Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.661

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 1 Temmuz 2009 - Fincanın İçindekiler


  • Ihlamur Çiçeklerinin Kokusunda Bir Düş ... Nevriye Hamitoğlu
  • MADIMAK ... Hamdi Topçuoğlu
  • ŞIMARIK DÜNYADA TUTUMLU SORUMLU YAŞAMAK ... Bertan Onaran
  • ELENI ... Deniz Marmasan
  • Michael Jackson'ı yıldızlarla dinleyeceğiz ... David Ojalvo
  • Küba'nın Turizm Faaliyetleri. ... Cüneyt Göksu
  • Neyi Özlüyoruz Aslında ... Ayşegül Erden


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Bol Bul Bulmacalar, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : "Asker Millet" ten "Polis Devleti" ne!..


    Merhabalar,

    İki sayı arasında bir hafta olunca, insan daha kolay yazarım diye düşünüyor ama öyle olmuyor. Hele günü gününe yazıyorsanız, memleketin halindeki hareketlilikten ister istemez siz de etkileniyorsunuz. Bir hafta boyunca güncelliğini yitirmeyecek birşeyler karalamaya uygun bir ruh halim de yok maalesef. Gelin biz gene olup bitene şöyle bir dokunalım.

    Belki henüz öğrenmeyenleriniz vardır, askeri mahkemenin takipsizlik kararı verdiği Dursun Albay sivil mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Normal olarak bu konu olgunlukla karşılanması gereken bir olay. Suçu sabitse elbette tutuklanacak. Gel gelelim, yurdum öylesine çetrefilli günlerden geçiyor, öylesine yalan dolanla aldatılıyor ki, belki tertemiz olan bu kararı bile şüpheyle karşılıyoruz. Örneğin şu geceyarısı kabul edilen yasayı ele alalım. Sivil insiyatiften yana olan, demokratikleşme konusunda hep daha fazlasını isteyen sıradan bir vatandaş için mükemmel bir gelişme olarak görmek pekala mümkün. Anayasada aslanlar gibi duran maddeye, geceyarısı yangından mal kaçırır gibi çıkarılmasına rağmen bu kanuna sıcak bakmak mümkün. Ama tek bir şartla, yasayı çıkaranlar samimi olmalı. Şahsen ben bu adamların samimiyetine zerre kadar inanmıyorum.

    Fethullah yapılanmasının önünde engel olarak henüz sağlam kalan iki büyük kurumdan biri olan TSK'yı tasfiye kanunları çıkarılırken, "Rejimimizin bekçisi polistir." diyen başbakanın samimi olduğuna inanmak mümkün mü? Askerin yerine, ele geçirilmiş polisi koymanın "Asker Millet" olmaktan "Polis Devleti"ne geçiş olduğunu görmezlikten mi geleceğiz? Tek darbe çığırtkanı kendisi olduğu halde, kendisi gibi düşünmeyen herkesi, darbe düşünmedikleri konusunda yemin billah edenleri dahi darbe çığırtkanı olmakla suçlayan bir başbakana inanmak mümkün mü?

    Bekleyip görelim deme şansımız da kalmadı artık. Görülecek herşey beklemeye gerek kalmadan birer birer ortaya dökülüyor. Bu durumun tek istisnası, koca davayı yürüten savcı ve polisler. Onların yandaş medyaya yaptığı servisler bir türlü ortaya çıkmıyor. Unutmayalım, bir de eski genelkurmay başkanının muhteşem erişilmezliği var. Bizzat kendisi tarafından yazıldığı itiraf edilen 27 Nisan bildirisinin içeriği siyasi otoriteye karşı gelmek değil de neydi acaba? Öyleyse, binlerce sayfa iddianameye bile gerek kalmadan "darbeci" yaftası yapıştırılabilecek bir generale neden dokunulamıyor? Dolmabahçe görüşmesinin içeriğini daha ne kadar hayal dünyamızda kurgulayacağız? Velhasıl, saçmasapan insanlarca yönetilen, saçmasapan çifte standartlarla hak dağıtılmaya çalışılan, insanların eşek yerine konduğu bir memlekette yaşıyoruz. Yaşamasına yaşıyoruz da, acaba haberdar mıyız, işte orası meçhul.

    ...

    Yarın 2 Temmuz. Bir vahşetin, beyni kararmışların yamyamlaştığı bir kahpe olayın onaltıncı yıldönümü. Sivas'ta Madımak otelinde kıstırılıp "Allah" adına yakılan 37 can anılacak yarın. Onaltı yıl önce bir kere daha yazık olmuştu bu ülkenin aydınlarına. Çıra gibi yakmıştı bir şehir dolusu zebani onları. Onaltı yıl önce Sivas'ta Madımak'ta olanları unutmamak gerek. Madımaktan gökyüzüne yükselen dumanları, Hasret Gültekin'in bağlamasını, Nesimi Çimen'in curasını, Muhlis Akarsu'nun yanık sesini, Metin Altıok'un, Behçet Aysan'ın şiirlerini, Asaf Koçak'ın karikatürlerini, Asım Bezirci'nin kitaplarını unutmamak gerek. Hele bu günlerde daha da bir hatırlamak, anlamak, ayağı denk almak gerek!..

    "Sivas'ı unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız."



