Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.618

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Nisan 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : "Bakancağız" demeç vermiş!..


İyi haftalar,

Öncelikle yedi yılı geride bırakıp sekizden gün almaya başladığımız bu günde, kutlama mesajları gönderen tüm kahvecilere gönül dolusu bir teşekkür etmek istiyorum. Hatırlanmak gerçekten çok güzel. Sağolun ama hep varolun.

...

Temcit pilavı gibi aynı şeyleri tekrar tekrar söylemek bazen insanı yoruyor. Ama ne yazık ki bu gerekiyor. Maalesef balık hafızalarımızı diri tutmanın tek yolu bu. Birileri hatırlatacak ki biz de unutmayacağız. Örneğin, onikinci dalganın vehametiyle öylesine içli dışlı olduk ki, yaşanan benzer olayları hiç aklımıza bile getirmedik. Turgut Kazan ısrarla üstünde durmasaydı gene hatırlamayacaktık. Oysa tam da hatırlanması gereken bir şeymiş Van'da yaşananlar. Temmuz 2005'te bir kahraman(!?) savcının üstün çalışmasıyla Rektör Aşkın'a dava açılıyor. Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın hakkında önce “Çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, resmi evrakta sahtecilik, tehdit ve baskı ile ihaleye fesat karıştırmak” ardından da “görevi kötüye kullanmak, hukuka aykırı kişisel veri elde etmek, mal bildiriminde bulunmamak ve tarihi eser kaçakçılığı” gerekçeleri ile soruşturma başlatılıyor. İhalenin Aşkın’dan önce yapıldığı ortaya çıkınca, bundan vazgeçiliyor. Tarihi eser kaçakçılığı iddiaları da boşa çıkıyor. Aynı olayda genel sekreter yardımcısı 5 ay tutuklu kaldığı cezaevinde intihar ediyor. Bilahare mahkeme görevsizlik kararı veriyor. Dava YÖK iznine tabidir diye dosya 2008'de YÖK'e gönderiliyor, hala da orada duruyor sanırım.

Bunlar Türkiye'de yaşayan her genç kızın başına gelebilecek hadiselerden gibi görünüyor. Ama atlanılmaması gereken ilginç bir detay var. Bu davayı açan o kahraman savcı(!?) şu anda sırra kadem basmış durumda. Rivayetler muhtelif. Rivayetler muhtelif te gerçek başka türlüymüş meğer. Kahramanımız Utah'ta Fethullah koruması altında bilgi ve görgüsünü artırmaktaymış. İlişkinin böylesine pes değil de ne denir Allah aşkına? Şimdi gel de beynimizin labirentlerinde dolaşan tilkilere laf anlat. Van'dan Ergenekon'a uzanan yolun Utah semalarından geçtiğini söyleseler inanmaz mısınız? Bal gibi inanırsınız, zaten inanmalısınız.

Onikinci dalganın memleket üzerinde yarattığı girdapta boğulmak üzere olanlar yeni bir söyleme bel bağlamış durumdalar. Bir kere hükümete yakın çevrelerde tek tük "Ay böyle olmasaydı iyi olurdu, keşke ifade vermeye davet edilselerdi." gibi riya dolu sözler işitilmeye, timsah gözyaşları dökülmeye başlandı. Buna da şükür. Ama biri var ki, tam kaş yapayım derken göz çıkartan cinsten. Hasbelkader Kültür ve Turizm Bakanı olmuş dönek şahıs, son uygulamaların AKP'nin aleyhine mi işlediğini soran gazeteciye şöyle cevap veriyor; “Kesin öyle oldu. Aleyhine işliyor. Bu şeye benziyor. 12 Mart geldi, darbecilik işine bulaşmışları aldı. Sonra döndü Tarık Zafer Tunaya’yı, Bülent Nuri Esen’i almaya başladı ve iş sulandı. 12 Mart bir demokrasi düşmanı hareketine dönüştü. Burada da, bu kadıncağız (Türkan Saylan) velevki bu işin içinde olsun, onu görme ya, onu görme ya... Daha neler var, onu görme ya... Bak şimdi ettiğine. O "kadıncağız" diye aşağıladığın kadının tırnağı olabilir misin bir düşün bakalım. Bunca yıllık siyasetçisin, diktiğin bir ağacı göster dişimi kırayım. Beyefendi, yapılan haksızlığı falan eleştirmiyor, yapılanlar AKP'nin aleyhine olmuştur, kadıncağız suçlu olsa bile görmemezlikten gel diyor. Densizliğin dik alası!..

