Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.732

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 15 Şubat 2010 - Fincanın İçindekiler


  • Tüm dersleri bırakmak var aslında ... Temirağa Demir
  • BALIK... ... Feyza Yüksel
  • Aradaki Fark… ... Hasan Gündüzoğlu
  • YEŞİLÇAM "BİR MÜNİR ÖZKUL" ... Mehmet Şeylan


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Heyyy Padişah, senden büyük Allah var!..


    İyi haftalar,

    Bu başlığı daha önce atmışmıydım hatırlamıyorum. Attıysam da önemi yok zaten. Doğru olduktan sonra elli kere de yazarım. Hoş, burada ne zaman padişah lafı etsem, birkaç densiz mesajla derhal uyarılıyorum ama ne yapalım bu da benim saplantım. Bir kere bu padişahı ona biz yakıştırmadık, bizzat kendi yalakalarınca kullanıldı bu ünvan. Hatta Fatih Sultan Mehmet'le özdeşleştirdiler kendisini. Aynı haltı, haşa sümmü haşa, "Peygamber" benzetmesiyle yiyenler de oldu ama nedense o zaman kızmamıştı. Ne zaman ki bir muhalif o yalakaya gönderme yaparak konuyu dile getirdi, beyefendi kızdı köpürdü. Ardından bir başka yağdanlık "Şükür namazı" kılmalısınız dedi, gene çıt yok. Belli ki kendisi de bu kisveyi pek beğendi. Beğenmese kendi yüzünden Cuma namazının 20 dakika rötar yapmasına seyirci kalır mı? Ya da, o, camide diye cemaatin içeri alınmamasına, kendisini "Sen padişah mısın? Namazımı nasıl engellersin?" diyerek protesto eden bir müminin derdest edilmesine sessiz kalabilir miydi? Belli ki hazret, elindeki, iki dudağının arasındaki güçten pek hoşnut. Geçen gün, kendisine özel hazırlanmış bir mekanda "Siyaset Meydanı"na konuk olduğunda, aynı kaptan su içtiği gazetecilerin teşne sorularından aldığı paslara vole atarken aynen şu lafı etti; "Ben araştırdım, bu ülke henüz koalisyona hazır değil. Bunu gördüm, o yüzden seçim barajlarını kaldırmayacağım." Yeğeni ile ilgili soruyu cevaplarken de; "Vali ve emniyet müdürünü gerekeni yapmaları konusunda uyardım." dedi. Bu güç neyse artık kontrolden çıkmaya başladı. Oto kontrol hak getire zaten biliyoruz ama etrafına da bu cesareti yaymaya başladı, işte bu kötü. Bu memleketin bir valisinin hiç bugüne kadar, bir parti borazanı gibi, başbakanı bu denli yağladığına şahit olmuş muydunuz? Kanımca bunlar daha fragman, ileride kimbilir daha neler göreceğiz?

    Bir bomba da, içişleri bakanlığında patladı, duydunuz mu? Eski DEP milletvekili Hatip Dicle, mahkemede verdiği ifadede aynen şunları söylemiş; “DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk, 15 Ekim’de İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüştü. Bu görüşmede Bakan Atalay, ‘Müsteşarımı Diyarbakır’a gönderdim. Hakim ve savcılar ayarlandı, gelen PKK’lılar geldikleri gibi geçecekler’ dedi. 4 gün sonra Silopi’den gelen 8 kişi, ‘Biz gerillayız. Önder Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile barış için geldik’ dedi ve bunlar sürecin olumlu sonuçlanması için söz verildiği gibi tutuklanmayıp serbest bırakıldı.”