    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Nevriye Hamitoğlu

     Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


      Ihlamur Çiçeklerinin Kokusunda Bir Düş…

    Bir yol düşledim; iki yanında sıra sıra dizilmiş ıhlamur ağaçları var. Gökyüzünde kavuşan dallarının gölgesi yolun üzerine düşmüş, sanki yeşil bir tünel, beyaz bulutları göstermeyen… Güneşi görmek için ta yolun sonuna gitmem gerekecek. Ağaç yapraklarının arasında gizlenmiş kuşların sesleri düşüncelerimin içinden çıkan piyano tuşlarının ince sesine karışırken, yavaş yavaş yürüdüm. Ihlamur çiçeklerinin bana mistik gelen kokusunu içime çektim. Bu eşsiz kokunun tadı, nefesime karışan yaşamın tatlı duygusu gibi sarhoş etti beni. Gözlerimi kapatıp uçtum, derin bir boşluğa düşercesine vücudumun hafifliğini hissettiğimde rüzgar ellerimden tuttu. Ihlamur kokusunun büyülü sarhoşluğunda beni yolun sonuna götürdü. Güneş, mavi gökyüzündeki parlaklığıyla gözlerimi kamaştırırken, önümde duran güzel bir gölün üzerindeki yakamozları dans ettiriyordu. Koyu kahve-yeşil gölün etrafındaki ıhlamur ağaçlarının gölgeleri altında, daha önce hiç görmediğim insanlar oturuyordu. Düşüncelerinin derinliklerinde kaybolmuş ve birbirlerinin varlığından habersizdiler. Bir ıhlamur ağacının gölgesine oturdum. İnsanların düşüncelerinin mırıltısıyla yanıma gelen rüzgara: "İşte! dedim. "Sen getirdin beni buraya ve şimdi anlat bana buradaki insanların ıhlamur kokusuna karışmış düşüncelerini!" Rüzgar, ağaçtaki çiçeklerin yapraklarını havalandırarak o büyülü kokuyu etrafa yaydı ve yanağımdan usulca öptü beni. Bana anlatacaklarının bedelini önceden ödedim.

    İlk önce yorgun bir kalbin atışlarına gizlenmiş düşünceleri getirdi. Yanımdaki bankta oturan yaşlı kadına aitti. Uzaklarda yaşayan biricik çocuğuna duyduğu özlemin kokusu, ıhlamur kokusuna karışmıştı. Özlemini evinde duvarlarına astığı resimlerle konuşarak gideriyordu; en çok da geçen yıl ölen eşinin resmi ona gündüzlerinde ve gecelerinde ışık oluyordu. Bir parça ekmek için yanına gelen sokak köpeğinin kirli başını titreyen elleri ile okşarken, torunlarını hayal ediyordu belki de…

    Rüzgar daha sonra bir çocuğun hayallerini fısıldadı kulağıma. Hani biraz ötede uçurtma uçuran saçları kıvırcık çocuk… Büyüyünce pilot olacakmış, uçuracakmış uçurtması gibi uçakları ve gidecekmiş çok uzaklara… Uzak ülkelerin renkli kartpostallarını biriktirecekmiş, yaşlandığı zaman çocuklarına anlatmak için gittiği yerleri… Bak sen kerataya yaşlılığı şimdiden düşünüyor besbelli.

    Rüzgar ileride yürüyen güzel saçlı kızın kokusunu getirdi bana. Çiçek kokusu bu; biraz leylak biraz vanilya… Ihlamur kokusunda nefes alışları, uzun kirpikli güzel gözleri… Komşu oğluna sevdalanmış. Oğlan da bu kıza… Ama vermeyecekmiş kızın annesi bu komşu oğlana; çünkü anneler birbirlerini hiç sevmezmiş. "Ah anne!" deyip iç geçirişinden sonra gözlerin içinde ağlamaklı bakış… Gölün durgun suyu yansımış göz bebeklerine. Kavurmuş yüreğini bu acı. Gençlerin suçu ne ki? Günah değil mi sevenleri ayırmak?

    Ihlamur çiçeğinde yalnızlığın kokusu hüzünlü geldi biranda…Göle küçük çakıl taşları atıp, suyun halkalaşmasını seyreden o adamın yalnızlığı… Bana en uzak bankın köşesinde oturuyordu az önce. Çok yaşlı değil, çok da genç değildi. Her şeyi vardı bu adamın; eşi, çocukları, arkadaşları ama yalnızlıktı hissettiği… Gecelerinde karanlık kuyular vardı, rüyalarında kimsesizdi. Biliyordu bu adam terkedilmişliğinde evlat edinildiğini. Gerçek anne ve babası kimdi? Nasıl bulabilirdi onları? Gitmek için kalktı ve yavaşça yürüdü, yalnızlığı da peşinden gitti.

    Rüzgar bana ıhlamur kokusuna karışmış, iki yüreğin mutluluğunu, aşkın nefesini getirdi. Ama başkaydı, alışılmıştan öte; ışıksızlığın içinden geliyordu. Kör bir adamın sonradan kaybettiği gözleriyle karanlığa mahkum olmasını sorgulayışı ve hayatına sırt çevirişinden sonra, zorla götürüldüğü körler okulunda karanlığına ışık olan kör bir kıza olan aşkı ile hayata yeniden bağlanması vardı düşüncelerinde. İçini ısıtan duyguların heyecanında mutluydular yeni hayatlarının başlangıçlarında, tüm zorluklarına rağmen. Anladım ki görmek değildi işte her şey, hissetmekti duyguları… En çok bu karışımı sevdim ben ıhlamur kokusunda.

    Rüzgar bana çok tanıdık düşünceleri getirdi. Çocukluğunun izlerinde yaşayan bir kadının anılarını ıhlamur kokusu sarmış… Belki evinin önünde oynarken, belki de bisikleti ile ağaçların altından geçerken aldığı her nefesinde, kapatmış gözlerini ıhlamur kokusunu içine çekerken; rüzgar tekerleğine dolaşmış, ona yön vermiş, dost olmuş onunla çocukken. Şimdi her ıhlamur kokusunda anılarının içine götürüyor onu rüzgar. Beni götürdüğü gibi…

    Bir göl kenarı düşledim; ıhlamur ağaçlarının altındaki bankta otururken sarhoş etti beni ıhlamur çiçeklerinin kokusu. Çocukluktan dostum olan rüzgar, bana benim gibi ıhlamur kokusunda sarhoş olmuş insanların düşüncelerini getirdi. Ben kendi düşüncelerime dalarken onları da hissettim… Bazen tebessüm ettim mutluluklarına bazen de dertlerinde hüzünlendim.

