Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.747

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Mart 2010 - Fincanın İçindekiler


  • BİR OYUN, BİR FİLM ... Bertan Onaran
  • Şimdi İstanbul zamanı. ... Neslihan Minel
  • Sen ne Adilsin hayat ... H.Tugay Madanoğlu
  • Tayyip Bey Hükümeti'nin Kürt Siyâseti Üzerine II ... Alkım Saygın


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Yeteneksizsiniz sayın seyirci!..


    İyi haftalar,

    Yok yanlış yazmadım. Dün gece sonuçlanan yarışmanın gerçek ismini, seçim hakkını beyniyle değil de başka yerleri ile kullanan seyirciye adadım. Mağdurun, ezilenin, farklının, özürlünün yanında olmayı uzaktan kumanda vasıtası ile marifet sanan sayın seyircimiz gene kendini gösterdi sağolsun. Sadece televizyonda değil, seçimlerde de aynı minvalde davranış biçimi sergileyen halkımızın gen özelliklerinden olsa gerek bu durum. Yıllardır onca yarışma yapılır, iş halk oyuna kalırsa da benzer sonuç alınır. Nerede bir mazlum(!?) varsa galip odur. Bir yetenek yarışmasında, bir sürü gerçek yeteneğin içinde, kör bir genci son ikiye bırakabilme beceresini başka türlü açıklayamıyorum. Aynı yeteneği gören gözleriyle sergilemeye çalışacak bir genci daha ilk aşamada yarışma dışına itecek sayın seyircimiz, sırf kör olduğu için benzer yeteneği baştacı edebiliyor. O garip çocuk ta gereksiz yere şişirilen egosu yüzünden, birinci olamadığı için kahroluyor. Saptama tamam da nedeni konusunda henüz belirgin bir fikrim yok. Bölük pörçük kafama takılanlardan, gerçekten el uzatılması gereken yerde kaçıldığı için, bu gibi durumlarda cengaver kesiliyoruz diye açıklayabiliyorum kendimce. Ama yeterli mi bilmiyorum. Psikoloji tahsili yapmışlar bu işin içinden daha kolay çıkacaklardır eminim. İşte o nedenledir ki, "Yetenek Sizsiniz" yarışmasının gerçek kazananı, yeteneksizliğini bir kez daha ispat eden sayır seyircidir. Allahtan ikinci oylama sonucu farklı yere taşıdı da daha fazla sinirlenmedik.

    O söz aralarını açmışmış!..

    Ah canım ahhh. Nasıl da kızmışlar beyefendiye. Dostlar alışverişte görsün diye, ram oldukları efendilerine bir kızmışlar ki sormayın gitsin. Neremle güleceğimi şaşırdım. Tayyip bey deyince gözleri parlayan, eleştirildi diye burnundan alevler çıkan Çandar bakın ne demiş; “Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü’ sözü Yunus Emre’nin. Başbakan’ın her vesilede tekrarlamayı sevdiği bir başka söz. İş Ermenilere gelince, İttihatçı kesilmek, ’Tehcir tehdidi’ neyin nesi? ’Kaçak Ermenileri sınır dışı etmek’ten yana mısınız, değil misiniz? Bu hiddetli yaklaşım, nice dış ve iç gulyabaniye karşı sizi desteklerken geçerli miydi? O durumlarda ’yanlışın avukatı’ mıydık? Ne oldu da, birden ’doğruluk’, ’dürüstlük’ tarafınızdan sorgulanır oldu? Özür dilemek bir erdem konusudur. Özür dileyip dilememek sizin bileceğiniz iş. Ama madem ’Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz’ diyorsunuz, peki... Kolay gelsin.”

    Ya kadın ruhundan anladığı kadar padişah efendinin ruhunun da kitabını yazmış Altan Efendiye ne demeli; "Komşularıyla sıfır sorun” politikasını izleyen, dünyanın saygı gösterdiği “yaratıcı ve parlak” diplomat Erdoğan mı sensin? Yoksa, Ermeni politikaları çıkmaza girince ayda dört yüz liraya çalışan zavallı Ermeni kadınını “sınır dışı” etmekle tehdit eden, Hazreti Muhammed’in “veda hutbesini” unutan milliyetçi mi sensin? Sen kimsin?"

