Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.566

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 5 Şubat 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İzninizle!..


Merhabalar

Dokuz Perşembe bir araya gelince yazmaya vakit kalmadı. İzin hakkımı kullanıyor, yarın görüşmek üzere hoşçakalın diyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


Gördüm Ki Mavi Suları Kirletmiş İstanbullular!

İstanbul'u seyrediyorum, Dolmabahçe'de deniz kenarında. Gözlerim mavi denizin derinliklerinde. Güneşli bir kış havası, güneş yolculuğa hazırlanıyor gibi gri bulutların arasına dalıp çıkıyor. Deniz dalgasız, suskun, o da veda ediyor sanki güneşe. Rüzgar, denizin kokusunu hafif hafif getiriyor saçlarıma. Yanımda dolaşıyor aç sokak kedileri. Bankta oturuyorum. Arkamda koşuşturan insan kalabalığı… Siyah kabanlarının içinde kara kara karıncalar gibi gidiyorlar gidecekleri yere. Onlardan farklı, beyaz şapkalı yaşlı bir kadın görüyorum, ağır ağır yürüyor koşturan kalabalığa aldırmadan. Belli ki acelesi yok. Baksa bana doğru, bir el atıp çağıracağım, madem acelesi yok, gelsin otursun yanıma bir çift laf edelim. Bahsetsek önümüzdeki kız kulesinden, tarihinden… Anlatsa bana nereye gideceğini, şimdiye kadar nerelere gittiğini? Gözleri çok uzaklara dalsa ve derin bir nefes alıp anlatsa bana, masal gibi dinleyeceğim yaşanmış aşklarını. Sahi madam siz kimsiniz? Aman, benimki de küçük bir hayal işte!

Karşımda kız kulesi, denize sevdalı gelin gibi beyaz. O benim gibi değil, ben yalnızım, o yalnız değil. Şimdi ziyaretçileri var muhakkak… ama geceleri? Geceleri ziyaretçileri olmaz onun, yalnızdır benim gibi. Geceleri herkes, her şey yalnız değil midir? Sokaklar, sokak lambaları, sokak kedileri, yatağında uyuyan insanlar bile rüyalarının sarmanlığında yalnızdır geceleri… Gece bile kendi içinde yalnızdır. Kız kulesi de geceleri denizin sularına boğulur gibi boğulur yalnızlığın içinde. Seyreder İstanbul tepelerinin gün günden daha çok çoğalan ışıklarını. İstanbul'un gerdanı boğaz köprüsünü… Belki de sadece eteklerine vuran dalgalar konuşur onunla; İstanbul tarihini, deniz altındaki batıkların hikayelerini, gemileri, gemilerin içindeki aşkları fısıldaşırlar. O dalgalarla fısıldaşırken ben de yalnızlığımla seyrederim tavanıma yapıştırdığım fosforlu yıldızlarımı. Uykularım kaçar, o yıldızların beni götürdüğü hülyalara daldığımda, anılar dalga dalga gelir önüme… Ah be kız kulesi nerelere götürdün ya beni? Sahiden senin adın neden kız kulesi? Seni anlatan efsaneler, hüzünlü bir sonla biten aşk hikayeleriyle dolu. O aşkın içinde yaşamış güzel saçlı kızlardan dolayı mı senin adın kız kulesi?

Birden bire kız kulesinin önünden geçen gemi, kopardı beni bu düşüncelerden, dalgalandırdı önümdeki suskun denizi. Farkettim de gemilerin ardından koşarcasına uçan martılar ne kadar da neşeli. Kıskanıyorum onları denize bu kadar yakın oldukları için. Onların yerinde olsam, ta adalara kadar uçardım. Burgaz adasında, Sait Faik Abasıyanık'ın bahçeli evinin çatısına konar, ada sakinlerini, balıkçı teknelerini ve denizi köpürten vapurları seyrederdim. Geçen yaz gitmiştim, Sait Faik'in evine. Bahçeli evin demir kapısından içeri girip, merdivenlerden sessizce çıkmıştım. Yüksek ağaçlar, evin beyaz ahşap duvarına yapışmış sarmaşıklar, bakımsızlıktan orman olmuş arka bahçe viran haldeydi. Kitapların, dizelerin, mısraların yazıldığı bu ev ölüyor muydu yavaş yavaş? Bu güzel maviliğe baka baka hem de? Ne büyük acı olmalı? Üzülmüştüm o halini görünce… Başımı kaldırıp baktığımda ikinci katındaki pencereye, Saik Faik bana bakıyordu sessizce. Gözlerinde, şiir severleri ve martıları ziyaretine beklediğini söyleyen sitemli bakış vardı. Demişti ki "Söz açınca" şiirinde: Fırtınaları ayağınıza/ Meltemleri saçınıza yollayacağım/Yakamozlar tırmanacak göğsünüze/ Martılara söyleyeceğim gelsinler.(Söz Açınca/Sait Faik Abasıyanık)