    Sen ki kim olursan ol ne zaman geçersen geç ıhlamur ağacının altından, kaldır başını ve bak ıhlamur çiçeklerine! Onlar kokularıyla girecek düşüncelerine ve rüzgarla dost olacaksın işte o zaman. Benim gibi...

    Nevriye Hamitoğlu
    nevriye.h@hotmail.com



    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    7 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Hamdi Topçuoğlu

     Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


      MADIMAK

    Madımak, öğretmen okulu yıllarımda Sivas yöresinin bir oyun havasıydı benim için. Kız arkadaşlarımız hem söyler hem kollarını savura savura, kâh çömelerek, kâh sekerek oynarlardı:

    Madımak oylum oylum
    Geliyor selvi boylum
    Selvi boylum gelirse
    Şen olur benim gönlüm

    Edebiyata merak saldığımda Sivas, Pir Sultan'ıyla, Aşık Veysel'iyle gönül kıblem kentlerden biri oluvermişti. Üstelik Sivas Kurtuluş Savaşı'nın en önemli meşalesinin de yakıldığı kentti? Bu ulusu yeniden var eden "Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, ayrılamaz.", "Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.", "Manda ve himaye kabul olunamaz." kararları Sivas'ta alınmıştı.

    Sivas'a duyduğum bu hayranlık 1968 güzünde genç beynimde düşen sorularla yaralandı. 17 Eylül 1968'de Kayseri- Sivas futbol maçında çıkan olaylar sonucu kırk yurttaşımız ölmüştü. Birkaç gün sonra Sivas'tan geçerken yanmış yağmalanmış mağazaları görünce şaşkına dönmüştüm. Meğer Sivaslılar Kayserililere ait ne kadar dükkân mağaza varsa ateşe vermişler.

    Barışı, dostluğu, kardeşliğin aracı olması gereken futbol böyle bir vahşetin sebebi olabilir miydi? Sivas'a ekmek parası için gelmiş bu günahsız insanların ekmek teknelerini ateşe vermek hangi kinin nefretin ürünü olabilirdi ki?

    Yıldızeli'nden geçtiğim gecelerde "Sana derler, kervan kıran, beller büken yıldız hey!" dedim, Suşehri'inde su şıkırtıları içinde, Cahit Külebi'nin;

    "Sivas yollarında geceleri
    Ağır ağır kağnılar geçer
    Agız dil vermeyen köylüler
    Odun mu tuz mu hasta mı götürürler."

    dizelerini mırıldandım. Belki de Erzurumluların "Soğuğa sormuşlar, nerelisin? Soğuk: Erzurumluyum; ama Sivas'ta otururum. " sözüne kandım. Kaç kez içinden geçip gittim; ama Sivas'ta konaklamayı hiç düşünmedim.

    2 Temmuz 1993 …

    O ilk gençliğimde oyun havasını zevkle izlediğim, "Madımak" ı ad almış otelde 37 can diri diri yakılmıştı. O gün ben de orada olabilirdim. Hiçbirini tanımamış olsam da cehennem zebanileri salyalarını akıta akıta beni de ateşe atabilir; güya Allah adına can almanın zevkiyle böğürebilirlerdi.

    Yaşasaydı Şair Metin Altıok şimdi 68 yaşında olacak; Behçet Aysan 59, Hasret Gültekin 39 yaşında şiirler yazacaklardı yaşamdan, sevgiden yana. Arı gibi çalışkan Asım Bezirci usta kim bilir daha ne değerli araştırmalarını bize sunacaktı. Muhlis Akarsu türkülerimizi dile, tele getirecekti.

    Oysa onlar katliam öncesinde camilerde dağıtılan;

    "Müslüman Kamuoyu ...

    Salman Rüştü Müslümanların çok az olduğu kâfir bir ülkede sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber şehrimiz valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir... Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslam'ın peygamberini ve kitabın izzetini korumak için bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. 'İman edenler Allah yoluna savaşırlar, kafirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.' (Nisa suresi, 76) Galip gelecek olanlar şüphesiz ki, Allah tarafından olacaktır."
    Bildirisiyle afyonlanan kafaların ateşinde yanıp gitmişlerdi.

    Aradan 16 yıl geçmiş.

    Madımak'ı yazık ki acıkanlara yıllarca et lokantası olarak hizmet sundu. Bizler de gidenlere ağıtlar yaka yaka avunduk. Şimdi Madımak'ı Kültür ve Turizm Bakanlığı alabilirmiş. Peki ne yapacakmış? Yiten canları anımsatan müze değil elbette. Çünkü biz geçmişimizle yüzleşmeyi sevmeyiz.

    Yapılmış darbelere söz söyletmeyiz, ama darbe vehmiyle Türk ordusunu hedef tahtası yapmaktan çekinmeyiz.

    Anayasa Mahkemesi bir partiyi irtica odağı olarak niteler; ama o partiyi ve artık ordu dışında Türkiye'yi idare ettiği herkesin malumu olan bir "cemaat"i hedef aldığı iddia edilen bir fotokopi üzerinde fırtınalar koparılmasını "demokrasi" gerekçesiyle yutuveririz.

    Madımak pişer oldu
    Tencerem taşar oldu
    Günde yediğim şamarlar
    Bir iken beşer oldu

    Oy madımak teke tüke sakalı
    Oy madımak evelik yemlik
    Oy madımak kuşkuşu yemlik
    Oy madımak

    Madımak, yalnızca bir oyun havası değil artık. Türkiye'nin nereye götürülmek istendiğini anlamak için ders alınması gereken bir eşik.