    Tayyip Bey'in tepkisi de maşallahlı vallahi. Hani bilmeyen bunlar birbirine düştü diyecek, için için sevinecek. Geçin bunları geçin. Samimiyetsizlik her iki tarafın da su götürmez gerçeği. İşinden olan Tekel işçilerinin haklı direnişinde üç maymunu oynayan yandaş liboşlar, ne hikmetse konu işsiz kalacak kaçak Ermeniler olunca kargalıktan şahinliğe yatay geçiş yapmakta bir behis görmüyorlar. Biz salağız ya, yarın "Ben yeri geldi itin gerisine soktum o adamı" diyecek yanar döner gazeteci gölgelerine inanıp, "Vay be sayın seyirciler." diyeceğiz, öyle mi? Haydi be gidin işinize.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Bertan Onaran

     Güzelin Ardında : Bertan Onaran


      BİR OYUN, BİR FİLM

    Önce Genco Erkal'dan, Kerem Gibi'yi gördük; sevgili Genco, yıllardır okuduğu Nâzım Hikmet şiirlerinden çok güzel, yerinde bir seçme yapmıştı; üstelik bu kez eski yorumlarından görüntüleri, Nâzım'ın yargılanışı, hapis cezasına çarptırılışı, tam 13 yıl sonra bırakılışını, yurtdışına kaçmak zorunda kalışını yansıtan gazete sayfaları da eklenmişti gösteriye; ve bunlar elbet çok etkileyiciydi.

    Ayrıca, o gece de salonda bulunan Yıldız Kenter'le birlikte gerçekleştirdiği eski yorumların görüntüsü de vardı; ve elbette müziklerinden yararlandığı, birçok gösteriyi paylaştığı Fazıl Say da.

    Nâzım'ı anlatmaya gerek var mı? Türk dilinin bu büyük ustası yaşadığı çağı da, ülkesini de, onun her kesimden insanını da kusursuz betimlemiş; o arada elbet kendini, sevdalarını da.

    Bir insanın ülkesinden zorla koparılmasının ne demek olduğunu ancak böyle bir talihsizliğe uğrayanlar anlayabilir bütünüyle; canım Nâzımcığım, en soylu biçimde çektiği o acıyı da kusursuz anlatmış şiirlerinde.

    Sonra başka bir benzerliğine bir kez daha tanık olduk bu gecede: 1961'de, Devrim'in gerçekleştirilmesinden iki yıl sonra Havana'ya gittiğinde, başarılan büyük işin önemini de, 500 yıllık amansız sömürünün ardından o güzelim küçük adaya gelen benzersiz mutluluğu da insanı havalara uçurtacak bir yetkinlikle dile getirmiş. Havana Röportajı okunurken, 59 Devrimi'nin gerçekleştirilmesi sırasında Fidel Castro ve arkadaşlarının kente gelişlerinden alınmış, şimdiye dek hiç görmediğimiz çarpıcı görüntüler izledik. Ve Abidin Dino'ya sorduğu : Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? sorusunun yanıtını gidip üç kez kendi gözlerimizle gördüğümüz için ayrıca sevindik, kendimizi talihli saydık.

    Mehmet Aksoy'un güzel yontusunun Havana'ya götürülüşüne Genco da katılmıştı; o da görmüştür bir ulusa mutluluğun nasıl tattırıldığını.

    Doğrusu, sevgili Genco, doğumgünü için Büyük Usta'ya da, bize de yine çok güzel bir armağan verdi. Ömrü uzun olsun.

    İkinci sevinci, hiç beklenmedik biçimde, Nezih Ünen yaşattı bize, Anadolu'nun Kayıp Şarkıları ile.

    Tam 8 yıl, arkadaşlarıyla Anadolu'yu karış karış dolaşmış; her yörede o günlerde yaşamakta olan kadın ya da erkeklerden oranın yerel şarkılarını dinlemiş, saptamış; sonra onlara stüdyoda son derece uyumlu müzikler eklemiş, ortaya çok çarpıcı bir belgesel çıkmış,

    En güzeli, sinema sanatının kendi dilini çok iyi biliyor Nezih: araya hiç söz katmadan, yalnız görüntülerle, ezgilerle Anadolu'nun, orada yaşamış topluluklardan geriye kalanların tarihini, özelliklerini, acılarını, sevinçlerini tadına doyulmaz bir kurguyla anımsattı, yaşattı bize.

