Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.730

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 10 Şubat 2010 - Fincanın İçindekiler


  • SABAHA KIŞ VAR ... Suna Keleşoğlu
  • GDO' ya Hayır Sokak Eylemi Çığ Gibi Büyüyor ... Nuran Talay
  • DAM ... Beltan Göksel
  • Lenin ve Bukharin'e Göre Emperyalizm II ... Alkım Saygın
  • TÜRKİYE'DE SOL NEREDE? ... Serdar Çevik


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : İnanılır gibi değil!..


    Merhabalar,

    Hakikaten inanılır gibi değil, Haiti'de enkaz altından 27 gün sonra birini çıkarmışlar. Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte. Demek ki neymiş? Umudu kesmemek gerekmiş. Ben de umudu kesmedim. Sekiz yıldır enkaz altından kurtarılmayı bekliyorum. İş bilmez, delikanlı başbakanlardan, aileden cumhurbaşkanlarından bir bir kurtulmak istiyorum. Siz istemiyor musunuz? Memnun musunuz her gün yaşanan gerilimden? "Gerilim siyaseti gütmüyoruz." diye bir ayak yukarda konuşanların, mağduriyet edebiyatıyla gerilimin ağa babası olduğu bir enkazdan gün ışığına çıkmayı beklemiyor musunuz? Ben bekliyorum, hem de umutla bekliyorum. Vallahi billahi tarafsız olacağım diye Çankaya'ya ittire kaktıra çıkan pek sayın cumhurbaşkanının söylemek zorunda kaldığı için söylediği, havada asılı cümlelerden de gına gelmedi size? Hindistan gezisinde Taç Mahal'in önünde poz verirken, etrafındaki gazetecilere, "Meclis'i toparlamak için planlarım var." diyen cumhurbaşkanının rektör atamalarıyla birer AKP ilçe teşkilatına çevirdiği, içini boşaltıp kararttığı üniversitelere ettikleri birer çelişki değil de ne? Birini topla diğerini darmadağın et, bravo.

    Daha önce 14 üniversiteye atanan rektörlerin üniversitelerce seçilenlerden değil, YÖK'ün uygun gördüklerinden oluştuğunu konuşmuştuk. Bunlardan 2 tanesi gerçekten önemli. Birini Baykal diğerini Demirtaş aktardı dün. Dicle üniversitesinde yapılan seçimde sadece %16 oy alan birinin rektör olarak atanması, ve bu beyefendinin son seçimlerde AKP milletvekili adayı olması herhalde bir koca tesadüftür. Peki ilk sırada ki adayın üniversiteden kovulmasına ne gibi bir kulp bulunabilir acaba?

    Gelelim Abant İzzet Baysal Üniversitesine, burada olanlar cumhurbaşkanının hakkaniyet anlayışını açıklaması açısından oldukça ilginç. Merhum İzzet Baysal devlete bağışladığı yüzü aşkın hastane, okul, huzurevine ek olarak 2000 yılında bu üniversiteyi ve vakfı kuruyor. Bilahare bu okulun yönetimini devlete bırakıyor ve tüm gelirini de vakıf karşılıyor. Vakıf mütevelli heyeti ve son dört yılın rektörü mükemmel bir iş çıkarıyor. Bu yıl ki atamalar yaklaşırken başına geleceği anlayan mütevelli heyeti başkanı, İzzet baysal'ın yeğeni, cumhurbaşkanına bir mektup yolluyor. Özetle, eğer mevcuttan başka birini atama durumuna gelirseniz, lütfen durumu izah etmek için bana 15 dakika ayırınız diyor. Seçimler yapılıyor, mevcut rektör açık ara birinci geliyor amma velakin YÖK cumhurbaşkanının önüne üçüncü sıradaki adamı getiriyor ve cumhurbaşkanı da mührü basıyor. Bilin bakalım bu, seçimlerde üçüncü, Çankaya'da birinci olan adamın özelliği ne? Bildiniz, AKP milletvekili adayı olması. Yani aileden bir tosuncuk olarak, kapsama alanının genişletilmesine katkıda bulunmak için seçilmiş olması.