    Hamdi Topçuoğlu
    egerem@yahoo.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Bertan Onaran

     Güzelin Ardında : Bertan Onaran


      ŞIMARIK DÜNYADA TUTUMLU SORUMLU YAŞAMAK

    Prensa Latina'nın haberine göre, Küba bu yıl ortalığı kasıp kavuran küresel para bunalımına; geçen yaz adanın altını üstüne getiren, bütün altyapıyı yerle bir eden üç korkunç kasırgaya , ayrıca yaz aylarında şimdi artık başlıca gelir kaynağı olan turizmde enerji tüketiminin büyük ölçüde artmasına karşın, hiçbir elektrik kesintisi yapmadan, tam 18 000 ton enerji arttırmış.

    Bu, her anlamda, bugünden başlayarak ileriki yıllarda nasıl yaşamamız gerektiğine canlı, somut bir örnektir. Şımarık anamalcılığın yoksulluğun en dayanılmazına mahkûm ettiği milyarları yine de elindeki bütün büyülü araçlarla tüketime, daha çok tüketime zorladığı; aslında kesinlikle sınırlı doğal kaynakların sorumsuzca, çılgınca çarçur edildiği; üstüne tüy dikmek üzere, o bilgisiz, aç açık milyarları yoksun bıraktıklarının acısını unutsunlar diye sürekli çiftleşmeye; korunmayı ya da önlem almayı bilemedikleri, kimse yardım etmediği için, her sevişmenin ardından tavşanlar gibi üremeye kışkırttığı şu akıl, mantıkdışı, amansız, acımasız dünyada bir damla suyun, bir avuç yeşilin, bir solukluk oksijenin, bir lokma besinin bilenen bilinmeyen bütün değerli taşlardan daha büyük özenle korunması gerekirken, küresel harakiriden kese dolduranlar, bıkıp usanmadan 'sakın korkmayın, bunalım geçicidir, yarın, çok çok öbür gün izi bile kalmayacak" diyerek milyarları gaz odasında öldürmekten daha acılı sonlara hazırlamaktalar

    Küba, 50 yıllık görülmemiş kuşatmaya, bin bir boğma girişimine karşın, başka bir yaşama, hem de mutlu yaşama yolunun bulunduğunu kanıtlıyor sürekli: er geç tükenecek petrolün yerine rüzgâr, güneş, yer altı kaynar suyu kullanmayı bilerek, bilimsel yöntemlerle yaygınlaştırıyor. Ayrıca, az tüketen lambaları kendi eliyle, gönüllü öğrencilere, bütün evlere taktırıyor. Yetmiyor, ocakta da daha az enerji harcansın diye, yine her yuvaya birer düdüklü tencere sağlıyor; böylece yemekler hem daha az enerji harcayarak, hem daha sağlıklı pişiriliyor.

    Gerek memeli hayvanlardan, gerek birim toprak alanlarından daha çok süt, tahıl, meyve elde edebilmek üzere, hiçbir hormonu araya sokmadan, doğal yöntemler, doğal gübreler kullanıyor.

    Anamalcı küredeki bütün ülkeler yığınları eğitimsiz, bilgisiz, bilinçsiz bırakmaya, böylece sömürüldüklerini onlardan daha kolay gizlemeye uğraşırken, Küba'da yediden yetmişe, sivilden askere, aklınıza gelen her alanda, her yaşta yurttaşlar sürekli yeni eğitimlerle besleniyor. Fidel Castro, üniversite bitirmiş traktör sürücüsü yetiştirmekle övünüyordu bir konuşmasında.

    20. Yüzyıl'ın, inanılmaz bir başarısızlığa uğrayarak insanlığın binlerce yıllık umudunu paramparça eden çatıkkaşlı toplumcularının yerine, Kaba'da her şey yukarıda değindiğim sürekli eğitmeye, bilgilendirmeye; ondan sonra, sağlık, eğitim, barınma, beslenme, çalışma alanlarında en küçük bir korku taşımayan yurttaşları yaşamın her ânında, her alanda akılyürütemeye, tartışmaya, çözüm üretmeye hazırlıyor. Ve bütün bunları bitmez tükenmez bir şenlik havasında, imece sarhoşluğunda gerçekleştiriyor. Sözün gerçek anlamında doyumlu, mutlu bu insanlar, öğretmen ya da hekim olarak, kendilerine seslenen bütün dünya insanlarının yardımına koşuyor; gönüllü öğretmenlik yapıp okuma yazma öğretiyor; yüzlerce yıldır hekim ilâç görmemiş yığınlara bilimsel sağlık dağıtıyor. Özgürlük, bağımsızlık isteyen; anamalcı talanın pençesinden sıyrılmaya çalışan insan kardeşlerine, çok pahalıya patlayan hastalıklara yakalanmadan yaşayabilmeleri için, gerçek, ucuz aşılar koşturuyor; dileyene bunların yapımı gösteriyor, üretimlik açmalarına yardım ediyor.

    Buna karşılık, en parlak sözlerle, en kandırıcı anlatımlarla dünyanın dört bir yanına saçılan öbür dünya satıcılarını; cambaza baktırırken, yalnız paramızı malımızı değil, canımızı da çalıp çöpe atan iblisleri getirin gözünüzün önüne, hem de her dinden.

    Kıyaslama yapıp tarttığınızda, bu yaşatıcı yolu seçenlerin 6 milyarı aşkın öbür kesimin karşısında okyanustaki damla gibi kaldığını görürsünüz; ama iki şeye gücenin, derim: bizi yılan yerine koyup oynatanların bütün barutları tükendi; sağlıklı, sevinçli yaşama tohumuysa dipdiri; binlerce yıldır kirletilmiş topraklarda bile yeşerebilir.