    Aklı başında olan herkesin seyrederken dehşete düştüğü Habur tiyatrosunu bu ifade ile birlikte düşününce işin vehameti iyice açığa çıkıyor. Doğrudur, yalandır buna inşallah mahkeme karar verir ama bu suçlama bile tek başına bir istifa nedenidir. Ama nerde? Padişahı o olanın, nâzırı da bu olur elbette. Haydi kalın sağlıcakla. Haftanız iyi geçsin, neşeniz bol, keseniz parayla dolu olsun. Amin.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Temirağa Demir

     Kahveci : Temirağa Demir


      Tüm dersleri bırakmak var aslında

    "Şurasını" anlamadım…

    Tüm dersleri bırakmak var aslında. Sözlülüğü sevmiyorum, sözler kadar… Aslında sözlerdir hayatın anlamı, sözcükler…

    Sözlüden geçip yazılıdan kalanlar olacaktır… Her şey yağmurların boyunduruğunda kalmış, anlamıyorlar, anlayanlarda korkarak uzaklaşıyorlar, nereye koşsalar ufuk çizgine ulaşamayacaklarından habersiz zavallılar…

    Çok kalktık tahtaya, en zor soruları, en formüllü problemleri çözdük, sayfalarca ezberledik hatırlıyorsun değil mi? Her seferinde üç dört bilinmeyenli denklemleri çözmemizi istediler. Değer verdik çıkmadı, şıklardan gittik tutmadı…

    Böyle geçti işte yıllar, not kaygıları, belge telaşları, diploma sevinçleri…
    Hiç biri hiçbir işe yaramadı. Hiçbir eğitim bir sonrakini öğretmedi, böyle geçti gençlik yılları, kendimizi kandırdık, insanlar bizi kandırdı, en zorlu dönemeçlerden dönüyorduk aslında, bir çocuk edasıyla ürkek, bir genç ilkesiyle idealist ve her şeyden öteydi "aşk" el ele bir terapi gibiydi geçen zamanlar…

    Sonra kaldık, başka arkadaşlar edindik, biri üst sınıfa geçti, sen sınıfta kaldın, öğretmenler değişti, bir şey öğretirlerken unutanlar çıktı. Ezberler bozuldu, ezan okundu, yaşamsal döngüler kısıldı, teneffüs aralarında tahtayı hep ben sildim senin toz yutmaman adına…

    İsminin yanına çarpı koydurmadım, kimseye yazdırmadım adını… Kendi aldığım ve tüm derslerde ortak kullandığım beş ortalı defter dışında…

    Adının harfleri gibiydi benim yaşamım…
    Tüm kaygılarım…
    Şimdi söz zamanı…
    Sözlü zamanı…
    Bakalım yazılıdan geçirecekler mi?

    Ben hiç kalkmıyorum artık tahtaya, sorulan sorulara parmak kaldırmıyorum, bildiklerimi söylüyorum hala, ama söz almadan. Söz veriyor insanlar uyacaklarına. Pervasızca giriyoruz bazen söz aralarına… Herkesle aynı elbise altında söylemek ve sınıfın ileri gelenlerinden olmak öğretmenlerin gözüne girmek anlamsız…

    Kaldık bu sınıfta. Ya da geçtik…
    Ama birlikte yapamadık bunu…
    Şimdi geri dönüp anlamadığımız tüm konuları yeniden sormalıyız aslında…
    Kantinde kuyruğa girmeliyiz…
    Cebimizdeki bozuk paraları sayıp; avucumuzun içinde saydıklarımızı başparmağımızla itelemeliyiz, sahiplenerek…
    Uzak artık her şey…
    Sözlü notları zayıf, öğretmende bilmiyor ne sorduğunu, herkeste saçmalıyor zaten tahtada…

    Her ders sonunda dakikalar tükeniyor…
    Anlamadıklarımızı sormaya çekiniyoruz belki de hala…
    Eksiklerle geçiyoruz derslerden…
    Dersler geçiyor…
    Zaman geçiyor…
    Sözlü, yazılı falan filan…
    Parmağını kaldırmadan konuşma bir daha…
    Öğrencinin yasaktır künye, yüzük takması unutma…
    "Hocam ben "şurasını" anlamadım…
    Siz anladınız mı?

    Temirağa Demir
    temiragademir@temiragademir.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,609,609,609,609,609,609,609,609,609,60
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Feyza Yüksel


    BALIK...