Ağız değiştirenlerin önde gidenlerinden biri de Altan'ların Mehmet olanı. Bilim adamıdır diye bir gıdım saygımı cebimde taşırdım, onu da attım gitti artık. Onbirinci dalgaya kadar Recebim'le birlikte davanın savcılığına soyunan Mehmet Bey'e onikinci dalgayla birlikte bir vahiy gelmiş. En bilirkişi edasıyla iddianamelerden pasajlar okuduktan sonra şöyle demiş; "Bence AKP’ye kalsa Ergenekon kapanır bile. AK Parti’yi aşan bir irade Ergenekon’un peşinde. Siyaset kurumuyla askeri kurumların anlaşmasını önleyen başka bir irade çalışıyor. AKP’nin de onayı var ayrıca. Ama onaylamasalar bile bu iş sürecek gibi gözüküyor. ... Bu sefer darbeyi yapamadılar, çünkü Amerika istemedi." Yani, son dalga AKP'nin boyunu aştı, onlara zarar vermeye başladı. Normal olarak bu hesabı kapatmaları lazım ama artık dümen onlarda değil demeye getiriyor. Dümeni tutan kaptana da ABD diyor. Gel be Altan, gel şuna hep birlikte "Fethullah" diyelim mi? Dersen işsiz kalırsın, yoksa ondan mı korkuyorsun?

Oooo gene çok laf etmişiz. Siz kovmadan ben gideyim en iyisi. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Ceyda Gamzeli


YAZIYORUM, ÇÜNKÜ….

Söz dururken yazıya sığındım…..

Bunca yazma hevesim ondan…….

Söyleyemediklerim var diye yazıyorum… kurşunkalem cesaretlendirir adamı, söyleyemediklerini söyletir diye yazıyorummm…

Kendimi anlamak, dahası anlatmak için yazıyorum… anlatsan ne olur demeyin… olur da biri okur da, kendini anlatmanın bi yolunu bulur, anlamayan biri de onu anlar diye yazıyorum…

Tum sustuklarımın yerine yazıyorum… biriktirdiğim her şey için… sonra pişman olmayayım diye yazıyorum. Susuşlarım susatmasın benliğimi, bi yudum su olsun kelimeler diye yazıyorum...

Kalem kağıda sadık kalsın diye yazıyorum…. Aşkları ölmesin diye…. Nokta, virgüle hayat versin diye yazıyorum…..

Yazmazsam ne yapacağımı bilmediğimden yazıyorum… konuşmayı bilmediğimden… konuşmaya bi başlarsam, susmayı unuturum diye korkudan yazıyorummm…

Belki basit cümlelerle anarsam hayatı, basitleşir yaşamak, kurtulurum bu delilikten diye yazıyorum…

Sözcükler değiştiremese de hayatı, belki yazdıklarım yaşadıklarım, ya da yaşadıklarım yazdıklarım olur diye yazıyorum..

