Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.744

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 15 Mart 2010 - Fincanın İçindekiler


  • KORKUYLA GÜDENLER ... Haşmet Şenses
  • TOZ BULUTUMUZ ... Cansu Soysal
  • Neresinden başlayacağım bilmiyorum... ... Mecit G.
  • Schelling'in Sanat Felsefesi Üzerine III ... Alkım Saygın


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Eşrefpaşalı Coni Hoca!..


    Başk Dilde Aşkİyi haftalar,

    Baktım da, 2 haftadır filmle başlamışım haftaya. Gelin bu hafta da öyle olsun. Bu sefer sinemada değil, DVD'de seyredebildiğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Başka Dilde Aşk. Yok henüz DVD'si çıkmadı, çok istediğim halde sinemada yakalayamadığım filmin korsanını seyretmek zorunda kaldım, itiraf ediyorum. Hem öyle sinema çekimi falan değil, bal gibi orjinal DVD. Nasıl ve nereden ele geçirdilerse hemen üretimini gerçekleştirmişler. Özellikle Türk filmelerini sinemada seyretmenin yararlarına inanan biri olarak utanıyorum ama, benden önce, asıl bu filme hakettiği vizyonu sağlayamayan sinemacılar utansın diyorum.

    Issız Adam'ın yaptığı süksenin aynısını belki de daha fazlasını hakeden bir yapım Başka Dilde Aşk. Duyguyu sömürmeden, ama sağır ve dilsiz bir gencin içinde yaşatıp büyüttüğü komplekslere en yalın haliyle dokunan, iyi kotarılmış bir film. Keşke seyirciyle daha fazla buluşabilme imkanı bulsaydı. Sağır Onur ile sağlam Zeynep'in tek taraflı sessizlikten çıkardıkları çift taraflı aşkın dinamik anlatımı bu film. Issız Adam'a benzemeyen sonu ile de insana oh dedirten bir yapım. Bu saatten sonra sinemalarda rastlamak zor ama bir yolunu bulup mutlaka izlemeniz gereken bir film diyebilirim. Yıllarca gıpta ile seyrettiğimiz, hayat hikayelerinin anlatıldığı, düşük bütçeli Hollywood filmlerine inat, bu tam da bizi anlatır cinsten, hem de eli mahkum düşük bütçeli bir film. Daha iyileri için mutlaka biz seyircilerin desteğine ihtiyacı var. Sakın ola siz benim yaptığımı yapıp, sabırsızlık edip korsana takılmayın, bekleyin yakında legal DVD'si mutlaka çıkar. Çıkmasa da bir kanalda mutlaka oynar.

    Madem gene filmle başladık onunla devam edelim. Mesela Veda'nın başına gelenlerden bahsedelim. Halen sinemalarda oynadığı, yer bulunmadığı söylendiği halde, gidildiğinde tüm sinemanın boş olduğu filmden söz edelim. İstinye Park gibi bir yerde bile Atatürk düşmanlarına yenik düşen sinema salonlarından, g.t korkusundan dönen dolapları itiraf edemeyen sinema yöneticilerinden bahsedelim. 30-40 kişilik rezervasyonların film başlayana kadar tutulmasına, hemen öncesinde iptal edilmesine değinelim. Bunlara sesini çıkarmayanları konuşalım mesela. Ama ne işe yarayacak değil mi? Atatürk'e küstah diyebilecek kadar alçalabilen öğretim üyelerinin olduğu bir memleketten farklı bir davranış beklemek olur mu? Veda'nın karşısına fethullah yapımı Eşrefpaşalılar diye bir filmi vizyona sokan uyanıklara, ne hikmetse, destek için ilk seansına koşan bir başbakanın yönetimindeki Türkiye'de Atatürk'e sövülmüş, filmi sabote edilmiş çok mu? Ben şaşırmıyorum, şaşıranlara kızıyorum artık. Haydi kalın sağlıcakla.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


     Kahveci : Haşmet Şenses


    KORKUYLA GÜDENLER

    İnsan bilincimiz varlığı bütünüyle kuşatamaz. Dolayısıyla varlık ve onu kavrayışımızın - bilincimizin - arasında her zaman bir boşluk bulunur. Doldurulması güç değil, olanaksız bir boşluk; Kullanılmaya elverişli ve bereketli bir boşluk...

