Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.556

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İş, güç, tembellik, vs...


Merhabalar

Günden sarkan işlerin uzaması nedeniyle affınızı rica ediyorum. Kendinize mukayyet olun, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Okan Aksoy


BİNDİK BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE

Küçük bir sokakta doğuyoruz. Bir tarafımızda annemiz, bir tarafımızda babamız evin kapısından çıkıyoruz. Ürkekçe etrafı önce bir kolaçan ediyoruz. Ama anne ve babamız buna gerek duymuyor. Çünkü onlar biliyorlar buraları. Beraber oynamaya başlıyoruz. Elimizi bırakmıyorlar ama. Onların koruyuculuğunda oynuyoruz. Bu küçük sokakta oynayarak ilerliyoruz. Kalabalık değil haliyle. Arkadaşlarımız oluyor, oyuna katılıyorlar. Ama onların da aileleri ellerinden tutuyor. Sokağın sonuna geliyoruz. Biz iki tarafa da bakıyoruz "ne var ne yok" diye. Baksak ne ala? Ailemiz, buraları da biliyor. Bir tarafa dönüyorlar ve bu sefer o sokakta ilerlemeye başlıyoruz. Arkamıza bakıyoruz. "Herhalde orada yanlış olan bir şeyler var" diye düşünüyoruz, "yoksa niye bu tarafa dönelim?".

Ne güzel, seçme şansımız var değil mi? İstediğimiz yere dönüyoruz. Bu sokak sanki biraz daha büyük. Etraf yine çok kalabalık değil. İstediğimiz gibi hareket edebiliyoruz sokakta. Birkaç sokak daha dönüyoruz ve döndüğümüz her sokak gitgide büyüyor. Biz de büyüyoruz hâsılı. Bir süre sonra elimizden tutmayı bırakıyorlar. Artık biraz daha serbestiz. Fakat uzaklaşmıyorlar. Hala bizi izliyorlar. İşte yine bir yol ayrımı! Artık bizim yerimize karar veren yok. Bu aşamada kendi kendimizeyiz. Ve artık döndüğümüz yerler sokak değil, cadde. Dikkatli karar vermek lazım. Bir kere karar verince geriye dönmek yok. Çok pişman olursan anca başka yollarla o noktaya varabilirsin! O da belki ve çok zor.

Bu caddede çok insan var. Artık istediğimiz gibi hareket edemiyoruz. Çok sıkışık bir ortam. Etrafımızdakiler ne yaparlarsa onu yapıyoruz. O yüzden döndüğümüz yollar çok önemli. Sağa bakıyoruz insan, sola bakıyoruz insan. Geriye dönmeye çalışıyoruz insan. Herkes bir şekilde ilerliyor. Kimse, kimseyi tanımıyor. Nerde önceki yıllarda beraber oynadığımız kişiler?

Bu caddeler, insanın gözünü kör ediyor. Göremez oluyor insan. Etrafındakileri görmez oluyor. Nereye gittiğini görmez oluyor. Artık tabelalara da bakmıyor, işin kötüsü. Bakanlar da anlamıyor. Çünkü ters yüz olmuş her şey. İşte bir diğer anlamı ters yüz olan kalp...

Bir an her şey dursa. Havaya yükselsek, baksak bulunduğumuz yere, caddeye, insanlara, içinde bulunduğumuz yolun gittiği yere.

Bir kere bakabilsek... Görebilir miyiz acaba? O kadar kör olduk mu?

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...

Okan Aksoy


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,309,309,309,309,309,309,309,309,30
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Selda Eruzun Tetik


bir dilek tut

Adam binlerce atom parçacıklarını , kadının en gizli yöresine bıraktıktan sonra derin bir nefes aldı.. Aslında çok sıradan bir ilişkileri vardı ve buda aynı boyutta çok sıradan bir bütünleşmeydi. Ama yine de yorgun düşmüştü.. On bir yıldır evlilerdi ve on bir yıldır aynı rutin birleşmeyi defalarca aynı sıradanlıkla yaşıyorlardı. İlişkilerinde ki renksiz hava yılların getirdiği doğal akışın sonucu değildi, şüphesiz. Daha ilk günden bugüne dek hep aynı soğukluk vardı birlikteliklerinde. Adam kadını fazla soğuk buluyordu. Ne cazibe, ne şehvet belirtisi,ne kadınsı bir eda… Hep ölçülü bir tavır içerisinde akşam hazır edilen sofralar, ziyaret edilen aile büyükleri ve yerine getirilen görevler, sorumluluklar vardı…Bir de; bu kadar olması gereken bir hayatın içinde dünyaya getirilen iki de çocuk…