    Kars'ta, yarı Kürtçe yarı Türkçe şarkıları, oturduğu sedirde, ancak bir ikisi kalmış dişleriyle, saz eşliği olmadan söyleyen nine ne kadar etkileyiciydi ulu Tanrım!

    Ya da, Güneydoğu'da, kemençeye benzeyen, neredeyse tek telli bir ilkel sazla türkülerini söyleyen, sonra kalkıp oynayan iki Kürt yurttaşımız.

    İpekböceği kaynattığı kazanın başında bir yandan ipleri çekip tezgahın iğnelerine asan, bir yandan da Arapça övgüler düzen usta unutulur mu?

    Aynı biçimde, 150 yıllık tezgahının başında en sevdiğimiz Denizli türkülerinden biri okuyan?

    Ya o soylu, onurlu, yontu gibi semah dönen Alevi kadınlarla erkekler?

    Harran'da görüntülenmiş güzelim kızlarla oğlanlar?

    Dedim ya, işini çok iyi biliyor, yürekten seviyor Nezih Ünen: film İstanbul'da, Tünel'de şarkı söyleyip gösteri yapan bir toplulukla başlıyordu; yine İstanbul'da, ama bu kez filmi özetleyen, iç içe kurgulanmış görüntülerle bitiyor.

    Alkış, sevgili Nezih Ünen¸ yürekten, ayakta alkış!

    Umarım yakında cd'sini çıkarırsın filminin, biz de alır, sayısız kere tadarız.

    Bertan Onaran
    bertanonaran@hotmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Neslihan Minel


    Şimdi İstanbul zamanı.

    Şimdi İstanbul zamanı diye bir başlık atmışlar yazıya. Yanına da kocaman kocaman resimler koymuşlar anlatımı kuvvetlendirmek için.

    Ne mi yazmışlar???

    Açılışta kim, ne konuştu, hangi sanatçılar vardı vb…

    İnsanlar baktıkça mutlu olmuş; öyle yazıyor yazıda…

    Sanatçılar, konserler, gökyüzünde ki havaiyi fişeklerde şahane. Zaten onlar olmadan bu gösteri tam olur mu, olmaz! Bu kadar ihtişamlı bir konserden sonra, insanlar evlerine dönmüşler, gayet mutlu.

    "Bakın, İstanbul böyle bir şehir. Harika bir yer, dünya başkenti."

    Buraya kadar her şey güzel. Ya bundan sonrası. Bu havaiyi fişeklerin faturası kime kesildi?

    Ya Taksim de konser veren sanatçının ya da o isim altında şarkı söyleyen kişinin faturası?

    Peki, biri solmadan, biri dikilen lalelerin faturası?

    Bütün bu etkinliklerin bedava olmadığı, her şeyin bir bedeli olduğu kesin. Peki bunların bedelini kim ödeyecek?

    Tabiî ki her hizmette olduğu gibi bunların faturası da, elektrik, su vb. olarak size geri dönecektir…

    Bizim gibi dış borçları bilmem ne kadar olan, bir ülkenin bu kadar müsrif davranmasına gerek yoktur. Bu kadar müsrif davranmaya hakkı da yoktur.

    Beni üzen, ne havaiyi fişekler, ne de sanatçı ismini kullanarak ortaya çıkan insanlar. Asıl üzüntüm; daha tüyü bitmemiş yetimin hakkının bu konserlerde yenmesi.