    Bu boşluk bize bir yaşam alanı tanır. Belki de varlığımızı bu boşluğa, bir bakıma içimizdeki bir şeylere uzak düşmüşlüğe borçluyuz. Bizi yaratıcı kılan bir şeydir bu. Önümüzde gidilecek bir yoldur, düşlenecek gelecektir, heyecanla beklenecek serüvendir, çoğu kez...

    Ama bazen de başka bir şeydir işte.

    Gelişmemiş kişilikler için; neden ve ne için sorularını bir kez olsun korkusuzca kendine sorup yeryüzündeki varlığıyla yüzleşememiş, bütün o tarih boyunca uğultusu dinmemiş hasarlı zihinler için; kof varoluşlarını içine gizledikleri bir korkular krallığı, asla varolmasına izin vermek istemeyecekleri, özgürlük tutkusuyla yanan insan bilincinin önüne çekilecek bir setin karanlıktan mamul nesnesidir.

    Dedik ya bereketli bir alandır; korkunun, sonluluğun bataklığı olan kısır yörüngesinden, sevgi denen sonsuzluğun hammaddesine bir an olsun bulaşamadıkları için, tek güdücüleri olan korkunun belirsizliğinde, kendilerine her an -varken aslında yoka yakın seyreden- kendilerini acıyla anımsatacak insanı, korkuyla gütmek için kullanırlar. ( Bakınız; dünyanın bütün iktidarları.)

    İsterler ki hep ve her anlamda iktidar olsunlar, ya da en azından iktidarda olsunlar. Sayısız iktidarları vardır; ailede baba, zihinde din/tanrı, okulda öğretmen, işyerinde müdür/patron, soluk aldığın her yerde devlet... Fiziksel, tarihsel zorunlulukların karşımıza çıkardığı tüm kimlikler ve oluşumlar/ kurumlar, hasarlı zihinler için hep olduğundan başka ya da fazla bir şeydir. Olduğunun bile değişip tarihe karışması gereken şeyler kemikleşmiş bir korku krallığının garantisi olarak dikilirler karşımıza, her sabah dünyaya gözümüzü açtığımızda…

    Sürdürücüleri kendileriyle yüzleşmedikçe, bütün bu çarpıtılmış kavramlar, yüklendikleri metafizik anlamlarla, yaşamlarımızı bir bataklığın içinde debelenme kısır döngüsünde tutacaklar.

    Nasıl mı yapacaklar bunu? Şimdiye kadar, tarih boyunca nasıl yaptılarsa öyle: İşsiz kalma korkusuyla, özgürlüğünün elinden alınma korkusuyla, yalnızlaştırılma korkusuyla, sakatlanma, öldürülme korkusuyla, o bereketli boşluğun üretebileceği akla gelebilecek her türden karanlık korku türleriyle... Korkunun korkusuyla...

    'Ben nasıl korkunun ilmekleriyle örülmüşsem, isteyerek ya da zorla, onlar da girecek ve hiç çıkamayacak bu sonluluk sarmalının içinden. ' diyenlerin dinmek bilmeyen korkusuyla.

    Hem korkuyorlar hem de korkuyla güdüyorlar. Anlamak istemiyorlar, çünkü korkuyorlar. "Ben onu bunu bilmem, insanda biraz korku olacak" diyorlar, hangi kategoriler söz konusu edilirse edilsin...

    Pink Floyd'un The Wall ( Duvar ) ını bilirsiniz. Film de yapılmıştı. Belki şarkıdan ve filmden aldığım esinle şöyle diyorum hep: Özgürlüğü tutkuyla yaşamak isteyen Prometeus'un önüne duvar örüyor korkucular. Kaskatı bir tuğlaya dönüştürdükleri kendilerini ve korkuyla güttükleri milyonları önlerine yığarak.

    Ve sana asla sormuyorlar. Ve asla sormayacaklar. Soracak olsalar daha önce kendilerine sorarlardı, o kritik soruyu:

    "Ayrı bir birey olarak geldiğimiz ve ayrı bir birey olarak gideceğimiz yeryüzünde, ötekinin dünyası, bana kattığından başka, neyi eksiltebilir ki..."

    Ben ve varlık arsındaki bereketli boşluktan devşirdikleri karanlık kabullerle doldurmaya çalışıyorlar, içlerinin derinleşen ve derinleştikçe, ötekini köleleştirmekle giderebileceklerini sandıkları boşluğunu.