Adam yatak da doğrulup ellerini başının arasına aldı.. Eşini, çocuklarını ve yaşadığı hayatı düşündü. Banyoya gitmekte olan karısına bakındı göz ucuyla.. Yıllar onu çok değiştirmişti. Geçen zaman; gençliğin verdiği tüm güzellikleri teker teker ondan alıyordu ve üstelik giderekte daha çok huysuzlaşıyordu. Her şey ne çabuk, ne kolay eskiyordu. Bir de üstüne eklenen sıradan hayatla hiç çekilmiyordu, hiç…

Eşin dostun aracılığıyla tanışmışlardı. Daha ilk tanıştırıldıkların da, anlamıştı adam anlamıştı kadınla ilişkilerinin seyrini. Ama emin olmuştu ona saygıyla hizmet edeceğinden, soyadını iffetle taşıyacağından ve doğacak çocuklarına şefkat ile sarılacağından… Hem zaten hangi aşka sonsuzluk hakim olabilirdi ki.. Hepsi gelip geçiciydi ve geriye kalan bu somut duygular daha bakiydi.. Üstelik kadın çirkinde değildi.. Birkaç değişiklikle güzel bile sayılabilinirdi…

Konuşmasında, yürüyüşünde, bakışlarında, oturuşunda körpeliğinin verdiği bir duruluk vardı.. Üstelik ailesiyle tanıştığı gün ikram ettiği tatlılar, usta bir aşçının elinden çıkmış gibiydi. Lakıyla ikram ediyordu her şeyi bir bir… Evlilikleri de bu anlamda saygı ve dolayısı ile sevgi çerçevesinde pek ala yürüyebilirdi.. Böylesi çok daha kolay olabilirdi, üstelik..

Zaman içinde biraz; hepimizin kafasına kazınan ve zorla zamanı geldiğine inandırıldığımız duygularla, biraz araya giren tanıdıkların " aman, laf söz olur" baskısıyla tanıştıktan kısa bir süre sonra da, ne olduğunu anlamadan evli buldular, kendilerini…

Her başlangıçta olduğu gibi onların yeni halleri de çabucak geçti.. Zaman karşısında yavaş yavaş, fark etmeden tüketmeye, sezgilerinde ki tutumlarla alakası olmayanla yaşamaya başladılar, hayatlarını…

Önce adam vazgeçti kadından..

Doğrusu; bu bir aşk evliliği değildi, zaten.. Yüreklileri hiçbir zaman çarpmamıştı, birbirleri için. Ama nizam sahibi ve toplum karşısında hep onaylanan, teyit edilen bir evlilik olmuştu onları ki.. Yuvası için çırpınan, eşinin arkasında bir kadın- sorumluluk sahibi, evine ekmek getirmek için çabalayıp didinen bir adam… Dış çehre de her şey tamdı da, içerilere doğru süzülünce yüzün ardında ki yüz buruktu, biraz.. Tutkunun bir türlü yakalanamadığı mahrem hayatlarına, eklenen iki çocuğun sorumluluğu, evliliklerin seyrinde zorlaşan ekonomik koşullar, zaman karşısında yaşlanan yüzler ve sıradanlık ilişkilerini iyice zorlamaya başlamıştı..

