Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.620

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Nisan 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Epeyce mühim bir mühimmat!..


Merhabalar,

Kırksekiz saatte ancak altı saat uyuyabilmiş bir sade vatandaş olarak, suya sabuna bulaşmadan yatıp uyurum diyordum ama olmadı, olamadı. Son dakikada ekranlara düşen haberden ve muhabirin heyecanlı aktarışından heyecanlandım ister istemez. "İstek Vakfı arazisinde bugüne kadar bulunan en büyük cephanelik!" Vay anasına dememenin olanağı var mı? Diğer yandan, kahraman savcılarımızın işi ne zaman b.ka sarsa bir köşebaşından bomba çıktığını bildiğim için kulak kesildim haberlere. Şu saatlerde de müthiş mühimmatın ayrıntıları haber sitelerine düşmüş bile. Şimdi hep birlikte sağdan başlayarak sayalım; 10 lav silahı, 10 el, 30 sis, 3 gösteri bombası, 250 gr C4 patlayıcı, 550 mermi ve 14 aydınlatma fişeği. Daha önce bulunanlarla sanki aynı desteden dağıtılmış gibi değil mi? Ben şahsen bu lav silahlarına takılmış durumdayım. Lav deyince insanın aklına alev saçan canavar görüntüsü geliyor değil mi? Ama öyle değilmiş. Bunlar aslında hafif roketatarlarmış. Bir kere kullanıp atıyormuşsun. Depolarken de dikkatli olmak gerekiyormuş. Nemli ortamlarda buluttan nem kapması mümkünmüş. Bu durumda toprağın altından yıllar sonra çıkarıp darbe yapacakların ya aklı yokmuş ya da parası çokmuş herhalde. Ya da işe yaramaz ne kadar mühimmat varsa, ileride bir dava olur da bir yerlere gömmemiz gerekir diye saklanmışlar sanki. Doğruysa, kendi arazisine cephane saklayacak kadar salak darbeciler bir tek bizde bulunur diye de düşünebiliriz. Bunları söyleyen ben değilim, içimdeki şeytan, sakın yanlış anlaşılmasın.

İstek Vakfı denince kulak kesilmemin haklı bir nedeni var. İki evladım o okullarda okuyor. Seçmemin ilk nedeni başlangıçta maddi kaygılar olsa da, ikinci ama belki en önemli nedeni, Fethullah'tan arınmış, Atatürkçü çizgide eğitim ve öğretim veren ender kurumlardan olmasıydı. O nedenle birileri savcı olurken ben de zaman zaman değer verdiklerimin avukatı olmaktan çekinmiyorum. Gözünüzden kaçacağı varsayımıyla, İstek Vakfı'nın bu konudaki açıklaması ile ilgili haberi buraya aynen almak istiyorum.

İSTEK VAKFI'NDAN AÇIKLAMA

İSTEK Vakfı'ndan yapıldığı bildirilen açıklamada, “Poyrazköy'de Keçilik deresi mevkiindeki arazinin, 1992'de İstek Servis A.Ş. tarafından satın alındığı, ancak askeri yasak bölge ve sit alanı olması nedeniyle hiçbir şekilde tasarruf edilemediği” öne sürüldü.

Yazılı açıklamada, basında yer alan “İSTEK Vakfı'nın Keçilik deresi mevkiindeki arazisinde kazı yapılıyor” yönündeki haberler üzerine açıklama yapılması gereği duyulduğu bildirildi.

İstanbul'un Beykoz ilçesi Poyrazköy Keçilik deresi mevkiinde bulunan söz konusu arazinin 1992 yılında İSTEK Servis A.Ş. tarafından satın alındığı ifade edilen açıklamada, şöyle denildi:

“Bu arazinin ikinci derece kara askeri yasak bölge ve sit alanı olması hasebiyle o tarihten bu yana şirket tarafından hiçbir şekilde tasarruf edilememiştir. Araziye giriş ve çıkışlar ancak komutanlığın izni ve asker nezaretinde yapılabilmektedir. Nitekim Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/428 esas sayılı dosyasıyla ilgili olarak 8 Mayıs 2008 tarihinde yapılan keşifte de komutanlıktan izin alınıp asker nezaretinde keşif icra edilebilmiştir.