    Bereketli boşluğun kışkırttığı bu insanlar çoğunluk değiller aslında; ama milyonların yüzer gezer tercihlerini, çoğunluk olmak sanıyorlar.

    Onlar madalyonun bir yüzünde duruyorlar: Korkuyla güdenler.

    Diğer yüzünde bir başka portre var: Sevgiyi güdenler.

    Haşmet Şenses


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Cansu Soysal


    TOZ BULUTUMUZ

    Parça pinçik olmuş kalbime vurmasan keşke defalarca.. O kadar bensin ki artık git bile diyemiyorum sana korkuyorum.. gitme.. gitme ki bende sürüklenmeyeyim seninle. Defterimin adı sevmekmiş, sevmek; aslında varmış, senle başlamış senle de bitmiş. İstemediğim tek şeydi "KEŞKE" demek.. Ama "keşke" olmasaydım. Olmasaydın bile diyemiyorum sana o zaman olamamaktan korkuyorum belki de okurken beni ; bu halinle bile bencilsin diyorsun içinden bana gene. Meğer ne yüce bişeymiş sevmek sevilmek sevebilmek.. Tekrar keşke ( ki en acı keşke budur hayatımda ); sevebilseydin beni sil baştan en başından.. Actığım yarayı nasıl kapattın? Nasıl becerebildin bunu? Bana da söylermisin bu kocaman sırrını? Kurtarır mısın beni de yaralarımdan acılarımdan..Yapar mısın bu hainliğime karşılık bu iyiliği bana? Normal biri gibi, tanımadığın bir kadına tavsiyeler verir gibi tavsiyelerde bulunur musun bana da? Gitme dediğinde gittiğimi hatırlıyorum ne kadar doğru bir karar verdiğimi sanıp gittiğimi.. Kimse yok muydu etrafımda bana dur diyecek? Gitme gidersen yarım kalır-sın diyecek? -"Ben bizi dağıtamam ki gitmek bana yakışmaz." derken kalbim; neden durmadınız ayaklarım peki? Nasıl acıtabildim seni nasıl bıraktım ellerimde sımsıkı tuttuğum BİZ'i.. Attığımda havada toz bulutu olduk sicim gibi dağıldık gökyüzüne.. Bir şey kaldı düşen sadece yere karışmadı toz bulutumuza. Ama o zaman merak edip bakmadığım o şey BİZ'in sen olan yanıydı belkide.. Senin BİZ'e sahip çıktığın parçasıydı toz bulutumuzun..Gitsem o yere yine, ordamısındır hala? Benim dağıttığım yerde duruyor mudur BİZ'e sahip çıkan yanın? Kırılmadan toz olmadan? Kaldırıp tutsam ellerimle, BİZ'e sahip çıkan yanımı da koysam ben de yanına, bu sefer bütün olurlar mı? Titresem de düşürmem bu sefer BİZ'i söz!..

    Cansu Soysal


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Mecit G.


    Neresinden başlayacağım bilmiyorum...

    bir ayrılış, bir yalnızlık hikayesi değil bu
    bir hikaye bile değil aslında sana anlatacağım
    sadece yaşamak zorunda olduğumuz bir hayatın
    satır sonu sayfa başı arasındaki dip notu
    en altta olduğundan görünmesi zor
    okunması zor okunsa da anlaması zor
    zor olanı nasıl anlatacağım bilmiyorum...
    en baştan başlayacağım
    her şey bir sözle bir bakışla
    ne söyledim Ya da ne duydum, nasıl baktım ve hangi gözle bakıldım bilmiyorum
    bilmiyorum Ya da hatırlamıyorum
    her şey o zaman başladı
    ne zamandı o zaman bilmiyorum...