    Beni korkutan, ne laleler, ne de yaşadığımız Lale Devri. Beni asıl korkutan, lalenin ardından gelecek Fetret…

    Neslihan Minel


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : H.Tugay Madanoğlu


    Sen ne Adilsin hayat

    yaşamdı bizim ağacımız.
    bize sunan tek dalını
    tutun ve yüksel yükselebildiğin kadar diyen.
    -sen ne adilsin ey hayat-
    naralarını duyuyordum hala kulaklarımda
    anlayamamıştık hiç birşeyi
    anlayamazdıkta
    bakıyorduk çevremize
    ayaklarımız yere basıyordu işte
    -erkek ya da kadın,siyah ya da beyaz,fakir ya da zengin gibi kelimelerle tanışmamıştık daha-
    ve tutunurken ağacın dalına
    herkes bir elle tutunuyordu
    ya da kimsenin vücudu değildi altından
    herkesin amacı yükselmekti
    hayatın bize sunduğu dalı en yükseğe çıkarabilmekti.
    belki kopmuştu kimisinin dalı şimdiden
    diğerlerine bakıyordum
    birinin dalı kopunca herkesin suratında minik bir tebessüm konuyordu
    anlamıyordum
    ya da anlamının anlamsızlığında kayboluyordum.
    ve birden durdu herşey benim için
    heralde çıkabildiğim son nokta buydu.
    gözlerim gidenlere bakıyordu.
    aklım yolda düşenlerde
    ve benim yanımda olanların ise uğraşları çok farklıydı
    Yukarıdan atılan meyveleri yemenin çabasındaydı hepsi.
    yemeyin diyordum yemeyin
    ve milyarlarca gözün döndüğünü gördüm bana
    milyarlarca insan
    yukarıdan bir sopa indi başıma
    -sen sus fazla konuşma dercesine bir sopa-
    En büyük yalandı herkesin eşit olduğu
    şimdi kavrıyordum şu sözü
    ''Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir...''

    H.Tugay Madanoğlu


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Kahveci : Alkım Saygın


      Tayyip Bey Hükümeti'nin Kürt Siyâseti Üzerine II

    Türkiye'de bunlar olurken, bu ittifak, bir başka koldan da bölge ülkelerinde olası müdahaleler için dünya kamuoyunu hazırlamaya çalışmaktadır ki, bu operasyonlarda da İncirlik'in kullanılması konusunda gerekli izinlerin alınabilmesi için Türkiye ile özellikle de İran'ın karşı karşıya getirilmesi kuşkusuz gereklidir. Ve bu ittifak açısından İran'da Ilımlıların değil, radikallerin iktidârda olması, kendi çıkarlarına daha uygundur. ABD ve İsrâil'in Tahran yönetimini beğenmedikleri, Ilımlıları iktidâra taşımak istedikleri söylemi ise asıl amaçlarını gizlemeye dönük bir söylem retoriğinden ibârettir.

    Ne var ki, bu tablo içinde Erbil Kürtlerinin konumu ikircimlidir. Nitekim, Kürt faşizminde yaygın olan Nakşîliğin yerine Erbil Kürtlerinin önemli bir kısmı, İsrâil tarafından Yahudileştirilmişken, diğer bir kesim ise Nakşîliği sürdürmektedir. Her ne kadar, nihâî amaçlar söz konusu olduğunda bu iki kesim de İsrâil'in direktiflerini yerine getirmede ortak bir irâde sergilemekteyseler de kimi zaman bazı fikir ayrılıkları da su yüzüne çıkmaktadır.

    Zîrâ, Nakşî Erbil Kürtleri, bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasî egemenliğine sıcak bakmakta ve Türkiye Kürtlerinin Erbil Kürtlerine değil, Erbil Kürtlerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne katılma taleplerini dile getirebilmektedir. Aynı şekilde, Yahudileştirilmiş Erbil Kürtleri, bölgede TSK'nın yürüttüğü operasyonlara karşı çıkarken, Nakşî Erbil Kürtleri ise TSK'yla birlikte mücâdele de etmiştir ki, bu da aslında Kürt faşizminin kendi içinde "homojen" olmadığını görmemiz açısından önemlidir.

    Ancak, şu gerçek ortadadır ki Kürt faşizmi, nihâî amaçlar söz konusu olduğunda bu gibi görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakmakta ve "Bağımsız Kürdistan" konusunda ortak bir irâde sergilemektedir. Fethullahçı besleme basın ise şu "Kürdistan" lâfının tedâvüle girmesinde ve kitlelerin buna alıştırılmasında en güçlü desteği sağlamıştır. Kezâ, Fethullahçıların bağlı oldukları Nurculuk da bu aynı Nakşîliğin bir koludur ve gerek dînî açıdan, gerekse de siyasî hedefler bakımından Fethullahçılar ile Kürt faşizmi arasında güçlü bağlar vardır.