Bu arazi, Milli Savunma Bakanlığı'nca 2008 yılı kamulaştırma planına alınarak kamulaştırma işlemlerine başlanılmış ve bu hususta tapu sicil müdürlüğünce kamulaştırma şerhi konulmuştur. Arazi halen Deniz Kuvvetleri SAT Grup Komutanlığı'nca eğitim alanı olarak kullanılmaktadır. Söz konusu arazi bugüne kadar İSTEK Vakfı'nın hiçbir şekilde tasarrufunda ve kullanımında olmamıştır.” HHA


Bunun yanında, Dalan'ın, hakkındaki suçlamalara karşın beş aydır memlekete dönmemesini tasvip etmediğimi söylemek zorundayım ama bunu anlıyorum. Düşünün, tepe yöneticisi diye üstüne yafta yapıştırılan birisiniz ve gözaltına alındığınızda tutuklanıp hakim önüne çıkana kadar ne kadar süre içeride kalacağınızı kestirmeniz mümkün değil. Ve şans eseri sizi alıp götürecekleri dalgada sağlık nedenleriyle yurt dışındasınız. Elinizi vicdanınıza koyup düşünün, herşey açığa çıkana kadar geri döner misiniz? Dönüp adalete olan inancınızı gösterseniz belki kahraman olursunuz ama bir dakika bile özgürlüğünüzden feragat edebilir misiniz? O nedenle bekara karı boşaması kolaydır. İçinde olunca durum farklılaşır. Ayrıca dönem, maalesef Müjdat Gezen'in dediği gibi "Suçsuzluğunu ispat edene kadar suçlusun." dönemidir. Kolaysa adalete güvenin, rahat rahat uyuyun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Kararsız karga olma…

Her şeyden önce karar vereceksin…
Hayatta ne yapmak istediğini doğmadan önce düşüneceksin…
Rengini seçemezsin…
Boyunun uzunluğunu da…
Kaşlarının kalınlığını…
Burnunun çapını da…
Ama karar verebilirsin neler yapman gerektiğine…
Ve gelirken bilinmeyen bir diyardan, hazırlıklı geleceksin bu afet-i devrana…
Teçhizatın tam olacak…
Aç kalmaya kaç gün dayanabileceğini daha evvelden ölçmüş olman gerekecek…
Susuzluğa da…
Bir gömlekle, bir etekle, ne kadar idare edebilirsin düşüneceksin…
Unutmayacaksın…
Hayatın hep aynı seyirde devam etmediğini…
Geldiğin yerler uzaktır…
Hangi vesaitler getirdi kaç kere radara girdin, sürücü belgeni kim sorguladı bilmiyorum…
Allah göndermiş olacak ki yolda bir sıkıntı yaşamadın…
Yaşarken dikkatli olacaksın…
Annenin sütü kesildiğinde ne yapman gerektiğini bileceksin…
Biberonu nasıl emmen gerektiğini…
Büyüdükçe su bardağını tutmayı…
Sonra taştan kaleler yapıp mahalle maçlarında iyi top oynamayı yahut eteğinin altı görünmeden ip atlamayı…