    yani senin anlayacağın ne zaman başladı bende bilmiyorum aslında
    ne zaman başladı ne zaman gelişti ve ne zaman bitti...
    başladı ama bir şekilde tipik bir Türk filmi gibiydi
    büyük aşk hey hat..... büyük bir aşk....
    (şu an yüzümdeki arsız gülümsemeyi sana nasıl anlata bilirim ki)
    önceleri bir oyundu evet itiraf ediyorum bir oyun
    çünkü ben daha çocuktum ve oyun oynamak hoşuma gidiyordu
    sonra mızıkçılık yapardım çünkü Hiçbir oyun bana sonuna kadar tat vermiyordu
    hep yarım bırakırdım oyunları ve oyuncakları
    sonra sonra nemi oldu bende bilmiyorum
    dedim ya bir şey oldu ve bu oyun diğer oyunlar gibi değildi
    nesi farklıydı nesi güzeldi
    belkide ilk defa oyuncak olmuştum bir oyunda
    her halde beni anlaması bakışlarımdaki çocuğa dokunması ona sarılması
    güzeldi, oyunda olsa güzel, oyuncakta olsam güzel
    nesi güzeldi bilmiyorum...

    büyüdü durmadan büyüdü onu görmeden geçen bir günü
    ona dokunmadan geçen bir saati
    onu sevmeden geçen bir anı bile düşünemez oldum
    senin anlayacağın Aşık oldum
    evet Aşık oldum açık ve netti Aşık oldum
    sonra sonra zaman durdu hayat durdu bir veda
    off anlatamam o anı !!!
    kusura bakma istsememde anlatamam
    yaşamalısın, yaşamışsındır belkide her kez yaşar hayatında bir kere
    bana da şimdi kısmet oldu bu yaşta
    dayanılırmı bu yaşta bu kedere bilmiyorum...

    neyse bir veda eninde sonunda
    bir veda çünkü;
    onun mecburiyetleri vardı daha önce alınan kararları
    yapılan planları
    benimse sadece cebimde umutlarım, yüreğimde yağmurlar
    elimde bilyelerim, çakıltaşlarım
    bir oyun oynadık hayata ve kendimize karşı
    ve kaybettik kendi kendimize
    yenildik ( belkide ben yenildim tek başıma bunu Hiçbir zaman öğrenemeyeceğim)
    yenildim ama itiraf etmeliyim sevdim
    hemde çok sevdim sevmek nedir onunla öğrendim
    öğrendim ve büyüdüm
    büyüdüm ve öğrendim
    öğrendim büyümek yalnızca acı verirmiş insana
    öğrendim sevmek sadece yalnızlığın ayak sesiymiş
    öğrendim yanlızlık gelip oturdumu yüreğine
    yüreğin göğüs kafesine artık dar gelirmiş
    ve bitti
    dedim ya bir hikaye bile olmaz aslında anlattığım
    öyle bitti....
    nereye gitti bilmiyorum....

    şimdimi büyümekte olan bir çocuğum artık hayatı ve yaşananları anlamaya çalışan
    eli yandığından dokunmaya korkan susan mahcup bir çocuk
    büyüyemedim daha ama çocukta değilim artık
    susmuyorum ama konuşmuyorum da eskisi gibi
    bağırsam kımse duymayacakmış gibi artık sesimi
    sussam kendi çığlığımda boğulacakmışım gibi

    bana hep 'her şey eskisi gibi olacak ' derdi
    haklıydı şimdi her şey eskisi gibi
    ama ben eskisi gibi olamadım
    olamazmışım da bunu söylemedi
    gitti hiç arkasına bakmadan gitti
    biliyor musun o evlendi....
    kimlemi bilmiyorum...

    biliyor musun sana ihtiyacım var
    çoğu zaman senin yazılarınla avutuyorum kendimi
    senin yazılarınla teselli buluyorum
    biliyormusun bir yağmur gibiyim şimdi
    keşke yanımda olsaydın ve sana sarılarak yağa bilseydim
    esebilseydim hoyratca tepelerde
    ağlaya bilseydim hıçkırıa hıçkıra
    bulut ve yağmur gibi olurduk o zaman
    dayana bilirsem belki bende bulut olururum o zaman
    o zaman ne zaman bilmiyorum ....

    Mecit G.