    İşte memleketimizin üstünde bağdaş kurmuş oturanların döktükleri timsah gözyaşlarının anatomisi. Nereye el atsan vıcık vıcık. Allah kurtarsın hepimizi. Kendinize mukayyet olun. Hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Suna Keleşoğlu

     Café Azur : Suna Keleşoğlu


      SABAHA KIŞ VAR

    Hayatın içinden gelen kokular ve ağzımızdan çıkan sözcüklerin buluştuğu bir sabahtı. Mutfağın üşüyen camını çaydanlıktan yayılan buhar sarıp sarmalıyordur. Uykumun en arsız bölünmesini yeni demlenmiş bir çay kokusuyla yaşıyordum.

    Yaşasın Hayat.

    Günaydın ve çay kokusu. Sabahın en sıcak ikilisi. Okunmayan gezetelerin karamsarlığı sinmemiş bedenimim en güzel iki karşılayıcısı. Televizyona takılmamış gözlerimin uykudan açılmaya çalışan anına çat kapı giren kısık bir müzik. Dışarıda kar kokusu. Henüz yağmamış. Ama yağacak, yağmasa bile bir yerlerde yağmış bir karın kokusunu yollamış çimlerin üzerine. Kışın en sert, aslında kaşlarının altından gülümseyen suratı var ağaçların dallarında. Tüm bunlardan en nasipsizi aç kuşlar. Avuçlarıma dolan buğdayların onların karınlarını doyurmasını bekliyorum sadece.

    Üçüncü sayfalardan yayılan kan kokularını da görmezlikten geliyorum bu sefer. Çayımın yanına sadece pencereme dokunan soğuğu katık ediyorum. Başka soğuk haberlere tahammülüm yok. Ben gerçekten bugün sadece kışın getirdiklerinden yanayım.

    Ama hayat, aslında ısınan doğa, aslında uyanan kızlarım, aslında açılan bilgisayar, aslında açılan televizyon beni anında uyanık olduğuma inandırıyor.

    Sabahtan kalan yeni demlenmiş çay kokusu ve kışın doğaya bıraktığı izleri çarçabuk cebime doldurup güne karışmak adına hızlıca dalıyorum gazetelere, televizyona, sokağa çıkmadan önce boyunma dolayacağım atkı gibi sarıveriyorum tüm okuduklarımı, gördüklerimi bedenime.

    Oradan kopamadan burada olamıyorum. Oradan koparak da burada kalamıyorum. Memleket haberleri tek tek düğümlenirken boğazıma, yaşadığım ülkenin gazeteleri de damarlarımdan karışıyor bana. Hem orada, hem buradayım.

    Birazdan sokağa çıkacağım, beni kış karşılayacak. Tüm okuduğum haberleri unutup günlük işlerime yoğunlaşacağım. Arabamın içinden başka arabalarda olanların teleşlarını izleyip, telaşlarımızı karıştırıp yol karışacağız.

    Kırmızı ışıkta durduğumda işçiler gelecek aklıma, sağa sinyal verirken uzaklardaki depremin acıları tazelenecek, yaya geçidinde beklerken bölge seçimlerinin sonuçlarını merak edeceğim. Sonra sokaklarda yürümeye başlayacağım. Soğuk yüzüme çarptıkça ödenmesi gereken faturalar, gidilmesi gereken doktor randevuları, yapılması gereken alışverişler gelecek aklıma.

    Yürüdükçe atkım kışı, ben atkıma dolanan hayatı ısıtmaya çalışacağız. İki küçük avucun elime dokunuşunda ısınacağım. Arkadaşlarımla kahve içerken sohbetimizin buluşamadığı ortak dilin, (Alman olanla fransızca, Vietnamlı olanla İngilizce derken ortaya çıkan bir dil karmaşası içinde) arasına kendi dilimin ünlemlerini yerleştireceğim.

    Üşüyeceğim, üşüdükçe içimdeki hayatı keşfedeceğim. Kendimi ısıtmaya çalışırken ki çabam çayın kokusunu hatırlayacak ve kışı bir kere daha seveceğim. Kışın sevilmeyen ve acı veren taraflarıyla boğuşmak zorunda olanlar için umut dileyeceğim.