Gördüklerimi, duyduklarımı yazıyorum.. bakıp da göremeyenler varsa diye…

görmezden geldiklerimizi yazıyorum…. Önemsemediklerimizi….. belki bir alahın kulu çıkar, önemser de; yazdıklarım iflah olur diye yazıyorum…

Bütün bunlar içinde bir de; öylesine yazıyorum… yazmayı çok sevdiğimden, hayatımda bir defa maksadımı aşayım diye yani...…

İlkokul öğretmenim daha çok küçükken, daha neden yazdığımı bile bilmezken, zoraki kompozisyonlarla yüreklendirdi beni diye yazıyorum… gün gelsin bi gazetede bi köşe yazayım, sonra onu gururla ilkokul öğretmenime göndereyim diye yazıyorum.. :-)

Neler yazdığımı görmeden, neden yazdığımı bilin diye yazıyorum.…..

Şu şehrin her penceresinde, birinizle ortak bişey yaşıyoruz, onu bilin diye yazıyorum…

Ceyda Gamzeli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,678,678,678,678,678,678,678,678,67
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beyhan Ada


Şaşıp kalıyorum

Çocukluğumun Türkiye'sini şu günlerde ne kadar özler oldum bir bilseniz. İnandıklarım, yokluk içindeyken bile yakalamayı becerebildiğim mutluluklarım, aynı sofrayı paylaştığım çingene dostlarım, aynı sırada oturduğum alevi arkadaşım, hangi sebepten geldiğini bilmediğimiz, yaşam, inanç ve konuşma tarzlarını hiç sorgulamadan bağrımıza bastığımız kürt komşularımız, bugünün Türkiye'sine baktığımda ne kadar özlenilesi bir tablo olarak asılı yüreğimde bilemezsiniz.

Miting meydanlarında, AKP başkanı ve daha önemlisi bir ülkenin başbakanı, 'işsizliğe çözüm bul' diyen bir muhalefet partisinin başkanına 'çok biliyorsan sen bul da görelim' diyor, miting meydanlarını dolduran lakin beyni boş davarlar alkış kıyamet koparıp 'Türkiye seninle gurur duyuyor' naralarıyla inletiyorlar yeri göğü. ''Bu alkışlayanların hepsi iş güç sahibi, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında demek ki'' diyorum, üniversite mezunu işsiz gençleri, mesleği bileğinde altın bilezik ama çalışacak iş piyasası yok diyen nesilleri görüyorum, alkışlayanlarla kıyaslıyorum, şaşıp kalıyorum…

Bir Cumhuriyet partisi olduğuna inandığımız CHP, yukarda bahsettiğimiz partinin kapanması için savcılığa dava açıyor, sonra grup toplantılarında çarşaf açılımına şahit oluyorum, şaşıp kalıyorum…

Önceki seçimlerde CHP ye oy verenler tespit edilip, 29 mart yerel seçimlerinde oy kaygısıyla kayıtlardan silinip, oy kullanma hakkı ellerinden alınıyor, şaşıp kalıyorum…

Din, Bilim ve Darwin konusunun ele alındığı bir tartışma programını seyretmek üzere 'islam hoşgörü dinidir' öğretisine güvenerek kuruluyorum koltuğuma. Tartışmanın konukları, A. M. Celâl Şengör, Mehmet Bayraktar - Abdulaziz Bayındır, isimlerini anımsayamadığım üniversite ve ilahiyat fakültesi öğrencileri idi. Çok keyifli geçeceğine inandığım tarışmada bırakın islamı, hoşgörünün h'sinden nasibini almamış, üstelik ilahiyat fakültesinde eğitim alan fakat bana göre eğitimsiz ve hoşgörüsüz beyinleri görüyorum, şaşıp kalıyorum…
'Ben Allah'ın varlığına inanmıyorum' diyen bir bilim adamının bu düşüncesine saygı duymak yerine, 'ya varsa' diye basit bir tartışmaya dönüştürenlere, 'ya yoksa' dememe gibi bir yüceliği alkışlanası buluyorum açıkçası.
'Ya varsa' baskısı tartışmanın formatı olmadığı halde bariz bir şekilde devam ederken Abdulaziz hocamız koyuyor noktayı 'Bakmayın siz onun inanmıyorum demesine, belki de hepinizden çok inanıyor'. 'Ya varsa ne yapacaksınız' baskılarına pes eden bilim adamımız ' o zaman yanarım' diyerek gülümsüyor ve bu mütevazılığa, ' gidişatınız onu gösteriyor' diyen pişkin bir suratın kendini bu davranışıyla Allah yerine koymasına şaşıp kalıyorum…