Durmadan kurallarını anlatacaklar sana…
Ancak sen tecrübelerinle birçoğunu daha önceden kestireceksin…
Bunları yapmamalıyım diyeceksin…
Hazırlıklı olacaksın her şeye…
Lisede iyi yazılar yazacaksın…
Okul yönetiminden kaçak sigara içilecek yerleri bileceksin…
Kızlara neler anlatman gerektiğini…
Hangi derse ne kadar çalışmanın yeterli olduğunu çözeceksin…
Günahı, sevabı ayıracaksın…
Topluma karşı sorumluluklarını bileceksin…
Hayata hazırlıklı gelmelisin…
Bir bağışıklık sistemin olmalı…
Daha önce aşıyla vücuduna verilmese de antikorlar…
Kendi kan pulcuklarını kendin imal edecek kadar üretken olmalısın…
Bazen bir iğneyi bile çok göreceklerini unutmayacaksın…
Sonra yaşın yirmilere dayanacak…
Kaşların çatılacak…
Sokaklarda avare gezerken koltuğunun altındaki kitapları ezbere bilmenin ülkeyi kurtarmayacağından emin olacaksın…
Ve slogan atarken meydanlarda coplanacaksın…
Paran bittiğinde kimseyi bulamazsan hiç şaşırma…
Bu hayatın en olağan durumu…
Daha sonra birkaç kez sevdiğini terk edeceksin…
Birkaç kez terk edileceksin…
Göğsünün üzerine aylarca kalkmayacak bir taş oturacak…
Bağrına taş basmak deyiminin anlamı bu anlarda iyi belleyeceksin…
Bu acıyı ölüm bile veremeyecek. Bunları aklından çıkarmayacaksın…
Sonra geçmesini beklerken yaşın otuzları görecek…
Ardından ayna karşısında kendinle konuşmaya başlayacaksın…
Merak etme bir delirmek belirtisi değil yaptığın…
İçsel bir dönüşüm hali sadece…
Sonra ellerinin üzerindeki tüyler sertleşmeye, gözlerinin altı morlaşmaya, hayatın sıradan bir hal almaya başlayacak…
Eğer hazırlıklıysan tüm bunlara mutlu geçireceksin tüm yaşlarını…
Ve bence hazırlıklı gelmelisin dünyaya…
Aşısı yok bir bağışıklık kazanmana…
İllet bir hastalık hali bu ve sen yaşamak zorundasın…
Vazgeçmek imkânsız…
Aldığın nefesin her şeye değer olduğunu düşündürecek sana yaratan…
Güzel günler hayalinde olacak…
Sesiz kalkan gemilerin rıhtımında yeni mısralar dökeceksin kâğıda…
Kimse duymayacak…
İşte böyle kırkından sonraki detayları bende bilmiyorum…
Ama eminim emekli bir hayatta, daha fazla çalışmak gerekecek…
Muhtemelen baba ya da anne olmuş olacaksın…
Çocukların okuyacak sen bakacaksın…
Sonra okulu bitirecekler sen bakacaksın…
Evlenecekler sen bakacaksın…
Bu döngü sonsuza kadar böyle devam edecek…
Sen iyisi mi her şeye hazırlıklı ol…
Yoksa çok yıpranırsın…