    Yaşasın Hayat.
    En sert yüzünün değdiği hayatları da kolaylaştır ve bembeyaz karların ısıttığı yeni umutlarla bizi bırak bahara Kara Kalpli Kış.

    SunA.K. Grasse


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    8,338,338,338,338,338,338,338,33
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Nuran Talay

     Kahveci : Nuran Talay


      GDO' ya Hayır Sokak Eylemi Çığ Gibi Büyüyor

    Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara yönelik tepkiler her geçen gün çoğalıyor.

    Soframda, Tarlamda ve Ülkemde GDO istemiyorum! Diyerek GDO'nun "ithalat", "ihracat" "depolama", "üretim", "tüketimi" 'ne karşı, bir vatandaş eylemi olarak yola çıkan duyarlı bir grup insanların eylemi; "GDO' ya Hayır Sokak Eylemi"

    "Tişörtünü giy ve yürü. Gittiğin Her Yerde Tişörtün Konuşsun." …

    Bu düşünceyle yola çıkan grup, şimdilerde daha da çoğaldı ve çoğalmaya hızla devam ediyor.

    Minik Emma ve Ailesi,

    Malik,Gül ve Irmak Ailesi,

    Alperen ve Efe,

    Ve Başak,







    Daha birçoğu GDO'nun zararlı etkilerinin; "Minik bebeklerden çocuklara", "arılardan kuşlara", "sebzelerden meyvelere", "havadan suya", "topraktan doğaya", "ciltten hücreye", "organlardan hafızaya", "gelişimden büyümeye" kadar zararlı etkisi bulunan GDO'yu istemiyor.

    Kim ister ki zaten zararlı etkileri alenen ortada olan ölüm tohumun ürünlerini? Deney farelerine sorsanız onlar da istemediklerini söyleyecekler ama dilleri yok ki zavallıların.

    Gözle görülebilen,

    Duyulabilen,

    Hissedilebilen,


    İnsan ve çevre sağlığına kadar geniş bir yelpazeye zarar veren, biyoçeşitliliği ile dünya listelerinin üst kısımlarında yer alan ülkemizin topraklarını kurutacak ölüm tohumlarının nükleer bir bombadan, terörist eylemden, eroinden farksız olduğu bir gerçek.

    Hadi ama bu kadar yıl yediniz, içtiniz ne olacak? Bize bir şey olmaz, Atın ölümü arpadan olsun vb. saçma sapan savunmaları bende duymak istemiyorum. Meclis gündeminde kavgalar, tartışmalar, kişisel hesaplar döne dursun önlerine gelecek "Ulusal Biyogüvenlik Yasasına" incelerken;

    Bebekleri...

    Anneleri, babaları…

    Çiçekleri, böcekleri…

    Serçeleri, martıları…

    Tarlaları, çimenleri…

    Ulusal zenginliklerimizi, çeşitliliğimizi…

    Unutmasınlar…

    GDO'lu gıdaları tüketmek istememek çok tabii bir istek olduğuna göre, GDO'nun zararlı etkilerini herkese duyurmak da insani bir hareket… Her şey bu kadar doğal ve insani olduğuna göre GDO' ya Hayır Sokak Eylemcilerini duyalım, dinleyelim.

    Çünkü konu çok hassas ve insani!


    Geçerli bir neden değil mi yoksa!

    Söz sizde...

    Not: Duyarlı vatandaşların eylemlerinin yaptıklarına bu www.gdoyahayirsokakeylemi.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.


    Nuran Talay
    Talay.nuran@gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Beltan Göksel


    DAM

    Damdan düştü bir kurbağa
    Titretti kuyruğunu
    Bunu gören bir Jandarma
    Aldı götürdü O'nu
    Mezarını kazdılar
    Mezar taşına aynen şunu yazdılar:
    Damdan düştü bir kurbağa; Titretti kuyruğunu; Bunu gören Jandarma; Aldı götürdü O'nu; Mezarını kazdılar; Mezar taşına aynen şunu yazdılar: Damdan düştü bir kurbağa. . . .