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Kahveci : Alkım Saygın


      Schelling'in Sanat Felsefesi Üzerine III

    Schelling'e göre dünya, bir sanat eseridir ve bu eser, Tanrı'nın kendisidir; kendi kendisini olumlamasıdır. "Yaratılanlar" eğer Tanrı'nın ideasından değil de başka bir şeyden çıkmış olsaydı, bu şey, "yaratıcı Tanrı"yı belirler ve sınırlandırırdı ki bu, tanrı ideasına terstir. Demek ki, "yaratılmış olan herşey", Tanrı'nın kendi kendisini olumlaması sonucu ortaya çıkmaktadır; yâni, Tanrı kendisini "doğrudan" olumluyordur ve "yaratma" denilen şey de bu "olumlama"dan başka birşey değildir, "yaratma" ile "olumlama" bir ve aynıdır. (syf: 23)

    Diğer taraftan, olumlayan da olumlanan da sonsuz olduğuna göre, "yaratma edimi"nin; ya da bu "olumlama"nın, "Tanrı'nın kendi kendisini açığa çıkartması"nın sınırı yoktur. Herhangi bir kavramla sınırlandırılmış, herhangi bir koşula bağlanmış da değildir. "Yaratılan" ne varsa, Tanrı'nın kendi kendisini bu sonsuz olumlamasının ürünüdür. Hem olumlayanın, hem de olumlananın sonsuz olması ise "yaratan" (ya da "olumlayan") ile "yaratılan"ın (ya da "olumlanan"ın) da özce bir olmasıdır. "Yaratan", sonsuz olumlayan olarak, yaratılan da sonsuz olumlanan olarak; yâni sonsuzun iki farklı yolla kavranmasıdır bu. (syf: 24)

    Tek tek ele alındığında olumlananlar, bütünün birer parçasıdır ve bu parçalar, sonsuz olanın kendini olumlaması sonucu ortaya çıkar; yâni reel olanda sonsuz, aslında kendini açığa çıkartır; sonsuzda, reel olan olumlanır. Reel olanda da sonsuz olumlanmıştır; dolayısıyla olumlama (ya da "yaratma"), reel olanda sonsuzun, sonsuz olanda da reel olanın olumlanmasıdır. Hâliyle, reel olan da sonsuz olan da Tanrı'dır; Tanrı'nın kendi kendisini olumlamasıdır; Tanrı, bu özdeşliğin kendisidir. (syf: 26)

    Öbür taraftan, Schelling'e göre Tanrı, bilinçli olan ile bilinçsiz olanın, özgür olan ile zorunlu olanın da birliğidir; bu birliğin de olumlanmasıdır. Fakat bu olumlama, doğada yetkin bir şekilde ortaya çıkmaz; bunun için tin gereklidir. Ancak tinde reel olan ile sonsuz, yetkin biçimde olumlanır; tin kendisini, reel olanda sonsuz olarak, sonsuzda da reel olan olarak olumlar. Yâni tin, bütünün kendi içindeki Tanrı'nın bir kopyasından başka birşey değildir ve tin, ideal olan ile reel olanın birliğini ancak sanat aracılığıyla görür. (syf: 28)

    Böylelikle, Schelling'e göre sanat, hem dünyayı kuran bir etkinlik, hem de bunun bilgisi hâline gelir ve Ben, sanat aracılığıyla üç tür gizilliğe ulaşır ki, bunların her birine ayrı bir idea karşılık gelir. Bu gizilliklerden ilki hakîkattir ve kendisini "doğruluk (ya da uygunluk) ideasında" ortaya koyar. İkincisi iyiliktir ve kendisini "ahlâkî (ya da özgür) eylemin ideasında" ortaya koyar. Üçüncüsü ise güzelliktir ve bu da kendisini "mutlak güzellik ideasında" ortaya koyar.

    İmdi, Schelling'e göre mutlak güzellik, doğruluk (ya da hakîkat) ile iyiliğin de mutlak sentezidir ve hakîkat zorunluluğa, iyilik de özgürlüğe karşılık geldiği için mutlak güzellik, zorunluluk ile özgürlüğün mutlak birliğini; yâni ahlâkî (ya da özgür) eylemin zorunluluğunu gösterir. Ve sanat eserinde "güzel olmayan hakîkat" ya da "güzel olmayan iyilik" yoktur. "Zorunlu olmayan bir özgürlük" ya da "özgürlükten kaynaklanmayan bir zorunluluk" sanat eserinde karşılaşabileceğimiz birşey değildir. (syf: 31)