Adam karısına ne zaman bir tutku kokan devinimde bulunsa kadın buz kesiyor, sanki bir yabancıymış gibi çekiyordu kendini. Hep yapacak bir şeyleri vardı.
Hayatının merkezine iki çocuğunu oturtturmuştu, her şeyden ve herkesten önce onlar geliyordu.. Sonra hastalık derecesinde düzeni ve sürekli mesafeli tavırlı deli ediyordu, adamı…

Kadınsı hiçbir edaya sahip değildi, işte yoktu böyle yetisi.. Bir gün adam karısının bir eski bir arkadaşı ile tanışmıştı. İnanamamıştı adam bu eskilerden kopup gelen, karısının bir arkadaşı sıfatıyla tanıştığı bu rüya görünümünde ki bu kadının gerçek olduğuna .. Gökyüzünden inmiş gibi; tan kızılı saçları, hafif kilolu ama inanılmaz kadınsı vücut hatlarıyla, ağzından çıkan her sözü dinletebilme yetisinde ki bu kızıl rüya ancak dileklerin ötesinde ki bir boyut olmalıydı..

Böylesine harikalar diyarında ki bir kadının eşiyle arkadaşlığı ne anlamsızdı.. Adam arkadaşlar ile ilgili sayısız atasözü duymuştu.. Ama bu arkadaşlık hepsini çürütürdü… Atalarımız bu iki taban tabana zıt kadını tanısalar, asla bu sözleri sarf etmezlerdi herhalde.

Adamın tam destek onayıyla, kızıl rüya daha sık ziyarete başlamıştı, küçük hayatlarını.. Adam gizli gizli takip ediyordu kızıl rüyanın her adımını.. Ağzından çıkan en anlamsız kelimeler bile, onun ağzından dökülünce anlam kazanıyor, önemli oluyordu.. Her gün, her han değişik bir tarzda, değişik aura da daha rüya kılıkla geziniyordu, hayatlarında… Bir gün ellemeye kıyamayacağın sadece seyredebileceğin asil bir tay edasında, bir gün insanın içini gıcıklayan, yangınlara sürükleyen hırpani, vahşi bir güzel olarak adamın başını döndürüyordu..

Kızıl rüya adamın renksiz, ihtiyacın gereksimi süre gelen mahrem hayatlarına da girdi.. Hemen her gece düşlerde, dileklerde ki o yalan rüya- gerçeklerde ise hep dokunduğu, hissettiği tanıdık ve bayat tenle birlikte oldu… Bu atmosfer ilk başlarda adama iyi gelse de zaman içersinde tüm algısını yitirmesine sebep oldu… Saplantılı bir biçimde rüyalarında, hayallerinde, neredeyse her yerde kızıl rüyalı fanteziler görüyor, onunla ilgili ufacık bir detay bile onu heyecanlandırıyordu.. Bu durum artık onun evine karşı gösterdiği ve kurduğu tüm sağlam temelleri zedelemesine neden olmaya başlamıştı..

Eve gittiğinde belki görebilirim umuduyla, işinden erkenden çıkmaya, eve gidince de onu göremeyince isteklerine ket vurmanın sıkıntısıyla, erinçsizlikten eşine, çocuklarına yersiz atışmalar çıkarmaya başlamıştı… Yıllardır tüm derinlerde kalan eksikliklere rağmen bozulmayan sükunet çatırdamaya başlamıştı, şimdi… Adam ne yapacağını şaşırmış bir şekilde, öylece yaşıyordu.. Ne kızıl rüyayı ihtirasından çıkartabiliyordu, ne de onu düşlerden gerçeğe dönüştürmek için adım atabiliyordu…

Kadının her yaklaşımı aşk kokuyordu. Belki oda adama boş değildi, bunu zaman zaman hissetmişti, adam.. Bir gece şarabın ölçüsünü kaçırdıklarında,kadın gidememişti evine. Geceyi mecbur onların yanında geçirmişti. O gün adam kızıl rüyanın en yalın, en sade haliyle tanıştı… Bu kadar sadelikler içinde bile o kadar güzel, o kadar masum duruyordu ki adamın içinde sıcak bir ağrı hissetti.. Gözleri kadının gözlerine kitlendi öyle baka kaldı, hayran hayran.. Sanki o an bir adım atsa, koşup o an boynuna sarılacak gibi kadın da adama bakıyordu esasen.. Ama o da adam gibi aradaki engellerden, uyulması gereken ahlak kurallarından kendini geri çekiyor olmalıydı…

Zati, şimdi kalkıp adamın boynuna sarılsa ne değişirdi ki… İşler iyice içinden çıkılması bir hal alacaktı.. Sonu olmayan, gerisinde çok fazla hasar bırakacak, sancılı bir aşk olacaktı, kuşkusuz..