    Bir balığın oltanın ucuyla oynadığı gibiyiz hayatta. Hemen yeniliveririz, inanırız hemen yalanlara…

    Yaşadıklarımızsa yalnızca hayal kırıklıklarıdır… Kırılacağını bile bile gireriz zaten o yola. Toplanmaz ki o kırık parçalar suyun altında, toplasak da birleşmez ki küçük bir japonla…

    Bazen diyorum ki; hiç bir şeyim olmasa, ne umut ne hayal ne para…

    Ne de hayat. Sadece sevsinler seni, beni… Aslında umut, hayal, para hiç bir şey, sevgi her şey şu dünyada.

    Bazen düşünüyorum her şeyin hiçbir şey olduğu hayatta, sevgi her şey olsa ama hayallerim olmasa ki, zaten gerçek olmayacaklar hiçbir zaman, ne gerek var ki onlara? Adı üzerinde hayal. Tek harf değişse, "hayat"… Hayat da bir hayal olsa, hiçbir zaman ulaşamayacağım, gerçekleşmeyecek… Var olmasak keşke, zaten ne için varız ki?

    Bir balığın oynadığı oltanın ucundaki solucanız aslında, yem oluruz kandırmak için kandırılanlara. Yine inanırız işte, gerçek olmayanlara, hiçbir zaman olamayacaklara. Veda ederiz tek bir cümleyle hayata… Hatta tek kelimeyle, "sev". Bunu da yapamayız ya da…

    Hayat bizden kendimizi parça parça alacağına bir kerede alsa ne olur?

    Feyza Yüksel


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    8,678,678,678,678,678,678,678,678,67
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Hasan Gündüzoğlu


    Aradaki Fark…

    Yıl 1912, İngilizler Hindistan'ı işgal eder, Hindistan Kralı Osmanlı'dan yardım ister. Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardımı karşılıksız bırakmamakla birlikte 350 kişilik bir askeri birliği gemiyle Hindistan'a gönderir. 350 kişilik birlikten 20 kadarı hastalıktan yolda şehit olur, kalan 330 Osmanlı askeri Hindistan'a çıkarlar ve İngilizlerle savaşmaya başlarlar.

    Mühimmat açısından kısıtlı olan Osmanlı askerleri birkaç günlük mücadeleden sonra teknolojik donanıma sahip İngiliz askerleri karşısında yenik düşerler ve 40 kadarı esir alınır, diğerleri de savaşta şehit olurlar. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya'ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri gemiden bir yolunu bulup kaçarlar.

    Bir sure sonra, adı Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah olan, baba mesleği dondurmacılığa, Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet de baba mesleği kasaplığa başlar.

    1918'de Avustralya Çanakkale'ye asker çıkarır ve bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşur, durum değerlendirmesi yaparlar.

    Biz Osmanlı askeriyiz ve Avustralya'da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım derler.

    Alırlar kağıdı, kalemi ve yazarlar:
    Sayın Avustralya Başkanı, Ekselans Hazretleri,

    Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlıya, Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale'ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Osmanlı askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız.

    Bu bir "Osmanlı Savaş Fermanı "dır. Ekselanslarının bilgilerine duyurulur.

    Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet,
    Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah

    İki Osmanlı askeri, Sidney' in 250 km uzağında Karlıdağlar denilen bölgede önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.

    Ne olduğunu bir turlu çözemeyen Avustralya devletının sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve bölgeye 250 kadar asker gönderirler ve iki Osmanlı askeri araştırılmaya başlanır. Birkaç günlük araştırmadan sonra sıcak çatışma olur
    Ve iki Osmanlı askeri bu karlı dağlarda şehit edilir.