    Dolayısıyla, bundan sâdece on yıl kadar öncesinde bile, medyamızda şu "Kürdistan" lâfının kullanılması büyük tepkilere mazhar olurken, geniş halk kitlelerinin bizzat Tayyip Bey Hükümeti ve yandaş medya tarafından bu lâfa alıştırılması, Gül'ün Irak gezisi sırasında bu lâfı kullanması, "Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı"na resmî ziyarette bulunması, işin hangi boyutlara geldiğinin açık bir ifâdesidir. Nitekim, Saddam sonrası dönemde Irak'ın kuzeyindeki aşîret liderlerine Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının artan ilgi ve desteği, içeride de Tayyip Bey Hükümeti'nin bu liderleri birer "devlet başkanı" olarak görmesini sağlamış ve "Kürdistan" lâfı kitlelere öğretilmiş, Gül'ün bu ziyâretiyle birlikte de bu lâf, kitlelerin zihnine kazınmıştır.

    Ayrıca, yine Saddam sonrası dönemde Irak'ın yeniden îmârı konusunda Tayyip Bey Hükümeti, kendi komprador burjuvasının zenginleşmesini sağlamak için Erbil'le yakın ilişkiler içinde olmuş, bu kompradorların güçlenebilmesi için gerekli her türlü ekonomik ve siyasî önlemi aldırtmıştır. Erbil yönetimi ise "ortak çıkarlar"ının gelişmesine katkı sağladığı için bu kompradorların güçlenmesinde bir sakınca görmemiş, bu da Fethullahçılar ile Nakşî Erbil Kürtlerinin kaynaşmasında etkin olmuştur. Ve özellikle de inşaat ve tekstil alanlarında buralardan kazanılan paralar, Tayyip Bey Hükümeti'nin "seçim yatırımları"nda (mercimek, bulgur, vs.) ve medya üzerinde kurdukları tahakkümü güçlendirmede harcanmıştır.

    İmdi, Tayyip Bey Hükümeti'nin, "Fırat'ın doğusunda" Kürt-İslâm, batısında ise "Türk-İslâm" "sentezi" kurmak konusunda önemli aşamalar kaydettiği ve yolun sonuna gelinmekte olduğu ivedilikle görülmelidir. Zîrâ, Türkiye Cumhuriyeti Devleti düşmanlığı tescilli bir küfürbaz; Osman Baydemir'in "Kefenin yarısını yırttık, yarısı kaldı; sırada topraklarımızı kabûl ettirmek var! Halkımız özgür olmadan iktidâr değiliz!" derken kast ettiği de tam olarak budur ve bu "sentez", hazırlanmakta olan "karşı-devrim anayasası"yla hukukî ve siyasî niteliğini adım adım kuracaktır.

    Bu küfürbazın da belirttiği gibi, "kefenin yarısı", PKK tarafından yırtılmıştır; bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasî egemenliğini güçlendirecek GAP kesintiye uğratılmış, bölgenin ekonomik ve siyasî entegrasyonu engellenmiş; İran, Irak, Suriye ve Türkiye Kürtleri arasında ortak bir dil ve kültür oluşumu için zemin hazırlanmıştır ki, artık bu küfürbaz için de PKK, misyonunu tamamlamıştır. Bundan sonrası ise siyasî üst-yapıyı ilgilendirmekte ve "karşı-devrim anayasası" aracılığıyla "Bağımsız Kürdistan" kurulmalıdır.

    "Kefenin kalan yarısı" da zâten, çoktan delinmiştir; Tayyip Bey Hükümeti'nin TRT bünyesinde "Roj TV'ye alternatif" bir "Kürtçe kanal" kurdurması ve saçma sapan bir "demokrasi ve insan hakları" söylemi doğrultusunda Kürt faşizmine hizmet edilmesi, bu gelişmelerin hangi noktaya geldiğini göstermektedir. Nitekim, hiçbir teknik ve idârî altyapısı olmaksızın böyle bir kanalın kurulması, içeriği hakkında kendilerinin bile net bir fikirleri olmadan "demokratik açılım müzâkereleri"ne kalkışmaları, Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının hangi aşamaları geride bıraktığını anlamamızı sağlamaktadır.