Temirağa Demir
temiragademir@temiragademir.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,889,889,889,889,889,889,889,889,889,88
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Filiz Ayseli


ŞEHİRSENBENDENKLEMİ

Her şey eskisi gibiydi, bir fark yoktu hayatta. Dün nasılsa bugün de aynı uyanmıştım mesela. Yavaşça gerilmiş, uyku mahmurluğuyla çayımı demlemiştim. Sabah aynı sabah sadece tarih değişikti. Sen gittiğinden beri ben gene aynı bendim.

Halbuki gittiğin andan itibaren "buhranlı günler artık benimdir." demiştim. Korkuyordum, korkumdan titriyordum. Ne sigara ne üst üste fondiplemelerim fayda etmiyordu. Ya sen gittikten sonraki o ilk sensiz günümde bir şeyler eksik olursa... Olmadı işte hissettiremedin farkını. Tek fark masaya tek bardak koyuşum, dolayısıyla tek bardak yıkayışım oldu.

Kahvaltıda kimse "neden gene ekmekleri kızartmayı unuttun" diye sızlanmadı. Gazetemi rahatça okudum kimse spor ekini benden çalmadı, ortalığı dağıtan da yoktu ayaklarını sürüye sürüye yürüyen de. Ev sessizdi o kadar. Gün aynı gündü bir fark yoktu. Korktuğum başıma gelmemiş, atalarımızı yalanlamıştı. Ne yani alt tarafı yoktun bu kadar mı zordu. Ben şimdi kalkar bir güzel giyinirdim. Kimse neden gitti üzgün görünüyorsun diyemezdi. Kimse sorgulayamazdı ayrılığımızı. Bende sorgulamayı sevmiyordum zaten, bu yüzden karar almıştım. Sen gittikten sonra ki ilk dakikadan itibaren kalbime ne bir soru ne bir itham da bulunacaktım. Herkesin seçimi kendineydi hem bana ne oluyordu ki. Sen gitmiştin ben kalmıştım. Sen gitmeyi tercih etmiştin ben kalmayı. Sen terk etmiştin ben terkedilmiştim. Hayatım senin ekseninden çıkmış artık yalnızca ben merkezli yaşamaya başlamıştım. Hayat garipti. Herkesin anlam yüklediği şeyler değişikti. Benim hayatımın anlamı bir başkası için hiçbir şey ifade etmiyordu. Hayat onsuz ya da bunsuz geçmez diyenler bir ömür elde etmek için onları bunları, ben kılımı bile kıpırdatmazdım. Ben bademli çikolatayı severken, üzüldüğümde kendimi yemezsem iyi hissetmezken, senin alerjin vardı bademe. Yani benim olmazsa olmazım, senin sevmediklerin arasındaydı. Sen jazz cd'leri için bir servet harcarken, bu müzik türü beni uyuturdu. Ama dedim ya anlamlar değişiyordu renkler sesler görüntüler her şey senin gözünden farklıydı tıpkı benimkinden olduğu gibi. Sen bu kapıdan çıktın ben bunları anladım. Bu yüzden sabah her zaman ki gibi uyandım. Yas tutmayacağımı anladım ruhumu hafiflettim. Sen şimdi başka başka yollarda başka bir sınır ötesinde yaşarken ben de kendi seçimimi yaptım. Bir hükmün kalmamıştı artık bende. Söz verdiklerini arkanda bırakıp gitmiştin işte. Bir hayalin peşine sürüklenmiş, binlerce hayali ardında bırakmıştın. Bir sözünle bir hayatı terk etmiştin. Artık senden öteye kimse kalmamıştı. Bir anlam değişikliği ile bir karmaşanın içinde, hayatının dışında bırakmıştın beni. Aşk amansızca içime girmişti ve çıkmak zorunda bırakılmışken, kalbime sormamak en mantıklısıydı. Sen kapıdan çıktıktan sonra, her zaman yürüdüğümüz yollardan bensiz geçtikten sonra, aynı gökyüzüne bakmanın bir anlam ifade etmediğini söyledikten sonra ve tüm gerçekleri tüm anılarıyla bu şehri ardında bırakıp gittikten sonra elbet beni bırakmak da kolay olacaktı. Ben şimdi uyanmış sensiz sessiz bir kahvaltı masasında yalnız bırakılmış olabilirdim. Bu ilk adımımdı biliyordum Daha çok zorlu anlar, anmalar beni bekliyordu ama dedim ya sen gittin ben kaldım. Ben de gidebilirdim ve sende kalabilirdin. Ben benim için önemliler listesinde yeniden bir sıralama yapacak seni gerilere atacaktım. Ve sokağa çıkıp her sabah beraber yürüdüğümüz tüm yolların alternatifini bulmaya çalışacaktım. Ofise gittiğim an ilk yapacağım şey, seninle aldığımız kupayı atmak olacaktı, kahvemi kupada içmeyecektim. Masanın üzerinde sana ve bize ait olan ne varsa saf dışı bırakacaktım. Ne vardı yani işte, gün aynı gündü. Güneş gene doğudan yükselmişti ve bizi aydınlatmıştı. Şehir gene aydınlanmıştı. Vapurlar, otobüsler, yollar insanlarla dolmuştu. Dün gece bu şehirden biri gitmişti ama yok olan, eksilen hiçbir şey olmamıştı. Ben şimdi olmayan bir şey için olanları hatırlayıp yas tutamazdım. Buna hakkım yoktu ki… Bu yüzden kahvaltı masasından kalktım. Odama geri gidip, giyinmeye karar verdim. Her şey aynı kalacaktı bir tek sen eksilecektin hayatımdan. Odamda sana dair ne varsa senle birlikte gitmişti.