    İki askerin şu an mezarı Sidney'e 250 km uzakta Karlıdaglar'da ve mezarlarında fotoğraf çekmek yasak. Avustralyalılar iki Osmanlı askeriyle savaştık demek zorlarına gittiği için bu askerlerimize Hindistan asıllı diyorlar. Oysa Hindistan'da ne Karahisar diyarı, ne de Karadeniz diyarı diye bir bölge yok.
    (Bu bilgi Hindistan büyükelçiliğinin açıklamasından çıkarılmıştır)

    Yıl 2010. Domuz gribinin halkımızca fazla tii'ye alınmamasında eski Sağlık bakanı Osman Durmuş'un televizyon ekranlarından yaptığı çarpıcı uyarıların etkisi olmuştur. Halk, vurulsam mı vurulmasam mı ikilemine düştü. Kimileri vuruldu kimileri vurulmadı. Milyonlarca dolarlık aşı, halkımıza ölüm korkusu enjekte edilse de yine de elde kaldı. Yaşadığı bu fiyasko Sağlık bakanı Recep Akdağ'ı bayağı bi sıkıntıya sokmuş hatta Başbakanla polemiğe girmesine bile sebep olmuştur. Kuyruk acısı olan bıçkın delikanlı, Başbakanı bahane ederek, büyük bir hışımla sanki karşısındaki düşman gibi sokak kavgasına tutuşmaya kalkıyor. ''Kankama laf atan her türlü gider'' havaları, o mütevazı duruşunun altında nasıl bir aslan parçası yattığının en büyük ispatıdır. Osman Durmuşa biriktirdiği kini Başbakan sayesinde dışa vurmuştur sayın Bakan.

    Ecdatlarımız vatanın devamlılığı be bekası için öleceklerini bile bile koca ülkeye savaş açarken, meclisteki büyüklerimiz sırf birbirlerine biriktirdikleri kine meşru bir kılıf bulup birbirlerine tekme tokat giriyor.Uzun lafın kısası ecdad nerde, nasıl olursa olsun, vatanın birliği ve beraberliği için savaşırken şimdilerde, birileri muhalefet için, birileri de muhalefete muhalefet için savaşıyor. Halkın derdini sıkıntısını düşünen maalesef ki ecdadımızın zamanında kaldı galiba. Yukarıdaki iki örneğin yorumu size ait.

    Hasan Gündüzoğlu


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Mehmet Şeylan


    YEŞİLÇAM "BİR MÜNİR ÖZKUL"

    Münir Özkul Sevgili Sinemaseverler. Türk sineması bu yıl sayısız filmlerle karşımıza çıkıyor. Bunu daha önce sizlerle paylaşmıştım. Ama nedense Yeşilçam filmlerine olan hasretimiz gün be gün artıyor. Bunu nerden mi anlıyoruz? Geçtiğimiz hafta içinde Kahve Molası'nın değerleri okurlarından onlarca mail aldım. Hepsine tek tek, ayrı ayrı teşekkür ederim. Paylaşımları, konulara bakış açıları ve yapıcı eleştirilerinden dolayı… Bir okurum, Türk sinemasının gidişatını birkaç cümleyle özetlemişti. Çokta güzel özetlemişti. Zevkle okudum. Kendisine teşekkür ederim. Bazı konularda kendisiyle hem fikirim. Ve bu yazımda okurlarımın sorularına yer veriyorum. Yeni Tük sinemasında neden o güzelim Yeşilçam'ın ruhu yok? Filmler sadece ard arda dizilen kamera ölçeklerinden mi ibaret? Gerek dram, gerek mizah, her anlamda Yeşilçam sineması bu gün bile televizyon ekranlarında karşımıza çıktığında tekrar tekrar izleyebiliyoruz. Gülebiliyor, ağlayabiliyoruz. Yeni kuşak Türk sineması filmlerini kaç defa üst üste izleyebiliyoruz! Sizce sorun ne? Giderek kendini değişen, gelişen dünyamızda değerlerimizi mi yitirildik yoksa? Değişen şey ne? Okurlarım paylaşmamı istedi bende elimden geldiğince paylaşmaya çalıştım. Siz okurlardan da bu konu hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı istiyorum. Mademki Yeşilçam. Bende Bu hafta Yeşilçam'ın usta bir ismini konuk ediyorum.

