlarını anlatmak için bas bas bağıranlara inat, kullanmaya devam eden tüm gsm takıntılarının mutlaka seyretmesi gereken bir video http://www.koreus.com/video/telephone-portable-mais-popcorn.html Beyninizin patlamış mısır gibi dağılmasını istemiyorsanız, bu videoyu mutlaka seyredin ve özellikle çocuklarınıza mutlaka seyrettirin.

Ne nasıl yapılır? İster tavsiyelere uyun ister siz de tavsiyelerde bulunun http://hadi-yap.blogspot.com/ web sayfasında ilginç bilgilere ulaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Mesela: …Kaliteli banyo ve el sabununu evde yapmak mümkündür. Evde biriken yağ, iç yağ, kuyruk yağı veya bunların karışımı sabun yapılarak değerlendirilebilir. Bu maksatla evvela yağ kaynatılarak süzülür ve 40 dereceye kadar soğutulur. Kostik soda, su ile karıştırılıp kaynatılarak 25 dereceye kadar soğutulduktan sonra, bu iki sıvı ağır ağır birbirine karıştırılır…

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




I want to break free
QUEEN









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081022.asp
ISSN: 1303-8923
22 Ekim 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com