Her şey bu sabah aynı başlamıştı. Fark vardı ama yoktu . Aynada ilk defa suratıma baktım. Farkı ilk orada gördüm. Fark bendeydi. Tüm gördüklerimde eksilen bir şeyleri örtbas edilebiliyordum. Ama gözlerimden akan sensizliği, dudak kıvrımlarımın yetimliğini bunları nasıl yok edecektim. Ayna sanki içimde kırıldı o an. Kendimle yüzleşmek demek senin gidişinle gerçekten yüzleşmek demekti. Bunu ilk o an anladım. Aynadaki bana baktıkça, benliğimden biraz daha uzaklaşıyor, en kuytu köşeme yerleşip katlana katlana bir yumru haline geliyordum Çözülmesi gereken bir yumak oluyordum baktıkça. Dünyanın gerçeğini çözecek soru, tüm soruların cevabı oluyordum. Gittikçe karmaşıklaşıyordu görüntüm. Gittikçe yok oluyordum. Eksikliğin üzerime çöküyor, ağırlaşıyordum. İçinde bulunduğum dakikalar ileriye değil de geriye saran bir film makarasına dönüşüyordu. Seninle son kez yaşadıklarım gözlerimin önüne yerleşiyordu ve hiç gitmiyordu. Artık kendimi görmüyordum. Bir filmi izler gibiydi aynadaki görüntüm. Sen vardın, ben vardım. Dün giydiğim beyaz kazağım vardı, senin yeşil. Bavulların bir köşede hazır duruyordu sen gitmeye çoktan karar verip hazırlandıktan ve artık gideceğini kendi içinde özümsedikten sonra bana gitmen gerektiğini anlatıyordun. Ben susuyordum… Artık film yaşıyordu, ben donuyordum. Artık anılar konuşuyordu, aynaya baktıkça aynadan fırlıyorlardı. Ben gittikçe flulaşırken, tüm gerçekler anlamını yitiriyor geçmiş öne çıkıyordu. Ve şu an seninle son anım olarak donuyordu.. Ta ki sen gelene kadar hep aynı film karesi gözlerimin önünde kalacak gibiydi. Andıkça üşüyordum üşüdükçe yalnızlığımı hatırlıyordum. Dışarıda rüzgar güneşi solduruyor tüm sıcaklıkları soğutuyordu.

İçimden bir ses bana tüm olanları anlatmaya başlatmıştı. O konuştukça daha çok susmaya ihtiyaç duyuyordu. Ayrılığın son dakikalarını an an anlatırken, sen ben sessizce filmimizi aynada oynuyorduk işte.

Rüzgar dün de böyle esiyordu işte. Tüm hıncıyla bir kötü rüya gibi üstümüze çökmüş her şeyimizi alıp kaçmak için delice oradan oraya savuruyordu bizi. Şehrin hangi noktasından kimin neyini çalacağını bilemeyen azgın rüzgar, diğer insanların sükunetini çalıyordu.

Ve işte o sükuneti ikimizin tam ortasına bırakıp gidiyordu.

Uzun dakikalar sonunda artık bu sessizliği bozmam gerektiğinin farkındaydım. Pencerenin önünde öylece durmuş rüzgarın uçuşturduğu yaprakları izliyordum. Tıpkı sana benziyorlardı işte. Bir esinti de nereye gideceklerini bilemeyen, narin yapraklar…İçimdeki ses bir anda yükseliverdi. Ve düşüncelerimin gerisini seninle paylaştı.

- İstanbul'un en güzel zamanında kalkıp gideceksin demek? Peki ya sonbaharın hüznüne bir de senin terk edişinin hüznü eklenince, o zaman bu şehir ne hale gelecek hiç düşündün mü?

Oturduğun yerden bana bakıyordun. Sanki bu cümleyi beklemeyen bir halin vardı.

Gitmek…….neden her kaçışımızda ilk başvurduğumuz şey gitmek olurdu ki…Bir insandan kaçtığımızda terk edip giderdik…Bir yerden sıkıldığımızda kalkıp giderdik….Bir duygudan kaçtığımızda bir süre kendimizle barışık olmaz, kendimizden kaçar giderdik..Giderdik işte…her seferinde bir kişiden bir başkasına bir duygudan bir başka duyguya bir yerden başka bir yere…

Ama bir şehirden gitmek……İşte bu çok ağır ve sorumluluğu büyük olan bir eylemdi. Bir şehri şehir yapan her şeyinden silüetinden,mevsimlerinden, insanlarından o şehri şehir yapan her şeyden kaçmak.. Bir hayattan kaçmak demek değil miydi?

- Ben bu şehirden gidince şehrin daha mutlu olacağını düşünmüştüm. Dedin.