Bir martı sesi tırmaladı kulaklarımı… Burgaz adasından dönüverdim bankta oturduğum şimdiki zamanıma… Ne de kocaman büyük bir martıymış bu, açmış kanatlarını rüzgara doğru uçuyor, sanki gerinerek…Keyfine diyecek yok. Bana nispet mi yapıyor bu kuş?

Öğlen oldu, aç kediler daha çok toplandılar sahil boyuna, biri balık tutsa da yesek mi diye miyavlıyorlar kıyılarda bilmem? Onlar İstanbul gezginleri, karınlarını doyurmak tek dertleri, bir de işleri yaz vakitleri güneşe doğru karın bacak açıp yatmak. Ah işte dalgalar kabardı gemi geçince. Kıyıya çarptıkça yükseliyor beyaz köpükleri. Kediler ıslanma korkusundan kaçıştı bankların altına. Biri de benim ayağımın altına… Sonra baktım kayboldular. Gözlerim yine maviliklere daldı… Gördüm ki mavi suları kirletmiş İstanbullular. Sigara izmaritleri, konserve, kola kutuları, pet şişeler, kağıt ve naylon torbalar… Nasıl bir insanlıktır, nasıl bir vicdansızlıktır ki şu maviliğin intiharına sebep olmak? Üzülmez mi insan, maviliğin yok oluşuna? Farkında olmaz mı buna kendi sebep olduğuna?

Deniz kirli, hayat kirli! Kıyının derinliğinde görünen küçük balıklar, üzülüyorlar mı yaşadıkları kirliliğe, aldırmıyorlar mı yüzerken boğazın derinliklerinde?
Ya ben? Aldırıyor muyum kirli hayata? Şu bankta otururken, düşünmeden harcadığım değerli zamanıma? Geleceğe kaygı ile bakarken aldırıyor muyum huzursuzluğuma?
Hayatımızı kirleten mutsuzluğa? Büyük bir varlığın yanında açlığın, adaletsizliğin olmasına? Hastalıkların direnişinde, zaferin ölüm olmasına? Çocukları ağlatan savaşlara? Bu dünyayı kirleten ellere iyi insanların isyanına?
Aldırıyor muyum? Evet…Belki de…

Nevriye Hamitoğlu
nevriye.h@hotmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Okan Aksoy


BİZ BU YOLLARDAN GEÇTİK

Tek bir yol. Karşı taraftan araba gelmiyor. Tek yönlü demek ki. Bazen asfalt, bazen toprak. Bazen düz, bazen engebeli. Ama gittiğimiz yer aynı.

Soluma bakıyorum, yanımdan bir araba geçiyor. Genç biri. Hızlı sürüyor. "Hızlı yaşa, genç öl" dedikleri bu olsa gerek. Bir ses duyuyorum. Diyor ki "Biz bu yollardan geçtik". Evet, bu yollardan daha önce de birileri geçti. Herkes buradan geçiyor. Daha önce de eskidi bu asfalt, yıprandı bu taşlar. Ama o zamanlar yolun etrafında pek bir şey yoktu. Şimdi öyle mi? Gittiğimiz yeri unutturmak için yolun kenarına o kadar çok bina yapıldı ki! Arabadan inip duraklıyoruz çoğu zaman. Keyfimize bakıyoruz. Bir sonraki binaya kadar hızlı sürüyoruz arabayı.

