Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.716

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 6 Ocak 2010 - Fincanın İçindekiler


  • Kaldığım Yerden Bir Yıl Başlangıcı ... Suna Keleşoğlu
  • 2010 geldi ama "O" hâlâ gelmedi! ... Cüneyt Göksu
  • Nereden çıktı bu çivi? ... Müge Ünal

  • Rotasız ... Deniz Marmasan
  • UNUTKANLIĞIN GENERALLERİ ... Serdar Çevik


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : 2010 pek parlak geçecekmiş!..


    Merhabalar,

    Padişah hazretleri fetvasını verdi; "2010, 2009'dan daha parlak olacak." 2009 da parlayanlar daha da parlayacak demek istiyorsa eğer yandık ki ne yanmak! Daha çok demokrasi, copla, biber gazıyla, daha çok gelir, sırtımıza bindirilecek zamlarla, daha fazla bütçe açığı, daha fazla işsizlik, daha fazla tutuklama, daha fazla yolsuzluk, daha fazla iftira, daha fazla laf, daha parlak sözler, hepsi, hepsi AKP iktidarının inayeti ile gelecek diyor hazret, kaçın kaçabilirseniz artık!

    Grup toplantısında terennüme devam eden ulu büyüğün morali pek yerinde değildi. Anlamları ile dans ettiği rakamların gerçekleri yansıtmadığının farkına varmış gibi bir hâli vardı. Mesela, "ahde vefa" diye üstüne basa basa söylediği emekli zammının hangi deliği kapatmaya yeteceğini bulamamış olabilir mi acaba? Ağızları kapatmaya yetmediğine göre bir başka yeri gözüne kestirmiş olmalı değil mi? Peki ya, yetim hakkı yemekle suçladığı eylemci(!?) Tekel işçilerinin kendisini pek takmıyor olmasına sinirlenmiş olabilir mi? Belki de, aldıkları tazminatları bankada değerlendirmelerini söylerken "faiz" diyememekten karnı ağrımıştır. Yok yok, olsa olsa, demokratik açılımda silah arkadaşlığı yaptığı sabık DTP'li dostlarının kendisini plastik kelepçelerle arkasından vurmalarını içine sindirememiştir. Tavsiyem Arınç'la bir öğle yemeği yemesi. Eminim, kendisine bir suikastten kıl payı kurtulma hikayesi anlatır, padişahımız efendimiz de "Şükür Allahıma" diyerek eski mutlu günlerine şıp diye döner.

    Akşam haberlerinde ilginç bir bilgiye daha vakıf oldum. Meğerse, çalışan kadınların ayda 5 günlük "Özel Hâl" izni varmış. Birileri kaldırmak istiyormuş ama bizim çalışma bakanımız şiddetle karşı çıkıyormuş. Vay be, ayda 5 "muayyen" gün izni ha? Bir erkek olarak bu iznin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu haykırıyorum. O, minimum 5 günde ayrı bırakıldığımız nimetler nedeniyle girdiğimiz depresyonu 5 günlük iznin bile geçiremeyeceğini AİHM'de kanıtlamaya hazırım, dermişim. Bundan 10 yıl evvel bu durumun farkına varsaydım isyan ederdim belki ama şimdi!?.. Haydi hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Suna Keleşoğlu

     Café Azur : Suna Keleşoğlu


      Kaldığım Yerden Bir Yıl Başlangıcı

    Yeni yıl beni küllerimden yarat. Yazarak anlatabilmeye dönmek istiyorum. Hayata iki çocukla dahil olmaya çalışırken hayli tökezleyip düşe yazdım. Bazen pes edip çekip gidesim gelse de, kaldığım yerden yeniden deyip yeni bir başlangıç için merhaba diyorum. Yazı yazmak böyle bir şey galiba. Konuşmaya yatkın bir yapınız yoksa, benim gibi yazarak daha çok şey anlatabileceğinin inancıyla sözcüklerden yardım dilenirsiniz. En kalın romanların kıvrılmış sayfalarında gözlerinize batıp çıkan kelimeler, size dilin anlatabilme güzelliğinin yazıyla var olabileceğini haber vermişse tıpkı benim gibi sözcük de kelime de ardı ardına yazıda yerini bulur.