Başın önünde öylece hiçbir şeye bakmıyordun. Bana bakmanı istiyordum. Sen gidince ben üzüldüğümde ve bir zaman sonra bu pencereden baktığımda benim yalnızlığımı paylaşacak tek şey şu karşımdaki uçsuz bucaksız manzara olacaktı… Deniz olacaktı. Evimin tam karşısındaki park olacaktı. Parktaki ağaçlar olacaktı… Bana tanıdık gelen her silüet her adım her nefes benim hüznümü paylaşacaktı. Çünkü ben her nefes aldığımda sensiz verdiğimi düşünecektim. Aynı havayı solumadığımızı aynı gökyüzüne bakamadığımızı hatta aynı ülke sınırlarında bile olmayacağımızı düşünüp çıldıracaktım.. .Bu şehir üstüme üstüme gelecekti .Ama gidemeyecektim işte. Hiçbir yere gidemeyecektim. Çükü beni ben yapan evim, işim, dostlarım, anılarım yani her şeyimin geçtiği mekanlar her şey, her şey buradaydı. Peki ya senin neyin olacaktı?

- Gitme,dedim.

- Gitmem gerekiyor boğuluyorum dedin.

Yüzündeki yorgun ifadede kaybolmanın verdiği çaresizliği görebiliyordum... Kaybolmuş ve hiçbir şeye ait hissetmeyen bir sen vardın karşımda. Tam o anda;

-Ben bu şehre ait değilim, dedin.

O an beni bir kalemde sildin. Dakikalarca sana baktım. Böyle olmadığını anlatmak, nelere sahip olduğunu bu şehrin hangi noktalarını sevdiğini hatırlatmak istedim. Ama konuşamıyordum. Sanki dilim tutulmuş da bir daha konuşamayacak gibiydim.

- Ama sen hep benimle geleceksin her yer, içimde olacaksın dedin.

Suskunluğumu bozmamla, cümleyi yüzüme çarptım.

- Götüremeyeceksin. Zaman geçecek yabancı silietler içerisinde her şeye yabancılaşacaksın. Bir zaman sonra bir bakacaksın ki kendine bile yabancılaşmışsın. O zaman şu anki sen olmayacak. Ve şu beni bu yüzden derinlerinde bir yerde salıp bırakacaksın. Tıpkı şimdi yaptığın gibi. Ama bir gün yaptığın en büyük yanlışın bu olduğunu anlayacaksın. Çünkü kaybettiklerin arasında ben de olacağım. Ve yaşamadığın onca şeyin pişmanlığında beklide en çok bu ağır gelecek sana.


Ses kesilmişti. Son söylediğim cankurtaranım olmuştu. Bu son cümlenin umudu bana yeterdi belki de. Kimbilir donan kanım tazelenir, kimbilir sen gene aynı manzaraya bakmayı tercih edebilirdin. Bir köşe başında soluk soluğa kaldığın bir anda ben gelirdim aklına. Etrafın o anda daha çok yabancılaşırdı belki, beni özlerdin. Aynadan gözümü kaçırdım. Tüm gücümle aynayı kırdım. Kötü şansın ta kendisi zaten olmuştu.

Sen gitmiş, ben kaybolmuştum. Giyindim hazırlandım. Sokağa adımımı atıp kendimi şehre bıraktım...

ŞEHİR.

"Bir başka ülkeye bir başka denize giderim," dedin.
"bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
- bir ceset gibi-gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam
Kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
Boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede."
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir. Aynı mahalle de kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey
Umma -
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Konstantinos Kavafis


Filiz Ayseli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beyza Becerikli


Papatya

Elinde bir papatya vardı. Erkek haliyle, seviyor sevmiyor çekiyordu. Gözlerinde içimi burkan hüzün vardı, sevmiyor çıksa gerçek olacaktı sanki. Sonuncu kalınca gözlerinde soru işaretiyle döndü bana.
Son yaprağı koparıp " seviyor! " diye haykırdım. Bu haykırış içimdeki bütün mutluluğu alevlendirmişti. Yanıp da var olabilmeye devam eden tek şey aşkımızdı, mutluluğumuzdu.

"Ama iki kere seviyor oldu." dedi buruk ve bilinmeyen sebepten mutsuz. Hüzünlü ve şüpheli. Sanki gidebilirmişim gibi, sanki bunu gerçekten yapabilirmişim gibi. İntihar etmeye cesaretim olmadığını biliyordu hâlbuki.

"Evet, çok seviyor demek bu! Öyle çok seviyor ki sen sevmesen de olur! İkimizin yerine seviyor, iki kere!"
Gülümsedi, o eski özgüvenine yavaş yavaş dönen gözleriyle. Gözyaşları kaçtı, güneş açtı gözlerinde ve parladı. Öyle parladı ki öptüm onları.