Karadenizin bilmem kaç yıl önceyle kıyaslandığında 140 metre seviyesinin yüksekte olduğunu anlattığı ve bunun bir evrim göstergesi olduğunu izah etmeye çalıştığı bir bölümde söz istiyor bir gencimiz savunmasını yapmak için.
'Bilmem kaç yıl öncesine gitmeye gerek yok, geçen yıl susuzluktan kuruyan İstanbul barajlarımızı, bu sene sizin gibilere! rağmen yüce Rabbim yağdırdığı nimetiyle doldurdu' diyor ilahiyatçımız.
'Ankara'nın barajları hala kuru , o zaman Ankara'da hep gavurlar oturuyor evladım' diyen bilim adamına 'maalesef' cevabını veren küstahlara bakıyorum, şaşıp kalıyorum…

Sevgili İlhan Selçukla birleştiriyorum şaşkınlığımı,

'Şaşıp kalıyorum…
2000 li yılları geçtiğimiz 70 milyonluk Türkiye'nin haline bakıyorum…
Hiçbirşeyimiz yokken neler yapmışız?
Herşeyimiz varken neler yapamıyoruz?
Bir de bu ortamda Mustafa Kemal'e saldıranlara bakıyorum…
Şaşıp kalıyorum…'

Beyhan Ada


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,899,899,899,899,899,899,899,899,899,89
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Erman Akçay


BÖYLE Bİ ŞEY

Bir sokak fahişesi beliriyor karanlıktan. Saçlarına uzun süredir dokunmadığı, matlığın ortasında ışığı yansıtmasından belli oluyor. Yanıma yaklaşırken ağzında en son müşterisinin ısmarladığı votka kokusunu algılıyorum. İçine çektiği sigara dumanını hoşlandığımı düşünmüş olmasından gerek suratıma suratıma üflüyor. Nefes alış aralarında sürdüğü ağır parfüm burun sinirlerimi harekete geçiriyor.

Sokak fahişesi yerine koyuyorum bir an için kendimi. Parayla insanların vücutlarını alan alçak kişileri müşteri olarak tanımlıyorum. Onlara dünyanın en güzel zevkini, en büyük günahını işleyerek tattırıyorum. Bunun karşılığında ise; yaşanılanları çekilebilir kılmak için para, karnımı doyurmak için para, antibiyotik reçeteleri için para, güzel gözükmem için para, giyinmem için para, yemem için para, sıçmam için para alıyorum… hiç zevk almıyorum. Tam aksine, sevişme demeyeceğim her düzülüş sonunda ağlıyorum. Kimse sevişmek istemiyor çünkü bir fahişeyle. Her ellenme sonunda tüylerim diken diken oluyor. Kimse okşayıp haz vermek istemiyor çünkü az önce başka bir penis değen vücuduma…

Hikayemi yazacağım ben de. Hani filmlerde olur ya. Fahişeleri, konsomatrisleri dinleyen, bazen saf bazen de beyefendi insanlar. Gerçi hiçbir arkadaşımdan duymuyorum, ben de hiç yaşamadım. Ama olsun olur da bir gün belki biri sorar diye, hikayemi yazacağım ben de. Aynı şeyleri söyleyeceğim belki, Yeşilçam filmlerinin aynı sahnesini oynayacağım, karşıma ilk çıkan saf köylüye ve ya bey efendiye. Ama zamana uyduracağım. Modernize edeceğim hikayemi. Bir o... çocuğu ile başladı o....luğum diyeceğim. Hayatıma aldığım inandığım bir o... çocuğu… sonrası bildik şeyler anlatacağım işte…