    Yazarak sormak, düşünmek ve paylaşmak istiyorum. Bu yüzden geri geldim.

    4 Ocak'ta televizyona konuşan Fransa Sağlık Bakanı'nın 50 milyon grip açısının siparişini iptal ettiklerini öğrendiğim anda koluma yapılan aşının acısı yeniden nüksetti.

    Güven.

    Güvenmek zorundaydım. Kızımın sınıfında birden fazla grip A vakası, ardından devlet hastanemizde bir kız çocuğunun bu hastalıktan ölümü, çevremizdeki tüm doktorların fikir birliği etmişcesine aşı olun mutlaka sözleri arasında hem kendime, hem de kızlarıma aşı yaptırırken aklım hep karışıktı. Zaten güven sorunu olan bir memlekette büyümüşüm. Hayatımın her aşamasında uzmanlar ve uzman olmayanlar birbirinden alakasız açıklamaları ile güvenimi hep sarstılar. Yıllar boyunca neye güveneceğinin şaşkınlığı ile hayatını kendi doğruları ile inşa etmeye çalışmış biri olarak bu batı memleketinde biraz nefes almıştım. Aslında burada da durumun pek parlak olmadığını anlamam için biraz yaşamam ve dili öğrenmem gerekiyormuş. Bunların yanısıra çocuk sahibi de olunca hayata tamamen karışıp olup bitenden gözümü kulağımı ayıramaz oldum. İşte bütün bu güven ve güvensizlik hesaplaşmasını bir yana bırakarak son aldığım aşı kararının devamında böyle bir şeyler olacağını tahmin etsem de o günlerce koluma acı veren aşıyı oldum.
    Pişmanlık, endişe, ne olacak şimdiden çok bir şeylere güvenmek istiyorum ben duygusunun eksikliğini hissettim bu haberi de okuyunca.

    Güven;
    Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, olarak açıklıyor Büyük Türkçe Sözlük.

    Tam da bana uygun düşüyor. Kendilerine yetki verdiğim yetkililere, siyasetçilere ve yöneticilere güvenmek istiyorum artık.
    Size de zor geldi değil mi? İnancımızı yitirdikçe yitiriyoruz. Sadece memlekette değil, dünyanın neresinde olursa olsun, artık güven kalmadı mı?
    Başlarken bambaşka yerdeydim, baktım ortalamışım nerelerdeyim. Galiba ben işte tam da buyum. Sordukça sorularla sorular açan ve oradan oraya hayatın tüm pencerelerinden açılan dünyaları merak eden biri.
    Bu yüzden bazen çok sıkıcı ve çok sorgulayıcı, bu yüzden hep eskiye özlem doluyum. Şaşırtmaktan bihaber, şaşkınlıktan kafasını kaldıramayan.
    Ama yine de tırnak aralarına sıkıştırdığı soru ve cümlelerle kayıp gezegeni aramaktan farksız dolanıp duran.

    O zaman biri bana açıklasın.
    "Denizli'nin Tavas ilçesindeki bir şahıs, birlikte alkol aldığı arkadaşları tarafında tecavüz edildikten sonra demir çubukla dövülerek öldürüldü." diye başlayan haberi.

    Nerede durmalı, nereden gitmeli ?

    Hayatının her aşamasında güvensizliğin kol gezdiği bir coğrafyanın parçası olduğunu bile bile kızlarına sadece kendinize güvenin diyebilmekten başka seçenek sunamayan bir anne olarak soruyorum.?
    Hep olan biten bu muydu da biz yeni öğreniyoruz, medya ve internet aracılığıyla.
    Yoksa bizim bildiğimiz değerler ve inançlar tedavülden çoktan kalktı da benim haberim mi yok?
    İkisi de acı, ikisi de geldiğimiz noktanın ardından kocaman bir ünlem işaretinin kafamıza balyozla ineceğinin bir göstergesi.
    O zaman yeni bir yıldan dileyecek bir dileğim de yok zaten.
    Sabırdan ve sağlıktan başka.