Adam gözü dışarıda; karşısına çıkan her fırsatta ya tutarsa düşüncesiyle şansını deneyen aç gözlü bir tip değildi… Evine sadık bir erkekti, her türlü soruna ve eksiklere rağmen.. Tabii birkaç günü birlik kaçamakları olmuştu. Bulduğu fırsatları kaçıracak, gizli sularda umarsızca yüzmekten alıkoyacak kadar değil belki ama bile bile de ailesini üzecek, onları müşkül durumda bırakacak hatalardan da uzak duruyordu.. Hele hele; gördüğü her dişiyi gözle sözle taciz edip, kendi beğenilme duygusunu tekrar tekrar kendine ispat için daldan dala konan bir tip, hiç değildi..

Evet, belki şimdi gerçekten kalbi çok fazla atıyordu… Adam kadar şiddetli olmasa bile onun da yalnız, sevgiye muhtaç olduğunu ve adama karşı ilgisi olduğunun farkındaydı.. Ama adam, kızıl rüyanın onda ki etkisinin her şeyi ve herkesi felaketlere sürükleyeceğinden o kadar emindi ki, korkuyordu gelecekten ve sonra ki Safalardan…

Çaresizlikler içinde onu görmeye devam edebilmek, ona yakın olabilmek için kor içinde yaşamayı kabulleniyordu, yavaş yavaş öldüğünden habersiz… Ayaklarını sürüyerek eşinin yanına gidip rutin, elzem birleşmelerinden birini daha yaşadılar.. Akıllarda, dileklerde kızıl rüya ve sadık, anaç, hayatını adama adamış olan hayat arkadaşı...

……….

Ne saçma bir devinim bu… Neden her istediğinde kabul etmek zorundaydı?!!.. Tanrı böylesine bir devinimi sırf insanlık soyu devam etsin diye icat etmiş olmalıydı.. İşin içini de bir sihir katmıştı ama bu sihir sadece tek bir tarafın gözünden görünüyordu.. Kadınları unutmuş olmalıydı… Karşı cinste şimdi şuan onun hissettiği duyguları hissetse hiç kimse böylesine bir dinamizme girmezdi herhalde??

Bazen kendinde bir problem olduğunu kanaat getiriyordu, kadın.. Acaba, birilerinin yardımı dokunabilir miydi ona, psikologa falan gitseydi, mesela… Gerçi zaman zaman evli tüm arkadaşlarıyla sabah kahvelerinde, bu konuyu yatırıyorlardı masaya… Hep aynı serzeniş söz konusuydu.. Zamanla bitiyor diyorlardı… Kadında çaresiz "zamanla" diyordu… Bizim ilişkimiz de zamanla sıradanlaştı.. Açıklayamıyordu kimseye hatta kendine; ilişkilerinin hiçbir zaman daha farklı dönemlerinin var olmadığını…

Ama seviyordu, eşini çok.. Tanıdığı her gün bir önce ki günden daha sadakatle seviyordu eşini.. On bir yıllık hayat arkadaşlıklarında çok zor günler, çok yokluklar, çok yıkımlar yaşamışlar ama yine de hiç vazgeçmeyi düşünmemişti, eşinden… Onunla beraberliğini tek bir an bile sınamamıştı, kadın.. Altında nedenler aramadan sadece seviyordu kocasını.. Onun soyadını vefa ile taşımak, ona himmet etmek ve ona verdiği çocukların bakımı layıkıyla yerine getirmek, onun tek amacıydı.. Her şekilde ve şartlar ne olursa olsun, o çocuklarının babası, onun hayat arkadaşıydı ve bu büyü hiçbir zaman bozulmamalıydı.. Evlerinde hep sakinlik, huzur ve erinç hakimdi.. Onların evinde hiç patırdı kütürtü hiç olmazdı.. En kriz anında bile ikisi de öylesine vakurdu ki, dudak ısırtıyorlardı etrafa..