"Beni seviyor musun gerçekten?"

"Sevmez miyim aptal, bunun için papatyaları katletmeye ne gerek var?"

"Bir daha bensiz kalmayı düşünme olur mu?"

"Düşündürtme o zaman! Sensiz kalmak değil zaten bu, ruh göçü! Bilirsin bu vatanı terk eden her beyin özlemden kudurarak geri döner. Bu da ruhumun sılası sana! N'apalım, bir türlü büyüyemedim gitti." dedim avutmak için onu, inanmamıştı biliyorum ama bu kendime uydurduğum yalandı. Bazıları gittikleri yerde kalır, yükselirlerdi.

Gittiğiniz yer sizi gönderenden daha iyi karşılıyorsa, egonuzu tatmin etmek aşkın bir parçası olur. Gerçek olmasa da yalan değildir. Dönmezsiniz bazen gittiğiniz yerlerden, kalanlar bilir.

Beyza Becerikli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Gülgün İçten


EY SEVGİLİ

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Yıllar sonra çıkıp geliveren albüm sayfalarından
Konuşacak paylaşılacak ne çok şey varmış.
Zamanında farkına varılmayan ama uzaktan uzağa sevgi seli akan,
Bir on dört şubat ile geliveren sevgili.

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Gidilen gezilen yerler seninle daha anlamlı oldu,
Dinlediğim her müzik artık bana romantik gelmeye başladı,
Beraber gülünce her şey gülümsedi bana,
Ağladığım her anın arkasından beni güldürmeni bekledim.

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Sabah uyanır uyanmaz sesini duymak,
Gece ara sıra konuşup yatmadan önce sesini duyarak uyumak
İleriye doğru bakıp bol bol plan yapmak,
Gerçekleştiremediğimiz planlara oturup gülmek,
Arada sırada sudan sebeplerle birbirimize küsmek,
Sonra yeniden barışmak…

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Uzun yıllar geçti birlikteliğimizde,
Neler paylaştık neler seninle,
Çok emek verdik biz bu ilişkiye çok,
Zor olanı başarıyoruz seninle,
Arada ne fırtınalar yaşıyoruz.
Sonra tekrar sarılıyoruz beraberliğimize.

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Ben sana tutunuyorum sen bana,
Özgürlüğümüz de bizim vazgeçilmeyenimiz,
Yaş zaten orta yaş, ama en güzel yaş,
Mutlu günlerimizde gençler gibi hayatı yaşamak,
Huzur istediğimiz zaman iki kahve fincanı arasında oturmak,

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Çektiğin bütün fotoğraflara bir bak,
Ben de bakıyorum, inanamıyorum seninle yaşadıklarımıza.
Ne güzel anlar yakalamışsın. Sanki zamanı durdurmuşsun.
En mutlu anılarımızı belgelemişsin.
Mutluluğun resmini çekmişsin…
Şu kısacık hayatımızda neleri sığdırmışsın o pencerelere…

Ey sevgili sen iyi ki varsın hayatımda…
Sana çok teşekkürler ey sevgili,
Bana yaşattığın güzelliklere,
Sana teşekkürler ey sevgili,
Bana verdiğin arkadaşlığa,
Sana teşekkürler ey sevgili,
Bana verdiğin dostluğa,
Teşekkürler ey sevgili,
Bana böyle hissettirdiğin için…
EVET BANA BUNLARI HİSSETTİRDİĞİN İÇİN TEŞEKKÜRLER SANA

Gülgün İçten


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


polygon@polygon.com.tr


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


AŞKTAN N’ANLARSINIZ BAYIM

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allahla samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım.
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tespih tanelerim vardı
Tespih tanelerim bitse gözyaşlarım...
Saydım insanın doksandokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayım!
Çok şey öğrendim geçen üç yol boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı...
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım
Bir pardesüm bile oldu
İçinde kaybolduğum
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister,
Bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bi köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!
Ben işte mirac gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm
Bi ters bi yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için
Bırakmak o kadar kolay omasa gerek diye düşünmüştüm
Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım
Annem
Ki beyaz bir kadındır, ölüsünü şiirle yıkadım
Bi gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan
Yırtık ve perişan
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız

DİDEM MADAK

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Papatya
Gökben









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090422.asp
ISSN: 1303-8923
22 Nisan 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com