    Yaklaşık 50 yıldır Türk Tiyatrosu ve sinemasına hizmet eden Münir Özkul, Yeşilçam'ın unutulmaz isimleri arasında yerini aldı hep. İsmail Dümbüllü'den devraldığı ünlü "kavuk'la" Tiyatro çalışmalarını sürdüren Münir Özkul "Yaşar usta", "Turşucu Yaşar" ve "Kel Mahmut" karakterleriyle de sinema oyunculuğundaki ustalığını gözler önüne serdi. Neşeli Günler, Gülen Gözler, Gırgıriye, Görgüsüzler, Mavi Boncuk, Bizim Aile, Aile Şerefi canlandırdığı filmlerden sadece bazıları… Türk sinemasının vefakâr, onurlu, çalışkan, babacan, oyuncusu… Türk sinema tarihinde özellikle, karakter oyunculuğunda başta gösterilen isimler arasındadır. Münir Özkul, 15 Ağustos 1925 tarihinde Bakırköy semtinde, eski Osmanlı paşalarından birinin torunu olarak dünyaya geldi. Kendisi Bakırköy Halkevlerinden yetişti. 1972 yılında başrollerini Hülya Koçyiğit ile Tarık Akan'ın paylaştığı "Sev Kardeşim" adlı Erte Eğilmez filmindeki başarılı performansıyla Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde " en iyi erkek oyuncu" ödülüne layık görüldü. Yaklaşık 400'e yakın filmde rol aldı. Adile Naşit'le beraber oynadığı filmlerle Türk sinemasının unutulmaz ikililerinden oldu. Hayatının önemli bir kısmını alkolle savaşarak geçirdi. 1990'lı yılların ortasında alkolü tamamen bıraktı. Demans hastalığı ile yaşayan Özkul, 2003 yılından bu yana evinden dışarıya çıkmak ve kimseyle görüşmek istemiyor. Hastalığı yüzünden geçmişe dair birçok şeyi hatırlamıyor ve ölen arkadaşlarının yaşadıklarını sanıyor.

    "…eğer onların kılına zarar gelirse ben,
    Ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben,
    Yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.
    Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile."
    "Yaşar Usta"


    Mehmet Şeylan
    mehmetseylan@gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Halil Önceler


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    ANLATTIM BEN İSTEYEN OKUR

    evvel zaman içinde
    dedi
    ak sakallı amca
    ve gitti.
    masalı anlatmak ise bana kaldı.
    karanlık bir gecenin sabahını görebilme
    umudunun
    bitip tükendiği bir zamanın
    ertesinde geldi
    esas kız.
    sorgusuz sualsiz
    girerken
    çok sonradan çöle dönüştüreceği vadinin
    sonunu bilemezdi.
    başlamadan bitmeyecek
    ve
    bittiğinde ise
    hiç bir başlanmışlığına lanet edilmeyecek kadar
    güzeldi.
    mevsim bahar
    havada yağmur kokusu
    unutkanlıkların arkasında
    bakabilme cesareti
    giyilmiş en güzel kıyafetler
    ve
    yağmuru dindirmiş
    çöle dönüşün başlangıcı.
    sormak istemek
    aramak
    var mı daha güzel bakan bir göz diye
    aynalarla konuşmak.
    günün
    gül yüzlünün gözünü açmadan
    aymayacağını bilmek.
    uyanacağı zamana kadar
    karanlıklara razı bir hayat yaşamaktı
    seni sevmek.
    sen sevilmelerin en masumunu hak ettin.
    seni sevmek
    ana sevmek
    baba sevmek
    evlat sevmekti.
    seni sevmek aslen
    insanın kendini sevmesiydi.
    araya bütün sıcaklığıyla bir yaz mevsimi girdi.
    daha da artan sıcaklığımın
    kan ter içinde bıraktığı ellerim
    her daim seni aramakla geçirdi zamanını.
    bölemedin felek ile kozumu dediğinde
    babam her seferinde
    arkamızda hangi düşman bizi izliyordu
    çok zaman düşündüm
    ve
    bulamadım
    hiç bir şarkının
    özel bir anlamı yoktu
    hayatımıza anlamları senle yükledik.
    ama senin bana yüklediğin yükü
    taşıyamadım
    kaldıramayacağım bir yük.

    Ersan Yılmaz

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    If - Telly Savalas









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100215.asp
    ISSN: 1303-8923
    15 Şubat 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com