Ah bir de şu; en özel anlarında yanıt verebilseydi eşine, isteklerini tam anlamıyla karşılayabilseydi..
Kadında tüm varlığıyla istiyordu bunu yapmak, onu fethetmek ama istidası bu kadardı, işte..
Tüm yaşamı boyunca annesi, teyzesi ve çevresindeki tüm büyükleri tarafından ona ölçülü olması gerektiği aşılanmıştı…Aksi haldeki rahat kadınların başına gelenler anlatılmıştı ağdalı sözlerle. Erkekler bir çırpı da silip yok ediyorlardı böyle kadınları, sonra da yok sayıyorlardı.. Üstelik çok büyük bir günahtı.. Hiç düşünmemeli, merak etmemeliydi bile böyle şeyleri… Böyle şeyleri merak ettiğini gören bir erkek, onu basit bir kadın sana bilirdi..

Hayatının yarısından çoğunu bu ve benzeri nasihatleri dinlemiş birinin farklı bir şekilde davranmasını veya bilmesi beklenemezdi, kuşkusuz… Yıllardır doğru bildiği, adeta içine kazınılmış bir olguya taban tabana zıt başka bir boyutta davranması bekleniyordu ve doğru bildiği onat ile çelişiyordu.. Üstelik eşi tüm iyi yüreği ve iyi insan olma özelliklerine rağmen bu konu da oldukça düşüncesiz ve kabaydı.. Belki dokunmasını, sevmesini veya beklemesini bilen farklı nüvede bir erkek olsaydı, bambaşka şeyler olabilirdi. Ama birleşimleri esnasında kadın kendini bir araç olarak hissediyordu. Kim, ne veya nasıl olduğu önemli olmayan, sadece bir amaca hizmet etmek için orada durup bekleyen ve sahibini kullanması için bekleyen bir eşya, nesle.. Tabii onlar aynı zaman da bir hayatı yaşıyorlardı ama buda hayatlarının bir parçasıydıysa , kadının rolü burada neydi.. Bir an evvel sona ermesini beklediği, hatta çoğu zaman neyi nasıl yapacağını düşündüğü ama eşini bir şekilde dizginleyebilmek için yapmak zorunda olduğu sosyal bir aktivite değildi, herhalde??

Evlilikleri süresince, pek çok açmazlarını ve kısırdöngülerini konuşarak çözümleyebilmişlerdi.. İkisi de bilinçli ve salim karakterliydiler. Bu konuyu da tüm gizine rağmen irdelemişlerdi kendi aralarında.. Ama adam her defasında ben yapılması gereken her şeyi yapıyorum deyip çıkıyordu işin içinden.. Üstüne üstlük amiyane bir tavırla kadından önceki hayatında var olan, yaşanmışlıkları anlatıp, kendiyle övünüyor, sonra kadını suçlar tavırla konuşup kapatıyordu konuyu… Kadın da susuyordu, tüm kadınlar gibi… Söyleyemiyordu; biçimleri farklı da olsa, onunda bir zamanlar bir başkası için kalbinin attığını ve şimdi unuttuğu farklı duygular ile sarsıldığını… Tüm ahali tarafından yasaklanmasına rağmen onun da bir zamanlar düş gördüğünü, merak için de kavrulduğunu ama karşısında duran hissizliğin tabular ile birleşmesi sonucu hepsinin birer birer öldüğünü , yok olduğunu anlatamıyordu, işte!! Hayat ve toplum burada da yasaktı ona… Anlatamaz, konuşamazdı.. Hem anlatsa ne fark edecekti ki… Kim anlayacaktı, onu? Yıllardır aynı kaderi paylaştığı annesi mi yoksa eşiyle rakı tokuşturan ve annesine aynı yanıtları veren babası mı? En iyisi kabullenmek, sınamamak ve beklememekti.. Beklemez ise üzülmezdi de..