Peki yol? Ya gideceğimiz yer? Onları düşünüp arabamıza bakıyor muyuz? Vardığımızda aşağı inip "İşte bu benim arabam" diyebilecek miyiz? Ancak yol bittiğinde anlayacağız arabanın ne kadar kullanılmaz hale geldiğini. Ama iş, işten geçmiş olacak. Olan yine bize olacak…

Okan Aksoy


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Gökçe Gerçek

 Kahveci : Gökçe Gerçek


   RÜZGAR GÜLÜ

Tam boğaza karşı bir bank seçmişti oturmak için...Havanın yüzü dilimleyen soğuğuna aldırışı yoktu, soğuğu severdi hep. Kışın kazak, hırka gibi şeyleri bilmezdi, tanımazdı. İnce giyerdi, kısaltırdı, seçimi hep hafifti. Hiç bir mevsim değişmezdi tercihi. Üstüne gelen hiç bir fazlalığı istemezdi. Hayatında da böyleydi. Biraz doluluk hissetti mi silkelenirdi hemen...Denizi severdi. Çocukluğundan beri. Deniz gördümü yakınlarında biterdi hemen. Seyre dalardı. Huzur içindi sanırım ya da unutmak için. Unutulmak mı? Bundan asla hoşlanmazdı...Saat kullanmazdı. Zaman kavramını ise hiç sevmedi.

Dalgaları izlerdi. Birbirine karışan, köpükleşen dalgaları. Arasıra köpürürdü ona buna. Dalga olup birilerinin yüzlerine vururdu. Sonra göl olurdu. Durulurdu, sessizleşirdi...Suyun rüzgarla armonisini dinledi. Ellerini göğsünde kavuşturmuş, gözlerini uzaklarda unutmuş biri olarak...Suya dalınca gözleri A.S.Byatt'ın roman karakterine söylettiklerini anımsadı: "Kadınların değiştiğini söylerler bu doğru...Fakat senin değişimin sürekli sabit tıpkı yavaş akan bir nehir gibi. Kaynaktan göldeki durgunluktaki son kucaklaşmaya kadar, her dem yenilenip devam ediyorsun. İlk damladan son damlalara kadar...Ve sen. Seni bunun için seviyorum. Şekli koruyan ve hareket ettiren güçsün." Güzel bir övgü olsa gerek...Bir kadın için...Şimdi nerede olduğunu bilemese de. Belki şu giden gemide, belki arkasından geçen bir arabanın camında ya da hayal ettiği uzaklarda...

Yanından geçen kadını durdurup gül aldı birden. Kadın hiç sormadığı halde. Güllerden hoşlanmazdı aslında. Tek bir gül aldı. Kendisi için.Olduğundan misli para vererek...Kadın şaşkın bir suratla ayrıldı. Ardına bir kaç kere baktı...

Nazikçe yapraklarını ayırdı birer birer bedeninden.Rüzgarın yönüne doğru durdu. Ellerini açtı hafiften.Gitmesini istediği yere doğru fırlattı. Rüzgar, gülü esintiye göre savurdu...

Kadın yorgun bir şekilde evine döndü. Anahtarları ve çantayı umursamayıp kenara attı. Ayakkabılarını çıkarırken de özenmedi. Hemen fincanına sarıldı.Birkaç kaşık kahve, çok az şeker, her daim sıcak su. Odası bahçeye bakıyordu. Kendini koltuğa bıraktı. Kahvesini yudumladı. Dışarıya bakarken dikkati dağıldı. Camının kenarı gül yapraklarıyla doluydu. Bordo renkli kadife yapraklar...

Camı açtı. Eliyle yaprakları avucuna topladı. Kokladı. Deniz kokuyordu...

Gülümsedi. Sonra tekrar gülümsedi...Hatırladı. Hep hatırlayacaktı.

Gökçe Gerçek
gokcegercek@kahveciyiz.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,007,007,007,007,007,007,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Mehmet Sağlam

 Kahveci : Mehmet Sağlam


  Neden blog yazıyoruz?

"Neden blog yazıyoruz?" sorusuna vereceğim yanıtları şöylece sıralamak isterim:

Birincisi: blog yazmak beni sıkıntılarımdan uzaklaştırıyor: çünkü ben sıkıntılarımdan genellikle dört yolla kurtulabiliyorum; sorunları çözerek, meditasyon yaparak, konuşarak ve yazarak. Yazmak bence bunlardan en etkili olanı; zira konuşmada işin içinde bilinç vardır, yazmadaysa işin içinde hem bilinç hem bilinçaltı var. Dolayısıyla yazmak, derin bir rahatlama duygusu veriyor bana.

İkincisi: yazmanın en popüler türü olan blog yazmak yalnızlığıma iyi geliyor. Herkesin içinde, hepimizde bizi çok sevindiren, heyecanlandıran ve mutlaka paylaşmalıyız dediğimiz konular var; onları yazıyor ve tanıdığım-tanımadığım insanlarla empati veya dertpati kuruyorum.