    Ağabey, benim ne demek istediğim önemli değil, sizin ne anladığınız önemli. . Sülemek gerekirse de bencağız 50 yıllık hukukculuk hayatımda yaşadıklarımı-umut ve beklentilerimi -yıkıntılarımı-olanları olmayanları birbiriyle çarpmak, yerine göre toplamak ve çıkarmak için harcadığım enerji inanın beyin hücrelerimi yedi bitirdi. Açıkcası çarpma, toplama, çıkarma-malarıma göre çıkan sonuç dört işlemden bölme işini beceremediğim için ben de kısır bir döngü içinde kaldım. İşlemlere baktığımda çarpmalar-toplamlar-çıkarmalar velhasılı kelam matamatiksel olarak hep doğru, ancak sağlamasını yaptığımda yanılış olduğu ortaya çıkıyor. Bir tek bölme işleminde hatalar gözükse de bunun sağlama ile pek ilgisi yok gibi. O halde hata nerede ?Nerede mi?Bir de kendi kendime soru soruyorum!Bu soruyu sizlere sormam gerekirken. İşte acz dediğin şeyin oluştuğu nokta. Yaşadıklarımızı hayata geçirip , bölüm işlemini sağlıklı olarak yapamazsak hayata yayamazsak olacağı bu : Acz içinde kısır bir döngü…

    93 Rus harbinde , Bayburt ve yöresini işgal eden Rus askeri yerli halkı göz altına almak üzere arama yapmaktadır . Yurdumuzun akıllılarıdan birinden biri Çoruh nehrine dalış yapmış ancak kıçı dışarıda kalmış. Rus askeri tüfeğe bağlı kasatura ile arama yaparken bir yere takılınca sormuş" Bu ne böyle?" Bayburtlu ; O bıldırın kurbağası " demiş. Demişki " O geçen yılın Kurbağası"

    Bırakınız geçen yılın Kurbağalarını, yüzyılın kurbağaları kıçlarını kurtarırken bizim Bayburtlu Hemşehrimizi çok görmeyiniz.

    Ağabey bu gün ağzımızdan pek bal Damlamıyacak görünüryor. Ar Damarı çatlamış-alın Damarı patlamış o ka insan sarmış ki çevremizi bize halt etmek düşer . Tabii, tabiatıylan eşeği dama çıkaran yine kendi indireceğinden bu gibi gibilerin bizim el uzatmamıza da ihtiyaç duymazlar. . Yanikine yanlış yapan yanlışı yine kendi düzeltecektir. Ol hesap ne demişler " Sarhoşu kendi haline bırakın , bırakıın yıkılana kadar içsin"

    İmdii, kalkıp Damdan çardağa atlayanları sıralamaya kalkışsam , biri birilerinin can Damarına basmış olurum. Haydi işin yoksa mütekait bir Avukatken Dam tehdidi altında tekrar Adliye koridorlarına . Yok ağabey benim kazandığım onur bana yeterli, kalanı sizlerin olsun.

    Nitceniz ; eğer varsa bir torununuz O'na " Dam şiki Dam, Dam" diyerek hem sıkıştırıp hem de kıkırdaşarak halleşmek. Veya " U vak vak, u vak vak -Minik Kurbağa kuyruğun nerede " diye sorup, kurbağanın yerine geçerek " Kuyruğum yok, kuyruğum yok -yüzerim derede" söylemleriyle avunun . Bu arada uyursa bebeğin de kusuruna bakmayın , aynı şeyleri tekrarlamak O'nuda sıkmıştır. Hangimizi sıkmıyor ki!