    Bertan Onaran
    bertanonaran@hotmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Deniz Marmasan

     Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


                                       ELENI

    Sızım yorgun ve uykusuz
    Gece diplerinde bekliyorum
    Bitkilerden korkuyorum
    Ay(nay)a saplıyorum akikleri...
    Şıngırtısı geliyor gecenin, deniz çığlığıdır belki...
    Menevişlerle sevişirken yakamoz baskını
    Elim kalem tutmuyor bu gece
    Omuzlarım yanık yaz kokusunda boğuluyor
    Sesin ılık, sesin su altında.
    Opalden yeşim çıkartıyorum
    Yorganım egzoz karası...
    Sokaktan düştüm, elektrik direğinde öldüm
    Susuz doğumlara şahitlik
    azrail, düğüm düğüm...
    Babam severdi kırmızı
    Bir de karanfilli çocuk
    Kızaramadık, nargile kokusu Kordon esrarı
    Tavla pullarından hıdrellez dilekleri çizdim
    Balerinin düş maskesi...
    Mide bulantımda gemiler
    Teknesiz yelken, değirmen, sen, ben...
    Boğulduğum sudan tuz taşıyor
    İsmimi yitir belleğinde ve arama dün bugün olmadan
    Yitirişleri aşksa, bileğim tutmuyor...
    Kanıyorum, geceye bulantım akıyor...

    Deniz Marmasan



    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    David Ojalvo

     Söylenebilecek ne varsa : David Ojalvo


      Michael Jackson'ı yıldızlarla dinleyeceğiz

    Değerli birinin kaybına karşılık, "bir yıldız kaydı" deriz.
    Oysa yıldızlar yeni bir deyiş arıyor; çünkü kayan, bir yıldızdan daha fazlası…
    ***
    Michael Jackson benim için ilklerdendi. Müziği yeni keşfetmeye başladığım çocukluk günlerimde, yabancı pop müziği belki de onunla tanıdım. Hatta Michael Jackson'dan dinlediğim ilk parçayı da hatırladım. 90'lı yılların başında, ağabeyimin sıkça "Bad" adlı şarkısını çalardı. Onun konserleri, kostümleri, dansları ve tarzı değişikti, eğlenceliydi, kimi zaman nefes keserdi.
    Michael Jackson bir fenomendi…
    Michael Jackson "Popüler kültür" diye bir kavram varsa eğer, Michael Jackson bu kavramın içini dolduruyordu. Aklımın ermediği, müzik üzerine kurulan sektör içinse, değeri çok büyüktü. O, genç yaşta aramızdan ayrılırken, bu vahşi sektörün de bu ayrılıkta eminim ki payı vardır.
    ***
    Michael Jackson benim ilklerim arasında yer alsa da, "en"lerimden biri değildi. Onun güzel şarkılarını dinlemeyi severdim, severim. Hatta liseyi bitirmeden, bazı şarkılarını yeni, yeniden keşfetmişliğim vardır.
    Müzik adına "en"ler nedir bilirim. En sevdiğim sanatçılar, en sevdiğim parçalar, belirli dönemde en çok dinlediklerim… Belki de bu yüzden, Michael Jackson'un vefatını okuduğumda aklıma ilk gelen isim İpek oldu.
    ***
    İpek benim dostum.
    Yıllar önce tanıştığımızda, daha ilk sohbetimizde Michael Jackson'u ne kadar çok sevdiğini dile getirmişti. Onun çalışmaları üzerine hoş bir sohbet gerçekleştirmiştik. O dönemde yaşadığı sıkıntıları konuşmuş olduğumuz üzere, İpek bana Michael Jackson'a hayranlarının nasıl da destek verdiğini aktarmıştı.
    O, bu desteği Türkiye'den veriyordu.
    ***
    Kötü haberi aldığımız günün akşamı İpek'i aradım. Michael Jackson için başsağlığı dilemek istedim. İpek, ailesinden birini kaybetmiş kadar kederli, keyifsiz ve üzgündü. Bir süre onun sevdiği sanatçıya dair anılarını konuştuk. Elbette televizyon kanalları sürekli olarak onun video kliplerini ekrana getiriyor, hayatından kesitler sunuyordu. İpek, doğal olarak televizyona bakamıyordu…
    "Haklısın," dedim. "Sevdiğin birini kaybettiğin zaman, ilk etapta onun fotoğraflarına bakmak nasıl da zor geliyorsa, bu durum da senin için pek farklı değil."
    O gün her şey İpek'e Michael'ı çağrıştırıyordu. "Ben eğer bugünlere gelebildiysem, bunda Michael Jackson'ın rolü anlatamayacağım kadar büyük" diyordu.
    Dostumu anlıyordum, anlıyorum. Bir de şu cümleleri paylaştı. "Bugün daha birçok arkadaşım beni aradı ve acıma ortak oldu. Buruk bir sevinç duyuyorum."
    ***
    İpek'in hayranlığını ve sevgisini takdir ediyorum. Benim de bu duyguları taşıdığım, çok sevdiğim bir sanatçı var.
    Kimileri, bizlerin bazı sanatçılara böylesine bağlı olmuşumuzu yadırgayabilir.
    "Hayranlık" ilginç bir psikoloji; başkalarını yüceltme aracılığıyla, benliği bir savunma mekanizması belki de… Zamanı geldiğinde, bu konu üzerine düşüneceğimi biliyorum. Mantıklı çıkarımlar, geliştireceğimiz anlayış belki bizi daha olgun kılacaktır…
    "Hayranlık" kavramı, benim gözümde, insanın bünyesinde taşıdığı sevgi potansiyeline dair farklı bir kesit sunuyor.
    ***
    Michael Jackson, "Thriller" ile "tüm zamanların en çok satan albümü" başarısını elde etti. Bu başarının bir benzerinin elde edebileceğine inancım zayıf.
    Sattığı 750 milyon albümü düşünürsek, kaba bir hesapla, bu dünyadaki her on kişiden birinde onun albümü var demektir.
    ***
    Kayan, bir yıldızdan daha fazlası…
    Onun şarkılarını ise, hüznümüz dağıldığında, yıldızlarla dinleyeceğiz…

    David Ojalvo, Ayder - Rize
    ojalvo.blogspot.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Cüneyt Göksu

     Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


       Küba'nın Turizm Faaliyetleri.