Doğrusunu isterseniz böyle insanlarından kaldığından şüphem var. Televizyon denilen nesne, neslini tüketti nerde acıma duygusu varsa, nerde insanlık gerekleri varsa hepsini. Çocukluğumuzda siyah beyaz televizyonlar renkli dünyaları gösterirdi, dizileriyle filmleriyle. Ulaşmak istediğimiz her şey aslında ne kadar da basitmiş. Ve ne kadar aşağılık ve kötüymüş. Şimdi televizyonlar renkli ve daha net. Artık upuzun direklere dikilen antenlerden gelmiyor renkli yayınlar. Her şey daha acımasız. Ve her şey daha çok tüketilmeye müsait. Çikolatalar, deterjanlar, cep telefonları, bilgisayarlar ve hatta televizyonlar bile uzun uzun rafta kalamıyor. Bir ürün yerini başka bir ürüne bırakıyor…

Peki ya insanlık. O da uydu bu tüketim çılgınlığına. İyilik, güzellik. Hepsi tükendi. Raflarda kalmadı bu ürünlerden. Talep de yok zaten bit pazarında satılan eski moda ürünlere. Üreten yerine, yenisini koyan olmayacak uzun bir süre en azından. Para getirmiyor çünkü böyle işler…. Sıyrılıyorum bu hayalden, daha fazla kaldıramayacağımı düşünüyorum. Sokak fahişesi, ben hayallerin içersinde iken yanımdan uzaklaşmış. Arkasında yalnızlığını bırakıyor. Araba farları arasında silüeti bir beliriyor, bir kayboluyor.

Erman Akçay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ahu Sevimli


Yaşamaya Zaman Ayırın…

Yaşamımızın giderek artan temposu, birden fazla iş yapmaya zorluyor hepimizi. Bu yoğunluk içinde kaybolduğumuzu hissediyoruz çoğumuz. Hem bu hıza yetişmek hem de hayatın tüm alanlarında başarılı olmak durumunda hissediyoruz, bunun için çabalıyoruz, önceliklerimizi unutup ya da değiştirip hayatlarımızdan,sevdiklerimizden, yapmayı sevdiğimiz çoğu şeyden ödün veriyor, mutsuz olmaya başlıyoruz , o kadar çok koşturuyoruz ki hissettiğimiz o mutsuz yorgunluğun sebeblerini aramaya bile zamanımız kalmıyor ve bir süre sonra "Zamanım yok" , "Zaman yetmiyor" " Artık hiçbir şeye yetişemiyorum " cümlelerini hayatımızın baş köşesine yerleştiriyoruz ister istemez..

Zaman, hayal edemeyeceğimiz kadar değerli bir armağandır aslında. Zamanı kazanabiliriz, harcayabiliriz, öldürebiliriz, boşa geçirebiliriz, gerek duyabiliriz, bekleyebiliriz, kaybedebiliriz, çalarız, hatta satın alırız insanlardan… Ama ne yazık ki bir kez geçip gittikten sonra onu asla geri getiremeyiz. Zamanı isterseniz özel yaşamınızı güzelleştirmek, isterseniz işinizi düzeltmek-geliştirmek, isterseniz başkalarına yardım etmek, dinlenmek ya da yapmak istediğiniz her ne ise onun için kullanın.. Ama şunu asla unutmayın; Sizden başka hiç kimse sizin zamanınızı boşa harcayamaz. Bunu yapmaya çalışanlara da izin vermemek sadece ve sadece sizin elinizdedir.

Peki çözüm ne? Nasıl kurtulabiliriz bu kaostan? Artık hepimiz biliyoruz; " zaman yönetimi! ", bilmeyenlerimiz varsa da duyuyordur mutlaka.

Peki yapabiliyor muyuz?