    Kezâ "Kürtçe kanal", devlet eliyle Kürt faşizminin demokratik meşrûiyetinin sağlanmasında önemli bir araç olmuş, Cumhuriyet dönemi siyâset ve kültür tezlerinin yerine İmralı'daki işbirlikçinin tezleri; daha doğrusu, ona tebliğ edilen tezler konulmuştur. Ve şüphesiz ki "Kürtçe kanal", Kürt faşizminin kendi sanatçısını, kendi edebiyatçısını, kendi fikir adamını da berâberinde getirecek, "Bağımsız Kürdistan"a giden yolun kültürel taşlarını döşeyecek ve hattâ, tüm bunlardan cesâret alan Kürt faşizmi içinde bu pastadan daha fazla pay kapma yarışı başlayacak, bu da Kürt faşizminin ağababalarını "aceleci" davranmaya sürükleyecek ve bu hareket, kendi içinde çok daha radikal başka birtakım oluşumları ortaya çıkartacaktır.

    Dolayısıyla, aslında böylesini Roj TV bile yapamazdı; şimdiyse bizzat Tayyip Bey Hükümeti tarafından uyduruk bir "Kürtçe" yaratılmakta ve bölgedeki tüm Kürtler, "ortak payda"larda bir araya getirilmeye çalışılmaktadır. Nitekim, Tayyip Bey Hükümeti, bizzat devlet kurum ve kuruluşları marifetiyle PKK propagandalarına âlet olmakta; "çok-kültürlülük"(!), "çok-dillilik"(!), vb. söylemlerle etnik milliyetçiliğe ve etnik bölücülüğe demokratik meşrûiyet kazandırmaktadır.

    Bu bakımdan, "Kürtçe kanal"ın Roj TV'ye "alternatif" olacağı söylenirken aslında ne kastedildiği de anlaşılmıştır; "Kürtçe kanal", "uluslararası yayın"a başlarken, bu yolla Kürt faşizminin gerek Avrupa'da, gerekse de bölgede etkin bir propaganda serbestîsi kazanması mümkün olmuştur. Hem, bu kanalın kurulması zâten gerek Avrupa'da, gerekse de bölgede etkin bir propaganda malzemesi hâline çoktan gelmiştir ve sırf bununla bile Kürt faşizmi gerek yabancı medyada, gerekse de bölgede, "Haklı olduğumuzu sonunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne kabul ettirdik, şimdi sırada federasyon var!" diyebilmiştir.

    Ve bunun içindir ki, TBMM'deki eski DTP, şimdiki BDP'liler (Barzânî-perver Demokrasi Partisi), bölgede "Vatandaş, Kürtçe konuş!" yarışına girişmişler, ilk adımı ise Ahmet Türk, parti grubu toplantısında Kürtçe konuşarak atmış, arkasından da basına "Kürtçe demeç verme" modası başlatılmış, mitinglerde de Kürtçe konuşulmasına ya da Kürtçe tercümelerin yapılmasına geçilmiştir ve bütün bunların demokratik meşrûiyeti de yine bizzat Tayyip Bey Hükümeti'nin Kürt siyâsetiyle sağlanmıştır.

    Ancak, bunlarla da yetinilmemiştir; Tayyip Bey Hükümeti, Fethullahçı besleme basın ile Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının "gazeteci kılıklı" etki ajanlarıyla koordineli bir biçimde, kamuoyunda sevilen, ilgiyle tâkip edilen belirli birtakım sîmâları aracılığıyla bu faaliyetlere demokratik meşrûiyet kazandırma telâşesi içine düşmüştür. Nitekim, gazetelerde günlerce uzatılan ve özellikle de magazinel öğelerle siyasî içeriği ikincil hâle getirilen bu etkinlikler, kamuoyunun önemli bir kesiminde ciddî infiallerin önlenmesine yönelik girişimler olarak değerlendirilmelidir.