    "FIT Cuba (Uluslararası Turizm Fuarı) 2009" Küba Turizm Fuarı'nda Küba Devleti'nin davetlisi olarak dünyadan çağrılan yaklaşık 150 gazetecinin arasında, Türkiye'yi temsilen; 2 Mayıs 2009'dan başlayarak sekiz gün Küba'daydım. Bu fuar, Küba'yı Karaiblerin turist çekim merkezi olarak tanıtmak üzere düzenlenmiş en büyük etkinlik. Başkent Havana'nın Morro Cabana Park'taki açılış töreni adeta bir karnaval havasındaki renkli gösterilerle süslenirken, evsahibi Küba ve Venezuella, Bulgaristan'ın Turizm Bakanlarının katılımıyla gerçekleşti. Fuar ilk kez yıllar önce, Varadero kentinde başlamıştı, ancak yıllar geçtikçe güçlenip profesyonel bir etkinliğe dönüştü. Bu yıl fuar, Küba'nın "Dünya Mirası" sayılan ve UNESCO tarafından da koruma altındaki şehirlerini öne çıkarıp, Küba'nın tarihi ve kültürel özelliklerini de ön planda tutan bir anlayışla düzenlendi. Fuara yaklaşık 150 ülkeden, Küba'ya turistleri getirmekle sorumlu olan tur operatörleri, havayolu şirketleri, seyahat acentaları ve Küba konusunda uzman gazeteciler katıldı.

    Küba'nın turizmle yakınlaşması ve bu alanda önemli politikalar geliştirmesinin geçmişi 1990'larda, SSCB'nin yıkılmasına dayanır. Bu doğa harikası adanın turizm alanındaki yolculuğunu 3 bölümde inceleriz. Devrimden önceki birinci bölümde, adaya gelen turistlerin %90'ı ABD'dendi. İkinci bölümde, Devrimden sonraki SSCB ile yakınlaşılan yıllarda, 1970-80'lerde, Doğu Avrupa ve Kanada'dan gelen turist sayısında önemli bir artış oldu. O dönemde de, tıpkı şimdi olduğu gibi, 50 yıllık ABD ablukasından dolayı, ülkelerinden doğrudan gelemeyen ABD vatandaşları, adaya Kanada, Meksika üzerinden geldiler. 1990'ların başında SSCB'nin yıkılmasıyla üçüncü bölüm başladı. "Özel Dönem" olarak adlandırılan bu dönemde, ülkenin temel gelir kaynakları yeniden gözden geçirildi: Örneğin, başlıca gelir kaynağı olan şeker kamışı üretiminden ileriki yıllarda ekonominin başlıca itici gücü olacak turizm sektörüne geçiş süreci başladı. Böylece Küba, gerçek anlamda uluslararası turizme açılmış oldu. Bu tarihten sonra, adada yabancı yatırımların önemli ölçüde arttığını görüyoruz: İspanya, Kanada, İtalya, Almanya'nın, bu ülke topraklarında büyük turizm yatırımları var.

    Küba'nın Ulusal İstatistik Bakanlığı ONE'nin raporuna göre, Küba turizm işletmeciliği 2009'un ilk çeyreği boyunca, önceki yılın istatistiklerine göre iki kat artış gösterdi. 2008 istatistiklerine bakılırsa, en fazla turist Kanada'dan geliyor: 800 bin kişi. Bu ülkeyi sırasıyla İngiltere, İtalya, İspanya, Fransa ve Almanya izliyor. Latin Amerika ülkelerine bakıldığında turizm sıralamasında başı Meksika ve Arjantin çekiyor. Rusya'dan gelen turist sayısında da %40 oranında bir artış olmuş. Çin'li turistleri özendirmek üzere, Çin Hükümeti Küba'da iki irtibat bürosu açmış bile. Türkiye'den ülkeye gidenlerin sayısıysa yaklaşık 5 bin.

    Küba'nın 2008 yılı turizm kapasitesine baktığımızda, 45 bin oda, %65'i 4 ve 5 yıldızlı olan oteller, 10 uluslararası havalimanı, 13 küresel turizm şirketiyle imzalanan 65 yeni anlaşma, 18 turizm yüksek okulu, mevcut altyapının iyileştirilmesi için yapılan yatırımlar (cep telefonu şebekesinin büyük ölçüde yaygınlaşması, yeni yollar, elektrik şebekesinin yenilenmesi vb.) gibi çok yönlü alanlarda yatırımlar görüyoruz.

    Turizm sadece ülkeye gelir getirmekle kalmıyor, dolaylı olarak ülkenin altyapısının iyileşmesi için itici güç oluşturuyor, yeni işler yaratıyor. Otellerdeki fiyatlar ve kalite çevre ülkelerdeki olanaklarla rekabet etmek için, oradakilere benzer oranlarda ayarlanıyor.

    2003 ve 2005 yıllarındaki seyahatlerimle karşılaştırdığımda, turizmin artık bütün şehirlere yaygınlaştığını ve yatırımlarla desteklendiğini açıkça söyleyebilirim.

    Fuar kapsamında gezilen şehirlerin katılımcıları en etkileyen tarafı, mimarinin çeşitliliği ve korunmuşluğu oldu. 500 yıl öncesinden, sömürge dönemine ve oradan da günümüz mimarisine her türlü yapısallaşma son derece planlı gerçekleştirilmiş.

    Gerçek ismi "San Cristóbal de La Habana" olan başkent Havana 16 Kasım 1519'da kurulmuş. Şehrin ilk kurulduğu yer "Eski Havana", şimdilerde UNESCO Dünya Kültür Mirası.

    Varadero yolu üzerinde bulunan, "Küba'nın Atinası" ya da "Köprüler Şehri" olarak bilinen Matanzas, sahip olduğu zengin kültürel mirasıyla, dünya müziğine yaptığı katkılarıyla görülmesi gereken bir şehir.

    Villa Clara eyaletindeki Santa Clara şehrinde görülecek iki önemli eser var. Ernesto Che Guevara'nın anıtmezarı ve 16. yy'da yapılan San Juan de los Remedios.