Yapmak istediğimiz şeyleri yapabilmek için bize, her gün, belirlenmiş bir zaman verildiğine göre iyi bir zaman yönetimi yapmak son derece önemlidir. Mesela; Her gün, ya da gün sonlarında (ertesi gün için) - ki buna en iyi siz karar verebilirsiniz- gerçekleştirmek istediğiniz ya da yapmak zorunda olduğunuz işlerinizden oluşan bir liste hazırlayın. Önem sıralaması yapmayı da, sıralamaya uymayı da unutmayın. Listenizdeki işlerinizi sırasıyla bitirmeye başlamalısınız..Belki kendinize göre bu işlere başlama ve bitirme süreleri de verebilirsiniz bu tamamen size bağlı…İlk günlerde belki tam olarak listenin sona gelemeyeceksiniz ama daha planlı olduğunun farkına varabileceksiniz…Daha sonra her gün listenizi yenilediğinizde arta kalan zamanlarınız olduğuna siz bile şaşırabilirsiniz…. Zaman, aslında bizim fark etmediğimiz şekilde kendi kendini dengelemektedir.. Daha önce böyle bir liste yapıp, buna bağlı kalarak işlerinizi halletme yoluna gitmediyseniz, bu ilk başlarda zor gelebilir ancak bunu yapmayı alışkanlık haline getirdiğinizde her şeyin yoluna nasıl girdiğine siz bile inanamayacaksınız.

Bu alışkanlığınız devam ettiği sürece ,bir süre sonra ne kadar planlı olduğunuzun, işlerin nasıl hallolduğunun ve kendinize ayırdığınız zamanla nasıl dengeli hale geldiğini siz de, zaman ayırmak isteyip de bugüne kadar yapamadığınız sevdikleriniz de göreceklerdir.Böylece hem yaşamın yüksek temposuna ,hızına ayak uydururken hem de istediğimiz her alanda başarıya ulaşabiliriz.Çünkü biz hayatımızı planlayıp zamanımızı yönetip, kendimize "yaşamak" için zaman ayırabildiğimizde ve bu zamanı kendimizi mutlu edecek şekilde kullanabildiğimizde bu bize huzuru getirecek.Bu huzur motivasyonu, motivasyon da başarıyı sunacaktır.

Benjamin Franklin şöyle demiş: "Biz dakikalara iyi bakarsak yıllar da kendilerine iyi bakacaktır." Hayatımızda geçen bir dakika çok önemli değil gibi gelebilir, ama dakikaların bir araya gelmesi ile oluşan yılları küçümsememek gereklidir. Geçen her dakikanın önemini bilin. Bizlere verilmiş olan o paha biçilmez "zamanın" değerini bilin. En önemlisi kendinizin değerini bilin. Sevdiklerinizin değerini bilin .Söylemediğiniz söylemeyi hep ertelediğiniz her güzel şeyi söyleyin..Geçen zamanı geri getiremeyiz bunun farkında olarak yaşayın her anınızı…

Yaşadığınız her dakika bir öncekinden güzel olsun…

Ahu Sevimli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


polygon@polygon.com.tr


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


YANGIN

gelincik tarlasına koştular,
oyuncak attı uçaklar,
araba, tren, kapıştı çocuklar.

şimşek çaktı...

avuçlarında oyuncak,
düşlerinde portakal,
uzandılar yan yana.

yağmur yağdı...

düşündüler akarken toprağa
sıcacık kanları:
"uçaktaki amcaların
zehirli yiyecek, oyuncak bomba
ürettiğini fabrikalarında
neden anlatmamışlardı?"

büyüdü sızıları...

içmeseydi kanlarını,
gelincikler böyle kırmızı,
böyle boylu olur muydu?

güldü yanakları...

yüreklerinin sevdası,
tutuşturdu gelincikleri.
İçildi savaş andı.

AYTEN UYAN

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Dünya dönüyor
Nilüfer









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090420.asp
ISSN: 1303-8923
20 Nisan 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com