    Bu noktada dikkat çekici bir diğer konu ise muhalif medyanın bu süreçteki konumudur. Zîrâ, üzerlerindeki ekonomik ve siyasî baskılar sonucu muhalif medya da maalesef, şu sözde "Kürt sorunu"(!) ve "demokratik açılım"(!) karşısında kendilerinden beklenen dirâyeti gösterememekte ve konuyu bu genel çerçeveden farklı olarak, "demokrasi ve insan hakları" zemininde ele almakta; Tayyip Bey Hükümeti'nin Kürt siyâsetini eleştirirken bile, aslında bir başka bağlamda bu siyâsete çanak tutmaktadır.

    Ayrıca, gerek yandaş medyanın, gerekse de muhalif medyanın Tayyip Bey Hükümeti'nin Kürt siyâseti konusundaki söylemlerinde petrol ve doğalgaz kartını oynamaları da oldukça şaşırtıcıdır. Zîrâ, Rusya ve İran'a olan "bağımlılığımızın dengelenmesi" adına bu her iki kesim de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kürt faşizmiyle masaya oturmasını istemekte, bu her iki kesim de Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının yarattığı algı hegemonyasına hizmet etmektedir.

    İmdi, bugün itibâriyle Kürt faşizmi, son otuz yılda yaptıklarından daha fazlasını, yalnızca Tayyip Bey Hükümeti döneminde başarmış durumdadır. Nitekim Nakşîler, Nurcular, Fethullahçılar ve hattâ merkez sol ile radikal sol partiler arasında kurulan bu "tutucu güçler koalisyonu", etkin bir medya desteğiyle birlikte, Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının kukla oyununu sahneye koymakta; kuklalar ile kuklacılar kimi zaman yer değiştirse de bu oyun oynanmaya devâm edilmektedir. Ve perde kapandığında ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hukukî ve siyasî kimliği tasfiye edilmiş olacaktır.

    Ne var ki, bu "tutucu güçler koalisyonu" karşısında yer alması beklenen, Mustafa Kemal Paşa'nın partisi olmakla övündükleri için bunu kendilerinden talep ettiğimiz CHP yönetimi ise tam aksine, bu "koalisyon"un karşısında değil, tam içinde yer almaya çalışmış; şu sözde "Kürt sorunu"nun(!) demokratik meşrûiyetinin tanınması konusunda maalesef Baykal da çeşitli demeçleriyle bu sürece destek vermiştir ki, bu da Tayyip Bey Hükümeti'nin bu faaliyetleri karşısında güçlü bir muhalefete duyulan ihtiyâcı açık bir biçimde göstermektedir.

    Nitekim, bir tür "seçim yatırımı" olarak Baykal da önce poşu giyerek, "Etnik kimlik şereftir." gibi bir siyasî gafa imzâ atmış, ardından da kara çarşafın "millî giysi" olduğu şeklinde bir başka gafla şu sözde "Kürt sorunu"(!) konusunda ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik tehditlere ilişkin olarak sâdece AKP'yle değil, bu "tutucu güçler koalisyonu"nu oluşturan diğer unsurlarla da yarışa girişmiş; bu bağlamda, 1923-45 arası dönemdeki siyâset ve kültür tezlerini "dikta zihniyeti" olarak damgalamış ve "Devlet yanlış yapmıştır." diyerek eski CHP mîrâsının; Kemalizm'in özü olan millî ekonomi, millî kültür ve millî devlet ilkelerinin yaralanmasına yol açmıştır.

    Dolayısıyla, bu "tutucu güçler koalisyonu", TBMM ve kamuoyunda etkili çevrelerin hemen tüm karşı koyma reflekslerini dumura uğratmış ve son aşamaya doğru koşar adım ilerlemektedir. Bu aşamada ise tıpkı daha önce Avustralyalıların Aborjinlilerden özür dilemesi gibi, Türklerin de Kürtlerden özür dilemesi için harekete geçilecektir. Ve nasıl ki, daha önce Bir Çift Yürek gibi romanlarla önce Avustralyalıların Aborjinlilere olan ilgisi arttırılıp bu özrün altyapısı hazırlanmışsa, bizde de Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibi şahsiyetler üzerinden "Türklerin Kürtlerden özür dilemesi" için gerekli ön hazırlıklara çoktan başlanmıştır ve bu şahsiyetler, bu özrün altyapısını hazırlamaları için Tayyip Bey Hükümeti ve yandaş medya tarafından sürekli onore edilmektedir.