    "Güneyin incisi" olarak adlandırılan Cienfuegos, Fransız mimarisinden etkilenen yapılarıyla görülesi bir diğer Dünya Mirası şehir.

    Küba'da 4-5 yıldızlı otellerde kalmak istemeyenler ya da pansiyon yaşamını sevenler için de Casa Particular (oda-kahvaltı veren özel ev) sistemi kurulmuş. Günlük, ortalama 20-25 CUC (Convertible Peso) arasında bir bedelle konaklayabilir, buralarda 10-15 CUC fazla ödeyerek, özellikle deniz ürünleri ağırlıklı, lezzetli akşam yemekleri yiyebilirsiniz. Böylece, otel ortamı yerine Kübalıları ve yaşamlarını daha yakından tanıma fırsatı bulabilirsiniz.

    Şehirlerarası ulaşım için tren, otobüs, uçak, araba kirlama vb. birçok seçenek var. Ayrıca meraklıları için bisikletiyle gelip adayı baştan baştan gezen gezginleri de görmek olası. Özellikle Havana'daki bisikletli şehir turları oldukça ilginç.

    Isla de la Juventud (Gençlik Adası), Cayo Largo, María la Gorda, Havana'nın kuzeyi, Varadero, Zapata yarımadasındaki mağara dalışları en çok denizaltı meraklılarının ilgisini çekecek en önemli yerler arasında sayılabilir. Santiago de Cuba ve Camagüey'in yanı sıra Holguín'deki mercan resifleri de kesinlikle görülmeye değer. Bu resifler önemi bakımından dünyada ikinci sırada ve doğal dünya mirası.

    Klasik turizm gelirlerinin yanında, son 20 yıldır, Küba'nın verdiği sağlık hizmetleri yılda 40 miilyon dolar gelir getiren ve giderek daha ilgi görüp büyüyen yeni bir turizm alanına dönüşüyor. 2005'de, 19.600 yabancı hasta göz, Parkinson ve ortopedik ameliyatını yaptırmak ya da MS tedavisi olmak için adayı ziyaret ettiler. Hatta, Ekim 2007'de, bazı Amerikan ve Kanada vatandaşları sağlık turizminden yararlanmak üzere Küba'ya geldi.

    Karaiblerin bu en büyük adası, nefes açan, upuzun, beyaz kumlu kumsallarıyla, şehirleşmenin en güzel örnekleriyle, tarihi ve doğal dokunun korunmuşluğuyla, ekolojik yaşam biçimiyle, bütün dünyadan turistleri ağırlamaya her zamankinden daha hazır. Küba sizi bekliyor.



    Cuba Si!

    Cüneyt Göksu
    Cuneyt.Goksu@Gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Ayşegül Erden

     Eski Dost : Ayşegül Erden


      Neyi Özlüyoruz Aslında

    Hep dikkatimi çekmiştir, orta yaşları geride bırakan çoğumuzun dillendirdiği; eskiye özlem...
    Yaşadığımız en güzel anlar hep geçmiştedir, üzerine dev sitelerin inşa edilmediği arsaların, boş sokakların tapusu bizimdir, dallarına tırmanıp elma topladığımız ağaçlarımız vardır geçmişte, aç kapıyı bezirgan başı oyunuyla mutlanıp, menekşe mendilim düşe,bizden size kim düşe oyununda, eğer söylenen isim bizimki değilse küsmelerimiz vardır bizim...
    Geçmişte insanlar asla bencil değildir, akraba, eş dost unutulmamımıştır hiç, sadece karşı komşumuzu değil, apartmanda yaşayan herkesin, onlarla aynı evi paylaşmayan akrabalarını bile tanıdığımız geçmişimiz...
    Müziklerinde ayrı bir tat vardır geçmişin, babamızın günün yorgunluğunu bir kadeh rakı keyfinde unuturken, televizyonun siyah beyaz tek kanalında çalan "Şarkılar seni söyler..." şarkısını annemizin gözlerinin içine bakarak söylediği, yemek sofralarında asla et/süt fiyatlarının konuşulmadığı, kredi kartı ekstrelerinin nasıl ödeneceğinin planlarının yapılmadığı geçmişimiz...
    Babaannelerimizin, anneannelerimizin hala sobalarının kurulup, üstünde demlenen çayın o mis gibi kokusunda dedelerimizin anlattığı bitmez tükenmez askerlik günlerinin anılarıyla dolu geçmişimiz...
    Eskiye özlem...
    Her kuşak kendi geçmişinin o büyülü hayaliyle yaşamıyor mu aslında?
    Ve... aslında özlemimiz neye?
    Geçmişe mi, yoksa artık bir daha hiç o eşsiz tadı yaşayamayacağımız gençliğimize mi?
    Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğu avuntusuyla kendimizi mi kandırıyoruz aslında? Yoksa gerçekten yaşadığımız her yaşın, gerçekten çok güzel olduğuna inanmaya mı koşullandırıldık?
    Hangimiz özenmiyoruz, gençliğini yaşayan kızımızın/oğlumuzun ilk flörtünü yaşarken duyduğu heyecana? Kendi anılarımız canlanmıyor mu gözümüzde?
    Dün gece ilk gençliğimden bende pek çok dokunulmaz güzellikte anılar bırakan bir dostumla geçmişe bir yolculuk yaptım. İnternette! Birbirimizden kilometrelerce uzakta, ama çağımızın bu mucize icadı ile bir tuş basımı kadar yakında...
    Hayır!
    Ben, cızırtılı sesi kesildiğinde, babamın radyonun sağına soluna vurarak frekansı yakalamaya çalıştığı eski günleri özlemiyorum.

    Ben babamı özlüyorum! Babamın gençliğini, o kararlı, heybetli güven veren heybetli duruşuyla beni koruduğu günleri özlüyorum!

    Üstünde çay demlenen sobaları filanda özlemiyorum, sobaya kömür taşımak için gecenin son karanlığında sıcacık yatağından kalkan anneannemin ailesini rahat ettirmek isteyen sorumluluk duygusunu özlüyorum!