Üçüncüsü: blogdaşlar veya daha sevimli bir ifadeyle blog kankaları kazanıyorum günden güne. Ve ufak da olsa bir sanal sosyal çevre kazandım bu sayede.

Dördüncüsü: blog yazarak bilinçaltımı boşaltıyorum. Ve bloğumu yayına verdiğim anda bir rahatlama hissediyorum. Üstelik yazarken de ham düşüncelerimin olgunlaştığını ve kendimi hangi cümle kalıpları veya üslupla daha iyi anlattığımı tekrar tekrar keşfetmenin sevincini yaşıyorum.

Beşincisi: ben roman da yazdım, yazıyorum; fakat romanıma birkaç satır eklemek için kendimi hiç zorlamam. Ne var ki blog yazmaya başladığımdan bu yana sanki daha sabırsızım; bir bloğum yeterince okununca hemen bir başka blog yazmak zorunluluğu duyuyorum. O nedenle de gerçek yazı eylemi ile blog yazıları arasında bir kalite farkı oluşuyor. Bundan rahatsızım; ama şikâyetçi değilim, çünkü bu benim kendi seçimim.

Altıncısı: ben özbenci biriyim. Bu kavramı ben kazandırdım Türkçeye. Ego tatmini ve egoizm'den ayırmak için. Özbencilik bireyin akıl, ruh ve beden sağlığını koruması demek. Benim deneyimlerime göre, yazma eylemi buna büyük katkıda bulunuyor. Hem derinleşmeme yardımcı oluyor hem de kendimi, insanları ve dünyayı daha derinden anlamamı sağlıyor.

Yedincisi: yazma diye bir tutkum var; onu tatmin etmek için yazıyorum. Yazmak bende neden bir tutkuya dönüştü, onu da hemen yazayım: bazen yazdığım şeylere ben dahi inanamıyorum; çünkü birdenbire bilmediğim şeyleri bilir oluyorum!.. Bu tür "derin bilme hâlleri"ni yaşamak bende bir tür bağımlılık yarattı. Yani o hâlleri özlüyorum yazmadığım zaman.

Sekizincisi: paylaşmayı seviyorum. Tâ çocukken simidimi ve cep harçlığımı kuzenlerimle paylaştığım günden bu yana vaktimi, enerjimi, kazancımı, bilgi birikimlerimi ve el becerilerimi hep paylaştım, paylaşıyorum. ( Beş kitabımı da ücretsiz olarak dağıtıyorum şu bloğumda: http://mehmetsaglam.blogcu.com )

Dokuzuncusu: sosyal sorumluluk sahibi olmam... Benim olanaklarıma sahip olmayanlara, kendi maddî ve mânevî yeteneklerimi kullanarak edindiğim birikimlerimi sadece bir teşekkür karşılığında sunmak için yazıyorum...

Son söz:
Blogculuk şimdilik genel kültür düzeyinde bir yazma eylemi; fakat birkaç yıl sonra bence uzmanlaşmış ünlü blogcular görmemiz olasıdır. Çünkü bu genel kültürcülük eğilimi dikkatlerimizi dağıtarak uzmanlaşmayı engelliyor; oysa iyi yazmayı öğrenen blogcular uzmanlaşmak isterler/isteyeceklerdir. Dolayısıyla "Blog Yazarlığı" diye ciddi bir meslek dalının doğumunu görüyorum ufukta. Ve hatta buna bağlı olarak da, 8-10 yıl gibi bir zaman içinde, bir Nobel Blog Ödülü çıkabilir ortaya.

Mehmet Sağlam
mehmetttsaglam@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Unutmak Var Mı

Yükselince güneş iyice
Uzanıp bir ağacın gölgesine
Duyumsuyorum...
Sırtıma batan kabukları
Yeniliyorum içimdeki hayatı

Dolduruyorum...
Yüreğimin derinliklerine
Bakışlarındaki sıcak esintileri
Çekiyorum içime
Bahar çiçeği öpüşlerinin kokusunu

Doğuruyorum...
Yarınların anılarını
Haydi, söyle şimdi yâr
Unutmak... Unutmak var mı

' Düş Kuruyor Gece ' adlı kitabımdan - Ocak 2008 -

Hatice Bediroğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.

http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.

Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




İşte Hendek İşte Deve
Barış Manço









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090205.asp
ISSN: 1303-8923
5 Şubat 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com