    SunA.K. Grasse


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Cüneyt Göksu

     Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


       2010 geldi ama "O" hâlâ gelmedi!...

    "Devrim Arabaları" filminden aklımda kalan iki cümle var:

    "Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz."

    "Bu ülkede adı "Devrim" olan bir aracın yollarda yürümesine asla izin vermezler."

    Film, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası ülkemizden bir alıntı ve gerçekliğe dokunur; bir avuç mühendisin zor şartlarda, "Cemal Aga"nın hayalini gerçekleştirmek için verdiği mücadeleyi anlatır; Amerikancı, kapitalist ve dışa bağımlı üretim süreçlerinin savunuculuğunu ve gizli temsilciliğini yapan üst düzey bürokratlarla, "idealist" ve "aydınlık" mühendislerin çekişmesini ve sonunda basının gerçeği değil de, görmek istediğini halka duyurması sonucu yaşanan topyekün hayalkırıklığını da... Ticari olarak başarılı olmasada, toplumsal morali yükseltecek bir projenin nasıl tırpanlandığının hikayesidir "Devrim Arabaları".

    Kendi devrim arabamızı yapmaya çalıştığımız o yıllarda, bizden çok uzak bir ada ülkesinde, Küba'da devrim oldu. Devrim arabamızın yitip gitmesinin aksine Kübalılar Kapitalizm'in baskılarına boyun eğmeyip direndiler. Devrimi savunup ayakta tutmanın yapmaktan daha zor olduğunu, 50 yıl sonra bugüne taşıyarak bütün dünyaya gösterdiler, ödedikleri bedellere karşın emsalsiz bir örnek yarattılar. Hâlâ da dimdik ayakta duruyorlar.

    Türkiye'de artık bütün ülkeyi topyekün heyecanlandıracak "Devrim Arabaları" gibi bir proje yok, ona liderlik edecek kollektif akıl yok, zaten böyle bir iddia ise hiç yok! Yaşadığımız ekonomik ve sosyal bütün problemlere ait çözümler, çökmüş kapitalist sistemin içinden yeniden türetilen reçetelerle önümüze sunuluyor.

    Kriz yok, "Keriz" var diyorlar, yüzümüze yüzümüze!

    50.yılını kutlayan Küba "Devrimi"ni karşılamaya, yollarda yürüyen "Devrim"imizle gitmemize "izin de vermediler", "cezasız da kalmadı".

    Cüneyt Göksu
    Cuneyt.Goksu@Gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Köpüklü Kahve : Müge Ünal


    Nereden çıktı bu çivi?

    Gece uyandım bir anda acıyla. Ne olduğunu anlamadım önce. Uyur muyum, uyanık mı bilemedim. Midem de tarif edilemez bir sancı. Ağrımıyor ama. Sızlıyor demek daha doğru. Ter içinde sırtım. Ellerim, ayaklarım buz gibi. Zamanın hangi dilimdeyim bilemedim. Birden herşeyi anladım. Gerçek dikiliverdi başıma. "Kalk" dedi. "Uyuma !. Uyudukça gizlenemezsin benden. Ben gerçeğim gizlenemem, gizlemem. Doya doya, canın acıya acıya yaşayacaksın beni. Kalk uyuma."

    Duymamazlıktan geldim. Hemen dönüverdim arkamı ona. Bir baktım yine karşımda. "Kalk dedim ya sana. Kalk da yaşa acını doya doya". Dedim "git başımdan bırak beni uykumla. Ben uyurken iyi herşey. Herşey istediğim gibi. Tüm sevdiklerim yanımda. Hiç sıkılmıyor, bunalmıyor, korkmuyorum yaşamaktan. Bırak da kaybolayım uykunun kuytularında."