    İmdi, bütün bu nedenlerden dolayı Türkiye, önemli bir yol ayrımındadır ve Tayyip Bey Hükümeti'nin son seçim başarısından aldığı cesâret sonucu daha da açık bir biçimde sergilediği bu tutumlar, Türkiye'de demokratik sistemin bütünüyle değiştirilmesi için ivedilikle millî demokratik devrimin gerçekleştirilmesini ve bu süreci ustalıkla yönetecek Neo-Kemalist bir hareketin kurulmasını gerektirmektedir. Ve Türkiye'de millî ekonomi, millî kültür ve millî devlet ilkelerini gerçekleştirecek bu tür bir devrim yaşanmadıkça, bu "açılımlar", sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasî egemenliğinin parçalanmasına yol açacak ve yeniden 1918 koşullarına geri dönülecek, bunun bedelini ise tüm milletimiz, hem de çok daha acı bir biçimde ödeyecektir.

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    8 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    BİR SOKAK İNSANININ ÖLÜMÜ

    Kara saçlarını dökmüş yüzüne gece. Kımıldıyor.
    Karanlıkları kımıldıyor kaldırımların. İnsan kümeleri
    kımıldıyor.
    Sessizliği konuşuyor gecelerin
    'Maişetim tehlikede,
    devran değişken
    düzen kaypak
    günübirlik sevgiler
    İnsan ayağı değmemiş korkular çengelinde
    haykıran bır dehşetle doluyor ruhum.
    Ruhum ki içerlek bir sokak,
    şimdilik kendi karanlığına sığınıyor
    Sokak insanları korkulu şeyler düşündürüyor
    daha önce düşünmeye yüreğimizin yetmediği
    varolmakla olmamak arasındaki alacakaranlıkta
    öfkesi güdükleştiğinden bağıramayan
    Arthur gibileri
    İsminyn Arthur olduğunu öğrendi başkalarından.
    Hiç bir kanıtı yok isminin
    hiç bir senette imza değil,
    ne de bir sevda namesinde
    Henüz doğmu? bir bebek gibi beceriksiz,
    Arthur varolma oynunda
    Göbeği henüz kesilmiş bir bebek, doğumda ölmüş bir anadan
    Gündeminde ekmek var, Arthur' un çöp kutularından
    Alesta bu gece Arthur
    Bir şişe bürbonla takasa ' purple Heart'ını
    Dindirecekse şayet kulaklarını kemiren çığlıklarını
    Çekik gözlü Hanoili çocukların
    'hepsi senin kafanda ' diyorlar
    'çığlık mığlık hepsi kafanda'
    Shelter'deki silah arkadaşları
    İlerde ışıyor, karanlıkta
    Dupond Circle'ın beyaz kadınları
    Sular fışkırıyor mermer memelerinden
    Çevresinde fıskiyeli havuzun sereserpe sefalet
    keyifle güneşleniyor
    ''It's a fucking free country'' diye söyleniyor biri
    rüzgara çarparak sesini.
    Yanındaki boğulurca öksürüyor,
    gülüyor deliler gibi.
    Senin benim boşluk dediğimiz yere bakarak
    kahkahalarla sarsılıyor.
    Giderek çırılçıplak soyunuyor korkularından
    Arthur ve gibileri
    Şiiri, bir çınar gölgesinde usulca öpüşmeyi,
    ve daha kimbilir başka ne güzellikleri
    çoktan çıkarıp gözlerinden
    Bir başkası, başka kaldırımda paçavradan bir yumak
    ölüme Arthur'dan bir kaç gün daha uzak,
    krallığını sürüyor
    bir kalp atışıyla duruşu arasındaki o şahane ülkenin
    Arthur bir küheylan üstünde dolu dizgin
    geceyle gündüzün farkını koşuyor.
    Her solukta tükeniyor filozofluğu.
    Yıldızların teker teker düşmesine itirazı yok gökten.
    Üstüne basarak yıldızların,
    müstesna bir güneşe yükseliyor.

    Hale KORAY

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Bugün Yarın ve Daima
    Timur Selçuk









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100322.asp
    ISSN: 1303-8923
    22 Mart 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com