    Schelling'e göre, sanat felsefesi aracılığıyla sanatın yapılandırılması, bu sentezi gözetmek zorundadır; zîrâ sanatın yapılandırılması, Mutlak'ın mutlak olarak tasviridir ki sanat felsefesi, bu gizillikleri Mutlak'ta nasıl iseler öyle ortaya koyacaktır. "Genel bir sanat ideası", aynı zamanda da "mutlak güzelliğin ideası"nı sunacaktır. Ve sanat, ideal olana ilişkin objektif bir etkinlik olduğu için güzellik de objektiftir, ona bu özellikleri Tanrı kazandırır. "Mutlak güzelliğin ideası", aslında "Tanrı'nın tasviri"nden başka birşey değildir ve bu idea "genel bir sanat ideası"nın dolayımında ortaya çıkar. (syf: 33)

    Bu bakımdan, Schelling'e göre sanat, gerek form, gerekse de içerik bakımından hiçbir çelişki barındırmaz, tüm karşıtlıklar arasında birlik sağlar. Bu birliği olanaklı kılan ise en temelde, Tanrı'daki "insanın sonsuz kavramı veya ideası"dır. Tanrı, bu kavram veya idea aracılığıyla kendini insana ilişkin kılar. Tanrı, insana sonsuz kavramını veya ideasını vererek kendisini sonsuz kılar ve sanat eseri bu sonsuzluğu "resmeder". Sanatçı, bu resmi; yâni sonsuzluğu ortaya koyar ki, bu da onun tanrısallığını anlatır. (syf: 84)

    Öbür taraftan, sanatçının reel bir yanı olduğu gibi, ideal bir yanı da vardır; reel yanıyla sonsuz olanı sonluda, ideal yanıyla da sonlu olanı sonsuzda görmeyi başarır. Aynı şekilde, sanat eserinin de reel ve ideal olmak üzere iki farklı yanı vardır ve sanat eseri, reel olan ile ideal olan arasında bir geçiş olanağı sunar. Bu geçişin hangi zeminden hareket ettiğine bağlı olarak da temelde iki farklı tür sanat eseri vardır; bu geçiş, sonlu zeminde sağlanıyorsa; yâni ideal olan, reel olana kendini sonlu olanda bağlıyorsa, bu eser reel bir sanat eseridir. Eğer sonsuz zemininde sağlanıyorsa; yâni reel olan, ideal olana kendini sonsuz olanda bağlıyorsa, böyle bir eser de ideal bir sanat eseridir. (syf: 90)

    Böylelikle Schelling, sanat eserlerinin üzerinde durduğu zemin ve bu eserlerin reel ve ideal olmak üzere iki farkı yönü arasındaki "geçiş" bağlamında sanatın değişik formlarını inceler. Nitekim, Schelling'e göre sanatın reel zeminde karşımıza çıkan formları müzik, resim ve plastik sanatlardır. İdeal zeminde karşımıza çıkan formları ise poesidir (söz sanatları ya da edebiyat). Bunlar da lirik poesi, epik poesi ve dramatik poesi olmak üzere üç türlüdür. Dramatik poesi de komedi ve tragedya olmak üzere iki türlüdür ve Schelling'in sanat felsefesinin doruğunda tragedya yer alır.

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    ADSIZ ŞİZOFRENİ

    Bağırsam şöyle dolu dolu ağzımdan çıkarsınız hepiniz
    vücudumdan uzaklaşır tabiat, küserek yarısına
    görüntümün, gerisine üstü kapalı söverek
    bir yandan tamamlar saçındaki rüzgarı annemin
    öte yandan, bak
    tanrılar yaratır babamın hürmetine
    kendini maddeden renge süzerek

    siz bilmezsiniz, sevişmek katliamdır tek celsede
    en çirkin kadınıyla yeryüzünün, yüzüksüz tensiz; salt orgazm
    bahanesiyle çağırmak bir çocuğu, kendi aleminden
    ne yazık, biraz ıslıkla ağzımda
    içimde çatlak bir çingene
    biraz duman sonra biraz vermut biraz ille de siz

    sahi kaç kişisiniz siz, beynimde birbirine çarpan
    sürekli kıpırdayan bir şeylersiniz
    algılandıkça tek olan sanki, içimdeki hızlı ormanda
    eğilmiş yaşamaya, köklerine üflüyorum ağaçların
    büyüsünler diye

    siz bilirsiniz

    Mustafa Gökhan Tosun

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    La rivière de notre enfance
    Michel Sardou









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100315.asp
    ISSN: 1303-8923
    15 Mart 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com