    Yok laf anlamadı. Zorla uyandırdı beni. Uyanmak çok zor. Hele gerçek geldi ise sizi uyandırmaya. Kalktım. Uyurken herkes, dolandım evin odalarını yavaşça usulca. O da yanı başımda. Konuştu durdu. Rahat bırakmadı. Beynim içinde dolandı, en kuytulara sakladığım korkularımı aldı eline hatırlattı durmadan bana. Dedim ki, "istemiyorum onlarla yüzleşmeyi. Bir de çaresizliği de getirmişsin sen yetmezmişsin gibi". İkisi birden fazla geldi. Ama inaçtı idi her ikiside. Sonunda... Direnmedim oturdum karşılıklı onlarla.

    Önce gerçekler girdi söze. "Bunlar" dedi, "benim. Yaşamalısın. Başka şansın yok. Dirensen de direnmesen de karşındayım işte. Çaren yok. Sonra gelecek. Önce benim burada olduğumu yanıbaşında durduğumu kabullenmelisin". Çaresizlik girdi söze. "Ben olumsuz değilim sen ne kadar kabul etmesen de. Adıma çaresizlik diyorlar halbuki ne kadar yanılıyorlar. İkiziyim çarenin. Çaresizliğin olduğu yerde kabullenme vardır. Kabulenmezsen eğer bırakmam yakanı kabullenme en kolay kolu dayanmanın. Evet, canını çok acıtır. Ama her çaresizlik yerini başka bir yola, başka bir duruma, sonunda da yaşamın devamı için çareye bırakır."

    Bırakıp gitmek istedim. Midem ağrırken, gözlerimden yaşlar boşalırken ve elim-ayağım buz kesmişken ne anlattıklarını dinlemek istiyorum, ne nutuklarını. "Kolay mı ayakkabının içinde çivi varken ve canın yanarken yürümeye çalışmak." Dedim. "Kolay mı cam kırıklarının arasında kıpırdamana yol almak."

    Beklemeden lafa girdi gerçek. "Ayakkabı yakacak canını ama dayanacaksın acıya. Öldürmeyecek ki bu seni. Öğrenmelisin neden çıktı bu ayakkabının çivisi. Durduk yerde mi oldu? Sen mi hor kullandın acaba ? Sebep her ne olursa olsun, çivi orada. Hemen ayağının altında." Eğer söküp alamıyorsan oradan, elin varmıyorsa, gücün yetmiyorsa, dayanacaksın acıya. Acıtmayacak bir süre sonra. Önemli olan neden çıktı çivisi, bunu sorgula.

    Düşündüm bulamadım. Neden çıktı bu çivi ortaya ?

    Müge Ünal


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Deniz Marmasan

     Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


       Rotasız

    Duysuz ampul gölgelerinde, kalp ağrının ayak sesleri... Ortalıkta kol gezen mecalsiz duman kaplıyor hecelenen ismimin kayıp maviliğini...
    Kumru grisi yalnızlığıma batırıyorum; altın suyu, kum akıntısı... Limansız şehirlerin gebe kaldığı aldatılmalarla çevrili ışıkları, kirli ve mağdur...
    Yol kenarı aşklarının dökülmediği kuytular sızlıyor, varlığının görüntüsüz öpüşüyle..
    Baskına geldiler, güneş közlendi kış arifesinde.
    İçimde yükselen depremi bozgunun sadece bir susuşla aklanır...
    Seni özleten yağmurlar, bulutlara kelepçeli bu aralar... Şehrine uğrayan soğukla uyanıyorsun şimdi, yolculukların sonu sokakların.
    Aitlik eklerinin maske gibi durduğu yerlerde yürüyeceksin... Rüzgârınla dalgalanandan uzak...
    Özleyeceksin... Özledikçe affedeceksin dünsüz yarını. Bağı çözülen dizlerinde uzanacak dalgalar... Dokundukça denizlere dönecek kuraklığın.
    Özleyeceksin, özleneceksin; ismin yağmurlarla dayanacak camlara..
    Yağmur akıtması gözyaşlarıyla bekleneceksin...
    Bekleyişler kimliklere eklenecek güneşle..
    Dalgalanacak yalnızlık..
    Denize varacaksın...