    Beltan Göksel


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    8,508,508,508,508,508,508,508,50
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Kahveci : Alkım Saygın


      Lenin ve Bukharin'e Göre Emperyalizm II

    Marksist yazın içinde Bukharin de Lenin gibi, "emperyalizm" kavramına bilimsel (dialektik) bir içerik kazandırmak ister ve Emperyalizm ve Dünyâ Ekonomisi isimli kitabında emperyalizm hakkında ekonomik ve siyasî birtakım tespitlerde bulunur. Bukharin'e göre emperyalizm, burjuvazi grupları arasındaki mücâdelelerin, millî devletler arasındaki mücâdelelere yansımasıdır ve bu süreçte millî ekonomiler dünyâ ekonomisinin bölümleri hâline gelirler. Emperyalizm, dünyâ ekonomisinde bir aşamadır. (Emperyalizm ve Dünyâ Ekonomisi, Spartaküs Yayınları, İstanbul, 1996; syf: 3)

    Bukharin'e göre, uluslararası işbölümünün gerçekleşebilmesi için iki şart vardır; çevresel-doğal şartlar ve kültür düzeyi ile sosyal gereklilik. Bunlardan çevresel-doğal şartların olumlu ya da olumsuz kullanılması, mevcut kültür düzeyiyle ve bunun kullanılmasıyla ilgilidir. Ancak, sosyal emeğin nasıl bölüneceğini dünyâ ekonomisi belirler ki, bu da uluslararası emtiâ mübâdeleleriyle gerçekleşir ve millî ekonomiler, dünyâ ekonomisinin bölümleri hâline gelirler. (syf: 4-5)

    Nitekim, Bukharin'e göre bu mübâdelede millî ekonomiler, birbirlerine ödeme araçları yönünden bağlanır ve dünyâ sermâye piyasası, mübâdele ilişkileri sonucunda doğar. Uluslararası faiz ve reeskont oranlarının eşitlenmesi, emtiâ mübâdeleleri içindir. (syf: 7-10) Bu da üretim ilişkilerinin şekil değiştirmesini anlatır; bu piyasada yerli üretici ile yabancı kapitalist arasında sürekli bir üretim ilişkisi belirir ve artı-değer yurt dışına çıkar. (syf: 12) Hâliyle dünyâ ekonomisi, millî ekonomilerin ve rakip burjuvazinin mücâdele alanıdır. (syf: 13-7)

    Bukharin'e göre sermâye piyasasındaki büyüme, pazara yeni ekonomilerin katılmasıyla gerçekleşir ve büyük güçler, bu ekonomileri de ele geçirerek yayılmalarını sürdürürler. Teknik gelişmeler ise sermâyenin organik bileşimini güçlendirir ve yeni üretim araçlarıyla birlikte metâ üretiminin artması sonucu pazar büyür. Bu da altyapı ve ulaşım sanâyisinin gelişmesini sağlar ve uluslararası pazar kaynaşır. (syf: 19-26)

    Ne var ki, bunun sonucunda sermâye, giderek daha anonim hâle gelir ve hisse senetleri ile tahviller, sermâyeyi üzerlerine çekerler. Dünyâ kapitalist sisteminin aşırı derecede esnek ekonomik yapısı bu şekilde ortaya çıkar ve bir yerde kaydedilen bir gelişme, çok kısa zamanda tüm dünyâ piyasalarına yayılır. Tarımsal ülkeler ise bir taraftan hızlı bir "gelişme" gösterirken, öbür taraftan da pazara daha fazla bağlanırlar ve bu da emek piyasalarının "düzenlenmesini" gerektirir. (syf: 21-5)

    Böylelikle, tarımsal ülkelerden ucuz emek gücü, kapitalist ülkelere kaçak işçi olarak getirilir ve doğrudan yabancı yatırım olmaksızın emek piyasası kontrol altına alınmış olunur. (syf: 81) Pazara bağlanan millî ekonomilerde ise cârî açık giderek büyür ve devlet ve kamu harcamaları artar. Bunun bir yansıması olarak içte militarize eylem ve söylemler artarken, dışta da finâns kapital, ülkeye sızmak için uygun koşulları bekler, mâlî oligarşinin baskılarıyla kamu harcamaları arttırılarak bu bağımlılık perçimlenir. (syf: 41)