Tüm gençlik dönemini geçirdiği, içinde ki tüm açmazları paylaştığı arkadaşı geldi aklına… Duru bir su gibi içine girdiği her nesnenin boyutuna dönüşebilen çılgınlar çılgını kızıl neşe kaynağı, arkadaşını düşündü…

Ne çok şey paylaşmıştı onunla. O, kendin de eksik olan ama hep var olmasını istediği diğer yarısı, kızıl neşe kaynağıydı.. Onu yüreklendiren, hayat karşısında duygularını bastırmaması gerektiğini söyleyen ve bu bağlamda onu yüreklendiren tek insandı, o… Kalbi ilk kez çarptığında ilk onunla paylaşmıştı, sıkılarak.. Utanmıştı kadın, yaptığının kötü bir şey olduğunu sanıyordu.. Arkadaşı ona tam destek, buluşturmuştu onu kalbinin çarptığı adamla.. Konuşmalarına, birbirilerini tanımalarına olanak sağlamıştı. Hayatında kısacıkta olsa zamanı tartmadan, coşkuyla, istediği kişinin yanında, bilerek, seçerek, kendi iradesiyle gezinmişti parklarda bahçelerde…

Kadının kalbi o kadar hızlı çarpmıştı ki, akabinde düşünmeden tekrar tekrar adamla görüşmek istemiş ve bunu yapmayı başarmıştı da.. Ama ne var ki yalan çok uzaktı kadına. Ötesi ve tecrübesi olmadığı için çabucak yakalandı. Uzaktan gören bir çift göz, evde kızılca kıyametin kopmasına neden oldu..
Aile telaşlandı kızlarını dizginlemek ve ileride olabilecek olası benzer durumlara karşı çözümler arandı..

Çare beklenilenden daha çabuk bulundu.. Eşin dostun tasfiyesiyle kısa bir süre sonra, daha gizlice duyumsadığı öpücüğün hissi durulmadan evli buldu kadın, kendini.. Kaçamak dokunuşların hissinden uzak, duyguların en yoğunuyla alakası bulunmayanla bambaşka sezişler ile…

Çabuk kabul etti, kadın. Fazla ayak diremedi. Alışkı zaten engellemeye kendini, bu onun yeni tanıştığı, hiç bilmediği duygu değildi.. Bu defa tökezlemez yanılmazdı.. Hayatının her aşamasında yüz kere bin defa yaşamıştı benzer duyguları, baskıları ve dayatmaları.. Hem inat etse ne olacaktı. Fazla üzülmenin, düşünmenin bir anlamamı yoktu. O kaybeden ve güçsüz taraftı savaşamazdı hiçbir açmazla, dayanamaz, dik duramazdı kader karşında..

Yine kızıl saçlı, imrendiği, kahraman arkadaşını düşündü.. Nasıl bu kadar hayat karşında dik durabiliyordu. Yılmadan yıkılmadan nasılda mücadele ediyordu her bir devimimle.. Onunda acıları, engelleri oluyordu. Bunu biliyordu çünkü o safhalarda onun yanındaydı. Yıllarca sonunu bilmediği bir aşkın peşinden koşmuş, uğruna ailesini, hayatının başarı grafiğini tehlikeye atmış mücadeleci bir savaşçıydı, o.. Tüm vazgeçilmiş değerlere rağmen, hüsranla sonuçlanmış bir evliliğin ardından bir gün bile hayata küsmeden kendinden neşesinden ödün vermeden hayata daha sıkı, daha canlı devam edebilmişti... Şimdi yeni heyecanlar ve arzuların karşısında "Artık birinin daha sabah beni kalkınca makyajsız görmesine dayanamam" deyip gülüp geçebilecek kadar rahat.. "Evliliklerin hepsi aynı; birincisi mecburiyetti, ikincisi delilik olur, gördük işte ne olduğunu" diyip işin içinden sıyrılacak kadar gelgeç…

Hangisiydi doğru?? Neydi doğrular? Kim dayatmıştı bunları bizlere? Ve kimler, neden devam ettiriyordu, bu kuralları? Aksi haller de kimleri nasıl bir felaketler bir zinciri bekliyordu?