    Deniz Marmasan


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Serdar Çevik


    UNUTKANLIĞIN GENERALLERİ

    Unutmak, bu toplumun en belirgin bir özelliğidir. Toplumsal bellek kaybı her dönem kendini gösterir. Bu coğrafyada dönem dönem yağan yağmur damlasına bir miktar unutma virüsü katılmıştır. Ağır ağır ve tıpkı karbonmonoksit zehirlenmesinde ki gibi tatlı tatlı vücutta dağılır.

    Oya Baydar'ın "Çöplüğün Generali" adlı kitabını okurken bu düşünceler aklımdan geçti. Her yerde ortaya çıkan mühimmatlar en sonunda birilerinin ön gördüğü gibi patlıyor ve koskoca şehri yutuyor. Patlama, çok büyük yıkıma neden olan bir deprem olarak kayda geçiriliyor. Şehre giriş ve çıkışlar yasak. Uluslar arası yardım kesinlikle kabul edilmiyor. Ülke uluslar arası yardım kabul etmeyen kara listeye alınıyor. Şehir şebekesine beynin sadece hatırlama ile alakalı işlevsel bölümünü etkileyen virüs karıştırılıyor. Yıllar sonra 70-80 yaşlarına dayanan insanlar o döneme ait kadar hiç bir şey hatırlamıyor. Sadece o dönemde çöplerden mühimmatları toplayıp, alıcılarına satan insanlar hatırlıyor. Ama onlarda kendilerine gizli haritalar da bile yer almayan kurtarılmış bölgede yaşıyorlar. Patlama zamanında bir ayağı olmayan, sağır, dilsiz ve çöp toplarken meydana gelen patlama sonucu yüzünün yarısı yanık küçük bir çocuk olan fakat şimdi saçlarına ak düşmüş "Çöplüğün Generalinin" bir tesadüf sonucu bu olayların içinde kendini bulan bir akademisyene hafızasından silinmeyen bütün gerçekleri anlatması ile sona eriyor.

    Biraz siyasetsel kurgu gelebilir ama hiç mi gerçeklik payı yok? Kararı siz verin. Ülkede her gün bir linç girişimi haberi ekranlara geliyor. Gerilmiş sinirler ortalıklarda geziyor. Kendilerine uygun ortam bulduklarında patlayacaklar. Umarım bu patlamalar insanları yutmaz.

    Duyguları işin içine katmadan akıl ile hareket edelim. Kendi kendimize zarar vermemek dileği ile.

    Serdar Çevik


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
    6 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    YUKARI BAK !

    Hadi kaldır başını ve yukarı bak,
    Son kez danset benim için,
    Dans ayakkabıları çaldım sana.
    Mektup açacakları,
    Bir kırmızı mühür ,
    Sana okumayacağın mektuplar yazacağım.
    Yıldız saçlı çocuk !
    Kırmızı mumla mühürleyeceğim mektuplarımı ,
    Zarf açacaklarını jartiyerimde saklayacağım,
    Hepsini çalacağım kimse açamasın mektuplarımı !
    Korkma bulamaz züpperler orda ...
    Benim namusum hala bacak aramda ...
    Köprü altlarındaki çocuklarla sigara içeceğim .
    Kirli ellerini koklayıp öpeceğim onların.
    Bir balıkçı teknesinde sabahlayacağım.
    Okyanusa açılacağım saçlarını daha iyi görmek için.
    Yıldızlar denize düştükçe ,
    Başımı yukarı kaldırıp el sallayacağım sana.
    Yosmalardan güller getireceğim,
    Aksinin düştüğü denizlere sermek için.
    Sıcak bir koltuk altı dilenen fahişelere anlatacağım seni ...
    O hep tehlikeyi sevdi ama son derece masumdu diyeceğim ...

    Sultan Karaahmetli

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Taka Takata
    Joe Dassin









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100106.asp
    ISSN: 1303-8923
    6 Ocak 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com