    Bukharin'e göre de tekellerin oluşum süreci, sermâyenin yoğunlaşma ve merkezîleşmesinin hem mantıkî, hem de târihî bir sonucudur. Tekeller, dünyâ ekonomisindeki genel gelişim sürecinin nihâî unsurlarıdır ve sanâyinin millî olarak kartelleşmesi, sermâyenin karşılıklı bağımlılığının güçlenmesini sağlar. Nitekim yoğunlaşma, sermâyenin ürettiği artı-değerin kapitalizasyonuyla sermâyenin artışı; merkezîleşme ise daha geniş bir büyüklüğü oluşturacak tekil sermâye birikimlerinin biraraya gelmesidir. (syf: 106)

    Bu süreçte ilk tekelleşmeler, hammadde ve mâmûl mal üretimi ve mâmûl mal ile yarı mâmûl mal üretimini biraraya getiren işletmelerin ortaya çıkmasıyla, yan ürünün ikâmesi olarak kullanılan malların üretiminde başlar. (syf: 35-8) Sürecin sonunda ise banka sermâyesinin sanâyi sermâyesine bütünüyle hâkim olması ve finâns kapital şekline girmesi (syf: 46), tekellerin tüm piyasa faaliyetlerini kontrol altına almaları sonucu rekâbetin hız kazanması ve küçük ve orta boy işletmelerin piyasadan silinip gitmesi vardır. (syf: 54-7)

    Kezâ, modern kapitalist devletin elinde sürüm, hammadde ve sermâye piyasalarında artan rekâbet sonucu sermâyenin finâns kapitale dönüşmesi (syf: 91); yâni ticâret sermâyesinin sanâyi sermâyesine, bunun da finâns kapitale dönüşmesi (syf: 103), dünyâ kapitalizminin anarşik yapısında ortaya çıkan krizleri ve savaşları da berâberinde getirir. Bunların görünür nedenleri ve sonuçları değişik olsa da bütününde bakıldığında bunlar, kapitalist sistemin zorunlu sonuçlarıdır. (syf: 60-3)

    Bukharin'e göre savaş, dünyâ ekonomisinin gizli yasasıdır ve emek ve üretim faaliyetlerinin yeniden düzenlenmesini sağladığı gibi, sermâye ihrâcının kapitalist ülkeye kâr olarak geri dönmesi de yine savaşlarla gerçekleşir. Finâns kapital, sermâyenin organik bileşiminin doğal bir sonucu olarak, ekonominin tüm alanlarına yayılmak, ele geçiremediği alanları ise yok ederek yeni baştan üretmek ister ki, bu da sermâyenin savaşlara olan bağımlılığını arttırır. (syf: 87)

    Bu bakımdan, Bukharin'e göre ulusal düzeydeki rekâbetin üstesinden gelmek, dünyâ ölçeğindeki rekâbetin üstesinden gelmekten daha kolaydır. Uluslararası anlaşmalar, tekellerin varlığıyla ortaya çıkar ve mâliyet farklılıkları, millî ekonomiler için dezavantaj doğurur. Korumacılık ise metâ üretiminde ekonomiye katkı sağlamaz; elde edilen kârlar çünkü, her defâsında savunma harcamalarına aktarılır ve bu da kapitalist tekellerin kâr hânesine eklenir. (syf: 111-6)

    Ne var ki, ağır sanâyi özellikle, korumacı gümrük sisteminin öteden beri savunucusu olmuştur ve gümrük duvarlarının yüksek tutulmasının, pazar payında o kadar yüksek bir avantaj sağlayacağına inanılmıştır. Fakat, tekellerin kuşatımı altındaki dünyâ ekonomisinde hiçbir gümrük engeli, millî ekonomilerin kurtuluşuna çâre olamaz. Bu engeller sistemin ömrünü uzatmaya yarar. Tekeller zâten, millî ekonomilere sızmıştır ve korumacılık önlemleri de yine onlara yarar. (syf: 62-6)