Bu ve benzeri sorular hep vardı ve var olacaktı kuşkusuz.. Her yeni gelen neslin ardından şekil ve boyut değişmişi ama şiddeti ve acısı hep aynı kalacaktı.. O belki bastırılmış bir kadındı ama annesinden daha şanslı, en azından huzuru yakalayabilmiş bir kadındı. Onun da iki güzel kızı vardı.. Belki o seçtiği adamla, hissederek evlenecekti ama onlarında farklı konularda bastırılmış kadınlar olması muhtemeldi…

Bir dilek tuttu, kadın.. Çocuklarının özgür iradesiyle aşk ve huzur içinde hayatın bir köşesinde var olabilmeleri için.. Her şey dilek ve rüya ile başlıyordu nede olsa.. Bu durumu ortaya insanlar getirmişti, pek ala değiştirebilirlerdi belki, bir gün… Muhtemelen kadın bu anı göremeyecekti ama kadın yine de bunun olması için dilek tuttu.. Belki de onda ki eksiklik buydu.. Hayattan bir şeyler istemesini bilmiyor olabilir miydi?? Bu sefer her şeyin farklı olması için inanmalıydı hayata, olacaklara… Ve kadın: Hiç olmayacağını bile bile, bir dilek tuttu, içinden….

Selda Eruzun Tetik


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beltan Göksel


"DİL"

"Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki " deyişinde bulunan Yusuf Ziya Ortaç -nasıl oluyorda insanı bırakmıyor esir alıyor-demek istemiş herhal. Dilinden bal akan , gönlü gani, tatlı dilli insanlara hasret düştük. Bilmezlermi dil erbabının gönül ehli olduğunu , ne olur sanki bir şeylerimiz mi eksilir dilimizle de ikrar eylesek sevgimizi. Yok alışmışız azarlamaya, çekememezliğe -kıskançlığa giderek alleme kalleme . Bilmezler mi dil yarası, bıçak yarasından daha acımasızdır. Cıss! diye korkutmuşlar hep bizi , kimseye güvenmenin doğru olmayacağına şartlandırmışlar. Doğruyu gerçeği söylemeye kalktığımız da Dilini arı sokar diyerekten ürkütmüş -korkutmuşlar.

Sevgilere, güzelliklere mutluluğa dilenen -açlık ile tokluk arasındaki doyum misali-beş duyumuzu kullanmamıza kim mani olabilir , kişilik özrü içinde bizi dilimize tutsak yapabilir. Dil değilmidir yaşamın lezzetini yediğimiz içtiğimizi de bize tatdıran. Ya Hey benim ağzımın tadı bugünlerde kaçtı, en iyisi size bir fıkra anlatayım:

Adamın biri oturduğu apartmanda arka arkaya vefat edenleri görünce Azrailin yakınlarda dolaştığı endişeşiyle " Bana da gelebilir , ne yapayım nasıl atlatayım " diye tedbir düşünmeye başlamış. Almış ağzına bir emzik -takmış boynuna öpme beni yazan önlüğü, öylecene yatmış. Gecenin bir vaktinde , hikaye bu ya Azrail çıkagelmiş. Adam " Ben daha bebeğim , ıngaa-ingaa " diyerekten ağlamaya başlamış. Azraili aldatmak mümkünmü, gülerek " Addaaa-Addaa " demiş. Kıssadan hisse size ait benimkisi bu ka.

Söz ile ifade edemiyenler için gözlerin dili çok bir önem taşır. Her bir kimse bu çeşit dili iyi okuyamaz. Onun için gözü iyi süzmeli, okşar gibi yumuşak ve narin bakmaya yönelmelisiniz. Öyle çatık kaş ile , abartılı belerterek hele hele kaş-göz yaparak sakın bakmayın. Zaten diliniz ile söylemeyi beceremiyorsunuz , durumu daha da kötüleştirirsiniz.

Dile düşmek ile dile dolamak ve dilden düşürmemek arasında açık ara fark bulunduğunu irdelemeye gerek yok, sanırım. Sanırım, zira kavramları birbirine karıştırmakta üstümüze yoktur.

Meramını anlatamıyanlar -iki sözü bir araya getirip ifade edemiyenler- içindir şu meşhur dilekçeler. Eee, sen canım türkçeyi topu topu 150-200 kelime içine hapsedersen olacağı budurrr. Hiç alınmayasınız, hayatımız ama her şeyde dilekçe mezarlığına dönmedi mi? !

Tabii , yaz bir dilekçe başvurun konsun sıraya, işin görülsün . Ancak dilin kemiği olmadığı gibi dilekçelerde kemiksiz ve dahi bonfile kıvamında olmalı, sonunda arzetmeyi ve saygılar sunmayı ihmal etmeyesiniz.