    Kızım, ses kalitesi harika cd çalarında, en son tekniklerle güçlendirilmiş günümüz şarkılarını açtığında, durmadan iğnesi kırılan, ses kalitesi yetersiz pikamızı özlemiyorum. O pikaptan yayılan ses nasıl olursa olsun dans edebildiğim gençliğimi özlüyorum!

    Annemi özlüyorum, onun her gece ayağımızdan çıkardığımız çoraplarımızı, ertesi gün bize tertemiz giydirme telaşıyla elinde yıkarken, mutluluk dolu güleryüzünü özlüyorum. Ama çamaşırdan çatlayan ellerini değil!

    Aileme ulaşabilmek için telefon santralinin şehirlerarası memurelerinin duygusuz, makinalaşmış seslerini falan da özlemiyorum, saatler sonra bağlanabilen telefonumdan duyduğum ailemin sıcacık sesini özlüyorum!

    Komşularımın adlarını, ne iş yaptıklarını merak etmiyorum, başkalarının artık çoktan çıkarcılığa dayanan ilişkilerin kahramanları olması ilgimi çekmiyor, geçmişimde, karşı komşumuz yaşlı teyzenin alışveriş torbalarını taşıyabildiğim gençliğimin gücünü özlüyorum sadece!

    Kirlenmiş siyaset diyoruz günümüz siyasetine, ben siyasetin kirlenmemiş yüzüyle hiç tanışmadım ki!
    "Ne olacak bu memleketin hali?" sorusuyla başlayıp, kendi kendimize çalıp söylediğimiz, ama bizi artık sadece birer "oy" olarak gören siyasilere karşı sokaklara dökülebileceğim, panzerlere karşı oturabileceğim günlerimi, yani gençliğimi, gençliğimin dizginlenemez ateşini, cesaretini özlüyorum!

    Evet, belki her yaşın ayrı bir güzelliği var, ama gençliğin heyecanın güzelliğini, eskiye özlem adı altında aramıyorum ben. Bir daha hiç yaşayamayacağım gençliğimi özlüyorum, zorluklarla dolu geçmişi değil. Çünkü biliyorum ki, benden sonra ki kuşakta bugünleri arayacak. Yani gençliğini...

    Kendimle, yaşımla, ilerleyen yaşımın bana kazandırdığı olumsuz değişiklerle, artık sabahları ağrıyan belimle, yürüyerek çıktığım merdivenlerin bacaklarımı ağrıtmasıyla barışığım. Yaşama umutla bakabiliyorum hala. Çocuklarımı değişmez Atatürk ilkeleriyle büyüterek, onlara aşılayabildiğim sorumluluklarla, ve bu sorumluluklara uygun davranışlarıyla, örnek kişiler olmalarından mutluyum.
    Bana zaman kazandıran teknolojinin hızla gelişmesinden de mutluyum, dünyayı küçülten hiç bir icada karşı değilim.
    Oyuncaklarımız hep aynı aslında, sadece kullanımları değişti, bunları doğru kullanabilmenin, kullandırabilmenin telaşındayım sadece.
    Ama hiçbirisi bana özlediğim gençlik günlerimi geri getirmiyor ki...

    Ben geçmişi değil, gençliğimi özlüyorum aslında!

    Ayşegül Erden


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    polygon@polygon.com.tr



    <#><#><#><#><#><#><#>

    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Servet Yaylı


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    AYKIRI SEVDA SÖZLERİ

    1.
    Sevdiğim, tabutum, ak kefenim
    Derin ve dar mezar çukurum benim.

    2.
    Yeni bir kalıba dök, beni arıt bir potada.
    Geçmişim saklı ama geleceğim ortada.

    3.
    Kabahatinden daha büyüktür özürü
    Yüreğimin aşık olmaktan ötürü.

    4.
    Sen vazgeçilmez kötü bir alışkanlıksın
    Cinnete ve ölüme karşı bir esrarsın.

    5.
    En büyük yanlış bir kadına bağlanmaktır
    Gerçek aşk bir kadından kadınlara akmaktır.

    6.
    Seni kuşanıp çıkarım sokaklara.
    Tuhaftır, hep ben olurum hazır patlamaya.

    7.
    Yüreğime benzin döküp kibrit çakan
    Ey usta kundakçım iz bırakmayan!

    8.
    Söylentiler çıksın, elimi kana bula
    Yeter ki günlerim olsun çırılçıplak koynunda.

    9.
    Kumar borcum, yani namusumsun
    Masum değil, iflah etmez tutkumsun.

    10.
    Bütün pislikleri ortaya çıkardığından
    Aşıksam nefret ediyorum yaşamaktan.

    11.
    Aşk bütün kötülüklerin anasıdır.
    Her aşk sonunda bir bozgun anısıdır.

    12.
    Seninle içimde bir yakın ölüm sevinci
    Sen vaktini şaşmazsın salgınlar gecikmeli.

    13.
    Aşkın fincanından kayıp gitmiş bir pul sırça
    Ve güve yeniği umudun havli kumaşında.

    14.
    Benim soluğum barut kokar ve de kan.
    Seninki bir ağıttır kendini yerden yere vuran.

    15.
    Bu ham dünyada zoraki bir söz gibi sevgim.
    Sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin.

    16.
    Sevgimiz bir taştır yarısı gömük toprağa
    Kaldırsan böcekler görürsün altında.

    17.
    Temiz kalmış ne bulunur bir çöplükte
    Aşk da kirlenir elbet insanla birlikte.

    18.
    Gözlerine derinden ne zaman baksam
    Hep uzaklaşıp giden yalnız bir adam.

    METİN ALTIOK

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Bol Bul Bulmacalar




    Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


     


     Biraz Gülümseyin






    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

     
    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Liberian Girl
    Michael Jackson









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20090701.asp
    ISSN: 1303-8923
    1 Temmuz 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com