    Hâliyle, Bukharin'e göre kütlesel üretim, zamanla devlet sınırlarını aşar ve emtiâ mübâdeleleriyle fiyat ilişkileri belirlenirken finâns kapitalin "süper kâr" elde etme çabası, emperyalist devletlerin millî devletler üzerindeki tasarruflarını belirler ve finâns kapital, kendi varlık özellikleri nedeniyle, kendisine yönelik tüm engelleri her defâsında en kârlı biçimde aşar. Dünyâ ekonomisinin bu koşulları altında emek-sermâye çelişkisini çözmenin olanaklı bir yolu yoktur; ancak, sistem içindeki çelişkilerin artması, berâberinde bu yapının yıkılmasını sağlayacak koşulları da içinden çıkartır. (syf: 67-73)

    İmdi, Bukharin'e göre emperyalizmin iki teorisi vardır. Bunlardan ilki, modern fetih politikası ve ırklar arasındaki mücâdeledir. Bu teori, göreli olarak homojen bir ırkın hâkimiyet projesidir ve temelinde üretim ilişkileri yoktur. Diğeri ise finâns kapitalin bir metodu ve gereğidir ve bu teoride savaşlar, üretim ilişkilerini ve emtiâ mübâdelelerini yeniden düzenlemek için yapılır. Kapitalist ülkelerde rekâbet en üst düzeye ulaştığında, devlet gücü bunda etkin olmaya başlar ve riskli işletmelerin geliri garanti altına alınır. (syf: 99-103)

    Dolayısıyla emperyalizm, belirli türden bir zapt etme çabasıdır; ama, her zapt etme çabası emperyalizm değildir. Emperyalizmden söz ettiğimizde, aslında dolayımsız olarak dünyâ ekonomisinden de söz etmiş oluruz. (syf: 103) Kezâ emperyalizm, yeni bir merkantilizm olarak başlar ve içerdiği ekonomik olgu ve olaylar, siyasî güçlerle uzlaşma altına alınır. Ülkelerin silâhlı kuvvetleri ise kapitalistlerin silâhlı kuvvetlerinin mücâdelesindeki son çâredir. (syf: 111-8)

    Böylelikle, tıpkı Lenin için olduğu gibi, Bukharin'e göre de sınıfların kaderi her zaman verili koşullar tarafından belirlenmiştir ve sınıflar, hiçbir zaman özgür değildir. Özgür oldukları sanısı, hakîkate ilişkin yanlış bilincin sonucudur; içinde bulundukları zorunluluklar, piyasa koşullarından ve emek-sermâye çelişkisinden gelir. Oysa, burjuva ekonomistlerine göre, çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve sendikâl faaliyetler mârifetiyle emek-sermâye çelişkisinin mâkûl düzeye çekilmesi, kapitalist sistemde karşılaşılan sorunların yine kapitalist sistem içinde çözülmesini sağlayacaktır. (syf: 116-8)

    Hâlbuki, Lenin ve Bukharin'e göre bu söylem; konformizm, sosyal şovenizm, vb. genel eğilimlerin basit bir yansımasıdır. Zîrâ kapitalizm, artı-değere el konulmasıdır ve sistem bu çelişki üzerine kuruluyken, burjuvanın tabandan gelecek baskıyla zorlanmasıyla emperyalist metottan vazgeçmesini beklemek safdilliktir. (syf: 121-32) Dahası, uluslararası rekâbetin, bir milletin gelişimine katkı sağlayacağı ve bağımlılık ilişkilerinin aşılmasına zemin hazırlayacağı tezi, emperyalist metodun açık bir retoriğinden başka birşey değildir. (syf: 98-101)

    Nitekim, kapitalizmin reel işleyişi; yâni metâ ve sermâye ihrâcı ile hammadde ihrâcı ve yatırımlar incelendiğinde kaçınılmaz olarak görülecektir ki, kapitalist sistemde bir ülkenin gelişimi, dünyâ ekonomisine eklemlenmesidir ve bu süreç, kendi iç mantığı nedeniyle savaşları ve ilhakları zorunlu hâle getirir. Lenin ve Bukharin'in bu sisteme alternatif olarak savundukları sistem ise sosyalizmdir ve Proletarya Diktatörlüğü, emek-sermâye çelişkisinin ve kapitalizm ile emperyalizmin sonunu getirecektir. (syf: 133-58)