Dil geçen şiir ve şarkıları sizlerin yazıyı okurken veya okuduktan sonra mırıldanmanızı dilerim. Artık devam edemiyeceğim, ağzım dilim kurudu. Şimdi ben açarım bir Uludağ Gazoz, nefes almadan içerim. Bir de geğirdim mi Oh! mide gazımı da çıkarttım mı değme keyfime. Bana ne yani kümeste onca tavuğa bir tek horozdan!

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ebru Başköylü


GAZZE

Bir yalnızlık ülkesinden geçen yüreği yaralı bir seyyah gibi çocukların bakışları…
Hayalle gerçeği ayırt edemeyecek kadar çaresiz bir hayat döngüsü,
Feryat etmek isteyen,ama kime edeceğini bilemeyen bir yürekle sabaha uyanışları…


Bugün insanlık dramı diye nitelendirdikleri, ama her zaman dram filmlerine ödüller dağıtan dünya hala kendini bir perdenin önünde görüyor sanırım.

21 yüzyıl deviren şu varlığımız hala,insan olmakla olmamanın arasındaki farklılıkları tam manasıyla çözememenin sıkıntısında kendi ile hesaplaşıyor.

Ama çoğu zaman diliminde barışçıl kimliği ile övünen insanoğlu tam ortasına düşmüş bir ateşle gayet kardeşçe yaşıyor.

Gelişmişliğinin doruğundaki teknoloji, gücünün büyüklüğü ile gezegene hükmedebilecek dünya devleri, artık tüm beyinsel ve duyusal aritmetiğini çözmüş olan psikoloji analizleri, sanki öğrenecek hiçbir şeyi kalmamış gibi sürekli kendini anlatan millenum kadınları, erkekleri, bir büyük kitle bomboş bakıyor kendi ilerleyişimizin anlamsızlığına…

Görünen en basit çözümü bile yaratamıyor.

Ne çıkarlarımızdan, ne hırslarımızdan, ne yatırımlarımızdan, ne vurdumduymazlığımızdan, ne de hatalarımızdan arınıp varlığımızın ebedi olmayışını hatırlayarak güzel olan için çabalayamıyoruz.

Ne sebebi olabilir? Bir insanın artık uyanmak istemeyişinin isimsiz bir şehirde,
Çocuğunu parka gönderemeyecek,yada çocuğunu bir daha göremeyecek bir annenin ruhundaki bölünüşüne ne bahane uydurulabilir ?
Kimin ne üstünlüğü vardır bugün o topraklarda yaşamadığı için her şeyi yalnızca gazetede bir kare sanan bizin, o karedeki vücuttan.

Hayatta bir dolu şansa sahip olduğumuzu hafızamızda çok gerilere itsekte çoğu zaman, hep başkalarından yola çıkarak bencilliğimizle adımlar atsakta, kendimiz için ağlasak,kendimiz için anlasak,kendimiz için koşsak,kendimizi için duraksasak ta aslında birden fazlayız.

Bize bahşedilen,nadir şükredilen ama her zaman daha kötüsünden bir adım önde, bir kucak lütufla başbaşayız.

Kim neye inanıyorsa inansın,kim hangi lisanı kullanırsa kullansın, hangi rengin,hangi dengin adamı olursa olsun,sonunda sol yanında atan bir yumruk kalple insanız.

Ve ben bu hesaplaşmaların ortasında;
Kötülük ne ile geliyorsa hiçbirini karşılamıyorum,
Bir çocuğu haksızca ağlatan mantığı,göz yuman insanlığı anlayamam , anlamıyorum,
Sınırlar benim için değil, bağnaz beyinler için yalnızca,
Ben bir sefil seyirci değilim,olamam,olamıyorum….

Ebru Başköylü


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehmeet Hamurkaroğlu


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


DÜŞÜ NE BİLİYORUM

Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?

Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olan?

Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

Yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu

      düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle:
      Ey, iki adımlık yerküre
      senin bütün arka bahçelerini
            gördüm ben!

Nilgün Marmara

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.

http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.

Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




All hung up on your green eyes
Sandy Posey









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090122.asp
ISSN: 1303-8923
22 Ocak 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com