    Ne var ki, burada klasik emperyalizm kuramı bağlamında görüşlerini serimlediğimiz Lenin ve Bukharin'in her ikisi de emperyalizmi, ekonomik ve siyasî nedenleri ve sonuçları îtîbârîyle incelemekte ve konunun toplumsal, kültürel ve insânî boyutları üzerinde hemen hiç durmamaktadırlar. Dolayısıyla, bizce emperyalizmin dünyâtârihsel serencâmını görebilmek için emperyalizmin bu boyutlarını da hesâba katmak büyük bir zorunluluktur. Çünkü emperyalizm, kendi meşrûlaştırma araç ve söylemlerini, bizzat üst-yapıyı kontrol altında tutarak kurmaktadır.

    Her ne kadar, klasik emperyalist kuramın iddiâ ettiğinin aksine, emperyalizmin dünyâ savaşlarıyla sonu gelmemiş ve kapitalist sistemin yerine Proletarya Diktatörlüğü'nü kurma çalışmaları da hem başarısız olmuş, hem de en az kapitalist sistemin yol açtığı kadar kötü sonuçlar doğurmuş olsa da bizce de emperyalizm, insanlığın kaderi değildir ve emperyalizme son noktanın konulabilmesi insanlığın elindedir. Ama bunun anlaşılabilmesi için yüksek türden bir bilinç düzeyi, bunun geliştirilebilmesi için de üst-yapı çözümlemeleri gerekmektedir.

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    10 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Serdar Çevik


    TÜRKİYE'DE SOL NEREDE?

    CHP grup başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu bu topraklar üzerinde ki solun kanadının kırık olmasının nedenleri çok güzel bir şekilde açıkladı. Geçmişten bugüne kendini solda bir takım koordinatlara yerleştirmeye çalışan CHP kimin partisi? Kendi mücadelelerini vererek ayakta kalmaya çalışan yoksul kesimin mi yoksa burjuvazinin hakim olduğu kesimlerde yaşayan insanların mı? Son ve bir önceki seçimlere bakıldığında bu sorunun cevabı ikinci şık oluyor. Yani CHP yoksul tabana inemedi. Laiklik söylemlerin yanında o insanların yanına gidip bir hal hatır sormadı. Sanırım bu kimsenin aklına gelmedi. CHP burada çok büyük hata yaptı. Bugün beklide Türkiye' de sol bir iktidar hakim olabilirdi. Ama tabi ki tren hala kaçmış değil. Bu coğrafya üzerinde yaşayan halk geçmişi çabuk unutur. Bu insanların yaraları elbette sarılır. Ama insanların yanına sadece oy almak için değil. CHP'nin bu halk için neler yapacağını anlatması gerekir. Yani bu toplumda bütün insanları eşit gördüğünü zenginlerin partisi değil yaşamaya çalışan emek veren işçinin, memurun ve bütün haksızlıklara uğrayan insanların yanında yer alan ve onlarla meydanlarda hakkını arayan parti olduklarını kanıtlaması gerekir. Çizmelerini giyip çamurlu sokaklarda o insanlara ulaşmalı, tekel işçilerinin çadırında en azından bir gün kalınıp destek verilmeli ve insanların umutlarının kırıldığı bir zamanda CHP bir güneş gibi parlayıp, o tükenen yere bir düğüm atıp umudu devam ettirmeli. En azından adına layık olup halkın partisi olduğunu kanıtlamalı.

    Serdar Çevik


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Halil Önceler


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    UKTE

    Dünyamın güzeli martılar
    Sizden nasıl da yok yere korkmuşum
    Kaşık Ada’nın orda!
    Dalın üstüme dalın
    Vurun beni, urun
    Denizanası kokan gagalarınızla!
    Ah sizden ben nasıl da yok yere korkmuşum!
    Bilmiyordum ki çünkü
    Ben hem balığım hem kuşum
    Ben ama hala anlayamıyorum ki
    Bunca zaman niye sizden ayrı oturmuşum

    Can YÜCEL

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Tornero
    I Santo California









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100210.asp
    ISSN: 1303-8923
    10 Şubat 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com